edit: gelen mesajlara ve girilen entrylere istinaden bir kaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. "karısı yapmak" cümlesi cinsiyetçi bir yaklaşım gibi görünebilir ancak, biz 4-5 kişilik bir arkadaş grubu olarak bu cümleyi bir espri minvalinde kendi aramızda kullanırdık. yani işin şaka tarafı bu. yani burada durum "karısı yapmak" cümlesinin kötülüğü değil. bir insanın eşi olmak, karısı olmak kötü değildir. bir insanın karısı olmak bütün bu muameleyi hakettiği anlamına da gelmez. keza öyle olsaydı, roller başından beri tam tersine olurdu. evet, başlık şu şekilde olabilirdi. "kocasını kölesi yapan kadın" ama böyle oldu işte.
türlü türlü hayallerle evlenip karım olacak dediğin kadının sizi kölesi yapması durumudur.
bi ton tribe girip geline çarşı alışverişi yaparken edilen kavgalardan ve bir dünya düğün masrafından sonra;
"hadi ev alalım"
"hadi daha büyük ev alalım"
"en büyük evi alalım"
"araba da alalım"
gibi taleplerin hepsini yerine getirdiğiniz zaman sonuçta iş şuna dönüyor;
"bence sen maaş kartını bana ver"
sikerler lan öyle işi diyemiyorsanız karınızın kölesi olmuşsunuzdur, hayırlı olsun.
artık bekarlıktan kalan eşyalarınızın bulunduğu kutuyu açıp fularınızı çıkartma ve tozlu kitap raflarınızdaki freud'un kitaplarına saldırma zamanı gelmiştir.
tabi hatun kitap okumanıza izin verirse...
durun lan bekarlar yuh demeyin, daha neler anlatcam ben *.
artık öyle bir paranoya oluşmuş ki, şunları yazarken bile tesirgin oluyor ve görürse götümden kan alır diye korkuyorum.
şöyle bir evlilik hayal edin;
eve geldiniz, eşinizle görüştünüz, beraber sofra hazırladınız, sohbet muhabbet yaptınız, "dışarı çıkalım mı veya yapmak istediğin bir şey var mı?" diye sormuşsunuz, sofrayı birlikte toplamışsınız, bulaşık yıkarken erotizm yaratmışsınız falan filan, sonra birlikte uzanıp film izlemişsiniz, bir akşamın bütün ritüelleri yerine getirildikten sonra, eşiniz dandik türk dizilerinden birini açmış, siz de ya ben bunu sevmiyorum diyerek diğer odaya geçip, gerekse emek verdiğiniz gitarı veya bağlamayı elinize almışsınız, ya da bir kitap açıp okumaya karar vermişsiniz ki, aradan beş dakika geçmeden odanın kapısında belirip size şöyle söylüyor;
"her akşam gelip kendine vakit ayırıyorsun"
"benimle hiç ilgilenmiyorsun"
"gel benim yanımda otur"
kalkıp tekrar yanına gidersiniz, aman kavga çıkmasın diye sürekli kavgalar edilen saçma dizileri izlersiniz, sonra kakanız gelir tuvalete gidersiniz.. tuvalete giderken telefon yanınızda olursa laf yersiniz, halbu ki siz klozete oturup candy crush oynamaktasınızdır.
tuvalette (ben saat tuttum) takribi 8 dakikadan fazla kalırsanız, kapıya gelip çıkmıyor musun der. kadının tuvaleti geldi galiba diye çıkarsınız, ama o tuvalete girmez.
durun durun yeni başlıyoruz ya, sakin...
sürekli aldatıyormuş gibi muamele görürsünüz, aslında hiç aldatmamış olsanız da öyle görünürsünüz.
arkadaşlarınızla gündüz konuşmalarınızı akşam eve gelirken telefondan silmek zorunda kalırsınız.
sosyal medya hesaplarınızı, profil fotoğrafını ikimiz yap baskısından dolayı kapatırsınız.
sabahları daha erken çıkmaya, akşamları daha geç gelmeye çalışırsınız, ancak bundan dolayı yine kavga edersiniz...
sonra şöyle şeyler yazmaya başlarsınız;
şu anda, salonun orta yerinde duran halının bütün desenlerini ezberden bir kağıda çizebilirim. sürekli oturduğum üçlü koltuktaki hafif söküklerden çıkan, parmakla tutulabilecek uzunluktaki bütün iplikleri, bir kaç ay önce on liraya alınıp karşı duvara asılmış klişe "mutlu aile" tablosundaki her karakteri, televizyonun kumandasının tuşlarındaki bütün soyulmuş yerleri, orta sehpanın halı üzerindeki simetrik konumunu ve buna benzer pek çok detayı en ince ayrıntısına kadar anlatabilirim.
salonundaki duvarda "mutlu aile tablosu" asılı olan bir evde en fazla ne kadar mutsuzluk olabilirki diye kendimi avuttuğum bu dönemde, görmezden gelmeye çalıştığım bütün mutsuzluklar, günde defalarca kere edilen kavgalar, yükseltilen ses tonları ve her tarafından yapmacıklık damlayan bu ev hali, beynimin koku alma bölümündeki nöronlara lağım, rutubet, çürümüş et ve kusmuk kokusunun karışımı olarak tecavüz ediyor. mide bulantısı o kadar sebepsiz ve çekilmez bir hale geliyorki; sanki kusarsam o kustuğum şeyi gerisin geri yemek zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum ve bunu düşündükçe daha çok midem bulanıyor. kapatıldığı zaman, "ulan amma kafa sikiyormuş be" dediğin, fakat açıkken farkında olmadığın sesler vardır. bu seslerin düzinelercesi benim güzelim örs, üzengi, çekiç gibi aletlerimi lavın içinde eritiyor. bu günlerde beş duyu organımın dördünü eve girerken kapatıyorum. bütün bu çirkinliklerden, gösterişlice edilmiş laflardan bıktım.
biraz evvel bahsettiğim üçlü koltuğa her oturtulduğumda ve, "geç şuraya otur konuşacağız" cümlesini her duyduğumda halıda yeni bir desen daha ezberliyorum. ya da "mutlu aile" tablosunda, yerde duran tencerenin içine damlayan suyun ne zaman taşacağı konusunun muhasebesini yapmaya başlıyorum.
o koltukta otururken;
avusturalya'da aborjinlerin kendi aralarında ettiği kavgadan ben sorumluyum dostlar. kutuplarda bir eskimo iglo yaparken beceremediğinde bundan ben sorumluyum. üst komşu gece gece, kavga ettiğinde, bizim katı kiraladığım için suçluyum. munzur dağının tepesindeki erken erimiş kardan ben sorumluyum. mağazadan alındığında küçük gelen kadın ayakkabısından, elektriklerin kesilmesinden, kombinin suyu yeteri kadar ısıtmamasından ben sorumluyum. bütün bunların üzerine, hediye olarak aldığım ve çiçek açmayan orkideden, ötmeyen muhabbet kuşundan, lezzetli olmayan yemekten, zam yapılmayan şirketten ben sorumluyum. güzel çıkmayan sinema filminden, bozuk yürüyen merdivenden, kalabalık düğünlerden de ben sorumluyum. olan, olmayan her şeyden ben sorumluyum. bütün bu konular beynimin içinde bahsettiğim sesler gibi yankı yaparken, tam karşı koltuğumda sürekli ağlayan ve sürekli konuşan bir kadın otururken böyle şeyler ezberliyorum işte. okuduğum tüm o sikindirik entelektüel dergiler, kitaplar, izlediğim bütün o sanat filmleri, dostlarımla yaptığım kuantum mekaniği, higgs bozonu muhabbetlerinin hepsi bir anda sürekli konuşan kadının ağzından dökülen o iğrenç, sıradan, mahalle karılarının kullandığı kelimelerin altında kalıp yok oluyor.
orada giyinmiş olduğum o insan kıyafetini üzerimden çıkarmamak için, ne kadar sabırla halıyı da incelesem, tabloyu alıp götüme de soksam, orta sehpanın simetrisini kafamın içinde alıp başka bir açıya da koysam, halıyı yerden kaldırıp çıplak zeminde striptiz bile yapsam, karşınızda bu kadar tepkili yada tepkisiz kalmanızı umursamadan sürekli ağlayan ve sürekli konuşan bir insan varsa, o giyinmiş olduğunuz insan kıyafetini üzerinizden çıkartıp, aynı lokasyona kadar tüm kişiliğinizi indirgiyor ve sonunda yine haksız çıkıyorsunuz. çünkü konuşmazsam suçluyum, konuşursam suçluyum, gönül almaya çalışırsam suçluyum, kendimi savunursam yine suçluyum. bizler o herkesin parmağıyla gösterip işte "piç" orada dediği savunmasız görünen, ancak olayın saçmalığının farkında olduğu için tepkisiz kalmayı yeğleyen yaratıklarız.
