Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 7 ocak 2016 iran suudi arabistan savaşı

    baris dolu huzur cografyasi ortadogu'ya yeni bir hosgoru halesi ekleyecek mubarek vaka. musluman olarak bu cografyaya dogdugum icin allah'a ne kadar sukretsem az, kazayla zurih'te kafir bir isvicreli olarak da dogabilirdim bak allah korumus.

  • 2. messi'nin arda turan'ın kulağına söylediği söz

    bana getirdiğin cevizli sucuktan 2 kilo daha istiyorum.

  • 3. rothschild'lere yardım edelim

    koçlar, sabancılar sürünürken bu yabancı hayranlığınız midemi bulandırıyor...

    yine de hayır hayırdır

    (bkz: up)

  • 4. uğradığı tecavüzü instagram'da paylaştı

    odasında banyo yapmak ayrı bir şey, aynı anda kabine girip duş almak ayrı bir şey. kültür farkı var demeyin oyarım.
    tecavüzcüyü öpmüş sonra bu hata demiş çünkü sevgilim var demiş. çocuk demiş gel duşa girelim olur demiş.
    ben asla tecavüzü savunmuyorum. asla ama asla!!!
    istemiyorum dediğinde adam bırakmalıydı orada.
    ama sen öyle imtiyazlar tanımışsın ki herife. saf olmanın lüzumu yok.

    tanım: gerçek olamayacak kadar saçma bir durumun sosyal medyada paylaşımı.

  • 5. ekşi sözlükte gereksiz yere putlaştırılan şeyler

    herhangi bir başlığa yazılan ikinci entry. her gün debe listesi tek kelimelik saçma sapan bakınızlardan geçilmiyor.

  • 6. en süper mafya babası ismi

    (bkz: tarumar)

  • 7. misafirlikte maruz kalınmış en kötü yemek

    kurban bayramında ziyarete gidilen aile dostu büyüğümüz yaşattı o tadı bana.
    abi aşiret reisi, eve gittim, koca salonda sandalyeler duvar diplerine dizilmiş, sen de 50 ben diyeyim 70 tane koca koca adam, sandalyelere oturmuş eller dizlerin üzerinde kafa önde oturuyorlar. bizim abi de ikili koltuğa oturmuş tespih çekiyor, arka bahçede de kurban eti pişiriliyor.
    neyse abi beni severdi çağırdı, gittim yanına oturdum konuşmaya başladık o arada önümüze et getirdiler, abi de bak bu eti öyle herkese vermem gel beraber yiyelim diyince dedim çok güzel et geliyor, taktım çatalı attım ağzıma, lan çiğne çiğne gitmiyor, ağzımda büyüdü de büyüdü yutamıyorum eti.
    abi de nasıl beğendin mi güzel mi diyor, ağızdaki et bir lokmayken bir kilo oldu çiğnenmiyor anasını satayım.
    sonunda abi bu et ne eti dedim, cevap verdi ama anlamadım ne dediğini, bir daha sordum

    taşşağı oğlum taşşağı dedi.

    zaten yutamamışım, e çıkarsak çok büyük ayıp. bir on dakika daha çiğneyip güç bela yuttum ama üzerinden neredeyse on beş sene geçti, şunu yazarken bie tadı geliyor ağzıma.

  • 8. cem'e yapılan sopa altından geçme şakası

    eksi sozluk'te yapilmis en salak paylasim.

  • 9. gold bilgisayar ve sanalpazar'ın iflas etmesi

    sanki sikilen müşteri ev geçindirmiyor amk. şu zihniyetteki adamların hastasıyım...

    hakeden markaların iflas etmesi olayıdır

  • 10. açık alanda osbir çeken terörist

    (bkz: mit çekmiştir)

  • 11. hdp'ye kürt milliyetçisi demek

    haklı serzeniş. doğrusu "kürt ırkçısı" olacaktır zira.

  • 12. atm klavyesindeki 000 tuşu

    iban numarası girerken büyük kolaylık sağlar.

  • 13. down sendromlusuz sokaklar istiyoruz

    (bkz: iyi denemeydi montaigne)

  • 14. tok olunduğu halde uçakta verilen ikramı yemek

    (bkz: bedava ve ekstra bir gıda)

  • 15. 4 çocuğa tecavüzden mahkum olan hatırlı zat

    anne babalara ders olması gereken zattır.

    her sakallıya hoca demeyin, çocuklarınızın din eğitimi almasını istiyorsanız devletin kurumlarına gönderin ve atatürkün bu ülkeye kattıklarını bir kez daha hatırlayın.

  • 16. 2030'a kadar gerçekleşecek 32 gelecek tahmini

    global olarak düşünürsek benim düşünceme göre:
    insanlar robotlaşacak.
    gelişmiş ülkeler marka marka şekil şekil biyonik kol bacak kalp böbrek geliştirecek. kusursuz çalışacaklar.
    diyelim ki sen kolunla maksimum 20 kg kaldırıyosun, bi kol takacaklar sana 40kg hiç zorlanmadan kaldırabileceksin. akşamları şarj edeceksin falan. olacak bunlar. kanada, abd, fransa, almanya bu sektörü coşturacak.

    şimdi de ülkemizde olacak şeylere bakalım:
    4. boğaz köprüsü
    adanaya hızlı tren
    konyaya kainatın en büyük camisi.
    5 kavanoz bal 120 tl olacak.

    edit: bykush uyardı sağolsun kainatmış kahinat değil.

  • 17. şirketlerde ki yasaklar

    (bkz: bir tren geçiyor kiiiii)

  • 18. 7 ocak 2016 media markt rezaleti

    giriş gelişme sonuç dizgisi : 0
    akıcılık :0
    etkileyicilik :0
    önem : 5
    10 üstünden en fazla 2 lik bir rezalet anlatımı.
    tatmin olamadım bugün okuduğum bu rezaletten.

  • 19. hayata dair iç burkan detaylar

    babam kemoterapi görüyor. ismini anmak istemediğim taştan ve soğuk bir hastanede. insan hastanelerden nefret eder mi? ediyor işte! nasıl oluyor, ne ara gelişiyor bu kin bilmiyorum. sadece nefret ediyorum.

    ***

    iki ay kadar önce...

    sabahın sekizinde hastaneye gidiyoruz. babam yorgun, annem bitkin, ben duygusuz. neyse işte babamı kemoterapi alacağı salona bırakıp ilaçlarını almaya gidiyorum eczaneye. döndüğümde babamın yan koltuğunda (evet sedye değil, koltukta oturarak alıyorlar kemoterapiyi) ergenliğe yeni girmiş bir genç. kafasında annesinin tülbenti, çiçekli miçekli, allı güllü böyle. yüzünde tarifsiz bir gülümseme bakınıyor. salondaki insanlar, televizyonlar, koltuklar, askılar, cihazlar hepsini merakla inceliyor. ben babamın ilaçlarını hemşireye verip, bankodan bir battaniye alıyorum. tam babamın üstüne örtecekken babam kaş göz işareti yapıyor, anlamıyorum, eliyle genci gösteriyor. bakıyorum çocuğa parmak uçlarını nefesiyle ısıtmaya çalışıyor. üşüyor belli, hatta çok üşüyor. yanında da kimse yok, muhtemelen yakını ilacını almaya gitmiş. aptallığıma kızıp çocuğun üzerine battaniyeyi örtüyorum. teşekkür ediyor çocuk, sonra gidip babama bir battaniye getiriyorum. çocuk daha bir neşeli bakıyor, daha bir merakla. babamla çocuğun arasına bir sandalye çekip oturuyorum.

    aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. salon her geçen dakika doluyor, tüm suratlar asık, tüm suratlar yerde. bir tek bu genç gülüyor gibi, bir tek onun umudu var sanki. biraz sonra benden en fazla üç yaş büyük bir adam geliyor. elinde ilaçlar, telaşlı, ne yapacağını bilemez gibi. bankoya gidiyor, ilaçları veriyor. dönüyor, bakınıyor, telaşla bir daha bakınıyor, bir daha, bir daha... tüm gözler ona dönmüş, yanımdaki çocuk nasıl kıkırdıyor. adamın sonunda aklına seslenmek geliyor ki "cem?" diye bağırıyor. yanımdaki genç; "baba burdayım, gel!" diyor, ama nasıl gülüyor. adam çocuğunu tanıyamamaktan mı, bağırdığından mı, çocuğunun gülmesinden mi artık nedense mahcup, kafası önünde geliyor. oğluna soruyor;

    "battaniyeyi nereden buldun oğlum?"
    cem yüzündeki gülümsemeyle beni gösteriyor,
    "bu abi getirdi baba, biraz üşüdüm de"
    "teşekkür ettin mi abine peki?"
    "etmez olur muyum baba" diyor cem.

    ben hafifçe başımı eğerek adama selam veriyor, cem'e gülümsüyorum. konuşmak istemiyorum o gün nedense. insanların öyküsünü dinlemek, onlarda umut bulmak, onlara umut vermek gelmiyor içimden. sadece serumun bitmesini, bir an önce bu iç karartan yapıdan kurtulmayı düşlüyorum. hemşire geliyor adama bir şeyler diyor, adam bana dönüyor.

    "bilader bi ilacı almamışım sanırım, eczaneye gidip gelene kadar cem'e bakar olur musun?" diyor, "olur!" diyorum sadece, adam teşekkür ediyor, tekrar teşekkür ediyor, oğlunu öpüp gidiyor. ben dalmışım yine, bir ses duyuyorum, "bakar mısınız" diyor biri, babam beni dürtüyor, bakıyorum konuşan hemşire.

    "çocuğun kolunu açmama yardım eder misiniz? " diyor, kafamla onaylayıp cem'e yaklaşıyorum. battaniyesini göğsüne kadar indirip, kazağının içinden ince kolunu çıkartıyorum. mosmor cem'in kolu, delik deşik. gülüyor ama hala hemşire serumu takarken. battaniyesini düzeltiyorum, serumun akışına bakıyorum.

    "iyi misin cem?" diyorum, sanki benim ona bir şey sormamı bekliyormuş gibi "iyiyim abi de sana bir şey sorabilir miyim?" diyor. kafamla onaylıyorum;

    "ankara hep soğuk mu böyle?" diyor, düşünüyorum, ankara olmasa da burası hep soğuk,
    "hayır, aslında kışın daha soğuk olur." diyorum, nereden geldiğini sormuyorum, biliyorum ki dünyanın en soğuk yeri burası, her yer buradan daha sıcak,

    "bu ilaçlar beni ısıtır mı abi?" diye soruyor bu sefer, aklım duruyor, nefes alışım duruyor, kemoterapi insanı ısıtır mı bilmiyorum, ne diyeceğim bilmiyorum,
    "sana daha önce kemoterapi vermediler mi?" diye cevap veriyorum soruyla;
    "verdiler ama o zaman yazdı, zaten üşümüyordum." diyor. gidiyorum, bankodan bir battaniye daha getirip üstüne örtüyorum. ince parmaklarımı avuçlarıma alıyorum, ısıtmaya çalışıyorum...

    "nasıl ısındın mı biraz olsun cem?" diyorum, "yok abi, ankara'ya geldik geleli üşüyorum." diyor. "babam ben iyileşince beni tekrar yakacık'a götürecek, bizim köyümüz hep sıcak biliyor musun?" diye ekliyor. yakacık, acaba nerenin köyü diye düşünüyorum. her köy buradan sıcaktır diyorum kendi kendime...

    cem'in babası geliyor o ara, teşekkür ediyor bana, ben ona teşekkür ediyorum. saçmalıyorum böyle anlık bir şekilde. ikimizde gülüyoruz. babama bakıyorum, uyumuş çoktan. annemi çağırıyorum salona, ben çıkıyorum, ankara'nın sokaklarına karışıyorum bir kaç saatliğine... döndüğümde cem gitmiş oluyor, babam "ne akıllı çocuk, yazık" diyor. sormuyorum yine durumunu, taksiye biniyoruz eve doğru yola çıkıyoruz.

