Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. bim'de aşk yaşayan çifte kumrular

    farklı cinsiyette iki gencin aynı apartman dairesinde kalmasına kıyameti koparan ahlak bekçisi hacıların özeti olan videodur.

  • 2. kürk mantolu madonna'yı okudum madonna var

  • 3. funda özkalyoncuoğlu'nun kitap özetleri

    ''ömer seyfettin'in diyet kitabını okuyarak 1 ayda 5 kilo verdim, üstelik canan karatay'a da ilham veren faydalı bir içeriği var.*'' üstüne tanımam.

    zorunlu açıklama: az evvel, @cmades nickname'li bir yazar, entry'mi kendisinden alıntılamış olduğumu ima ederek (bkz: #63542210), 'ayıp' biçiminde bir mesaj gönderdi.

    oysa ben, gizli bkz. içinde zaten 'bir okuyucu yorumu' olduğunu belirtmiştim. bu, kendi facebook sayfamda denk geldiğim bir paylaşımdı ana hatlarıyla, detayları kendim ekledim. 'üstüne tanımam' ifadesi de mantık sahibi bir kişi için, bunun benim tarafımdan yazılmayıp, alıntılanmış olduğunu yansıtan bir ifade olduğunu belirtmektedir yeterince. buyrun

    instagram hesabının sahibi 14.18'de paylaşmış. @cmades ise 16.48'de. şimdi bu durumda birisi de çıkıp, bu sözlük yazarına kendisinin buradan bakıp yazdığını söylese nasıl olur acaba? yani.

  • 4. 17 ekim 2016 istanbul trafiği

    işe toplu taşıma ile 15 dakikada gittiğim için hissetmediğim trafiktir.
    ofis penceremden bakarak e-5 kozyatağı civarının tamamen durduğunu söyleyebilirim.

    sırf trafik nedeni ile daha az ücret aldığım bir işe geçtim, her gün 3 saat yerine 30 dakikayı trafikte geçirme lüksünü satın aldım kendime.

    geri kalan arkadaşlara sabır dilerim.

  • 5. rush hour'da özel araçlar trafiğe çıkmasın

    (bkz: rush hour ne lan it)

  • 6. ateistlerin gelen aşureleri çatır çutur yemesi

    (bkz: yazıyorum)
    (bkz: raad ol)

  • 7. 17 ekim 2016 ankara toplantı yasağı

    nedeni elbette 29 ekim ve 10 kasım toplantılarını engellemektir. ortamlarda güvenlik nedenli dersin, kim bilecek amk

  • 8. funda özkalyoncuoğlu

    en yakın zamanda mağdur ilan edilecektir.

    eğer bu ülkeyi birazcık tanıdıysam bu olay duyulur duyulmaz "olur canım" "canlı yayın hali" "karıştırıvermiş n'olacak" "herkesin başına geliyor" gibi söylemlerle "sosyal medyada üzerine gidilen zavallı linç kurbanı" haline getirilecek.

    hadi bakalım bu dursun burada, vakti gelince editlerim.

    -------------------

    vakti sandığımdan da hızlı geldi, editlemeye gecikmişim, mesaj atan arkadaşlara teşekkürler:

    http://www.hurriyet.com.tr/…bir-ise-yaradi-40251283

    --- spoiler ---
    ben konuyu yanlış yerden anlamışım. ben "kürk mantolu madonna" kitabını okuyalı belki 40 yıl olmuştur. çok hatırlamıyorum. bu cahilliğimin bu kadar olay olmasına çok şaşırdım ve kırıldım. beni kimse savunmadı. benim 39 yaşında ölen anneme bile küfür ediyorlar. bunu anlamak mümkün değil. ben ne yapmışım, hırsızlık mı yaptım, cinayet mi işledim. ben tarihçi, edebiyatçı değilim. bir magazin programında yorum yapıyorum. benim cahilliğim bir işe yaradı; bir ülkenin merhamet ortalamasını ortaya çıktı. edebiyatseverlerin daha naif daha affedici olması gerekirken beni linç ettiler.
    --- spoiler ---

  • 9. ali ağaoğlu'nun evinin yanması

  • 10. 17 ekim 2016 rüzgar çetin davasına savcı temyizi

    tabi amk zengin olmanın dezavantajı da çok mesela alkollü araç kullanın ortalığın a. koyun insan ölsün sonra da kazadır olur deyip geçin. kardeşim düşün ama kafanla başka biryerinle değil, misal ölen babandı kaza deyip geç bakalım geçebiliyor musun?

  • 11. 2016 yılında istanbul trafiğinin çığrından çıkması

    özellikle 3. köprü ve okullar açıldıktan sonra istanbul'da trafiğin daha önce hiç olmadığı seviyelere çıkmış olması gerçeğidir.

    her gün anadolu yakası küçükyalı civarından 1. ya da 2. köprüyü kullanarak maslak'a geçiyorum. geçen sene ortalama sürem 1 saat 20 dakikaydı. trafiğin en civcivli zamanında bazen 50 dk'da geçtiğim bile oluyordu. son bir haftada en hızlı 1 saat 30 dk'da geçebildim. onun dışındaki günlerin ortalaması 1 saat 55 dakika civarında. bu sabah ise iyice işin cılkı çıktı ve 2 saat 15 dakikada geldim.

    sebep olarak gösterilebilecek teori şu sanırım:

    3. köprü'yü kullanan kamyonlar, 3. köprünün çevre yolu tamamlanmadan köprü açıldığı için, köprülerden hemen sonra kuzeyen inip tem'e bağlanıyorlar. bu da eskiden iş çıkış saatlerinde kamyonların giremedikleri bu yollarda günün her saati kamyon trafiği olmasına neden oluyor ve bir şekilde geriye (köprülere) doğru tüm trafiği kilitliyor.

    bir de çözüm önerim var:

    bitmeden, 15 temmuz temalı gövde gösterisi yapmak için köprü açılmasın. bir de icraattan anladığı 3. köprüde arabayı sağa çekip selfie çekmek olan davar sürüsü biraz eğitilsin de bunun hizmet değil goygoy olduğunun farkına daha fazla kişi varsın. toplumsal iq biraz artarsa bir daha böyle şeyler yapılmaz galiba.

    edit: kendimden utandım. mükemmel öneriler geldi gerçekten.

    "işyerine yakın yere taşın sen de" önerisi gerçekten çok mantıklı mesela. daha önce hiç aklıma gelmemişti. hay allah. hemen taşınıyorum. oysa ki zevk alıyordum her gün 4 saat yol gitmekten. yoksa vay efendim eşimin işiymiş, ortalama 2 senede bir iş değiştirilen kaypak bir sektörde çalışmakmış falan umrumda değil.

    "toplu taşıma kullan" önerisi de gerçekten çok mantıklı. bu da benim aklıma gelmemiş meğersem. metro, marmaray, metro ile 1,5 saat ayakta gidip 9 saat çalışıp sonra yine aynı süre ayakta gelmek ne kadar mantıklı oysa ki.

    yau problem basit. ben x şehrinde yaşıyorum ve bu x şehrinin birbirine 35 km uzaklıktaki iki koskocaman ilçesi arasında insani koşullarda seyahat etmemi sağlayacak bir alternatif yok. 35 km diyorum lan. trafik yokken 24 dakika tam olarak.

    bir de, hayır yani, neden çözümü bireylerin insiyatifine bırakacakmışız? herkes toplu taşıma kullansın, herkes işine yakın yere taşınsın, kimse sık şerit değiştirmesin. bu, şunun gibi, şehir dumanaltı olmuş kömürden, insanlar birbirlerine sövüyor, az kömür yakın diye. yahu adam yakmak zorunda. devlet doğalgaz getirdi yakmadı mı?

    o değil de benim maaşımdan, aldığım arabadan, benzinden, kullandığım yollarınızdan, içtiğim sudan kestiğiniz eşşek yüküyle vergi nerede? nerede param? where is my money bitch? tabii devlete soracağım bunun hesabını. benim paramla bana bunu layık görene soracağım. sık şerit değiştiren denyolara değil. onlar sonuç, sebep değil ki.

  • 12. belirli sayıda dua okuyarak istek gerçekleştirmek

    öncelikle bilipte söylemeyen herkese kırgınım.ben bunu 30 yaşında öğrenerek büyük bir aydınlanma yaşadım.benim gibi bilmeyen arkadaşları da aydınlatmak istiyorum.

    bugün 450 kere bişeyler çekerek darbe durduran öğretmeni okuduktan sonra dedim ki; öyle şey oluyor mu ya? bizim de var 1-2 ufak isteğimiz bunlar içinde bir rakam varsa okuyalım.afedersiniz anamız bellendi çalışmaktan.

    sonra internette ufak bir araştırmayla ev , araba , servet , eş , çocuk , fuckbuddy v.b gibi istediğin herşeye sahip olmak için hangi duayı kaç kere okuman gerektiğini öğrendim.şimdi bu akşamdan itibaren okumaya başlıyorum.kendime uzun bir istek listesi çıkardım.sonuçları editleyerek bildireceğim.

    ama kafama takılan sorular var ve dini bilgim sıfırın altında , küçük hatipoğlu kardeşlerim beni aydınlatırlarsa onlar içinde 4444 kere birşeyler okurum.

    öncelikle ;
    hızlandırma yöntemi bulsak olur mu? yanlış anlamayın ben istatistikçi olduğum için kendimce bir hesaplama yaptım. mesela abi demiş ki 333 kere şu duayı okuyun. test ettim kelimeleri sırayla 333 defa tekrarlarsam bu bana toplamda 10 dk gibi bir süre kazandırıyor. o arayada 21 kere başka birşey sokarak ps4 alabiliyorum. bu konuda yardıma ihtiyacım var böyle okusak olur mu?

    diğer sorum ise mesela bir yerde hocam demiş ki 1 hafta içinde 4bin defa şunu okursan ev ve iş sahibi olabiliyorsun. peki ben bunu oldu ya sıkıldım 3bin de bıraktım kirada bir indirim oluyor mu? yoksa tam rakam mı önemli?

    son sorum ise şu ;
    bu yukarda bir sayaç ile mi tutuluyor. yoksa manuel mi sayılıyor? ben garantici bir insanımda şimdi tam mı okumalıyım yoksa gözden kaçana karşılık 1-2 stepne bırakıyımmı o da önemli?

