o metne tesadüfen imza atmadım. sonradan da belli bazı sebeplerle imza atmak istemedim.
eminim oradaki her ismin metnin içerisinde itiraz ettikleri, günlük yaşamda pek de desteklemeyecekleri şeyler vardır zaten.
fakat mesele bu değil!
şiir okudum diye hapse düştüm diyerek mazlum edebiyatı yapılırken ifade özgürlüğünü kendinize araç edip "suç devlettedir" diyeni mahkum etmeye çalışmak en basit tabir ile ikiyüzlülüktür. bu insanların bir kısmı pkk için sempati besliyor olabilir mi? neden olmasın? ama çok büyük bir kısmı genel olarak şiddete karşı insanlar ve ölümlerin durmasını istiyorlar.
siz de diyorsunuz ki neden pkk adı geçmiyor neden onlara hitap etmiyor bu bildiri? be adam adı üstünde "yasadışı örgüt" dilekçe ile mi başvurulur böyle bir örgüte? tc vatandaşı olarak muhataplarına yöneltmişler eleştirilerini. bölge siyasetiyle ilgilenen akademisyenler emin olun ki çeşitli toplantı ve organizasyonlarda pkk eleştirisi yapıyorlar ama burada kendi vatandaşını koruyamayan bir devlet söz konusu, elbette devlete eleştiri gelecek.
trafik ışığı çalışmıyor ya da yanlış çalışıyor diye trafik kazası olsa ışıklara mı yoksa onu doğru düzgün çalıştıramayan devlete mi kızarsınız söyleyin lütfen.
baskı ve zulümle sindirilmeye çalışılıyor her muhalif ses. bu göz altılar da bu girdabın son halkası, şimdilik.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 15 ocak 2016 akademisyen gözaltıları
-
2. norveç'in diğer yüzü
bir memleket hayal edin, cümle alemi kıskandıran refah seviyesine rağmen vatandaşları gece gündüz canına kıymakla meşgul. yaşamak ister misiniz?
bir kere düşünelim; neden en çok intihar vakaları iskandinav ülkelerinde yaşanıyor? hani çok mutluydular? hani bolluk ve huzur içindeydiler? öyleyse bu ruhsal dengesizlikler neden? rahatlık karşısında sıkılıp zevk için kendilerini mi öldürüyorlar? o çok çiçek bahçesi gibi görünen ülkelerde mevsimin sürekli kasvetli modu insanların üzerinde ters etki mi yaratıyor? belli ki bize fazlasıyla huzurlu görünen bu insanlar iç dünyalarında büyük handikaplar yaşıyor.
isveç'de yaşayan arkadaşlarımın çoğu türkiye’ye geldiğinde geri dönmek istemediklerinden bahsediyor. maddi olanaklar ülkemizde zor olabilir. çalışmalarımızın tam karşılığını alamıyor olabiliriz. ancak türkiye’nin her ilinde sahip olmak istediğimiz huzuru bir şekilde bulabiliyoruz. o yüzden yabancı ülkelerde hayatın güllük gülistanlık görünmesi pek inandırıcı gelmiyor.
bu arada iskandinav ülkelerinde kadına şiddet vakalarında norveç açık ara birinci. ülkenin en büyük sığınma evi müdürlüğü’nün raporuna göre, norveç’te 15 yaşından büyük her 10 kadından biri tecavüze uğruyor. o halde biraz daha farklı açıdan bakmayı öğrenmeliyiz.
özenmeyi adet haline getirip, biz de olmayan her şeyi gereksiz yere abartıyoruz. o çok imrendiğimiz sükuneti aslında yine bizler bozuyoruz. hep başkaları, hep başka hayatlar derken içinde bulunduğumuz güzelliklerin farkına vara..
ya tamam siktir edin. 2 saattir yazıyorum ben bile ikna olmadım. bu kadar bulabildim google'dan. iskandinav ülkelerine dair bildiğiniz fenalıklar varsa lütfen paylaşın. kendimi iyi hissetmek istiyorum. şu son japonya olayı iyi gelmişti mnk. -
3. ışid'e operasyonlar durdurulsun barış gelsin
birilerinin artık söylemesi gereken, akedemisyenler tarafından imza toplanarak dikkat çekilmesi gereken gerçeklik. koalisyon güçleri ışid'le mücadele ediyorum diyerek binlerce sivilin ölümüne sebep oluyor. özellikle sakallı ve allahu ekber diyen barış gönüllüsü siviller. ortadoğuya barış gelmesinin tek yolu ışid'le masaya oturmaktır.
-
4. muhtarlardan akademisyenlere tepki
eğitim seviyelerini toplasan 1 yardoç etmeyecek güruhun tepkisidir.
-
5. pkk hendek kazarken erdoğan ne yapıyordu
vergi veren bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak cevabını merak ettiğim soru.
ne yapıyordu tayyip erdoğan? şehir şehir dolaşıp 400 vekil mi istiyordu, muhtarları mı topluyordu, ihaleleri mi takip ediyordu? pkk, şehir merkezlerine hendek kazıp patlayıcı doldururken, bu ülkeyi yöneten tayyip erdoğan ne yapıyordu? -
6. akademisyenlerin odalarına çarpı işareti koymak
ülkücüler işaretlediyse kesin yanlış kapıdır o.
ırkçıların zeka seviyesi. -
7. 4 yaşındaki şehit tabutu
@
ondan sonra ağlayıp zırlıyorsunuz, burnunuzu dışarı çıkıp yakınınızın cesedini yerden alamıyorsunuz.
bir baba, evladıyla hakk'a yürüyor.. ve siz bunun hesabı sorulmayacak mı sanıyorsunuz.?
türk devletini hiç tanımamışsınız. bu görüntülerin bedeli olarak kaç teröristin alnına kurşun sıkılacak?
hastaneden cenazenizi alamayacaksınız, kimsesizler mezarlığına gömülecekler.
siz bize bu acıları yaşatıyorsunuz da, bunların karşılıksız mı kalacağını düşünüyorsunuz hakikaten?
öyle bedeller ödeyeceksiniz ki, "keşke anamın amından çıkmasaymışım " diyeceksiniz.
orospu çocuğu terörist bozuntuları sizi. -
8. 16 ocak 2016 beyaz show solcu eylemi
itici solcu sesi ile yapılmış eylemdir.
not: solcuyum. -
9. 28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi
akp'li faşistlerin kalkan totosunu indirdiğimiz görkemli isyan. bir tane daha gelecek, sanmayın ki sindik ve sustuk. hiç merak etmeyin.
-
10. erkeklerin ağlamamayı başarabilmesinin yolu
(bkz: erkekler ağlamaz yalanı)
öyle bir ağlarız ki bazen, bilsen korkarsın. öyle dolarız bazen. bazen gizli gizli ağlarız evet, kimseler yokken. bazen bir damla süzülür gözlerimizden, yeri değildir. siler, içimize ağlarız. bazen ulu orta hüngür hüngür ağlarız, yeri olmasa da tutamayız daha fazla içimizde. ama en önemlisi biz ilgi çekmek için değil içimizden geldiği için ağlarız. işte bu yüzden bazıları bunu asla anlayamaz. -
11. kurşun geçirmez muskayı horoz üzerinde denemek
acaba hangi partiye oy vermistir bunu deneyen kisi?
sadece soruyorum. -
12. ali sabancı'nın uçak tuvaletini paralı yapması
inşallah yapar da, ishal olmuş birisi koridora sıçar bu adam da rahatlar.
normal şartlarda köşede bakkal işletecekken, zengin ailede doğma sebebiyle adamın uçak şirketi var.
ama vizyon bakkal vizyonu. -
13. en acısız intihar yöntemini bizden saklayan doktor
anamız bacımız üzerine yemin ettirdiler kardeş yoksa tükkan senin.
-
14. gelmiş geçmiş en iyi silah
kalemdir!!!
şaka lan şaka, inanıp kullananlar komple içerde. -
15. öğrenci kolektifleri
üniversite de kampüs yaşamının içine eden, huzur bozan topluluk. başka hiç bir sike yaradıklarını ne gördüm ne duydum..
broşür dağıtmak, olur olmadık yerde toplaşıp türkü çığırmak, slogan atmanın dışında bir kaç eylemlerinden bahsedeceğim.. mekan : kocaeli üni. 2009-2014
-yemekhane'de yemekler 2 tl idi. 5 senede de böyleydi. arkadaşlar istanbul üniversitesi'nde 1.5 lira bizde neden 2 diye eylem başlattılar. yemekhane önünde simit yiyorlardı her gün.
2 tl'ye çorba-pilav/makarna-ana yemek-tatlı/meyve ve sınırsız ekmek-salata-su tüketebiliyorduk. ve her 5-6 kişiden biriye okul yemek bursu veriyordu.
-ulaşım öğrenciye 1 tl'ydi, 1,10 tl oldu. ortalığı yıktılar. umuttepe'den anıtpark'a yürüyeceğiz dediler. sadece kemik kadro kalınca, dünya bankasında son vermişler yürüyüşe.
