elian54
profili

  • zengin olmanın dezavantajları

    “benimle param için mi yoksa ben olduğum için mi birliktesin bilmiyorum nalan” :( arabeskliği bunlardan biri değildir ahaha :d

    tabii ki paran için birlikte. para senin çünkü. seni sen yapan şeylerden bir banka hesabın. daha doğrusu onun sağladığı imkanlar. bu kaygı gerçekte yaşanıyor mu yoksa züğürtlerin ben param olmasa da harika bir insanım param olsa yüce varlığımın önüne geçer hüsnükuruntusu mudur bilmiyorum ancak aynı şey herkes için geçerli.

    ali koç, o aileye doğmasa fenerbahçe'ye başkan olabilir miydi? parası için, gücü için orada. acun muhabir olarak kalsa eski futbolcuları toplayıp halısaha yapabilir miydi? etrafındaki insanların ne kadarı yanında kalırdı? elon musk dallaması yıllık geliri 60k$ olsa cara delevigne'le, amber heard'le takılabilir miydi? peki bunu neden sorun etsinler ki? bu her insan için geçerli. ben de çöpten kağıt topluyor olsaydım bugün arkadaş olduğum insanlarla arkadaş olamazdım. sahip olduklarımız bize ait değil, şartların getirdikleri. ne güzellik ne para ne zeka… memento mori diye de bağlıyorum.

  • dindar biri laik olur mu

    türkçede laik, laiklik, seküler, sekülarist etc semantik olarak oturmadı haliyle insanların kafasında da kavramsal olarak oturmadı.

    neyse laik = din ve devlet işleri ayrı tutulsun isteyen kişi ise, cevap hayır. bu tutum dinin doktrinine aykırıdır. bir müslüman dünyaya kulluk etmeye gelmiştir. dünyanın şartları allah'ın emirleriyle çelişirse hangisini seçmesi gerekir? dünyanın şartlarına uygun olanıysa o zaman müslüman olmuyorsun, sen teslim olmamışsın, dünyacı oluyorsun.

    benim kaynanam hem namazını kılar, hem içkisini içer, efendime söyliyim şirkini de koşar, laik ve dindar bir hanım efendidir gibi orta yolcu zırvalar hem yanlış hem boş. senin kaynanan manyakmış amk.

    bu mevzuyu içselleştirip siyah ve beyazı ayırmamak türkiye'yi bugüne getirdi. okullarda türban “allah'ın emrettiği budur ben böyle giyineceğim” diye serbest bırakılmadı. “bu da benim özgürlüğüm” diye bırakıldı. cemaatler “sivil toplum” diye destek gördü. şimdi nas yüzünden ev araba alamıyor, paranızı koruyamıyor, kirada barınamıyorsunuz. islam'da faiz haram diye saçma sapan yöntemlerle ülke ekonomisinin içinden geçildi çünkü. adam göz göre göre dünyanın kurallarına uymadı; kendi icatlarıyla kendi çevresini zengin etti. vicdanı da gram sızlamıyor emin olun çünkü savaştayız ve din kardeşlerinin güç kazanmasını sağlıyor.

    modern paradigmalarla dindarlığı bağdaştırırsanız dayak yiyen daima siz olursunuz.

  • alfa erkek saçmalığı

    kişisel gelişimle alakası yoktur. maskülen adam siksokpill hesaplarına girin bakın, paylaşımları slut shamingle dolu. illa bir onlyfansçı, instagram ünlüsü, seks hayatı olduğu belli kadın bulur üzerine nefret saçarlar. kadınların hayatının, erkeklerin kişisel gelişimi ile alakası ne? bu saçmalıklardan medet uman erkek kitlesi büyük özdeğer sorunu yaşayan yıkıklardan oluştuğu için, karşılarındaki insanı değersiz görmekten ve göstermekten keyif alıyor, böylece kendi değersizliklerini unutuyor. bir çeşit psikolojik yansıtma. bir çeşit katarsis.