    şimdiden yardımlarınız için teşekkür ederim.

    son olarak tavsiyem ; ev , araba , karı , kızdan önce 2 gr akıl isteyin , inanın insan çok rahat ediyor.ben bugüne kadar yaşamamışım abi oluyorsunuz.

    ha yok ben böyle rahatım diyorsanız da , avrupalı da ciplere biniyor yeaa demeyin adamlar belli ki 3milyon kere subanallah çekmiş.

    kedim bile 2 senede mamayı miyavlayarak değilde sevecen davranarak alacağını öğrendi.siz 1500 senede bi siki öğrenemediniz.

    iyigünler.

  • 13. 2016'da doğan her 2 bebekten biri suriyeli

    yeni doğmuş 2 bebeğimden beni şüphe ettiren olay.

  • 14. fethullah gülen'in son arzum başlıklı son videosu

    ulan daha düne kadar kıymetlinisss olan adam hangi ara orospu çocuğu oldu onuda anlamadım. ne iki yüzlü adamlarsınız, siz unutsanız da biz unutmayacağız hoca efendinizle ülkenin nasıl anasını siktiğinizi.

    tanım: bazıları için yeni yeni bizim gibiler için ise ezelden beridir vatan haini olan bir zatın yayınlanan son videosu.

  • 15. maria puder'i beren saat'in canlandırması

    selma ergeç varken halt yemektir. *

  • 16. 17 ekim 2016 liverpool manchester united maçı

    porto ile portekiz liginin puan rekorunu kırarak şampiyon olan.. chelsea ile premier ligin puan rekorunu kırarak şampiyon olan.. real madrid ile la liga'nın puan rekorunu kırarak şampiyon olan..

    bunları yaparken, la liga'nın gol rekorunu kıran, premier ligin en az gol yeme rekorunu kıran..

    chelsea'yi 50 sene sonra ilk kez lig, inter'i ise 38 sene sonra ilk kez şampiyonlar ligi seviyesinde şampiyon yapan..

    bu arada misal; "real'i bana verseler" diyecek tiplere de belirtelim.. mourinho real madrid'e de;

    18 sene sonra kral kupası kazandırmıştır, o kupa real'in son 4 sezondaki ilk kupasıdır. son 6 senede çeyrek final görmemiş takımı üst üste 3 kere yarı finale çıkarmıştır şampiyonlar liginde.. real madrid'in son 8 sezondaki tek şampiyonluğu da mourinho yönetimindedir la liga'da..

    daha bunun gibi onlarca şey sayılabilir ama gerek yok, işte böyle bir adam için bugün çıkacağı bu maç öncesi; "insanlığın yetiştirdiği en büyük futbol katilinin, yıllardır en nefret edilen futbolu oynattığı halde sadece ergenlerin sevdiği bir orospu evladının, egosuyla önüne gelene atarlanan bir piç kurusunun anasını bacısını sikeceğimiz maç."

    şeklinde yorum yapabilen kaliteli insanlar var.. suç senin değil, senin gibileri bu tarz platformlarda sırf 3-5 tık fazla almak için barındıranlarda..

  • 17. 3. köprü istanbul trafiğini %20 rahatlattı

    reisin ağlattığı patrona ait bir gazete olan vatan'ın haberi.

    ben de bugün serviste uyumaktan dolayı baya rahatladım. tişikkirlir uzun adam, tişikkirlir laz müteahhitler.

  • 18. düşük puanla girilip iyi para kazandıran bölümler

    (bkz: imam hatip mühendisliği)

    not: imam hatipler kapatılsın.

  • 19. 2016 ekonomik krizi

    benim için en büyük gösterge şudur; ben ve eşim boğaziçi mezunuyuz. ben 2005 mezunuyum, eşim 2007. ikimizde yönetici pozisyonunda, meslektaşlarımızın çalışmak isteyecekleri sektörlerinde başarılı kurumlarda çalışıyoruz.
    biz bu ülkede helal para ile ev alamıyoruz. paramız yetmiyor. bence ekonomik kriz bu. biz alamıyorsak kim alabiliyor çok merak ediyorum.

  • 20. kadıköy anadolu lisesi

    korkusundan okulunun önünde eli silahlı polislerin durmasına izin veren müdüre sahip okuldur. lise lan orası allahsız! lise öğrencileri onlar! bu kadar mı korkuyorsun öğrencilerinden. utan kendinden!

    kadıköy anadolu lisesinde okuyan öğrencilerin üst akla ihtiyacı yoktur, olmamıştır hiç bir zaman. protesto haklarını kullanıyorlar, oturuyorlar ve yazılı demeç veriyorlar. siz ise karakterleriniz yerine giydiğiniz polis üniforması ve insanlık yerine taktığınız silahlarınızla, özgürlüğü, bireyselliği, aklı engellemeye çalışıyorsunuz.

    diren okulum. diren okuldaşlarım. bunların hepsinin hesabı elbet sorulur.

  • 21. türk mimarlarının apartman tasarım anlayışı

    açılın, mimar geldi. hep bu cümleyi kurmak istemiştim. her belediyenin belirlediği, bölgenin coğrafi özelliklerine göre olsun, kullanım alanlarına (ticari, konut, kültürel vs.) göre olsun, taban alanından tut da çatı eğimine kadar belirlediği çeşitli kurallar vardır. ancak sıkıntı şu ki, bu kurallar 80 m2 parsel için de aynıdır, 800 m2 için de aynıdır.

    en basitinden merdiven kovasının ölçüsü minimum boyutları ile bellidir, konut için bellidir, hastane için bellidir. bizim parsel küçük hacı, biz bu merdiveni az küçük yapalım da adam gibi 2 daire çıksın diyemezsin. mimarin işi de elindeki alan ile maksimum verim sağlayacak tasarım yapmaktır.

    taksıydı (taban alanı kat sayısı), kaksıydı (kat alanı kat sayısı) derken kafana göre balkon, çıkma bile yapamazsın. biz mimarlar da istiyoruz çılgın projeler yapalım, orası uçan burası kaçan, çatı katları yapalım ferah ferah manzaralı, hele ki istanbul'da. ama yassaaah.

    bunun dışında, başlıkta anlatılmak istenen doğrudur. işini iyi yapan meslektaşlarımı tenzih ederim ancak ülkedeki mimari hakikaten kepazelik. tek geçim kaynağımız da inşaat oldu üstelik.

    taks kaks diye ağlayan mimar editi : bak aynı şeyi söylemişiz, minimum alanda maksimum fayda. tabi ki bu kurallar olacak, olmazsa halimiz nice olurdu kim bilir. ama problem şu ki, bazı özel durumlarda bile aynı kuralların geçerli olması. en başta bu belediyelerde çalışan kişiler yetkin olmalı eğer karar merci bunlar ise. öyle absürd durumlar oluyor ki. her yapıya aynı kuralı uygulayamıyorsun.
    bak en son belediyeye gittim adamlar binada sığınak olacak mı, şart mı değil mi onu tartışıyorlar, çünkü a kuralına göre olması lazım , b kuralına göre olmasına gerek yok.
    zorlu center örneği de çok yanlış çünkü orası tamamen rant üzerine kurulu kaçak bir yapı, imara bile uygun değil. (keza ali sami yen stadı'nın yerine yapılan yapı, imara uygun değil kararı var, inşaat hala devam ediyor, verecek ceza parasını, mevzu kapanacak. onu geçtim oraya insanlar taşınınca zaten kilit olan mecidiyeköy trafiği ne olacak. şehircilik açısından da yanlış)
    a kişisine farklı hak, b kişisine farklı hak tanınıyor, bir de bunlar var. kılıfına uydurabilirsen.
    önemli olan etik arkadaşım.

    biz bu mimari işini, şehirciliğiyle , peyzajıyla , osuyla busuyla aynı potada eritebildiğimiz vakit zaten güzel işler olur.

  • 22. metroda bekleyen ağır silahlı güvenlik

    dünyanın en süper insanı olan yurdum vatandaşının, her boka vakıf aklıyla eleştirdiği durum. bak güzel kardeşim, burası ortadoğu'da bir mekan, bir ülke. normalimiz bu. avrupa'da da sokaklarda durum bundan farksız. hatta champ elysees de bir sürü ağır silahlı adam dolanır. eifel'in oralarda bir sürü counter guerilla dolanır. ki bunlar fransa'da olaylar olmadan önce olan şeylerdi. o adam yaptığı işin uzmanı. sıkıntı yaratacak bir durum olursa ateş etmez.

    not: kırk yıl düşünsem faşo militarist beyanatlar vereceğim aklıma gelmezdi.

  • 23. türk kızlarının kısa boylu olması

    1.52lik boyumla iddia oranı gibi kız kontenjanından dahil olduğum grup. puhahaha evet evet çok komik bir espri evet evet ben de çok gülüyorum.

    buraya geliş sebebim uzun boylu kızlara ya da kısa boylu erkeklere bok atmak değil. tek o kendini bilmez, kısa boylu kızlara bok atan tiplere ufak tefek şeyler söylemek.

    bak arkadaşım hani diyorsun ya spor yapmıyorsunuz kısa kalıyorsunuz. gel kenara otur anlatacaklarım var. 6 yaşında yüzmeye başladım klüple. hatta ankara üniversitesi yüzme takımına girmiştim, milli takım için yetiştiriliyorduk bir yandan. 5. sınıfa kadar da (takriben 11-12 yaş) sınıfın en uzunlarındandım. ama sonra ne oldu biliyor musun? adet gördüm, evet evet, o kadar küçük yaşta. ve uzamam orada durdu. yıllar ilerledikçe sınıfımdaki insanlar çevremde uzamaya başladılar ve ben sabit kaldım. 6. sınıfta 1.50 idim, şimdi 1.52 muhteşem uzama biliyorum yıllar içinde. ki sporu bıraktım sanma bu arada. 1 yıl buz patenine gittim, 3 yıl voleybola ve 2 yıl da badmintona. ama sıfır etki görülebileceği üzere. ben elimden geleni yaptım uzamak için. yüzme takımı hayallerim de yalan oldu bu esnada haliyle. kim 1.50lik bir kızı takımda ister ki? kafadan fark yiyorum bir kere. hehe.

    ha ama bu kısalık başlarda beni üzdü. lise yıllarımda yavaş yavaş alışmaya başladım. şimdi ise gülüp geçiyorum. yaratıcı şakalar yapıldığında ben de eşlik ediyorum ama o ne ya iddaa oranı gibi eheehe gibi ya da şuradan bi boy versene bakalım batacan mı ehehehehe gibi zeka yoksunu, tekrarlanmışlar da çıldırtıyor. bir de şey delirtiyor, kısa olduğum için genç gösteriyorum 16 civarı sanıyorlar genelde, orta okul diyen çılgınlar da oldu tabii, anasını satayım her gerçek yaşımı öğrenen "iyi iyi ileride işine yarar genç göstermek" diyor. bok yeyin sanki bunu ilk söyleyenlersiniz de herkes söylüyor. her seferinde evet evet sanırım hım hım evet öyle olacak demekten iflahım kesildi artık. ay o kadar klişeler ülkesiyiz ki her insan aynı şeyi söylüyor. bık-dım.

    her neyse demem o ki bilmeden bok atma kimseye uzun kız seven bok atıcı. ben senin uzun kız sevmene bir şey demem ama sen niye gelip kısa kızı aşağılıyorsun ki? bazen ellerinde olmuyor. ha sen laf ettin diye bir şey oluyor mu bana? yoo, ko götüne rahvan girsin (böyle mi yazılıyor emin değilim bu arada).

    son bi detay ekleyeceğim. var arkadaşım minyon erkek seven kız var. sevgilim 1.70 olduğunu iddia eden bir tip, ha bence 1.65 filan en fazla. şimdiye kadar beğendiğim her erkek de kısa idi. en uzunu 1.75 filandır herhalde. tahmin edemiyorum çünkü herkes benden uzun olduğu için uzunluk ayrımı yapamıyorum genelde. hehe. cidden ama bana göre herkes uzun.