    "baba" diyorum bir zaman sonra,
    "şu benim kitap için hani çinçin'deki anılarını anlatacaktın!",
    "yorgunum oğlum, sonra anlatayım" diyor,
    "ama baba sen diyordun ya hani, biri demiş, anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır." gülüyor ince ince,
    "sen diyordun la o lafı, neydi adamın adı?"
    "andre gide."
    "anca gide doğru. bende sana gele gide anlatacam demiştim değil mi?"
    "evet baba!" diyorum, hafif somurtarak. esprinin kötü olduğunu anlamasını istiyorum.
    "tamam oğlum evde anlatayım." diyor. fazla üstelemiyorum, o yola dalıyor ben elimdeki dergiye...

    ***

    biraz önce babam aradı.

    "ne yapıyorsun la işe yaramaz!" dedi. hep öyle der zaten, üstünde durmadım. yedinci kürünü alacaktı bugün kemoterapinin, sesini kötü duymaktan da korkuyordum açıkçası, iyi oldu.
    "iyiyim baba, sen nasılsın." dedim, "bi kanser hastası ne kadar iyi olabilirse o kadar iyiyim." dedi, hafif gülerek. "sana bir şey soracağım" diye de ekledi.
    "buyur baba." dedim.
    "sen bi adamın sözünü söylüyordun ya bana, kitap için mi ne demiştin?"
    "hangi adamın baba, bin değişik şey söylemişimdir sana."
    "la bu gide gele miydi, gele gide miydi, neydi?"
    "andre gide!"
    "hah o adam. ne diyordu o?"
    "anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır."
    "tamam işte, senden bir şey istiyorum."
    "buyur baba!" diyorum merakla,
    "cem'i yaz oğlum, ankara'nın cem'i nasıl üşüttüğünü yaz." diyor,
    nefesim kesiliyor, ne cevap vereceğimi bilemiyorum. sonra zorlukla;
    "olur baba." diyorum. "yazarım!"
    babam telefonu kapatıyor, ben yazmaya başlıyorum...

  • 20. kenan sofuoğlu abartılmış balon bir sporcudur

    (bkz: kardes söneriz sikinti yapma)

  • 21. yurtdışı çıkış harç pulu

    burada bu harcın mantığını izah etmeye çalışırken "pasaport görevlilerin maaşı" gibi fazlasıyla zorlama ve gülünç tespitler yaparak kendinizi komik duruma düşürmeyin. öncelikle, pasaport görevlisi denilen kişi emniyet mensubu bir polis memurudur ve diğer tüm devlet memurları gibi maaşı genel bütçeden ödenir. "adam sırf senin için orada duruyo, tabii ki ödeyeceksin" denemez; zira bu harcı ödemeyen milyonlarca yabancı her sene ülkeye giriş çıkış yapıyor. gümrükten giriş-çıkış yapan yabancı sayısının, vatandaş sayısından fazla olduğu aşikardır herhalde. yüce türk milleti diye gaz veriyolar size habire de, o kadar abartmayın bence.

    ikincisi, harçlar bir kamusal hizmeti doğrudan kullananlar tarafından ödenir. pasaport harcı, üniversite harcı, mahkeme harcı gibi... bu yüzden, yurt dışına çıkanların, yurt dışı temsilciliklerinin verdiği hizmeti kullanma ihtimalleri üzerine harç alınmaz. ayrıca yurt dışı çıkış harcı ödemeyen yabancı ülkede yerleşik olan vatandaşlar bu harcı ödemezken, harcı ödeyenler kullanmayabilir; dolayısıyla bu da ayrı bir adaletsizlik olur.

    son olarak, bu harçla gümrük noktalarının bakım ve işletme masrafları falan karşılanmaz, zira yurt dışı çıkış harçlarının gelirleri toki’ye aktarılmaktadır. harcın tanımına göre, harç ödeyen kişiler, bedelini ödedikleri kamu hizmetinden yararlanırlar; ancak görüyoruz ki, burada harç karşılığında yararlanılan bir hizmet de yok. ne kamu maliyesi bilirsin, ne vergi hukuku... sallamak bedava nasıl olsa.

    anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğünü kısıtlamasına hiç girmiyorum bile... yalnız şurada tüm bunları güzelce açıklayan bir yazı var: http://archive.ismmmo.org.tr/…akabakcikaradeniz.pdf

    bir de mehmet akif hamzaçebi'nin 2013 yılında tbmm genel kurulunda konuyla ilgili yaptığı bir konuşmanın tutanağına rastladım. chp, o sene harcın kaldırılması için önerge vermiş ve tabii ki reddedilmiş. hem bu harcın geçmişine dair bilgi vermiş, hem de rasyonel bir biçimde neden kaldırılması gerektiğine dair açıklama yapmış hamzaçebi. kendisinin de söylediği gibi, "burada devletin hiçbir hizmeti yok" ve buna rağmen bu harcın alınması devletin vatandaşına yaptığı onca ayıptan biridir yalnızca.

    - sayın başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz, yurt dışı çıkış harcının tamamen sistemden çıkarılmasını önermektedir. yani sadece bu maddenin tasarıdan çıkarılması değil, aynı zamanda yurt dışı çıkış harcının tamamen yürürlükten kaldırılmasını önermektedir.

    şimdi, bir kere, yurt dışı çıkış harcı, harcın tanımına uygun bir vergi veya benzeri bir düzenleme değildir. harç, devletin sunmuş olduğu bir kısım, bir takım hizmetler karşılığında vatandaşın bu hizmete katılma bedeli olarak ödediği tutardır, harç buna denir. yurt dışı çıkış harcında devletin sunmuş olduğu herhangi bir hizmet yoktur. birinci olarak bu şekilde bir terslik, aykırılık vardır.

    ikincisi: anayasa, seyahat özgürlüğünü güvence altına almıştır. yurt dışına çıkarken "sen yurt dışı çıkış harcını ödemedin, o nedenle yurt dışına çıkamazsın." demek, anayasa'nın seyahat özgürlüğü güvencesine, bunu güvence altına alan düzenlemesine aykırıdır. hükûmetlerin yurt dışına çıkanlardan harç alma yönünde bir merakı vardır. zaman zaman bu merak nüksediyor.

    yurt dışı çıkış harcı ilk olarak 1963 yılında sistemimize girmiştir. o zaman "dış seyahat harcamaları vergisi" adıyla, türkiye'den yurt dışına çıkan herkes bu vergiyi ödemekle yükümlü tutulmuştur. uzun yıllar bu vergi uygulandı, sonra bunun verimsiz olduğu anlaşıldı ve kaldırıldı. rahmetli turgut özal başbakan olunca "toplu konut fonu" adı altında bir uygulamayla, yurt dışına çıkanlardan bir ödeme yapılmasını zorunlu kıldı. bunun da başarısız olduğu, verimli bir uygulama olmadığı ve modern türkiye imajına ters olduğu anlaşıldı ve yürürlükten kaldırıldı. 2001 yılında o zamanki hükûmet tekrar bunu getirdi. "yurt dışına çıkanlardan 50 amerikan doları karşılığı harç alınır." dedi. uygulanmaya başladı. adalet ve kalkınma partisi hükûmetleri göreve geldi. 2007 yılında bir değişiklik yapıldı. o zamanki hükûmet, o zamanki bakan tasarıyı getirdi, yasalaştı, yürürlüğe girdi. 50 dolarlık harcı 15 liraya indirdiler ve uygulamayı daimi kıldılar yani daha kurumsallaştırdılar. hatta 15 lirayı savunurken "biz istisnaları da kaldırıyoruz, herkesten bu harcı alacağız, daha çok para toplayacağız." uygulama öyle olmadı, uygulama fiyaskoyla sonuçlandı.

    rakamları vereyim size: 2006 yılında bu harcın hasılatı 102 milyon tl'ydi, 2007 yılında çıkan kanunla 2007 yılı hasılatı 58,8 milyon tl'ye düştü. şu andaki hasılat da, 2002 yılı hasılatı, 67 milyon tl. bu harcın ilk uygulama yılını takip eden yıldaki hasılat ise 61 milyon tl. yani on yıl sonra hükûmet on yıl önceki hasılatı elde ediyor. verimli bir uygulama değil.

    burada bir hüküm daha var: kimden yurt dışı harcı alınmayacağına bakanlar kurulu karar verecek. bakanlar kurulu diyecek ki: "ahmet bu harcı ödemesin, mehmet bu harcı ödemesin." böyle bir yetki olur mu değerli milletvekilleri? anayasa'nın eşitlik ilkesi var, verginin genelliği ilkesi var, anayasa'nın birçok ilkesi var, bu ilkeleri bir kenara atalım… akıl var, mantık var, sağduyu var, bakanlar kuruluna böyle bir yetki verilebilir mi mevcut anayasal sistemimiz içerisinde? bu kadar şahsi, bu kadar subjektif, kötü niyetli uygulamalara müsait bir yetki bakanlar kuruluna verilemez. bu verginin yürürlükten kaldırılması gerekir.

    bir yandan avrupa birliğine girmek gibi bir hedefi önümüze koymuşuz… avrupa birliğinden sorumlu bakanımız da burada. yani, yurt dışına çıkan her türkiye cumhuriyeti vatandaşından yurt dışı çıkış harcı almak türkiye cumhuriyeti'ne yakışıyor mu? "bu harcı ödemeden yurt dışına çıkamazsın." demek, türkiye cumhuriyeti'ne yakışıyor mu? avrupa birliğine tam üyeliğe aday bir türkiye cumhuriyeti'nin, kendi vatandaşlarını "harç almadan seni yurt dışına bırakmam." şeklinde bir uygulamaya tabi tutmasına hakkı var mıdır, doğru mudur? yanlış.

    gelin, bu uygulamayı tamamen yürürlükten kaldıralım. hasılatı da bu verginin verimsiz olduğunu gösteriyor. rakamlar devletin elindedir. giderek düşen bir hasılat vardır. demek ki uygulama da verimli değil. gelin, hep beraber bunu kaldıralım.

    biliyorum, hepiniz bana hak verdiniz ama şimdi sayın bakana ve grup başkan vekilinize bakacaksınız, ona göre el kaldıracaksınız. inşallah ileride kaldırırız.

    teşekkür ediyorum.

    saygılar sunuyorum.

    (bkz: https://www.tbmm.gov.tr/…920&p5=h&page1=50&page2=50)

  • 22. davutoğlu-dunford görüşmesi

    geçtiğimiz günlerde yapılmış görüşme.

    görüşme esnasında çekilen şöyle bir fotoğraf var.

    karede üç farklı dinamiği temsil eden kişi bulunuyor: asker, siyasetçi ve istihbarat mensubu. üçü de konumunun zirvesindeki adam. genelkurmay başkanı, bakan ve müsteşar. üçünün de yüzünde aynı ifade: "bakın ben abd genel kurmay başkanıyla görüşüyorum" övüncü.

    dünyanın en güçlü ülkesinin en önemli askeri şahsiyetiyle görüşmenin verdiği mutluluk var gözlerde, üç farklı kulvarın yüzündeki ifade aynı. her biri, evine başbakan gelmiş sıradan bir vatandaş gibi gururlu. her biri bir koltuğa sıkışmış vaziyette. ama mutlu. bu bana türkiye'nin bugünkü ortadoğu coğrafyasındaki sıkışık ama bir o kadar da memnun halini hatırlatıyor.

    peki bu ifade ilk mi? hayır. bu ifade bizim kaderimiz. tıpkı 1972 yılında yaşanan abd büyük elçisi görüşmesinin ardından yüzlerde görülen ifade gibi...

    başkan eisenhower'ın gözlerinin içine bakan menderes'in yüzünde beliren ifadeye bakın. sahibi tarafından övgüye mazhar olmuş bir ifade göreceksiniz. mutlu, mesut ve kendini sahibinin yanında güvende hisseden bir köle.

    fotoğraflar çok şey anlatıyor. görevinin ilk zamanlarındaki erdoğan... güçsüz... temkinli... iktidardan düşürülmesi gündemde... ve kendine yurt dışında yeni dostlar arıyor... öyle ki, filistin'deki en büyük katliamı yapan ariel şaron'dan gelecek desteğe dahi muhtaç

    bir başka kare... dünyanın en büyük başkanının elini sıkıyor. yüzde kontrolsüz bir gülümseme... bacaklar kapanık... el yumruk şekilde... tam bir teslimiyet ifadesi...

    bizim ülkemizin kaderidir bu bakış, bu gülümseyiş, bu teslimiyet... uzun zamandan bu yana o bakış hiç eksilmedi.

    bir istisna hariç. işte insan bu yüzden özlüyor onu, bağımsız duruşunu.

