maddi olarak özgürleştirirken manevi olarak köleleştirir.
kazandığımız para ile dilediğimiz zaman dilediğimizi satın alıp yapabileceğimizi düşünürken, özgürleştiğimizi sanırız ama diğer yandan da bu şeylere sahip olmak amacıyla gereken parayı kazanmak için sistemin ve zamanın kölesi haline geliriz. her gün zamanımızı ve ruhumuzu yapmak istemediğimiz ve sevmediğimiz şeyleri yapmak için satarız.
sevdiğin işi yapıyorsan en mutlu insan sensin diye boşa dememişler. ya da hobi olarak çalışıyorsan...
netekim çalışmak iyi bir şey olsaydı karşılığında para almazdık değil mi?
yine tek mactan yatan adam21 profili
-
çalışmak insanı özgürleştirir mi köleleştirir mi
-
kılıçdaroğlu ekşi'de yazar olsa kullanacağı nick
demiştim demek istemiyorum ama demiştim:
(bkz: yine tek mactan yatan adam)
edit: oopps ülen ben kullanıyorum ya bu nicki. ama olsun veririm o da kullansın, yakışır lol -
7'nci buluşmada bile vermeyen kadın
akıllara malum karikatürü getiren vahim
olay
keşke toptan verseydin de zamanını da harcamasaydın boşa
(bkz: sen istiyo sex verecek 100 dolar daha)* -
ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
allah hiç kimseyi bu başlıkta off dertliyim çok yazıp da, ne oldu kuzucum ilgisi bekleyecek kadar çaresizliğe düşürmesin inşallah.
amen -
erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular
hay ben sizin soracağınız soruların...
ne zaman solda görsem biraz bakıyorum; hep aynı seksist ve kadınları aşağılayıcı sorular, başka da bir şey yok. sözlüğe yeni gelmiş tüm ergen abazan erkeklerin ilk düştükleri başlık. sonra da pişmiş kadın düşmanlarının uğrak yeri. -
sen kimsin sorusuna verilecek karizmatik cevaplar
''ben, bir başkasıdır.''
arthur rimbaud -
çocukluk yıllarını hatırlatan kokular
(bkz: silgi kokusu)
pembe böyle şeker gibi bir kokuydu hani. tropikalmiş de değilmiş gibi. küçükken hiç sevmezdim o kokuyu nedense, bana ağır gibi gelirdi. zaten de öyle çok silgim olmadı ondan. bir kere mi ne... ama kendisi olmasa da bütün kalemliği, çantayı dolduran bir rayiha bırakırdı bir kaç ay hiç gitmeyen. kalmadı sanırım o silgilerden artık. kalmasın da...
ama bazen hiç sevmememe rağmen o kokuyu duyumsuyor gibi oluyorum hatta özlüyor gibi bile oluyorum sanki... nasıl beynim özümsediyse artık?
silgi diyince de aklıma tutunamayanlar'dan oğuz atay'ın bir lafı geldi:
"hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim."
yok yok benim silgim öyle çok olmadı dediğim gibi; başkalarının doğruları yerine kendi doğrularımı yazmakla meşguldum hep... -
2016 yılının tek cümlelik özeti
(bkz: t.c. avüz)
-
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
psikologlara göre sosyallikten uzak duran her insan anti-sosyal olarak algılanmamalıymış. genelde her 4 kişiden 1'i sahteliğe tahamül edemediğinden yalnızlığı tercih ediyormuş.
evet misal ben. -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
aşık veysel'in "güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa" lafını neden ve nasıl kullandığını öğrenmek paha biçilmez.
kendisi evli olduğu zamanlarda, karısı başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir. gece uyumak için yataklarına girdikten sonra karısı kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar. biraz sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. pabuçlarını çıkardığında gördüğüne inanamaz. aşık veysel’in tüm parası oradadır. kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır. ayrıca parayla beraber bir kağıt da bulur ve o kagıtta şu yazılıdır :
"al bu para ananın ak sütü gibi helâl olsun, gittigin yerde kendini ezdirme. bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa..." -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
kim olduğunu iyi bilen büyük üstad aziz nesin'in soyadını kendisinin nasıl aldığının hikayesi düşündürürken hüzünlendirir.
kendi üslubu ile soyadına dair;
''1934 yılında soyadı kanunu çıktı. her türk kendine bir soyadı alacaktı. herkes kendisine soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. dünyanın en cimrileri 'eli açık', dünyanın en korkakları 'yürekli', dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar.
bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'çevikel' soyadını almıştı. ırkçılığın yayıldığı günler olduğundan; özellikle türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı.
her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım.
bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime nesin soyadını aldım. herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.'' -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
hasan ali yücel'in hatıralarını okurken öğrenilen bilgidir.
yücel'in milli eğitim bakanı olduğu sıralarda bir dilbilimci onu ziyaret edip gün isimlerinin türkçe olmadığını bunları değiştirmek gerektiğini söylemiş.
