sana söz yine baharlar gelecek
adayligini acikladiginda gercekten sasirdim. aday olmasini istemedigimden falan degil kesinlikle. kasasi tamamen bosaltilmis, adalet sistemi cökmüs, ekonomisi batmis, binbir derdi olan ülkenin basina 74 yasinda gecmek gercekten yürek ister.
ya seker gibi adam nesini sevmiyorsunuz gercekten anlamiyorum. yanina toplamis herkesi adamlara kalp yaptiriyor. millet olarak biraz sevilmeyi hak etmiyor muyuz ya gercekten? ben cok biktim cünkü sürekli "bunlaaaaar" olmaktan. ben biraz da "biz" olmak istiyorum.
liseden en yakin arkadaslarimdan biri sonradan akp'li oldu mesela. eskiden böyle sorgulamarimiz yoktu cünkü. sagci, solcu, alevisi, kürdü birlikte yer icerdik. sormazdik da kim kimden. ben zaten her kesimden insanin oldugu bir sehirde büyüdügüm icin baska ne olabilirdi ki diye düsünüyorum. ama yaniliyorum belli ki. cok eskiye dayanan dostluklar bile bir yerden sonra biz/siz olmus. kilicdaroglu kazanirsa en cok sevinecegim sey belki bu ayrismanin bitecek olmasi. cat diye bitmeyecekse bile azalarak bitecek.
kendisinin alevi olmasiyla ne kadar alakali bilemem ama(alevilerde sonsuz bir insan sevgisi var arkadaslar) bu gönlü genisligi, sakinligi ve en önemlisi vatandasi karsisina alip saygiyla dinlemesi... anlayamazsiniz. anlayamazsiniz cünkü 20 senedir ülkenin yarisini terörist, dinsiz ya da israil dölü falan olmakla itham eden bir adam tarafindan yönetiliyorsunuz.
en benim diyen chp'li bile bu adamla ilgili olumsuzdu adayligini acikladiginda. cünkü kilicdaroglu sadece salt kimligiyle kilicdaroglu degil. en mitingine gitmeyeni, en sevmeyeni bile bir sekilde erdogan'in kara propagandasina maruz kaliyor. adam 20 yildir eline her mikrofon verildiginde kilicdaroglu'na sayiyor, sövüyor. camur at izi kalsin.
ya bu adamin bileginde martenicka bilekligi var ya. cumhurun basi olur, dilegi gerceklesirse cikarip bir agac dalina baglayacak. yine bahar gelecek diyor. her sey güzel olacak diyor. hic mi kalbiniz isinmiyor?
yani simdi sagcisini solcusunu, kürdünü milliyetcisini, eski akp'lisini, seni beni onu, en sevmeyenini bile kirmadan küstürmeden ayni masada toplamis adamda liderlik vasfi yok da, eline sorularin cevabi verilmeden belki adini soyadini söyleyemecek, tek bildigi nefret dili olan zat asrin liderimiz öyle mi?
hayatinizdan bir dakikayi olsun kilicdaroglu hakkindaki düsündüklerinizin ne kadari tamamen sizin düsünceleriniz, ne kadari yildardir ince ince dinlemeseniz de duymazdan gelseniz de bilincaltiniza islemis kara propaganda onu bir düsünün. bu arada, fikirlerinizin gercekten size ait olup olmadigini hep düsünün. medya cok güclü bir aractir. öyle olmasa birkac saatcik de olsa kilicdaroglu'na da yer verirlerdi cünkü.
siginmacilarin gidecek olmasini, ekonominin yava yavas toparlanacak olmasini, adaletin yeniden herkes icin uygulanacak olmasini, depremde evini kaybedenlere evlerinin ücretsiz yapilacak olmasini, 128 milyar dolarin tahsil edilip ülkeye dönecek olmasini falan gectim ahlak tekrar trend olacak ya. sinavlarda kimse kimsenin hakkini yemeyecek, herkes hak ettigi kadroyu alacak. düsünsenize.*
neyse, daha fazla uzatmak istemem. kilicdaroglu kazanirsa ben yine insanlarin siyasi görüsünün insanlar hakkindaki düsüncelerimi belirleyen en önemli üc etkenden biri olmadigi günlere dönmek isterim. cünkü benim siyasi görüsünü bir kez bile sormadan cocuklugumdan beri arkadas kalmayi basardigim insanlar var ve bu gercekten cok güzel bir sey.*
bir kez olsun iyilik, güzellik, sevgi kazansin istiyorum.*
fazlaejderhasiolanvarmi18 profili
-
kemal kılıçdaroğlu
-
19 mayıs 2017 cska moskova olympiakos maçı
"teodosic ile istanbul'da kaybediyorum" adlı programımızı izlediniz. yayında ve yapımda emeği geçen tüm sakallılara teşekkür eder iyi akşamlar dileriz. esen kalın.