  • 23. cemil meriç

    üç yıl önceydi sanırım. cemil meriç'in bu ülke isimli kitabını okurken çok sinirlendiğimi hatırlıyorum. daha sonra bir kaç kitabını daha okudum. marksistken islamcıya dönüşmesine neden olduğunu iddia ettiği hint medeniyetine dair yazdığı bir dünyanın eşiğinde isimli kitabı merak edip okudum. geçenlerde de youtube'da akepe propagandası ile trt'de hazırlanan bir belgeseline denk geldim meriç'in. bu tip adamların saçmalıklarla dolu fikir alemlerini anlamaya çalışmak bu adamları çözmeye uğraşmak emin olun kolay değil benim için. ama işte bunları okumadan yazarak da danışıklı dövüş yapmış oluyorsunuz sadece. bugün en çok islamcılar sahipleniyor cemil meriçi. çünkü cemil meriç islamcılığa muazzam hizmet eden dolayısıyla da özünde ciddi anlamda islamcı bir adam. cemil meriçe şucu bucu demeyin diyen de çok ancak benim fikrim bu: islamcıyı gördüm mü bin kilometreden olsa tanırım. bugün ben cemil meriç'in öğrencisiyim diyenler hep ya badem ya tayyip bıyıklı, akepeli belediyelerce ismi sürekli caddelere veriliyor, hakkında paneller düzenleniyor, söyleşiler yapılıyor, bol bol atıf alıyor yeni türkiye medyasındaki şaklabanlardan, akepenin gençlik kollarına okumalarını öğütlediği ancak onların hiç bir zaman okumadığı ve okumayacağı kitaplar listesine kitapları giriyor.

    kendisinin "kim bilir fikirlerim ne budalalar yetiştirecek" dediğine bakmayın; meriç bugün yaşasa akepe ve islamcılık sırtlanıcılarını bu budalalar sınıfına dahil etmezdi. bazı sosyalistler meriç'in eski bir sosyalist oluşuna kanarak sayıyor onu; milliyetçiler de cemil meriçteki "bizim tarihimiz, bizim kültürümüz, bizim irfanımız vs." söylemlerindeki bizim vurgusu ile milli ilan ediyorlar. cemil meriç ima anlamında sosyalizme de türklüğe de ana avrat söven biridir. ve hatta belki de cemil meriçin bahsettiği budalalar sizsinizdir. kemalistlerden de cemil meriçi bir halt sananlar var. oysa cemil meriç en büyük küfürlerini kemalizme etmiştir. cemil meriç kendine inşa ettiği bir kaleden bütün bir dünyayı ve tarihi çözebildiğini sanan oysa ta en baştan her şeyi yanlış anlayan bu yanlışı yüzünden de bütün hayatı bir kaosun içinde geçen biridir. yazıları ve söylemleri ekseriyetle çelişkilerle dolu fikirsel anlamda kale alınacak bir değer taşımayan yanlış tepeye inşaa ettiği kendi metruk kalesinden bakmasına rağmen dünyalar kadar büyük laflar etmekten çekinmemiş bir kişilik bölünmesi hastalığı muzdaribidir. psikolojik anlamda sorunlu biridir, nevrozludur.

    genel mantık kurgusu şudur cemil meriçin:

    } balzac çok büyük adam, fransız edebiyatı müthiş!
    } sosyalizm müthiş bir ideoloji!
    } batı çok ilerlemiş
    } hanimiş bakayım doğuda da bir şeyler var mıymış?
    } aha buldum hint varmış hem de "insana freud gibi sen itsin demiyor sen tanrısın diyor"
    } demek ki batı medeniyetinin kökü kadim yunanda değil hint medeniyetindedir
    } batının karşısında hint medeniyeti olduğuna göre biz de onlarla aynı gruptayız
    } hepimiz toptan "büyük doğu" medeniyetiyiz. (hint bu doğucuları s*klemedi bu arada)
    } demek ki türk islam sentezi süperdir????

    şu kurguya bakarak alakasızlık karşısında "yaşadığım ülke nasıl bir ruh hastalarına kalmış ulan!" diye ağlamamak ve hatta sinir krizleri geçirmemek mümkün müdür? siz ne düşünüyorsunuz? ne diyorsunuz? cemil meriç cidden çok büyük bir adam mıdır? biz niye illa batının karşısında olmak zorundayız? sırf hint medeniyeti asyada diye neden kendimizi hint medeniyeti ile aynı gruba dahil etmek zorundayız o da batının güya karşısında diye mi? neden bir gruplaşma içine girmek zorundayız? batının karşısında olunca batı icadı uçaklara binmeyecek miyiz artık? batıdan öğrendiğimiz tıp ile kendi sağlık sistemimizi kurmayacak mıyız? batıdan gelen hukuk ve demokrasi ile bürokrasi ile idari ve hukuk sistemimizi kurmayacak mıyız? bunların tümünü hint edebiyatından mı alacağız? o yüzden mi hint medeniyeti ile aynı saflara geçmek zorundayız? ne yapalım kast sistemi mi kuralım biz de hint fakirleri gibi? bilmem kaç bin tane tanrı mı üretelim bir tanesi ile başa çıkamıyorken?

    cemil meriç'in temel çelişkilerinden biri örneğin:

    “hint’i göklere çıkarışımız batı’yı yermek için değildir. himalaya’nın keşfi olemp’e karşı beslediğimiz sevgiyi azaltmadı. ama eski yunan yalnız kitaplarda yaşıyor, hint’in dehâsını dile getiren büyük fikir adamları çağdaşımız. tebliğleri yaşanmış ve yaşanan bir ders. bunun için daha canlı, daha sıcak” (bir dünyanın eşiğinde, sf. 20)

    ve

    "çağdaşlaşmak, avrupanın yeni bir ihraç metaı, kokain ve lsd gibi.. şuuru felce uğratan bir zehir. çağ dışılık ithamı iftiraların en alçakçası, en abesi. aynı çağda muhtelif çağlar vardır. çağdaşlaşmak neden hıristiyan batının putlarına perestiş olsun? bu kendi dersisinden çıkmak kendi mukaddeslerini inkar etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi? biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin." (bu ülke, sf. 99)

    bunlar yakın tarihlerde yazıldı. cemil meriç burada düpedüz bir postmodernizm yapıyor. nedir o? aşağı kültür, aşağı medeniyet yoktur... halbuki kendisi gözleri görmez olduğunda koşa koşa parise gitmişti. o çok muazzez türk islam medeniyeti cemil meriç'e bir aspirin bile üretemediği için. o kadar muazzezdi ki içinde fıkıh ve şeriat barındıran imam ebu hanife ve imam-ı şafii tarafından tohumları dikilmiş türk islam medeniyeti; cemil meriç ondan kaça kaça soluğu paris'te aldı. hindistan'a da gitmedi haa dimdirekt parise gitti kendisi. çocuklarını da hint okullarında falan okutmadı çocukların biri istanbul'daki fransız saint joseph mezunu biri de alman lisesi mi italyan lisesimi ne tam hatırlayamadım şimdi. "saint" de aziz yani hıristiyan evliyası demek bu arada. cemil meriç küffar olan batılı kellelerin kanları kılıçlarından damlarken hıristiyan evliyası isimli lisede çocuk okutan gözleri rahatsızlanınca da koşa koşa batıya giden biridir. bugünkü islamcılar çok mu farklı meriç'ten?

    hint edebiyatı müthiştir. çok seversin. bayılırsın. muhteşem bir tat bırakır içinde muazzam öğretiler vardır ve hatta felsefe kırıntıları bile vardır tıpkı meriç'in de bahsettiği gibi şopenhaur da niçe de etkilenmiştir hintten ancak gözlerin görmez olduğunda batıya muhtaçsın sen cemil efendi... neden biliyor musun? çünkü 500 yıldır senin gibi adamlar mitoslarla milletin beynini sulandırdınız.. zaten sığır olan ama kaliteli sığırlara dönüşmesi gereken içinde sürekli bir aydın devinimi olması gereken yığınları siz sadece batıdan değil bizzat aklın kendisinden ve rasyonaliteden ayırdınız. neden? çünkü akıl ve rasyonalite batıya ait kavramlar kökü kadim yunana dayanıyor nihayetinde descaret bulmuş; bizden değil, biz müslümanız, bizim kendi medeniyetimiz var dediniz. ama akılsız olmuyor; eğer sen rasyonaliteyi reddedersen başka bir rasyonaliteye mahkum oluyorsun. sen onu bilmiyorsun işte, o rasyonalite de bin yıl önceki gazalinin rasyonalitesi yani gazalici umursamaz nihilist zihniyet. eğer cemil meriç böyle biri değilse çağdaşlaşmaya neden düşman olur lan bir insan? eğer islamcı değilse? biri açıklasın bana? neden türkçedeki bazı arapça kelimelerin artık kullanılmıyor oluşu ile ilgilenir? neden 20. yüzyılda japonya ingilizden aldığı akıl ile dünyanın 3. büyük ekonomisi olmuşken haçlı seferleri vs. laga lugaları tarzı ifadelerle süsler yazılarını eğer bir insan cihatçı şeriatçı gazalici değilse?

    cemil meriç'in bugünkü namı büyük oranda 1980 darbesinden gelir. en büyük derdi sağ/sol çatışması olan kenan evren ve avanesi sağ ve sol kavramlarına eleştiri getirerek türk islam sentezi güzellemeleri yapıyor diye onu ulusal kanala bile çıkarır. darbe sonrası parlayan islamcılık ve islamcılar cemil meriçin sağ ve sol ideolojileri yok sayan bütün -izmler bize batıdan gelmiştir, biz kendimize ait düşüncemizi üretmeliyiz, bizi batı bölüyorvari söylemleri nedeniyle sahiplenmiş, bu sahiplenişle sağ/sol ayrımına islamcılık adı altında türk islam sentezini merkeze alan sakat bir gericiliği monte etmişlerdir. oysa kos koca osmanlı tarihinde ayakları yere basan bir tek filozof göster desen gösteremiyor cemil meriç ve avanesi: git süleymaniye kütüphanesine bak bulursun diyorlar bir de. felsefe böyle bir şey midir? yüzyıllar sonra bir kütüphanenin tozlu raflarından mı çıkacaktır felsefe? yoksa felsefe almanlara mercedesi bu kadar sağlam yaptıran bir dizgi üzerinde yüzyıllar boyu takip edilebilen sürekli üst üste biriken bir kavanozu medeniyet kavanozunu dolduran bir şey midir? ne kadar sakat ne kadar idiotik bir zihniyettir bu islamcılık. kusasım geliyor yemin ederim. ayrıca -izm'ler bize nereden gelecekti? hint fakirlerinden mi? cemil meriç bir tercüman, öğretmen ve akademisyendir ötesi değil. sağ ve sol çatışmadan ilerleme olmaz.

    cemil meriç istiyor ki sağ ve sol olmasın bu ülkenin içinde bir tane bile adam gibi filozof olmayan bir tek hastalığa çözüm bulamamış bir tek teknolojik bilimsel keşif yapamamış o bin yıllık "muazzam" tarihi ile insanlar gazali bataklığında türk islam sentezi etiketi ile sığır gibi yaşayıp gitsin. eğer sol sola benzemiyorsa sola şekil verir sol aydınları; sağ sağa benzemiyorsa sağa şekil verir sağ aydınları ama kalkıp da sıfırdan yeni bir sosyalizm üretilemez. sosyalizm bir kez icat olmuştur almanlar icat etmiştir bütün dünya tepe tepe kullanır. alman yapıyor diye arabaya da binmeyin ulan o zaman! cemil meriç'in bütün fikirsel alt yapısını çökerten hindistan bugün batı medeniyetinin en büyük taşıyıcılarından biri değil mi? hindistan'da alman icadı sol yok mu? hindistan kendi tarihinde bulduğu demokrasiyi mi uyguluyor? hint tarihinde demokrasi diye bir şey mi var? kast sistemi gibi aşağılık bir düzen var sadece. siz bu adamın fikirlerini cidden hiç sinirlenmeden nasıl okuyabiliyorsunuz?

