kelimeler albayim14
profili

  • hastane

    zamanı bükebildiğiniz yer. hiç geçmiyor mesela. bir kokusu var, koridorlar, odalar, tuvaletler, bekleme salonları. hastane kokuyor işte. hastane kokusunu size nasıl anlatsam. mutlaka biliyorsunuzdur, biliyorsunuz değil mi?

    zaman geçmiyor. koridordan yürüyen herkes diğer odaların içine bakıyor. tüm kapılar neden açık? röntgen serbest sanırım. hastane olduğu için mi burası? anlamadığım bir rahatlık var bir yandan. çünkü insanlar canlarıyla uğraşıyorlar, çünkü kimsenin kimseyi görecek gözü yok bir yandan. gözü olmayan insanlar da var. parmakları kesilmiş bir teyze var mesela. torunu gelince elini öptürdü.

    hastane çok tuhaf yer. yemek diye bir şey veriyorlar bildiğin alternatif tıp denemesi. bence öyle yani. çünkü tuzsuz, şekersiz ve daha önemlisi tatsız şeyler onlar. bence tedavi içindir kesin.

    doktorlar vardır, onlar beyaz giyerler. hemşirelerin bir kısmı pembe, bir kısmı mavi giyiyor, bir kısmı yeşil. rengarenk hemşireler. bazı doktorlar da bazen mavi veya yeşil giyiyorlar. ben en çok bir doktora hemşire hanım demekten korkuyorum. çünkü çok kızıyorlar, neden çok kızıyorlar?

    doktorlar annelerimiz ölmesin diye onlara iyi bakarlar. o yüzden onlar ne derse hemen yapmak gerekir. asla itiraz etmemek gerekir. ne var yani annenizin kolu delik deşik olmuşsa. ölmez ya, ölmesin.

    hastane çok tuhaf yer. bence o kokuyu mahsus yayıyorlar. kafa yapıcı bir şey bence. başka türlü gözümüzün önünde yaşanan bunca drama nasıl dayanalım değil mi?

    yalnız hasta yatağı şahane bir şey. eve alayım mı diye düşündüm ama kesin çok pahalıdır.
    olm böyle uzay mekiği gibi. her yana oynuyor, inip kalkıyor. annem tuvalete gittiğinde yatıp oynamıştım az.

    hastane. annem diyor ki eksikliğini göstermesin allah diyor. bence de öyle.
    sonuçta annem iyileşti. biz çıktık oradan.

    ben aralarda koridor koklamaya gidiyorum. (sus yapan hemşire kalmamış)

  • hayata dair gülümseten detaylar

    hiç tanımadığım iki bebeğin ismini verdiğimi öğrenmek. fikrimi soran sözlükten arkadaşımın * fikrini sormuşlar meğerse. o da bana sormuştu, ikiz bebekler bunlar, biri kız biri erkek. ben ne anlarım isimden. isim değil sayı versek dedim, kabul görmedi bu düşüncem. olmazmış, ayıp olurmuş.
    büyüyünce kendileri seçsinler isimlerini dedim, yok dedi. peki yaptıkları herhangi bir kahramanlık bir şey var mı ona göre koyalım dedim, yok bebeklermiş daha, erken doğdukları için nefes alıyor olmak şu an en büyük başarılarıymış.

    yapılacak bir şey kalmadı bu durumda tabii. ben de nasılsa benim söylediğim isimleri koyacaklarını hiç düşünmedim yalan olmasın. bir kız bir erkek iki insan bebek. söyledim işte iki isim.

    yakın zamanda öğrendim, isim babası olmuşum. gülümsedim ben. böyle bayağı ağzım falan genişçe. çünkü hani ismi ne kadar önemli insanın değil mi, umarım çok sevsinler isimlerini. isimleriyle yaşasınlar, sağlıklı olsunlar.
    bir şey başardım gibi değil, bebek ya onlar, isimleri var şimdi onların, ben verdim.

    erkek için atlas, kız için gökyüzü. (maşallah deyin)

  • kağıt kesiği

    bazen kağıdın üstünde yazanlar daha çok keser.

    "ben seni çok sevdim, çok seviyorum ama..." bak şimdi biraz sızladı. kan damlamasın ama. zaten ağlaklıkla nam salmışım.

    "sen benim için çok kıymetlisin, bunca yılın hatrı var" bak, genişledi biraz kesik. dikiş gerekir mi, dikiş tutar mı, berberin gözünüze sokarcasına jileti değiştirmesi gibi, abi bak bu yeni. bu kağıt yeni. kesiği taze.

