Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 15 şubat 2019 yeni malatyaspor beşiktaş maçı

    ben galatasaraylıyım. babam beşiktaşlı... babamla oturup maç izlemek en büyük keyiflerimden biridir. hele beşiktaş maçlarını babamla izlemenin keyfinin tarifi olmaz.
    bugün babamı hastaneye yatırdık. akşam maçı babamla izleyemeyeceğim. bu yüzden beşiktaş kazansın istiyorum. istiyorum ki babamın kalbine biraz olsun neşe dolsun. haydi llajic, yap asistini, burak, at golünü. bugün çok ihtiyacımız var.
    tanım: zorlu bir süper lig maçı. formda beşiktaş kazanmaya yakındır.

  • 2. 15 şubat 2019 mhk'ya yapılan skandal atamalar

    şu ülke futbolunun amına koydunuz. sabri çelik denilen herif galatasaraylı, hamza mısır fenerbahçe nefretine sahip bir adam. ne yapmaya çalışıyorsunuz ulan siz?

    fatih terim'i atasaydınız keşke.

  • 3. ekşi sözlük 20. yıl belgeseli

    20 yıl önce sözlük'ün nasıl kurulduğunu, o günlerde neler yaşandığını anlatan ekşi sözlük 20. yıl belgeseli yayında.
    1. bölümü izlemek için: https://youtu.be/tenkclsn4jy

  • 4. cmylmz diamond elite platinum plus

    işte bu. tanzim noktalarını eleştirip, aaa eski tüp kuyrukları geri geldi diye taşak geçen modern, aydın, solcu, elit güruh geldi ve biletim var bir yeşil kadar uzağınızdayım diyerek karaborsaya başladı.

    sizin ben topunuzun, sülalenizin anasını avradını sikeyim, iki yüzlü vatan haini yavşaklar.

  • 5. 14 şubat 2019 galatasaray benfica maçı

    hadi anam hadi kendi evimizde 50 bin taraftarın önünde bok gibi top oynamışız. rakip takımın yarısı yok resmen çakmıslar gelip burda hakem diye ağlamayın. çok iyi oldu çomara 15 milyon euro vermeyin dedik ama dinletemedik. basaksehır de şampiyon olduğunda alır gotunuze sokarsınız adamın malafatını geçmiş olsun.

  • 6. buket aydın'ın kanal d rezilliğine verdiği cevap

    devlet aslında tanzimle zarar ediyorsa, normal iş insanı ise zararına iş yapamayacağına göre kabzımallar terörist, marketçiler hayin, pazarcılar dombili demek yalan söylemek olmuyor mu?

    orada adam aman başıma bela almayayım diye alttan alttan derdini anlatmaya çalışmış, kanal d ise önce bu aman başıma bela almayayım kısımlarını kırpıp kırpıp üretici tanzimden çok memnun haberi yapmış. sonra da tepkiler gelince, "bakın kendisi de söylüyor çok memnun olduğunu, onlar da halk ucuza sebze yesin diyorlar" diye kıvırmaya çalışmışlar.

    orada üreticinin ne dediği ortada, "devlet zararına satıyor, biz zararına satamayacağımıza göre, bizim giderlerimiz düşürülsün ki ucuza satalım, zarar ede ede tanzimden satmak ne zamana kadar sürdürülebilir" demek istemiş ama silivriyi boylamamamak için mümkün olduğunca yumuşatmaya çalışmış fukara.

    ne desin, "çifçinin anasını sikildi, bir canımız kaldı onu da alın siz de kurtulun biz de kurtulalım amk! yiter yaaa, biz de mi zararına satalım ne yapalım, taş mı yiyelim" mi deseydi?

    (bkz: kanal d is new atv)

  • 7. buket aydın

    (bkz: sekuler hayat tarzi olan akp yardakcilari)

    ıckisini icer, gezer, eglenir,, yurtdisi tatiline cikar ama ulkeyi muhafazakarlastirmak ilk gayesi olan bir partinin de sozculugunu yapar.

    ınsan bu kadar utanmaz olmamali.

  • 8. mbaye diagne

    ben bu mal galatasaray taraftarından sıkıldım baba. gerçekten çok sıkıldım. adam galatasaray ile 2. maçına çıktı, neler yazıyorlar. 31 yaşındayım, iyi kötü galatasaray zamanları gördüm. 4 sene üst üste şampiyonluk yılları, sonunda uefa kupası falan. ama ben bu yeni nesil şımarık, transfer manyağı, skor yorumcusu, sabırsız, cahil taraftardan bıktım. bunlar beni rakipten, rakip taraftardan daha çok yordu. ben bu kadar mallığı kaldıramıyorum. adam 2. maçına çıktı ya. yok çöp, yok çamaşır makinesi. yemin ederim bırakacam futbol izlemeyi. rakip taraftarlar sallayacak, onda şüphe yok. seni kızdırmak isteyecek, çekemeyecek. ama sen bir dur baba. herif bir alışsın, takımla şöyle 3-5 maça çıksın. türkiye’de futbol iklimi bu. cahil, her boktan anlayan, sabırsız, rakibe saygısı olmayan insanlarız. bok gibi insanlarız.

  • 9. kedinin zeka özürlü bir hayvan olması

    34 yıldır farklı onlarca kedi beslemiş ve zamanında 2 yıl 40bin üyeli bir kedi grubu (facebook) kurucusu olarak tam katılmadığım ama var bu elemanlarda bi ipnelik dediğim durum.

    bi zekaları var evet, ama bencil, maymun iştahlı ve hafif denyo olduklarını da kabul etmek lazım.

    he, kendilerini sevdiriyorlar mı? hem de nasıl.

  • 10. ölene kadar yiyebilirim yemekleri

    patates kızartması
    sıcak ve çıtır çıtır.. marketteki donmuş olandan degil gerçek patatesten yapılmış olacak.. asla bıkmam..

  • 11. hala kol saati takan insan

    çocukluğumdan beri vazgeçemediğim tek aksesuardır kol saati.
    başlıktaki hâlâ ifadesinden kasıt sanırım artık cep telefonlarımızdan da saatin kaç olduğunu görebiliyor oluşumuzdur.
    lâkin ben, çoğumuzun bu niyetle yani aslî niyetle taktığını sanmıyorum bunu.
    kimisi de bileklikle falan rahat hisseder. bende de kol saati bu etkiyi yapıyor. sol kolumda o saat yoksa eğer kendimi çıplak hissediyorum.

  • 12. 2012 yılında yol kesen pkk'lıyı öldüren polis

    sanıyor musunuz ki pkk polis olduğunu öğrenince o polisi sağ bırakacak? kuzu kuzu kimlik gosterseymis hicbir sey olmayacakmis. siz pembe bulutlarda yasarken pkk 40 senedir doguda polis ve tsk personelini kılıçtan geçiriyor.

    pkknın kimlik kontrolünu görüp ailesiyle seyahat eden askerin arabayı geri geri sürerek kurşunlardan kaçan mı dersin, eşinin asker olduğunu gizleyen öğretmenler mi dersin...bunlar romanlarda yaşanmıyor, hayatın ta kendisinin içinde, pembe pamuk şekerli bulutlardan gri hayata inin biraz.

  • 13. bebeğine çamaşır suyu enjekte eden kadın

    avcılar'da elif k. isimli insan demeye dilim varmayan insan müsvettesi 'kızına ısınamadığı' gerekçesiyle şırıngayla vücuduna çamaşır suyu ve sıvı sabun enjekte edip jiletle keserek işkence yapmış. 1 aylıkken kulaklarından ve göbek deliğinden kan gelen bebeği, babası doktor doktor gezdirse de teşhis konulamamış. daha sonra bir doktorun annenin konuşmalarından şüphelenmesi üzerine polis devreye sokulmuş ve kadın gözaltına alınmış.
    bir baba olarak dehşet ve hayrete düşerek okudum haberi. nasıl olabilir diye aklım almıyor. yazmak, söylemek istediğim çok şey var ama dün akşam televizyonda duyduğum bir cümleyi yazarak entryi noktalayayım;
    'susuyorum ama bağırarak susuyorum'
    haber

  • 14. kota aşımında internetin kesileceği iddiası

    (bkz: haydaaa)

    emeklilikte yaşa takılanlar'dan sonra yeniden kazanılmış bireysel hakkın iptali hadisesi. 25 yaşında o konuda bik bik ötenlere kapak olsun

    https://tr.sputniknews.com/…rk-telekom-yeni-tarife/

    "yeni uygulamaya göre, satışı durdurulan akn'li paketi kullanan aboneler 1 nisan'a kadar mevcut hızlarında limitsiz olarak hizmet alacak ancak nisan ayından itibaren paketleri 'kotasında duran'a dönüştürülecek. "

    edit: link eklendi

    edit-2: bireylerin kazanılmış hakları böyle yok sayılmaya devam ederse yarın öbürgün bankalar verdikleri tüketici kredisinin faizini de değiştirebilir (arttırabilir). sarı ineği vermeyeceksiniz bu konularda, emeklilik dersin 40 sene sonranın işi dersin 40 gün sonra başka yerden sokarlar böyle. afedersiniz

  • 15. doktorlara fahiş maaşlar verilmesini istemiyoruz

    bir kere de başkasının maaşı çok diye değil kendi maaşım az diye şikayet edin be arkadaş !