    "ne marx'a geldiğim zaman marx'ı tanıyordum ne türkçülüğüm bir araştırmanın mahsulüydü" (jurnal, 29.10.1974)

    cemil meriç'in bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma sebepli bozuk kişiliğinin öz itirafıdır bu. cemil meriç kendi deyimiyle marx'ı tanımadan marksist, türkçülüğü tanımadan da türkçü olmuştur. peki 1956-60 yıllarında gözlerini kaybettiğinde muhtemelen bilinç altından fışkıran yok olma ve ölme korkusu ile birden türk islam sentezcisi olurken islamı ne kadar biliyordu? yazılarından bunu anlamak zor elbette ancak ben türk islm sentezinin sesi olmak istiyorum demek de epeyce bir done veriyor elimize. kendi ifadesi ile:

    "türk islam medeniyeti ahlaka, feragate dayanan bir medeniyet. gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. korumak istediğim şaheser; insanın kendisi. tarihine vecitle eğildiğim bu büyük, bu gerçek, bu mert insanı osmanlı yaratmış ve yaşatmış." (cemil meriç, mağaradakiler)

    cemil meriç eğer bir şeriatçı değilse net olarak şeriatın, islamın ve türk islam medeniyetinin ne olduğunu bilmiyor. benim ve bugün kendilerini türk islam medeniyetinin savunucuları olarak lanse edenlerin tanıdığı türk islam sentezi bam başka. osmanlı da bambaşka. benim tanıdığım osmanlı kendini kutsal tanımlamış, yönettiği halka "kullarım" diyecek kadar kendini tanrı kral hisseden ve benim dedemin dedesinin dedesinin dedesinin dedesinin kızlarını alıp hareminde cariye adı altında ehli sünnet fıkhına uygun şekilde onların ırzına geçen bir aile. osmanlı benim ırzıma geçen bir aile iken ahlaka ve feragata dayanan bir medeniyetin siyasi kanadı nasıl olabiliyor bunu anlat bana cemil efendi. seninkilerin ırzına geçmedi mi sanıyorsun? helal-i hoş mu olsun? o dönemler bütün dünya mı krallıktı? evet öyleydi haremdeki cariyeler meselesini maruz görelim madem ama marx osmanlı ve doğusuna tiksinti ile bakardı. 18 ve 19. yüzyıllarda yapması gerekeni yapamadı osmanlı. bizi kafası çamura gömülmüş ve suratına postalla basılmış bir takım yenilmiş, katledilmiş, ırzına geçilmiş, küçük düşürülmüş ucubelere çevirdi. hepsi de ne sebeple biliyor musun? yavuzun kahireden taşıdığı bin küsür garabet/gerici/umursamaz eşari ulema yüzünden. bugünkü akepe rezaletinin kökü de o ulemaya dayanır. aziz mahmut hüdailer, imam birgiviler; toplumu umursamazlaştırmaktan/gazalileştirmekten başka hiç bir halta yaramamış sahte peygamberler tarihidir osmanlı. ama sen bunları umursamazsın. sen yüzeysel bakarsın her şeye. islam var ama islamın türleri yok. türk islam sentezi var ama onun bir içeriği yok, fıkıh yok, akaid yok, şeriat ve şeriata karşı gelenin kellesini kesmek yok değil mi o muhteşem sentezde? türk islam sentezi süper bir şey değil mi? o sentezin içinde farabilere, ibn-i sinalara küfredenler yok değil mi? türk islam sentezi farabi ve ibn-i sina'ya tepki olarak doğmadı değil mi? türk islam sentezi eşarici abbasi ideolojisi ile bağdat da kurulmadı değil mi? aklı sıfırlamadı değil mi? yoksa sen de bugünkü geri zekalılar gibi farabiyi türk islam sentezinin düşmanı değil de temsilcisi mi sanıyordun? cemil meriçin kitaplarında islama dair hemen hemen hiç bir kelam yok. cemil meriç islamın ne olduğunu bilmiyor. babası hakim. orta sınıf çocuğu. fransız tarzı eğitim almış. gözleri kapanana kadar allahsızlık yapmış. kapandıktan sonra islama dönmüş. muhtemelen fırsatı olmadı islamın ne olduğunu öğrenmeye. zaten kendisi diyor marx'ı tanımadan marksist, türkçülüğü tanımadan türkçü oldum diye. islamı tanımadan da islamcı olmuş demek ki. yapısı böyle.

    osmanlıya çok bilendim. 3 kıtaya hükmetmiş içinden 30 küsür devlet çıkarmış. bugün türklük kimliğinde ciddi bir yeri vardır osmanlı devletinin. osmanlı benim midir? evet benimdir sayarım da söverim de 600 sene tımarlı sipahisi oldu atalarım hizmet etti osmanlıya. ben osmanlı torunu muyum? evet öyleyim dedelerimden biri osmanlı vatandaşı olarak doğdu diğerinin de babası. osmanlıyı özlüyor muyum? osmanlıdan bir kültür ve irfan beklentim var mı? osmanlının özünü 21. yılda savunmak ve osmanlıcılık yapmak gibi dertlerim var mı? yok. belki biraz açar divan edebiyatı okurum onun dışında zerre kadar yok zaten osmanlının 21. yüzyılda yaşayan garip skocax'a sunacak bir şeyi de yok. ne varsa gidip almandan fransızdan, ingilizden alacak skocax. ben neden böyle, neden bir ebu suud uğruna bütün varınızı yokunuzu sattınız gazali batağına neden bu kadar battınız neden kurtuluş savaşında ilaç için bir tanecik türk tren makinisti yoktu da ermeni makinistleri silah zoru ile çalıştırdılar neden hicaz demir yolunu yapsın diye kendiniz mühendis yetiştirmediniz de gidip ona buna yaptırdınız diye sorarım; cemil meriç bana sen atalarından utanıyorsun der. aramızdaki fark budur. osmanlı evet yedi sülaleme altı yüz yıl yurt verdi bunun karşılığında yedi sülalemi kullandı ama en sonunda da beni ölüme terk etti. osmanlı benim kafamı çamura batırıp da ezmelerine ses edemedi. osmanlı bu topraklara hele hele istanbul gibi bir dünya merkezine ehli sünnet fıkhı ve eşarilik tarafından kutsal sayılmış 7. yüzyıl çöl araplık kültürünü getirdi. adımı da sanımı da kureyş kabilsinden yaptı. hanginizin dedesinin adı öz türkçe? hakan, oğuz, tuncay, gökçe, ayça bunlar cumhuriyet döneminde özellikle son 50 yılda yaygınlaşan isimler. 2. abdulhamid'in isminin sonuna han ekleyince türkleştirmiş olmuyorsunuz. o hala arapçada "hamid olan allahın kulu" demek. arap etnisitesinden arkadaşlar kusura bakmasın ama yedi ceddimi iyi becermiş bu kültür. cidden rezil bir kültür. gazalinin yaptığı bu kültürü allahın emirleridir adı altında başka coğrafyalara dağıtmaktır. umarım beni ırkçı diye tanımlamazsınız. seküler araplara en ufak bir lafım yok bu arada. bir de araplaşmayı kötü bir şey kabul eden milliyetçiler nasıl göremiyorlar cemil meriç'in kanındaki o çöl kültürü virüsünü? allahına inandık diye dilini, örfünü töresini de mi alacağız ulan? ne diyor mesela meriç:

    "hoca öğretmen oldu talebe öğrenci. öğretmen ne demek? ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. hoca öğretmez yetiştirir, aydınlatır, yaratır. öğrenci ne demek? talebe isteyendir, isteyen, arayan, susayan." (bu ülke, iletişim yayınları 101. sf.)

    bu lafın necip fazıla ait "allah tanrının belasını versin" sözünden ne farkı var? türkçenin "tanrı" kelamını dahi kabullenemeyen geri kafalı yobazlık ve islamcılık ne vakittir türk milliyetçiliği olmuştur? japon denizinden moldova içlerine kadar tüm türki dillerde öğren/üvren şeklinde geçen fiilden türetilmiş bize ait "öğretmen" ve "öğrenci" kelimelerine tahammül edemeyen cemil efendi türk milliyetçiliğinin sesi midir?

    peki ya cemil meriç övücü sosyalistlere ne demeli? sosyalizm içinde sayısız -izm barındırır: hegelizm, marksizm, leninizm, materyalizm, diyalektik materyalizm, stalinizm, batı marksizmi vs. bütün -izmleri adeta lanetleyen ve kendini güya ideolojiler üstü göstererek fıkıh ve hadis gibi saçmalıkların omurgasını oluşturduğu bir tür islamizmi savunan biri ne vakittir size yakın olmuştur? batının türk gençlerinin kafasını karıştırması adı altında sizi batının oyununa gelen bir takım idraksizler olarak lanse etmeye çalışan psikolojik sorunlu bir fransızca çevirmeni ne vakittir saygı duyulası bir filozof olmuştur gözünüzde? cemil meriç sürekli "marx ve şakirtleri" diyerek sizi alaya almıyor mu?

    "kamusa uzanan dil namusa uzanmıştır" demiş. sözlük bile diyemiyor cemil meriç oysa sözlük tatarcada bile sözlük demek. ep eski bir kelime. bana göre cumhuriyetin dil, yeni kelime uydurma ve alfabe reformları belki de anadolu coğrafyasındaki en kutsal hareketi olmuştur. cemil meriç ve avanesi ise bunu anadolunun başına gelmiş en büyük musibet olarak tanımlıyorlar. halkın konuşmadığı bir dilde yazılan divan edebiyatı şiirleri evet muazzamdır ama bunların halkla alakası yoktur. alfabe arap alfabesi olsa çok mu iyi olacaktı? sözlük yerine kamus desek çok mu müthiş olacaktı? en nefret ettiğim de cemil meriçin kullanıp durduğu arapçada "casus" ile aynı kökten gelen tecessüs kelimesi. insanlar buna "merak" diyor. o da arapçadan girmiş tecessüs deyince ne oluyor? ne farkediyor? daha mı şairane oluyorsun? elbette bir zihniyetin ürünü olarak kullanıyor bu kelimeleri cemil meriç ve onun gibileri. cumhuriyet devrimleri anadoluyu gazali batağından arındırma amacı güdüyordu. bunu yaparken temel amaç dili gazaliden yani arapçadan kurtarabilmekti. bugün bakıyoruz; evet yine arapça tesirli türkçe üzerinde ancak devrimler epeyce işe de yaramış. tayyip bugün bundan neden şikayetçi? neden osmanlıca arapça falan diye ağlıyor, umutsuz ve ümitsiz bir şekilde okullara bu dersleri koymaya çalışıyor? iyi öğrenciler yine en batıcı hangisiyse oraya kapak atmaya çalışıyorlar bu da mı gol değil? akepe burjuvazisi çocuklarını neden fransız, alman, amerikan liselerinde okutmaya çalışıyorlar? cumhuriyet anadoluyu osmanlının kanserli tarafından yani gazalinin kitaplarından, erzurumlu ibrahim hakkıdan, birgili imam birgividen ayırmaya, koparmaya çabaladı.