    "şimdi bak başka birisi var, lütfen hemen beni suçlama, hem bilsen ne iyi birisi". bak şimdi artık oluk oluk kan akıyor. halıya akıyor, annem kızacak. olmadı bu. kan lekesi çıkar belki, can lekesi çıkar mı?

    "beni çok seviyor, ben de onu çok seviyorum, sen biraz uzak dur bana, aklımı karıştırma". bak, kendiliğinden iyileşmesini bekleyemem artık bu kesiğin. elim yüzüm harf oldu.

    "ben senin çok mutlu olmanı isterim, hep öyle istedim" bak, buna inanmıyorum işte. bunun olmayacağını biliyorsun. kağıt diğer bileğime doğru. boğazıma kadar harfe gömüldüm, yapma.

    "kendine iyi bak, beni unut, lütfen sen de başkasına aşık ol, hayatını yaşa"

    bak, biraz bilincim şey oluyor olabilir şu an, can kaybediyor olabilirim, yerime bu turu geçecek kimse yok.
    bak buralar hep kan. hep kağıt kesiği. (annem kızacak)

  • biraz acıtacak

    onu zaten anladık. yaşamak böyle bir şey. biraz acıtacak bir şey. ama bir şey var böyle fısfıs, futbolcu yere düşüyor ya hani, debeleniyor yerde, sonra koşuyor montlu bir adam, fısfıs yapıyor, sonra hiçbir şey yokmuş gibi kalkıyor hani.

    biraz acıtacak yaşamak ama fısfıs olsa iyiydi. fısfıs vardır belki.
    mesela gözleri, biraz acıtacak bir şeyler, o bir bakacak böyle, fısfıs.
    mesela gülüşü, kedi gülüşü, kedi gülüşünü senin. fıs fıs fıs.

    biraz acıtacak, o yanınızdaysa daha kolay olacak, o uzaktaysa o bacak kopar, o dikiş tutmaz.
    zor bir şey değil mi sahi yaşamak? nasıl gidiyor sizin, iyi mi?

    biraz acıtacak. insanlar, kavgalar, savaşlar acıtacak. borçlar, parasızlıklar, yoksulluklar acıtacak. istediklerimiz yapamadıklarımız sonra. biraz acıtacak, yaşamak böyle bir şey çünkü.

    ayağımızın serçe parmağını sehpaya vurmuşuz gibi değil, ayağımız kangren gibi olacak sonra.
    biraz acıtacak, yaşamak böyle bir şey çünkü.

    varsın acısın. (ah.)

  • seni mi seviyorum

    benim torbalarım bim torbaları. yanlış anlaşılmasın kafam hep güzel. bana kafan ne güzel dediğinden beri güzel.
    saçlarım dökülmüş biraz. bu torba o torba değil, ama kafa aynı kafa nasılsa.

    -seni seviyorum
    +seni mi seviyorum?
    -seni seviyorum ama sandığın gibi değil
    +sandığım gibi mi değil?
    -sen çok iyi bir insansın
    +ben mi çok iyi insanım? ya şey oldu, sen öyle gülünce, kendiliğinden oldu, rus klasiklerini satıyodum ben, sen gülünce şey oldu.
    -yapma ne olur, arkadaşlığımız bozulmasın
    +arkadaşlığımız mı bozulmasın?

    bismillahirahmane eşhedü bişey. kafam gitti iyice.

    seni mi seviyorum. sen. ama sen beni bildiğin kandırmışsın. öyle gülünmez. sen benim gözlerime baktın, içine tam. benim içime direk, direkt değil, direk gözlerin. çatımdın ama.

    seni mi seviyorum, ben mi seviyorum, severim, sana ne oluyor yani.
    kafam her daim güzel. sen olmadan da severim. kitap satıyordum ben. (korsan değil ikinci el)

  • benim ne işim var bu hayatta denilen anlar

    çaresiz hissettiğim anlar oluyor benim bazen. çaresizseniz çare sizsiniz diyen abiyi arıyor gözüm, ölmüş.
    sevdiğim insanların ölecek olduğunu düşünüyorum, ölenleri asla göremeyeceğimi. benim de öleceğimi sonra. ölünce hiç konuşamayacağımı mesela. bu çok tuhaf değil mi? bence ben yine de konuşurum. konuşmazsam çok sıkılırım zaten. neyse.

