Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. bağdat baharat

    bundan sonra herhangi bir ürünlerini almam veya çevremdekilere aldırmam için ilk bir ay bana ücretsiz ürünler yollamaları ve evimize gelip mutfakta bedava çalışmaları, sonraki ay ürünlerine ödeyeceğim cüzi bir miktar karşılığında da ev ekonomisinde tasarruf edebileceğim bir harcama kalemi bulmaları gerekiyor.

    ha bu arada tüm bunlar olurken siktirli miktirli konuşmayı da kendimde hak olarak görürüm.

  • 2. göktaş hukuk bürosu

    bir avukat olarak, piyasada bu şekilde çalışan birçok hukuk bürosu olduğunu biliyorum. yazılanlar bu hukuk bürosu için ne kadar doğru bilemem ama anlatılan çalışma tarzıyla idare edilen hukuk büroları ne yazık ki mevcut.

    `bu bürolar şöyle yöntemler kullanmaktadırlar:`

    bu bürolar onlarca çağrı merkezi personeli (call center) istihdam ederek henüz icra takibi başlatılmamış borçlara ilişkin vatandaşları taciz etme yöntemi ile çalışmaktadırlar. yani sizi borcunuzdan dolayı arayan bu hukuk büroları muhtemelen henüz icra takibinizi dahi başlatmamıştır. yalnızca müvekkil şirketlerden borç bilgilerinizi almış (bunlar genelde saçma sapan, tüketici nezdinde geçersiz "senetler" olurlar, zira bu senetlerin tüketici nezdinde geçerli olması için bazı şartları taşıması gerekir ama bu şirketler bu senetleri hazırlarken bono benzeri, üzerinde yazana bakılırsa ciro dahi edebilecekleri bir senet hazırlamışlardır) ve buradaki bilgileriniz sayesinde yasal olmayan bir takım hukuk programları ile irtibat telefonunuza, sizin adresinize, sizinle birlikte aynı adreste yaşayan yakınlarınızın tc kimlik no'larına ve bu sayede hatta onların da telefon bilgilerine ulaşabilmektedirler. bu araştırmalar yasa dışıdır.

    bu araştırma sonrasında, bu hukuk büroları call center personelleri günde 50 kişiyi aramaya başlarlar. sizin cehalet ve yüreklilik seviyenize göre belli yalanlar atarak sizi korkutma amacı güderler. bunlardan bazıları borcunuzu ödemediğiniz için 3 aylık tazyik hapsi ile cezalandırılacağınızı da söyleyebilirler. bu da sıklıkla başvurdukları bir yalandır. fakat, hukuken, borcunuzu belli bir ödeme planı dahilinde ödemeyi icra müdürlüğünde, icra müdürlüğüne giderek, icra müdürü veya müdür yardımcısı size taahhüdü ihlalin sonuçlarını açıkladıktan sonra, taahhüt etmişseniz ve bu taahhüdü ihlal etmişseniz, ancak bu şartlar dahilinde hakkınızda icra ceza mahkemesinde şikayette bulunularak 3 aylık tazyik hapsi cezası almanız sağlanabilir.

    bu hukuk bürolarının bir diğer yöntemi de, yine icra takibinizi başlatmadan, henüz hiçbir icra müdürlüğüne başvurmadan önce, "ihbarname" tarzı bir mektup hazırlayarak ve bu mektubu da, adliyelerdeki, genellikle bakırköy adliyesindekidir bu, ptt'lerden adresinize göndererek sizde resmi takibin başladığı izlenimi uyandırmaya çalışmaktadır.

    bu hukuk bürolarının sıklıkla başvurduğu bir diğer yöntem ise, henüz takibi başlatılmamış borçları, dolayısıyla bunların harçları icra müdürlüğüne yatırılmamışken ve avukatın vekalet ücreti de hesaplanmamışken, sanki bunlar hesaplanmış gibi, borcunuzun üstüne yargılama giderlerini ve vekalet ücretlerini, faizini vs., icra takibi açılsa karşılaşmayacağınız kadar yüklü olarak borcunuzun üstüne ekleyerek borcunuzun bu harçlar, avukat ücretleri ve faiziyle birlikte belli bir rakama ulaştığını söyleyerek sizden bu parayı tahsile çalışmaktır. 1800 tl gibi bir borç için sizi aradıklarını varsaydığımızda, bu bahanelerle sizden rahatlıkla 4000 tl üzeri bir rakam isteyebilirler. tabii ki bu yasal değildir. siz 4000 tl'yi duyduktan sonra, size "önümüzdeki ilk pazartesiye kadar borcunu ödersen borcunu 3000 tl olarak kapatırım" diyebilirler.