    gerçek hayatta etrafınızda olan erkekleri düşünün, kimse alfa falan değildir. sabah 6:45'e alarm kuran, bim'den yoğurt alan alfa olmaz. böyle amerikan zırvaları, çeşme başını tutan uyanıklar bitiklere hayal satsın diye icat edilir. sözlükte vardı bi tanesi 80 liraya online erkeklik dersi veriyordu. 80 liraya öğrenilen erkeklikle alfa değil ğ olursunuz anca ahaha. bazı insanlar insani ilişkilerde daha baskın. bu kursuna gidilip öğrenilecek bir şey değil, kişinin mizacıyla alakalı. onun bunun erkekliğine laf eden toksik fikirlerin peşinde koşan bir insan, kendine saygı duymuyordur ki hayatındaki kadın veya bir başkası ona saygı duysun.

    modern insan çok boş ve yalnız bir şey. en basit konuda bile ne yapacağını bilmiyor. böyle yanlış fikirlerin peşinden gitmesi üzücü ama normal.

  • dövmeli kadın iticiliği

    sözlükte bu ara yine başlıklar çok kötü. yaz dönemlerinde bu muhabetler ekstra kötüleşir, bu başlıklara yazanlar da ekstra vahşileşir bak dikkat edin. ekonomik durum yüzünden tatile çıkamayan fakir halkımız nefretini hayatını yaşamayandan çıkarır çünkü. üç tarafı denizlerle çevrili ülkede tek kişi günü birlik denize gitmenin bedelinin 1000 lira olmasının hesabını kime soracak? göt ister. açık giyinen kadın, dövmeli kadın, sevgilisiyle tatile giden kadın, nefes alan kadın çok daha kolay hedefler. nefretini konforlu yerde kusacak.

    ya da yaşayamadığı cinsel hayatın hesabını toplumdan, kültürden, dinden soramayacak; arzunun nesnesiyle kavga etmeye başlayacak.

    dövmeli kadın da işte o arzu nesnesi. yetiştiğimiz toplumsal düzende kadın bedeni objedir, topluma aittir ve kamuya ait şeylerin üzeri çizilmez. bir kadın kendi bedenine resim çizdiriyorsa ohoooo başka neler yaptırıyordur. bu yüzden kadın üzerindeki mülkiyet hakkından kopamayan köleler, bedenine çizim yaptırmaya cüret eden kadından korkar ve itilir.

    orta doğu tarım toplumlarının 8000 yıllık ahlakıyla daha çok acı çekersiniz.

  • başarısızlığın sırrı

    -sabah erken kalkamamak
    -odaklanamamak
    -sıkılmak
    -katı bir insan olmak
    -talihsizlikleri ve kötü tecrübeleri aşamamak
    -dürtüsel davranmak
    -üç kuruşluk huzurum da kaçar diye adım atmaktan korkmak

    ben hayatımı böyle siktim şahsen.

  • ramazanda alkol almayan tip

    “size ne” diye savunulduğu için gömmeye geldiğim tip.

    “size ne” diye bir argüman yoktur. bir yerde bir sığlık, riyakarlık, mantıksızlık varsa konuşulur tartışılır; birbirimize küfür ve hakaret eder, insanın damarına basarız ki bu dandiklikleri söküp atalım. sosyal medya bunun için var.

    sadece ramazan özel içmemek, türklerin benim dedem hacı, benim kalbim temiz müslümanlığına has kültürel bir saçmalıktır. babam da böyle yapardı rahmetli oruç moruç bilmezdi ama ramazanda içmezdi. bi de kurban etiyle içmezdi. kurban etini dolaba koydurur, kurban olduğu unutulunca içerdi. zaman aşımına uğratırdı kurbanı. bir çeşit folklorik olarak size de saygımız var gösterisi.

    geçtiğimiz 20 yıl gri alanları yok ettiğine göre artık bu yaklaşımın geçerliliği de pek kalmadı. kültürel olarak size saygı duymayana, bir birayı 100 kağıda içmenize ses çıkarmayana siz de saygı duymayın. bu soft islam anlayışı bize bir şey kazandırmadığı gibi kararlı bir pozisyon almamak da hep kaybettirdi.

    inançlı bir insan adam gibi müslüman olsun içmiyorsa 12 ay içmesin, olmayan da ramazanda müslümanmış gibi yapmasın. günah diye bir kavramı kabul ediyorsanız günah 12 ay günahtır. üç aylarda katsayı binmiyor üstüne.