-
mühendisin usta ve işçiye söz geçirebilmesi
benim de söyleyeceklerim var. (to umut sarıkaya with love) daha 23 yaşında 3 aylık deneme süresi sonrasında patronla yaptığımız uzun görüşmeler, maaş konusunda birkaç sürtüşme, 8 cumartesi çalışırsın yok çalışmam tartışması ve afili bir patron olduğum belli olsun imzasıyla süslenen atama yazısı neticesinde aile şirketinin birine müdür olmuştum. bu kurtlar sofrasında, hattâ daha da fenası sandro başlığında kuzu olmak gibi bi'şeydi.
daha montaja giren parçaların adını öğrenememişken o parçaların evre üretim maliyetini çıkarmam istendi. bilgileri toplamaya çalışırken ürünü yanımda götürüp bak şunun şurasındaki parçanın iki soldan yanındaki parçalarının küçük olanı falan diye tarif etmeye çalışıyordum. âdeta bak bunun aynısından alıp geleceksin diyerek elinde numuneyle bakkala gönderilen çocuk gibiydim.
bi' keresinde birbirine benzeyen iki üründen birinden bahsederken parti adedini sormuştum ustaya, göt lalesi usta da diğer ürünün adedini söylemişti (hangisinden bahsettiğimi anlamamış kendisi, parçanın adını söylemedi ki demişti), bütün planlama yanlış olmuştu. bir hafta açıkta bekleyen, mallar hâlâ yetişmeyince giden geminin arkasından el sallayıp siparişi iptal etmek zorunda kalmıştık. bu ben ustaların gözüne bakıp yalan söylediğini anlayacak, cevabını zaten bildiğim soruları sorup onları patron yanında göt edecek, üretimin durmaması için ustaya sen çekil deyip tiril tiril gömlekle makine altına yatacak kadar mevzuya hâkim olduğum güne kadar böyle devam etti. işleri şirkete gitmeye bile gerek duymayacak kadar koordine hâle getirip, şirketin açık penceresinden giren sinekten haberdar olacak sistemi kurunca patronun yanına çıkıp hatırlar mısın bir zamanlar yarısı akraban olduğu için kendini patron sanan personelin önüne attığın tecrübesiz ama gururlu bir mühendis vardı diyerek karşısına dikilmiştim. o da gülüp hamdın piştin oldun işte diyerek bana armut muamelesi yapmıştı. yani demem o ki işi bileceksiniz arkadaş. bilmemek ayıp, öğrenmemek daha da ayıp.
bir gün aylardan aralık, yeni yıl yaklaşıyor. aşırı dindar ama fazla mesai ödemeyen, arabasında maher zain, irfan makki, sami yusuf falan dinleyen ama sigortasız işçi çalıştıran, 5 vakit namaz kılan ama yıllık izin kullandırmayan patronumuz "biz kafir miyiz, biz hristiyan mıyız, ne 1 ocak'ı, ne yılbaşısı! 1 ocak'ta çalışılacak, gelmeyeni kovarım" demişti. ben de "ben de gelmeyeceğim, işçiler de gelmeyecek" diyerek rest çekmiştim. götüm götüm verdi tabii tatili. o günden sonra konser esnasında kendini seyircilerin üstüne bırakıp ellerde taşınan rock yıldızı gibi takıldım şirkette. biraz personeli koruyun, kollayın, hakkını gözetin.
yani neymiş?
1) işinizi bileceksiniz, bilmiyorsanız çalışandan değil kendiniz öğreneceksiniz. adamlar utanmasalar nasıl sıçılır diye video çekip yükleyecekler, internette milyarlarca how do they do it video'su var. okuyun, araştırın, hocalarınıza, daha tecrübeli abilerinize sorun.
2) işçiyi gerektiğinde üstünüze karşı kollayacaksınız. açığını gördüğünüzü belli edeceksiniz ama örteceksiniz.
çok tecrübem yok ama bu ikisinin ekmeğini çok yedim, yönetim tavsiyesidir. hattâ bir keresinde halihazırda bi' yerde çalışırken başka bi' yerden iş teklifi almıştım, ya bizim müdür söz geçiremiyor onu başka departmana alıp sizi bu pozisyona düşünüyoruz diye...
mektubuma burada son verirken bi'şey daha eklemek istiyorum: ben sizin işçi, emekçi, alın teri edebiyatınıza sokayım e mi. işçininki emek de mühendisinki baba parası mı? sizin bu emekçi diye öve öve bitiremediğiniz adamlar almanya'nın üçüncü havalimanını kıskandığına inanan, eğer 45 yıl çalıştıysa bir doblo alabilip arkasına osmanlı tuğrası yapıştıran, mühendis kadınsa, 7 okul bitirse, 5 master yapsa, 3 dil de bilse başı açıksa abla, hanım deyip götüne bakan adamlar. bilmesek inanırız. 55 yaşında diye, 30 senedir her gün sabah sekiz akşam altı arasında aynı ürünü aynı yerden alıp aynı yere koyduğundan, aynı tornavidayla aynı vidayı sıktığından, aynı makinenin aynı tuşuna bastığından tekrar ede ede bi'şeyler öğrenebilmiş diye okumuş etmiş mühendise sen kim köpeksin çekip durmayın. -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
juno'nun jüpiter'in yörüngesine yerleşmesine sadece 1 gün 17 saat 50 dakika 13 saniye kaldı: https://www.missionjuno.swri.edu/
*juno dediğimiz arkadaş şöyle bi'şey ve 3625 kilogram ağırlığında. görmeyeli biraz kilo almış.
*kendisi galileo'dan sonra jüpiter'in yörüngesine oturacak ikinci uzay aracı.
*juno, nasa'nın new horizons* programının ikinci mekiği. programın ismini taşıyan ilk mekiği şurada yazmıştım.