pazar, pazartesi, çarşamba, perşembe kelimelerinin farsça;
cuma ve cumartesinin arapça;
salının türkçe,
olduğunu söylemiş ve bu durumu yüz kızartıcı bulduğunu ifade etmiş.
bakan yücel' e teklif ettiği kelimeler ise şunlarmış;
pazar - gezgün
pazartesi - ongun
salı - işgün
çarşamba - güçgün
perşembe - koşgün
cuma - yorgun
cumartesi - bitgün
ne diyeyim iyi ki kabul edilmemiş.* -
aşkı matematikle anlatmak
1 + 1 = 3
ya da
2 - 1= 0 -
yaran inci sözlük entry'leri
başlık: nihayet bugün ben de otobüste ayar verdim
bugün sabahtan akşama kadar sandalyede oturmuş olmanın verdiği yorgunlukla otobüsle eve giderken, yayıla yayıla oturduğum koltuğa bir teyze geldi. baktı, baktı bir daha baktı. ben de ona baktıktan sonra camdan dışarı çevirdim başımı. teyze:
-bu yaşa gelmişsin, yaşlılara yer vermeyi öğrenmelisin artık, dedi.
-bu yaşa gelmişsin, kendi ayakların üzerinde durmayı öğrenmelisin artık, dedim.
otobüste 2 saniye sessizlikten sonra bir kahkaha koptu. sonra da ilk durakta beni dışarı attılar. bu da böyle bir anımdır. -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
günlük hayatta bilmeden kullandığımız küfürlerin ne anlama geldiklerini öğrendiğim de cidden ufkum ikiye katlandı. *
“medeniyetin kurucusu ilk defa mızrak atmak yerine küfür kullanmış olan insandır.”
sigmund freud
angut: bunun bir kuş türü olduğunu bilmeyen pek fazla kişi yoktur sanırım. bu kuşun özelliği ise eşi öldüğü zaman onun yanına gidip, kendisi de ölene kadar ondan gözlerini ayırmadan bakmasıymış. bunu yaparken yanına yırtıcı bir hayvan dahi gelse umursamazmış. biliyorum çünkü televizyon izlemiyorum, sadece belgesel. maturel geographic…
dallama : osmanlı zamanında, müslüman olmayan çocukların ve bazı gelişmeye müsait müslüman çocuklarının mermerlere tokat atmak suretiyle büyütüldüğü ve sonraları bu çocukların savaştaki atlılara karşı yaya olarak önde koşulan askerler olan cengâverlere dönüştükleri zamanda, onlara verilen isimmiş.
dangalak: ‘akılsız, düşüncesiz kimse.’ anlamındaki bu sözcüğün türkçedeki ilk kullanımlarından biri 1871’de evangelinos misailidis’in temaşa-i dünyası’nda yer bulmuş.
“ . . . yetişir artık cehalette uyuduğunuz, artık tevrat-ı şerifin varuhu ve yunan asrının giritli epimenidis feylozofu ve asr-ı iseviyenin agiasuluklu yedi nevcivanları tarzı uyanın cehalet gafletinden ve görün ki, dünya tebdil olmuş, asır başkalaşmış, dangalaklığın eseri kalmamış.””
denyo: gerçek anlamı ‘emanet, rehin’ olan bu kelime zamanla gündelik kullanımda ‘dengesiz, delibozuk’ gibi anlamlar kazanmış. ayrıca almanya’da bu isimde bir şarkıcı varmış. dinlemek için tık bu tür müziğe pek aşina olmasam da, ilk 5 saniyesini keyifle dinledim.
deyyus: türk dil kurumu’nda tanımı ‘karısının veya kendisine çok yakın bir kadının iffetsizliğine göz yuman (kimse)’ günlük hayatta ise bu anlam bir tık ileriye taşınarak, ‘karısını, kızını pazarlayan kimse’ olarak kullanılır.
dümbük: gerçek anlamı, osmanlı devrinde hadım edilerek ters ilişkiye girmek amacıyla pazarlanan erkek fahişe. türk dil kurumu ise ‘pezevenk’ olarak tanımlamış.
dürzü: günlük kullanımdaki anlamı tam olarak ‘baldızını satan kişi’dir. buna bile bir isim vermiş olmamız takdiri hak ediyor. tdk ise bu kelimeyi “ağır hakaret ve küfür sözü” olarak tanımlıyor. gerçekten çok tatmin edici.
dürzîlik 11. yüzyılda ortaya çıkan, orta doğu kaynaklı, tek tanrılı bir inanç topluluğudur. bu dine inananlara dürzî adı verilirmiş. her ne kadar kelimenin günlük kullanımını bir inanç ile bağdaştırmak zor olsa da, orta doğu’da farklı inançlara sahip olmayı bir hakaret unsuru olarak görmek her şeyi açıklıyor.
gavat: “karısını pazarlayan kişi” anlamında kullanılan kelimenin hikayesi ilginç. sasani imparatorluğu’nun hükümdarı olan 1. kavad, mazdek ve öğrencilerinin isyanına karşı koyamamasının üzerine, komün hayata saygı duyduğunu göstermek için karısının mazdek ile yatmasına izin verir. hakikaten gavatmış.