    `peki bu hukuk bürolarına karşı nasıl bir yol izlenmelidir?`

    1) sizi aradıkları zaman, sakinliğinizi koruyarak sizi arayan kişinin kim olduğunu sorun. borçlu olabilirsiniz ama bu korkulacak bir şey değildir. zaten icra iflas kanunu, borçluyu ciddi bir biçimde koruyan hükümler de barındırmakta. bu yüzden, borçlu olduğunuz için çok da öyle ezik bir konumda falan olduğunuzu sanmayın.

    sizi arayan kişinin kim olduğunu sorun. kendini avukat olarak tanıtıyorsa, buna inanmayın. avukat genelde arama yapmaz. ticari borçlarda, yüklü senet borçlarında avukat arama yapabilir fakat bir beyaz eşyacıdan veya dershaneden alınan saçma sapan senetlerle alakalı olarak hepi topu 3000-5000 tl lik bir borç için avukat arama yapmaz.

    arayan kişinin bilgilerini sormanız size kendisinin gerçek bilgilerini temin etmeyecektir ama en azından bu sayede, bilinçli olduğunuz izlenimi verebilir ve ayağını denk almasını sağlayabilirsiniz. hatta bir yakınınızın avukat olduğunu, ve ona da danışmak için bu kadar sorguladığınızı söyleyin. korkarlar.

    2) "borcuma ilişkin icra takibi başlattınız mı?" diye sorun. evet derlerse, e-devlet şifrenizin olduğunu, burayı sıklıkla kontrol ettiğinizi ve böyle bir icra takibine rastlamadığınızı söyleyin. ısrarla başlattık diyorlarsa, dosyanızın esas numarasını sorun.

    "dosyam hangi icra müdürlüğünde, hangi esasa kayıtlı?" diye sorun. dosyanızın bilgilerini vermekten imtina ediyorlarsa, hukuk bürosu avukatları hakkında istanbul barosu'na şikayette bulunacağınızı, ayrıca cumhuriyet başsavcılığı'na da görevi kötüye kullanma iddiasıyla suç duyurusunda bulunacağınızı söyleyin, icra dosyası açılmamış bir borcu, dosya açılmış gibi tahsile çalışıyorlarsa bunun sonuçları olacağını belirtin.

    3) sizi günde birkaç defa arıyorlarsa veya yakınlarınızı arayıp sizi kötü duruma düşürüyorlarsa, yetkili avukat/avukatlar ve arayanlar hakkında cumhuriyet başsavcılıkları'na "kişinin huzur ve sükununu bozma" suçundan suç duyurusunda bulunacağınızı, ve sizi yakınlarınız nezdinde küçük düşürdükleri için manevi tazminat talebinde bulunacağınızı söyleyin.

    sonuç olarak;

    gördüğünüz gibi, bu avukatlar hakkında savcılıklar veya istanbul barosu nezdinde şikayette bulunma imkanlarınız mevcuttur. fakat istanbul barosu genelde uyarı cezası vermekte. bu şikayetlerin tekrar etmesi halinde daha ağır disiplin cezaları vermektedir fakat bunlar da tahmin edeceğiniz gibi çok ağır olamıyor.

    fakat cumhuriyet savcılıkları nezdinde yapacağınız şikayetlerle bu avukatları zor duruma düşürebileceğiniz gibi, örneğin kişinin huzur ve sükununu bozma suçundan şikayet edip ceza almasını sağlandığınız avukat ve sik kafalı call center personeli hakkında daha sonra açacağınız manevi tazminat davası ile para da kazanabilirsiniz, hatta bu call center personeli ayaklarınıza kapanmaya ve kendisinin bir çulsuz olduğuna sizi ikna etmeye gelecektir. bir arkadaşım için bunu sağlamıştık: call center personeli gelip "abi benim hiçbir şeyim yok, zaten bizi o şerefsiz avukat sıkıştırıyordu, ne alacaksınız ondan alın, yeni evlendim vs." demişti.

    amına koduklarım.

  • 3. doğu yanarken normal hayatına devam eden kitle

    batıdaki kürtlerin normal hayatına devam etmesi kadar tuhaf olmayan kitledir.