bu devinim saat 03:00-04:00 sularına kadar her gece kendini tekrar ediyor. sabah uyanıp işe gitme hazırlığı yaparken ilk iş olarak dün gece çıkarıp portmantoya astığım insan görünümlü kostümümü giyiyorum. evden çıkmadan önce "dün gece için özür dilerim" gibi bir cümle ufaktan da olsa bir umut ışığı yaksa da, ben bir süper kahramanım ve işe gidiyorum. hoşçakal tek kanatlı meleğim.
sonra boşanmak istersiniz, kendimi öldürürüm der boşanamazsınız..
evlilik güzeldir gençler evlenin ve bir kadının karısı olun.
bir kaç şey daha eklemek istedim. belki daha anlaşılabilir olsun diye, bilemiyorum.
insana insan olduğu için değer vermek temelleri üstüne bir yaşam biçimi belirlemiş bir birey olmaya "çalışarak" geçirdim ben hayatımın büyük bölümünü. toplumun hiçbir kesimine ayrımcı bir tavır ile yaklaşmadım. lakin kadın erkek ilişkileri çok zor ve çok büyük bir kumar. evlilik çok daha büyük bir kumar..
üst satırlarda yazanlar olayın ince ama etkileyici taraflarıydı. işin ciddiyet kısmına bakarsak yaşadıklarımın yanında bunlar sadece komik bir "trajedi"den ibaret. o kadar ciddi şeyler yazarak burada daha fazla moral bozmak istemiyorum. çünkü görüyorum ki, benimle benzer şeyleri yaşayan pek çok insan var.
kadın erkek olayını bir kenara bırakarak şunu izah etmeye çalışıyorum. evlilik birlikte bir hayat geçirmek kurumudur. ancak birlikte bir hayat geçirecek olmak, ne sizin hayatınızı onun üzerine kurmanız, ne de onun sizi bütün hayatı haline getirmesi değil. her bireyin kendine özgü bir alanı ve kendine ait bir hayatı olmalı. değil evlilik ilişkisi, hiçbir ilişki insana karşısındakinin hayatına tecavüz etme hakkı vermez.
güvenmiyorsanız söyleyin. belki güveninizi kazanmak için birşeyler yapar.
bazı tavırlarından hoşlanmıyorsanız söyleyin, belki sizin için değişiklikler yapar.
kısacası bir insan seviyorsa karşısındaki insan için pekçok şey yapar.
ama partnerinizi rahat bırakın. rahat olan bir insan, emin olun en az hata yapan insandır.
ben her şeyi konuşarak, anlatarak çözmeye çalıştım. her geçen gün bir önceki günden daha güzel olacak dedim. her sabah uyandığımda kafama format atıp "bugün herşeye yeniden başlayacağım" dedim. tüm bu yaşananlara rağmen evliliğimiz süresince karıma saygısızlık etmedim. küfür etmedim. vurmadım. aşağılamadım.
ama olmadı. bir şekilde işler hep sarpa sardı. anlatacak çok fazla şey var. ama ne benim buna enerjim var ne de burada o kadar alan..
ikimiz de eğitimli ve iş güç sahibi insanlardık. yaşlarımız küçük değildi, çok büyükte değildi. tam gezecek, dolaşacak, eğlenecek çağlardaydık. çok güzel bir hayat yaşayabilecekken birbirimizin hayatını mahvedip bir kenara attık.
durum sadece benim için mi zor sanıyorsunuz? durum onun için de zor.
sonuç olarak -evlilik olması şart değil-, hiçbir ilişkide dominant bir taraf, kontrolcü bir taraf olmamalıdır bence.
belki günümüz evliliklerine biraz ışık tutabilmişimdir. global çağ değişiyor. ailelerimizden gördüğümüz gibi değil artık evlilikler.
benim babam hayatı boyunca annemi elinden tutup bir yemeğe götürmemiş bir adam. en yakın dostumun annesi hergün kocasından dayak yiyip ağlayarak eve gelirdi. ben böyle olmayacağım dedim. bu ilkeyle evlendim. herşeyimi evliliğime verdim. ama olmayınca, olmadı.
not: tüm bunları yazarken tabi ki ruhu düzgün kadınları bu klişelerin dışında tutuyorum. ama evlilik böyle bişey be. ya biraz daha az, ya da biraz daha fazla.
belki bir kadın penceresinden bakıldığında itici görünüyor olabilir. ama dediğim gibi, güzel ve düzgün kadınların varlığına hala inanmaktayım. en ince nokta şu ki, bunların hepsini çekmeye değer. yeter ki, karşınızdaki kadının da size tahammülü olsun..
ikincil olarak yaşananlar gerçektir. ama gerçekleri anlatmak için bazen sadece gerçekler yetmez.
son olarak, boşanıyorum evet. ya da boşanamıyorum diyelim. yani dava bir türlü ilerlemiyor. sırf şu süreçte yaşadıklarımı yazsam o da apayrı bir hikaye olur. aynı evde yaşamıyoruz bu arada.
bir ekleme daha; ne kadar fazla böyle evlilik olduğunu direk görmeme sebebiyet verdi bu entry. mesaj atan tüm arkadaşlara, bir parçacık moral vermeye çalışan herkese teşekkür ediyorum.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. kocasını karısı yapan kadın
-
2. akdeniz üniversitesinde feministlerin ders basması
izlemeyecekler için özet:
-ders işlenen sınıfa girip öğrencilerin zamanının çalınması ki şu anda vize dönemi belki böldükleri ders vizeden önceki son dersti
-dersi bölünen hocadan izin almadan tahtaya bir şeyler yapıştırılması
-yaptıklarının yanlış olduğunu ifade eden hocaya "böyle bi konuda izin almak zorunda değiliz" diyerek götten hak uydurulması
-öğrencileri dışarıya çıkartmak için hamle yapan hocaya "bize tekme attı" diye iftira atılması
-hocanın karambolde tartaklanması
-dışarıya çıkıp "dama" oynamakta olan sözde tacizci öğrencinin oyununun şiddetle bölünmesi
-suçlanan kişinin üzerine masadaki çay, kahve gibi içeceklerin atılması
-tüm bunlara rağmen saldırıya uğrayan gençlerin efendiliğini koruması
-hayatımda ilk kez gördüğüm medeni güvenlik görevlilerinin öğrencilere anayasayı hatırlatarak yaptıklarının yanlış olduğunu ifade etmesi
-öğrencilere doğru yolu gösteren güvenlik görevlisinin "tacizci korumak" ile suçlanması
bu eylemin amacı bakın biz de ne kadar da cahiliz, aslında ne kadar da zorbayız ve eğer ki taciz olayı doğruysa "bizim bu tacizciden farkımız yok" sözünü ispat etmekse, eylem amacına ulaşmış.
taciz olayı doğruysa haklıyken haksız duruma düşmenin güzel bir örneği olmuş olaydır. üniversiteye gelmiş bu insanlar daha hakkını nasıl arayacağını bile bilmiyor.
edit: bakın burası kendimizi çok üstün gördüğümüz mısır. binlerce kadın ve erkek cinsel tacizi yan yana protesto ediyor. bir arada duruyor, fikirlerini söylüyor. böyle barışçıl ve çağdaş protestolardan sonra bu eylemler dünya'nın gündemine dahi oturuyor. günlerce dünya gündeminde inceleniyor. ama türkiye'de kadına yönelik fiziksel şiddet veya cinsel taciz sürekli bu tür marjinal gruplar tarafından "karşı şiddet" ile çözülmeye çalışılıyor. ki bu da bizim gibi kadına şiddete sonuna kadar karşı erkekleri bu protestonun dışında bırakıyor, ötekileştiriyor. bu ülkede özgecan arslan'ın cenazesine bir erkeğin de omuz vermesini engellemeye çalıştı bu feministler. hepimize potansiyel katil, tacizci muamelesi yapıldı. artık psikolojimiz bozuldu, kaldırımda bir kadının arkasından yürüyemez oldum. eğer önümdeki kadını geçmek istiyorsam önce karşı kaldırıma geçip öyle ilerliyorum artık. böyle binlerce insan var bu ülkede. ama siz ne yapıyorsunuz, bir biliminsanına iftira atıp "tacizci korudu" diyorsunuz. şunu anlayın artık, kadına yönelik fiziksel veya cinsel şiddet asla sadece kadınlar tarafından gösterilen karşı şiddetle çözülemez. hepimiz bir araya gelmedikçe bu tür olayların arkası gelmeyecek. gelin kabul edelim, sıradan bir ortadoğu ülkesi kadar bile protesto bilincimiz yok. üniversitelimizin hali böyleyse gerisini tartışmaya açmaya bile gerek yok bu ülkede. -
3. cep telefonu çıkmadan önce sıçarken ne yapıyorduk
yumos'un arkasini filan okuyorduk mk
-
4. bir erkekle bir kız gerçekten arkadaş olabilir mi
"hiç bir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez." tespitiyle freud amcamızın yıllar önce cevapladığı sorudur.
aksini iddaa eden hatun kişilere de sorular hazırladım.