-bir ara kürt vatandaşların açlık grevi vardı. bir gün yemekhaneye geldiler, milletin önündeki yemekleri alıp yerlere döktüler. insanlar açken siz nasıl yiyorsunuz gibisinden. kolektif kardeş hani 2 tl yemeğe çoktu. öğrenci adamlar 2 tl verdi niye döküyorsun. hem işçi kardeşin temizleyecek şimdi oraları?
-bir ton güvenlikle - polisle kavgaları vs. oldu kampüsün hatta fakültelerin içinde.
böyle saçmasapan, sırf eylem yapmak için, sırf eylem yaptım demek için eylem yapan tipler. başka bir bok değiller. kendilerinden başka sevenleri ve sempati duyanları yok. bunlardan biri, arkadaşımın arkadaşıydı bir kere sohbet etme fırsatı buldum. "neden ya?" dedim. "neden bizle burada kahve içmek yerine fakültenin girişinde güvenlik durmasın diye bağırıyorsun? ben güvenliği görmüyorum bile bu neden senin için sorun oluyor?" dedim. "sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa" diye bir şey söyledi.
uçuk kafalar yani. -
16. evliliğe güven katan 8 önemli davranış
sözlük sözlük değil, onedio amk.
-
17. van'da öldürülen 12 gerilla
"12 silahlı, tecrübeli ve profesyonel hpg gerillasının bulunduğu bir mekanı türk devlet güçlerinin yarım saat ya da birkaç saat içerisinde etkisiz kılması mümkün değildir."
:) -
18. mars mı daha yakın hindistan mı
memleket mi? yıldızlar mı? gençliğim mi daha uzak?
-
19. 1128 akademisyenin hak ettiği şey
okumaya geldiğini iddia edip * hocalarının kapısına çarpı koyan aptallara ders veriyorlar.
bundan büyük ceza mı var?
kafasına sıçtığımın vasatları. -
20. 15 ocak 2016 melih gökçek'in abd elçisini kovması
-
21. 15 ocak 2015 barış isteyen akademisyenlere gözaltı
mezun olduğum üniversiteden 19 akademisyen gözaltına alınmış. öncelikle şunu belirtmekte fayda var; onur hamzaoğlu başta olmak üzere hiçbir hocamız böyle bir müdahale sonucu yılmayacaktır. bu insanların iradesini kırmak mümkün değildir. nilay etiler sabah 06.30 sularında işçilerin servis beklediği duraklara gidip hal hatırlarını soran, isteklerini dinleyen ve onlarla gerçekten ilgilenen bir bilim insanı, bir doktor. yücel demirer ise hayatımda tanıdığım en ılımlı insanlardan biri. herkesi, her düşünceyi sakince dinler; dikkate alır, kendi düşüncesini o kadar sakince ve güzelce anlatır ki, hayranlıkla dinlersiniz. veli hoca, mühendislik koridorlarında vals yapılabilsin diye seçmeli derslere dans dersleri ekleten son derece aydın biridir. listedeki diğer tüm hocaların böyle aydın ve ilerici kişilikler olduğunu söyleyebilirim. o kadar kolay değil. dilovası'nda annelerin sütünde, bebeklerin ilk dışkılarında ağır metal tespit edilmişken, bunu korkmadan haykırabilen; gerektiğinde tüm yerel yönetimleri karşısına alabilen onur hamzaoğlu'nu, doğru bildiğini kimseden esirgemeyen, gerçek anlamda bilime emek harcayan hiçbir akademsiyeni böyle kolay kolay sindiremeyeceksiniz. öğrenci dostu, halktan, emekten ve bilimden yana hocalarımızı yalnız sanıyorsunuz bir ihtimal. o kadar büyük bir yanılgıdasınız ki, pişman olmak için çok fırsatınız olacak.
edit: he kardaş hepsi terörist bu hocaların. hepsi terörist sevici. hangisini tanıyorsun da böyle yaftalıyorsun? ifadeye çağrıldıklarında korkmadan gidip ifade verebilecek insanları şafak operasyonuyla gözaltına alıyorlar. senin yaşadığın ülkede bilim üreten insanları gözaltına alıyorlar. gazetecileri tutukladılar. bir kısmını sokaklarda öldürdüler hatta. sen "iyi oldu, güzel oldu" diye sevinebiliyorsun. yarın öbürgün götünü silmeye taş bulamadığında bugün olan bitene yine hayıflanmayacaksın sen. -
22. ösym sınavlarda kulak tıkacı versin kampanyası
gurultu onleyici kampanya.
seker vs. elzem olmasa da gerek disaridaki insanlarin, araclarin gurultusu, gerek salonlardaki dikkat dagitici sesler icin gerekli oldugunu dusundugum uygulama.
ucaklarda verilen sungerimsi tikaclar yeterli olacaktir. maliyetsiz seyler bunlar. disaridan sokamiyoruz bare siz verin.
nereye basvuru yapacaksak yapalim. -
23. pkk'lıların insanı zorla rte destekçisi yapması
aslında rte'nin bu toplumu iyi tanıdığını gösterir.
olay şöyle oldu. rte ilk iktidara geldiği zaman cumhuriyet tarihi boyunca kemalist geçinen bir takım zevat yüzünden mağdur edilmiş belli bir toplumun temsilcisi gibi görünüyordu ve mazlumdu. neticede sincan hadisesi, devlet dairelerinde dindarlara uygulanan baskı, üniversitelere sokulmayan tesettürlü kadınlar ve hep tehlike olarak lanse edilen irtica algısı yüzünden dindar zümre hep baskı altındaydı. belli oranda değil gerçek manada mağdur edilmiş bir kesimdi ve rte öncesindeki erbakan gibi siyasilerde bu baskıdan nasiplenmişti.
kendini kemalist olarak tanımlayan elit bir tabaka toplumu her zaman yönetmeye çalıştı ve yönetmeye çalışırken hep tepeden baktı. toplumu; ehlileştirilmesi, medenileştirilmesi gereken koyun sürüsüymüş gibi değerlendirdi. maalesef ülkemizin kadük demokrasisi topulumun her kesimini mağdur etmek için adeta biçilmiş kaftan gibidir öyle ki, gün geldi kemalistleri bile mağdur etti. yani bu öyle bir demokrasidir ki! o an yöneten zümre için cennet bahçesi o zümreye karşı olan kesim içinse cehennem kapısı gibidir. işte bir dönem ülkeyi yönetenler cenneti yaşarken sonra cehenneme intikal ettiler. cehennemdekilerde cennete geçit.
tayyip erdoğan ilk iktidara geldiği zaman ezilmiş ve mağdur edilmiş biri olarak öteki mağdurları anlamaya çalıştı belki konjonktür gerektirdiği için belki de gerçekten çözmeye çalıştığı için darbe dönemleri sonrası yaratılan bir algıyı kırıp kürt sorunu vardır dedi ve çözeceğiz dedi. bu dönemde toplumun hafızasında kötü yer edinmiş ya da hep açık kalan yaralara adeta merhem sürer gibi bir takım açıklamalar yaptı. örneğin dersim katliamı dedi, idam edilen gençleri andı, faili meçhulleri araştırdı, ohali kaldırdı, haksızlığa uğramış dindar kesim için bir takım adımlar attı, ahmet kaya, nazım hikmet'i andı, idam edilen ülkücü gençlerin mektuplarını okudu, sürgünde olan bir takım insanları yurda davet etti vs. içeride bunu yaparken dışarıda ise filistin dedi, kıbrıs, ermeni sorunu için bir takım adımlar attı, komuşlarla sıfır sorun anlayışını benimsedi.
fakat gel zaman git zaman tayyip değişmeye başladı. ya da gerçek hali zuhur etti. öncellikle tayyip erdoğan karakteri şöyledir, birine bir şey verirse o kişiden ölümüne bağlılık bekler. yani mesela tayyip erdoğan kürt sorunu var dediği için bütün kürtlerin ona tabi olmasını ister. çünkü ona göre o kürtlerin kudretli lideridir. bu benim şahsi görüşümdür şöyle düşünüyorum eğer kürt siyasi hareketinin temsilcileri, öcalan ve kandil tayyip erdoğan'a biat etseydi biz bu gün 1.000 küsür akademisyeni değil karayılan'ın meclise girip girmemesinin etik olup almayacağını veyahut kanton amed'i tartışıyor olurduk. bu da bazı yavşak milliyetçilere kapak olsun. akan bu kan öyle vatan millet için akmıyor, siz aptallar balık hafızalılar, mars ve hindistan mesafesini ölçemeyenler öyle olduğunu düşünebilirsiniz ama toplumun duyarlı kesmi, okuyanı, araştıranı gözlem yapabileni bütün her şeyi çıplaklığıyla görüyor.