  • 16. sabri çelik

    eksi sozluk'deki tinercilere sorulmadan mhk baskani yapildigi icin skandal seviyesinde bir karar. oysa ki mhk baskani ahmet nur cebi olmaliydi.

  • 17. 15 şubat 2019 polisin hdp vekilini düşürmesi

    yumuşak bir düşüş yaşamasına rağmen sırtüstü uzanıp çığlık atmaktan geri durmayan bir adet demagog görüyorum. tiyatrodaki kavga sahnelerinde ben daha sert düşüşler yaşayıp sapasağlam kalkıyordum.

    ya işte böyle, sen yere düşünce kıyamadığın tatlı canın için yaygara koparırken insanlar senin kahraman ilan ettiğin canlı bombalar yüzünden hayatını kaybediyor.

    edit: eş anlamlı kelime değişikliği

  • 18. hoşlanılan kızın whatsapp'tan gönderdiği son mesaj

    en son hoşlandığım bir kız olduğunda henüz whatsapp yoktu.

  • 19. ekşi itiraf

    sabah işe geldiğimden beri koşturuyorum. yakalayan bir şey anlatıyor robotun yaptığı salınımı, karıştırıcının devrini, yanlış pompa seçmişler bi de.. biri bilmem ne soruyor aradan, 3 numaralı preste yapacaksınız 150 barda, diğeriyse 180 barda basın diyorum. çaylak eleman istediğim numuneleri getirmiş olmuş mu diye, olmamış, gel diyorum göstereyim, üretime inip işçinin elinden tezgahını alıp yapıp eline veriyorum bak bunu yaptıracaksın, böyle yaptıracaksın. üst baş el kol leş, yıkamaya giderken çocuğun okulundan arıyorlar, bık bık kaydınızı yaptırmadınız diyorlar, tamam diyorum yarın yaptırıcam gelip. tuvalete varamadan paolo arıyor, paolo belalım. bi malzeme satmak istiyor ve ancak ben teknik onayı verdikten sonra satınalmaya gidebilir. hergün arıyor o yüzden numune göndereyim, numune gönderdim, testlere başladın mı testler bitti mi başka göndereyim mi... açmıyorum. öl paolo!!! böyle böyle akşam oluyor, eve koşturuyorum patlıcan yapıcam yanına pilav yapıcam... bu arada kendime de bi çorba çıkarsam süper olur, soğuk almışım sesim boru gibi 30 saniyede bir hapşırıyorum... çorbaya vakit yok, daha yemek yenecek ödev yapıcaz banyo yapıcaz... çocuğun bakıcısı hem giyiniyor hem anlatıyor kurutucuya attım da kurutucu çalışmadı da... tamam diyorum bakıcam kurutucuya. oğlum ödevini okulda unutmuş yine, hangi sayfaydı diyor, soğan doğramayı bırakıp emaillerime bakıyorum ödev çizelgesine.. içim üşüyor, sıcak bi banyo yapsam şimdi nası süper olur. nick arıyor nick amerikada ona gündüz. hırt vırtla toplantıya giricem şimdi bilmem neyi sorarlarsa ne diyim diyor. abo pilavı unuttum. anlatıyorum zart de zurt de... oğlum analog saati gösteriyor altına kaç olduğunu yazması gerek. nick’i kapatıp bak diyorum kısa kol nerde uzun kol nerede. 7’yi 3 geçiyor diyor... hiç öğrenmemiş okulda. şehriye bitmiş, neyse şehriyesiz olsun... yelkovanı diyorum 5’er 5’er sayacaksın, 1 bardak mı yıkadım pirinci 2 bardak mı!!! 2... 3 bardak su o zaman. yemeğe oturuyoruz hatırlatıcı ötüyor yarın yüzmesi var. mayosu nerde ki... bonesi nerde?? bi çorba olsa nasıl süper olurdu. kayıtlardan süngerbob seçiyoruz. sen hastasın diye en sevdiğin bölümü açıcam diyor benimki:)) uh ah ah çiki çiki bölümü. sofrayı toplarken kapı tıklıyor. akşamın sekizinde kim ki.. kim o diyorum, güvenlik! nalaka ses mi yaptık ne noldu ki?? açıyorum kapıyı gülümseyen bi adam.. elinde bi gül, uzatıyor. sevgililer gününüz kutlu olsun, tüm site sakinlerine dağıtıyoruz. teşekkür edip salona geçiyorum. bonesi nerdeydi acaba... telefon ötüyor yandan arayan paolo yine. bi elimdeki güle bi toplanacak masaya bakıyorum. gül yerine çorba verselermiş keşke.

  • 20. bütçenin ocak ayında 5 milyar tl fazla vermesi

    borçlanmayı devlet yapmıyor. borçlu olan özel sektör. hala anlatamıyoruz. kaç firma konkordato ilan etti? kaç firma iflas etti? ülke olarak 575 milyar dolar cari açığımız var.

    maliye ve hazine bakanlığı 5 milyar tl (1 milyar dolar) fazla verse ne olur?

  • 21. tl için hazırlanmış modern banknot tasarımları

    ulan herşeyi geçtim, ömrü cepheden cepheye, savaştan savaşa koşturmakla geçen bir komutanı, 50’sinden sonra conta yakmış fizik profesörü gibi saçı başı dağınık şekilde resmetmek nedir?

  • 22. tayyip'in konserinde kafasına şişe yiyen kadın

    bu ne boktan başlık açmak diye girip, adama hak verip çıkmak.

  • 23. akplilere gelecekte okumaları için bir entry bırak

    sizlere hakkımı helal etmiyorum.

  • 24. müge anlı ile tatlı sert

    yıllarca aile içi şiddetin mağduru olup sonunda babasının katili olmak zorunda kalan bir çocuğun yaşadığı buhranı izleyip içimin yandığı program..
    babanın eve getirdiği erkekler tarafından kızına yapılmış taciz suçlaması ve şikayet var,
    babanın eve getirdiği kadınlar ve eşini düşürdüğü o iğrenç durum var,
    içki ve dayak daimi olarak var,
    yaşanmış koca bir ömürde hiç yaşanmamış o kadar çok şey var ki... kaçsa da kurtulamamış kadın ve çocuklar.. kaç kendini kurtar demiş çocuklar ama kadın çocukları için yine katlanmış bu adama.. bırakmam demiş.. anne olmak ne kadar başka değil mi?..
    gün yüzü görememiş bir kadının sırf çocukları pis bir babanın eline kalmasın diye nelere katlandığını dinleyip insan kendisinden utanıyor..

    yani tarif edemem.. bir adam neden bu kadar kötü olmak zorunda ki neden ya neden? neden aile olmak için evlenip ailesini bu hale getirir insan? "hem kendisini yaktı hem beni" dedi kızcağız.. acısının tarifi yok.. annenin nelere katlandığını görüp onun ölmesine neden olabilecek kazanın önüne geçmeye çalışırken babayı öldürmek zorunda kalmak... sen
    tarifi olmayan bir acıdan bahsederken kızın söylediği bir başka söz de çok önemli "annem artık kurtulduğu için iyiyim" ne kadar kötü bir durum.. adam ne kadar kötü ki kızı o öldüğü için annesi rahat etti diye iyi oluyor.. nasıl bir acı düşünün..

    bugün içimi paramparça eden bir kadın ve kızının dramıyla beni hüngür hüngür ağlatmış program.. iyi insan olmak çok ama çok önemli.. iyi insan olun erkekler ve iyi insan olun kadınlar.. mutsuz evliliğiniz varsa ne olur ayrılın.. bir kadını ya da bir adamı katil olmak zorunda bırakmayın.. bir evladı katil yapmayın.. adını sevgi koyduğumuz şeylere saplantılı olmayın..

    ne olur insan olun.. insan gibi yaşayın..

    eklemek isterim: olay duyulursa suçu ben üzerime alacağım diyor anne aynı zamanda.. bakın anne olmak öyle bir şey.. çocukları için yaşamış bir kadının kalan ömrünü de yine çocukları için feda etmesidir bu.. gerçekten annelik bambaşka..

    kızın ceza almaması olanaksız elbet ama inşallah en hafif ceza ile çıkar..

    edit2: üstte birisi cesedi parçalamak yazmış, parçalamak yok arkadaşım.. adamı çekerek tandıra atmış ve yakmışlar.. kimsenin parçalara ayırması söz konusu değil..

    söylemeden edemiyorum, ya hu kızcağızın düştüğü durumu anlatmaya çalışıyoruz burada.. kız ve anne sanki bile isteye adamı öldürmüş de yakmış gibi konuşmuşlar.. bakın bu adam bu kadını o silahla öldürseydi sizler de çıkıp burada "adam bunları bunca zaman yapmış neden ceza almadı, elimize versinler parçalayalım" naraları atacaktınız.. şimdi adamı savunucusu mu oldunuz? adam bir pislikti ölmeyi hakediyordu iyi olmuş demiyoruz.. adamın bir pislik olmasına ve ölmeyi haketmesine rağmen olayın 'kazara' olduğunu, anneyi korumak isterken gerçekleştiğini ve bunun bilincinde olarak bir karar verilmesi gerektiğini savunuyoruz..
    bu kadar ikiyüzlü davranmayın.. kocasını aldatan kadınlarla aynı kefeye nasıl koydunuz bu durumu? yazık..