"çok yakın bir arkadaşınız olan soner'le film izliyorsunuz? soner bir anlık hatayla dudaklarınıza yapıştı ve sizi öpmeye başladı. tepkiniz ne olurdu?
cevabı biliyorum.
- evet tokat atardınız.
- ağzına sıçardınız.
- doğduğuna pişman ederdiniz dimi? *
pekii. '' bir anlık hatayla soner'in dudağına yapışan siz olursanız? soner tokatı nereye atar? ''
konu kapanmıştır. -
5. tesla'nın istanbul'da denenen otopilot aracı
imkansız. trafiğin anasını ağlatır. neden mi? bu arabaların en önemli özelliği takip mesafesi koruması. öndeki araçla arasındaki mesafeyi koruyor yani. takip mesafesi hız/2 metre olacak türkiye'deki trafik kurallarına göre. bu durumda tem'de giderken önündeki araçla 30-40 metre boşluk bırakıcak akıllı aracımız. ama tabiki bizim çok daha akıllı sürücülerimiz 30-40 metre boşluk bırakmış mal, dur şurdan bi makas atayım diyecek. bir anda takip mesafesi 10-20 metrelere düşecek ve otopilot acı freni koyacak. tabi araç tesla, frenler bilmemkaç pistonlu lastikler gıcır. zank diye duracak yolda ama arkadan gelen şahin, doğan geçirecek canım tesla'ya. yok yani mümkünatı yok bu iş türkiye'de olmaz, zorlamasınlar arabaya yazık olur.
-
6. 2015 rusya güzeli
-
7. melek baykal
kadın kurduğu cümleyle kendince, medeniyetin geldiği noktadan şikayet etmiş.kimseyi aşağıladığı da yok.bu durumdan mutsuzum demiş. yine her boku bilen sözlük yazarları lince baslamis, sabah gazetesi ve a haber'in peşine takılıp.
mutsuzum demiş bu tablodan yahu.akşama kadar yozgat'ı itin gotune sokarsınız , kadın mutsuzluğum fotoğrafa yansıdı diyince ooo.
cennet mahallesi gibi dizilerle mi medeniyet timsali oluyorsunuz bu halka diye eleştirirsin,anlarım.
ama aksama kadar yozgat geyiği yapıp anadolu çomarı dedikten sonra haklı bi serzenişe linç girişiminde bulunmak ahmakça.
edit: bir de gerçek medeniyet bu değilciler var. kılık kıyafette medeniyet aranmazmış. nerede aranıyor bu medeniyet ?
yeme içme medeniyettir arkadaşım,giyim kuşam , dinlediğin müzik ,kullandığın dil , üslup medeniyettir ,duruş dahi medeniyettir.medeniyeti teknolojik gelişmelerle sınırlandıramazsın,bu gelişmelerin sana kattığı değerlerin bütünüdür medeniyet. -
8. sakallı erkeklere omuz atıyoruz kampanyası
30 küsür yaşında adamlar kırmızı, turuncu, yeşil pantolonlarla cirit atıyor; kısa paçalı, dar pantolonlu tipler ağır abi tripleriyle geziyor ama ibnelerin derdi sakal.
''gel at lan'' diyerek desteklediğim kampanya. -
9. erotizme en uzak şey
(bkz: makine mühendisi)
-
10. 1 ocak 2016 asgari ücretin 1300 lira olması
oluyormuş. cehape zihniyetine bir teşekkür borçlu insanlar. onlar zorlamasa babayı olurdu.
http://tr.sputniknews.com/…947214/asgari-ucret.html -
11. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
boğa güreşlerinde arenaya salınan boğalara önceden sistematik işkencelerin uygulandığı gerçeği.
boğalar kızgın, matadorlar ise efsane görünsünler diye şu aşamalar uygulanıyormuş;
1-) hayvanlar birkaç gün karanlık bir odada tutulur, çok az yiyecek ve içecek verilir, zayıf düşmeleri için.
2-) hayvanın zayıf düşmesi için böbreklerine ve göğüslerine ıslak kum dolu torbalarla vurulur. bu yönteme "bajar al toro" denilir.
3-) gözlerine vazelin sürülür ve görüşü limitlendirilir.
4-) nefes almaları güçleşsin diye burunlarına pamuk tıkanır.
5-) çoğunlukla matadorlara ölümcül hasarlar vermemeleri için boynuzları törpülenir.
6-) güçsüz bırakmak için bir takım kimyasal ilaçlar verilir.
7-) hayvanın testisleri arenada büyük ve korkutucu görünsün diye iğneler batırılır ve şişmeleri sağlanır.
8-) son olarak da arenaya çıkmadan önce zıplaması ve sinir krizi geçiriyormuş gibi görünmesi için testislerine tiner sürülür, bazı durumlarda da testisleri iplerle bağlanarak tam kapılar açıldığında bu ipler çekilir.
tüm bu süreçte hayvanın asabi görünmesinin nedeni testislerinin yanması veya acımasıdır. aslında hayvan son derece bitap düşmüş ve afallamıştır. orospu çocuğu matadorlar da hayvanların zayıf düştüklerini bildiklerinden tiyatrolarını oynarlar ve sonunda hayvanı öldürürler.
matadorlardan daha orospu çocukları varsa onlar da bu ve benzeri gösterilerden haz alarak eğlenen seyircilerdir. -
12. beşiktaş
2012-2013 sezonunun başında, 7 milyon euro bonservis verip yıllığı 2.5 milyon euro garanti ücret ile bir futbolcu transfer edildi. 2012-2013 yılında 14'ü ilk 11 olmak üzere toplam 27 maç oynadı. bu maçlarda hücum oyuncusu olmasına rağmen 1 gol atabildi, ki o da ziraat türkiye kupasında. 2013-2014 sezonunda yurtdışına kiralandı ama yönetim garanti ücretini kulübün kasasından ödemeye devam etti. 2014-2015 sezonunun başında yeryüzündeki hiçbir kulüp kendisine talip olmadığı için paf takımıyla idman yapmaya ve yine senelik 2.5 milyon euro parayı cebe indirmeye devam etti. 2015-2016 sezonu, sözleşmesinin son senesi olmasına rağmen öyle veya böyle takımdan gönderildi. giderken son sezonun parasını alıp almadığı meçhul ama kulübe maliyeti yaklaşık 15 milyon euro oldu.
sikindirik ziraat kupasında attığı tek golün bedeli, yaklaşık olarak 50 trilyon lira. futbolcunun adı: miloş krasiç.
bu adamın dramını neden buraya yazdım. doğru düzgün kimseler konuşmadı, bu türk futbol tarihinin en büyük transfer fiyaskosunu. para var çare var edasıyla yönetilen bir rakip, kaynağı nereden geldiği belli olmayan saçma sapan transferler ve hiçbir koşulda adam gibi ortaya çıkıp kendi yönetimini eleştiremeyen rakip taraftar. aslında eleştirmek şöyle dursun, bizzat başkanları tarafından paralı köpek ilan edildiler. en büyük efsanemiz dedikleri bir futbolcu ile ''tesis yaptı abi'' tadında savundukları başkanlarının ağız dalaşını izliyorlar mal gibi. neyse, konumuz rakibin ortalığa dökülen kirli çamaşırları veya yatak odasındaki detaylar değil. konumuz bilinçli bir taraftar olmak.