    üstelik muhteşem sakar bir insan olarak süs havuzuna düşüp (düşmek denemez yarı bilinçli girmek diyelim) boy vermişliğim var. hehe evet süs havuzunda boy verdim. beni çekip çıkaran arkadaşım yatay durduğumu iddia etse de (çünkü sadece boynumdan yukarısı dışarıda kalmıştı) bence dik duruyordum ve havuz sanıldığından derin. (üniversite süs havuzu bu arada). ayrıca düştüğümde aylardan aralık idi ve havuzun üstü buzla kaplıydı. güzel bir hikayesi vardır, nedense insanlar çok gülüyor. tamam tamam komik olduğunu kabul ediyorum.

    bir şey atladıysam affola. uzun yazdım, içimi döktüm.

    edit: imla.

  • 24. kürk mantolu madonna

    çok sevdiğim kitap. gerçi finalinde madonna ile sean penn ayrılıyorlar, o konuda sabahattin'e ben de çok kırgınım.

  • 25. 1999 yılında bir ergenin en büyük isteği

    asl sorusuna güzel bir cevap.

  • 26. türk hava kuvvetleri

    (bkz: #60914395) daki b24 uçağının hikayesini anlatacağım demiştim. bugün hatırlattılar elim boşken yazayım.

    türkiye'nin ikinci dünya savaşında tarafsız olmasının hava kuvvetleri için çok özel durumlar yarattığını söylemiştik. dünyanın her yerinde birbiriyle dalaşan fw190, spitfire, heinkel 111, hurricane gibi uçaklar türk hava kuvvetlerinde barış içinde ite kaka da olsa uçuyorlardı. ancak yedek parça sıkıntısı öyle seviyelerdeydi ki adana'dan söğüt dallarıyla gelen heinkel uçaklarının yanısıra diğer hava üslerinde de ilginç manzaralar yaşanıyordu. mesela ingiltere spitfire uçaklarını sattığında "basic pack" satmıştı. uçağın yanında yedek bir tek vida bile yoktu. üzerinde ne varsa oydu. mesela 1941 yılında erzincan'da mermileri yüklenen benzin doldurulan bir spitfire kalkıp tüm mühimmatını ateşlerse uçağın tekrar sortiye çıkması en az iki saati buluyordu. çünkü ingiltere tambura ile dolan .303 browning makineli tüfeklerin yedek tamburalarını vermemişti. uçak inince kanat açılacak da, asleha astsubayları onları kanattan alacak, içine mermi dizecekler, uçağa geri takacaklar, spitfire tekrar kalkacak. yani ölme eşeğim ölme bir durumdaydık. savaşa girsek düşmanın öyle aman aman bir şey yapmasına gerek yoktu, hava kuvvetleri barışta da zor uçuyordu.

    bunun yanısıra hava kuvvetlerinde uçan 20 küsür çeşitte uçağın hepsinin farklı ülkelerden olması sonucu hangarlardaki kaos inanılmazdı. onun vidası buna uymaz, bunun lastiği şuna takılmaz, onun hortumu inç ayarlı, bunun solenoidi ona kelepçelenmez. yani bu uçaklar nasıl uçuyordu herkes şaşırıyordu. nitekim türkiye bulabildiği her ülkeden uçak satın alarak o sıralarda kanın gövdeyi götürdüğü dünyada en azından modern silahlı kuvvetlere benzer bir şeye sahipti. ırak'ın falan aksine belli bir sayıda uçağımız vardı. ve bunları hep parayı bastırıp almıştık.

    ama bazıları da "havadan gelmişti"

    amerikalılar pearl harbor sonrası almanya'ya da savaş ilan ettiklerinden hemen avrupa göklerine 4 motorlu bombardıman uçakları getirirler. nazi almanyası sovyetler üzerinde yoğunlaştıkça avcı uçakları hava şemsiyesi sağlayacağım diye doğuya çekilince ingilizlerin yapamadığı gündüz stratejik bombardıman programı da amerikalılar ve bu yeni uzun menzilli uçaklar sayesinde yapılabilir bir hale gelir. lufwaffe'nin ortalarda olmamasıyla ingilizler gece amerikalılar gündüz almanyayı bombalamaya hazırlanırlar. ilk olarak da almanya'da çıkmayan ve dünyada romanya'dan başka kimsenin almanya'ya vermediği petrol ve türevlerini bombalamaya karar verirler. romanya o yıllarda avrupa'nın en büyük petrol üreticisiydi ve tüm üretimini ana kuyularının olduğu ploieşti'den trenlerle almanya'ya yolluyordu. bu ana damarı kesmek alman panzerlerini durdururdu. iyi bir fikirdi.

    1 haziran 1942'de b24 uçakları mısır'dan kalkıp romanya'yı vurup mısır'a geri dönmek gibi fecaat bir planla havalanırlar. 56 uçaklık küçük sayılabilecek bir hava akınıdır. ancak yolda görülürler ve bulgar romen alman hava önleme filolarının ortak çalışması, b24'lerin radara yakalanmayacağız diye 500m irtifadan uçması ve ploieşti'de alçak hava savunma toplarının (20mm flak38) her köşede konuşlu olması yüzünden amerikan akıncıları korkunç kayıplar verirler. alçak irtifada tam performansla çalışamayan b24 uçakları bombalarını atıp irtifa almaya uğraşırken çoğu düşürülür. bazıları romanya üzerine sert inişler yaparak esir edilirler. bazıları ise çok ağır yaralanıp mısır'a kadar gidemeyeceklerini anlar ve rotayı türkiye'ye çevirirler.

    etiler'de niye uçaksavar diye bir semt olduğunu bilmeyenler aramızda hala varsa öğrensinler, orası gerçekten de 88 ve 105mm uçaksavarların konuşlu olduğu istanbul'un (vaktiyle) hava savunma noktasıydı. istanbul ikinci dünya savaşı yıllarında karartma sistemi uygulamaktadır. ve neredeyse her gece sirenler çalmakta ışıklar kapatılmaktadır. yine böyle bir gün saatler 19u geçince şehrin üstünde beliren bu dört motorlu dev gibi b24 liberator uçakları paniğe sebep olur. uçaksavar komutanı bu ne idüğü belirsiz karaltıları projektörle saptayıp ilk mermiyi yollar. saniyeler sonra birdendire uçaklar istanbul uçaksavarlarının (etiler ve çamlıca) çapraz ateşine girer. tam dört adet uçaktır bunlar :

    41-11596 seri no'lu brooklyn rambler
    41-11597 seri no'lu blue goose
    41-11609 seri no'lu little eva
    41-11622 seri no'lu town hall

    istanbul'da beklenmedik bir şekilde saldırıya uğrayınca b24'ler deli gibi evasive manevralara başlarlar. bu da amerikalı mürettebatın mısır ya da kıbrıs gibi müttefik üslere ulaşma gibi planlarını altüst eder. çünkü kaçış manevraları benzin israfına sebep olmaktadır. istanbul uçaksavarının menzilinden çıkıp rahatlayınca bakarlar ki benzin toroslar hizasında bitecek. sonrası da allah kerim. pilotlar bir ikileme düşer. acaba akdeniz üzerinde bir yerde biteceği kesin olan benzinle denize inmeyi mi denesinler yoksa bulabildikleri ilk havaalanına mı insinler. küçük bir istişareden sonra uçakları türkiye'ye indirmeye ve yaşamaya karar verirler. bu da amerikalıların zaten daha önce değerlendirdiği bir durumdur. brifing albayları john kraw da çok zorda kalırsanız türkiye'ye inin" demiştir zaten. dediği gibi de yaparlar. pilotlar harita'da türkiye'nin sadece iki şehrini işaretlemiştir. istanbul ve ankara. gerisi meçhuldür. istanbul'da uçaksavar olduğuna göre işaretli ikinci yer olan ankara yakınlarına inmeyi denerler, mürted ya da esenboğa pistine de kayıpsız bir şekilde inerler ardından hepsi de teslim alınır.

    türkiye böyle durumlarda tarafsız olduğundan uçağı ve mürettebatını alıkoymak ve savaş süresince onlara bakmak zorundadır. uçağı ve mürettebatı almanlara geri verseler mihver devleti gibi davranmış olurlar, amerikalılara verseler almanlar düşmana yardım olarak algılar. ismet inönü gelen ekipman ve mürettebatı "misafir" etmeye karar vererek herkesi mutlu etmiştir. en çok da hava kuvvetleri mutlu olmuştur zira türkiye tarihinde havadan ilk kez 4 motorlu askeri uçak sahibi olmaktadır. hemi de beleş.