tayyip erdoğan'ın 2-3 kırılma anı oldu. biri gezi, öteki mit, dersahane tartışması sonrası oluşan cemaat gerilimi ve öteki seni başkan yaptırmayacağız hadisesi. tayyip siyasete ilk girdiği yıllarda ordu ile hesaplaştı. bu hesaplaşmaya gelecek tepkileri yıllar içinde ordu tarafından mağdur edilmiş toplumun belli kesmini yanına alarak savuşturdu. bu hesaplaşmayla aşırı cumhuriyetçi keskin kemalist tabakayı eritti, güçsüzleştirdi ve maalesef buna karşı durabilecek kitle de hala 1920-30'lu söylemler hareket ettiği için 2010'un dünyasında iş göremez hale geldi. yaşam standardı ve bakış açısı olarak modern gibi duran fakat ne yazık ki fikirsel anlamda çok arkaik olan bu kitle yenildi. sonuçta tayyip ilk kavgasında zaferle çıktı. bu işi de cemaatle birlikte çözdü. sonra cemaatle arasına kara kedi girdi. malum konular sebebiyle. cemaat ve akp birbirine uzak kavramlar değildi. akp cemaatle kavgaya girişince bir takım eski soruşturmaları görüntü olsun diye cemaate yıktı. cemaatle kavganın hem zor hem de basit yönleri vardı. bana göre cemaatte bir elitler kulübüydü. halka inememiş bir hareketti. gücünü devlet kademelerine sıçrayarak elde etmişti. ticari kanallarla halkı etrafında toplamıştı. fakat halktaki karşılığı çıkar ilişkeliri üzerine dayalıydı. basit kısmı buydu. halk desteği yoktu. zor kısmı devlet içinde üst mevkilere tırmanan kişileri ekarte etmekti. ama iş oraya gelene kadar akp zaten güçlenmişti. zayıf dönemlerinde cemaatten aldığı destekle ordu ve devlet kurumlarında olan kemalistleri eleyip kendisi yerleştiği için cemaate operasyon çekmek daha basit oldu. bir de şu var cemaate tepkili olan bir çok insan da vardı ve akp bunların da desteğini kazanıp bu kavgadan da zaferle çıktı. fakat bütün bunlara rağmen cemaatle giriştiği kavgadan yaralar aldı. 17-24 aralık soruşturmaları akp'yi zayıflatma eğilimi gösterdi. toplumda şüpheler oluştu. milliyetçi kesim çözüm zürecinden dolayı tepki gösterdi, kemalist kesim ise zaten rahatsızdı. bütün bunların üstüne bir de demirtaş seni başkan yaptırmayacağız deyince film iyice koptu ve nihayet haziran seçimlerinde akp iktidardan düştü.
işte tam bu noktada tayyip erdoğan 3 gün eve kapandı tahminlerime bütün danışmanlarını topladı ve bir senaryo üzerinde çalıştılar.
hepiniz gerizekalısınız ama en gerizekalı milleyetçiler için bilal'e anlatır gibi anlatayım. tayyip iktidarı kaybetti. destek veren herkesle artık sorunlu. milliyetçiler rahatsız. kemalistler rahatsız 2. cumhuriyetçiler rahatsız, cemaat rahatsız ve kürtler desteğini çekti. ve tayyip bu noktada çok zekice bir hamle yapıp çözüm sürecini bitirdi. bu hamleyle mhp'yi 3-4 puan birden aşağı indirdi. haziran ve kasım ayı arasında kürtlere uyguladığı şok şiddetle muhafazakar ve daha az bilinçli olan kürtler üzerinde ters etki yarattı ve onların da oyunu aldı. rte'ye ölümüne düşman olan bir takım kemalist, ulusalcı kesimden dahi destek görmeye başladı. mhp etkisiz eleman oldu. çünkü kürt meseli ve pkk bu ülkenin en zayıf noktasıdır. toplumun tümünü yanına çekecek gücü elde edersin. şehit, bayrak, vatan, namus, şeref edebiyatı siyaseten kazanç getiren bir söylemdir ve tayyip tam olarak şu an onu yapıyor. işte bu başlığı açan arkadaşın durumu bundan ibarettir. bu kişi sensin, tayyip erdoğan'a can veren sensin. durum budur.
gelelim son kavganın sonucuna. maalesef bu kavga ötekiler gibi sonuçlanmayacak. tahminime göre rte toplumu başkanlık için referanduma götürecek ve o döneme kadar bu pis kavga devam edecek. bir sürü insan ölecek. sonra allahın izniyle %60 gibi bir oranla tayyip başkan olacak ve bir kaç ay sonra tekrar masaya dönülüp özerklik, kanton vs. gibi planlar yapılacak. o zaman belki siz senizi çıkaracaksınız ama muhtemelen gazeteler sizin hakkınızda kötü şeyler yazacak başkan ayar çekecek belki hakkınızda soruşturmalar açılacak. bundan bir kaç yıl önce "güçlü bir türkiye kantonlardan" korkmamalı diyen adamın fikirleri ne kadar değişebilir.
sonuçta bu paradoksu siz yaratıyorsunuz.
yazıma son verirken şunu söylemek istiyorum. topunuzun... -
24. ab'nin tr'ye vereceği 3 milyar €'nun engellenmesi
mülteciler de kalmayacaksa eğer, ab'yi batırıp türkiye'yi kurtaran olaydır.
teşekkürler italya. -
25. 15 ocak 2016 yurtiçi kargo öğle yemeği rezaleti
yurtiçi kargonun yemekleri kötü zaten.
-
26. chp'den akademisyenlere destek bildirisi
gayet yerinde bir bildiri.
zira burada sorun akademisyenlerin ne söylediği değil; ki ona destek vermediğini de belirtti parti sözcüsü.
lakin sorun, insanları söyledikleri için rastgele göz altına almak ve bunun düşünce özgürlüğüne aykırı oluşu.
muhalefet partisi olarak yapılması en doğru şeyi yapmış chp. tebrik etmek gerek. -
27. yurtiçi kargo'nun ömürden 4 yılı çalması
-
28. sahibinden.com'da 2.080.000 tl istenen daire
fiyatındaki 80bin liranın emlakçı tarafından eklendiği düşünülen ev
-
29. kadınlara çekici gelen erkek meslekleri
bir sürü kişi mühendis ve yazılımcı demiş.
şirkette sadece bizim katta yaklaşık 80 tane erkek bilgisayar mühendisi var. 50 tanesi bekardır. kandırmayalım birbirimizi. niye bekarız biz o zaman ? -
30. koca popolu kadınlarla doggystyle yapmak
insanı dev bir kamyon direksiyonu başında rampaların ustası gibi hissettiren, havalı kornalı eylem.
-
31. atiba hutchinson
(bkz: gençler toplanın. başlıyoruz)
-
32. 15 ocak 2016 barış için tiyatrocular bildirisi
gezi lafını duyunca götü üç buçuk atan yarak kafalıları göstermiştir. bir de hala bu bildiriye imza atanlara tatlı su solcusu denilmektedir. "lan amcık" derler adama, "hayatında bir kere bile bu kadar cesur oldun mu acaba?"
-
33. öz annesi tarafından dövülerek öldürülen çocuk
kendimi bildim bileli hep çocukları çok sevdim. çok önemsedim. sandım ki hayatımın erken çağlarında anne olacağım.sandım ki bir sürü çocuğum olacak.yaradan bana bu sevgiyi okyanus gibi verdiğine göre, sandım ki o okyanusta bir sürü evladım yüzecek....
bi şekilde iş ,güç derken kazık kadar oldum. artık anne olmak hedeflerim arasında değil.iyi insan olarak yaşayıp gitmenin derdindeyim.ama gündemde böyle can sızlatan haberler görünce isyan ediyorum evet ..." bana niye vermedinnn" diye
çocuk sevgisi konusunda içi çöl olan insanların bu kadar çabuk, bu kadar üzerinde düşünmeden kolayca anne oluşlarını ilahi olarak çok adaletsiz buluyorum. -
34. vodafone arena
bazı beşiktaşlı arkadaşları endişelendiren stadyum. ne yazık ki endişelerinde haklılar. aynı endişe türk telekom arena inşa edilirken bende de vardı.
ben genel olarak tribün çocuklarının sevmeyeceği türden bir taraftarım. maçı oturarak izlemeyi severim, alırım kahvemi köşe gönderine ve sahaya yakın bir yere giderim. sahaya olan yakınlık benim tercihimdir ama köşe gönderi tamamen tribün çocuklarından uzaklaşma isteğimden kaynaklı bir seçimdir. ya ortalarda mecburen koltuğa çıkacağım ya da köşeye gidip insan gibi koltuğuma oturup maçımı izleyeceğim.
sami yen'deyken insanların koltuklara çıkması çok rahatsız etmiyordu ama arena'da olsun istemiyordum. sebep olarak yeni bir stadyum olması başlı başına yeterliyken, koltukların açılır kapanır olması eski sisteme göre daha az dayanıklı olacağı için hiç istemiyordum.
neyse, inşaat zamanı bu çok dile getirildi, birçok kişi koltuklara çıkılmamasını yazdı çizdi. biz de dedik, herhalde artık olmayacak bu durum. gel zaman git zaman inşaat bitti. açılış maçı günü geldi, o eski bayramlar gibi heyecanlıyız. bindik metroya stada gidiyoruz, o günün her anını kamerayla kaydediyorum falan, hatta içeri girerken kamerayı göz hizama getiriyorum ki stadı ilk gördüğüm anı, gördüğüm açıyla kaydedebileyim. içeriye her giren "ananı skmmm bu ne laaan" minvalinde tepkilerini yanındaki arkadaşıyla paylaşıyor. kısaca çok mutluyuz.
sonra gözler tribünlere çeviriliyor ve bizim mallar yine koltuk tepesinde tepiniyor. ulan mal! koltuk zaten sen üstünde değilken kapanıyor, bir koltuğa 3 kişi çıkıp düşmemeye çalışacağınıza kapatın koltuğu, beton üstünde isterseniz yağlı güreş yapın. neyse diyeceğim şu ki, boşuna heveslenmeyin beşiktaşlı kardeşlerim. bu mallar bu mallıktan vazgeçmiyor. yine çıkacaklar o koltukların tepesine, daha ilk maçtan kırılanlar olacak, bunlar çıktığı için arkalarındaki insanlar da maçı izleyebilmek için çıkmak zorunda kalacaklar.
ya bir de, önemli pozisyonlarda o koltuktan aniden kalkmak, kaçan golden sonra hadi beee diye geri dönmek falan da güzel şeyler, ondan da mahrum kalıyorlar haberleri yok. -
35. tarihte ilk denizaltıyı türkler yaptı
ve sadece sünnet düğününde halkı şaşırtmak için kullanarak vizyonlarını belli ettiler şeklinde devam eden cümle.