önce feda ile gelen yapılanmayı öğrendi taraftar. sonra para isteyen değil, beşiktaş formasını isteyen futbolculara emanet edildi formalar. oğuzhan, töre, olcay, veli gibi futbolcular emsallerine göre çok düşük rakamlara oynadı ve oynamaya devam ediyorlar. rüzgar sağnak, mali kongrede eneramo'nun ameliyat masasından müsekkinli pozunu dile getirdiği için sorguluyoruz transferleri. dembaba gibi mesleğinin sonuna gelmiş bir adamı 13 milyon euro gibi bir rakama okutup, daha üst seviyede ve daha ucuza bir forvet almayı öğrendi beşiktaş. bazı şeyler, hele hele bizim gibi ülkelerde bazı şeyler zorlamayla olur. düşmezsen, nasıl ayağa kalkacağını da bilemezsin. biz o düşüşü öyle güzel yaşamışız ki zamanında, güntekin'in de dediği gibi feda ile dalga geçenler puan kaybedelim diye dua eder oldular. ''ben bonservis parası vermeyi 15-16 yaşlarında bıraktım'' tadında bir cümle kurdu bizim başkan geçenlerde. iş bilmez rakiplerle hafiften taşak geçmeye başladığımızın da göstergesidir o cümle. şenol hocanın üzerine oynamaları da bu yüzden, ikide bir stadın bitiş tarihini dillendirmek istemeleri de. eskisi gibi tek kalemde vurup yıkamıyorlar artık beşiktaş'ı. camia olarak bu kenetlenmeyi görmek lazım. önümüz cidden açık.
aslında konu çok derin de, sabah oldu. çok uzun yazmak için oturmuştum, bir başka sefere yazarım yine. şunu unutmayın; bu sezon şampiyon oluruz olmayız bilemem. ama bu yapılanmayla devam edilirse (ki edilecek gibi gözüküyor), seneye ve sonraki senelerde o stadyum ile bizi kimse tutamaz. işler kötü gidince saraylara çıkıp göt yalasalar da nafile, yargıdan götü kurtardığını zannedip günü kurtarmak için padişahlarına teşekkür etseler de.
beşinci sınıf bir ülkede, birinci sınıf bir camia olarak yolunda ilerliyor beşiktaş. görmesini bilirseniz ne mutlu size.. -
13. tinder
belgesel izleyip bilimsel makale yazarken reklam arasında zap yapıp denk geldiğim survivor'a göz gezdirirken yan tarafımda oturan arkadaşımın ekranına gözümün kaymasıyla tanıştığım uygulama. tanışır tanışmaz "uhohahaha" diyerek seanslarda bulundum. sonra kimsenin bu uygulamayı kendi isteğiyle kurmadığını, arkadaş vasıtasıyla tanıştığını öğrendim. dalga geçmek için girmiş herkes ama başkasının ahlaksızlığından dem vuruyor. bi siktiriniz.
-
14. memlekette türbanlı istememe özgürlüğü
hitlerin almanya'da yahudi istememe özgürlüğü ile aynı cinsten bir özgürlüktür.
-
15. silvan'da elindeki ak47 ile poz veren pkk'lı
öncelikle #silvandakatliamvar
poz verdiği duvarda yazanlar: "özerk bölgeden, medya savunma alanlarına selam olsun"
https://pbs.twimg.com/media/cth6ivtveaadsrn.jpg
he canım var he katliam var, bu fotoğraftaki de silvan'da çiçek atıyor değil mi?
yahu pkk artıkları siz nasıl bir çilesiniz, nasıl bir ızdırapsınız? nasıl bir dezenformatif örgütlenmesiniz?
hiç onur, gurur yok mu? bir gün olsun "evet arkadaş, biz bu devleti böleceğiz, onun için savaşıyoruz" demeyecek misiniz?
(ara: ızdırabınızı) -
16. silvan'da mahalleye top atan askerin amacı
onlarca top ve tank atışı yapılıyorsa, götiçi kadar silvan'da bunu anlatacak tek bir insan sağ kalmaz. top dediğin çapına ve mühimmatına göre vurduğunda en az 3 apartman, en fazla 1 mahalle sikertir. onlarca top atışı sonrasında bahsedilen mahallenin yerinde yeller eseceği gibi, silvan dediğimiz yerden de geriye bir şey kalmaz.
zaten ilk bir kaç salvodan sonra herhangi bir haberleşme sistemi kalmayacağı gibi, bu bilgileri hayatta kalanlar olması durumunda bile anlatamazlar.
ha ayrıca bu haberin kaynak gösterildiği fantastik twitter hesabı, helikopterlerden ateş açıldığını ve ayrıca tüm ilçenin keskin nişancı ablukasında olduğunu söylüyor. askeri keskin nişancı dediğinden eğer tsk personeli bir ilçeyi ablukaya alacak kadar eğitebilmiş olsaydık, pkk diye bir terör örgütü kalmazdı.
özetle, büyük ihtimalle polise veya askere yine saldırdınız, bu sefer onlar da karşılık verince "dövlet bize nükleer atiyır" diyorsunuz.
edit: küfür etmeden kendisini ifade edemeyen kürtçünün anlayacağı şekilde anlatayım bir de.
şimdi 18 top atışını sayamazsınız amına koduğumun yalancı orospu çocukları. top en az 5 km öteden atılır, sen onun sesini duymazsın bile o mesafeden. ayrıca top mermi atmaz, mühimmat ateşler. fatih'in istanbul'u fethettiği top mu lan bu tek gülle atacak da 18 atışta 8 tane evi vuracak? 18 atışta sadece 8 tane eve hasar veren tim komutanını genelkurmay başkanı bizzat kendisi yatırır siker.
bak şuradan izle 155 mm'lik standart topun etkisini. o tek bir atıştır, yerden tahminim 75 metre yukarıda mühimmatı bırakıcak şekilde atılmıştır. bak bu sadece 1 adet top atışı. bundan 18 tane atıyorlar ve sadece 8 tane ev mi hasar alıyor? titanyumdan bunker yapıp orada yaşamıyorsanız, bunun gibi 18 tane atış silvan'ı dümdüz eder.
"telekom altyapısına saldırmazlar" diyor bir de yalancı babasını bilmeyen götoğlanı. he kardeş avea ve telekoma zarar vermeyen sadece turkcell ve vodafone etkili top geliştirmişler. sırf sarsıntısı bile kabloları parçalamaya yetiyor o top atışlarının.
bak sana şöyle anlatayım yalancı orospu evladı, 2006 senesinde pashtu bir komutan kandahar gibi, eşşek kadar şehire, 2 adet top atışı gerçekleştirdi. 4 aya yakın iletişim hatlarını tekrar kuramadılar, o kadar anasını sikti ortalığın, binlerce kişi öldü ve yüzlerce ev yıkıldı. sadece 2 adet top atışı bak bu. hatta sonrasında amerika 2010 senesinde bazı boş mahalleleri yıkması gerektiğinde bile top atışı kullanarak yapmadı bunu, çünkü top dediğin şey o kadar ortalığın amına koyan bir şey. adamlar füze bile attılar yıkım için ama top kullanmadılar, çünkü top sikertir.
sen önce küfür etmeden kendini ifade edebilecek seviyeye gel, sonra yalan haberlerle duygu sömürüsü yapmayacak kadar kişiliğini geliştir, ondan sonra siktir ol git gerçek baban kim onu ara amına koduğumun kürtçüsü. -
17. bir mühendisin en mutlu olduğu an
yeni bir kareli gömlek aldığı andır.