  • bir dizinin bir sahnesini defalarca izlemek

    game of thrones cersei'nin baelor sept'inde yobazları yaktığı sahne.

    arkadan gelen light of the seven ve kurguyla uyumu, margery'nin çırpınışı, high sparrow'un akıl tutulması, lancel'in çaresizliği, cersei'nin patlamayı gördükten sonraki rahatlamayla karışık gururu; oyuncuların yüz ifadelerine yansıması ve sonda cersei'nin şaraptan bi yudum alması… yılda 2 kez izlerim en az. o şarap benim boğazımdan geçiyor adeta. kendim yakmış gibi zevk alıyorum, saygı duruşuna kalkıyorum bu sahne için.

    game of thrones… keşke kalbimizi kırıp gitmeseydin. olmasaydı sonumuz böyle.

  • 10 mayıs 2022 deva'nın über üniversite fikri

    bu üniversitelerde zaten var. hocaya kibarca mail atar veya gider konuşur dersinize girmek istiyorum, ilgi duyuyorum dersen, sorunlu değilse her hoca buyur eder. biz okurken marmara tarihten bir arkadaş latince gramer derslerine geliyordu mesela. ancak buna devlet eliyle karışmak, üniversiteyi kamuya açmak ise tam deva partisinin yapacağı türden, kulağa hoş gelen ama gerçekte hiçbir karşılığı olmayan bir iş.

    kontenjan bolluğu yüzünden üniversiteler zaten kalabalık. ilk yıllarda amfide oturacak yer kalmıyor. hocalar kimseyle uğraşamıyor. eğitimin kalitesi düşüyor. gençlerin kazanmak için hayatlarının baharında günde bin soru çözdükleri yerleri herkese açıp kimsenin eğitim hakkını gasp edemezsiniz.

    eğitim konusunda hayırlı bir iş yapmak isteyen popülizmi bırakıp üniversitelerin çoğunu liseye çevirsin, kalanların da kontenjanlarını düşürsün. bu üniversite fetişi tüm dünyada gençliği krize soktu. insanın 25 yaşına kadar okuması gerekiyor. çocukluk uzuyor, hayata giremiyor, çalışmaya başlayamıyor. okuldan altı boş şiş bir egoyla çıkıp acımasız bir yarışa giriyor. üniversite ve akademi sadece yüksek kapasiteli, aileden kültürel sermayesi olan ve maddi olarak rahat insanların hedefi olmalı. geriye kalanların hayatını zorlaştırmaktan başka işe yaramıyor.

  • üniversite sınavında baraj puanının kalkması

    1950'de türkiye'de üç (3) üniversite varmış; istanbul, ankara ve itü. bu yoklukta “okumuş adam” anadolu insanı için bir idoldü. akp her ile üniversite saçmalığıyla anadolu insanının her kompleksi gibi buna da oynadı, patlaması 8-10 yıl sürdü. şimdi ne okumuş adamın, ne üniversitenin değeri var. ne iyi okul, ne iyi bölüm kaldı. “network” adı altında torpili kurumsallaştırman, tuhaf adamlara yaranmak için linkedin yalanlarıyla sahte bir persona yaratıp kendini pazarlaman, bilgi hariç ne varsa edinmen, yavşağın teki olman gerekiyor. kapasitesi düşük, küçük cemiyet insanları için altın çağ. orta sınıfın 10 yaşından beri günde 3 saat test çözerek büyüyen çocukları için boşa geçmiş bir ömür.

    bir de öyle bir tuzak ki hiç üniversite okumazsan kötü bir pozisyonda kalıyorsun. steve jobs'a falan kanmayın, 30 yaşına kadar bir işte tutunamazsanız duman olursunuz. üniversite okumak da zaman ve para kaybı. iki ucu boklu değnek. herkese başarılar.