  • 25. 14 şubatta erkeklere nude atıyoruz kampanyası

    (bkz: tanzim nude)

  • 26. ateş köpeğe yardım kampanyası

    başımıza gelen bütün iğrençlikler,bu dilsizlerin ahıdır. elimizden gelenin en iyisi neyse yapalım.

  • 27. doğulan ilçeyi 3 kelime ile anlatmak

    - tam
    - 35
    - yalı

  • 28. 15 şubat 2019 malatyaspor'a çıkan kırmızı kart

    hakemin aldığı doğru karar neticesinde verilmiş karttır. bir anadolu takımı olan malatya'yı tutsam da hak yememek lazım.

  • 29. merhametli bir yaratıcının vadettiği sonsuz ceza

    abd'li araştırma şirketi pew'in 2017 yılında paylaştığı verilere göre dünyada 1,6 milyar müslüman yaşıyor. yine aynı araştırmaya göre, mevcut demografik eğilimler ışığında müslüman kadınların doğurganlık oranı, diğer dinlere mensup kadınlara kıyasla daha yüksek olduğundan, 2070 yılına kadar islam dini dünyanın en büyük dini olabilir.

    tüm dünyada bu kadar fazla mensubu olan bir dinin kutsal kitabı hakkında, bütün saygımı koruyarak ve yalın bir mantık yürütme stratejisiyle hareket ederek bir takım değerlendirmeler yapacağım. isteyenler buraya yazdıklarımı, cevabını bulamadığım sorular olarak da ele alabilirler ve eğer mantıklı buldukları açıklamaları varsa paylaşabilirler.

    kuran, alak-1 ile başladığı için ben de değerlendirmeme alak-1 ile başlamak istiyorum. vermiş olduğum, diyanet işleri başkanlığına ait resmi web sitesine yönlendiren bağlantıya gidilirse görülebilir, bahse konu ayetin mealinden hemen sonra tefsir başlığı altında şöyle bir açıklama mevcut :

    "hz. peygamber’e inen ilk vahiy olup ona ve onun şahsında bütün müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. ilk vahyin “oku” emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve bilmenin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir."

    bu güzel açıklama, okumanın ve bilmenin islamdaki önemini anlatmış. okumak ve bilmek de sorgulama yapmayı kaçınılmaz hale getirdiğinden, buradan aldığım cesaretle bazı sorgulamalar yapacağım. zira yaratıcıya ait sözlerden oluşan bir kitaba, hiçbir insan sorgulama yaparak zarar veremez. o kitapta herhangi bir tutarsızlık da bulamaz. yani bulamaması gerekir. bakalım kuran bu konuda ne söylüyor:

    nisa-82: kuran’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? eğer allah’tan başka birinden gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı!

    nisa-82'ye göre, şu andan itibaren yazacaklarımı birer soru olarak ele alırsak, tüm sorularımın mantıklı birer de cevabı olmak zorunda.

    1. sonsuz cehennem cezası kavramı ile başlamak istiyorum. sonsuz cehennem cezasından bahseden ayetlere birkaç örnek vermek gerekirse:

    beyyine-6
    furkan-69
    bakara-275
    müminun-103

    örnekler çoğaltılabilir ama bir cezanın sonsuza kadar devam etmesi düşüncesi ile şahsen ben baş edemiyorum. bunu yazılı metin üzerinden okumak başka şey, böyle bir ana tanıklık etmek başka şey. bir insanın baya baya ateşe atılması, işlediği suç ne olursa olsun o kişiye çığlık çığlığa acı çektirilmesi ve en önemlisi de bu eylemin sonsuza kadar devam etmesi. bakınız sonsuza kadar diyorum. bir milyon yıl boyunca cayır cayır yanması yetmiyor yani. benim bunu aklım almıyor. merhametli bir yaratıcının böyle bir cezayı, kendi yarattığı bir insana reva görebilmesini mantıklı bulmuyorum. merhum ilahiyat profesörü yaşar nuri öztürk, ebedi cehennem cezasını tanımlarken, ebedi sözcüğünün uzun bir süreyi ifade ettiğini söylüyor. ancak benim düşünceme göre, yüce yaratıcı eğer "uzun süre" demek isteseydi, "uzun süre" derdi. "ebedi" sözcüğünün sözlük anlamı ortadadır. bütün insanlara gönderilen bir kitapta bu kadar mecazi anlatım, metafor vs neden yer alsın. bu durumun kafa karışıklığına ve inananların şüpheye düşmesine neden olabileceğini, tanrı en başından bilmiyor muydu? her eğitim seviyesinden insan bu kitaptan sorumlu ise, kuran'ın yalın bir anlatımı vardır diye düşünüyorum. bazı ilahiyatçıların, birçok ayet hakkında sıklıkla bu tarz tevillere başvurmasını, ilgili ayetlerin içeriğini makul bir seviyeye getirme çabası olarak algılamaktan kendimi alamıyorum.

    2. ali imran-85:
    kim islam’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o âhirette ziyan edenlerden olacaktır.

    bu ayete göre müslüman olmayan kişiler cennete giremiyor. cennete girememekle kalmıyor, ziyan edenlerden oluyor. ziyan etmekten kasıt zannediyorum cehenneme gitme cezasıyla cezalandırılmak. zira klasik islam modelinde cehennemde yanmak dışında bir ceza yok.

    bugüne kadar ölenleri bir kenara bırakacak olursak, şu anda dünyada yaşayan 7,5 milyar insanın 1,8 milyarı müslüman. yani 5,7 milyar insan islam dinine mensup değil. ali imran-85'e göre 5,7 milyar insan eğer müslüman olmadan ölürse, henüz birinci aşamada cennete girme hakkını kaybedip doğrudan doğruya cehenneme gidecek. elimizde kalan 1,8 milyar müslümanın cennete gitmeye hak kazandığı, daha da önemlisi cehennemden kurtulduğu sonucu çıkmıyor elbette bu bilgiden. bilindiği gibi yine islam anlayışına göre, müslüman olanların da cenneti elde etmeleri pek kolay değil. hatta bakara-8 diyor ki, bu 1,8 milyarlık grubun içerisinde sayılarını bilmediğimiz bir münafık kesim de var. nisa-145 ise münafıkların cehennemin en aşağı tabakasında olacaklarını söylüyor. dolayısıyla onların da cennete girebilecek kişiler listesinden çıkarılmaları gerekiyor. münafık olmaktan kurtulmayı başaranlara gelince, onlar için cennete girebilmek adına aşmaları gereken başka engeller var. farz olan görevlerini yerine getirdiler mi? eğer getirdilerse, bu ibadetlerinin içine riya vs karıştırdılar mı? büyük günahlara bulaştılar mı? temel ahlaki ilkelere uygun bir yaşam sürdüler mi? kul hakkına girdiler mi? (bilindiği gibi islam anlayışına göre kul hakkı yememek çok önemli. bir hadise göre kul hakkı yiyenler, ahiret gününde, haklarını yedikleri kimselere, haklarını yedikleri ölçüde deyim yerindeyse sevaplarını kaptıracaklar. eğer sevapları yoksa da onların günahlarını üstlenecekler.) sonuç olarak kimin cennete gideceğini elbette allah bilir ama bu hesaba göre, şu an yaşayan insanlar arasında cennete girmeye hak kazanacak insan sayısının yüzde 5'i bulması zor görünüyor. şimdi gelelim kader meselesinin bu konuya bakan yönüne. islam inancına göre, henüz bu sınav başlamadan önce yaratıcımız, bahsi geçen yüzde 95'lik kesimin cehenneme gideceğini, orada cayır cayır yanacağını biliyordu. lokman-34 ve kader konulu başka birçok ayet bu bilgiyi doğruluyor. şimdi bir öğretmen düşünelim. bir sınavı başlatmadan önce, öğrencilerinin yüzde 95'inin o sınavdan kalacağını bilse ne yapardı. bana kalırsa bu öğretmen eğer merhametli bir öğretmense, hatta merhametli olmaktan öte mantıklı bir insansa bu sınavı başlatmazdı. görev yaptığı süre boyunca bizzat kendi yaptığı sınavlardan, öğrencilerinin yüzde 95'i kalan bir öğretmene birilerinin çıkıp bazı sorular sorması, ortaya çıkan sonuca itiraz etmesi kaçınılmaz olacaktır çünkü. kaldı ki verdiğim örnekte öğrenciler yalnızca ilgili dersi geçme mutluluğunu yaşamaktan mahrum kalıyorlar. ateşe atılmaları söz konusu değil.