    birden bir anlamsızlaşıyor her şey. size de öyle olmuyor mu? düşünsenize evinize bir sürü insan gelmiş. oturuyorlar. içlerinden birisi bir ayran daha alabilir miyim diyor. birisi iyi adamdı rahmetli diyor. sonra dedemin hafızlığından bahsediyor akrabalarımdan birisi. bana lan deden hafızdı sen bi tipine bak demek istiyor sanırım.
    çocuklar hiçbir şey yokmuş gibi oradan oraya koşuyor. kadının biri susun diyor bak amca kuran okuyor. amca kuran okuyor. ben hiç anlamıyorum söylediklerini.

    gelen herkes omzuma dokunuyor. ellerini yüzüme koyuyor bazı amcalar. gelen gitmiyor. evde sürekli büyüyen bir kalabalık. sürekli çoğalıyorlar efendim durduramıyoruz. anneme bakıyorum ne zaman gidecekler diye. annem bana bakmıyor. annem epey boş bakıyor, gözünün biri sönmüş. çıkmak istiyorum. oturduğum yerden kalkıp dışarı çıkmak ama sarılmışım insanlar tarafından, çevrelenmişim.

    herkes bana bakıyor. benim söyleyecek bir şeyim yok aslında. ne diyeyim yani.
    sigara içsem herkes sigara içecek diye korkuyorum, zaten annem üzülür. elime ayağıma bakıyorlar gibi. hep yüzüme bakıyorlar gibi.

    benim burada ne işim var sahiden, beni alın. (gözleri aynı babası)

  • aşure

    kendisi için atmadığım takla kalmamasına rağmen yiyemediğim tatlı idi.

    bir tek ben değil yani, öğrenci evi işte. ailelerinden uzak dört tane adam, küçücük bir ev. mutfakta kendiliğinden yetişen bir botanik bahçesi. tipik öğrenci evi işte.

    hafta da aşure haftasıymış, lan nasıl kokuyor böyle. sanırım apartmanda her an toplum huzurunu ve ahlakını bozacak potansiyelde tipler olduğumuz için kimse kapımızı çalıp aşure getirmiyor. yeter zaman bekledikten sonra ev arkadaşım dayanamadı; bir a4 kağıda çıktı aldı ve apartmanın giriş kapısına yapıştırdı;

    -aşure haftanız mübarek olsun (daire: 2)

    içimizi kaplayan umudun yerini hayal kırıklığına bırakması 2 gün kadar sürdü. kağıdı yırttılar mı acaba falan diye bakınca kağıdın üstünde yeni bir not gördük;

    +eyvallah :) (daire:4)

    o aşure hiç gelmedi. sonra ben çok zengin oldum, bir aşure evi yaptırdım, tüm öğrencilere dağıttım, demeyi çok isterdim ama tabii öyle de olmadı. (yedim yedim üzülmeyin)

  • pucca

    evlendiğine göre yazmayı bırakıp evinin hanımı olacak sanırım. öyle olsa ya keşke.
    mutlu olsun. gerçi dizi falan yazabilir, "çocuklar duymasın"ın daha internetçesi, "çocuklar duyar kasmasın" falan olabilir.

    hem evlendikten sonra türk erkeği nasıl değişiyor onu anlatabilir mesela. göbekte pamuk falan.
    kaynım şöyle dedi eltim böyle etti falan al sana boy boy kitap.
    neyse bi balayından dönsün de. yeni gelin sonuçta, yazar daha.

    bana kızmasın. sorun onda değil sorun okurda. sorun onu başka türlü yazmaya itmeyen okurda.
    dostoyevski okudum o gün bugündür huzurum yok demişti cemal süreya. ben pucca okumadım, okumam da.
    huzurum yok çünkü kendisinin kitaplarını okuyan kişi kitap okuma eylemini yerine getirdiğini düşünüyor.

    amaaan gerçi bana ne. sağlıklı olsunlar da.

  • kelimeler albayim

    bir kadın sevilmeye neresinden başlanır başlığına yazdığım şey nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde internetlere düşmüş. kötü yollara düşmüş gibi oldu ama tabii sözlükte yazdıysam demek. sonra birileri bunu kendileri yazmış gibi bloglarına koymuşlar, beni anlamış, düşüncemi sahiplenmişler demekse, canları sağ olsun.

    ama ne olur artık bana bu alıntı mıydı, bunu siz mi yazdınız falan diye sormayın. sahiden çok üzülüyorum bak.

    yazdığım tarih saat belli. insanların sitelerine ekledikleri saat belli. hani siz internet bilen insanlarsınız.
    canınız sağ olsun da, hani siz böyle sorunca ben hırsız mıyım diye soruyorsunuz gibi oluyor.
    değilim arkadaşlar. bir kez hepinize söylemiş olayım.

    benim mahlasımla alıntılılayanlar daha güzel insanlardır belki. diğerleri de güzeldir, belki atlamışlardır ekşi sözlükten bakarak yazdıklarını yazımın altına bir not olarak ilave etmeyi. onlar da güzel insanlardır.

    kelimeler albayim, bazen çok üzülüyor.