-
18. cinsel ilişkinin argodaki söylenişleri
koymak
sokmak
dürtmek
geçirmek
kaymak
patlatmak
bafilemek
gömmek
hoplatmak
gıylamak
naftalamak
düdüklemek
fıydırmak
köklemek
becermek
vurmak
çakmak
kütürdetmek
itelemek
yarmak
atlamak
binmek
tokmaklamak
tohumlamak
dibini dövmek
gömçürmek
döşemek
bızırtmak
tosurtmak
daldırmak
eşmek
fortlamak
emzirmek
gemiyi denize indirmek
kuzlatmak
girmek
bızdıklamak
dalmak
tıkırdatmak
berkitmek
lüleden yemek
kaçak et kesmek
fındık kırmak
amını dizine indirmek
ters osurtmak
tıklamak
kerkinmek
küskülemek
yırtmak
matkaplamak
örselemek
ayıklamak
höpürdetmek
şeftaliyi öksürtmek
mokoko
budamak
şaklatmak
bafilemek
domaltmak
çakmak
taramak
yarraklamak
kamışı yağlamak
malak emzirtmek
kancıklamak
amcık ağlatmak
osurtmak
ıslak et hazırlamak
balyozlamak
tımarlamak
yemdirmek
kakmak
büzürdetmek
cofcoflamak
kanırtmak
bodoslamak
zımbalamak
tokmaklamak
mala vurmak
zumzurmak
oturtmak
köstürmek
cıydırmak
pistonlamak
takışmak
kobrayı çayıra salmak
saplamak
kasnaklamak
öttürmek
bayırtmak
dehlemek
pompalamak
hacivatlamak
basmak
tarla sürmek
düzmek
daha yazayım mı?
türkiye'de yaşıyoruz amk. aklınıza gelebilecek her türlü fiil cinsel ilişki anlamında kullanılabilir. -
19. kaynağı belirsiz 13 milyar dolar
bu kadar para girdiği halde 2.90 olan kuru görünce bu paralar girmese ne civarlarda olacaktı acaba diye düşündürür.
-
20. soma'da 100 ton altın var ülke bu yüzden karıştı
tam açılımı "100 milyon toprak rezervinden 100 ton saf altın tespit edebildik. bu türkiye için çok büyük bir servettir. türkiye'yi karıştırmak istemelerinin sebebi de buydu. " şeklinde olan fantastik akp beyanatlarından biri.
link:
http://m.hurriyet.com.tr/…altin-aciklamasi-40012875
işim ilginci açıklamanın içinde chp greenpeace falan var, oldukça başarılı bir kolaj çalışması olarak görüyorum. yusuf yerkel'in yerde tekmelediği adam da muhtemelen bu rezervin farkında olan dış güçlerin piyonuydu.
100 ton altın gramı 100 liradan 10 milyar tl yapıyor. bu parayla whatsapp'ın %20 hissesini alabiliriz mesela. -
21. lara acil kayıp
bu olaydan sözlüğe yatmadan bir bakayım dememle saat 00:30 gibi haberim oldu. pijamaları çıkarıp arabaya atlayıp 1 saat kadar amcamızı aradım. fener caddesinden başlayıp tekelioğlu caddesi, eski lara yolundan düden şelalesine, güzeloba kipa dan yine başladığım noktaya kadar ki tüm park ve caddeleri dolaştım. yol üzerindeki bir iki taksi durağına da amcamızın resmi gösterilip eşgali verildi. medical park hastanesi acil servisine gidildi ve amcamızın eşgali verildi. bu arada 3-4 tane polis aracı da devriye atıyordu. umarım en kısa sürede amcamıza sağ salim ulaşırız.
-
22. eskortları beğenmeyip aracıya tecavüz etmek
erkeğe tecavüz olduğu için sanırsam 65 ve 52 yıl ceza almışlar yoksa kadına veya 12 yaşında bir kıza tecavüz edenler biliyorsunuz 3-5 yıl anca alıyorlar, ya da direk serbest bırakılıyorlar.
-
23. fallout 4
sırf o power armor'u vermek için tüm fallout'ların aksine bizi haritanın en köşesinden çıkartıyor ya oyun. mecburen main quest'e gidiyorsun ya, hah işte ben tam da bundan nefret ettim. normalde o bir seçenektir senin için. istersen alırsın, istersen almazsın. oyunu oynamaya aynı anda başladığımız arkadaşımın ne yaptığını bilmeden telefonuna mesaj attım. 5 dakikaya power armor'un olacak diye. 5 dakika sonra cevap geldi, "şu anda giydim" diye. hah işte bak ben de bundan bahsediyorum tam olarak. lan olm bize scripted oyun vereceksen, diyalog sistemini 4 seçeneğe indireceksen, onların da ne manaya geldiğini anlamak bile imkansız olacaksa (farkedeceksiniz, orada kısaca 1-2 kelime ile yazıyor ne diyeceğinizi, normalde bu çok kullanılan bir yöntemdir de, ben şimdi adamın cümlesinin genelini kestiremiyorum ki o 1-2 kelimeden), e amk ben senin yaptığın oyunun.
yıllarca türlü türlü masaüstü oyuna rpg sistemi olarak uyguladığımız (cyberpunk ve yüzlerce cthulhu oyunu) skill sistemini utanmadan sıkılmadan atmışlar. karakterin cidden sadece perkleri var başka da hiçbirşeyi yok. yerini doldurmaya da kasmamışlar. tek yenilik special attribute'ları üzerinde artık artış yapabiliyoruz. onun da tam olarak oyuna etkisi muamma, amk o da sadece daha yüksek level perk almana yarıyor. ya yolunu sikim nesi vardı güzelim eski sistemin anlamadım ki? la olm zaten her sene eşşek yükü ile para kazanıyorsunuz mainstream oyunlarınızdan. lan niye elliyorsunuz fallout'un 20 senelik oynanış şeklini?
sizin şirketlerinizin market dinamiklerine göre hareket etmesini ve oyunları da basitleştirmesini anlayabiliyorum da, eline fallout gibi bir malzeme geçmişken bunun ebesine atlayıp, basitleştireceğim deyip içini boşaltmanızı ne yazık ki anlayamıyorum. yani ciddi ciddi rezalet bir oyun bu.
ulan ekşi sözlükçü dalyarrak. sana mı soracağım lan 20 yıldır oynadığım bildiğim oyunun nasıl olması gerektiğini? benim fikrim bu, fallout 4 yapılmış en kötü fallout oyunudur. başka bir isimle böyle bir oyun çıkarsalar, yemin ediyorum o perk ekranına götümle gülerdim. bir de utanmadan buna rpg diyoruz biz ha? hay sizin kafatasınızı sikim ben. metacritic'e de yazdım aynı şeyi, oyunun oynanış şekliyle oynayabilirsin. ama rpg kurallarını kafana göre değiştiremezsin. bu oyun bir seri oyunudur. çocuklara satmak için kurallarını basitleştirebileceğiniz bir oyun değil.
ha ayrıca şuna da ayarım. 3 saat oynayıp yorum yazamayacakmışız. lan sikik. senin ömrün kadar oyun oynadım ben. bir zahmet karar verebileyim oyunun iyi mi kötü mü olduğuna 3 saatte. oyunda rpg kuralı diye birşey kalmamış, sen gelmiş bana grafikten, atmosferden falan bahsediyorsun.
allah belanızı versin. 35 yaşında adamın öğle arasını zehir ettiniz. -
24. ilk kez izmir'e gidiyorum
-
25. yıldız olması beklenen ama olamayan futbolcu
şunu bırakır kaçarım.
-
26. türbanlılara kelepçe takmanın yasaklanması
solcu gençleri, türbanla eylem yapmaya sevkedecek olay.
-
27. -40 derece soğuk suda yüzebilen adam
kara sevdaya tutulmuştur. dedikleri daha ne olabilir ki.
-
28. 3 adam
ulan abbas güçlü bunlardan daha komik. hem de tek başına.
-
29. gamze özçelik'in serra yılmaz'a türklük tepkisi
ozgurlukcu, fularli ve entelektuel eksiciler tarafindan, nokia esprilerinin patlatilmasina sebep olacak tepkidir.
budut: yazarken sakalar, komiklikler gelmis bile. -
30. mustafa kemal atatürk
bu yazı (bkz: #46906984) ve (bkz: #47518717) yazılarının devamı olan son yazıdır. ruhu şad olsun.
fon: https://www.youtube.com/…inc53eir6aaek7k2wo&index=3
73* 6 nisan 1453...
sultan 2. mehmet ve emrindeki 70.000'e yakın asker, rumeli yönünden istanbul surlarının önüne geldi. 7000 askeriyle şehri koruyan bizans'ın son imparatoru 9. konstantin, teslim olmayı reddetti. tam bir ay, 3 hafta, 2 gün sonra 29 mayıs'ta şehir düştü. kral konstantin düşmanla çarpışırken öldü. kaçmayı ve kurtulmayı düşünmedi. istanbul osmanı mülkü olunca, başkent ilan edildi.