    3. bir insana ceza vermenin gerçek amacı nedir? ne olmalıdır? ıslah etmek mi yoksa intikam almak mı? bir insanın bir hayvana eziyet ettiği tipte görüntülerin yer aldığı bir video ile karşılaşırsak, hepimiz çok sinirleniyoruz değil mi? ben genelde alta yazılan yorumları okumadan geçmiyorum. bu yorumlarda bazı insanlar öyle şeyler yazıyorlar ki, dehşete düşüyorum. hayvana eziyet eden kişinin elbette işlediği suça uygun şekilde cezalandırılması gerekir. ancak yorumlara göz atarken, bu kişinin başının taşla ezilmesi gerektiğini savunan insanlarla bile karşılaşabiliyorum. böyle bir örnekte, bu yorumu yazan kişinin derdi şiddet içeren eylemlerin son bulması olabilir mi? "hayvanların hiçbir şekilde eziyet görmediği bir dünyayı nasıl kurabiliriz?" gibi bir derdi olabilir mi bu kişinin? şiddet içeren bir eylemi, şiddet içeren başka bir eylemle çözmek istiyor. bu yaklaşım tarzının bu problemi çözmeyeceğini, hatta daha da büyüteceğini öngöremiyor. bir insan herhangi bir insan tarafından mağdur edilince, aynı şey o kişinin de başına gelsin isteyebilir. ancak görüyoruz ki erdem seviyesi arttıkça bu durum değişiklik gösterebiliyor. bazı yüce ruhlu insanlar, intikamcı bir yaklaşımla hareket etmek yerine, o kişinin ıslah edilmesini, bir daha böyle bir suça bulaşmamasını sağlayabilecek bir ceza verilmesini, daha mantıklı bulabiliyor. farklı ülkelerdeki farklı uygulamalara bakınca görüyoruz ki, işlenen suça verilen karşılığın dozu sertleştikçe daha medeni, daha kuralcı toplumlar çıkmıyor karşımıza. peki hepimizi ve kainattaki her şeyi yaratan merhamet sahibi tanrımız, bu bilgilerle örtüşmeyecek tarzda intikamcı bir yol izliyor olabilir mi? hayatta olduğu sürece kişilere işledikleri suçlar karşısında müdahale etmeyip, adeta "sen ölüp de yanıma gelince ben sana yapacağımı bilirim." dermişcesine o kişinin ölmesini beklemesi ve sonra hiçbir şekilde ıslah etme amacı gütmeden intikamcı bir yaklaşımla onu cezalandırması söz konusu olabilir mi? yani mesela bu kişinin ruhunu bir kere bedenlendiren yaratıcı, bir kere daha, belki ihtiyaca göre yüzlerce kere daha bedenlendirip, acılarla dolu bu yeryüzü okulunda olgunlaşmasını sağlayamaz mı? (ceza konusuna bu tarz yaklaşımlar getiren başta merhum yaşar nuri öztürkolmak üzere bazı müslüman din adamları da var. ancak ben klasik islam modeli üzerinden değerlendirme yaptığım için, bu tarz islam alimleri kapsam dışında kalıyor.) istisnasız her suçun karşılığının yanmak olması, yalnızca sürelerin değişmesi, bu cezanın ıslah etme amacı taşımaması mantıksız değil mi?

    4. islamda cariye meselesini yine olabildiğince objektif bir bakışla ele almak istiyorum. önce ilgili ayetleri sıralayalım:

    mearic-30
    nisa-24
    nisa-25
    müminun-6
    nur-33

    bugün insanlık suçu haline gelmiş bir eylemin tarifi yapılıyor bu ayetlerde. çerçevesi çiziliyor. bunun da ötesinde nisa-33 mealinde şöyle bir cümle mevcut. "namuslu yaşamak isterlerse, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için cariyelerinizi fuhuş yapmaya zorlamayın." buradan çıkan sonuca göre, cariyenin sözde sahibi konumundaki kişi, bahse konu kadının eğer namuslu yaşamak istemediği gibi bir düşünceye kapılırsa, o kadını fuhuş yapmaya zorlayabiliyor. ben çok temiz bir niyetle bu cümleyi okuduğumda bile bunu anlıyorum.
    diyanet işleri başkanlığının resmi web sitesinde, nisa-24 ün tefsir bölümünde şöyle bir cümle var:

    islam’ın geçmişten devraldığı ve zaman içinde ortadan kaldırmayı hedeflediği kölelik sistemine ait bulunan bu hükümler tarihe intikal etmiştir.

    "zaman içinde ortadan kaldırmayı hedeflediği" şeklinde bir çıkarım yapabilmemiz için elimizde bunu doğrulayan ayetler olmak zorunda bana göre. kölelerin serbest bırakılmasına yönelik teşvik anlamına gelebilecek ayetler bulmak mümkün kuranda. ancak bu sistemi sonlandırma, köle edinmeyi kısa, orta ya da uzun vadede yasaklama talimatı veren bir ayet şahsen ben göremedim.

    5. tarihsel süreç içinde ahlak kavramının yalnızca bölgeden bölgeye değil, dönemden döneme de değişiklik gösterdiğini görüyoruz. bir dönemde kölelik kavramı tüm dünyada normal karşılanıyorken bugün şeriatla yönetilen ülkeler bile insanlık suçu sayıldığı için, bunu uygulayamıyorlar. kuran ise bütün dönemlere ve bütün coğrafyalara, yani bütün insanlığa gönderilen bir kitap olduğunu söylüyor. bu şartlar altında verdiği talimatların, yaptığı bilgilendirmelerin hiçbir güncellemeye ihtiyaç duymaması gerekmiyor mu?

    belki de 50 yıl sonra veganlık dünyanın bir çok ülkesinde yaygınlaşacak ve hayvanların etini yemek, sütünü içmek ayıp sayılacak. bugün bile inek sütünün zannedildiği gibi temel besin kaynağı sınıfında olmadığını savunan bilim insanları var. bu verdiğim örnek bir varsayım yalnızca. ama gerçekleşmeyeceğini garanti edebilir miyiz? sonuçta ineğin sütü belki de yalnızca yavruları içindir. bir takım dünya ölçeğinde ve profesyonel düzeyde yapılan pazarlama stratejileri sonucunda her şey bu noktaya gelmiştir.

    mesela eroin bile "hero in", adıyla eczanelerdeki yerini alabilmiş yıllar önce. bugün satışı tüm dünyada suç teşkil ediyor. afyon kullanımı yurdumuzda o kadar yaygınmış ki bir dönemde, afyonu patlamak deyimi günlük dile girmiş. oruç tutmak için sahura kalkan bir kişi, afyonu ambalajlı şekilde yutuyor ve mide asidi o ambalajı saatler sonra eritince afyonun etkisi ancak ortaya çıkıyormuş. oruç tutan kişi de daha az süre afyonsuz kalıyormuş. henüz ambalaj erimeden canını sıkan bir durumla karşılaşırsa da, "afyonum bile patlamadı" diyormuş. bugün böyle bir anlayış söz konusu olabilir mi?

    hızır reisler, turgut reisler döneminde dünya donanmalarında, ölüm cezasından bile ağır sayılan "forsa" uygulaması çok yaygınmış. hatta halikarnas balıkçısının turgut reis adlı kitabındaki anlatıma göre, dümen tutan kişinin canı sıkılmasın diye ispanyol donanmasında uygulanan bir adet varmış. forsalardan biri, küpeşte üzerine monte edilen bir karış uzunluğunda bir kazığa oturtulurmuş. bu şartlarda bu kişinin ölmesi 2 gün civarında sürermiş. bu kürek mahkumu şahıs, ölene kadar geçen sürede, dümen tutan kişinin uykuya dalmaması için onun eğlencesi haline getirilirmiş. bu kitaba roman diyip geçemeyiz. zira cevat şakir, 1908 yılında oxford üniversitesi yeni çağlar tarihi bölümünden mezun olmuş bir tarihçidir aynı zamanda. yine aynı kitaptaki anlatıma göre turgut reis, bir büyük zafer sonrası forsalara ganimetten pay vermek istediği için, kendi tayfasının, kendi elleriyle seçtiği tayfasının tepkisi ile karşılaşmış. insanın aklı almıyor bir yerden sonra. ayrıca harp gemilerinin denizde karşılarına çıkan herhangi bir ticari gemiye rampa etmesi ve o gemiden ganimet alması tüm dünyada tamamen olağan sayılan bir durummuş o yıllarda. bugün bu tarz bir eylem "terör" olarak adlandırılıyor.

    son olarak kadınlar konusunda bir örnek vermek istiyorum. atatürk kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verdiği zaman, batı medeniyetleri için bile yenilik sayılan bir devrimsel hareket anlamına geliyordu bu. atatürk gibi dahiyane özellikler taşıyan bir liderin bu güzel gelişmeye öncülük etmesi normal karşılanmalı ama, aradan henüz 100 yıl dahi geçmemiş olmasına rağmen, bugün şeriatla yönetilen arap ülkeleri bile kendini kadınlar konusunda bazı adımlar atmaya mecbur hisseder hale gelmiş durumdalar.

    bu konu üzerinden çok sayıda örnek verilebilir (birleşik devletlerdeki ırkçılık meselesinin tarihsel gelişimi, antik roma'da yaygın şekilde uygulanan gladyatörlüğün son bulması vs vs) ama daha fazla uzatmak istemiyorum. sonuç olarak bazı doğrular bölgeden bölgeye, dönemden döneme değişebiliyor. dinlerin koyduğu değişmesi gündeme dahi getirilemeyen katı kurallar, bu değişime ne kadar adapte olabiliyor. burada ciddi bir soru işareti var bana göre.