  • bir kadın sevilmeye neresinden başlanır

    çocukluğundan başlanır, babasının bıraktığı izlerden, karanlık odalardan, ağlama krizlerinden.
    nedensiz öfkelerinden belki. belki uzun dalıp gitmelerinden.

    bir kadın sevilmeye bir önceki adamın bıraktığı izlerinden başlanır. çünkü mutlaka başka bir adam vardır, sizden önce yaralayan bir adam. meriç'e bağlamadan, usulca sarıp sarmalayarak başlanır. unutturarak belki. belki hiç hatırlatmadan. bilerek ama.

    bir kadın sevilmeye güçsüzlüklerinden başlanır, sana güveniyorum, yaparsın diyerek belki. çünkü hayat yapamayacağımızı söyler bize hep. bir kadın sevilmeye özgüveninden başlanır.

    bir sürü cevap vererek başlanır, anlatarak, anlayarak, anlamaya çalışarak. tedavi edermiş gibi değil ama, gülüşünün gözlerinin hastası olarak başlanır.

    gözlerinden başlanır, gülüşüyle taçlanır.

    bir kadın sevilmeye neresinden başlanır. kalbinden sandığımız şey aslında akıl.
    bir kadın sevilmeye aklının güzelliğinden başlanır.

    sonrası iyilik, güzellik.

  • bayramınız mutlu olsun

    kutlu olur zaten bence. böylesi daha güzel değil mi?

    mutlu olmaya sebep olsun, bizim şeker topladığımız çocukluğumuz vardı.
    onun hatrına hani en azından, hepimiz çocuktuk bir zamanlar en azından.

    bayramınız mutlu olsun. mutlaka bir sebep bulabiliriz mutlu olmaya. bir deneyelim.
    aynı anda mutlu bir şekilde zıplarsak ne olur bilmiyorum mesela. bir şey olmaz bence ama olsun.
    bir gülümseyelim.

    bayramınız mutlu olsun, sizinkisi en azından.
    mutluluk bulaşıcıdır çünkü. (bakın hiç baba demedim)

  • 6 kelimelik hikayeler

    sensiz hep bir kelimem eksik.

  • kalbi içe çekmek

    karnı içe çekmek değil, gözle görülmüyor bu.

    aşık olma ihtimaliniz varsa ve üzüleceğiniz kesinse, derin bir nefes alarak kalbimizi içimize çekiyoruz.
    sanki kocaman bir kalbimiz yokmuş, kalbimiz ancak kendimize yetermiş gibi duruyoruz öyle.
    çünkü kalp üstüne basılmaya çok müsait bir şey içimize çekmezsek eğer.

    ama insan sonra dayanmıyor, bırakıyor nefesini. nefesi nefesine değince işte. sonra işte fit görünümü kayboluyor ruhunuzun, kalbiniz sarkıyor bir yerden sonra, sonra işte üzgünlük.

    olsun, yine de fazla tutmamak lazım nefesimizi. sonra çünkü insan öler. (ölünmez ya o kadar değil)

  • neyse

    türkçenin en sevmediğim kelimelerinden birisi. ara sıra kullanıyorum ben de sanırım yalan olmasın. kullanılmasa çok daha iyi ya, neyse.

    çünkü bir saat tartışıyorsunuz mesela, neyse diyor karşınızdaki. yani haklı da olsa haksız da olsa neyse diyen kazanmış gibi oluyor. ne oluyor yani? çok ayıp bence. yani madem neyse diyecektin neden bu kadar uğraşıp dil döktük birbirimize?

    neyse şu demek oluyor, ben haklıyım ama uğraşamayacağım, ya da sen laftan anlamıyorsun, ya da seni artık sevmiyorum, sana tahammülüm yok, ya da sen laftan anlamayan kocaman bir, hofff neyse ya. neyse.

    neyseymiş, peh. (lan ben neyse bir şey demiyorum)