    latin alfabesinin çok daha kullanışlı olmasının dışında harf devriminin bir diğer amacı arap alfabesinden dolayısıyla arplardan gelen gazalicilikten olabildiğince kurtulabilmekti elbette gazali adı altında değil ancak o gerilikten, dogmacılıktan, orta doğudan kopmak, avrupaya yanaşmakı niyet. orta doğulu kurumların yerine odtü, boğaziçi, itü gibi okullar, hacettepe gibi tıp fakülteleri açarak kendi ilacını, hastalıklara devasını, kendi silahını, kendi teknolojisini üretecek bunları üretirken de kadılardan fetva beklemeyecek fikri hür vicdanı hür nesiller yetiştirmek istedi. oysa onlara fikri hür vicdanı hür değil, öbür dünyaya; gazaliye ve imam-ı rabbaniye yakışır şekilde en fazla yatırım yapan nesiller lazımdı. neden mi? gazali ve imam-ı rabbani böyle buyurmuş. onlar buyurmuşsa akan sular durur. onlar buyurmuşsa akıl kontak kapatır. onlar buyurmuşsa siyasette ve hukukta her türlü namussuzluk mübahtır! cemil meriç'in derdi ne? bizim olsun yerli olsun osmanlı ile bağımız kopmasın. osmanlının kanserli tarafı ile bağımız kopacak cemil efendi. sen istesen de kopacak istemesen de kopacak. doğanın kanunudur bu. aklın zincirleri bir kez çözüldü mü bir daha durulmaz. 2010'a kadar olan kemalist idare otokrasi, darbe ve vesayet pahasına toplumda dini anlamda iç dinamiklerde ciddi bir değişme yaşattı. bundan sonra bu selin önünde kimse duramaz.

    cemil meriç kemalizmi gizli kapaklı "türkiyedeki hayalet" diye tanımlıyor: "bu -izm (kemalizm) uğruna diğer bütün izmlere düşman kesilmişiz" diyor. "kah batıcılık olmuş kah batı düşmanlığı, her -izm onun himayesinde sahneye çıkmış" diyor... yüzde yüz haklı kendisi. bir tek kemalizm uğruna bütün -izmlere düşman kesilmişiz. evet aynen böyle. ve böyle olmasından hiç de rahatsız değilim ben. bu -izm olmasaydı akepe 13 yıldır değil 717 yıldır yönetiyor olacaktı anadoluyu. belki de bin yıldır. abdulhamit tayyip'den farklı mıydı sanıyorsunuz? peki ya mehmet reşad? en azından 80 yıllık bir teokrasiden kurtulma süreci yaşanmış. 500 yıl sonra eğer hala buralarda insanlar yaşıyor olursa anadolunun son 2500 yıllık tarihini inceleyerek bu 80 yıllık süreyi kutsayacaklar. tıpkı martin luther'in kutsanması gibi. son bin yılda anadoluda "bu ülkeye anayasa allahın kanunları ile değil meclisin kanunları ile yapılır" denilebilen tek süre 1923-2010 arasındaki 87 yıldır. dünya tarihindeki en kutsal süreçlerden biridir. islam aleminde bir dönüm noktasıdır. atatürk sonrası kemalist idare belki çok akılcı değildi, belki kürtlere çok zulmetti, kürt sorununda ciddi etkisi vardı, belki planlı programlı bir süreç yönetemedi, belki halkı yeterince eğitemedi, belki cebini doldurma yolunu seçti, belki de binlerce başka hatası vardı ancak beni bu idare yarattı.

    benim dedemin babası gavur yaptı diye traktöre binmeyen, traktör almayan, saban ve öküz kullanan bir adamdı. kendisini görmedim hiç ancak dedemin anlattığına göre yobazın önde gideniydi. cemil meriç bana dedenin babasının bu fikrine saygı duy diyor. "sen dedensin, dedenin babasısın, senin özün bunlardır varoluşçu felsefeye falan merak sarma, onlar bizim değil" diyor. cemil meriç beni dedemin babasına yobaz dedim diye eleştiriyor, sen dedene ait olan "gavur yaptı diye traktöre binmeme felsefesisin" diyor. senin özün o, bir de hint var tabi seni hiç s*klemeyen ama batıya nispet (çatır çatır çatlasın batı) aynı grupta olduğun kardeş medeniyet. batıdan falan hiç -izm alma onlar deli gömlekleridir avrupa menşeilidir diyor. kim haklı ? bu arada dedem de babası kadar olmasa da epeyce yobaz gerçi. babamda onlar gibi tam bir teslimiyet yok; en son gelen de benim. ümit veren bir grafik değil mi?

    cemil meriç aklına ne gelirse yazmış, daldan dala atlıyor sürekli. okurken başımı ağrıtıyor. o bir cümle yazmış cevap vermesi 3 paragraf sürüyor. deli kuyuya bir taş atıyor hesabı. güzel aforizmaları var ama. bazı aforizmaları cidden zekice. örneğin: "bir insan en değersiz varlığını da kaybederse her şeyini kaybetmiş demektir". ama onun dışında ayakları yere basan biri değil. kendisine aforizmacıbaşı gibi bir ünvan verilebilir. oysa yeri geliyor çapına bakmadan freud gibi bir dehaya laf ediyor yeri geliyor en leş islamcılara güzellemeler yapıyor. kendisini necip fazılla aynı safta gördüğünü itiraf ediyor gazali övücülüğü yapıyor. ama en nihayetinde bugün 77 milyona hükmeden ve muhtarlara yaptığı konuşmayı 15 tv kanalında aynı anda zorla yayımlatıp buna demokrasi diyen zihniyetin ideoloji babalarından biridir cemil meriç. "komünistmiş dinci olmuş" islamcılar bayılır avustralyalı, kanadalı gençlerin müslüman olma hikayelerine falan. bu da onun gibi. islamcıların bütün hayatı metaforlarla, örneklerle şekillenmiştir. bu meziyet onlara eşari okulundan ve gazaliden gelir. bu yüzden ateizmi çürütürken dolma kalemi bir benzeyen olarak kullanırlar. bu yüzden said nursi elma üzerinden allahın varlığını ispata kalkışır. bunlar eşari okulunun islam medeniyetine işlediği yöntemlerdir. cemil meriç'i de öyle kullanıyorlar: "komünistmiş doğru yolu bulmuş". kızı falan da pek ses etmiyor zaten. dünden razı.

    1960'lı yıllarda kıbrıs'ta eoka örgütü terör estirmektedir. 5 haziran 1964 günü abd başkanı johnson başbakan ismet inönü'ye bir mektup yazar. mektupta kıbrısa abd'den aldığı silahlarla müdahale edemeyeceğini, buna müsaade etmediklerini sert bir dille bildirir. bu aşağılama değil de nedir? abd'den aldığın silahlarla müdahale edemezsen ne ile edeceksin? kırıkkale tabancayla kırıkkale de üretilen bir kaç teçhizatla mı? yoksa sovyete mi yanaşacaksın? ya da avrupadan mı medet umacaksın? eğer cemil meriç gerçek bir aydın olsaydı bom boş beylik laflar edeceğine 1700'lü yıllarda ingilizler makineli silah teknolojisini icat ederken osmanlının ne bok yediğini sorgulardı. çanakkale zafer değil mi? alman silahları ile kazanılmış bir zafer. ya kurtuluş savaşımız? yine alman ve sovyet silahları ile. elbette müthiş bir mücadele azmi var. kutsal bir çaba var ortada. ancak biz bu hale nasıl düştük?

    dedemin amcası bir savaştan dönemedi. çanakkale mi kafkasya mı bilmiyoruz. onu vurup kafasını çamura gömdüler. en gelişmiş teknoloji ile beni ve bizi yok etmeye kalkıştılar. akıl neredeydi o zamanlar? cemil meriçin babası balkanlardan kaçtı anadoluya sığındı. makineli silah yapmak kolay işmi? önce kimya bilgin olacak metali o hale getireceksin. bunu yaparken aklı başında zekası yüksek işinin ehli insanları hakettiği makama getireceksin. amcaoğlu/dayıoğlu kayırması yapmayacaksın. bunun için yüksek bir ahlak lazım. cemil meriç bu ahlakın kökenini sorguladı mı? girdiği devlet dairesine bütün köylülerini dolduran yozgatlı mutaassıp cuma kaçırmaz musa dayının türk islam sentezinde miydi bu ahlak? makama getirdiğin insanları denetlemek için akılla çelişen hiç bir el yazmasını referans almayan bir hukuk sistemi şart. cemil meriç türk islam sentezindeki "anamı s*ken kadı derdimi kime anlatayımcı" fıkıh ile mi kotaracaktı bunu? bu adamlara iyi bir maaş vereceksin. cemil meriç osmanlıdaki sanayisiz üretimsiz safi tarıma bağlı taşere edilmiş mültezimci vergi ve şeriata uygun şekilde gayri müslümden haraç kültürü ile mi yaptıracaktı bunu? 1915 yılında osmanlı toprağında şirketlerin ve esnafların %90'ı ermeni ve rumdu. cemil meriç'in türk islam ekonomisi ne kadar müthiş değil mi? sonra bu sistem için belki meşrutiyet belki demokrasi gibi halka hesap vermeli politik düzenler kuracaksın. cemil meriç'in türk islam sentezindeki halifelik makamı mı yönetecekti bu sistemi? tüm düzeni kurduktan sonra kimya öğretecek, metalleri, alaşımları araştıracak eğitim yerleri açacaksın. makineli tüfeğe en uygun alaşımı bulacaksın. yaratıcı öğrenciler seçeceksin onlar kalibresinden, dış dizaynına kadar makineli tüfeğin nasıl imal edilmesi gerektiğini tartışacaklar. üretim hattını kuracaklar. bu konu hakkında yazacaklar, eğitecekler. hint medeniyeti mi yaptı bunu? hint medeniyeti mi kurdu bu sistemi? bu sistemi almak neden batıya köle olmak oluyor?

    hukuk gelirse fıkıh gidecek şeriat elden gidecek sizin cennet hayalleriniz suya düşecek değil mi cemil efendi? sen de öbür dünya odaklı bu dünyayı boş vermiş bir umursamaz nihilistsin. benim dedemin amcasının kafasını çamura gömüp de üzerine postalla basanlar hep senin zihniyetin, senin umursamazlığın, senin ahlak telakki ettiğin "muazzam mazi" dediğin ahlaksızlığın sayesinde aslında. ben senle mücadele içindeyim cemil meriç. sen gibilerle. insan hele hele aydın dürüst olmalı. önce teşhis koymalı. türk halkının zillet içinde olduğunu kabul etmeli. sonra bu zilletin kökenini merak etmeli. cemil meriçe göre bizi zillete düşüren şey tanzimatçılar. islamcılara göre de öyle. bize zorla batı gömleği giydirmeye çalıştılar. ne diyor cemil meriç: akla, muayyinete batının bütün yalanlarına inanıyordu.", "aydınlarımız, batının her hastalığını ithale memur bir anonim şirket.", "avrupadan çıkmış ideolojiler tahribe yeltendikleri "imanın" yerine sahtelerini ikame etmek için uydurulan birer ersatz'dır." iyi de sen tanzimattan önce de acınacak haldeydin hem de tanzimattan 150-200 sene önce dahi acınacak haldeydin; avrupanın newton'u euler'i vardı o vakitler senin kimin vardı? demek ki tanzimatta fransız ve alman hayranlarının suçu değil bu. kimin suçu? işte cemil meriç gibilerin kaçtığı soru bu. çünkü bu suçun sorumlusu bunların kendilerine kimlik edindikleri şey: 10. yüzyılda yazıya dökülmüş çöl kültürünü/örfünü ve adetini din/islam sanmak. 600 yıllık osmanlıda ilaç için bir tane filozof yoktur, mutasavvıf vardır. nedir mutasavvıf? felsefeyi küfür sayan, 4 mezhebi birleştirip insanları fıkıh denen garabetin ortasında saçma sapan bir hayata mahkum eden gazaliye teneşirdeki ölü gibi teslim olmuş ve ona sarsılmaz bir kalple iman eden kişi.

    işte öyle cemil efendi.. bu vatanı ben yaşanmaz yapmadım sen gibiler yaptınız.. ben bu vatanın insanlarını kara kaşından kara gözünden dolayı değil içinde bulundukları zilletten dolayı sevmiyorum... kültüründe kanser varsa kanserli parçayı cerrahi müdahale ile alırsın. türk islam sentezi de bizim kanserimiz hani senin hayatının en sevgili ideolojisi olan şey. "zavallı türk aydını, batılı dostları alınmasın diye hazinelerini gizlemeye çalışır" der cemil meriç. çıkıp da o hazineler neymiş söylemez. erzurumlu ibrahim hakkı mıdır? yoksa şeyh himmet efendi midir? (8-10 tane daha sayabilirsiniz en fazla osmanlı da filozof zaten hiç yoktur ama işin garibi çok fazla mutasavvıf da yoktur) galileo bilim devrimini yaparken bunların ikisi de ayı meleklerin el arabasında çektiği bir ışık topu sanıyordu. sen erzurumlu ibrahim hakkı gibilere tek laf edemediğin için gereksiz ve işe yaramaz birisin cemil efendi. onlar tarihimizin mukaddes ve muazzez gizli hazineleri değil mi?