-
36. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
daha önce birçok kez hem bu başlık altında hem de kendi başlığı altında konuşuldu ama ben de tekrar anlatmak istiyorum dilim döndüğünce: (bkz: fermi paradoksu)
öncelikle bir soruyla başlıyoruz. ''eğer evrende türümüzden (ya da gezegenimiz üzerindeki yaşamdan) farklı bir canlı türü varsa, nerede?''
şimdi evrenimizi kısacık tanıyalım:
içinde bulunduğumuz evren, 'gözlemleyebildiğimiz kadarıyla' '90 milyar ışık yılı' gibi aşşırı büyük bir çaptadır. evren, -ortalama olarak- 100 milyar galaksi barındırır ve her galaksi de ortalama 100 milyar ile 1 trilyon arası yıldıza ev sahipliği yapmaktadır. son zamanlarda yapılan araştırmalarla 'yaşamın olma ihtimali' olan gezegenlerin de gayet yüksek sayılarda olduğu ortaya çıkmıştır. evrende, muhtemelen trilyonlarca yaşanabilir gezegen olduğu söylenebilir. yani olaya bu şekilde bakarsak evrenin uzay gemileriyle dolu olması gerekiyordu.
eğer başka galaksilerde ''uzaylı uygarlıklar'' varsa bile, bizim onları görmemizin hiç bir yolu yoktur. galaktik komşularımızla bizim oluşturduğumuz 'lokal grup'un dışında hiç bir şeye, hiç bir zaman ulaşamayacağız. çünkü evren, hayal edebileceğimizden çok daha hızlı bir şekilde büyüyor ve bu 'uzak galaksiler' bizden hızla uzaklaşıyor. gerçekten çok hızlı giden uzay gemileri yapıp yola çıksak, diğer bir galaksiye ulaşmamız milyarlarca yıl sürerdi.
pekala, onlara asla ulaşamayacağız. bu yüzden sadece bizim de içinde bulunduğumuz samanyolu galaksi'sine odaklanalım o halde. samanyolu, içinde ortalama 400 milyar yıldız barındırıyor. ayrıca samanyolu'nda 20 milyar tane güneş benzeri yıldız bulunmakta. ve bu yıldızların 5'te 1'i, 'güvenli yaşam kuşağı'nda, dünya büyüklüğünde bir gezegen barındırıyor. yani bu hesaba göre bu gezegenlerin %0.1'inde bile yaşam olsaydı, sadece samanyolu galaksi'sinde 1 milyon civarında hayat dolu gezegen olurdu. ayrıca farklı bir konu daha var. samanyolu galaksi'si 13 milyar yaşında. bu tatlış galaksimiz başlangıçta pek de yaşama elverişli değildi. üzerinde birçok patlama oluyordu. aradan geçen 1-2 milyar yıl sonra ilk yaşama elverişli gezegenler oluşmaya başlamıştı. dünyamız ise sadece 4 milyar yaşında. yani dünya'mızdan önce, milyonlarca 'tamamen yaşanabilir' gezegenin oluşmuş olma olasılığı da bir hayli fazla. fakat biz şu ana kadar bunlardan herhangi birine rastlamadık.
'peki eğer böyle bir yaşam oluşmuşsa ya da varsa, neye benziyor?'
burada devreye ''kardashev ölçeği'' giriyor. rus astronot prof. nikolai kardashev 1964 yılında, dünya dışı yaşamı ölçebilmemize olanak sağlayan bir ölçek tanımı yaptı. bu tanıma göre uygarlıklar üçe ayrılıyor.
tip 1 uygarlıklar, kendi yaşadıkları gezegenin tüm enerjisine erişip onu kullanabilen uygarlıklara deniyor. biz insanlar şuan bu ölçekte 0.73 civarlarındayız. çünkü dünya'daki tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, yenilenebilir enerjileri, doğa-hava-volkan enerjilerini ve füzyonu tam anlamıyla hala kullanamıyoruz. ve bu gidişle önümüzdeki birkaç yüzyıl içinde tam olarak bir tip 1 uygarlık olabileceğiz.
tip 2 uygarlıklar, kendi yıldızının ve yıldız sisteminin tüm enerjisini kullanabilen uygarlıklardır. kendi evrimini kontrol altına almıştır ve kaynakların tümünü maksimum verimle kullanabilir. gezegeninin yörünge hareketlerini kontrol edebilir. ayrıca hücresel ve atomik seviyede yaşamı kontrol edebildiği için hastalıkları ortadan kaldırmıştır. bununla ilgili (tabii ki sadece teoride) bir proje de var aslında elimizde. ''dyson küresi''. bu küre güneş'i tam olarak kapatacak şekilde çevreleyecek ve ihtiyacımız olan enerjiyi çok daha verimli bir şekilde bize ulaştıracak. neyse, bunu yapabilmemize daha çok var sanırım
smile ifade simgesi
tip 3 uygarlıklar ise galaksinin tamamını kontrol edebilecek, gezegenler arası istediği gibi kolonileşebilen, terraform ve gezegen mühendisliği becerisi en üst seviyede olan, doğrudan doğruya yıldızların ürettiği füzyon enerjisinden faydalanan uygarlıklardır. ne kadar 'tanrısal' değil mi?
neyse, belki de bu bahsettiğimiz uygarlıkların hiç biri aslında yok. belki 'kompleks bir yaşam'ın gelişmesi, bizim düşündüğümüzden daha karmaşık. ya da yaşamın başlamasını sağlayan süreci henüz tam olarak anlayamadık. veya belki evrenin herhangi bir yerinde çok gelişmiş bir tip 3 uygarlık var ve 'onlara göre' yeterince gelişen tüm uygarlıkları yokediveriyorlar. ve yine belki, biz gerçekten eşsiziz ve evrendeki ilk uygarlığız. ve bizim türümüzde yaşayan son insan öldüğünde, bu koskoca evrendeki son yaşamda son bulacak. sonsuza dek. ki bu son söylediğim doğruysa, nemli bir toprak parçasına sıkışıp yaşamaktansa dünya'nın bu narin yaşam ışığını sürdürmek ve yaymak için gözümüzü karartıp diğer yıldızlara doğru yelken açmak ve ilk tip 3 uygarlık olmak zorundayız. çünkü evren, birileri tarafından tecrübe edilmemeki tadılmamak için fazla güzel.
şimdi bu 'işin içinden çıkılmaz haldeki' paradoksa çözüm getirebilecek birşeyler okuyalım.
bir soru ile başlayalım: 'peki biz şimdi yok mu edileceğiz yoksa muhteşem bir gelecek bizi mi bekliyor?'
uzayda yolculuk yapmak mümkün ama zor. fakat diğer yıldızlara gitmek imkansıza yakın. yıldızlararası seyahat edebilecek bir gemi yapmak için inanılmaz miktarda malzemenin yörüngeye çıkarılıp birleştirilmesi gerekiyor. ayrıca (belki) binlerce yıl boyunca hayatta kalmaya yetecek büyüklükte bir insan topluluğunun da bu gemide bulunması gerekiyor. bu arada bu 'yıldızlararası yolculuğu' sağ salim tamamlayabilecek bir uzay gemisi inşa etmek yeterince zorken bir de gideceğimiz gezegende çok da misafirperverlikle karşılanmayabiliriz.