    6. maide-82: kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da, "biz hristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.

    bu ayeti okuyan müslüman bir kişi, hristiyanlar hakkında olumlu hislere kapılıp, eğer etrafında varsa hristiyanlık dinine mensup kişilerle dostluk etmeyi düşünebilir. ancak aşağıda yer alan ayeti okursak, bu kişinin yanlış bir hisse kapıldığı sonucunu çıkarabiliriz.

    maide-51: ey iman edenler! yahudileri ve hristiyanları veli edinmeyin. onlar birbirlerinin velileridir. sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

    7. casiye-14: iman edenlere söyle de allah’ın (yargı) günlerine inanmayanları bağışlasınlar; çünkü (böyle) bir topluluğu, hak etmeleri yüzünden allah cezalandıracaktır.

    bakara-256: dinde zorlama yoktur. doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. artık kim sahte tanrıları reddeder de allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmıştır. allah her şeyi işitir ve bilir.

    bu ayetlerin ifade ettiği anlamlar çok açık. ahiret gününe inanmıyor diye hiç kimse üzerinde baskıcı bir tutum sergilenemez. hiç kimse, hiç kimseyi inancı konusunda zorlayamaz. mesela hristiyanların kendi aralarında yaptığı oldukça çetin geçen mezhep savaşları sonrası istanbul'u fetheden fatih sultan mehmed'in yazdığı mektupla isteyen tüm hristiyanların istanbul'a dönebileceklerini, özgürce inançlarının gereklerini yerine getirebileceklerini söylemesi belki de bu sebepledir.

    bugün var olan din ve vicdan hürriyeti anlayışı ile de örtüşen modern bir yaklaşımla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz kutsal kitabımızda yer alan bu iki ayete bakınca. ama gelin görün ki bu konuda verilen talimatlar bu iki ayetle sınırlı değil kuranda.

    tevbe-29:
    ehl-i kitap’tan allah’a ve ahiret gününe inanmayan, allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.

    işte bu noktada islam alimleri devreye girerek bazı tevillere başvuruyorlar. diyanetin tefsir bölümünde yer alan açıklamalarına göre bu tarz ayetler, ayetlerin indiği dönemde gerçekleşen olaylarla birlikte ele alınmalı. bahse konu ayetlerin, genel bir talimat içermediğine, spesifik bir duruma yönelik olarak gelmiş olduğuna dair bir bilgilendirme yapılmış. yani bazı olaylar yaşanıyor. o esnada bu olaylara dair talimat mahiyetinde ayetler vahyediliyor. peki bu durumda kuran bütün zamanları ve bütün insanlığı kapsayan bir rehber olarak nasıl girebilir hayatımıza. tevbe-29'u okuyan bir müslüman şahıs, diyanetin tefsir bölümünde yer alan açıklamaları reddedip, doğrudan doğruya bu ayeti okuduğu zaman ne anlıyorsa onu uygulamaya kalkıştığında ne yapacağız? bugün örnekleri yaşanıyor bu söylediğim şeyin. asırlar boyunca da yaşanmış. kim nasıl isterse öyle yorumluyor. islam alimleri bile kendi aralarında büyük anlaşmazlıklar yaşamışlar. yaşamaya da devam ediyorlar. düşünün bugün hanefi mezhebinin kurucusu olarak bilinen imamı azam ebu hanife, yaşadığı dönemde, başka din alimleri tarafından tekfir edilmiş. kafirlikle itham edilmiş yani. aynı şey günümüzde de yaşanıyor. klasik islam modelinin temsilcisi pozisyonundaki çok sayıda din adamı, merhum yaşar nuri öztürk'ün küfre girdiğini, bu sebeple de cehennemlik olduğunu dile getirmekten çekinmiyor. burada bahsi geçen şahısların hepsi müslüman din adamları. hepsi aynı kutsal kitabı okuyorlar. islam alimi olarak tanımlanan insanlar bile en temel ve en kritik konularda mutabakat sağlayamıyorlarsa, eğitimsiz bir müslüman nasıl bir değerlendirme yapacak? hangi hocanın izinden gidecek?

    8. nur-2:
    zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun. allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, allah’ın dinini uygulama hususunda o ikisine karşı merhamet duygusuna kapılmayın. müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya tanık olsun.

    nisa-15: kadınlarınızdan çirkin fiilde bulunanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.

    nisa-16: içinizden bu çirkin fiili işleyen ikilinin canlarını yakın. eğer tövbe eder, durumlarını düzeltirlerse artık onlara eziyet etmekten vazgeçin; çünkü allah tövbeleri çok kabul eden, çok esirgeyendir.

    zina hakkında 3 farklı ayete yer verdim yukarıda. nisa-15 ve nisa-16 hakkında yukarıda vermiş olduğum bağlantıya gidilirse tefsir bölümünde bir açıklama ile karşılaşıyoruz. bir erkek ve bir kadın zina suçunu işlerse nur-2'nin uygulanması gerektiğini, iki kadının zina suçunu işlemesi durumunda nisa-15'in, iki erkeğin zina suçunu işlemesi durumunda ise nisa-16'nın uygulanması gerektiğini ifade eden bir bilgilendime var. ayrıca yine aynı açıklama içerisinde yer alan bir hadise göre, zina suçunu işleyen erkek ve kadın eğer evli iseler cezaları recmedilerek öldürülmek. peki bu bilgilendirme, ayetler içerisinde, tartışmaya yer vermeyecek şekilde ve apaçık bir biçimde neden yapılmadı? islam alimleri bu sonuçlara nasıl ulaştılar. ben tefsir bölümünü okumadan önce nisa-15 ve nisa-16'dan eşcinsel ilişkiden bahsedildiğine dair bir sonuç çıkaramadım şahsen.

    9. lokman-15: eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle; dönüşünüz yalnız banadır, o zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.

    tevbe-23:
    ey iman edenler! şayet inkarı imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi dayanıp güvenilecek dostlar edinmeyin. içinizden kimler onları dost edinirse, işte kendilerine kötülük edenler bunlardır.

    lokman-15'e göre anne ve babaya inanç konusunda zorlama yapmalarına rağmen iyi davranmaya devam etmek gerekiyor. tevbe-23'e göre ise herhangi bir baskı söz konusu olmadığı halde, onlarla dostluk edilmesi kesin bir biçimde yasaklanıyor.

    10. maide-69: iman edenler, yahudiler, sâbiîler ve hristiyanlar, (bunlardan) allah’a ve ahiret gününe inanıp dünyaya ve ahirete yararlı işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.

    görüldüğü gibi oldukça hoşgörülü bir mesajı var maide-69'un. ne var ki ali imran-85'i okuyunca her şey bambaşka bir hal alıyor.

    ali imran-85: kim islam’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

    bu iki ayeti okuyunca ortaya çıkan çelişki hakkında da akla yatkın bir açıklama çıkmadı karşıma.