  • 4. kızına saldıran köpeği infaz eden baba

  • 5. belediye başkanı ve jandarma arasındaki tartışma

    insanlari anlamak gercekten zor.

    komutan daha once birine ceza yazmis, rusvet almakla suclaniyor. ayni olay belediye araciyla yasaniyor oradaki yanci " kanun manun deme, uyulmak zorunda mi ?, idare ediver diyor "

    la olm mal misiniz da gorevini yapan komutana saydiriyorsunuz ? neymis belediye hizmetleri aksamis. o arac o yukle biraz gitse, kontrolunu kaybetse yolda 20 kisiyi ezip gecse, vay efendim hic mi trafik kontrolu yoktu ? neden onlenmedi diye komutani gorevden alirlar.

    halkin sectigi adama saygi goster, secmedigi adami ez olur mu ? bu devlet bu yuzden bu hale gelmedi mi ? gucu eline alan ali kiran baskesen ilan ediyor kendini. daha gelir gelmez seninde hakkinda sikayetler var geliyor kulagima rusvet istiyomussun vermeyene ceza kesiyormussun diyor. sizinkiler mit tirlarini durdurdu sen de bizimkiler durdur diyor. mit tirlarindan neler cikti nerelere gitti hepinizin malumu. cumhuriyet savcisiyla konusurken bu kardeslerimiz diyor, komutanin yuzune sen sen diye hitap ediyor.

    savunmayi birakin artik bu yavsak zihniyeti.

  • 6. 16 yaş altı çocuklara facebook'un yasaklanması

    bence 40 yaş üzerine de yasaklanmalıdır. teyze, dayı paylaşımı görmekten gına geldi.

  • 7. cizre'ye nasıl girildiyse odtü'ye de öyle girilir

    - cizre'nin taban puanı kaç?

  • 8. marketten kızına bir tek muz alabilen baba

    marketten bir seyler alacaktim sigara vs. kasaya geldim onumuzde bir baba kiz, babanin uzerinde eski bir mont ust bas perisan bir muz var elinde kasaya verdi kasiyer uzgun uzgun bakiyor. cebinden bozukluk cikadi verdi 1.40 lira mi ne pahaliymis dedi gercekten dedi. gozlerim doldu tutuldum kaldim o an uzaklastilar kendime geldim cikolata falan aldim kostum peslerine kiza verdim babasi utanarak tesekkur etti. ellerindeki muzu ikiye bolmusler uzaklastim agladim aglayacagim. sinemaya gidecektim kendimden utandim dolaniyorum avmde oyun katina geldim millet cocuklarini getirmis egleniyor oyle bakiyorum aklimda ikisi de. bilet almistim beklerken geldiler oyun makinelerine bakiyorlar kiz o icinde toplar olan sisme seyler var icindeki cocuklari izliyor. yok boyle bir aci bozukluklarimi topladim 10 liraya kart aldim kiza verdim babasi kartla oynasin diye verdim sandi, git oyna dedim kiza. babasi dolu mu diye sordu evet abi dedim tesekkur etti. kactim oradan icim yaniyor param da yok baska bir sey yapamadim. boyle bir adalet olamaz millet trilyonlarla oyun oynarken o kiz kis gunu montsuz gezemez, vicdandan dinden imandan bahsetmesin kimse. bugun de gidip arayacagim onlari mont alacagim o kiza babaya da para vericem utana utana. gitmiyorlar gozumun onunden ey sozluk bizler nasil insanlariz niye bu kadar koruz anlatin bana.

    bulamadim gezdim baktim saatlerce yok, bazen olmuyor o dakika bir yolunu bulmaliydim. kendi cocukluguma yenildim belki oynarsa, cikolata da var ulan ne mutlu olur simdi dedim cocukluk iste fukara bir cocukluk. para yoktu ama neler icin bulmadim ki kafam durdu kafam kaybolup gittim. su basliktan yazdiklarimdan ovgu alsam nolur one ciksa nolur ne yapacagim. insanlar muhtac insanlar ac gorun susmayin durmayin. yaptigim yardim degil sevabini da istemem cennetiniz de sizin olsun, populerlik hikaye. bizim hatamiz bunlar benciliz arkadas iste elestrim kendime.

  • 9. muhteşem yüzyıl kösem

    kösem balkon konuşması yaparken safiye sultanın "daha batıdaki oyların sayımı bitmedi" tadındaki chpli bakışı gözlerden kaçmamıştır.

    not:akpli değilim.

  • 10. vodafone arena

    ahaha ulan ne güldüm. yıllarca 3 büyük takımın beraber oynadığı stadmış, açılışı da beraber yapılmalıymış. ama stadın yarısı beşiktaşlılardan oluşabilirmiş. cömertliğin için allah razı olsun gardaşım.

    zamanında, parasıyla kiralamak için kapısını çaldığımızda dansöz gibi kıvıran adamları, beşiktaş stad yaparken bize mi sordu diyen adamları muhatap alalım öyle mi. ekmede yok, biçmede yok, yemede ortak osmanlı

    tribünün yarısı beşiktaşlı olabilirmiş ya ahaha.
    kıskançlıktan çatla ama gücenme.