  • tarih bilen erkeğin dayanılmaz çekiciliği

    hangi coğrafya ve dönemin tarihini bildiğine göre baştan belirlenen çekicilik.

    test etmek için ilk date'te hemen normandiya çıkarması'ndan muhabbet açarım. ikinci dünya savaşı hakkında hitler, pearl harbor ve atom bombasından fazla bir şey biliyorsa hemen tuvalete diye kalkıp mekanı koşarak terk ederim.

    yine tarih muhabbeti sırasında europa universalis, assasin's creed, total war, civilization, age of empires vesaire destekli nerd gamer tarihçiliği emaresi yakalarsam hemen kendimi yere atıp ağzımdan köpükler çıkarırım.

    erkek dediğin* bizans tarihi bilir, güney amerika tarihi bilir, çin, japon, eski yunan, orta doğu, roma, hıristiyanlık tarihi bilir. tarihin gerçek bir entelde merak uyandıracak noktaları bunlardır. fazlası zarar.

    ayrıca tarih bilmek tarihsel veri toplamak değildir. sosyal analiz yeteneğinin gelişmesidir. veriler arasında örüntü kurulup bütünlüklü bir sonuca varılamıyorsa yallah total war'a ordu toplamaya. çekicilik de başka bahara.

  • iyi kadınların nerede olduğu sorunsalı

    kötü adamların balkonunda değillerdir.

    valla bi bundan, bi de j.p morgan'ın gold diggera mektubu geyiğinden gına geldi. s2cem balkonunu da dostoyevskisini de. aq kumarbaz zamparası göz koyduğu hangi evli kadına bakarken uydurdu bunu kim bilir. ne biçim kadınsa kötü adamın balkonuna tünemiş orospu. git kendi balkonunda iç sigaranı çok iyiysen amk.

    iyi adamlar da yalnızlıktan ölüyor he he. hangi iyi adamlar bunlar? kadın cinayetlerinde yanlış tercih gerçeği başlığında kurbanı suçlayanlardır kesin :d kazık kadar oldunuz hâlâ iyi adam kötü adam. hep bi melodram. sikten romantizm. arabesk çaresizlikler. içimi daralttınız. sinir oldum.

  • en havalı doğum yeri

    futbolcu rio mavuba ailesi savaştan kaçarken mülteci botunda doğduğu için, fransa milli takımını seçene kadar doğum yeri olarak pasaportunda “uluslararası sular” yazıyormuş. angola'dan kaçış detayını dikkate almazsak şahsen bundan havalısını duymadım. gerçek 1 dünya vatandaşı.

  • öğretmenlerin 112 çağrı merkezinde çalıştırılması

    kabin memurları hasta bakıcı olarak çalışsın gibisinden bir başlık vardı pandeminin başında, onun değişik bir versiyonunu gerçekleştirmiş yüce devletimiz. kötüsü baya' bi insanın bunu mantıklı buluyor olması.

    böyle konularda, gerek pandemi sürecindeki "hadi bi' şey yapalım kafamıza göre" yasakları, gerek öğrencilerin uzaktan eğitim sürecinde yaşadıkları sorunlara yaklaşımlar, gerek keyfi istihdam olaylarında türk insanının nasıl da hak ettiğini yaşadığını çok net görüyorum. isyan etmeyi, kendisine yapılanı sorgulamayı bilmeyen; sorgulayana kızan, baskıcı, anlayışsız ve köle ruhlu bir (m)illet bu.

    sıkışık bir durumdayız diye kimse kürek mahkumu gibi istemediği bi işi yapmaya zorlanamaz. hele ki devlete memur olarak atanmış kimse. devlet zaten insana mesleğiyle ilgili kendini geliştirebileceği bir alan açmaz ama adam sana "ne iş olsa yaparım abi" diye gelmemiş, kim bilir kpss için ne kadar uğraşıp biyoloji öğretmeni olarak atanmış. sen köle gibi mesleğiyle alakasız bir işe zorlayamazsın. yarın bir gün sizi kırbaçlayarak pamuk tarlasında çalıştırsalar "ülkemiz için üretim yapılması gerekiyorsa nabalım!?" diye onu da mı savunacaksınız?

    eğitim sistemi mi bu hale getiriyor yoksa genetik miras mı çöp anlamıyorum ama kendi götüyle bile kavgalı, işgüzar ve korkunç insanların içinde yaşıyoruz. sağda solda koyu muhalifçilik oynayanlar dahi aynı. akp bu insan kalitesninin sonucudur.