    1942'de ankara'daki koşullar amerikalılar için çok kötüdür. haziran temmuz ve ağustos aylarını çiftlik parkında bir okul binası içinde kendileri gibi enterne edilmiş bir rus ve bir güney rodezyalı raf pilotu ile geçirirler. başlarında bir silahlı muhafız ve bir de tercüman vardır. her iki haftada bir de muhafızların nezaretinde ankara'yı gezmeye çıkartılırlar. yiyecek en büyük sorundur. ekmeğin karneyle olduğu yıllarda yemekler de az ve kötüdür. rejim yaptıklarını düşünerek samki yemek çokmuş ama kendileri yemiyorlarmış gibi davranarak az yemeye başlarlar. kısa sürede de okulda nezaret altında olan bütün müttefik savaş esirleri sıtma olur.

    bir süre sonra amerikalılar havaalanına götürülürler. vardıklarında bakarlar ki uçaklardaki mermi delikleri tamir olmuş, amerikan yıldızları sökülmüş, türk hava kuvvetlerinin eski kare dekalleri çizilmiş ve numara verilmiştir. ancak uçaklar uçmamaktadır. zira 4 motorlu uçak uçurmayı bilen ülkede kimse yoktur. amerikalılar bu uçakların "lend & lease" anlaşması kapsamında türkiye'ye verildiğini türk pilotlardan öğrenir. artık onların savaş bitene kadarki görevi türk pilotlara dört motorlu bombardıman eğitimi vermektir. türk pilotların nezaretinde amerikalılar bütün uçakları eskişehire getirirler.

    eskişehir hava üssü 1940'lı yıllarda feci bir yerdir. sıtmaya yakalanmamış biri zaten yoktur. üç ay sıtma olmamak ise büyük başarıdır, tebrik falan edilmekte tahtaya vurulmaktadır. hava üssünde de yalnız bir noktada çeşmelerden su akmaktadır.o da porsuk çayından gelen sudur. yani türk pilotlar görevden geldiklerinde mesela susamışlarsa nehir kenarına inip ceplerindeki mendili porsuk çayının kıyısına bandırıp suyu filtrelemekte öyle içmektedirler. diğer türlü bir sürü anofel sivrisineği de yutmaktadırlar çünkü. amerikalılar eskişehirde kaldıkları ve şartları gördükleri ilk gün kaçmaya karar verirler. "bu ne lan"* demişlerdir.

    kasım ayı boyunca amerikalılar kaçışlarını planlayarak geçirirler. ancak türkler de diğer taraftan çok iyi niyetlidir. hiç durmadan çay getiren askerler, ingilizce anlamaya başlamış hangar görevlileri olunca bir dediği iki edilmeyen amerikalılarla türkler arasında hafiften dostluk da başlamıştır. amerikalılar burada taşfırın ekmeği + keçi tulum peynirine denilene göre hasta olurlar. aralık 1942 gibi türk personelin b24 eğitimleri bitirilir ve test uçuşlarına geçilir. o da çok kolay olmaz zira eskişehir'de 100 oktan benzin bulmak bile çok zordur. zira türk hava kuvvetlerindeki alman uçakları 87 oktan benzinle gürül gürül uçarken amerikan uçakları kaprislidir. thk her uçağa farklı benzin yetiştirmeye çalışırken yetersiz kalmaktadır. amerikalılar da tabşş pratiktir, benzin bekleyeceklerine diğer b24'lerden hortumla 2 numaralı brooklyn rambler'a 400 litre benzin koyarlar. gündüz ilk test uçuşu yapılır ve bir öğlen arası verilir. amerikalılar da iki aydır uçakların her an yanında olduklarından kimse şüphelenmez ve birbirlerine göz kırpıp hepsi benzin yüklü uçağa doluşurlar. uçak zaten ikinci uçuşunu yapacak olduğundan hangara sokulmamıştır. motor çalıştırıp pist başına geliverirler. motor çalışınca denilene göre ardında nöbet tutan asker hava akımıyla iki metre geriye uçmuştur. (pratt whitney cyclone öyle hayvan bir motormuş)

    o sırada subay yemekhanesinde denilene göre gürrrrrrrrrrrrrr diye bir motor sesi işitilir. subaylar birbirine bakar ve tepsiyi tabağı atarak masaların üzerinden zıplaya zıplaya yemekhaneden dışarı koşarlar. bakarlar ki dört motorlu dev b24 pist başına gelmiş ve motorlar tam gaz almış ve uçak hızlanmaya başlıyor. el kol yapar, "dur dur" diye işaret ederler ama nafile. amerikalılar uçağın camlarından hadi eyvallah gibisinden el sallarken b24 pistten teker toplar ve kalkar. subay astsubay er erbaş herkes uçağın arkasından bakakalır.

    amerikalılar kaçar.

    sonra cart diye bir siyah citroen araba gelip subay tesisinin önünde durur. içinden inen üs komutanı zeki doğan paşadır. süvari sınıfından geldiği için alışkanlık yapıp bırakamadığı bacakları bohça gibi süvari pantolonuyla hışımla arabadan iner. karşısında şapkayı yemekhanede bırakmış ceket iliklenmemiş ve nefes nefese kalmış türk subayları görür, onlara patlar:

    - noluyor lan?
    - paşam amerikalılar liberatör tayyaresini kaçırdı!
    - bu gidenler mi?
    - evet paşam.
    - siz ne bok yiyorsunuz ya burada?
    - bakıyoruz.....
    - bakmayın lannn takip edin!!!!!! düşürün!
    - ama kumandanım uçuşa hazır avcı yok bugün.
    - ne varsa onu kaldırın lannn!!!!

    uçuşa o sırada en nazır görülen bir martin b10 uçağına iki pilot koşarak uçağı scramble ederler. ancak martin 1932 modeldir. on yıl sonra türk hava kuvvetlerinde uçuyor olması bile mucizedir. kendisinden iki kat hızlı b24 liberator'un arkasından nal toplar. bakarlar ki olmuyor, pilotlar inip tekmil verip yakalayamadık derler. zılgıtı yiyip öğle yemeğini kaçırıp sigaraya talim edilir. açlığı bastırsın diye ağzına sigaradan tütün atan pilot yüzbaşı üzgündür. "bari yemekten olmayaydık" der.

    amerikalılar ise paraşütsüz, cankurtaran yeleksiz, telsizsiz uçarak başlarına büyük iş almışlardır. o şekilde torosları geçip akdeniz'e varırlar kıbrıs açıklarında ise ingilizler türk renklerine boyanmış dört motorlu bombardıman uçağı görünce spitfire uçaklarını havalandırırlar. amerikalılar da camlardan atlet fanila beyaz ne varsa sallayarak inmek istediklerini anlatırlar. daha sonra ingilizler kendilerine özledikleri kahvaltıyı kıbrıs'ta yaptırırlar. oradan da mısır'a yollarlar.

    türkiye daha sonra işin peşini bırakmayarak resmi kanallardan uçağı geri istemiştir. amerikalılar da özür dileyerek vermiştir. ama pilotları vermemiştir tabii.

    ezcümle, o yıllarda dünyada bir şeyler olmaktadır bir uçaklar gelip gitmektedir ama thk en fazla uzaktan olan bitene bakmaktadır. bakamayan sıtma olup yataklara çivilenen de çoktur.

    resimler :

    kaçan b24'ün kaçamayan kardeşi, 3 numara little eva

    kaçan 2 numara brooklyn rambler ankara esenboğa hava alanında türk muhafız nezaretinde

    kaçan 2 numara brooklyn rambler türk renklerine boyanmış halde

    test uçuşları bitiminde kaçan brooklyn rambler'in kuyruğunda resim çeken amerikalı kaçış komitesi

  • 27. gelmiş geçmiş en büyük grup

    japonlar'ın yaptığı bir orgy idir yanılmıyorsam.

    link de vereyim: https://www.google.com.tr/…=off&q=japan+orgy+record

  • 28. kenan sofuoğlu'nun yine çocukları yenmesi

    büyük ya da küçük başarıdır bilemem ancak hiçbir kanalda yarıştığı klasmana dair, ismi hariç, bilgi verilmemesi ve sanki motor yarışlarının şampiyonlar ligini kazanmış havası yaratılması kasıtlı ve iğrenç bir durum.

  • 29. zengin koca bulup evlenmek

    başlık zengin koca diye açılmış ancak benim aklıma zengin bir kadınla evlenen bir arkadaşım geldi.

    adam uluslararası bir şirkette çalışan bir mühendis. türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birini bitirdi. çok zeki, eğlenceli bir adam. ailesi varlıklı sayılır. babası tüccar. ancak parayı sonradan bulmuşlar.

    yeni bir sevgili buldu kendine. kadın çok çok zengin bir ailenin kızı. kuşaklardır zenginler. yalılar, lüks spor arabalar vs. birbirlerini çok sevdiler ve evlenmeye karar verdiler.

    herkes 'ooo adamın hayatı kurtuldu' diye düşündü. ama iş pek de öyle değil. evet maddi açıdan hiç bir sorunları yoktu ama adam aileye ayak uydurmakta zorlandı. kuşaklar boyu zengin bir ailenin görgüsü, hayat beklentisi, yaşam tarzı adamınkinden çok farklıydı. adamın babası gidip ankara payvonunda para harcayan bir adam, kızın babası ise avrupa'daki galerilerde sanat eserleri peşinde koşan bir adam.

    çok uğraşarak evliliklerini sürdürüyorlar ama ne kadar gider bilemiyorum. o yüzden zengin biriyle evlenmenin paraya konmak gibi güzellikleri(!) olsa da aileye uyum gibi zorlukları var. harcayacak dünya kadar paranız varsa ama şık giyinmeyi bilmiyorsanız o ailenin kara koyunu olursunuz.

    o yüzden gençlikte zengin eş peşinde koşmak yerine, kendinizi geliştirip para dışında değerlerin, zarafetin, görgünün, şıklığın, sanatın, deneyimin peşinde koşarsanız daha güzel bir yaşamınız olur. bu değerlere sahipken hasbelkader zengin biriyle evlenirseniz o ailenin içinde kendi değerinizi var edebilmiş olursunuz. daha güzeli, zengin biriyle evlenmeseniz de kendi değerinizle hayatta var olursunuz, kendi zenginliğinizi yaratırsınız. çünkü hayattaki zenginlik paradan önce bunlarla ölçülür.

  • 30. yavru kediye tecavüz edip bıçakla işkence yapmak

    o yavru kedi o halde sokakta yatarken alıp veterinere götüren de bir rus. kim bilir kaç kişi geçti yanından, dönüp bakmadı... bu ülkenin insanında gerçekten kan donduran bir umursamazlık var. kaç kere sabah ciyak ciyak ağlayan yavru kediler topladım yoldan, su birikintisinden, ağaç tepelerinden. bir insan o sesi duyup nasıl umursamadan yanından geçip gidebiliyor, inanın hayret ediyorum! (işe geç kalmaksa biz de kalıyoruz, azar yiyeceksem bunun için yiyeyim!)

    psikologlar ve psikiyatrlar bas bas bağırıyor, hayvanlara bunu yapan herkesin ileride ilk fırsatta insanlara da işkence edeceğini bilmelisiniz. hadi hayvanlara yeterince değer vermiyorsunuz, sırf bu yüzden bile hayvanlara eziyet edenlerin yakalanmasını umursamalısınız!