74* 30 ekim 1918...
itilaf devletlerine ait ordular erzurum, şam ve edirne topraklarına kadar dayanınca, osmanlı devleti savaşı kaybettiğini kabullenerek ingilizlere ateşkes koşullarını görüşmek istediğini beyan etti. 30 ekim'de mondros'ta yapılacak görüşmelere bahriye nazırı rauf bey gönderilecekti. sultan 6. mehmet, yani vahidettin rauf bey'e yalnızca iki şart koştu: hanedanın güvenliği ve saltanatın devamı... sultanın tüm istekleri bunlardı... ailesi ve saltanatın güvenliği... kanının son damlasına kadar çarpışmak, gerekirse ölmek... yoktu...
75* 13 kasım 1918...
agamennon zırhlısı dolmabahçe'ye yanaştı... ingiliz, italyan, fransız ve yunanlardan oluşan 49.516 asker istanbul'a çıkarma yaptı. konstantin'in askerlerinin aksine, vahidettin'in askerleri tek kurşun sıkmadı. 450 yıllık osmanlı başkenti düşmana teslim oldu. çünkü, saltanatın devamı ve hanedanın hayatı sürüyordu.
76* 28 mayıs 1919...
düşman devlet içerisinde bağımsızlık ve istiklal mücadelesi verebilecek kişileri tespit edip malta'ya sürdü. malta sürgünleri arasında bir çok kaymakam, vali, akademiysen ve asker bulunuyordu. amaç, devletin yeniden ayağa kalkmasını isteyen bağımsızlık yanlısı güruhu etkisiz hale getirmekti.
77* alparslan romen diyojen'i... timur yıldırım beyazıt'ı... şarlken fransua'yı yendiği savaşta esir yapmıştı. hep böyle olurdu, peki itilaf devletleri savaşta yendiği hatta başkentine girdiği osmanlı'nın sultan'ını neden tutuklamıyordu? bunun aksine devletin aydınları, siyasetçileri, ülkeyi yönetmiş ittihatçıların münevverleri tutuklanıyordu. bunun sebebi ne olabilirdi?
78* 28 ocak 1920...
tüm olumsuz şartlara rağmen istanbul mebusan meclisi mustafa kemal önderliğinde toplanan anadolu direnişinin yayınladığı misak-i milli'nin şartlarını kabul etti. 17 şubat 1920'de meclis kararını dünyaya duyurma kararı aldı. bu, osmanlı'nın düşmana meclis yoluyla karşı baş kaldırışı anlamına geliyordu.
79* 15 mart 1920...
gelişmelerden rahatsız olan ingilizler meclis-i mebusan'ı bastı. vekilleri tutukladılar ve bir devletin en mahrem ve en kutsal olan ortamını, meclisini talan ettiler. tüm istanbul ingiliz askerlerinin denetimine alındı. istanbul resmen işgal altındaydı. ingilizler ünlü letafet apartmanında 8 kişiyi katlettiler. yetmedi, 10. kafkas birliği karakoluna gelen ve yatakhaneyi basan ingiliz askerleri 5 askeri uykusunda öldürdü, onunu yaraladı. yetmedi, harbiye nazırı cemal paşa'nın evi basıldı. paşa evinde öldürüldü. sultan ne yapıyordu? sahi, keyfi yerinde miydi?
80* 10 ağustos 1920...
serv anlaşması onaylandı. istanbul artık osmanlı mülkü değildi, bursa değildi, edirne değildi. 600 yıllık imparatorluk kanla aldığı topraklarını, başkentlerini, atalarının mezarlarını düşmana teslim etmişti. kimsenin çıtı çıkmıyordu. ama bir yerlerde bu olanlara ses çıkaran vatanperverler vardı. işte onlar susmayan, eğilmeyenlerdi. atatürk ve arkadaşlarıydı onlar.
81* 19 ağustos 1920...
ankara'da bulunan büyük millet meclisi aldığı bir kararla serv'i onaylayanları vatan haini ilan etti. sadece on gün sonra uşak yunan ordusu tarafından işgal edildi. 3 eylül'e yunanlılar simav'a girecekti. bu kez savaşacaktı atatürk ve arkadaşları...
82* mustafa kemal'in hayatı boğuşmalar, kavgalar, çalışmalar ve çatışmalar hayatıdır. 1896'da askeri lisedeyken, sıtmaya yakalanmıştı.. 1915'te çanakkale'de.. 1919'ta samsun, sivas'ta.. hep nöbetler geçirmiştir..
83* 1912‘de libya'da, gözüne kaçan kireç parçası yüzünden hastanede yattı.. ama iyileşmeden savaşa geri döndü. dikkatli bakarsan, sol gözü şaşıdır biraz, o yüzden..
84* 1918'de böbreği rahatsızlandı. epey yattı, hatta; hayatının en büyük acılarından biri olarak, o böbrek sancısını görür gazi.. bilen bilir, mahveder adamı.. tamamen atlatamadı tabi, arada bir yaşamaya devam etti.
85* 1921'de polatlı'da attan düştü.. üç kaburga kırık.. en sıkıntılı zamanlar.. dayanamadı, beş gün sonra kalkıp devam etti savaşa..
86* 1923 ve 1927'de iki defa kalp krizi geçirdi.. bişey mi canım.. olur o kadar (!) aksatmadı bile çalışmaları..
87* 1926'da bursa'da kulak egzaması geçirdi.. zaman zaman kulağı iltihaplanırdı.. tabi ötekilerinin yanında, bu devede kulak..
88* 1936 ve 1937'de iki kez zatürreye yakalandı.. aynı zamanda karaciğer sorunları var. fakat gündemin yoğun zamanları.. yarım yamalak, atlatmadan işler güçlere devam etti..
89* atatürkle ilgili bir sürü anı ve hatıra kitabı vardır. çoğusu abartılı iltifat ve güzellemeler... ama bir tanesi farklıdır. kendisi 1922 yılında atatürk'le tanıştı, önce katibi, sonra mutemedi ardından özel kalem müdürü ve sonra da 1934'te genel sekreteri oldu atatürk'ün. atatürk'ün çevresinde bulunan ve atatürk sevgisi samimi olan nadide insanlardandı. zaten ölümünden yalnızca iki ay sonra şutlandı. zira, atatürk'ü gerçekten sevenler, ölümünün ardından üvey evlat olarak görülmüştür. işte onlardan biriydi hasan rıza soyak. tam 16 sene yanı başında idi atatürk'ün. ve günün birinde bir kitap yazdı: atatürk'ten hatıralar.
90* atatürk'ün ölümüne yakın zamanlarda, yani 1937 yılında, günde 9 fincan kahve ve 3 paket sigara içtiğini o kitaptan öğrenmiştim. bir insan neden bu kadar kahve içerdi ki? bitmek bilmeyen çalışmalar, sonu gelmeyen araştırmalar ve uçsuz bucaksız not karalamaları sırasında mustafa kemal'e kahve ve sigaralar eşlik ediyordu. fakat bedeni bu tempoyu kaldıramamıştı.
91* 20 temmuz 1936...
montreux sözleşmesi imzalandı. imzalar atılır atılmaz mustafa kemal afet inan'a "şimdi antakya ve iskenderun meselemiz var" dedi.
92* 12 aralık 1936...
mustafa kemal "şimdiye kadar hatay'da genişletilmiş özerkliğe doğru gidiyorduk. bundan sonrai özerkliğe değil, düpedüz ilhaka gideceğiz." dedi.
93* 21 aralık 1937...
atatürk suriyeli'ler yapılan görüşmede "fransızlar buna mani olurlarsa fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. onu da tekeffül ediyorum. suriyelilerin ordusu yoktur. fakat bizim ordumuz kafi. söz veriyorum, icap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. temenni ederim ki buna mecbur olmayalım. katiyyen bırakmam." dedi.
94* 22 ocak 1938...
mustafa kemal'e siroz teşhisi kondu. dinlenmesi için termal otel'e gönderildi. 1 şubat'ta tedaviyi bırakıp bursa'ya geçti.
95* 6 mart 1938...
tekrar rahatsız oldu. fransa'dan prof.dr. fissinger getirildi. atatürk'e içki ve sigara içmemesini, günde 20 saat sırt üstü yatarak dinlenmesini ve kalan dört saat de oturmasını söyledi. fakat o icraat adamıydı. yatmak ona göre değildi. 19 mayıs 1938'de ankaralılarla buluşmak için törene gitti. yapılan törenlerde bir çok yabancı devlet adamı yer aldı.