*spacecraft'a yunan mitolojisinde kendisini bulutlarla kaplayıp saklanan gök tanrısı jüpiter'i saklandığı bulutları aşıp bulabilen eşi tanrıça juno'nun ismi verilmiş. görevi jüpiter'in atmosferindeki su yoğunluğunu ölçmek olan mekiğe sanırım daha güzel bi' isim verilemezdi.
*juno, 6 ağustos 2011'de nasa'nın florida'daki cape canaveral üssünden fırlatıldı.
*kahramanımız gözlemleri esnasında jüpiter'e 5000 kilometre mesafeye kadar yaklaşarak bize mükemmel manzaralar gösterecek.
*juno'nun jüpiter'in yörüngesine 4 temmuz bağımsızlık gününde girecek olması sevimli bi' detay. hattâ bu uğurda ekip sınırlarını zorlayarak mekiği biraz riske atmış.
*juno'nun bu 5 yıllık zorlu yolculuğunun asıl amacı gezegenlerin oluşumu ve güneş sistemi hakkındaki sorulara cevap vermek ve güneş sistemi'nin en büyük gaz devinin içinden data toplamak.
*juno, jüpiter'i 37 kez tavaf ederek hacı olacak.
*jüpiter'in inanılmaz güçlü radyasyonundan 180 kilogramlık titanyum zırh ile korunan juno'nun bu radyasyona en fazla 1,5 yıl kadar dayanabileceği tahmin ediliyor.
*juno, güneş sistemi'ndeki en büyük manyetik alana sahip jüpiter'in manyetik alanının dış kapısından geçerken ses kaydı almış.
*saatte 265 bin kilometre hızla ilerleyen araç, yavaşlayarak jüpiter'in kutup bölgesine yerleşecek. buradan güneş sistemi'nin en büyük jeomanyetik fırtınalarını gözlemlecek ve bize olağanüstü fotoğraflar gönderecek.
*juno'nun ıssız bi' jüpiter'e düşse yanına alacağı 3 şey; galileo galilei'nin jupiter'in dört büyük uydusunu gözlemlediği notlarının yazılı olduğu bir levha ve birisi galileo'yu, diğer ikisi mitolojideki jüpiter ile juno'yu temsil eden üç adet alüminyum lego figürüymüş.
*mars ve dünya'nın çekim kuvvetlerini ve yörüngelerini itici kuvvet olarak kullanan juno aynı zamanda üzerine yerleştirilen üç güneş panelindeki 18.000 güneş alıcı hücrecikle güneş enerjisinden de yararlanıyor.
*basketbol sahası büyüklüğündeki juno, 1.1 milyar dolara inşa edildi.
*kendisi 21 haziran'da yüksek çözünürlüklü kamerası junocam'la jüpiter ve uyduları io, europa, ganymede ve callisto'nun şöyle güzel bi' fotoğrafını çekmişti. hem de 11 milyon kilometreden.
*juno 1,5 yıl sonra görevi bittiğinde uydulardan birinin çekimine kapılıp ortamlarını kontamine etmemesi adına jüpiter'e çakılarak kendini feda edecek. jüpiter gaz devi olduğu için juno'nun jüpiter'in kimyasını bozma riski yok. -
19 mayıs 2016 binali yıldırım'ın başbakan olması
- bu, bu... mavi ekose ceketin var mı?
+ var abi.
- yaz, ceketini kendi getiriyo. -
ekşi sözlük
ekşi sözlük benim için seçim sonrası sözlüğün bir köşesinde, sanırım türkiye başlığıydı, sinirden kendimi sikerken gelen "abi sakin ol sende kalp var"mesajıdır.
ekşi sözlük benim için buraya bi' yere yazdığım huzur vodafone arena inşaatı izlemekte tandanslı bi' enrty sonrası sen şimdi uzaklardasın diyerek gönderilen vodafone arena inşaatı fotoğraflarıdır.
ekşi sözlük benim için hiç tanımadığım güzel bi' insanın "muhtemelen görmüşsündür ama görmediysen al bak" diyerek gönderdiği kara delik haberidir.
ekşi sözlük benim için hastalığın verdiği buhranla yazdığım birkaç bunalım enrty üzerine nickaltımdan bana yakın olduğu belli birkaç arkadaş vasıtasıyla ulaşmaya, hayatın güzel olduğuna ikna etmeye çalışan insandır.
ekşi sözlük benim için sözlük sayesinde hayatıma girmiş ve ısrarla çıkmamış armut'tur*.
ekşi sözlük benim için sürekli takip ettiğim dizilerin başlığına yeni bölüm sonrasında benim gibi müdavimi olan birkaç yazarın entry yazmasını beklemektir.
ekşi sözlük benim için şunun şurasında efes takip eden kaç kişi kaldık temalı entry'me gelen +1 mesajlarıdır.
ekşi sözlük benim için bir buçuğu sadece okur, iki buçuğu hem yazar hem okur olarak geçmiş dört senelik sözlük hayatımda hiç haberleri bile olmadan okuduğum onlarca değerli insandır.