  • türk insanının hobi sahibi olmaması

    müstakil ev hayattır başlığıyla birleştirilmesi gereken topic.

    history channel’da ateşten doğan diye bir program izliyordum. hobi olarak kılıç döven abd’li adamlar, kılıçlarını yarıştırıyorlardı. o programı izlerken o adamların hayatlarına çok özeniyordum. orta sınıf sıradan insanlar, ancak evlerin demir atölyesi kuracak yer var. bahçe var, çim var, zevk için kullanabilecekleri alanları var. demir dövmeye ayıracak vakitleri, gürültüyle kimseyi rahatsız etmeyecek ortamları, tüm o ekipmanı koyacak yerleri var.

    türk insanının çoğunun evinde lego yapacak yer bile yok. yapbozu bile sarıp kaldırman, yapacağın zaman tekrar açmam gerekiyor. alan yok. evler apartman dairesi ve gereksiz eşyalarla tıklım tıkış. kendine bir masa ayırmak bike mesele çoğu insan için. oysa virginia woolf’un yaklaşık 100 yıl evvel tespit ettiği gibi; bir şey üretmek için kendine ait bir oda lazım.

    çoğunluk mevzuyu paraya bağlamış, haklılar. alan ve zaman yaratmak da ekonomik durumla ilgili zaten. hobi, temel ihtiyacı kalmamış adam işidir, lükstür. türk toplumunun daha temel sıkıntıları var.

  • bir başkadır

    yazan ve yöneten türk toplumuna dair ince detayları ve klişe tipleri çok iyi yakalamış.

    - meryem’in ailesinde çok net gördüğümüz anadolu insanının iletişim beceriksizliği bunlardan birincisi bence. yasin’in iğrenç maskülen enerjisi ve lüzumsuz siniriyle bastırdığı kadınlarla, iyi niyetine rağmen bir türlü anlaşamaması; cümlelerin yarısını içlerine doğru söylemeleri, hatta yasin eve taş atanın peşinden koşarken yoldaki teyzeye “buradan geçeni gördüm mü?” diye sorunca kadının “belediye mi?” diye cevap vermesi ahahshhs. muazzam detaydı gerçekten.

    - halk tv izleyen ve uzun facebook postlarını yüksek sesle okuyan laik aile ve iyi eğitimli, elitlikten yalnız kalmış glutenfree kızları

    - feci derecede insan yargılayan, bunalınca hasta dehleyen ve kendi söküğünü dikemeyen psikiyatrlar

    -elit kesimin hem arkadaşlık hem aile hem aşk bazında leş oğlu leş ilişkileri

    - gülbin’in bmw’li türbanlı, sülale bilmişi, kürt gelini ablası

    - daire youtube kanalındaki loft’ta oturan orta-üst segment amcının arkasından dalga geçilmesi. ıssız adam’dan beri taşakoğlanı oldu bu tipler. kızlar ortamlarda aynen gülbin ve arkadaşları gibi diklemesine gömüyor bunları.

    - dindar babanın yanlış aileye denk gelmiş, yaşamak isteyen ancak babasına saygıdan ses çıkaramayan kızı

    - jung mung kafa siken dindar ama okumuş tip

    şu saydıklarımdan en az 3 tanesine denk gelmemiş olan var mı türkiye’de?

    dün gece izlemeye başladığımda sayfa başı 50 entry’den 4 sayfa vardı. dizinin dolardan hızlı yükselmesi tevekkeli değil. türkiye'de iki kesimin birbirinden kopukluğu son 20 yılına damga vurmasına rağmen dizilerde hiç anlatılmıyor. onun yerine nasıl zengin olduğu bir türlü belli olmayan zengin adamların ve güzel kadınların vıcık vıcık ilişkileri pazarlanıyor.

    bu kadar türk toplumu gerçeğini dizi formatında ilk kez gördüm. asıl başarı da tüm bu tipleri hikayesiz anlatması. ruhiye’nin durumu hariç çok üzücü dramatik bir şey yok, olağanüstü bir şey de olmadı, çok iyi/kötü abartılı bir karakter de yok. dümdüz hayat işte. olabilecek en sade şekilde gösterilmiş. artık türkiye'yi tanımak isteyen yabancılara bu diziyi önereceğim.