    11. islam alimlerine bakılırsa kuran çok derinlikli bir kitap olduğu için, bazı ayetlerin ifade ettiği birden fazla anlam var. hatta bir 7 anlam meselesi var birkaç yerde geçen. peki yaratıcı neden böyle bir yol seçmiş olabilir? ben buna mantıklı bir cevap bulamadım. ancak her okuyanın farklı şekilde yorumlamasına açık olan bazı ifadelerin yol açtığı olumsuzluklara biraz da başka bir açıdan bakmak istiyorum.

    daha önce söylemiş olduğum gibi kuran varoluşundan itibaren tüm zamanlara ve tüm insanlığa hitap ettiğini söyleyen bir kitap. peki insanlık hangi koşullarda yaşam sürüyor yeryüzünde? koşullar hakkında söylenecek çok şey var ama ben din istismarı meselesine değineceğim bu maddede. dünyanın her coğrafyasında her dönemde değişmeden devam eden bir durum var; din istismarcılarının mevcudiyeti. bazıları kitleleri peşinden sürüklemiş bu yolla. hatta büyük çapta tarihi gelişmelerin yaşanmasına neden olmuş. savaşlara yol açmış bu insanlar. belki binlerce insan ölmüş bu yüzden. kimileri hapse düşmüş. kimileri mallarını kaybetmiş. çocukları kandırıp ailelerinden koparmışlar. yeri gelmiş çocuklar anne ve babalarına düşman olmuşlar. her dönemde başka başka acılar yaşanmış. bugün hala yaşanıyor. ne sebeple yaşanmış bütün bunlar? cevapsız sorularla dolu bir dünyada yaşayan ve aslında derin derin düşünmeye başlayınca endişeye kapılan, bazen çok korkan varlıklarız. birileri de söylediği yalanlarla bu durumu kolayca istismar edebiliyor. allah diyor kandırıyor. şeytan diyor kandırıyor. ben peygamberim, hatta ben tanrıyım diyerek kandırmayı başaran bile olmuş. hz muhammed vefat ettikten hemen sonra yalancı peygamberler çıktığını ve birilerinin de onların peşine takıldığını biliyoruz. bu gibi durumlarda kendisine anlatılanlara temiz niyetlerle inanan ve birilerinin güdümüne girip özgür düşünceden uzaklaşan insanları ne kadar suçlayabiliriz? sonuçta koşullarla çok büyük ilgisi var kimin ne seviyede bilinçli hareket ettiğinin. hangi ailede doğduğu ile, nasıl bir eğitim aldığı ile çok fazla ilgisi var. okula gitmeyi şeytanlaşmak sayan bir anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelen bir insanın özgür düşünmeyi başarması ile, aydın bir anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya gelen bir insanın bunu başarması arasında uçurumlar var. din çok başka bir olgu. diğer hiçbir şeye benzemiyor. neden bu dünyaya geldik sorusunun cevabını hiç kimse, bilim de dahil kanıtlarla ortaya koyamıyor. dolayısıyla her senaryo birilerine inandırıcı gelebiliyor. çünkü korku kavramı giriyor devreye. bunu yapmazsan cehenneme gideceksin diyen biri var karşında. buna inanmazsan akıbetin çok kötü olacak diyen biri var. aklından bütün bunların yalan olduğu geçerse kafir olur ve ebediyen cehennemde kalırsın diyen biri var. bu din istismarcılarının, karşımıza çıkan çoğu örnekte üst seviyede hitabet ve belagat becerileri var. kandırılan kişinin ise bu yalanlara kanmamak için ihtiyaç duyulan en önemli şeylerden yoksun bir hayat sürdüğünü hatırda tutmak gerekiyor. hatta iyi eğitim almış insanlar bile kolaylıkla aldanabiliyorlar bu konuda. çünkü çocuk yaşından itibaren inançla ilgili meselelere korku odaklı yaklaşması ve belli kalıplardan asla sıyrılmaması bir şekilde sağlanmış. çok yönlü okumalar yapmamış din konusunda. özgür düşünmeyi öğrenememiş. bazen sorduğu sorular sebebiyle ikaz edilmiş. fazla sorgulama yapmaması, tanrıyı akılla değil kalple bulabileceği söylenmiş. bu tarz sorgulamalar yapmaya devam etmesi durumunda dinden çıkabileceği söylenmiş. bugün ülkemizdeki evlerin belki tamamına yakınında kuran vardır. ama kaç kişi açıp türkçe mealini baştan sona okumuştur. şimdi çıkıp birisi diyebilir ki, eğitimsiz olduğu halde din istismarcılarına aldanmayanlar da var. onları ne yapacağız, diye sorabilir. böylesi otodidakt olarak adlandırılabilecek istisnalar her zaman çıkacaktır. önemli olan ezici çoğunluğun içinde bulunduğu durum bana göre. din istismarı sorunu bu dünyayı nasıl bir cehenneme dönüştürmüş? önemli olan bu.

    işte koşullar böyle yeryüzünde. bu koşulların böyle olacağını en başından bilen bir yaratıcıdan bahsediyor islam dini. dolayısıyla neden böyle herkesin işine geldiği gibi yorumlamasına açık, kesinlik içermeyen ifadeler kullanmış olabilir tanrı, aşırı derecede hayati meselelerden bahsederken? ben bu soruya mantıklı bir cevap bulamadım. bulan varsa dinlemek isterim.

    12. talmud meselesi gibi açıklama gerektiren, şüphe oluşturan başka meseleler de var ama bunların tamamına burada yer vermek mümkün değil. kafamda oluşan bütün bu sorulara rağmen, ben şahsen bir yaratıcının varlığına inanmaya devam ediyorum. bu inancımı hangi argumanlarla desteklediğimi maddeler halinde sıralamak istiyorum.

    a. evrenin varoluşu bana göre irrasyoneldir. bilimsel yaklaşımlara büyük bir önem veriyor olsam da şunu açık şekilde görüyorum ki bilim bazı noktalarda varsayımlarla hareket etmek zorunda kalıyor. mesela büyük patlamanın öncesine, böyle bir patlamanın neden gerçekleştiğine dair yapılan açıklamalar bilindiği gibi tatmin edici olmaktan çok uzak. evren en başından hiç var olmasaydı bence daha mantıklı olurdu. evrenin var olması için bir sebep var mıydı? varsa o sebep neydi? işte bu şartlarda evrenin tanrı tarafından var edildiği ihtimali güçleniyor zihnimde. yine aynı şekilde evrende bizlerin, evrenin varoluşunu sorgulayan canlıların yaşıyor olmaları da bana göre olağanüstü durumlara işaret ediyor. yalnızca fizyolojik olarak ele alınca, insanı evrimleşerek gelişmiş bir canlı gibi, diğer türlere kıyasla daha donanımlı bir organizma gibi gördük diyelim, düşünce gücünü ve bir ruhu olduğuna olan inancımı hesaba katınca insanı olağanüstü bir varlık olarak görmekten kendimi alamıyorum ben şahsen. bu ve benzeri nedenlerle ölüm sonrası yaşamın varlığını kabul ettikten sonra artık akıl dışı bir alana geçiş yapıldığı için bugünkü aklımla okurken bana fantastik ve hayal ürünü gibi görünen anlatımların gerçek olma ihtimalleri aslında çok güçlü. bilimin her konuya bir açıklık getirme çabasını, her soruya rasyonel bir cevap verme gayretini çok seviyorum açıkçası. bu alanda bilgi seviyemin artması için uğraş da veriyorum. ancak bilimin ortaya koymaya çalıştığı şey sebeplerden ibaret. işte ben bu sebepleri de var eden bir yaratıcının var olduğuna inanıyorum.

    b. descartes bilindiği gibi, insan ruhunda doğuştan bulunan fikirler olduğunu, tanrı fikrinin de yani sonsuz ve mükemmel bir varlık hakkındaki fikirlerin de bu türden olduğunu söylemiş. bu en mükemmel ve en gerçek varlık fikrinin bize duyularımız yoluyla gelmiş olamayacağı, çünkü duyularımızın bize tanıttığı şeylerin mükemmel ve kusursuz varlıklar olmadığı sonucuna ulaşmış ve buradan şu çıkarımı yapmış: "biz kendimiz de mükemmel bir yaratık değiliz; eksik ve sınırlı bir varlığız, öyleyse bu fikri bizim ruhumuza koyan tanrının bizzat kendisidir; demek ki tanrı mevcuttur." modern filozofinin babası sayılan fransız filozofun mantık yürütme tekniği ve ulaştığı sonuçlar beni belli ölçüde etkilediği için, bir yaratıcının var olduğuna inanmamın sebeplerinden biri bu olabilir.