uzatmayayım. ekşi sözlük çok güzel. ve burayı güzel yapan bu saydığım güzel insanlar ve niceleri. ben ki iki küsur yıldır beş yüz entry bile yazamamış, karmasını bile bilmeyen bi' kullanıcıyım, kendi hâlinde yazan binlerce yazardan biriyim. söylediklerim ne denli kulağa küpe olur bilmiyorum ama ben kendi adıma naçizane sayın başak bey'den para hırsından ve inadından vazgeçip sözlüğü çirkinleştirmemesini rica ediyorum. geri adım atmanıza engel olan egolarınızı biraz törpülerseniz burası hep bağ bahçe olacak. gölgesi hepimize yeter. -
28 ocak 2016 fenerbahçe cedevita zagreb maçı
iyi maç oluyor, çekişmeli maç oluyor, güzel maç oluyor da ben fenerbahçeli arkadaşlara başka bi' şey demek istiyorum: şş... hayat çok mu güzel lan?
takıma bak anasını satayım, sadece dixon'ın attığı üçlük kadar üçlük atmadık lan biz sezon başından beri. 55 sayı öndeyken maç ne zaman dönecek acaba diye ıslak gözlerle izliyoruz her maçı. biz dediğim de hâlâ efes takip eden 3 kişi falan kaldık sanırım. ricky toplamış. bogdanovic sizde. datome sizde. bari udoh'u bize verin lan allahsızlar.
final 4 is coming diyerek bu haset dolu entry'mi gözyaşları içerisinde sonlandırıyorum. -
fikret orman
demba ba'yı satıp o parayla tam 7 oyuncu almış ölücü. bunlardan tosic'le gomez bedelsiz. birlikte kız istemeye gidin düğünü kız tarafına kitlesin.
-
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
*bu resim hayabusa 2 tarafından 26 kasım 2015'te alınmış. resimde sağda dünya, solda ay'ı görüyoruz. sağdakinden soldakine toplamda 24 kişi gitti ve sadece 12'si ay'a ayak bastı.
*ay'a sadece 3 kişi iki kez gitti. james lovell (apollo 8 ve 13), john young (apollo 10 ve 16), eugene cernan (apollo 10 ve 17). apollo 8'in zaten ay'a inmesi planlanmamıştı ve 13 de arıza yüzünden iniş yapamadı, yani james lovell iki kez gitmesine rağmen ay'a hiç ayak basmadı. kendisi nazarımda dünya'nın en şanssız, en cenâbet insanıdır.
*uzayın ortalama sıcaklığı -270 °c'dir. "uzay'ın ısısı" mı diyelim yoksa "uzay'ın sıcaklığı" mı tartışmaları bırakılıp "uzay'ın soğukluğu"nda karar kılınmalı diye düşünüyorum.
*bu uzak galaksi grubunun adı the cheshire cat group of galaxies*. bu kediyi çok büyük kütlelerce bozulmuş ışıklar oluşturuyor. muhtemelen bu resmin ressamı karanlık madde.
*üç dev gezegenin doğumu böyle fotoğraflanmış.
*bilinen en ağır kara delik bu arkadaş, adı s5 0014+81. kütlesi 40 milyar güneş kütlesi. kendisi galaksimizdeki tüm yıldızların toplamından 25 bin kat daha güçlü parlıyor. samanyolu'nda tahmini olarak 200 ila 400 milyar yıldız var.
*galaksimizde, merkezde yer alan kara delik sagittarius a'nın dışında "deliğim gözü kara deliğim, yakarım süpernova'yı da yakarım" diye şarkı söyleyen 10 milyar civarında daha kara delik olduğu düşünülüyor. bu kara delikler kara deliğe dönüşmüş yıldızlardan ibaret, yani yıldızsal kara delik.
*cassini, satürn'ün uyduları tethys ve enceladus'u hizaya sokmuş.
*satürn gibi halkalarımız olsa ekvatordan geceleri böyle, ekinokslarda böyle görünecekti. mükemmel. -
mario gomez
ben sporcunun zeki, alman ve aynı zamanda beşiktaşlısını severim.
-
millet edebiyatlarının kısa özeti
edebiyat gibi bi' sanata böyle orospu çocuğu bi' faşist gibi yaklaşmak istemezdim ama romanları kişileştirip onlara ırk atayan ben değilim. ve maalesef az sonra bahsedeceğim fransız edebiyatı, ingiliz edebiyatı gibi kavramları fransızca yazılmış kitaplar veya ingiltere'de kaleme alınmış romanlar ifadeleri karşılamıyor. romanın yazıldığı dil mi, basıldığı ülke mi, yoksa yazarının etnik kökeni mi olduğunu hiç düşünmeden, rus edebiyatı dendiğinde neyden bahsedildiğini hepimiz anlıyoruz. yani umarım anlıyoruzdur. neyse. sonuçta yeraltı edebiyatı diye bi'şey de var. bu yazarların kütüğü cehennemin 7. katına mı kayıtlı da adına yeraltı edebiyatı diyoruz diye bi' soru da sorulabilir pekâla. aslına bakarsanız hades'e kapı komşusu yazarlar biliyorum...
elimdeki şarap kadehini havaya doğru kaldırıp "dostoyevski'nin varoluşçu çizgisi hahahaha" diye edebiyat parçalayamam belki. ya da ne bileyim selçuk yöntem ses tonuyla "oblomov'un temsil ettiği işçi sınıfı. sembolizm. kadın. şarap. ve oblomovluk." diye edebi sohbetlere giremem ama ayıptır söylemesi ben 1000. kitabımı okuyup bitirdim dün. biraz edebiyat konuşmak istiyorum. mesela kitap almaya gittiğimde rafların altında yazan etiketlerin bende ne gibi çağrışımlar yarattığından, elime aldığım kitabın üzerinde aniden beliren baloncuğun içinde instagram etiketleri gibi "#" ile yazılmış kelimelerden bahsetmek istiyorum. let the edebiyat begin.