şimdi dünya'mıza geri dönelim. dünya'da ortalama 3.6 milyar yıldır yaşam var. 'zeki insan' formu ise 250 bin yıldır. ayrıca uzak mesafelerle iletişim kuracak teknolojiye ulaşmamızın üzerinden yaklaşık bir yüzyıl geçti.oralarda bir yerde binlerce gezegene yayılmış ve milyonlarca yıldır hayatta olan devasa uzaylı imparatorluklar bulunabilir. fakat biz onları sadece ıskalamış olabiliriz. ayrıca dünya'daki türlerin %99'u yokoldu. bu bizim de başımıza yakında gelecek gibi görünüyor. belki çok uzak galaksilerdeki herhangi bir yıldıza bağlı bir gezegende doğup, etrafındaki birkaç gezegene yayılıp sonra birden yokolmuş binlerce tür olmuş olabilir. böylece galaktik medeniyetler, asla birbiriyle buluşamadan yok olup gidiyor olabilirler. yani belki de başka bir gezegende bir canlı, tepesindeki yıldızlara bakıp ''herkes nerede?'' diye soruyordur şuan. bunu da asla bilemeyeceğiz.
fakat işin bir de şu boyutu var. eğer uzaylılar varsa bu canlıların bizim gibi olduğunu, mantığımızın da aynı işlediğini farzetmek için bir neden maalesef yok. belki bizim iletişim yöntemlerimiz çok ilkel ve çağdışıdır. şimdi karşımıza dünyanın en akıllı sincabını alalım. ve ona bu yazının başından beri okuduklarımız anlatmaya çalışalım. sizce bizi anlar mı? tabii ki hayır. çünkü sincap için sadece ağaç vardır ve o ağaç, hayatta kalması gereken, onun gibi gelişmiş bir canlıdır. sincabın yaşadığı tüm ormanı kesmenin delilik olduğunu düşünür fakat biz ağaçları, sincaplardan nefret ettiğimiz için yok etmeyiz. biz sadece kaynak isteriz. sincabın istekleri ve hayatta kalıp kalmaması bizi ilgilendirmez. tıpkı bunun gibi kaynağa ihtiyaç duyan tip 3 bir uygarlık, bizim sincaba davrandığımız gibi davranabilir. belki aralarından biri okyanuslarımızı buharlaştırıp kaynakları kendi gezegenine naklederken birkaç saniyeliğine ''ya ne tatlış şeyler bunlar, çok tatlış betondan yapılar yapıyorlar. ama ne yazık ki hepsi öldü
unsure ifade simgesi
'' gibi şeyler düşünebilir.
şimdi tam burada birşey daha öğreneceğiz. ''grey goo''. grey goo, k. eric drexler adlı bir mühendis tarafından ortaya atılmış bir kıyamet senaryosu. bu senaryoya göre çok gelişmiş bir uygarlık, tamamen nano makinelerden yapılmış ve kendini kopyalayabilen bir uzay sondası. önlerine çıkan herşeyi anında moleküllerine ayırma yeteneği olan ve kendi kendini tekrar üretebilen bu sondaya 4 komut vermeniz yeterli. 1) 'yaşam barındıran bir gezegen bul.' 2) 'gezegendeki herşeyi bileşenlerine parçala.' 3) 'kaynakları yeni uzay sondaları yapmak için kullanıp kalanını bize yolla.' 4) 'tekrarla!'
kulağa saçma geliyor değil mi? ama tip 3 bir uygarlığın yapamayacağı birşey değil ve böyle bir kıyamet silahı, tüm galaksiyi birkaç milyon yılda tamamen temizleyebilir. neyse, belki de bunu yapacak bir uygarlık yoktur. umarım.
şimdi birşey daha öğreneceğiz. ''matrioshka brain''. bu da, yukarıda bahsettiğim dyson küresi'ni düşünen robert n. bradbury adlı abinin çılgın projesi. matrix filmlerinden de aşina olduğumuz bu teoriye göre bir yıldıza (dolayısıyla onun tüm enerjisine) bağlı dev bir bilgisayar, o uygarlıktaki tüm canlıların bilinçlerini kendine bağlıyor ve onları sanal-gerçek bir evrende aslında hiç doğmadan, üzülmeden, sonsuz mutluluk ve mükemmel hayatı olanaklı kılarak 'yaşatıyor'. ne kadar tanıdık değil mi?
smile ifade simgesi
son olarak ve özetle, fermi paradoksuna geri dönecek olursak, bu paradoksun tek bir sorunu var, biz, şuan halen geliştirmekte olduğumuz teknolojinin sınırlarını bilmiyoruz. belki sınırına çok yaklaştık veya tamamen en başında olabiliriz. bize ölümsüzlük sağlayacak, diğer galaksilere seyahatimize hatta oralarda kolonileşmemize olanak sağlayacak bir teknolojik gelişmeye çok yakın olabiliriz. ve kabul etmemiz gereken tek bir şey var. gerçekten hiç bir şey bilmiyoruz. insanlık yaşam süresinin %90'ını avcı-toplayıcı olarak geçirdi. 500 yıl önce evrenin merkezinde olduğumuzu düşünüyorduk. 200 yıl önce köleliği ana enerji kaynağı olarak kullanmayı bıraktık. 30 yıl önce kıyametimizi getirecek silahları politik anlaşmazlıklar gereği birbirimize doğrulttuk. iki gün önce yolda önümüze kıran birini bıçakladık falan.
yani evet, teknolojik olarak bazı hamleler yaptık. ama hala evrene kıyasla birer embriyoyuz. ve gelişmek için çok yol katetmemiz gerekiyor. (bitti)
bu uzun metnin büyük çoğunluğu, kurzgesagt adlı youtube kanalının sizin ve benim gibi insanlar olan sahiplerinin ortalama 800 saatte hazırladıkları, animasyonlarla süslü ve türkçe altyazı destekli iki vidyosundan hareketle yazıldı. arada sırada da wikipedia, ekşisözlük ve google amcalara fikirleri soruldu. öğrenmem 20 dakikamı, oturup yazmam 2 saatimi aldı.
yazının bu kısmına gelenlere tekrar teşekkür ederim. umarım sizleri fazla sıkmadan, biraz da olsa günlük rutinlerinizde 'biraz dışarıya bakmaya' teşvik edecek birşeyler söyleyebilmişimdir.
dileyenler burada yazanları bir de vidyo olarak izleyebilirler.
bu taraftan:
bölüm 1
bölüm 2 -
37. babanın doğumgünü
(bkz: #31742831)
(bkz: #39688150)
(bkz: #48430763)
ayın 15.günlerini seviyorum zaten ama ocak'ın 15'ini daha da seviyorum. bir 15 ocak sabahı daha ben buradayım bak geçen 3 senede olduğu gibi. dua etmeliyim ki sen de benim yanımdasın bu yıl da. dualarım hep böyle kabul olursa inşallah 100 sene daha benimle olacaksın.
bu sabah ben işe giderken kalkmış yine. "noldu baba ne işin var bu saatte?" deyince "60 yaşından sonra az uykuya ihtiyaç oluyor bilmiyor musunuz cahiller." deyip gazete almak için benimle indi aşağı. 4.kattan inene kadar gülümsedim babama. kravatımı şöyle hafif bi düzeltti. "kötü mü olmuş?" dedim "yoo" dedi gülerek. sonra da öpüşüp ayrıldık. sana yaşlanmayı yakıştıramıyorum diye geçirdim içinden yine.
seninle belki arkadaş gibi bi baba oğul olamadık. bilmem belki sen çok istedin ben olamadım ama baba-oğul gibi baba-oğul olduk en azından. seninle oturup doyasıya karşılıklı rakı içemedik belki ama olsun çay da içeriz sen yeter ki sağlıklı ol. 60 yaşını bitirdin bugün. oysa ne kadar yakındı "60 yaşında koskoca adam" diye birilerinden bahsettiğim günler. bir bakmışım babam da o yaşa gelmiş. sana yaşlanmayı yakıştıramıyorum gerçekten. saçlarını sanki bize şaka yapmak için beyazlatmışsın gibi geliyor. 2-3 sene önce halı saha maçı yapan adamın kalbi yaşlanamaz bence, o da şaka. bizi o kadar seven bir kalp yaşlanamaz, yaşlanmamalı.
bu doğumgününde bir değişiklik yapmak istedim. tema vakfı'na adına 60 fidan bağış yaptım. ben olamasam bile artık şu dünyada dikili ağacın var güzel adam. seviyorum seni bol sağlıklı, bol neşeli, candy crush'ta patır patır bölüm geçip tüm feysbuk arkadaşlarını solladığın bir yıl olsun. iyi ki doğdun, iyi ki varsın.
imza: biraz akıllansa da hala geri zekalı oğlun -
38. asena atalay erkin
2 sene icinde survivor'da yarisirken gorucez hepimiz. aha da buraya yaziyorum, bekleyelim gorelim...
-
39. 17'de 17 yapıp şampiyon olacağız
-
40. atatürk
vakti zamanında almanya'da yahudi ayrımcılığından şikayetçi olan 40 profesör ve akademisyen kendisinin kurduğu türkiye'ye gelmek için başvuru yapmıştı. hatta bu başvuru mektubunu dile kolay albert einstein kaleme almıştı.
şimdi birilerinin türkiyesi'nde herhangi bir ırka da mensup olmayıp, sadece barış isteyen akademisyenler zulüm görüyor.
işte bu yüzden bir kez daha özlemle anıyoruz. -
41. gezi parkı cemaat pkk
yetişikin bir ak-sığır yalnızca 8 dakikada bunları birbirine bağlayıp büyük oyunu görebilir.