  • feminizmin başarısızlığının sebepleri

    her feminizm tartışmasında olduğu gibi entry’leri okuyayım dediğinizde iq’dan 12 puan kaybettiğiniz konu. düzgün bir şey yazabilecek kapasitede değilseniz yazmayın. internete sizin hezeyanlarınızı okumak için para vermiyoruz.

    her sosyal konuda olduğu gibi burada da neden-sonuç ilişkisini doğru kuramıyoruz. feminizm bir sonuçtur. kadınların toplumda yüz elli yıl önceki konumuyla şimdiki konumu arasındaki farkı yaratan teknolojik gelişmelerin; iş makinelerinin, ev aletlerinin, buzdolabının, hijyenik pedin, doğum kontrol hapının sonucudur. kadınlar bir sabah kalkıp “biz niye on bin yıldır evde çocuk bakıyoruz abi gidelim fabrikaya da sigorta primimiz ödensin” demediler. sanayi inkılabı sonrası değişen üretim araçları daha çok çalışan gerektirdi. kadınlar iş hayatına kocasının tarlasında gönüllü köle olmaktan farklı bir şekilde girdi. bu durum kadınlara para = güç kazandırdı. bu güç elbette değişimin kapısını aralayacaktı.

    kapıyı kıran doğum kontrol hapı oldu. ya da genel olarak modern doğum kontrol yöntemleri. bununla ilgili tolstoyevski bir şeyler yazmıştı ancak burada mı, blogda mı yoksa twitter’da mı okuduğumu hatırlamıyorum. bilen gören paslasın. orada “hamileliği kontrol edebilmek ateşi kontrol edebilmek kadar büyük bir adım” demişti. hakikaten öyle. doğum kontrolü kadınlara evlenmeden cinsel hayat fırsatı, evlilikte hayatını planlama olanağı sundu. bir kadın bir bebeği büyütmek için para getirecek bir erkeğe ve yardım sağlayacak bir aileye, dolayısıyla “uysal olmaya” mecburdur. doğum kontrolü, kadını, annelik belasını savuşturma fırsatı vererek boyun eğmekten kurtardı.

    annelik, cinsel ahlak, parasızlık... kadını esir eden şeyler. feminizm bunlara boşuna karşı değil. değişen toplumsal düzen, kadınlara bu gerçeklerle ilgili, konumlarıyla ilgili konuşma cesareti verdi. feminizm bu cesaretin sonucudur. feminizm noktasına varabilen medeniyet başarılıdır. feminizmle sorununuz varsa medeniyetten nasibini almamış bir primat olmakta ısrar ettiğiniz içindir. toplumun selameti için kısırlaştırılıp ormana bırakılmanız gerekir.

    peki feminizm hiç mi “neden” olmadı? tabii ki oldu. avrupalı, amerikalı, kanadalı, kanunların yapılmasında etkili feministler, iran gibi ülkelerde kadın olmakla isveç gibi ülkelerde kadın olmanın farkını belirlediler. abd’de feministler yüz yılı aşkın süredir eşit işe eşit ücret için mücadele ettiler. fark saatte 0,71 dolara kadar düştü. biz türkiye’de kadın-erkek sadece iş için uğraştığımızdan o seviyeye henüz gelemedik, ancak türkiye gibi erkeklerin ekseriyetle hödük, kadınların özsaygıdan yoksun olduğu bir ülkede bile feminizm az buz iş çıkartmamıştır. ben hatırlıyorum 2000’lerin ortalarına kadar evlilikte tecavüz suç değildi. “evin reisi erkektir” diye kanun vardı. töre cinayeti denilen bela, aile içi şiddet komedi dizilerinde kendine yer bulabilen şeylerken lafına bile tahammül edilemeyen meseleler oldu. feminizmden şikayet ederken feminist bakış açısına göre şekilleniyorsunuz. işte bunlar hep başarı.

    ayrıca siz değil misiniz “medeni kanun bize zulmediyo” diye zırlayan? milleti sjwlikle suçlayan? abd’den mağduriyet devşiren? feminizm başarısızsa bunları kim bu hale getirdi? valla ben de feminizme inanmıyorum ama bi güç var.