  • 24. bedelli askerlik

    yıl olmuş 2015 hala zorunlu askerlik adı altındaki zulüm yüzünden siyasetçilerin kişisel çıkarları uğruna ölmeyi şehitlik/gazilik kavramı altında meşrulaştıran sivrizekaları göstermiştir.

    merak etmeyin öteki tarafta ilk yakasına yapışılacaklar kendi evlatları sıfırlanırken yakalandı dıye ülkeyi ateşe atıp, gencecik fidanları ölüme gönderenler olacak

  • 25. iş görüşmesinde let's continue in english denen an

    ingilizcem pek fena değildir. yurtdışında kalmadan getirilebilecek en iyi seviyeye getirdim diyebilirim.

    bir japon firmasıyla yaptığım görüşmede bunu söylemeden direk ingilizce olarak bir iş gününüzü anlatabilir misiniz dedi kadın.

    nedendir bilmem hiç es vermeden,
    i usually get up early dedim. sonra bi gülme geldi bana ki anlatamam. sustum, sıktım kendimi ama dayanamıyorum artık, o gırtlaktan gelen garip sesleri yapmaya başladım sonra da koyverdim kahkayı ama gözümden yaş geliyor artık görmeniz lazım. kadın zaten kleopatra'nın mumyası gibi böyle siyah küt saçlı ve yaşlı öylece bana bakıyor ifadesini bozmadan.

    neyse yatıştım, kusura bakmayın devam edemeyeceğim dedim ve terkettim odayı.

  • 26. şimdi o kadınla evliyiz çocuğumuz olacak

    sözlükte müthiş prim yapan bir bitiş. erkek versiyonu da var. şimdi o adam benim kocam vs...

    6/10'luk romantik hikayeni anlatıyorsun ve sonunu bununla bağlıyorsun. ve bam! debe'de ilk 10 garanti! bitiyorum arkadaş şu olaya yaa. artık olur olmadık entry'lerimi bununla bitiricem. bazen entry'sinin son paragrafına bununla başlayıp cümleyi bitirmeden ''lasdnkajsdad'' a bağlayıp ''şaka lan şaka. hiç sevgilim olmadı, hayatım da bok gibi zaten'' diye entry'yi bitiren şakacılar da mevcut. bence o entry'ler ciddi olanlardan çok daha güzel. daha bi trick'li böyle. şaşırtmacalar, komiklikler.

    şimdi o kadınla evliyiz. önümüzdeki ay çocuğumuz doğacak. odasını çoktan hazırladık bile. gel artık bekletme seni sevenleri... (ne yapsın prematüre mi doğsun amk. ne bekliyorsun yani bunu derken?)

  • 27. tarkan'ın bir türlü unutulmamasının sebebi

    (bkz: unutmamalı)

  • 28. big brother türkiye

    farklı bir şey yapıp yarışmacılara psikanalitik yönden bakacağım:

    onurun seda'ya aşkı o kadar ödipal ki. ortada annesi ve babası ayrı, babası ile yaşayan bir adam evde yemek bulaşık temizlikten sorumlu, kendinden 10 yaş büyük anne figürüne aşık oluyor. kadın düşmanlığının bir çok sebebi olabilir. ama ben bunun gelişimsel değil ergenlikle alakalı olduğunu düşünüyorum. keşke bir arkadaşı olsa da face'den eski bir resmini atsa. prognatisi, bozuk dişleri olan ve akneli bir obez olduğuna %80 eminim. ergenlikte kadınlar tarafından reddedilme, anne tarafından terk edilme, düşük öz güven hepsi mizojiniyle sonuçlanabilir.

    seda bence tipik basıtılmış türk kızı. tabii bu da birçok konversiyon bozukluğu ve psikosomatik rahatsızlıkla kendini gösteriyor. koluna princess bile yazdırması aslında manalı. neden queen değil? aşağılık kompleksi olduğu aşikar. kendi özdeğeri, karşıdaki insanların algı ve ifadelerien çok bağımlı. bu nedenle herkesi memnun etmek için yemek yapıyor ve ikili konuşmalarda konuştuğu insanları (çoğu zaman çelişkili olsa ve iki yüzlü görünse bile) onaylamak zorunda hissediyor. onur'un ondan hoşlanması tabii ki çok ihtiyaç duyduğu bir ego boost veriyor kendine. ama onur ne kadar ödipal ise seda da o kadar elektral. kendine bir baba arıyor (bkz: princess), bir çocuk değil.

    gökçen aşırı defansif. geçen hafta finalde şiddete uğradığını ima etti. ama bu kadar kişilik arazı olması benim kanıma göre erken yaşta olmuş bir şeyi düşündürüyor. bir çocukluk çağı travması yani. annesi babası da üstüne çok titriyor, bu da geçmişinden kaynaklanıyor olabilir. başına ne geldiği konuşunda spekülasyon yapmayacağım. ama olan olay utanç verici olabilir, çünkü neredeyse body dismorphic disorder tanısı alacak. saçları, kaşları, dudakları, ten rengi, gözleri hepsiyle oynaması, aynada baktığında gördüğü kişiden hoşlanmadığı anlamına geliyor.

    rezan şu an ortayaş bunalımı yaşıyor. gözlerinin çekikliği aslında estetik ameliyat olanlarda sık görülen bir şey. örnek bir iki ve üç. şimdi bir spekülasyon yapacağım kafasına taktığı bantlar hakkında. alın gerdirme. coronal suture ile yapılan alın germe operasyonlarında, alnın üstünden, saçlı deriden geniş hilal şeklinde bir kesi atılır ve buradan alın gerilerek kırışıklıklar azaltılmış olur. ancak bazı insnalarda hem saç seyrek olduğundan hem de aşırı skar doku geliştiğinden bu kesi yeri belli olabilir. bunu gizlemeye çalışıyor olduğunu düşünüyorum. programa katılmasının, kendinden genç birine aşık olmasının ve başarısızlığı aşırı tepkiyle karşılamasının hepsinin sebebi ortayaş ile gelen başarısızlık hissi, aşağılık kompleksi ve hayat beklentilerinin karşılanmamış olması.

    çağla'nın onura aşkı tamamen projeksiyon. kendisi, doğurgan yıllarının riskli yıllarına giren, öksüzlüğü tatmış ve de meslek olarak yüzme eğitimi veren bir kadın. çocuk özleminin projeksiyonu onur olarak çıkıyor karşısına. istediği sevgi ve ilgisini verebileceği muhtaç ve naif bir figür ve evdeki opsiyonlardan en uygunu onur.

    [to be continued]

  • 29. eymen yasir'e yardım edelim

    çok güzel sorular var;

    1) devlet varken ben neden yardım ediyorum?
    2) ben yardım ediyorsam devlet neden var?

    yanıtlar o kadar güzel değil ama;

    1) çünkü devlet yardım etmiyor.
    2) devrime çağırdığımız zaman da kimse gelmiyor.

    bu ülkenin akp karşıtları, hatta gezi'ye katılmış "solcu"ları bile devlete değil hükumete karşı. kimsenin statükoyla bir sorunu yok. sistemi değiştirmek için bir çabası olmadığı gibi, böyle bir niyeti bile yok. elimizdeki gerçeklik bu. yok yani, yok. o en sosyalist geçinenleri bile somut bir şey yapıyor değil. anca klavye kahramanlığı peşindeler.

    şimdi de ben sorayım;

    devlet yardım etmiyor ve devrim de olmuyor diye, bırakalım çocuk ölsün mü?

  • 30. the north face vs columbia vs jack wolfskin

    piyasanın piç edip şişirdiği markalar. hiç de hazzetmem o tarz giyimden. gerçi çok da mühim değil bu kısmı. bir sürü arkadaşım var columbia diye north face diye bir tarafını verecek. elemanın biri kırmızı bir mont almış. columbia marka. 800 tl mi ne bayılmış. normalde 1300 idi diye seviniyor. ne numarası var kardo diyorum, hiç üşümüyorsun oğlum diyor. içi polar bir mont ha bu dediği de, tek numarası o montun. bunu giy, altına hiç bir şey giyme, kutuplarda rahat rahat dolaşırsın, ateş basar diyor. dedim tabi basar amk, 800 tl verirsen bir monta bırak ateş basmayı götünden lav bile püskürtürsün. hey gidi.

  • 31. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    günlük hayatta bilmeden kullandığımız küfürlerin ne anlama geldiklerini öğrendiğim de cidden ufkum ikiye katlandı. *

    “medeniyetin kurucusu ilk defa mızrak atmak yerine küfür kullanmış olan insandır.”
    sigmund freud

    angut: bunun bir kuş türü olduğunu bilmeyen pek fazla kişi yoktur sanırım. bu kuşun özelliği ise eşi öldüğü zaman onun yanına gidip, kendisi de ölene kadar ondan gözlerini ayırmadan bakmasıymış. bunu yaparken yanına yırtıcı bir hayvan dahi gelse umursamazmış. biliyorum çünkü televizyon izlemiyorum, sadece belgesel. maturel geographic…

    dallama : osmanlı zamanında, müslüman olmayan çocukların ve bazı gelişmeye müsait müslüman çocuklarının mermerlere tokat atmak suretiyle büyütüldüğü ve sonraları bu çocukların savaştaki atlılara karşı yaya olarak önde koşulan askerler olan cengâverlere dönüştükleri zamanda, onlara verilen isimmiş.

    dangalak: ‘akılsız, düşüncesiz kimse.’ anlamındaki bu sözcüğün türkçedeki ilk kullanımlarından biri 1871’de evangelinos misailidis’in temaşa-i dünyası’nda yer bulmuş.