  • 31. türk toplumunu şekillendiren elalem adlı üst yapı

    ne dediği, nasıl yorumlar yapacağı üzerinden hayatımızın sikertilmesine neden olmuş, illuminati kıvamlı şey.
    kim ulan bu erol egemen ve elalem?
    elalem ne der? ne bileyim amk.
    oraya gitme söz olur, bunu yapma göz olur.
    kimden olur? elalem.

    çıkın lan ortaya. tüm gençliğimiz gitti, bari yaşlılığı kurtaralım.

    bana güveniyor, çevreye güvenmiyor. çevre kim? elalem.

    her müsibetin altında bu var, ben söyliyim.

  • 32. aleyna tilki

    lan amma çocuk muhabbeti yaptınız. bence kızın seksi bir sesi var. götü de öyle. bu saatten sonra bizim için ulaşılmaz artık. milyarder godomanlarla takılır birkaç yıla

    edit: gerçekleri söyledik diye neden eksi. yalan mı

  • 33. beşiktaş

    daha maçın başında uzaydan bile görülebilen net penaltısı çalınmamışken atiba'nın pozisyonu bahane edilerek hakem desteği aldığı iddia edilen ama yine aynı tipler tarafından taraftarı ağlak ilan edilen spor kulübü.

    hakem beşiktaş'a çalışmak için saha çıkıyor ama net penaltıyı görüp de vermiyor ve sen de hala hakem-beşiktaş ironisi yapmaya çalışıyorsun he mi? gördüğün her beşiktaş entrysine atlayacağına git hocaefendinin taşaklarını, ayaklarını filan öp; sizi şampiyon yapsın.

  • 34. içerde

    müdürle sarp'ın çatıda sarılmak için bahane aradığı dizi.

  • 35. kenan sofuoğlu

    eleştirebilmek için motor sporcusu olmak gerekiyormuş. o zaman aynı mantıkla rte'yi de sadece cumhurbaşkanları eleştirebilir.

  • 36. 14 ekim 2016 bylock listesi ile ihraç saçmalığı

    akepe demek fetö demektir.

    bu ikisi birbirinden ayrılamaz.

    akepeli olup da fetöcülükten yırtma imtiyazı, sadece akepeli milletvekillerine, birkaç seçmece yandaşa ve saray'daki hane halkına hak tanınmış bir lüks ayrıcalıktır. o da köprüyü geçene kadar ayıya dayı dedikleri için. hele bir başkanlık hayaline kavuşsun, ondan sonra kripto fetöcü milletvekillerini de yağlı kazığa oturtacak. mehepe'ye bile kendi partisinden daha çok güveniyor. kara liste cebinde ama başkanlık oylamasında onlara ihtiyacı olduğu için ses etmiyor. şimdilik.

    geri kalan bütün akepe ekosistemi fetöcülükle suçlanmak için gün saysın. il, ilçe, mahalle teşkilatlarından hiçkimse fetöcülük suçlamasıyla içeri atılmaktan muaf değil.

    mafya gibi düşün. bir kez akepeli olmuşsan, yani partinin kayıtlarında bir şekilde ismin geçiyorsa, misal kömür yardımı almışsan, mitinge katılıp cebine yirmi lira atmışsan, bu saatten sonra artıkın akepe'den çıkman mümkün değil. akepe'ye verdiğin destekte en ufak bir gevşeme görürlerse, veya götüm götüm kapıya doğru yaklaşıp akepe'den uzaklaşmaya kalkışırsan ossaat hain terörist damgasını yersin. hayatın kararır. yok öyle üç kuruşa beş köfte, o makarnaları fitil fitil burnundan getirirler, getirecekler. sıçtın.

    şakağına silahı dayamışlar, rehin almışlar seni. onun saray'dan başka gidecek yeri yok. senin de akepe'den başka gidecek yerin yok. sana kendi kaderini yaşatıyor. korku içinde paranoyak bir hayat yaşıyor. o korktukça sen daha çok korkacaksın.

    boynunda elektroşok veren tasmayla dolaşan bir zombisin sen.

    dün götünün kılıyım diye övünüyordun. bugün ise o götün kılı olmaya mecbursun.

    akepe'ye kuyruğu kaptırmışsan akepe mezara kadar senin cehennemin. burası akepe, burdan çıkış yok.

    akepeli olmayanlar mı? onlara zaten hayatı sen cehenneme çevirmiştin. şimdi geç yanlarına otur, sıranı bekle.

    end of story.

    .

  • 37. niye evlenmiyorsun

    kadinlarin yazdiklarini okuyorum "ben bi herifin corabini yerden alamam, o igrenc donuna yikamak icin elimi suremem, banyodan killarini silemem" falan diyor.
    erkeklere bakiyorum "ben bi lanet karinin dirdirini dinleyemem, anasiyla ugrasamam" diyor.
    bu ikisini bi odaya kapatsak 2 hafta sonra evlilik karari alirlar burda karsilikli bos atip dolu tutuyolar.

    ben niye mi evlenmiyorum? cunku ben hic bir kadinin dirdirini anasiiahaha saka saka onlar benle evlenmek istemiyo. zeki değil zengin erkek istiyorlarmış(bkz: swh)

  • 38. gaziantep valisinin canlı bomba açıklaması

    haberin detayları bu şekilde.

    "gaziantep valisi ali yerlikaya dün antep'te ışid hücrelerine yapılan operasyon sonucunda kendisini patlatan ışid'ci için "kendisi bombayla ilgili ev sahiplerine bir sıkıntı olmaması için karşıdaki inşaatta kendisini etkisiz hale getiriyor" dedi. aynı vali daha önce de bir ışid'ci için "bey" demişti."

    zorunlu edit: videonun problemli tarafı nedeniyle yorumumu kaldırıyorum. haberin yanlışlığının farkındalığı olması için başlığı da silmiyorum arkadaşlar.

    kaynak

    zorunlu edit: vali ali yerlikaya'nın sözleri belirli bir kalıp içerisinde videolaştırıldığı için canlı bombanın komşularına zarar vermek istemediği düşüncesi anlaşılıyor, ancak videonun tamamında anlamın tam olarak böyle olmadığı ortaya çıkıyor. bu konuda yeterli araştırmayı yapmadığım için önce özür diliyorum. ancak şunu da unutmamak gerekir ki, siz bir valiyseniz ve türkiye cumhuriyeti'ni alenen tehdit eden bir terör örgütünü konuşacaksanız sözlerinizi iyi seçmelisiniz. böyle anlam ikiliğine mahal verecek sözler medyanın oyuncağı olabilir. belediye başkanları es geçtik de, bir vali güzel konuşsun bari.

  • 39. 19 ekim 2016 napoli beşiktaş maçı

    şu şampiyonlar ligi yayınını insanlar bir türlü anlamıyor. anlatıyoruz anlamıyorlar. sanırım anlamak istemiyorlar. koduğumun liginde salı günü oynanan maçlar açık kanalda, çarşamba günü oynanan maçlar şifreli kanalda. bu kada basit. yok deplasmandı, yok bilmem neydi yok. sadece salı var, çarşamba var. o kadar.

    eğer olağanüstü bir durum yoksa tüm şampiyonlar ligi maçları 21:45' de başlar. birazdan biri gelip saatini sorarsa diye.

  • 40. kemal kılıçdaroğlu

    başkanlık sisteminin onun yüzünden geleceğini söyleyen sığ fikirli yazarların bu olayın sebebini paylaşmadan karaladığı siyasetçi.

    hayır ben bu adamı kötüleyen insanları anlamıyorum. ne istiyorsunuz? neyi eksik buluyorsunuz? adam öyle yapsa beğenmezsiniz böyle yapsa beğenmezsiniz. akp'li olmayanların da akp'li argümanlariyla saldırdığı kişidir ama sebep yoktur ortada. saçma sapan fikirler vardır ama sebep yoktur.

    siz sadece şunu deyin biz bu adamı sevmiyoruz. ne yaparsa yapsın sevmiyoruz deyin yeter. ıkınmaya sıkılmaya gerek yok. sebepsizce sevmiyorum deyin yeterli.

    chp bu ülkede iktidara gelemiyorsa sebebi bu adam değil chp'nin tabelasıdır. türkiye'de chp ülkenin genel zihniyeti değişmeden iktidara gelemez kardeşim. kk da bunu bildiği için elinden gelen her şeyi yapıyor deniyor. ama bunu yaparken de inandığı değerlere sahip çıkıyor. tamamen karaktersiz bir yapıya girmiyor.

    bu ülkenin mayasında muhafazakar sağ var kardeşim. bu ülke liyakata veya hizmete değil bu ideolojiye bakar.

    bizde siyasetçiyi hata yaptığında cezalandırmak değil ona ölümüne sahip çıkma vardır. zira bizim halkımız kendisi de özür dilemeyi hatasını kabul etmeyi bilmez. hal böyle olunca taptığı siyasetçiye de bok sürdürmez. olay bundan ibaret.

    şu adama illa ki bok atacaksanız da bari sebeplerini yazın. ergen gibi dalaşa girmeyin.

  • 41. yaran inci sözlük entry'leri

    orta doğu konulu şiir yazdım okuyun

    orta doğu, orta doğu
    heryeri terörist dolu
    kim lanetledi bu toprakları
    hangi amına koduğumun oğlu

    orta asyada bok mu vardı ?
    niye göçtük lan buralara
    başka yer mi bulamadık
    komşu olduk araplara

    yapacağınız işe tüküreyim
    ben burada şiirimi bitireyim
    son bir sözüm var atalarıma
    göç ettiğiniz yeri sikeyim

    yazar: luxaeterna

    http://www.incisozluk.com.tr/…u-şiir-yazdım-okuyun/

    gunun anlam ve onemine gayet de uygun.

  • 42. deniz baykal'ın lokma yeme fotoğrafı

  • 43. derin futbol

    beşiktaş taraftarının süleyman seba'ya yaptığı ayıbı anlatırken ahmet çakar diyor ki;
    "ben cumhuriyet çocuğuyum, yanımda mustafa kemal'e biri küfür etse yanımda silah olsa kafasından vururum."
    ahmet hocam seviliyorsun.