    c. yeryüzünü acılarla dolu bir okul gibi görüyorum. önceden bazı insanların dertsiz tasasız bir yaşam sürdüklerini zannederdim. sonra anladım ki başka başka türlerde büyük dertlerle yaka paça herkes. jim carrey'nin bu konuda söylediği ve her yerde karşımıza çıkan o bilindik sözü çok anlamlı: "umarım bir gün herkes zengin ve şöhretli olur. böylece aradıklarının bu olmadığını anlarlar." michael newton un ruhların yolculuğukitabında tarifini yaptığı modeldeki gibi herkes kendisi mi seçiyordur burada yüzleşmek istediği sıkıntıları bilemem. ama ben şahsen, bu dünyada organize şekilde acı çektirildiğini düşünüyorum insanlara. hiçbir zaman hiçbir şey için arzu edilen seviyede bir tatmin yakalanamıyor bu hayatta. yaşarken çok sıkıcı her şey. dönüp geriye bakarken güzelleşiyor genelde. uzaklaştıkça değerleniyor sahip olunan ne varsa. yakınlaştıkça sıradanlaşıyor. insan büyüdükçe hayalleri küçülüyor. mutluluğu elde etmesi giderek zorlaşıyor. hiçbir derdi yok zannedilen adama bir bakıyorsun, intihar ediyor bir anda. düşünsenize yaşamaya daha fazla tahammül edemeyeceği seviyede ne yaşıyor bu insan? eğer kendi isteği ile yaşamına son veren kişi varlıklı biriyse, yoksullukla boğuşan bir başkası, intihar eden kişiyi en ağır şekilde yargılamaktan çekinmeyebiliyor. sonuçta çok parası olan birinin ne kadar derdi olabilir ki diye düşünüyor. dünyada başka başka sebeplerle büyük acılar yaşanmıyor zannediyor. ama durum göründüğünden daha karmaşık. yıllarca hayalini kurduğu hedefe ulaşan bir insan, beklediği ölçüde bir mutluluk elde edemiyor asla. diyelim ki böylesi bir mutluluğu elde etti, o zaman da kısa süre içinde yepyeni sıkıntılarla kuşatılmış buluyor kendini. yalnızca başka insanları mutlu etmekten geçiyor gerçek mutluluğun yolu. diğer her şey peşinde koşmaktan yorulmadığımız seraplardan, sanrılardan ibaret. bir tekine aldanmamız yeterli olmuyor, gerçekte ne olup bittiğini anlamamız için. bütün yalanların peşinden tek tek koşuyoruz yaşamımız sonlanana kadar. yaşlanınca durum değişir zannedebiliyor genç olanlar. yaşlanınca artık bu dünyadan bir şey beklemeyeceğini zannedebiliyorlar. ama bunun böyle olmadığını anlamak için yaşlanmak gerekmiyor.

    sonuç olarak belki de seviyemizi yükseltmek için, "no pain no gain" kaidesi ekseninde yeryüzü okuluna gelmeye kendimizi mecbur saydığımız için, içimizde var olan iyiyi, kötü olan ne varsa hepsinden arındırıp tanrısal öze ulaşmak için, kendi isteğimizle geliyoruzdur dünyaya. belki de gnostizm inanışında olduğu gibi dünya hayatı bir çeşit hapishanedir. aslolan hayat ruhani hayattır. bu sıkıntılar burada büyük anlamlar ifade ediyor ama orada belki de michael newton'un modelinde olduğu gibi geçmiş zaman, bugün ve gelecek zaman bir bütün olarak görülebiliyor, algılanabiliyordur. bir insanın bildiği her şeyi unutmuş olarak yeryüzünde bedenlenmesi ve sonra aslolana, yani ruhani aleme geri dönmesi belki de aslında çok kısa bir süreçtir. ben çok önceleri "ezeli" kavramını anlayamazdım. peki bir milyar yıl önce ne vardı diye sorardım. tanrı o zaman da vardı diyen birine, peki 100 milyar yıl önce ne vardı diye sorardım. ama uzay zamanın bükülmesi gibi, kara delik gibi kavramlarla tanışınca, hatta zamanın dışına çıkılması gibi meseleler hakkında yapılan bilimsel tartışmalara tanıklık edince "o hep vardı" şeklinde bir kavramı aklımla biraz olsun kavrayabilir hale geldim.

    esasen michael newton'un modeline de, spiritüalizme de, tibetin ölüler kitabına da, budist öğretilere de, diğer semavi dinlere de aklım tam anlamıyla yatmadı. hepsinde içinden çıkılması zor açmazlarla karşılaştım. önemli sorularım için tatmin edici cevaplar bulamadım. tüm dinlerde ve tüm inanışlarda, o inancın mensupları aksini iddia etseler de bir şeylerin değiştirilmiş olduğu düşüncesi ağır bastı. budanın oldukça örnek bir yaşam sürdüğüne eminim ama kendisinin ölümünden sonra sahneye çıkan istismarcılar, kim bilir neler eklediler öğretisine. mesela merhum yaşar nuri öztürk, hz muhammed'e ait hadislerin tamamına yakınının gerçek olmadığına inanıyor. bir şey söylemek, bir değerlendirme yapmak zor. dinlerde durum böyle ama ateizme de hiçbir şekilde yakınlık duymadım, duymuyorum. çünkü gördüm ki herkes bakmak istediği pencereden bakıyor bütün meselelere. bir şekilde bu çok mümkün. neye inanmak istiyorsan ona uygun argümanlar bulabilmek, hatta üretebilmek çok mümkün. her şeyi bilimle açıklama çabası da bir yerden sonra zorlama geliyor bana. mana uçup gidiyor tamamen. ateist bir şahsın, peki hayatın anlamı ne sorusuna şöyle bir cevap verdiğine tanıklık ettim bir videoda: "bu soru çok soruluyor bana. bunu soran kişiye, evet senin yaşamının bir anlamı yok demek istiyorum, ama nezaketen diyemiyorum. bu anlamı kişinin kendi kendine belirlemesi gerekiyor. anlamsızlığa düşmemesi gerekiyor." işte ben bu söyleme itiraz ediyorum. anlam bütün insanlığı, hatta bütün evreni kuşatmak zorunda bana göre. belli seviyede eğitim almış ve kişisel gelişim öğretilerinden beslenmiş bir insan olarak bunu söylemen kolay. afrikada açlıkla boğuşan bir kabilede dünyaya gelen bir çocuğa, ya da zihinsel engelli olarak dünyaya gelen bir çocuğa bunu anlatabilir misin? bu vb nedenlerle bir yaratıcının varlığına inanıyorum. peki antropomorfik bir tanrı anlayışı mı, yoksa soyut bir tanrı anlayışımı mı (zeki bir enerji, tanrısal bir varlık) daha akla uygun? bu konu hakkında da yazmaya başlarsam işler çığırından çıkacak. o nedenle bu noktada son vermek istiyorum sözlerime.

    inanç konusunda objektif olabilmek çok zor. insanlar kişiliğinin bir parçası haline getiriyorlar bu konuyu. eleştiri yöneltilince de bu eleştiriyi kişiliğine yönelik olarak yapılmış bir eleştiri gibi algılayabiliyorlar. bu nedenle insanların kutsal saydığı değerlerden bahsederken ölçülü ve saygılı olmak çok önemli. ben de bu altın kuralı uygulamaya çalıştım böylesine hassas bir konu hakkında değerlendirme yaparken. umarım başarabilmişimdir.

  • 30. ateistlere göre abdullah öcalan'ın sonu

    zekice bir soru sorduğunu zanneden yazarın umduğu gibi olmayacak sondur. içinizi rahatlatmak için cehennem yaratmak istiyorsanız buyurun yaratın.

    bu arada evlerinde sürekli bilimle uğraşan ateist vatandaşlar daha güzel bir uğraş için:
    ilgi tedariği

  • 31. fb'nin resmi hesaplarından paylaşılan fotoğraf

    kendi takımı yapsa övecek lavukları çıldırtan paylaşım. galatasaray'la alakası yoktur. alakası vardır diyorsanız da sikimizde değildir.

    beşiktaş elenince yapılan paylaşım iyi güzel ama bu kötü. niye?

    bir de gelmiş kompleks filan diyorlar ahahah ulan sen beşiktaş'ın elenmesiyle dalga geçmeyi beşiktaş kompleksi olarak görmüyorsun da bunu niye kompleks olarak görüyorsun?

    biz her şeyi yapabiliriz, buna hakkımız var, biz yaparsak çok süperdir.
    ama siz yapamazsınız, yaparsanız eziklik olur, kompleks olur he?

    siz kimsiniz lan? ne sanıyorsunuz oğlum kendinizi.

    benfica as takımla 5-6 tane daha saplayınca benzer bir paylaşım daha yapılır umarım.

  • 32. reis sedat peker'in temel karamollaoğlu'na cevabı

    10 saniye dayanabildim. ıq seviyem 10 puan düştü!

  • 33. hindistan pakistan savaşı

    finalde iran uzerinden türkiyeye mülteci olarak gelecek kitleler.

  • 34. bir erkeğin bir kadına verebileceği en iyi şey

    muhtemelen sadakattir. basit ve oldukça iyi.

  • 35. tekirdağ denince akla gelenler

    sanırım 4-5 yaşlarındaydım, istanbul'dan vapura binip avşa'ya gidiyorduk ailece. vapurda sıkıldım tabii ben, babam beni oyalamaya çalışıyordu garibim. "bak bu halat", "bak şurası makina dairesi", "bak gemi şöyle gider" falan... sonra dedi ki "aa bak tekirdağ'dan geçiyoruz, gel camdan bakalım".
    aman allah'ım, o kadar heyecanlanmıştım ki, nasıl bir yer diye sordum. anlamadı tabii heyecanımın sebebini, anlatıyor şöyle bir yer falan diye. ama dedi oraya gitmeyeceğiz, sadece önünden geçeceğiz. "olsun" dedim, "kedileri görürüz ama değil mi?"
    evet, tekirdağ'ın kedilerden oluşan bir dağ olduğunu sanmıştım. ne olduğunu anlayınca biraz bozuldum. babam da hem güldü, hem üzüldü halime. sonra annemin yanına gittim kös kös. bir süre sonra koşarak babam geldi: "gel bak, yunuslar var."
    sonra sırtına aldı beni, tekirlerden oluşan dağı göremedim belki ama ilk defa yunus gördüm.