  • batı'nın sömürdüğü için gelişmiş olması

    yuval noah harari bir röportajında tam da bundan bahsediyordu. orta doğu'da nereye gitsem insanlar batı'nın kendilerini nasıl sömürdüğünü anlatıyorlar, 200 yıllık bu travmayı aşamıyorlar diyordu. bunun sebebi avrupa'nın sanayi devrimini gerçekleştirmiş, orta doğu'nun becerememiş olması. aynı durumu yaşayan çin dersini aldı ve bilişim devriminin öncüsü olmaya çalışıyor, orta doğu hala uyuyor; bilişim devriminde fark, sanayi devriminde olduğundan daha büyük şekilde açılacak ve tren tamamen kaçacak gibisinden bir şeyler söylüyordu.

    tamamen hak veriyorum. avrupa sömürdü gelişti, biz çok vicdanlı ve ahlaklı olduğumuz için sürünüyoruz muhabbeti hatunların efendi adam yerine piç tercihi muhabbetine benziyor: eziklerin kendini kandırması. "biz sanayi inkılabını yapamadık" deyince beceriksizliğini itiraf etmiş oluyorsun. o yüzden bundan kaçılıyor. günümüze daha yakın olan kırılma noktası atlanıp erdem sinyalciliği için çok daha rahat bir zemin yaratan sömürgecilikten dem vuruluyor. "efendim sömürgeci bunlar, afrika'da çocukların ellerini kestiler hep. biz fethettiğimiz yerlerde insanları yanaklarından öptük." hadi baba. ne sen masum olduğun için geri kaldın, ne onlar sömürdükleri için geliştiler. sen beceremediğin için sömüremedin, beceremediğin için sanayi inkılabına yetişemedin, beceremediğin için dininde reform yapamadın. bunların hepsi organizasyon işi. eğitimde organizasyon, ekonomide organizasyon, siyasette organizasyon. osmanlı anca vergi ve asker topladı. batı yeni çağ'da bu organizasyon işini çok iyi kıvırdı; osmanlı, hindistan, çin, güney amerikalılar, afrikalılar ne olduğunu bile anlayamadı. neyin eksik olduğunu anlamaya çalışmak yerine kurban psikolojisine gömülüp kalırsak bir arpa boyu yol alamayız.

    ezilen bütün halkların ağzına sıçayım. sömürtmeseydiniz abi kendinizi... dövdürtmeseydiniz, öldürtmeseydiniz. onlar bizden daha güçlü, daha büyük, daha zeki değil. hepimiz homo sapiensiz. en akıllı milletlerle en aptal milletler arasındaki iq farkı 20 puan. o da eğitim farkı. boş ideolojilerin ve ilkel çıkarların peşinde koşacağınıza insan sermayesini geliştirin, bir sonraki sömüren siz olun. ya da ağlamayın.

  • 27. istanbul caz festivalinin başörtülü finalisti

    bu konu üzerine dönen liberal yavşaklıktan içim kalktı.

    gayet basit: türban islami bir simgedir. türbanlı bir kadın dünyanın neresine giderse gitsin müslüman kimliğiyle tanınır ve kabul edilir. bu simgeyle yaşayacak kadar bu ideolojiye bağlısın ancak islam'ın müzik hakkındaki görüşlerine ters gidiyorsun. giyinmeye gelince islam'a inanıyorsun; eğlence için müziğe, sahneye çıkmaya, kadın olarak insanları eğlendirmeye gelince modernizme inanıyorsun. bu tutarsızlıktır.

    başörtülü kadınlar istediklerini yapmakta özgürlerse insanlar da tutarsızlık görünce yapanın yüzüne vurmakta özgürler. rahatsızlık duyan, ona göre yaşayacak. bu faşizm değil. faşizm, aleni bir çelişkiyi ifade edenleri hakaretle ve haksız suçlamalarla bastırmaya çalışmak. siz salak olabilirsiniz, biz değiliz ve salakmış gibi davramayacağız.

    başörtüsü özgürlüğü, türban hassasiyeti diye akp ülkenin 20 yılını yiyecek; ülkenin her yerini cemaatler saracak, cizye öder gibi alkol vergisi ödeyeceğiz, diken üzerinde netflix kapanır da dark yarım kalır mı diye bekleyeceğiz ... o esnada akp'nin üzerinden mağduriyet yaratıp iktidar alanı kazanmasına katkıda bulunan hanımlar istediklerini yapacaklar özgür oldukları için ses etmeyeceğiz. öyle mi? siktirin gidin.