96* günler geçtikçe yabancı basında yer alan "atatürk hasta" haberleri çoğaldı. bu haberlerin bir maksadı vardı. 1936'dan beri süren hatay sorunu karşısında devletin güçsüz olduğu imajını vermek için haberler yapılıyordu. atatürk bu tip haberler karşısında susacak adam değildi. bir kez daha tedaviyi bırakıp 20 mayıs 1938'de adana'ya yola çıktı.
97* 21 mayıs 1938...
adana'dan mersin'e geçen mustafa kemal'i binlerce kişi tren garında karşıladı. kendisi için resmi geçit töreni düzenlendi. oysa bu tip törenler için oldukça hastaydı. önce törenin iptali düşünüldü. fakat mustafa kemal karşı çıktı. oturarak izlemeyi kabul etti. fakat tören esnasında, askerlerin geçit merasimi başlayınca, artık geçmiş askeri anıları mı canlandı yoksa geçirdiği savaşların etkisiyle duygusal bir takım yoğunluklar yaşamasından ötürü müdür bilinmez, ayağa kalktı ve "marş marş" diye bağırdı. tören yarım saati geçmişti ve mustafa kemal hala ayaktaydı, durumu gören yaveri ve kadim dostu salih bozok yanına sokuldu ve yerine oturmasının kendisi için daha iyi olacağını söyledi. ama mustafa kemal dinlemedi. onun hayatı askerlikti, bir asker olarak yaşamıştı, gerektiğinde de ölmeye hazırdı ama asla aciz içine düşmeyi kendine yediremezdi. yerine oturmayı reddetti ve ayakta durmayı sürdürdü. fakat karaciğerinde biriken su nedeniyle sancılar çektiği halinden belliydi. salih bozok onun mahalleden arkadaşıydı. seneleri onunla geçmişti. dayanamadı, yanına ilişip kendisine yaslanması için mustafa kemal'e fısıltıyla seslendi. mustafa kemal hafifçe kendisine yaslandı ve geri kalan süre boyunca o halde töreni izledi. iki gün sonra adana'ya geçti ve orada da törene katıldı.
98* 24 mayıs 1938...
atatürk ordusunun başında, dimdik ve ayakta durarak gövde gösterisi yapmış ve dış basının haberleri kesilmişti. fakat bu duruş onun sağlığından bir parça daha götürmüştü. istanbul'a döndüğünde durumu daha da ciddileşmişti. ama bu tutum hatay'ın kapılarını türkiye'ye açıyordu. mersin ve adana ziyaretleri sonucunda fransızlarla anlaşma yapıldı ve türk askerleri 4 temmuz'da hatay'a girdi.
99* 2 eylül 1938...
hatay millet meclisi açıldı. başına türkiye ile yakınlığıyla bilinen tayfur sökmen getirildi. üç gün sonra mustafa kemal vasiyetnamesini yazdırdı. artık savarona'dan çıkamıyordu. fakat çalışmalarını yattığı yerden sürdürmeyi ihmal etmiyordu. 12 eylül'de hatay cumhuriyeti kuruldu.
100* 17 ekim 1938...
mustafa kemal komaya girdi. durumu gittikçe kötüleşiyordu. 12 gün sonra cumhuriyet bayramı kutlamaları olacaktı. dört gün komada kaldıktan sonra komadan çıkar çıkmaz celal bayar'ı yanına çağırdı. cumhuriyet bayramı ve 1 kasım meclis açılış konuşmalarını dolmabahçe sarayında bulunan yatak odasında hazırladılar. mustafa kemal konuşmayı bizzat yapmak istiyordu. yanındakiler ısrar edince kıramadı. ilk kez, bir merasime katılamayacaktı.
101* 29 ekim 1938...
mustafa kemal halk karşısına çıkamıyordu ama halk mustafa kemal'e gitti bu kez. kuleli askeri lisesi öğrencileri ve halk dolmabahçe sarayı önüne akın etti. mustafa kemal hiç değilse balkona çıkıp halkı selamlamak istedi. durduramadılar.
102* 3 kasım 1939...
mustafa kemal tekrar komaya girdi. artık bilinci yavaş yavaş gidiyordu. 8 kasım 1938'de karnından 9. defa su alındı. aynı günün akşamı doktoru neşit ömer irdelp'e bakarak "vealeykümselam" dedi. bu onun son sözüydü. tekrar komaya girdi.
103* 10 kasım 1938 saat 09:05...
yapılan tetkikler sonucu, mustafa kemal'in ölümü kesinleşti. odada bulunan, mahalle arkadaşı, zor zamanda sırtını dayadığı ve asla yanından ayrılmadığı yaveri binbaşı salih bozok kapının başında ölüm haberini alınca duraksadı. akabinde koşarak bir alt kattaki salona indi. cebinden beylik silahını çıkarıp kalbinin üzerine getirdi. ateş etti. yere yığıldı. kurşun kalbini sıyırmıştı. üç yıl daha yaşadı. tüm bu çalkantılı hastalık döneminde ismet inönü mustafa kemal'i hiç ziyaret etmedi.
104* bir keresinde, fransız elçisine "hatay beni şahsi davamdır, şakaya gelmeyeceğini bilmelisiniz" demişti. nitekim zaman onun hatay için yapamayacağı şey olmayacağını göstermişti. mustafa kemal bu zor hayattan arta kalan son parçalarını da hatay yolunda harcamaktan çekinmemiştir.
105* 30 haziran 1939...
mustafa kemal'in uğruna yaşamını ortaya koyduğu hatay meclisi, tayfur sökmen liderliğinde türkiye'ye katılma kararı aldı.
"kırk asırlık türk yurdu hatay düşman elinde esir kalamaz!" mustafa kemal atatürk 19 -
31. rte'nin okuyormuşum gibi çek pozu
sabah'ın 32 kupona 1 ciltini verdiği meydan larousse serisi koymuşlar yepisyeni saraya.
ayıp. -
32. fazla mesai ücretinin peşine düşen insan
cesur insandır. fazla measiyi istemenin neredeyse günah sayıldığı ülkede sıradışı bir girişimde bulunmuştur. sonuçta ya işten çıkmak zorunda olacak kadar baskı görür ya da direk atılır.
iş arkadaşı dahil bir yığın insan "yapma böyle patron ekmeğimizi veriyor" diyerek vazgeçirmeye çalışır bu arkadaşı. ama fazla mesainin patron için fazla kazanç olduğunu hiç düşünmezler. -
33. 11 kasım 2015 zaman gazetesi polis baskını
inşallah bu baskın sırasında yakalanan teröristlerin 35 kiloya düşmüş cesetleri çıkar zindandan,
8 yaşındaki kızlarının eteğinde metal var diye kızları yanlarına çıplak yollanır,
terör örgütünün kasası diye tutuklanırlar da cesetleri parasızlıktan kimsesizler mezarlığına gömülür,
annelerinin, babalarının çocuklarının cenazelerine elleri kelepçeli katılırlar,
hangi suçtan suçlandıklarını bilmeden 5 yıl 8 ay tutuklu kalırlar inşallaaaaâh.....
allahım sen büyüksün bunlara zulümlerin en büyüğünü tattır, gün yüzü görmesinler inşallaaaahhh..... -
34. kilo vermek
ihtiyacınız olan, motivasyon, zaman, para, koşul/ortam, psikoloji, destek, sabır gibi gibi değişkenler doğru oranlarda yan yana geldiği zaman yani yeterince şanslı bir zamanınızdaysanız gerçekten olabiliyor.
içine girerken zorlandığım, karın yağlarımın içinden taştığı pantolonumla farklı zaman dilimlerinde çekildiğim fotoğraflarımla, en dış kulvardan dahi ortalamaya yetişilinebileceğini şahsen kanıtladım .
bana bu süreçte en önemli etmen ne diye sorarsanız, size "destek" diye cevap veririm, bu destek içinde "rehberi" de barındırır, bu nedenle hayatınızda en az bir kişinin size destek ve rehber olması, sizin onun askesi olmanız gerekmekte.
ben şanssızdım çünkü etrafımda bana destek olabilecek biri de yoktu rehber olabilecek biri de yoktu.
ve ben şanslıydım çünkü bu defa kararını verdiğim şeyin sonucunu görmek istiyordum.
ve ben yüzsüzdüm, bir şekide sağdan soldan internetten bu konuda bana yardım edebilecek, destek olabilecek insanlar bulup onların iliğini kemiğini kurutana kadar yapıştım.
yeri geldi lokma lokma yediğim yemeklerin fotoğraflarını gösterdim, yeri geldi aynı soruları belki sonsuz defa sordum, yeri geldi elalemi belki de en mahrem anlarıma (mesela yapamayışlarıma, mesela başaramayışlarıma) tanık ettim.
kimse beni tutmadı, ben ise inatla ve bencilce kimseyi bırakmadım, yalnızdım ve bunun üstesinden gelmem gerekiyordu, yalnızdım ama bu süreçte kendime bunu hissettirmemem gerekiyordu çünkü kararlıydım.
en nihayetinde 50 kilo verdim ve vermem gereken son 8-9 kilo kaldı, hala tutunacak bir dalım yok ama ben hala kendi gövdemden dallar çıkartıp ona tutunmayı iyi biliyorum. -
35. sözlük yazarlarının yalnızlık dereceleri
-
36. yırtık kotlular altın portakal'a alınmayacak
bir menderes türel açıklaması.
hem de tam olarak şöyle.