    “ . . . yetişir artık cehalette uyuduğunuz, artık tevrat-ı şerifin varuhu ve yunan asrının giritli epimenidis feylozofu ve asr-ı iseviyenin agiasuluklu yedi nevcivanları tarzı uyanın cehalet gafletinden ve görün ki, dünya tebdil olmuş, asır başkalaşmış, dangalaklığın eseri kalmamış.””

    denyo: gerçek anlamı ‘emanet, rehin’ olan bu kelime zamanla gündelik kullanımda ‘dengesiz, delibozuk’ gibi anlamlar kazanmış. ayrıca almanya’da bu isimde bir şarkıcı varmış. dinlemek için tık bu tür müziğe pek aşina olmasam da, ilk 5 saniyesini keyifle dinledim.

    deyyus: türk dil kurumu’nda tanımı ‘karısının veya kendisine çok yakın bir kadının iffetsizliğine göz yuman (kimse)’ günlük hayatta ise bu anlam bir tık ileriye taşınarak, ‘karısını, kızını pazarlayan kimse’ olarak kullanılır.

    dümbük: gerçek anlamı, osmanlı devrinde hadım edilerek ters ilişkiye girmek amacıyla pazarlanan erkek fahişe. türk dil kurumu ise ‘pezevenk’ olarak tanımlamış.

    dürzü: günlük kullanımdaki anlamı tam olarak ‘baldızını satan kişi’dir. buna bile bir isim vermiş olmamız takdiri hak ediyor. tdk ise bu kelimeyi “ağır hakaret ve küfür sözü” olarak tanımlıyor. gerçekten çok tatmin edici.

    dürzîlik 11. yüzyılda ortaya çıkan, orta doğu kaynaklı, tek tanrılı bir inanç topluluğudur. bu dine inananlara dürzî adı verilirmiş. her ne kadar kelimenin günlük kullanımını bir inanç ile bağdaştırmak zor olsa da, orta doğu’da farklı inançlara sahip olmayı bir hakaret unsuru olarak görmek her şeyi açıklıyor.

    gavat: “karısını pazarlayan kişi” anlamında kullanılan kelimenin hikayesi ilginç. sasani imparatorluğu’nun hükümdarı olan 1. kavad, mazdek ve öğrencilerinin isyanına karşı koyamamasının üzerine, komün hayata saygı duyduğunu göstermek için karısının mazdek ile yatmasına izin verir. hakikaten gavatmış.

    hödük: türkçede farklı kullanımları en yaygın olan kelime olabilir. şaka bir yana, genellikle ‘kaba, anlayışsız kimse’ anlamında kullandığımız bu kelime: ‘korkak’, ‘uyuşuk, beceriksiz’, ‘acemi’, ‘kısa boylu ve göbekli’, ‘aceleci’, ‘kabadayı’ gibi birçok anlamda kullanılıyor.

    ibne: arapça bir sözcük. gerçek anlamı “kız çocuğu”. osmanlı türkçesinde, şimdi olduğu gibi ‘eşcinsel erkek’ anlamında kullanılmış.

    ibn(soy, evlat) kökünün dişilik eki almasıyla türemiş bir kelime. aynı kelime –i eki aldığında ise oğlu anlamına geliyor. örneğin, ibn-i sina (abdullah bin sina’nın oğlu) veya ibnetü’l-amm; amca kızı. bir diğer örnek ibne hakem, yani hakemin kızı. evet, ibne hakem!

    kahpe: türkçeye arapçadan geçmiş bir kelime ve ‘öksüren’ anlamına geliyor. gece karanlığında, yerlerini öksürerek belli eden kadınlardan böyle bir kelime türetilmiş.

    kaltak: asıl anlamı ‘üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü’ (tdk) bununla beraber ‘kuskunsuz eyer’ anlamına da geliyor. bunlarla beraber, iffetsiz, ‘namussuz kadın’ anlamında da kullanılıyor. bağlantıyı kurmak çok da zor olmamalı.

    orospu: ‘para karşılığı cinsel ilişki yaşayan kadın’ anlamında kullandığımız kelime, farsça bir kelime olan ‘ruspî’den gelmektedir. farsça ru: yüz, sepid: ak, beyaz anlamına gelmektedir. yani gerçek anlamı, “yüzü ak, temiz kadın.”

    belki de yılmaz güney “orospu olacaksa okumuş orospu olsun” diyerek bunu kast ediyordu.

    pezevenk: bizim ‘kadın pazarlayan kişi’ anlamında kullandığımız kelime aslen farsçadır ve ‘kapı tokmağı’ veya ‘sürgü’ anlamına gelir. türkçeye ‘kapıda bekleyen adam’ olarak geçmiş ve sonunda bu anlamı kazanmıştır.

    ayrıca bu kelime azericede ‘beyefendi’ anlamına gelir ve saygınlık belirtir. rivayete göre dönemin azerbaycan cumhurbaşkanı haydar aliyev, bir konferansta süleyman demirel’e “bezevenk insan süleyman demirel. “ şeklinde hitap etmiştir. demirel yaşadığı şaşkınlıktan sonra bozuntuya vermeyip “siz de az pezevenk değilsiniz.” diyerek iade-i iltifat etmiştir. doğruluğu meçhul olan bu konuda yazıdan öteye geçen bir kaynak bulamadım, sanırım o zamanlar link yokmuş.

    puşt: farsçada ‘arka, kıç’ anlamına gelen bu kelimeyi günlük hayatta ‘eşcinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sapık erkek çocuk.’ anlamında kullanıyormuşuz. bu ne iğrenç bir şey ya.

    ukala: günlük hayatta ‘çok bilmiş, çok konuşan’ anlamında kullandığımız kelime, farsçada ‘akıllı’ kelimesinin çoğulu, yani ‘akıllılar’ anlamına geliyormuş.

    yavşak: bunun anlamını bilmeyen devamını okumasın. bir de telefonuna gelen ‘hediye kazandınız!!1’ mesajlarına itibar etmesin. ya da etsin, bilmiyorum.

    yosma: osmanlı döneminde, ‘şen, güzel, şuh’ kadınlar için kullanılan bir kelime. günlük kullanımda ‘ahlaksız kadın’ şeklini almış. bunlar hep kıskançlık.

    zibidi: yerli yersiz kullandığımız bu kelimenin anlamı, türk dil kurumu’na göre: 1) gülünç derecede dar ve kısa giyinmiş olan kimse 2)yersiz ve zamansız davranışları olan kimse.

    kaynakçabiraz karışık oldu, idare ediverin.

    kaynakçaçaça

  • 32. 23 aralık 2015 sabiha gökçen'deki patlamalar

    yine sasirtmayan olay.

    turkiye'nin en buyuk sehrinin 2. havaalanina havan topuyla saldiri yapiliyor ve medyanin yarisi haber yapmiyor.

    kimse aciklama yapmiyor 2 hafta boyunca. havan topu saldirisi oldu diyenler gezici, fetocu, israilci ilan ediliyor.

    komedi yemin ederim. havan topu ile havaalanina saldiriyorlar :)

  • 33. 6 ocak 2016 cizre'de bir çocuğun vurularak ölmesi

    bu tıklaaah! tıkhlaaah! diye histeri krizine giren dingil ve arkadaşları ne anlatmış oldu şimdi? hpg, ydgh çocuk militanlar yetiştiriyor, orada çocuk yaşta kim varsa, anne karnındaki bebek dahil ölümü haber değeri taşımaz potansiyel/a priori teröristtir mi, ya da zaten sizin sokakta oynuyor dediğiniz çocuklar (bkz: çatışmaların sürdüğü mahallede oyun oynayan çocuk), mesela şurada normal hayatına devam eden çocukların bilaistisna herbiri aktif silahlı militandır mı? ilkiyse çok yabancı değil, israilli parlamenterlerin filistinli kadın ve çocuklar için kurduğu argümantasyonlara benziyor, buna itirazımız yok da o zaman ne diye güvenlik güçlerimiz zaten maksimum özeni gösteriyor diye siksik ediyon, güvenlik güçlerimis minimum özen gösterse gönül mü koyacan, lafın mı bitecek, kamptan şok ispat'lı çocuk foto stokun mu darlanacak? ha ikincisiyse her ölüm için bir ampirik veriniz, deliliniz vardır herhalde, çünkü ibraz ettiğiniz fotolarda şu çocuğun suretini tespit edemedik.

    anası engelliydi, iki kez ameliyat ettirdim diyor, hadi bu seferki anaya inanmadık, hadi bu seferki çocuk silahlı, peki sonsuza kadar buna kani olmaya mı sebat ettik, ulan acaba olmayabilir mi, acaba bunca ölüm kanun ve anayasa ile görevlendirilip kontrol edilen bu güvenlik güçlerine siyasiler, medya, milliyetçi-ulusalcı kanaat önderleri ve kanun dışı infazlara benim gibi aktif/pasif rıza harçlayan kesimler tarafından kazandırılan devletlu davranmanın salahiyet, cüret ve ahlaki serbestliğinin sonucu olabilir mi, acaba bölgede yaşananlar benim de meşruiyet kazandırdığım bu "genel" tavrın, yıllar yılı devlet ve sermaye kaynaklı sistematik dezenformasyonların, zaman aşımlarının, geçmişle yüzleşmemenin, kapatılan, laçkalaşmış soruşturmaların ürünü olan rahatlık ve kontrolsüzlükle malul hareket alanında cereyan ediyor olabilir mi, "çocuğa üzüldük, sorumlusu kalleş pkk" dedik ama acaba bu sivil kayıpları hakkında etkin soruşturmalar yapılacak mı demekten, ve yahut kısa yoldan utangaçlığı bırakıp konpile soykırım önermekten daha yorucu değil mi?

    çok zikretmişiniz, şu geçen ay arabada vurulan çocuk, mevlüde iğdi, hakikaten ydgh militanları tarafından durmadıkları için vurulduysa, bu kontrol dışılığa neden olanın, karar verenin, ifa edenin alayı ruh hastası katildir. kimsenin kendi canından daha çok önemsemek "zorunda olduğu" bir dava kutsiyeti olamaz, rıza inşasının yerini böyle bir zorundalık koşulu almışsa onun adı bir toplumsal mücadele olmaz. zaten o yüzden soruyoruz, bir anayasası, bağımsız anayasa mahkemesi, bağımsız idare mahkemesi, en mazlumun, en güçsüzün, en biçarenin adalet hakkını doğal hukuktan korusun diye birbirini denetleyen koskoca teşkilatlar, imzaladığı uluslararası sözleşmeler, içtihatlar, legal-politik angajmanların öznesi olan bu yapay siyasi organizasyonu yasadışı örgütten tefrik eden ölçütler ne?

    muğlaklığı defedelim, bu devletin, bu rejimin bir ismini koyalım. bir ilkeden, bir ölçütten bahsedin, öldürüldüğünde cinayet addedilmeyecek yurttaşların sıralı tam listesi ve fotoğrafları elinizdeyse rica ediyorum hasıl olmadan önce bizimle paylaşın, hangisi kural hangisi istisna, hangisi sistemik hangisi münferit, hangisi kasten hangisi sehven bilelim, istisnayla yüzleştiğimizde bir afallayalım, hesap soralım, istisnanın kurallaştırılmadığına inanalım, umudumuz kabarsın.

    bu şekilde dibi görülmeyen bir istisna mıntıkasında, suçluyla suçsuz, hırlıyla hırsız, kurban edilebilirle kurban edilemez canlar arasındaki ayrımların anlamsızlaştığı bu belirsizlikler, bu ihtimaller cehenneminde bir istibdat rejiminin ağırlığını zihinsel ve duygusal olarak kaldırabilmek kesinlik belirten en kötü çözümden daha zor oluyor.
    -kendi yazdıklarım dahil şu tartışmaların tümü mide bulandırıcı gelmeye başladı, mümkünse girmeyin, okumayın-

  • 34. facebook'ta şarkı paylaşan kızın asıl amacı

    (bkz: kardeş sileriz sıkıntı yapma)

  • 35. 28 ağustos 2016 radiohead istanbul konseri

    üstteki entry'i giren arkadaşın linke tıkladığı üzerine götümü koyuyorum arkadaşlar.
    ayrıca gerçekten komik değil.
    olmayan konserdir anasını satıyım.

  • 36. acun ılıcalı

    çalışanlarına gösterdiği tavırla türkiye'de eşsiz türde bir patrondur; adamdır.

    bu çalışanlardan birinin annesi beyin kanaması geçirdi diye özel uçak gönderip aldıran, amerikan hastanesi'nde ameliyat ettiren; ve neredeyse bir sıfır araba parası tutan masraflar sorulduğunda da çalışanına tamam siz taburcu olun çıkın gerisine karışmayın diyen adamdır.

    yol paranızı dahi ödemeyip günlük 12 lira yemek limiti koyan patronlarınızı şakşaklayıp acun'u kötülemeye devam edin siz.

  • 37. sözlük nick'lerinden meslek tahmini yapmak

    ne dusunucem - filozof

  • 38. bir kadının kaliteli olduğunu gösteren detaylar

    hesabı ödemesi için kendi kredi kartını masanın altından erkeğe uzatan kadın kaliteli bulunmuş. ve bunu anlatan entry debe olmuş.

    benim gözümde de kadın hesabı ödediğinde incinmeyen erkekler kalitelidir . kadının hesabı ödemesini istersiniz, ödemediğinde, hesaba hamle yapmadığında etmediğiniz laf kalmaz. kezban dersiniz, orospu dersiniz, kendini pazarlıyor dersiniz, herşeyi dersiniz. ama kadın hesabı ödeyeceği zaman da alttan parayı uzatsın, siz ödeyin ki erkekliğiniz eksilmesin.

    bu nasıl bir ikiyüzlülüktür arkadaşlar? oturun bi düşünün, debeye sokmuşsunuz entryi.