***
*rus edebiyatı kısa özeti: mektup, ruble, oda kiralama, kasvet, lahana çorbası, kızıl sakal, toprak kavgası, konuk salonu, redingot, avurt, mujik, parasızlık, poker, kar, alabildiğine betimleme, 15 sayfa boyunca bitmeyen diyalogsuz betimleme, soğuk, buhran, sefalet, yüzbaşı, yüzbaşının kızı, tüm güçsüzlükleriyle aşırı gerçek karakterler, herkesin en az 15 farklı isminin olması, alman subayı.
*fransız edebiyatı kısa özeti: yağmur, romantizm, şiir, aşk, kadın ruhu, parfüm, uzun kır yürüyüşleri, kont, dük, marki, kontes, düşes, markiz, kontesi kim sikti sorunsalı, sular seller gibi ingilizce konuşabildiği hâlde konuşmayan fransız milliyetçisi, pastel tonlar, şato, veba.
*ingiliz edebiyatı kısa özeti: kraliçe, beyaz atlı prens, soyluluk, mum ışığı, siyah sular akan kanallar, mor renkli nehirler, isli gökyüzü, psikolojik travma yaşamış, aslen itibarlı bir meslek sahibi karakter, fedakâr ve cefakâr bir adet hizmetçi, yakın aile dostlukları, şemsiye, şehir gürültüsü, kibir.
*iran edebiyatı kısa özeti: pancar, çöl sıcağı, kahverengi, uçurtma, balçık, varlıklı ailenin yanında çalışan ev hizmetlileri ana karakterler, toplumsal adaletsizlik, sinek, deve, toz bulutları, güneş, ölümcül onur.
*alman edebiyatı kısa özeti: top, tüfek, tank, savaş, ne yaptığını kendisi de bilmeyen, boşlukta kaybolmuş bol metaforlu soyut karakterler, noktalama işaretsiz, sonuna gelirken başını zerre kadar hatırlayamadığımız beş sayfa süren uzun ve ağır cümleler, çürümüş elma, frengi.
*ispanyol edebiyatı kısa özeti: iç savaş, iç savaşa nazire yaparca iç çatışan bir adet ana karakter, sarma tütün, gereksiz kahramanlıklar yapan bir adet ana karakter daha, gül, arap lirizmi, dolgun baldırlı endülüs dilberi.
*italyan edebiyatı kısa özeti: rönesans, baton, çocuğunun rahip olmasını isteyen baskıcı aile, derin sevgi, buraya kesin gitmek lazım dedirten tarihi mekân tasvirleri, sanat, estetik, şarap, monarşi, trajedi, hüzün, begonvil.
*yunan edebiyatı kısa özeti: epiklik, tiyatro, komedya, mavi, rehavet, hümanizm, duvar, felsefe, sürekli öğüt veren babacan yan karakter, mitoloji, başta düşman sonradan dost olunan bir adet türk karakter, ada.
*amerikan edebiyatı kısa özeti: silah, alkolizm, kara mizah, keşif, yolda geçen hikâyeler, ironi, alaycılık, çok kadınla birlikte olmayı şiar edinmiş erkek karakter, kaktüs.
*türk edebiyatı kısa özeti: kan, eşek, vicdan, verem, cendek, yetim, fakirlik, köy, doğum yaparken ölen anne, babasından habersiz doğurulan çocuk, tren, semer, ölümcül gurur.
***
başlığa ters olacak ama elim değmişken en çok bildiğim, en hâkim olduğum üç edebiyatı daha özetlemek istiyorum. sonra ama bunlar millet edebiyatı değil demesin kimse.
*yeraltı edebiyatı kısa özeti: sıradışı ve sorunlu ana karakter, kasvetli yalnızlık, cinsel yolla bulaşan bir adet hastalık, apış arası, 3. sınıf kirli otel odası, yabancılaşma, alkol veya uyşturucu bağımlılığı, "ait hissedemiyorum", hüzünbaz sevişmeler, piç, intihar.
*bilim kurgu edebiyatı kısa özeti: zamanda yolculuk, insanüstü varlıklar, önce düşman sanılan aslında dost olan uzaylı, bizim aşkımız uzaydan büyük temalı bir adet aşk, bir türlü gelmek bilmeyen dünyanın sonu, insandan daha insan robotlar, gizemli gezegen.
*fantastik edebiyat kısa özeti: büyü, iksir, aksi nalet bir cüce, yarasa kanadı, kertenkele kuyruğu, konuşan hayvanlar, sürekli bir savaş hâlinde olunan kötü karakter, kule, ejderha. -
25 ekim 2015 fenerbahçe galatasaray maçı
(bkz: 0-0 olmadı da diyelim ki 1-1 oldu o da olumlu)
siyah beyaz. -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
*evren, uzay boşluğu falan siyah değil, bu renk. rengin adı cosmic latte. renk kodu: #fff8e7. bi' kıraathane açıp adını kozmik latte koyucam.