"yırtık kotlu yönetmenler altın portakal'a alınmayacak"
ron ron ron.
--- spoiler ---
"nasıl ki bir yönetmen, oyuncu bu ödülü yurt dışında alsa papyonunu, kravatını takıp, takım elbisesini giyip gidiyor törene, altın portakal'a da öyle gelecek... papyon zorunluluğu dayatmıyoruz ama yırtık kot, tişörtle girilemeyecek salona... öyle geleni kapıdan çevireceğiz ödül almış olsa bile...kısa filmleri bu yıl yarışma bölümünde çıkardık. belgesel ve kısa filmciler bu konuda özensizdi... bu kategorileri yarışma bölümünden çıkarmamızda bu kıyafet özensizliği de etkili oldu...
--- spoiler ---
haber.
çok komik lan.
düşünsene, mesela jüri için falan david lynch geliyor, "hop kot yırtık" diyorsun. tim burton geliyor, " o nası tişört lan öyle" deyip almıyorsun salona.
bu arada oscar'a bile kotla gelen var.
larry mcmurtry. -
37. poyraz karayel
albay: ülkemiz çocuklarına iyi davranmıyor.
poyraz: bu da ne biçim ülkemiz be? -
38. biraz acıtacak
onu zaten anladık. yaşamak böyle bir şey. biraz acıtacak bir şey. ama bir şey var böyle fısfıs, futbolcu yere düşüyor ya hani, debeleniyor yerde, sonra koşuyor montlu bir adam, fısfıs yapıyor, sonra hiçbir şey yokmuş gibi kalkıyor hani.
biraz acıtacak yaşamak ama fısfıs olsa iyiydi. fısfıs vardır belki.
mesela gözleri, biraz acıtacak bir şeyler, o bir bakacak böyle, fısfıs.
mesela gülüşü, kedi gülüşü, kedi gülüşünü senin. fıs fıs fıs.
biraz acıtacak, o yanınızdaysa daha kolay olacak, o uzaktaysa o bacak kopar, o dikiş tutmaz.
zor bir şey değil mi sahi yaşamak? nasıl gidiyor sizin, iyi mi?
biraz acıtacak. insanlar, kavgalar, savaşlar acıtacak. borçlar, parasızlıklar, yoksulluklar acıtacak. istediklerimiz yapamadıklarımız sonra. biraz acıtacak, yaşamak böyle bir şey çünkü.
ayağımızın serçe parmağını sehpaya vurmuşuz gibi değil, ayağımız kangren gibi olacak sonra.
biraz acıtacak, yaşamak böyle bir şey çünkü.
varsın acısın. (ah.) -
39. avrupalı kız ile türk kızı arasındaki farklar
avrupali kiz; avrupali anne baba tarafindan avrupa normlarina uygun olarak yetistirilir ve bu norm ve ahlak anlayisi ile yetismis insanlarla muhattap olur.
turk kizi; turk anne baba tarafindan, ne islami ne de medeni hicbir ahlak normu ile aciklanamayacak tamamen ikiyuzlu, cikarci ve adamina gore degisen bir ahlak anlayisi ile yetisir. ve ayni iki yuzlu ahlak ile buyumus insanlarla muhattap olur.
avrupa kiz;i fikrini soyledigi ya da uyguladigi vakitte avrupali kiz olur.
turk kizi; fikrini soyler ya da uygularsa en iyi ihtimalle orospu olur. -
40. 3. köprünün adı aziz sancar köprüsü olsun
bugüne kadar yeni açılan bir baraja, üniversiteye ya da köprüye isim verirken hep zorlandık. ülkede atatürk, mimar sinan ve fatih sultan mehmet'ten başka büyük lider, sanatçı, bilim adamı...vs yoktu. orhan pamuk'un nobel ödülü de ermeni soykırımı tartışmalarıyla güme gitti. fakat artık kimya bilimi gibi pozitif bir bilim dalında dünya'nın en prestijli ödülü olan nobel'i almış bir bilim adamımız var. bizim de bu ismi yaşatmamız ve gelecek kuşaklara aktarmamız lazım. belki bu sayede onu örnek alan birçok genç onun gibi büyük bir bilim adamı olmayı ister. bu yüzden 3. köprünün adı aziz sancar köprüsü olsun diyorum.
-
41. telefonunun ekran parlaklığı full olan insan
benim lan bu. sevgilim felan olmayınca bitmiyo pilim felan, bende ışıl ışıl takılıyom.
-
42. billur bolu vs burcu bakdur
burcu taksimde leş bar ortamında ben buna yürürüm lan denilen arkadaşları arasında "burcu çok eğlenceli kızdır" diye tanıtılan kızdır, billur isminden dolayı daha oturaklı olup cihangirde şarap içip determinizm tartışırken spinozanın amına koyim gel karaköyde kahve içelim sonra unkapanında pilav gömeriz diyen kızdır.
kısa vadede burcu, orta ve uzun vadede billurcuyum. -
43. enpara.com
cidden bu ülkeye fazla geliyorlar.
adamların ağladığı şeye bak ya, ayrımcılık yapıyorlarmış...
bir kere gönderdikleri şeyin adı hediye. kelimenin anlamı için tdk'ya bakın.
flash disk diyorlar ama bana henüz gelmediği için bilmiyorum. hediye için aradıkları zaman 2. entryi ben yazmıştım.
daha önce çikolata, fincan vs. gönderdikleri başka müşterileri oldu, şahsen bana göndermediler. bunun için ağlamalı mıyım?
hediye olm bu, hediye lan. adamların gönlünden kopmuş. bugün bana, yarın sana.
ne hazımsız milletiz amk ya. -
44. arkadaşları kişi başı 35 tl'ye evde ağırlamak
adam başı 40 lira verildiğinde nar gibi kızamış oğlak çevirdiğim için fiyatını pahalı bulduğum olay.
bi de böyle insanlar var değil mi ?
- bir oğlak çevirdik ki...görcektin, 8 kişi yumulduk.
+ eee?
- rakısı salatası o biçim!
+ yaa! nerede bu yer ? kaç paraya yapıyorlar ?
- valla unuttum şimdi. kafalar çok kıyaktı. hulusi abi götürmüştü.
+ hımmm iyimiş.
- mis gibiydi mis, kekik kokuyordu, vurduğunda tepsiye eti lime lime oluyordu.
+ anlıyorum. -
45. silvan
devlet şehri değil, pkk'yı ve ydg-h'ı bombalamaktadır.
siz alfabedeki harfleri bitirdiniz ama bizdeki bomba bitmiyor, sen rahat ol pkk artığı. -
46. kılıçdaroğlu'nun okuyormuşum gibi çek pozu
kılıçdaroğlu o kitabı okuyacaktır, okuyormuş gibi olan diğeri, uzun olan hani.
-
47. kalkın lan amın oğulları
(bkz: yürüyün seferoğulları)
-
48. kanzuk'un retweet ettiği muhteşem fotoğraf
bu adam hala gut olmadı mı amk.
-
49. akp yerine genç parti iktidar olsaydı ne olurdu
yeşim salkım halen uzanların gelini olurdu
-
50. alevinin yaptığı yemek yenir mi
karaktersiz götler yiyemez, hazımsızlık yapar. faşist pezevenklere de önerilmez. normal insan evladı için sorun yoktur.