    başörtüsü takmayı seçen, altına girdiği sorumluluğu da kabul edecek. choices meet consequences. modernizm tatlı geliyorsa inançlı olsa dahi modern bir kadın gibi görünecek. o zaman kimse eylemlerini islami ölçütlere göre yargılayamaz. hepimiz modernizme uygun rahat bir hayat yaşarız. islamcılığı hayatımıza bir yerden sokan, hesabını verir. adil olan da bu.

    sığ görüşleriniz ve popülist laflarınız yüzünden türk kültürü arada kalmış, acı verici bir kültür. bu zenginlik değil, bu kimliksizlik. bununla yüzleşeceğinize gerçeği söyleyenleri kökten dincilerle aynı kefeye koyma peşindesiniz. akp sizin gibi salakları 20 sene az bile silkti.

  • viskinin berbat bir içki olması

    kurulduğu günden bu yana sözlüğe yazılmış en doğru tespit.

    viski lahana bebek gibi kokuyor. 90'larda çocuk olanlar hatırlar, plastik olanların lateksimsi yanıksı iğrenç bir kokusu vardı. ben zaten is kokan hiçbir şey yiyip içemem; füme et-balık, barbekü sos, siyah bira... ama viski en kötüsü. kokusunu aldığım anda dizlerim kesiliyor. bunu içen ceset de kemirir bana mısın demez. bi de artistlik yapıyolar burada yok black labelmış da skotmuş da... su katıp içen orospu çocuğuymuş da kola karıştan konuşmasınmış... birinin ak dediğine öbürü bok diyor ne beğendiklerini kendileri de bilmiyolar. dedeleri ingiliz kralına karşı isyan başlatmış gibi viski kültürü anlatıyolar burada utanmadan. (bkz: sanki hiç leğende yıkanmamış gibi mocha içmek)

    subjektif beğeni belirten görüşlerde kesin yargıya varmak çok zevkli ya. duş almış gibi rahatladım şu an. viski çöptür, içen de adam değildir. godaman olma hayaliyle yanıp tutuşan bir özentidir. iliklerime kadar ahmet çakar'ım şu an. ohhh rahatladım.

  • ayasofya'nın açılmasından rahatsız olan kitle

    islamcı kompleksleriyle ağzına sıçılmış bir ülkede yaşamaktan yorulmuş zavallı kitledir.

    elimdeki telefon 5. yılını doldurduğu için iphone se almaya çalışıyorum. abd fiyatı 399 dolar. bugünkü kurla yaklaşık 2750 lira. türkiye fiyatı 5300 lira. türkiye'nin telefondan kârı 2550 lira. telefonu üreten apple'ın kârı maliyeti çıkartınca 2550 liradan azdır. bir telefon da devlete almam gerekiyor resmen. bu vergi soygunculuğundan kaçmak için arkadaşımdan rica edip yurt dışından getirteyim desem getirtemiyorum; çünkü telefonun işlendiği pasaport, imei'nin üzerine kaydedileceği kimlik numarası ve telefonun içindeki hat aynı kişinin olmak zorundaymış.

    akp, seçmeninin islami komplekslerini sıvazlayana kadar, ekonomiyi telefon almak isteyen vatandaşından bir telefon gasp edecek duruma getirmeseydi. başka çare bulamasınlar diye kanun yoluyla vatandaşının elini kolunu bağlayıp mafyalık yapmak zorunda kalmasaydı.

    dış politikadaki hiçbir adım bu rezilliği düzeltmeye yetmeyecek. fethin sembolü diye 1400 yıllık binanın statüsünü müze olmaktan çıkartmak hiçbir boka yaramayacak. hiçbir şey fethedemediler. bir sürü insanın hayatıyla oynadılar, bir sürü kalitesiz tipi zengin ettiler. ekonomi ve eğitim politikasıyla bu ülkenin 2000'li yıllarını harcadılar. nasıl ki şimdi herkes %92 evet oyu alan 82 anayasasının düşmanı ve darbe karşıtı oldu, 2040'larda da akp'ye oy verdim diyen kimse bulunamayacak. ülke, ağzına sıçıldığıyla kalacak.

    ayasofya'ya bir şey olmaz. yarımadaya dikildiğinden beri çok rezillik görmüştür, biraz daha görür, onu da atlatır. tekrar müze olur. olan bizim yaşayacağımız 70-80 yıla oldu. islamcı kini ve kompleksiyle harcandı.