-
42. restorana köpek ile girmeye çalışan tip
valla turkiye sinirlarinda hakli olarak kabul edilmeyecek bi tiptir. sebebi sizin(ve bizim) gibi kopeklerinizin de psikolojik sorunlu olmasidir.
yurtdisinda restorana kopekle giriyor adam. hatta tasmasi dahi yok bak dikkatini çekiyorum, tasma yok, dev gibi köpek. kopek icerde dolaniyor, yanina geliyor. resmen dost arkadas. zerre zarari yok. tek bi havlama yok, huzursuzluk yok. en ufak endişe duymuyorum. muhabbet etsen dinler o derece sakin huzurlu bakiyor gozlerine zerre tanimadigim 1 metre boyunda kopek.
turkiyede oyle mi? kopek saga cekistiriyor sahibi sola. kendini egitememis ki kopegini egitsin. sokakta dikkat edin tasmali sahipli kopegine bile yön veremez cogu insan. kopek cekistirir sahibini. neden?? egitimsiz cunku. kopekler huzursuz, kavgaci, saldirgan. nerdeyse hepsi psikolojik sorunlu.
ben de istemem kopekle girmesini burda kimsenin restorana. ama yurtdisinda keyf bile aliyorum.
gecen gun muglada adamin biri golden ile bi kafeye oturuyor. goldenda sorun yok belki bilmiyorum. bu sefer sokaktan gecen psikolojisini bozdugunuz o sokak kopekleri (3 tane) goldena saldiriyor aniden. mekan darmadagin. tvde de
gosterdiler. 1-2 kisi de ayirmaya calisirken isiriliyor hafifce.
ulan yurtdisinda havlayan kopek gormedim ben nerdeyse. italyada kopek sosyallesme parklarina bile gittim. 100 tane kopek birarada keyfle oynuyor sevisiyor opusuyor.
ulan almanyadayim. 500 kisi var icerde sabah kahvaltisi dev gibi mekan. sadece 1 tane bebek vizildiyor surekli. garsonlar bile susturmaya calisiyor. nereli?? istanbullu bi turk ailesinin bebegi tabiki nereli olcak.
huzursuzluklar ulkesi burasi. herkes psikolojik sorunlu. hayvanlar dahi.
ek: bu arada bence her şeye rağmen restorana tasmasını kısa ve kontrollü tutmak kaydı ile köpekle girilebilir ama o köpek bi kişiye saldırdıgında ya da rahatsız ettiğinde onun cezasını en ağır şekilde sahibine verecek yasal düzenlemeler yapılmalı. bu koşulda bence zerre sorun yok. -
43. beylerbeyi'nde 450.000 tl istenen müstakil ev
ilanında 7 tane resim bulanan ve hiç birinde görünmeyen ev. ev nerede ulan resimlerde ot ve yıkık duvar var.
-
44. martin nahuel benitez
ikinci bruma vakası olacağına dair şüphe etmediğim futbolcu. bir önceki entrideki yoruma katılmamak mümkün değil.
"türkiye'de transfer 23 yaş altı olmamalı. adam orada fiziki teknik taktik gelişimini tamamlayacak. burada ancak öyle gelişir."
galatasaray gibi çakallar sofrasına mental ve fizik olarak gelişmemiş bir oyuncu alırsan harcarlar. galatasaray'da oynayan uzun dönem askerler, yerler, sikerler adamı. buranın kralı onlar. terlikle gezerler. hepsinin şafak 5 bin küsür. cep telefonuyla oynarlar. duş sırasında hep onlar en öndedir. sonunda da kantine borç takıp giderler. -
45. noam chomsky
madem ki 10 ocak 2016 barış için akademisyenler bildirisine destek verdi ve faşo ağa kendisini ülkeye davet edip "gerçekleri görmeye" çağırdı, chomsky üzerine birkaç söz söylemek farz oldu. umulur ki bu sayede nice kör gözler de açılır. zira esasen abd terörizmi ve abd medyasının iğrençliği üzerine yazan chomsky'yi okudukça türkiye'ye dair de çok şey kavrıyor insan.
chomsky bilindiği gibi esasen bir dilbilimci ama öncelikle halkına karşı sorumlu bir aydın. bu anlamda da gerçek bir demokrasi arzulayan bir insan olarak en çok halkın "demokrasi" adına kandırılmasını dert edinmiş bir adam.
chomsky’nin konuyla ilgili temel eseri, edward s. herman’la birlikte yazdığı “rızanın imalatı”*. bu kitap, adını ünlü abd’li gazeteci walter lippmann’ın "kamuoyu" adlı kitabında kullandığı terimden alıyor. lippmann, daha 20. yüzyılın başlarında rızanın imalatını “propagandanın yeni yöntemlerini kullanarak halkın istemediği bir şeyi halka kabul ettirmek” olarak tanımlamış.
herman ve chomsky de rızanın imalatı adlı kitaplarında anaakım abd kitle medyasının bir propaganda aracı olarak işleyişini incelerler. onlara göre kapitalist demokrasilerde medya, totaliter ülkelerdeki muadilleri gibi “devletin resmi medyası” şeklinde işlemez. bunun yerine “hükümet politikasının bazı yönlerine itiraz edenler dahil olmak üzere, genel olarak devlet-şirket bağının güçlü elit kesimlerinin konsensüsünü” yansıtır (chomsky, 2012:227).
rızanın imalatı; “propaganda modeli” adı verilen bir model ile, içinde yer aldığı temel kurumsal yapılar ve ilişkiler bağlamında abd kitle medyasının işleyişini açıklayarak medyayı elinde tutan ve denetleyen güçlerin medyayı nasıl araçsallaştırdığını ortaya koyar. bu araçsallaştırma, medyanın toplumsal amacının “ülke halkı ve devlet üzerinde hakimiyet kuran imtiyazlı grupların ekonomik, toplumsal ve siyasi gündemini aşılamak ve savunmak” üzere gerçekleşir (herman & chomsky, 2006:417).
propaganda modeli’ne göre haberler “beş süzgeçten” geçerek oluşturulur. bu işleyiş sayesinde medya, kumanda edilmesine gerek kalmadan kendi özgün katkısını dahi sağlar. bu süzgeçler şu şekilde:
1. mülkiyet
hakim kitle medyası firmalarının büyüklüğü, tekel yapısı, sahibinin serveti ve kar yönelimi; medya içeriği üzerinde belirleyicidir. kapitalizmde sansürün yapamadığını piyasa yapar. zira basının gittikçe endüstriyelleşmesi maliyetlerde artışı getirir, muhalif basın sürekli mali zorluklar yaşar, çoğunlukla iflas eder.
böylelikle medyanın şirket karakteri, hakim ekonomik sistemin ekonomi politiğiyle bütünleşmeyi beraberinde getirir (bkz: doğan medyası oynaklığı). zira medya kuruluşlarının “şirket” olması, yatırımcılarının kar maksimizasyonu beklentisi yönünde işlemelerini gerektirir.
ticarileşmeyi de tekelleşme izler. yine en güzel örnek doğan medyası. doğan medyası yalnızca yazılı basın demek değil, yalnızca tv kanalları demek değil; aynı zamanda d-smart, d&r, idefix, doğan kitap demektir. gazeteden, kitaba hatta müziğe kadar tercihlerinizde doğan medyası ciddi ölçüde belirleyicidir. kendinize sorun: siz doğan medyası olsanız, bu gücünüzü kullanmaz mısınız, bu alanlardaki dominasyonunuzu yalnızca ticari bir araç olarak mı görürsünüz?
bilindiği üzere medya yatırımcıları aynı zamanda tek bir sektörde faaliyet göstermez. genelde silah, enerji vb. gibi pek çok sektöre yatırım yaparlar ve bu yatırımların güvenliği ve yeni pazarlara erişim gibi ortak çıkarları için medya patronları hükümetin desteğine ihtiyaç duyarlar. bu da onları hükümetin istediği yayınları yapmaya uygun hale getirir. (google'da aratınız: aydın doğan ve bodrum yat limanı)
şirketleşmenin bir başka sonucu olarak, şirketler ile onları denetleyen kamu kurumları arasında karşılıklı personel alışverişi de çok yoğundur. bu personel alışverişi medya ve devletin söylem birlikteliğine girmesine zemin hazırlayan temel faktörlerden birini oluşturur.
2. reklam verenler
reklam, piyasanın medya üzerindeki asli gücü, adeta “fiili bir medya ruhsatıdır”. reklam almayan medya ekonomik olarak piyasada tutunamaz. artan sermaye ihtiyacının karşılanması ancak reklam ile mümkündür.
ana finansman kaynağı olarak alıcılar (yani okurlar, izleyiciler vb.) devreden çıktığında alıcının seçiminin nihai belirleyiciliği de ortadan kalkmış olur. dolayısıyla medya artık içeriğin izleyiciye değil, izleyicinin reklamverene satılması üzerinden işler. reklam verenler ise “maksimum sayıda izleyici” değil “alım gücü yüksek izleyici” talep ederler. bu da medyanın en geniş kitleye hitap etmek adına demokratik bir şekilde işlemesine engel olur.
tüketim düzeyi düşük olan kitleye hitap eden medyaya (örneğin radikal sol basına) reklam vermek ise reklam verenler açısından yalnızca politik olarak değil ekonomik olarak da mantıksızdır.