*jüpiter'in uydusu io'nun gerçek rengi bu. filtre yok, bildiğimiz sülfür.
*size mükemmel bi' fotoğraf göstereyim: ay'a gönderdiğimiz yeşil lazer ışıkları. bu tamamen gerçek. lazer ışıkları ay'a yerleştirdiğimiz prizma aynalardan geri yansıyor. üstelik kanlı ay. çok güzel.
*o zaman çok güzel bi' fotoğraf daha göstereyim: satürn'ün patatesten bozma uyduları prometheus ve pandora satün halkaları arasında saklambaç oynuyor. cassini ikisini de sobelemiş.
*eğer satürn bize ay kadar yakın olsaydı geceleri gökyüzüne bakınca bunu görecektik. ben galiba satürn'le ciddi düşünüyorum.
*polaris, yani nam-ı diğer kutup yıldızı, bizim güneş'imiz olsaydı gökyüzünde böyle görünecekti.
*ay üzerinde indiğimiz, ilk ayak bastığımız yer: burası. adı mare tranquillitatis, yani sessizlik denizi. sonraki gidişlerimizde de şuralara ayak basmışız. sayılar kaçıncı apollo görevi olduğunu ifade ediyor.
*bu arkadaşın adı cassiopeia a. samanyolu'nun bilinen en genç süpernova kalıntısı. 11.000 ışık yılı uzaklıkta. koordinat: 23s 23d 26sn; +58º 48' 20,9"
*bu da bilinen en yaşlı süpernova kalıntısı. adı rcw 86. 185 yılında keşfedilmiş. bildiğimiz milattan sonra 185 yılı. en az 1830 yaşında. saygıda kusur etmeyin. -
kanser
"yenilen pehlivan güreşe doymazmış" cümlesindeki pehlivan kendisi. ben bu arkadaşı ikinci kez yendim. ben bu tipini siktiğimi ikinci kez atlattım. ben bu anasını sattığımın orospu çocuğu hastalığıyla olan savaşımı ikinci kez kazandım. iki... 2...
gideyim de marvel'e süper kahramanlık başvurusunda bulunayım. yalnız süper kahraman ismime karar veremiyorum: cancer breaker, grand hero, the winner, nightmare of the cancer, derman(acıların acımasız düşmanı, her derdin dermanı*)... neyse benim şimdi terzide randevum var, taytlı pelerinli süper kahraman kostümü diktircem kendime. -
depresyon kırıcı olarak anne
insan zaman zaman varoluşsal bunaltılar yaşayabilen bi' varlık. varoluşsal bunaltılar yaşıyor, o hâlde var.
entelektüel insan darlandığı zaman kaygısal devinimlerin izdüşümsel yansıması başlığına 85 paragraf entry girer, "rastlantısal varoluşu bilincim kabul etmiyor" deyip konu üzerine makale falan okur, gider kendine yeni fularlar alır. peki ben ne yaparım? buzdolabını açıp aval aval bakarım, yarım limona üzülürüm, böyle varoluşsal bunaltılar yaşamama şaşırır, nihilisttim* lan ben niye varolmanın bunalımını yaşıyorum ki, yoksa kendimi tanımıyor muyum diye daha da bunalıma girerim, halıda yatarım, tavanı izlerim. izlerdim daha doğrusu.
bekârlık sultanlıktır, yalnız yaşamak imparatorluktur temalı yaşamıma annem bayram ziyaretine geldi. içim daraldıkça evin içinde dolaşıyorum. "evin içinde niye manyak gibi dolaşıyorsun?" diyor. halıda falan oturuyorum, "yavrum mis gibi koltuk var kalksana yerden." diyor. en sonunda dışarı çıkıp hava almaya karar verdim. hava dışarıdan bedavaya alınabilen katma değerli bi'şey. ezkaza dışarıdan bi'şey lazım mı diyecek oldum ve evden elime tutuşturulan ince bi' dostoyevski romanı uzunluğundaki alışveriş listesiyle çıktım. yazarı annem. yakında tüm kitapçılarda rafları süsleyecek. neyse. benim varoluşsal bunaltılarım sonucu eve yeşil sebze girdi yıllar sonra. benim varoluşsal bunaltım en azından bi' işe yarıyor.
şu sahte paraları anlamak için kullanılan mor ışığı üzerime tutsalar üzerimde 55 puntoyla "benim ne işim var bu hayatta" yazar vaziyette sokaklarda boş boş dolaşmak istiyordum. evin bayram kalabalığından uzaklaşır biraz da sokakların kalabalığına üzülürüm diye umuyordum. sonra da kendimi "aman en azından sokaktaki insanlar çevirip kaç para kazanıyorsun, ne zaman evleneceksin, ev almıyor musun ev al kendine bi' tane" diye insanı darlamıyorlar diye avutmayı düşünüyordum. ama cebimde sokaktaki varlığımın izin kâğıdı olan alışveriş listesi vardı, direkt markete gittim.