hödük: türkçede farklı kullanımları en yaygın olan kelime olabilir. şaka bir yana, genellikle ‘kaba, anlayışsız kimse’ anlamında kullandığımız bu kelime: ‘korkak’, ‘uyuşuk, beceriksiz’, ‘acemi’, ‘kısa boylu ve göbekli’, ‘aceleci’, ‘kabadayı’ gibi birçok anlamda kullanılıyor.
ibne: arapça bir sözcük. gerçek anlamı “kız çocuğu”. osmanlı türkçesinde, şimdi olduğu gibi ‘eşcinsel erkek’ anlamında kullanılmış.
ibn(soy, evlat) kökünün dişilik eki almasıyla türemiş bir kelime. aynı kelime –i eki aldığında ise oğlu anlamına geliyor. örneğin, ibn-i sina (abdullah bin sina’nın oğlu) veya ibnetü’l-amm; amca kızı. bir diğer örnek ibne hakem, yani hakemin kızı. evet, ibne hakem!
kahpe: türkçeye arapçadan geçmiş bir kelime ve ‘öksüren’ anlamına geliyor. gece karanlığında, yerlerini öksürerek belli eden kadınlardan böyle bir kelime türetilmiş.
kaltak: asıl anlamı ‘üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü’ (tdk) bununla beraber ‘kuskunsuz eyer’ anlamına da geliyor. bunlarla beraber, iffetsiz, ‘namussuz kadın’ anlamında da kullanılıyor. bağlantıyı kurmak çok da zor olmamalı.
orospu: ‘para karşılığı cinsel ilişki yaşayan kadın’ anlamında kullandığımız kelime, farsça bir kelime olan ‘ruspî’den gelmektedir. farsça ru: yüz, sepid: ak, beyaz anlamına gelmektedir. yani gerçek anlamı, “yüzü ak, temiz kadın.”
belki de yılmaz güney “orospu olacaksa okumuş orospu olsun” diyerek bunu kast ediyordu.
pezevenk: bizim ‘kadın pazarlayan kişi’ anlamında kullandığımız kelime aslen farsçadır ve ‘kapı tokmağı’ veya ‘sürgü’ anlamına gelir. türkçeye ‘kapıda bekleyen adam’ olarak geçmiş ve sonunda bu anlamı kazanmıştır.
ayrıca bu kelime azericede ‘beyefendi’ anlamına gelir ve saygınlık belirtir. rivayete göre dönemin azerbaycan cumhurbaşkanı haydar aliyev, bir konferansta süleyman demirel’e “bezevenk insan süleyman demirel. “ şeklinde hitap etmiştir. demirel yaşadığı şaşkınlıktan sonra bozuntuya vermeyip “siz de az pezevenk değilsiniz.” diyerek iade-i iltifat etmiştir. doğruluğu meçhul olan bu konuda yazıdan öteye geçen bir kaynak bulamadım, sanırım o zamanlar link yokmuş.
puşt: farsçada ‘arka, kıç’ anlamına gelen bu kelimeyi günlük hayatta ‘eşcinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sapık erkek çocuk.’ anlamında kullanıyormuşuz. bu ne iğrenç bir şey ya.
ukala: günlük hayatta ‘çok bilmiş, çok konuşan’ anlamında kullandığımız kelime, farsçada ‘akıllı’ kelimesinin çoğulu, yani ‘akıllılar’ anlamına geliyormuş.
yavşak: bunun anlamını bilmeyen devamını okumasın. bir de telefonuna gelen ‘hediye kazandınız!!1’ mesajlarına itibar etmesin. ya da etsin, bilmiyorum.
yosma: osmanlı döneminde, ‘şen, güzel, şuh’ kadınlar için kullanılan bir kelime. günlük kullanımda ‘ahlaksız kadın’ şeklini almış. bunlar hep kıskançlık.
zibidi: yerli yersiz kullandığımız bu kelimenin anlamı, türk dil kurumu’na göre: 1) gülünç derecede dar ve kısa giyinmiş olan kimse 2)yersiz ve zamansız davranışları olan kimse.
kaynakçabiraz karışık oldu, idare ediverin.
kaynakçaçaça -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
bir hakime "seni sikerim." vb. türevlerde küfür ederseniz 18 ile 20 yıl hapis cezası alıyorsunuz fakat küfür etmek yerine bizzat fiile dökseniz olayı 2 yıl yatıp çıkıyorsunuz.
-
verince pişman olunan şeyler
(bkz: taviz)
sen taviz kapısını bir defa aralarsan, onlar iter, sonuna kadar açarlar.
mustafa kemal atatürk -
dost ile arkadaş arasındaki farklar
dost kitabevi, arkadaş yayınevidir.
-
tek kelime ile aşkı tanımlamak
-
yaran inci sözlük entry'leri
başlık : beyler 2 yıllık sevgilimden ayrıldım ne yapim?
cevap: üzülme panpa. bi dahaki sefere daha çok çalışır, dört yıllık kazanırsın.
*