örneğin ingiltere, ikinci dünya savaşı sonrasında pek çok sosyal demokrat gazetenin batışına şahit olmuştur. the times, financial times ve guardian’ın iki katı okura sahip sosyal demokrat daily herald, işçi sınıfına seslenen bir gazete olduğu için %8.1 tiraja rağmen %3.5 reklam payı aldığı için rekabette tutunamayarak batmıştır (a.g.e., 97). chomsky’ye göre bunun etkileri kolayca görülebilmektedir. “işçi sınıfı içinde sosyal demokrat bir alt kültüre her gün can veren ayrıntılı politik yorum ve çözümlemelerin ortadan kalkmasıyla emekçilerin ‘[…] zenginlikten daha büyük pay alma ve […] dağıtılmasında daha fazla söz sahibi olma’ görüşü artık duyulmaz olur (chomsky, 2012:39).
3. haber kaynakları
medyanın hammaddesi olarak haber de bir maliyettir. mali ve birtakım başka sebepler dolayısıyla medya; hükümetin, iş dünyasının ve bunların finanse ettiği ve onayladığı “uzmanlar”ın sağladığı bilgilere dayanır.
medyanın bu ihtiyacının farkındaki bürokratik ve iş dünyasına ait kurumlar medya için bol miktarda bilgi/haber üretirler (herman & chomsky, 2006:101). bu bilgilerin medyada yer almasını daha da kolaylaştırmak için yoğun çaba sarf ederler (toplantı salonu ayarlama, uygun bir dil kullanma vb.). hatta abd’nin 1986 yılında libya’yı bombalamaya başlaması özellikle haber bülteni saati olan 19:00’a denk getirilmiş ve haber ajanslarına bombalama esnasında orada bulunmaları için önceden bilgi verilmiştir (barsamian & chomsky, 2014:69-70). bu arada pentagon halkla ilişkiler servisinde binlerce kişi çalıştırıp bu faaliyetlere yüz milyonlarca dolar harcar. 1971’e ait bir bulguya göre pentagon’un toplam dergi yayıncılığı masrafı ülkenin en büyük yayınevinin harcamalarının 16 katıdır (herman & chomsky, 2006:102-103).
adı geçen kurumlar, aynı zamanda piyasaya “uzman” arzını da sağlarlar. kendi yetiştirmedikleri uzmanları ise (“eski muhalifler” dahil olmak üzere) araştırmalarını finanse ederek, ücretli danışman yaparak vb. devşirirler (a.g.e., 106) (tanıdık geliyor mu?).
medya bu kaynaklarca sağlanan bilgileri taraflı olabileceğini sorgulamaksızın ve sunumunda kuşkuya yer vermeksizin kullanır. bilgiler “iddia” olarak değil “doğru” olarak ele alınır. aynı zamanda bu bilgi sağlayıcılarına (kurum/kuruluş/uzman) görünürlük sağlanarak statü de kazandırılır (a.g.e., 107). bu hem ekonomik (araştırmacı gazetecilik gerektirmeyen bedava bilgi, bir tür sübvansiyon) hem de politik (hükümetle ortak çıkarlar) sebeplere dayanır. ayrıca haber sağlayıcı kurumlar başka (muhalif) görüşlere yer verilmesi halinde bu kaynağı kesme tehdidinde de bulunabilirler (tanıdık gelme durumu nasıl?).
4. tepki üretimi
tepki üretimi, medyada istenmeyen bir içeriğe karşı verilen her türlü tepkiyi (eylem, imza toplama, konuşmalar, telefonlar…) kapsar (türkiye’de bu başbakan tarafından kovulacaklar listesi verme ve hatta milletvekili öncülüğünde cam çerçeve indirme boyutuna kadar çıkmıştır bildiğiniz gibi). tepki büyük çapta ya da önemli kaynaklara sahip kişiler tarafından üretiliyorsa, bunun bedeli medya için büyük olabilecek, örneğin reklam verenler reklamlarını çekebilecektir (a.g.e., 109).
5. anti-komünizm
anti-komünizm abd’de “milli resmi ideoloji” olarak dayatılmıştır ve muğlak bir kavram olarak herkese karşı yönlendirilebilir. komünistlere karşı çok yumuşak davranmak suçlaması ile komünist olmayanlar da hedef gösterilebilir. bir başka deyişle nötr kalmak bile engellenir, bireylerden açık bir anti-komünist tutum beklenir (a.g.e., 112-113). bu altyapı sayesinde, anti-komünist coşku “uyandığında” haberlerin ciddi kanıtlarla desteklenmesi gereği ortadan kalkar ve böylelikle çift kutuplu bir algı yaratılır. anti-komünizm söz konusu olduğunda “bizim tarafın” işine yarayacak pratikler meşru görülür (a.g.e.,114-115).
chomsky sosyalist blokun geri dönülmez biçimde çözülme aşamasına girdiği 1989 yılında açıkça belirtmese de “halkı korkutma” taktiği olarak komünizmin yerini terörizmin alışının işaretlerini verir (chomsky,2012:399).
şimdi yukarıdaki “komünizm” teriminin yerine “terörizm”i koyup kendi ülkenizi yeniden değerlendiriniz.
değerli ve değersiz kurbanlar
medyanın propagandist niteliğini (dolayısıyla propaganda modeli’nin geçerliliğini) bütün çıplaklığıyla gözler önüne seren en önemli kanıt, varlığı birbirine çok benzeyen olaylarda medyanın (süzgeçler nedeniyle) çok farklı tavırlar alışıdır (herman & chomsky, 2006:119-120). bu eşzamanlı benzer olaylar, adeta kontrollü bir deney ortamı sağlamaktadır: bazı olayların kurbanları süzgeçten geçmeyi başaramazken örneğin sosyalist bir ülkede mağdur edilen kişilere dair haberler süzgeçten geçebildikleri gibi çok yoğun bir görünürlük kazanırlar. düşmanların mağdurları “değerli kurban”, dostlarımızın veya bizim mağdur ettiklerimiz ise “değersiz kurban” olurlar (a.g.e.,121).
bu iki ele alış şekli, gazeteciliğe dair belirli hususların kurbanın değerine göre öne çıkıp çıkmamasını belirler. örneğin masum bir insanın devlet güçlerince veya devletin pozitif baktığı güçlerce öldürülmesi ile, aynı masum insanın devletin “düşman” statüsündeki bir çevre tarafından öldürülmesi arasında
a. cinayetle ilgili ayrıntıların kapsamı, tekrarı ve kurbanın gördüğü zararın işlenmesi
b. öfke ve şok ifadeleri, adalet talebine yapılan vurgu
c. en üst düzey sorumlu arayışı
d. davanın sonuçları ve takibi
konusunda çok ciddi farklılıklar oluşur (a.g.e., 126-175). herman ve chomsky, inceleyecekleri vaka olarak abd’nin düşman ülkesi polonya’da öldürülen bir rahip ile abd’nin latin amerika’daki uydu devletlerinde (dördü abd vatandaşı olmak üzere) öldürülen 100 kişinin abd medyasında nasıl haberleştirildiğini kıyaslar; ve bu kıyaslama yalnızca nicelik olarak yapıldığında dahi rahibin değersiz bir kurbana göre 137 ila 139 kat daha önemli olduğu görülür (a.g.e., 123).
şimdi dilerseniz biz de ülkemizden bir vaka olarak 6-7 ekim kobani protestolarını seçelim. bildiğimiz gibi bu olaylarda iki gün içinde toplamda 50 kişi öldürülmüştü. bu bağlamda kendinize sorunuz: neden pkk tarafından öldürülmüş olan yasin börü’nün nerede ve nasıl öldürüldüğünü en ince ayrıntısına kadar bilmenize rağmen devlet güçlerince veya devletin göz yumduğu güçlerce katledilen diğer 49 kurbanın isimlerini dahi bilmiyorsunuz? bu sorunun cevabından türk medyasının propaganda performansına dair sonuçlar çıkarabilirsiniz.
“gerekli yanılsamalar”
chomsky’nin propagandanın iç yüzüne dair ifşaları “rızanın imalatı” ile sınırlı kalmaz. devletin halkını nasıl kandırdığına yönelik bir diğer önemli katkısı “gerekli yanılsamalar”ı ortaya koymasıdır.
bu terim de ilk defa abd’nin kennedy dönemindeki “kadrolu ilahiyatçısı” olarak nitelenen reinhold neibuhr tarafından kullanılmıştır. bu ilahiyatçıya göre çok az sayıda insan akıl yetisine sahip olup insanların çoğunluğu duygu ve dürtüleriyle hareket eder. bu nedenle akla sahip olanlar, budalaları yola sokabilmek için “gerekli yanılsamalar” yaratmalıdır (chomsky, 2013:6).
bu nedenle abd’nin özellikle de dış politikasında (“demokrasi götürme” pratikleri) tüm çıplaklığıyla görebileceğimiz üzere, abd kitle medyasının (abd’nin politikalarının referans noktası olan “demokrasi” tanımı başta olmak üzere) orwell’in 1984’teki çiftdüşün konseptini hatırlatan bir dil politikası vardır. (bkz: sivil turkiyeden yaran ciftdusun ornekleri)
demokrasi nedir?