markette ürünü tüketip ambalajı kasadan geçirmek isteyen bi' adamın sebep olduğu ufak çaplı krizin ortasına düştüm. adam hansel ve gretel'deki gibi yürüdüğü yollara kırıntılar bıraka bıraka gezmiş tüm marketi. yolunu kaybetmekten korktuysa demek. bi' de alamancı bi' aile vardı. türkçe bildiği hâlde konuşmayan bi' kadın yüzünden kasada sıra oldu. kasiyerin gözlerinde magmayı gördüm. bayram günü bu beyinsizlerle uğraşan market personeline bakınca hayattaki varlığımı sorgulayışım biraz olsun azaldı. sonrasında kasiyerin 25,90 lütfen lafına kafasını gömdüğü telefondan kaldırıp cevap vermesi 15 dakika süren bi' ergen yüzünden insanlığa olan inancım tazelendi. gelecek kuşaklar da en az bizim kadar mal oluyor, çok fazla kuşak çatışması yaşamayacağız diye sevindim.
eve dönerken aldığım orduluk erzaklarla dolu poşetler parmaklarımdaki kan dolaşımını kesti, kangren olma tehlikesiyle hızlı hızlı yürürken varoluşumun sancısı tamamen geçti. teşekkürler anne. iyi ki varsın. -
vodafone arena
şu hayatta en çok istediğim şeyler listemin ilk sırasında siyah pullu, geniş kanatlı bi' ejderha varsa ikinci sırasında da vodafone arena'da maç izlemek var. üçüncü dördüncü sıralarda da şampiyonluk görmek, ilk maçı nereden izlersem oradan kombine almak falan var zaten. ben ilk defa gittiğim bi' kafede hangi masada oturursam bi' daha hep orada oturan takıntılı bi' insanım, masadan müşteri kaldırmışlığım var ama konu bu değil şimdi. ne diyordum, vodafone arena'da maç izlemek...
geçtiğimiz şubat'ta doktorların ameliyat olmazsan çok yaşamazsın bu kalple dedikleri kalple tam 7 aydır yaşıyorum. üstelik tek bir maç bile kaçırmadım. maç sonu streslerine, kura cenabetliklerine, hatta ve hatta 26 şubat 2015 beşiktaş liverpool maçına bile dayandım. konya maçında kornerden gol yeyince bi' fenalaşmıştım ama formamı giyip arena'ya maça gitmeden ölmeye hiç niyetim yok.
yani yok derken en kötü ihtimalle, baktım ki iyi değilim inşaata gider orada çalışan işçilerle kola kutusu ezip ya da ne bileyim pet şişeye kum doldurup kendi aramızda bi' maç yaparız, onu izlemiş olurum. gelmişken vinç kullanırım, elektrik işlerine bakarım, kablo çekerim, beton falan dökerim. belki stadımız daha çabuk biter, bi' faydam dokunur. bi' de şey yaparım, boş bulduğum bi' yere 1 puntoyla "fazlaejderhasiolanvarmi was here" yazarım. zaten hayatta da bırakmak istediğim hepi topu iz bu kadar.
canım sıkkınken yayın olduğu zamanlarda inşaat yayınını izliyorum, olmadığı zamanlarda son hâli fotoğraflarına bakıyorum. 19 mart'ta açılacak haberleri çıkıyor. yapmayın etmeyin. bitirin artık şu stadı gözünüzü seveyim. neyse daha fazla yazamıycam şimdi sol kolum uyuşuyor. -
2015 ekonomik krizi
özel bi' firmada sabah 8 akşam 5 kitap okuyorum, dizi/film izliyorum, komik hayvan videolarına gülüyorum, atölyede uzay mekiği ve zaman makinesi yapmaya çalışıyorum. mühendisim. imalat yapıyoruz. boş vakitlerimde de üretim, kapasite falan planlıyorum bu arada.
ham madde
2014'ün kasım ayında kilosunu dolar üzerinden ama anlaşmalı fiyatla sabit 2,90'dan aldığımız bi' ham madde vardı. adamlar aralık 2014'te arayıp biz bunun fiyatını değiştirdik, artık size 2,70'ten veriyoruz dediler. canımıza minnet dedik. ağzınızdan çıkanla kulağınızın dediğinin duyduğunu sevelim biz dedik. sizin ağzınız bal yesin dedik. ham madde fiyatı düşünce, hâliyle maliyet de düştü. fiyat listesini değiştirmedik (üşendim) ama lokomotif ürünlerden (yanılmıyorsam) üçünde, satış aşamasında biz onu size şu fiyattan indirimli verelim dedik. düşük fiyattan sattık. müşteriler de bize sizin ağzınız bal yesin dedi.
o zamanlar öyle tatlı yeyip tatlı konuşuyorduk ama o gün yediğimiz hurmalar şimdi götümüzü tırmalıyor. çünkü 2015 ocak'ta kilosunu 2,70'ten aldığımız ham maddenin kilosu şu an 4,00 tl. yani neredeyse %50 zamlanmış ve şimdi 4,00'ü versek bile bu iş huzur içinde çözülmeyecek. neden? çünkü ocak'ta, şubat'ta indirimli fiyattan sattığımız malların ödemesini şu an alıyoruz ve çok fena zarardayız. ben ocak'ta ham maddesini 2,70'ten aldığım ürünün satışından gelen parayla aynı miktarda mal üretecek ham maddeyi alıp koyamıyorum depoya. daha bunun işçiliği var, diğer malzemeleri var, şirkete misafir gelene ikram ettiğin kahvenin parası bile var. depodaki ham madde bitene kadar üretip, sonrasında stokta ne varsa onu satmayı düşünüyorum şu an için. bakın bu fakirleşmedir.