  • 39. beyaz show davetiyelerinin parayla satılması

    erken dönem alman klasiklerinin belki de en güzellerini yazmış adolf anderssen'in bu konuda çok güzel bi hikayesi vardır. küçük bi marangoz dükkanının sahibi almond'un kızı klara sürekli zayıflığından yakınmaktadır. almond kızına bir gün der ki, keseceğim odunları istediğim gibi yerine dizmekle mükellefsin. eğer dediklerimi harfiyen yaparsan bu sorununa cevap bulacaksın. klara bu işten bi şey anlamaz ama kabul eder. her gün kütükleri babasının istediği yere koymaya başlar. zamanla küçük küçük odunlar evin bahçesinin her yerini kaplar hale gelir. ve son kütüğü de yerine koyduğunda babası klara'yı evin damına çağırır. klara damdan aşağı baktığı zaman hayrete düşer. yerleştirdiği odunlar bahçede dev bir "derdini sikiyimm" yazısı oluşturmuştur.

  • 40. alkol içenler alkolikse fanta içenler fantastik mi

    bu mantıkla su ve kolayı aynı anda içenler skolastik olurlar.

  • 41. 6 ocak 2016 obama'nın erdoğan'ı uyarması

    tayyip erdoğan'ın sıkıntı yok, çekeriz kardeş diyerek cevapladığı uyarıdır.

  • 42. muhteşem yüzyıl kösem

    pervane aga fahriye'ye "saclariniz isik saciyor" dedi amk. tamam sultan falan ama bu kadar sivanmaz yani. fahriye veremlisinin gotune florasan soksan isik sacmaz.

  • 43. nick'lerden meslek tahmini yapmak başlığı silinsin

  • 44. 7 ocak 2016 dolar kuru

    oncelikle (bkz: #57546131)
    alinti
    kura gelirsek, yükseliş dış gelişmeler kaynaklı. gelişmekte olan ülkelerin başını çeken çin borsasındaki sallantı bütün gelişmekte olan ülkelere yansıyor. büyük yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerde paralarının çok güvende olmadıklarını hissettiklerinden daha güvenli liman olan ve fed'in faiz arttırmasıyla gittikçe cazibesi artan dolara dönüş yapıyorlar. fed'in 2016 yılında kademeli faiz artışına devam etmesi doları diğer para birimleri karşısında daha güçlü yapabilir.
    alinti

    derdimi kufur etmeden anlatmaya calisacagim:

    yahu kardesim, biz de onu diyoruz iste. bu akp dusmanligi degil, akp'nin yalanlarina inanmayanlara her seferinde vatan haini demenize ragmen hakli cikmanin rahatligi! kendin demissin gelismekte olan ulke. yahu dunya piyasalari 15 yildir sut liman iken sen hala gelismekte olan ekonomi isen, bir adim ileri gidememissen istikrar goygoyuna sicayim ben senin. bu mu istikrardan anladigin, yerinde saymak mi? 15 yilda ekonomiyi yalanci bir sekilde insaat ve onun sayesinde finans sektoru ile gelistirdigine dair goz boyamalarin bu ulkeye ne katti? hic bir sey. gelismekte olan ulkede dolar 2 yil icinde %50 yukselir mi? ama biz vatan hainiyiz degil mi?

    yaklasik 2 sene once soylemeye basladim, ustelik buraya referans vermeden once tekrardan kendim de gozden gecirdim, resmen underrated yokrumlar yapmisim, bugun geldigi noktayi bile mart-nisan 2016 demisim. (bkz: 2015 ekonomik krizi/@pine)

    dun yazanlar arasinda bir tanesi gozume carpmisti, dalgali kurda olur inis cikislar diyor. iyi de o inis cikis araliklarini turevini aldiginda zaten cikis trendli bir cizgi elde ediyorsun. ne demek bu, yani dalgali sirasiyla diyelim 2.20 - 2.35 - 2.25 - 2.50 - 2.40 - ..... - 3.00 !!! arada inisler gosterse de geldigi nokta belli. evet ne recep tayyip erdogan'i, ne de onu destekleyenleri sevmiyorum. ama o gitsin diye ulke batsin derdinde degilim. ulke zaten batiyor, bunu #uzunadam askindan goremeyenlere benim garezim. asgari maasla osmanlicilik oynayanlarla. madem oyle kardesim, madem bu geminin kaptani sizsiniz, madem milli irade. o zaman gosterin maharetlerinizi gorelim. ama oyle amerika faizi dusuk tutup kapitalleri gelismekte olan ulkelere gonderip oralarin ekonomileri gorece stabil kalirken "bahh nasil da sahlandirdi ekonomiyi, helal olsun uzun adam" deyip, amerika parayi geri cagirinca "ya bunlar hep dis piyasadan, dunya'da kriz var zaten" diyerek degil, delikanli gibi! 15 yilda tarim ulkesi tarimda sinif atladi mi? bilakis dustu. teknoloji de atilim yapti mi? bilakis namaz kilan robottan oteye gidemedi. kabul edin artik. bu ulkeye virus gibi yayilip iyice hasta ettiniz akpliler. bu konuyla ilgili diger entrylerimde de hep bitirdigim gibi: "bunlar daha iyi gunler". gotunuzden donunuzu, salonunuzdan oturma takimlarini, elinizden iphonelarinizi aldiklarinda gorecegim ben sizi. evet, bana giren cikan yok. cunku ben basindan beri sizin gibi osmanlicilik hayalleri kurmadim. dun de fakirdim, bugun de fakirim ama yarin sizin kalacaginiz gibi bir ekmege muhtac hale gelmeyecegim. o gunler geldiginde size ekmek veren de, sizinle ekmek paylasan da namerttir. biz zaten bugun paylasacaklarimizla paylasiyoruz azimizi. yarin da yine onlarla paylasariz. ta ki siz yok olup bu topraklar tekrar temizlenene kadar.

  • 45. cahil insanların en çok düşman olduğu şeyler

    (bkz: eğitim) & (bkz: okumak)
    (bkz: bilim) & (bkz: araştırmak)
    (bkz: sanat) & (bkz: özgür düşünmek)
    (bkz: felsefe) & (bkz: sorgulamak)

    edit. (bkz: ferah bebeğe ilik arıyoruz)

  • 46. ekşi sözlük'te modası geçen şeyler

    kutsal bilgidir.
    yerini debe'lenmeye bırakmıştır.

  • 47. hukuk fakültesi kontenjanları dondurulsun

    sayın ekşi sözlük yazarları,
    sağlık bakanı mehmet müezzinoğlu'nun açıklamasına göre sağlık bakanlığı yök ile görüşmüş ve tıp fakültesi kontenjanlarını dondurma kararı almışlar veya bu karar yürürlüğe girecek, bu kararı bir hukukçu olarak canı gönülden alkışlıyorum. sayıların değil niteliğin önemli olduğu mesleklerde yığılmanın ve kalitesizleşmenin önüne geçilmesi gerektiğine inanıyorum.
    bu karardan sonra aynı düzenlemenin hukuk fakülteleri için getirilmesi gerektiğine inanıyorum. ülkemizin kanayan yarası olan adalet sisteminde reformların yapılacağını zaten malum, bu reformlarla beraber hukuk fakültesi kontenjanlarının dondurulması, reformların taçlandırılması olacaktır diye düşünüyorum.
    bu reform ne yazık ki çok büyük bir hayal gibi görünse de bu reformu yapmaya gücü yetecek bir kaç adaleti sindirmek yiğidin gücü yeteceğini düşünüyorum.
    hukuk eğitimini rant haline getiren başta kıbrıs'daki ve sonra türkiye'deki vakıf üniversitelerinin bir bir kapanmasını diler,
    adalet sağlamak cüzdan değil vicdan işidir bunu vicdanlara hatırlatır bu kampanyayı taktirlerinize arz ederim.
    http://www.trthaber.com/…isini-acikladi-227556.html

  • 48. böcek öldürüp hayvanseverim diyebilme riyakarlığı

    hayvan veya canlı sevmeyi sevimlilik ve büyüklük kıstasıyla ele alanların yaptığı riyakarlıktır.

    öncelikle biri bana hamamböceği ile bir köpekle tavşanla kelebek arasındaki farkı açıklayabilir mi ? ben açıklayım: hamamböceği küçük iğrenç görünümlü bir hayvandır, bu yüzden öldürülmesinde bir problem yoktur, değil mi ? hamamböceği öldürdüğü için birinin linç edildiğini veya yerildiğini şuana dek görmedim, bir kez dahi. fakat iş farklı bir canlının canına kast etmeye ya da zarara uğramaya geldiğinde (örneğin köpek, kedi, kelebek, kuş gibi daha büyük ve sevimli hayvanlar) kıyameti koparmayı biliyor insanlar ve hayvanseverim diye gezebiliyor; işin komiği bundan övünç de duyabiliyor. ancak özünde böcekler ile köpekler arasında bir fark yok, fark beyninizde yalnızca. (böceğin hayvan olduğundan bihaber bir sürü yazar varmış, vah vah)

    böcekleri katledip de şu hayvanseverim ayaklarına yatmayın, hepsi birer canlı ve biyolojide böcekler de hayvan grubu içerisinde yer alır.

    sivrisinek seni uykundan mı etti ? kutu vasıtası ile al pencereden dışarı at, ama nerede ! senin o çok değerli uykunu böldü, o zaman ölmeli. ama aynı şey farklı bir canlıya farklı biri yapsa linç etmeyi de iyi bilir bu kişiler.

    ikiyüzlülüğünüzden tiksiniyorum bu yüzden. bence kediyi alıp öldüren birinden hiçbir farkı yok böcek öldürebilen birinin.

    edit: "koruma içgüdüsü" ile bunu savunanlar olmuş. sineklerin sıtma taşıma ihtimali vesaire. afrika'da mı yaşıyorsunuz yahu ? avustralya'da falan yaşıyorsunuz da evinize tarantula falan mı giriyor nedir ? seni öldürebilecek tehditkar bir böceği öldürmende sakınca olduğunu ben de düşünmüyorum, çok zehirli akrep gördüğün zaman gerekirse öldürürsün de. benim burada altını çizdiğim riyakarlar "keyfi öldürmeler" içindir. "keyfi". dışarı atabilecekken veya kaçabilecekken öldürmeyi seçmen. hatta işkenceler etmen (bkz: böcek öldürme teknikleri). seni tehdit eden hangi canlı olursa olsun (insan, ayı, bakteri) kendini korumak için gerekirse öldürürsün de, doğanın kanunu bu, oncelik sensindir. bu ayrı bir durum. çarpıtmayalim. evine giren böcegin seni bu derece tehdit mi ediyor ?

    edit 2: utanarak, gelen bazı eleştirelere bianen...
    böcek hayvan mıdır ? biyoloji dersi 101.

    evet hayvandır. hatta insan da hayvandır. hayvanlar çeşitli sınıflandırmalar ve çeşitli anadallara ayrılır. böcekler de eklem bacaklılar şubesinden hayvanlardır. böceği bakteri ile bir tutan olmuş. bakteri ise hayvan değildir; mikroorganizmadır, ki onları öldürüp öldürmemek elimizde değildir. böcek hayvan mı ya da bakteriyi de hayvan gibi ele alan ilkokullu ekşi yazarlarına bilgilendirmedir.

  • 49. ralliciler ve bilardocular sporcu mudur sorunsalı

    (bkz: tespit iyi sunum berbat)

  • 50. kendisini aşktan soyutlamış insan

    vakti zamanında kalbi çok kırılmıştır ve insanlara olan tüm güvenini yitirmiştir. hatta kendisine aşık olan insanları da zamanla kendisinden soyutlar, onunla bununla öylesine takılmayı düşünse de gururuna yediremez. zamanla duygusal taraflarını törpüler daha materyalist bir kişi olur. herhalde sonsuza dek böyle sürmez ama bunu yapmak en mantıklısıdır bence çivi çiviyi bazen sökmeyebiliyor, her şey daha da boka sarıyor çünkü.