  • 44. musul operasyonu yeni harita çizmek içindir

    ortadoğu'nun gariban sünni halkı sözünden sonra okumadığım hezeyan. acem uşakları söyleminin ötesine gidemeyen bu ideolojik sefalete üzülebilsem üzüleceğim de, sayelerinde cümbür cemaat güme gidiyoruz.

  • 45. narlıdere belediyesi'nin yeşil doğa anlayışı

    türkiyenin içinde bulunduğu durumun sebebinin herhangi bir partinin tekeline yüklenemeyeceği gerçeğini gösterir. problem bir partinin seçmen kitlesinde değildir bir ülkenin halk kitlesindedir.

  • 46. 17 ekim 2016 musul operasyonu

    eksiden en fazla nefret etme sebebim. bu sikko ozguven iste. bir de sonunda gulmus filan cok degerli suserimiz.. hayatinda kac kere savasa katildi, kac tane savas vs hakkinda kitap okudu, amerika, nato, irak, pesmerge komutanlari zaten bilmiyor bi sik sadece sen biliyorsun..

    sehir kusatmalarinda acilir genelde o kacis yolu. senin onceligin minimum sivil kayip vererek sehrini almaktir. eger amac isid'i orda bitirmek olsaydi. sehri yerle bir edecek bomba gucun var zaten. sonra ne isid kalirdi ne musul ne de sivil. bir de sen o adamlara kacis yolu vermezsen. o adam olene kadar var gucuyle carpisir cunku baska yol yok ama kacis yolu olunca gotum gotum kacarlar. hem senin askerin de olmez.

    bi tane de engelledigim gerizekaliyi yeni goruyorum. biri mesaj atip gosterdi. 2 yil onceki super guc isid nasil simdi kaybedecekmis. millet de bunu oylamis filan. bi bak bakalim 2 yilda neler olmus o zaman mk. bi bak isid niye o kadar gucluydu once bi arastir. 2 yilda niye bu kadar gucten dustu bi bak bakalim. gunde 100lerce yeni kisinin katildigi isid'e katilim durma noktasina neden geldi? kullan o beyni biraz. ha arastirmalarin sonucu pek hosuna gitmeyen seyler diyebilir ona da hazirlikli ol. lakin harbiden asiri sogudum ben bu sozlukten biraktim birakicam artik.

    o kadar gerizekalica ve 0 bilgiyle yazilmis yorumlar var ki.. umarim kimse eksiyi bilgi almak icin okumuyordur.

  • 47. 9 gibi trafik boşalırsa sevinirim

    istanbul trafiğinden bunalmış bir vatandaşın yandex navigasyon üzerinden ilettiği serzenişidir.

    serzeniş

    (bkz: bir iletişim aracı olarak yandex navigasyon)

  • 48. rasim ozan kütahyalı

    suratını her gördüğümde, ergenekon ve balyoz davalarında hayatlarını kaybeden, hayatları, aileleri mahvolan insanları aklıma getiren ak-fetöcü..

  • 49. yurtdışında yaşamak

    ekşişeylerde çıktı bu başlığa ilk yazdığım entry. baya insan okumuş paylaşmış mutlu oldum. herkes değil ama bir kısım insan okuduğunu anlamamakta direnmiş resmen.

    (bkz: #60091601)
    https://seyler.eksisozluk.com/…bir-hayatiniz-olurdu

    en önemlisi fiyatlar mevzu. demişiz ki iphone6, 600 tl. şurda resmi apple sayfası ingiltere linki. bu resimde ne görüyorsun 599 pound. ben yazıyı yazarken, 6plus bu fiyattı. şimdi 7 çıktığı için 6splus bu fiyata düştü.

    hemen diyeceksiniz ki, sen tl diyordun. e burda pound. zaten bende ondan bahsediyorum. asgari ücretle çalışan bir ingiliz 1200 pound alıyor. en fakir ingiliz, asgari ücretle çalışan bir ingiliz, her ay bir maaşla iki iphone 6s plus alabiliyor güzel kardeşim. bende yazının başında diyorum ki, direkt şöyle bir hayat hayal edin. böyle diyorum. hayal et diyorum. asgari ücretle çalıştığın ülkende maaşınla iki iphone alabil diyorum. çünkü bir ingiliz öyle yapabiliyor. yani demiyorum ki, burada iphone6s plus 150 pound. sen ben 600 tl dedim diye 150 pound olduğunu düşünüyorsan, alım gücü hakkında bişiy bilmiyorsun demektir.
    türkiye'de 3149 tl şu an aynı telefon. 3149 bölü 1300 yaparsak, 2.42 ayda anca bir telefon alınıyor. yani ingiliz asgari ücreti iphone 6s mantığı üzerinden hesaplanırsa 2.42x2 : 4.84 kere büyük türk asgari ücretinden. cünkü ingiliz asgari ücreti ile 2 iphone 6s plus alabiliyorken, 2.42 türk asgari ücretiyle anca bir iphone 6s plus alabiliyoruz.

    ben yazıyı yazdığımda go pro 4 black edition 400 pound idi. asgari ücretle 3 tane alınıyordu. şimdi ise görüleceği üzere 300 e düşmüş. yani asgari ücret hesabından 4 tane alınıyor. türkiye teknosa rakamı ise 2000 tl. yine yukardaki mantıkla hesap edersek 1.53x4 : 6.15
    ingiliz ekonomisi go pro 4 black edition kurunda 6.15 katı türk asgari ücretinin.

    arabalara bakalım. autotrader dan kendinizde başka bulabilirsiniz ama ben temsili şu aracı seciyorum. 1000 pound diyelim. sahibindene bakıyoruz. 35bin tl şu arac ama ben yine de burdaki başka arabalara bakıyorum ve 24bin tl fiyatını baz alıcam. detaylara bakıp birebir aynı aracı bulamadım ama çok isteyen kendi baksın. 24bin tl olan bu nissan micraları asgari ücretli bir çalışan, parasına hiç dokunmaz ise, 24bin bölü 1300 tl eşittir 18.4 ayda alabiliyor. ingilizler ise 1000 pounda alabiliyor aynısını ama biz 1200 kabul edelim. ikinci el nissan micra kurundan ingiliz ekonomisi 18.4 kat fark koydu. üstüne üstlük biz bunu yuvarlayarak yaptık. detaycı olsak belki 28.4 e varır mıydı? bilmiyorum. ayrıca araç tamirinden filan anlıyor bazı arkadaşlar. çok ucuza 200 300 pounda arabalar var. hatasını çözüp millete 1000 pounda satıyorlar. arabalardan anlarsanız daha da ucuza araba bile mümkün.

    benzine bakalım. şuradan opet benzin fiyatlarından 4.84 ü seçelim. türkiyede bir asgari ücretli tüm parasını benzine yatırsa, tüm maaşıyla 268.5 lt benzin alabiliyor. ben internetten tam ingiltere fiyatlarını bulamadım ama çok sorun eden olursa yarın her hangi bir benzinliğin önünden fotoğraf çeker yollarım. burda litresi 1pound. benzinin de 1 pound. dizelin de. ama hadi ben son baktığımdan bu yana zam gelmiş olsun, 1.1 pound olsun. 1200 pound bölü 1.1 den 1090 litre benzin alınıyor. 1090 bölü 268,5 eşittir 4 yapıyor arkadaslar.

    yani ingilteredeki bir asgari ücretli tüm maaşıyla türkiyedeki bir asgari ücretlinin 4 katı kadar benzin alabiliyor.

    sanırım para mevzusunu geçtik. anladık diye ümit ediyorum. gelelim garsonluk mevzusuna. çünkü onda da yok öyle değil, sürünüyoruz diyenler olmuştu. tabi ki kolay bir iş değil garsonluk. dünyanın neresinde güzel bir iş ki. ama ingiltere'de insanlar garsonlara o kadar saygılılar ki, yalanım varsa, şurda şuraya gitmeyim. 3 5 saygısızlık yapan insan bile görmedim ben. garsonluğu örnek alma nedenimiz ise dünya üzerinde vasıf gerektirmeyen işlerden birisi. bazen dil bile gerektirmiyor. yeni bir ülkeye taşınırsanız, yapabileceğiniz yegane işlerden. hani garsonluğu aşağılamak gibi bir durum sözkonusu değil.

    arkadaşımın restoranı var. herkes çok kibar. garsonlara hep kibar davranıyorlar. her yemek sonrası teşekkür ediyorlar. çok lezizdi diyorlar. kaçınız iceri ustaya teşekkür ve selam yolladınız türkiyede? burda insanlar içeri aşçıya özel bahşiş yolluyor yahu. adam yemeği sevmezse bile kibarca söylüyor. telafisini dahi istemiyor ama sen yolluyorsun zaten. ama adam diyor ki bana, yalan söylüyor. hani sanki türkiye'de tüm garsonlara çicek gibi davranıyorsun. güzel para veriyorsun, adamlar kral gibi yaşıyorlar gibi, sen yine bana laf sokmaya çalışıyorsun. senin bana laf sokman, lafı söyleyeni itibarsızlaştırman gerçekleri, ya da doğruları değiştirmez ki. ingiltere'de barmen, garson,taksici hizmet sektöründe kim varsa, insan muamelesi görüyor. müşterisine de insan gibi davranıyor. türkiye'de haliyle işin müşteri boyutu da sıkıntılı. garson saygısızlıkları da gördü bu gözler çok.

    cem yılmaz diyor ya, manava gidip domates tarttırıp alkışlayan gördünüz mü? diye. manavda görmedim ama adamlar bakkala gelip, sigara alıp teşekkür edip gidiyorlar. geliyor adam bakkala. hal hatır soruyor. alıp çıkarken, "nice one" diyor. bir nevi alkış. öyle baya büyük büyük söylüyor ki. baya kocaman alkış.

    bir ekşisözlük ritüeli olan rezalet başlıklarından ingiltere için açılması biraz zor. adamlara kırık laptop şarjımı götürdüm. faturası bile yoktu. 6 ay önce almışım. sistemden faturayı buldu kadın önce. tahmini tarih söyledim. baktı sisteme tek tek. ödediğim kartı gösterdim. evet doğru deyip ürünün yenisini verdiler. üstelik 65 poundluk şarj aletini ben yataktan düşürüp kırmıştım. benim suçumdu kısmen. ama gık demediler. değiştirdiler.

    ülkenin her yerine tren var. her ücra noktasına tren var. bak her noktasına diyorum. ve sık sık. cepten app yoluyla anlık takip edebiliyorsun. fiyatlarına kadar yazıyor.

    kiralar pahalı, kiralara bak diyenler olmuş. kiralardan niye bahsetmiyorsun diyenler olmuştu. şimdi bunu istanbul ile eşdeğer şekilde karşılaştıramayız. neden? sebebi ingiltere'nin genelinde 3 kattan fazla binaya izin yok.