iş gücü
2015 ocak'ta 75 kişi çalışıyordu şirkette. şu an 35 kişi var. 39 kişiyi biz çıkardık. 1 kişi tüm gitme ısrarlarıma rağmen kendisi gitti. ayrılmasın diye inisiyatif kullanıp zam teklif ettiğim adamı 1 ay sonra geri geldiğinde işe alamadım. çünkü sipariş yok. üretim durmuş, stok depoları dolmuş taşmış, ürün kasaları himalaya ebatlarına erişmiş, yılın başında en az 2 ay sonrasına gün vereceğim siparişe nakliye süresi dahil 1 hafta sonraya termin verir olmuşum...
hâlihazırda 2 kişilik iş yapan adam işten çıkarılmamak için 3. kişinin işini yapmaya hazır ama iş yok. önce askerliğini yapmamış olanları çıkardık, sonra yaşı 50'den fazla olanları, şirket sahibinin manevi oğlum dediği adamı bile çıkardık işten ben daha ne diyeyim. hiç birini işten çıkardınız mı bilmiyorum ama ben, benden çok daha uzun zamandır burada çalışan, evli barklı, en az 3 çocuk okutan adamları işten çıkarmak durumunda kaldım. bakın bu piyasa durgunluğudur, işsizlikte rekor artıştır.
lojistik
suriye'de ve mısır'da bayilerimiz vardı. her ay mutlaka 800.000 adetlik siparişleri olurdu en az. siparişler azalmaya başladı. 600.000, 400.000, 200.000 ve iflas. zaten sonra suriye'deki bayinin sahibi ülkeden kaçtı, yolu üzerindeydik, geçerken bize de uğradı. siz de gidin çok durmayın buralarda falan dedi. şimdi almanya'da diye biliyorum.
bizim bu suriye ve mısır bayilerine sattığımız altın varaklı, yaldızlı falan, yolda bulsanız almayacağınız ürünlerimiz var. arap special koleksiyonumuz. bayiler kapanınca mallar elimizde kaldı tabii. ben de depoda yatmasınlar diye avrupa bayilerine üzerine hediye notu düşerek yolladım da geri gönderdiler bana, biz bunu sipariş etmedik istemeyiz diye. neyse onu sonra anlatırım şimdi konumuz bu değil.
araplar hâlâ mal istiyor, bayiler de aradan çıkınca direkt biz iş yapıyoruz. daha doğrusu yapamıyoruz. burnumuzun dibine mal göndereceğiz ama ortada savaş var yandan geç deyince nakliye anasının nikahı oluyor. ayrıca riskli. mısır'dan zaten hiç ses yok. ne olacağı belli değil. bakın bu ortadoğu sarmalıdır, ticaret açığıdır.
***
her ne kadar "kriz mi, ne krizi? kriz falan yok. ekonomik durgunluk sadece. herkes tatilde, her yer araba." deseniz de dolar 3'e teğet geçiyor. ben yazıcıdan "kapatıyoruz" diye çıktı alıp onu asmayı düşünüyorum şirketin girişine ama siz daha iyi bilirsiniz elbet kriz var mı yok mu.
fazlaejderhasiolanvarmi, sektörün içinden bildirdi. -
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
new horizons'ın plüton'a en yakın geçişini yapmasına sadece 1 gün 5 saat 10 dakika 22 saniye kaldı: http://seeplutonow.com/
*new horizons* dediğimiz arkadaş şöyle bi'şey.
*19 ocak 2006 tarihinde, flordia'dan fırlatıldı, kendisi plüton için yollanan ilk uzay aracı.
*2007 yılında jupiter'in yanından geçerken dev gezegenin çekim gücünü kullanarak hızını artırdı.
*yolculuğun jupiter'den sonraki kısmında yıllık kontroller haricinde uyuyan new horizons, 6 aralık 2014'te yeniden uyandırıldı.
*4 temmuz'da, plüton'a varmasına günler kala zaman karmaşası yüzünden hata vererek dünya'yla olan iletişimini kaybetti. güvenlik moduna giren prob birkaç gün içinde sorunu çözdü ve bilimsel gözlemlerine kaldığı yerden devam etti.
*dünya'dan gönderilen bir radyo sinyalinin new horizons'a ulaşması ve geri dönmesi 9 saat sürüyor. prob şu an dünya'dan 4,8 milyar kilometre uzakta. yarın plüton ve uydularını sadece 12 bin kilometre uzaklıktan röntleyecek.
*sayesinde plüton'u 500 kat daha iyi çözünürlükle görüyoruz.
*new horizons, dünya'dan yola çıktığı sırada doğan çocukların neredeyse ilkokul bitirdiği bu uzun yolculuğunda plüton'un kaşifi clyde tombaugh'un küllerinden bir kısmını da yanında taşıdı.
*plüton görevinden sonra güneş sistemi'nden çıkıp bize başka bilgiler göndermesi bekleniyor.
***
new horizons'ın yolculuk fotoğrafları:
ganymede
europa
io
jupiter halkaları
jupiter'in kırmızı lekesi
callisto
plüton
ganymede-jupiter-europa
triton
neptün
m7 yıldız kümesi
plüton
plüton yüzeyi
8 milyon kilometre uzaktan plüton yüzeyi
plüton ve charon
plüton'un uyduları