“politikanın pratikte devletin denetimini sağlamak için mücadele eden yatırım grupları arasındaki ilişkiler”e indirgendiği (chomsky:2012:25) bir toplumda “demokrasi daha dar bir kapsamda tanımlanmıştır: yurttaş bir tüketicidir, bir gözlemcidir ama bir katılımcı değildir. halkın başka yerlerde hazırlanan politikaları onaylama hakkı vardır, gelgelelim bu sınırlar aşılırsa demokrasi kalmaz” (a.g.e., 23).
egemen güçler “demokrasinin aşırıya gitmemesi” konusunda hassastırlar ve bu konuda medyaya özel bir önem atfederler (chomsky, 2012:4). ulusal gücün yeni kaynağı olarak niteledikleri medyanın “sorumsuz”, “aşırı rahat”, “hasmani” davranması durumunda bunun “demokrasi” için büyük bir tehlike olduğunu düşünürler (a.g.e., 9-12). özellikle de halkın egemenlere karşı açık bir tehdit oluşturmaya başladığı dönemler egemenlerce “demokrasi krizi” olarak nitelendirilir (a.g.e., 23). dolayısıyla egemenler için demokrasi, halka bırakılamayacak kadar önemli bir husustur.
harold lasswell bu konuda “kendi çıkarlarının en iyi yargıçları olan insanlar hakkındaki demokratik dogmatizmlere kapılmamamız gerektiğini” söylemekteyken (a.g.e., 28), tarihçi thomas bailey de “kitleler dillere destan biçimde kısa görüşlü oldukları […] için devlet adamlarımızın onları uzun vadeli çıkarlarının bilincine varmaları için kandırmak zorunda kaldıklarını” belirtir (a.g.e., 29).
devletin “demokratik” çareleri tükenirse yeraltı operasyonlar da yürürlüğe konur (chomsky, 2012:31).
diğer yanılsamalar
“demokrasi”, abd medyasındaki tek çiftdüşün örneği değildir. yine aynı şekilde, terörizm kavramı da gerçek anlamıyla kullanıldığı takdirde abd’nin resmi siyasetini de terör olarak tanımlamak gerekeceğinden, oysa amaç abd’nin terörist falan olmayan düşmanlarını terörist gösterebilmek olduğundan, “bize karşı uygulanan terörizm” anlamında kullanılmaktadır (chomsky, 2013:49) (tanıdık gelme durumunu kontrol ediniz).
medya, gerçeğin farklı şekilde anlatılmasının mümkün olmadığı durumlarda onu apaçık biçimde eğip bükerek “tarihsel mühendisliğe” de soyunur ( chomsky, 2012 ve chomsky,2013). chomsky; 2000’li yıllarda abd vatandaşları arasında yapılan bir araştırmaya referans vererek, vietnam savaşında hayatını kaybeden vietnamlı sayısı resmi rakamlarda 2 milyon olmasına rağmen abd’lilerin verdiği ortalama rakamın 100 bin olduğuna dikkat çeker (chomsky, 2013:19) (karşılaştırınız: “teröre verilen 30 bin şehit” içerisinde sayılan pkk militanları).
entelektüellerin rolü
geldik belki de en önemli, chomsky'yi türkiye'nin içinde bulunduğu mevcut duruma en çok bağlayan kısma.
chomsky’nin rızanın imalatı’nda özel bir vurgu yapmadığı ancak sonraki kitaplarında sık sık değindiği bir başka husus entelektüellerin rolüdür. chomsky’ye göre “ ‘rızanın üretilmesi’nin baş hedefleri, kendilerini ‘topluluğun daha düşünceli üyeleri’, ‘entelektüeller’, ‘kanaat önderleri’ sayan kişilerdir” (a.g.e., 71) ve rıza üretiminin bu anlamda başarılı olduğuna dair pek kuşku yoktur (a.g.e., 227). chomsky’ye göre entelektüeller “eğitilmiş köpekler gibi […] farkında bile olmaksızın dürüst olduklarını düşünerek dışsal iktidarın çıkarlarına hizmet edecek biçimde kendiliğinden reaksiyon” vermek üzere şartlandırılır (barsamian & chomsky, 2014:122). bu anlamda abd destekli paramiliter güçlerin orta amerika’da çok yoğun insan hakkı ihlallerine giriştiği 1990 yılında vaclav havel’in abd kongre üyelerini “özgürlüğün savunucuları” olarak kutsayabilmesi iyi bir örnektir (a.g.e., 244).
bu açıdan chomsky merkez medyada bağımsız gazetecilik imkanlarını kullanarak “sorumlu gazetecilik” yapma ihtimalini düşük görür: “sistem içine giren gazetecilerin, genel olarak değerleri içselleştirerek bu ideolojik baskılara uyum sağlamadıkları sürece başarılı olmaları olasılık dışıdır; bir şeye inanırken başka bir şey söylemek kolay değildir ve uyum sağlamayanlar benzer mekanizmalarla eleneceklerdir.” (chomsky, 2012:13) ve (herman & chomsky, 2006:423).
chomsky’ye göre bir entelektüel havuzu olarak akademi de sistemin bir parçası olmaktan kurtulamaz, `sistem gerektiğinde üniversitelerde tasfiyelere girişmekte` de bir beis görülmez (chomsky, 2012:48) (geldik mi zurnanın zırt dediği yere?).
chomsky’nin önerileri
öyleyse bir de chomsky'nin önerilerine kulak verin:
“demokratik bir iletişim politikası” genel halkın çıkarları ve kaygılarını yansıtan ifade ve etkileşim araçlarını geliştirmenin, halkı kendi kendini eğitip bireysel ve kolektif eylemlere geçmeye cesaretlendirmenin yollarını bulmak zorundadır (chomsky:2012,205). halk, kendi bağımsız haber kaynaklarına sahip olduğu ölçüde resmi çizgiden kuşku duyabilir (herman & chomsky, 2006:16). bu nedenle halk, medyanın giderek artan tekelleşmesini engellemek ve tersine çevirmeli ve kendi medyalarını kurmak ve desteklemek için daha fazla para ve zaman harcamalıdır (a.g.e., 61).
chomsky entelektüellere sorgusuz sualsiz güvenmeyi değil, onların argümanlarının dayanaklarının, kaynaklarının incelenerek değerlendirilmesini önerir. (bu cümleyi tekrar tekrar okuyunuz, lütfen.)
chomsky’nin medyanın aldatıcılığına karşı önerdiği en “garantili” yol ise örgütlenmektir. zira örgütlenen insan; düşüncelerinde yalnız olmadığını görür (chomsky, 2013:15), sahip olduğu bilgileri başkalarıyla paylaşır ve başka insanların (medyada yer verilmeyen) bilgilerine de erişme olanağı kazanır (barsamian & chomsky, 2014:211).
zaten propaganda sistemi de esas olarak bunun tam tersini; insanları birbirinden yalıtmayı, onları atomize etmeyi görev edinmiştir (a.g.e., 50-51,212).
sizce kim haklı, chomsky mi, erdoğan mı?
kaynaklar
herman, e., & chomsky, n. (2006). rızanın imalatı. aram yayınları.
chomsky, n. (2012). medya gerçeği. everest yayınları.
chomsky, n. (2013). medya denetimi. everest yayınları.
barsamian, d., & chomsky, n. (2014). propaganda ve toplumsal zihin. ithaki yayınları. -
46. aslı enver
şu an hepinize eksi vermekle meşgulüm. olum ne iğrenç geyiğiniz varmış ya.
oyuncu kız. -
47. 2016 ekşi sözlük barış bildirisi
orospu çocuklarından oluşan terör örgütü silah bıraksın, barış olsun. bunu ülkede herkes istiyor.
ama pkk silahlanmaya devam etsin, doğu'da kafasına göre at koştursun, devlet de buna bir şey yapmasın diyenler ancak başını alırlar. -
48. annenin 7 kürtaj yaptırdığını öğrenmek
ben kürtajdan dönen bir çocuğum örneğin. son anda vazgeçmiş 38 yaşında dünyaya getirmiş beni. yakın arkadaşı, yaşlılığında sana arkadaş olur(!) diyerek ikna etmiş. peh ne başarılı tespit, annem hiç yaşlanmadı 50sinde kaybettik.
-
49. bir kadını mutlu etmenin 12 basit yolu
1- hediye alın
2- çiçek alın
3- altın kolye, alyans vs alın
4- hediye alın
5- araba alın
6- kredi kartını verin, avm’ye bırakın.
7- hediye alın
8- çiçek demiş miydim?
9- yemeğe götürün, hesabı ödeyin.
10- tatile götürün
11- hediye alın yine ne olur ne olmaz
12- durmadan iltifat edin. -
50. wesley sneijder
kendisi alex'in fenerbahçe'de yararlı olduğu seneler real madridte interde oynayıp cl kupasını almakla meşgul olduğu için gs'ye alex kadar yararlı olamamıştır. şansına küs wes. bir alex değilsin.
ya şu saçma sapan kıyaslamalarınızı yapmayın allah aşkına. oynadığı en büyük takım fb olan bir adamla oynadığı en kötü takım gs olan bir adamı kıyaslamayın allah aşkına. alex efsane topçu işte. illaha benim takımımın yıldızlarından iyi olduğunu ispatlaman gerekmiyor. kurcalama işte. kurcalarsan üzülürsün.