    ??? nasıl dersen? yok abicim. yok işte. ayrıca aç bak bir haritayı.yeşil yeşil londra'nın hatta diğer bütün şehirlerin her yerinde devasa parklar, yeşil alanlar var. adamlar hiç birini yıkıp avm yapmamışlar. ayrıca her evin iyi kötü bir bahçesi var. evleri yıkıp 20 kat apt izni vermemişler. o sebeple kiralar biraz yüksek kalıyor gibi gelebilir sana. ama hayır, burda iki alternatif çıkıyor sana. londra'dan bahsedelim. londra'nın zone 1 denilen bir bölgesi vardır. onu bir dikdörtgen olarak düşünelim. zone 1 in etrafında zone 2 var ve zone 1'i çevreliyor. şu haritadan daha rahat anlaşılır zone 1'de ev tutmak acaip zengin işidir. ama zone2 ve zone3'te oda paylaşımlı ev bulabilirsiniz. yani aileler bile boş odalarını kiraya verirler. ya da 3 4 arkadaş birleşilip ev tutulur. spareroom diye bir internet sitesi vardır. ordan oda bulmaya çalışırsın. gidersin görüşürsün. şanslı isen bir ay sonra kalabileceğin evini bulursun. ev bulmak biraz zorlu bir iş haliyle. çünkü herkes planlı. evden çıkacaksan bir ay öncesinden belirtmen gerekiyor. aksi halde depozitondan duruma göre kesinti yapılıyor. illa ben yalnız yaşayacağım dersen, benim kuzen zone 4'te tek başına 1+1 evde kalıyor. metroya 20 dk yürüme mesafesi var. metroya binip en merkeze inmesi de 30dk anca sürüyor. ve o eve 1200 pound kira ödüyor. herşeyi içinde. elektrik,su,vergi,tv bandrol filan. yine asgari ücret işte. türkiye'de beşiktaşa ya da kadıköye 50 dakka sonra ulaşabileceğin yerde tüm masrafların içinde 1300 tl ev varsa, bu konuda seni haklı kabul edebilirim.

    ulaşım kısmı biraz karışık.istanbul fiyatlarını bilmiyorum. londra'da o biraz pahalı. ona hem fikir olabilirim. ama ulaşım sorunu yok. yani vızır vızır işliyor. yeri gelmişken fiyatı verelim. zone 1-4 arası aylık 178pound sınırsız. yıllık olarak ödersen 1860 pound. meraklısı burdan baksın zone 1-3 arası biraz daha ucuz haliyle. eviniz zone 3 olursa zone 4 te hiç işiniz olmuyor zaten.

    ama eğer ki iyi bir bisikletçi isen, her yere bisikletle gidebilirsin. her yer düz ayak. ve bisiklet yolları ayrı bazen. trafikte bisikletin önceliği var. araba kullananlar yol vermezse bisikletciler ağzına sıçıyor söforlerin. arada sola dönen tırların altında kalan bisikletciler oluyor. onun içinde bir ara tırların otobüslerin kamyonların filan sola dönüşünü yasaklayacaklardı. sürekli sağa döneceklerdi. böylelikle bisiklet ölümlerinin önüne gecilecek. adamlar için herkes kıymetli.

    zone 3'te kaldım ben 15 ay. benim fazla param yoktu. kücücük odada kaldım 5 kişilik evde. aylık 350 pound ödedim. ama benim odamdan büyük yerlere zone 3'te 500 pounda kadar isterler. gayette iyidir. şimdi sheffield'ta şehrin göbeğinde kocaman odaya 400 pound ödüyorum. herşeyi içinde. tek başıma eve çıkmak istesem sheffield göbeğinde 2 odalı bir eve 650 pound öderim. evlensem hatunda çalıssa, ikimizde asgari ücretli olsak, eve 2400 pound girse çıldırırız heralde. ama sen, bursanın göbeğinde 650 tl herseyi içinde bir ev bul. geçin sevineyim senin adına.

    dolayısıyla evler pahalı demekte yanlış.

    ırkçılık var diyenler olmuş. birader, bak burda bırak silah taşımayı, oyuncak tabancayla birine şaka yap. namluyu doğrult. 3 yıldan hapis başlıyor. birisine pis zenci de. bak bakalım sana dava açınca kaçabiliyor musun? ırkçı insan var heryerde. son brexitten sonra polonyalıları çok dışladılar. her yerde laf ettiler filan. bir gazdı. geldi geçti. ırkçılık filan yok ingiltere'de. iş yerinde ben müslümanım diye beni dışladılar dersen, herkesi gelir ıncık cıncık denetlerler. sokakta 3-5 kişi sana ters ters baktı mı? git polise söyle. anında önlem almazlarsa gel yüzüme tükür. kalabalık bir mekanda tuvalete gidiyorum. önüme 3 farklı kişi çıkıyor. hepsi özür dileyip yol veriyor. ilk geldiğimde 15 ay türkiye'ye gitmemiştim. oturum vizemdeki sıkıntı geç çozuldu. o sürede hiç kavga görmedim dısarda. bir iki tane horozlanma gördüm. onda da kimse kimseye vurmuyor. çünkü ilk vuran suçlu oluyor. 15 ay sonra türkiye'ye geldim. sabiha gökcen'e indim. umreden gelen ihramlı hacı amcalar teyzeler pasaport kontrolunde sıra kavgası yaptılar. yumruk yumruga. 10 dakika polis diye bağırdı herkes. kavgayı durdursunlar diye.polis 15 dakika sonra geldi. bu sefer halk gelen polisi tartakladı niye geç geliyorsunuz diye. bizim halkımızda bir garip. gelen polisin ne günahı var orda. adam bir şekilde geçte olsa gelmiş. geç gelinmesi onun suçu değil. teşkilatın suçu olabilir. sen teşkilata ceza keseceksen, onun sorumlusuna git konuş. gariban polisi tartaklıyorsun orda. ayrıca havalanı güvenlik birimlerine de bir laf edeyim. yahu bırakın havalanına kaç yolcu ineceğini, isimlerine tc nolarına, baba adlarına kadar biliyorsunuz. oraya koyun 2 3 fazla görevli. insanları sıraya soksunlar. tek yapmanız gereken bu. aynısı bir çok havalanında oldu. görevliler vızır vızır yönlendirdi bizi. kavga olmadı başka yerlerde. neyse

    futbol holiganları var, sen kalkmış ingilizleri övüyorsun diyenler var. birader. bak. kalbini kırmak istemiyorum. sebebi bende zamanında bilmeden çok konuştum. gel sana işin doğrusunu anlatayım. premier ligde bilet bulmak çok zordur. ben 2013'te geldiğim ilk sene hemen gaza geldim dedim bir kombine patlatalım.

    ince bir detay ekleyeyim. burda bir çok futbol klubune e-mail attım. hepsi döndü. üstelik kimisi dedi ki, çok mail alıyoruz. cevap vermemiz uzun sürebilir. o yüzden cevap atmazsak sizi sallamıyoruz anlamı çıkmasın eğer işiniz çok çok acildiyse şu numarayı arayın lütfen diye önce otomatik bir mesaj attı. ve dedikleri gibi uygun olunca mutlaka döndüler.

    ben türkiyedeki 3 büyüklere e-mail attım. 1 tane geri dönüş alamadım.

    herneyse ne diyordum hah kombine alıcaz. chelsea'ye mail attım. mümkün değil dediler. adamlar deplasman kombinesi satıyorlar. deplasmana topluca giden otobüse bilet bile satıyorlar. arsenal'in siteye girdim. gördüm ki, kombine bilet sırası var. tamam dedim. aldım 15pound ödedim. sevindim. iyi dedim giderim. eve 2 gün sonra bilet gibi kocaman bir kağıt geldi. üstünde 45bin küsur bir rakam var. anlamadım. e-mail attım. abi dedim ben 45bininci sırada mıyım? evet dediler. e dedim stad kaç kişilik? 60 bin. e dedim bana sıra ne zaman gelir? dediler tam bilemeyiz. yahu dedim kabaca bişiy söyleyin hele. eğer beklerseniz 7 - 8 yılda gelir belki.

    ????

    7-8 yıllık adamlar full kombine satacakları garanti. ve en ucuz kombine 1500 pound filan. şimdi bak kombine parasını sezon başında alıyorlar. ayrıca her maça gidemeyeceksin. işin çıkar bişiy olur. kendi exchange sayfaları var. ordan biletini satıp biraz para geri alabiliyorsun. klupte ufak bi komisyon alıyor. içerde satılan yenilen içilenin haddi hesabı yok zaten. ama ben türküm ya, benim kafa o verdiğim 15 poundta.

    45bin çarpı 15 eşittir 675bin pound. adam sadece sıra satarak bu parayı elde etti. sen git yarış kolaysa avrupada şimdi arsenalle.

    devam ediyoruz. holigan diyorduk değil mi? ben londra'daki bütün stadlarda maç izledim. defalarca gittim kimisine. öyle büyük bir şölen ki. herkes birbiriyle taşak geçmeye çalışıyor ama bunun bir oyun olduğunu öğrenmişler. stadlarda alkol satılıyor. ona rağmen herkes usturuplu şekilde takılıyor. zaten polis geniş önlem alıyor. bir olay olursa anında müdahale ediyor. eskidenmiş o kavgalar dövüşler. ben bunu dedim diye hemen aklına ruslar ve ingilizlerin, fransa dünya kupasındaki kavgaları geldiyse, arada öyle 3 5 şey burda olmuyor. polis işini iyi yapıyor gerçekten. orda yabancı ülke, kimbilir neler oldu bilemiyorum. hoş değil tabi ki. onları aklamaya çalışmayacağım. fransız polisini de suçlamayacağım. kötü niyetli insanlar var. ama ben burda holiganlığın h sinin olduğunu bile görmedim. duyduğuma göre fanatik bir milwall taraftarı sahaya girip rakip kaleciyi yumrukluyor. 7 yıl ceza almış. giremiyor maça. maç günleri gidip imza atıyor karakola. 7 yıl sonra, cezası bitince yine gidiyor maça. rakip kaleciyi yumrukluyor yine. adam manyak çünkü. adamın hobisi bu. nolmuş? ömür boyu ceza almış. trabzon'da hakemi tartaklayan adama noldu?

    spor haberlerinde, misal alanyalılar fenerbahçe deplasmanına nasıl gelirler? hava nasıl olacak? yolda bakım çalışması varsa başka hangi güzergahları kullanabilirler diye bölüm oluyor .