  • 36. fatih terim

    takımlarına gönülden bağlı temiz kalpli insanlara hayal satmaktadır. şampiyonlar ligi maçından önce dünyadan büyük hayalim var der elenince federasyon maçtan önce cezaları açıkladı ondan böyle oldu der hedef saptırır. uefa maçından önce hedefimiz kupa der yenilince var niye yok der. hayal satanlar bu ülkede hep iş yapıyor ilginç şekilde realist adamları da itin götüne sokuyoruz, bize de böylesi müstehak

  • 37. rusya ile kuzey kore'nin komşu olması

    rusya ile abd'nin komşu olmasından daha ilginç değildir.

  • 38. galatasaray

    bate borisov'un arsenal'ı yenebildiği avrupa'da ne dengimiz ne altımız ne üstümüz hiçbir takımı yenemiyoruz. kimi yenebiliriz çok merak ediyorum.

    prandelli zamanında başlayan avrupa laneti devam ediyor.

  • 39. 15 şubat 2019 istanbul depremi

    (bkz: ekşisözlük rasathanesi)

  • 40. motorsikletle e-5'te makas atan genç

    masum birinin canını yakmadan tez elden gebermesini dilediğim gençtir. böyle döl israfı hız tutkunu orrrrrrospu çocukkarına zerre-i miskal acımam. alayını geberip gitsin inşallah. bu yorumumuda sosyal medya hesabında paylaşabilir.

  • 41. şikayetvar'da en çok şikayet alan markalar

    vestel'in olmaması gayet normal olan liste.
    internetten, teknolojiden az buçuk anlayan kimse gidip vestel almaz.
    alanlar da nereye ne şikayette bulunacağını bilmez.
    kusura bakmasınlar.

  • 42. netflix türkiye

    organize işler sazan sarmalı netflix'e gelmiş.

    mars sinemaya bir mesaj olarak algıladım ben bunu. :)

  • 43. adem ljajic

    bir tane sarı kart yüzünden sayısız defa bilerek kırmızı yiyip takımı satan adamın yediğinden fazla küfür yedi.

  • 44. sizi oynayabilecek en iyi oyuncu

    sanırım bu başlıkta kendimizi övüyor, alttan alta egomuzu şişiriyoruz.

    buna ihtiyacı olan ben de aranıza katılayım madem : melanie laurent.

  • 45. regl olduğumuz için vergi ödemek istemiyoruz

    aramizda bu kadar embesil oldugunu gosterdigi icin hicap duymama neden olan, bir o kadar da gerekli soylemdir.

    bir kadinin insan icine cikmak icin, isine gidebilmek icin, hayatinin bir haftasini helada oturarak gecirmemek icin bu zimbirtilara ihtiyaci var. siz hindistanda kadinlarin hijyenik ped gereksinimlerini karsilayamadiklari icin saglik sistemine nasil bir yuk olduklarini bilmezsiniz tabii. caput kullandiklari icin ciddi miktarda kadinin kisirlik dahil ciddi saglik sorunlariyla karsi karsiya oldugunu bilmezsiniz. bir yerde dogal afet oldugunda gereksinim duyulan saglik malzemeleri arasinda bunlarin oldugunu bilmezsiniz.

    beyler bu luks tuketim degildir. ıhtiyactir. ormanda yasamiyoruz. mavi gol filmindeki gibi regl olunca gole girip on dakika bekleyince hayatimizi surduremiyoruz. siz degil misiniz lan "kadinlar da regl olunca cok huysuzlaniyor yeaa" diye atarlanan? altimizda caputla daha mi sevimli olacagiz? neyse konudan sapiyorum.

    bir kadinin ayda insan icine cikmak icin gunde minimum 4 adet, yani bir haftada en az 28 adet ped ya da tampon kullanmasi gerekli. bu yaklasik 40 liraya denk geliyor. seneye vurursak senede 500 lira gibi bir masraf. bu sadece modern hayatta kadin olmanin ilave masrafi. bir kadinin istegi bana ayda 40 lira versinler degil. bir kadinin istegi kadin olmanin luks olmaktan cikarilmasi. bir kadin bundan alinan vergiyi %18'den %8'e dusurun istiyor. bunda isyan edecek ne buluyorsunuz? nedir bu hiddet? temel ihtiyacimiz icin en azindan yuzde sekizlik vergi dilimindr olmak istiyoruz. tam olarak neye itiraz ediyorsunuz? temel ihtiyaclarin vergisi yuksek mi olsun? dogru olan bu mu? ulkenin selameti icin temel ihtiyaclarin yuzde 18 ile mi vergilendirilmesi dogru olan? bu yetmeyince ne olacak? ekmek ve su da mi yuzden 18 olsun? deodorant? luks mu degil mi? yazin burada satirlarca otobusteki kokulari yazan kim? ınsanlarin insanca yasamak icin luks tuketim vergisi vermesiyle mi donecek ulke? oglum siz tam olarak ne istiyorsunuz? kadinlar hakli, bizde de sunda ve sunda verginin yuksek olmasi cok sacma, hadi birlikte bunu dillendirelim demek yerine kavga etmeyi tercih mi ediyorsunuz? oglum siz salak misiniz?

    hadi kavga edelim cok istediniz. anything you can do i can do bleeding. hadi bakalim.

    kafasizlar surusu....

  • 46. memur olmanın zorlukları

    duran, yürüyen ve koşanın aynı maaşı alması zoruma gidiyor. muhtemelen başlıkta çeşitli eleştiriler yapılmıştır. haksız değil o eleştiriler.
    ıyi bir çalışma yaptığında amirin gelir, icat çıkarma başımıza der. devlet işi zordur.

  • 47. ateizmi çökerten soru

    bu durumda seracilik sirke girmek olmuyor mu?

    (bkz: beyin yandi)
    (bkz: kafamda deli sorular)

    t: bitkilerin de evrim geciren, canli varliklar oldugunu izah edememis bir aptal barindiran baslik.

  • 48. deep turkish web

    başıma bir iş gelmeyecekse son videoları olmamış. beğenmedim. güldürmedi

  • 49. araba almanın bir zorunluluk olmaması

    özellikle büyük şehirde yaşayan ve çocuklu olan aileler için buzdolabı ne ise araba da öyle bir ihtiyaç olduğundan yanlış tespittir. çocuklarla ankara da evinize uzak bir hastaneye gidin bakalım dolmuşla. sağlam olanlar da hastalanır. istanbul'u söylemeye gerek yok.

  • 50. kadınların orgazm olamama nedenleri

    klitorisinin yeterince uyarılmayıp g noktasının bulunmaması,meme ucu ve boyun ve kulak çevresinin yeterince emilmemesi,
    sırt bölgesi öpülüp bacak içleri çikolatayı tadar gibi emilerek, yukarı doğru yavaşça çıkılarak genital organını kedi suyu içermişçesine serice dilleyip o esnada yüzüne bakarken meme uçlarını sıkıp iyice çıldırtarak kulağına fısıldayıp kadının azdırılamayışı.

    ayrıca kadının içine girmeden önce kadın üstteyken penisin gövdesini testislerin sıcaklığını hissedecek şekilde vajinaya sürterek ve kalçalarını sıkarak yeterli ıslaklığı sağlamamak...

    “ gir artık içime lütfen aşkım dayanamıyorum ’ diye çıldırtıp yalvartmayı duyana kadar girmemek.

    girince:
    böyle kalın ve sıcağını gördün mü al hepsi senin kökleye kökleye giriyorum dibine kadar deyip kadını çıldırtmasını sağlamamak.

    kimi kadın sert seksten hoşlanır kimisi romancedan, kimisi öpüşmekten,kimisi küfürden,kimisi saçlarının çekilmesinden, kimisi sırtının arkasına sertçe sarılmandan, kimisi dominant olmandan,kimisi de büyük ellerle okşanmaktan her kadın için uyarılma farklıdır.
    önemli olan partnerinin gizli dünyasını açığa çıkartmaktır.

    böyle yap bakayım seni tırnaklayıp sırtını kanatmıyor mu, gözlerinin akı orgazmdan gözükmüyor mu, vücudu kasıla kasıla istemsiz hareketler yapıp yastıkları ısırmıyor mu.

    tecrübe ile sabit.
    çok güzel mesajlar alıyorum teşekkürler.