    3. lig'de seyirci ortalaması 7bin. bak 3. lig diyorum. ve nasıl güzel tempolu oynanıyor görsen sen de seversin.

    havası kötü sadece buranın. sürekli gri. yağmur yağıyor çok. ama ben çok seviyorum o havayı. tak kulağına kulaklığı, müthiş müzikler eşliğinde yürü. insanlar napıyor? izinlerini kışın sıcak ülkelere, karayiplere filan giderek kullanıyor. yazın da zaten hava güzel.

    wimbledon diye bir organizasyon var. (bkz: #50411891) şöyle bir entrymde gitmek isteyenlere ışık oldum. isteyen gelsin gidelim beraber. ayrıca roland garros'a paris'e de gitmek istiyorum. ona henüz fırsat olmadı.

    benim açlık sınırım 650 pound burda. ayda 1000 pounda krallar gibi yaşanıyor. asgari ücret 1200. her ay kenara 200 pound atabiliyorum yani. sıkarsam daha fazla da atabilirim. 11 ay çalıssam, çarpı 200 eşittir, 2200 poundum olur. onu da bugün ki tl kurundan 3.75 ile çarpsan. 8250 tl ile bir ay türkiyede neler neler yaparım ben. peheyy.

    kültürel olayları buraya yazmaya sığmayacak kadar çok. protestolar bile ilginç. çıplak bisiklet turu diye aratın. bakın resimlere, okuyun niye yapıyorlar. pantalonsuz metro günü var. ona bakın. insanlar özgür. sakallı müslüman otobüs şoförü de var. dövmeli piercingli de. hindu güvenlik görevlisi de var. katolik te. herkes özgür. herkesin yaşamaya hakkı var. sen gel. senin bana saygın olmasa bile senin de yaşamaya hakkın var. ama bana saygını göstermek zorundasın. benim alanıma dokunamazsın. dokundurtmazlar. benim, türkiye cumhuriyeti vatandaşı jzff'in hakkını koruyorlar. ingilizlere karşı da koruyorlar. bana burda saygısızlık yapacak diger türkiye cumhuriyeti vatandasına karşı da koruyorlar. sadece beni değil. 250 milletten insanın haklarını da koruyorlar. herkes eşit burda.

    son olarak suudi arabistan'dan örnek vereyim. yukarda bir yerde umre'den bahsetmiştim. 29 yaşımda bende gittim kutsal topraklara. orasıyla ilgili çok şey yazarım ama 3 gün sürer anlatacaklarım. tek bir şey seçicem. kabenin dibinde, bak 20 adım mesafede, her yerde dilenci cocuk vardı. kimisi kolu kesik taklidi yapmış. kiminin ki gerçekten kesikti. bir tane range rover geldi. 8 çocuğu bıraktı. sokaktaki 9 çocuğu götürdü. çocuklar şebekenin bir parçası. dilenci mafyası hakim. bunu ingiltere'de yapamazsın.çünkü ingiltere'de bırak on çocuğu dilendirmeyi, bir çocuğa fiske dahi vuramazsın. eğer vurursan adamın götünden kan alırlar kamil. kan.

    not: yine belirtiyorum. bu yazdıklarımın hiç bir tanesi ingiltere'yi övmek için yazılmadı. tek nedeni, adamların standardını anlatıyorum. bilmeyen bilsin. duymayan duysun diye. daha fazla kanıt isteyene sunabilirim kanıtları. paylaşılan linklerde gördüm. moralimiz bozuldu diye paylaşıyorsunuz. moraliniz bozulmasın. kendinizden başlayın değişime. yaşadığınız mekanı değiştirmek zorunda değilsiniz. ülkeyi de değiştirmek için elinizde güç olmayabilir. yönetimde siz söz sahibi olmayabilirsiniz. azınlık bile olmayabilirsiniz. ama kendinize karşı dürüst olun. değişin. bundan sonra her cafedeki garsona, her restoran çalışanına,her hademeye, her size bir şekilde hizmet eden insana, bir gülümsemeyi hal hatır sormayı çok görmeyin. önce kendiniz değişin. adam size ana avrat küfür etse bile siz insanlığınızı bozmayın. vardır garibin bir derdi vardır deyip önünüze bakın. uğraşmayın. dalaşmayın. kavgalardan kaçın. kendinize huzurlu ortamlar yaratın. madem uzaklaşamıyorsunuz, madem kaçışınız yok, kendi küçükmutlu dünyanızı yaratın. biliyorum zor. bazen olmayabilir. ama değişim önce içerden başlar. başkaları sana dellense bile, sen delirme. onun deliliğine ver. seni bozmalarına izin verme. kolay olacağını söylemiyorum. beğeniyorsan, buyur benim tavsiyem bu. beğenmiyorsan, zaten sen tercih etsen de etmesen de gerçek değişmiyor.

    edit: trafiği unutmuşum. demin yolda aklıma geldi. onu da ekliyim. şimdi yeni yeni türkiyede bazı bölgelerde gördüm. kavşak içindekine yol ver diyor. burda roundabout denilen o sistem var. hani biz iş makinası izleriz ya. milli ata sporumuzdur. ben burda sürekli roundabout izliyorum. arabalar vızır vızır geçip gidiyor. ambulansa yol vermelerinden bahsetmiyorum bile. onlar zaten şapka çıkarılacak cinsten. ama esas benim takıldığım konu, iki şeritli tek yön yol var diyelim. iki şeritten de gidebilirsiniz. ama sonra tabelalar yardımı ile anladınız ki, sola dönmek icin sol şeritten devam, düz gitmek için sağ şeritten devam etmeniz lazım. ileriden sola döneceksiniz. o zaman sol şeride geçiyorsunuz ve soldan ilerliyorsunuz. buraya kadar normal. soldan giden herkes sola dönecek demek. ister 3, ister 300 araba olsun. bir allahın kulu sağ şeritten uyanıklık yapıp gidip gidip gidip son dakka sola kırıp aralara sıvışmıyor. niye? aptal mı bu insanlar? hayır. medeni çünkü o insanlar. bakın emniyet şeridine girmekten bahsetmiyorum. normal şeritte gitmekten bahsediyorum. adam 300 araba dahi olsa, sırasına geçiyor. bekliyor kendi şeridini. çünkü biliyor ki, o ve onun gibiler sola dönmek için sağ şeridi kapatırlarsa, düz gidecek insanların hakkını gasp etmiş oluyorlar. düz gidecek adam boşuna trafikte beklemiyor o kuyrukta. türkiye'de defalarca olmuştur size bu. sola dönüş sokakta tek şerit var. 2 şerit sıraya giriyor kim önce kaparsa. peki burda niye yapmıyorlar? yap bakalım, evine ceza geliyor mu? gelmiyor mu? üstelik cezalar burda arabaya kesilmiyor. her arabanın 2 kullanıcı hakkı var. arabanın sorumluluğu kimdeyse ona geliyor ceza. o kişinin de belirli puan limiti var. puanı arttıkça cezası artıyor. bir süre elinden alınıyor ehliyeti. mahkemeye çıkıyor. çeşitli kurslar görmesi gerekiyor tekrardan.

    futbol ile ilgili de şunu unutmuşum. premier lig maçları dikkatinizi çektiyse hep cumartesi yerel saatle 15.00 da oynanır. bunun sebebi, cumartesi futbol günüdür. pazar ise aile günüdür. çocukları olanlar, çocuklarını her türlü aktiviteye götürür. sunday league denilen pazar ligleri vardır her branşta. babalar, anneler çocukları pazar ligi maçlarına götürür sabahtan. maçlar 12 ye doğru biter, isteyen pikniğine gider. isteyen gezmeye, alışverişe. toplum mühendisliği gerçekten harika. herkes gayet mutlu.

    ayrıca evsizleri unuttum. eğer vatandaş isen ve geçim durumum yok diyorsan, devlet sosyal devlet. sana ev vermek zorunda. hakların var. o yukarda saydığım 650 pounda mal olan evi 100 pounda alma hakkın var. council evleri denilen yerler var. devlet ev sahibi. hani dedim ya 3 katlıdan fazla eve izin verilmiyor diye. bazı semtlerde büyük 10 katlı yerler var. ama temtek duruyor ortada. ilkbas anlayamadım ama çoğunu devlet kendi yaptırmış. kiraya veriyor ucuza böyle durumu zorda olanlara. o yüzden evsiz gorunce dısarda anlam veremiyorum. çunku yardım isteyen herkes yardım alabiliyor. bu arada sık sık duyuyorum ki, bu council evlerinden alıp, kendi yaşıyormuş gibi gösterip, boş odayı kiraya veren, hatta utanmayıp tüm evi başkasına kiralayanlar var. yasal değil tabi ki. yapmakta büyük cesaret. ama kimlerin yaptığını az buçuk tahmin etmişsinizdir.

    ayrıca evlerin pahalılığına şunu da eklemek lazım. herkes bu ekonomiye güvenip ingiltere'de ev almak istiyor. dolayısıyla arz talep eğrisinde haklı olarak evler çok pahalı oluyor. hep söylerim, suriye'de 100 dairesi bulunan bir adam hata yapmıştır. suriye'de öyle zenginler varmıştır. halbuki ordan 100 dairen olacağına, 50 dairen olsun. git bir tane ingiltere'de al. bir tane ispanya'da al. bir tane amerika'da al. bir tane istanbul, bir tane eskisehir, bir tane izmir'de al. al oğlu al. sepet yap. dağıt riski. hatta aynı gelirin yine olur. ama noldu? savaş çıktı. evler noldu? yerle bir oldu. haa bu arada bende şu an sallıyorum. belki de suriye'de mülk edinme hakkı yokmuştur. ama siz demek istediğim şeyi anladınız. ben biliyorum denizli'de 300 tane dairesi olan adam var. ve bu adamın 2 kızı var. oğlu yok. karısı x5 e biniyor. kendisi yıllarca fiat uno'ya bindi. nice zaman sonra az yakıyor diye gitti bir nissan micra aldı. (lan bu yazıda iyice nissan micra reklamına döndü) ve bu adam hala gece 11 lere kadar çalışıyor. riski dağıtmamış. denizliden 300 daire almış ama peki bu parayı kim yiyecek? söyliyim. damatlar yiyecek. kızlar biraz güzel olaydı belki o damatlardan biri ben olmak için sıraya girerdim ama bilemiyorum altan. para için ruhumu satamam.