  • 11. fc porto

    portekiz'de faaliyet göstermektedir.

  • 12. daniel amokachi

    demba ba'yı sırtına alıp les ferdinand'ı geçerek gol atabilir.

  • 13. 21 yılda 112 milyon tl biriktiren medyum

    dolandırılacağını önceden göremeyen bir medyum.

    bu yeteneksizlikle, tedbirsizlikle ve öngörüsüzlükle 112 milyonu nasıl biriktirmiş hayret.

  • 14. evlenilecek kızın 10 yaş küçük olması

    bundan 10 sene öncesi olsa idi bu duruma olur verirdim. 32 yaşındayım, 22 yaşında bir kızla anlaşabileceğimi pek düşünmüyorum. zira 80 kuşağı ile 90 kuşağı arasında uçurum var. gerçekten uçurum.

    he sen kocişimle qahve qeyfiiii seviyorsundur. onu bilemem.

    tanım: kuşak çatışması yaratabilir.

  • 15. baba olmak

    geçtiğimiz kandil gecesi öğrendim baba olacağımı. garip, iç ürperten bir hisse kapıldım, kendi babasıyla sorunları olanların hissettiği bir duygu belki, bilmiyorum.

    buraya yazıp yazmama arasında gidip gelirken, az önce önümden omuzlar üzerinde bir tabut geçti, iz bırakmam gerektiğini düşündüm yine. iyi niyetli bir iz.

    dünya topraktan başka bir vaatte bulunmaz bazen, içerinde akan taşan coşan her şeyi dindiren bir ses duyarsın; ne bırakacaksın?

    maddi olarak bir şey bırakamayacağımı biliyorum; bir kaç iyi şiir, biraz güzel müzik, az çok deniz kıyısı, azdan biraz şair, romancı, abdal, eren, sanatçı öğretebileceğim evladıma. ona yetecek mi? bu hengamede, bu şiddetin vahşetin insansızlığın altın çağında ona naif bir hayat sunmaya çabalayacağım. yetecek mi? bilmiyorum.

    tek bildiğim babam gibi bir baba olmayacağım.

    alın terinin, emeğin, samimiyetin, dürüstlüğün, omuz olmanın ismiyse ve yoluysa baba olmak, o küçük çocuğun yoldaşı olmaya çalışacağım. ne kadar başarabilirim hiç bilmiyorum, o garip hissiyat kaplıyor içimi.

    ey doğmamış güzel dostum, rabbim ikimizi de utandırmasın.

  • 16. hepsiburada.com kargo ücreti rezaleti

    hepsiburada.com'un yaptığı keriz silkeleme olayıdır. sitenin her yerine kırmızı kırmızı %50'ler %60'lar yerleştirip müşterinin algılarıyla oynuyor ve indirim tutarı kadar kargo ücreti yerleştiriyorlar. siz evinizde "hanım yav indirimden xxx aldım ne kadar da donanımhaber ölücüsüyüm hehheh bu devirde gözü açık olucan" diye gerim gerim gerilirken cebinizden çıkan paranın aynı olduğunun farkına bile varmıyorsunuz.

    şöyle ki,
    örnek olarak addison marka mouse pad'i ele alalım. bu ürünümüzde %45 indirim varmış. ne güzel değil mi? tam 3.14 tl indirim yapılmış. fırsatı kaçırmayarak sepetimize ekleyelim.
    http://i.hizliresim.com/jnev4q.png

    an itibariyle bu ürünü aldınız ve bir güzel kazıklandınız. çünkü aslında indirim falan yok. hatta tam tersi 3.83 liralık ürünü size 6.97 liraya sattılar. bunu ispat etmek için sepetimize aynı üründen 10 tane ekliyoruz.
    http://i.hizliresim.com/qzgpz3.png
    10 tane mouse pad'e 36 lira 82 kuruş kargo ücreti istiyorlar. mouse pad'e 36 lira kargo ücreti. yanlış anlaşılmasın satıcı hepsiburada.com, amazon vs gibi yurt dışı kaynaklı site değil ki amazon dahi kargo ücreti olarak 5 dolar* kesiyor.

    şimdi ise aynı ürünün sözde indirime girmemiş renginden 10 tane alalım.
    http://i.hizliresim.com/nrbllo.png
    ilginçtir ki kargo ücreti sadece 13 tl. aynı ürünü indirimsiz alıyorsunuz ve 23 tl kardasınız. gerçekten ibretlik bir indirim. kısaca keriz silkeleme.

  • 17. 23 aralık 2015 anonymous'un türkiye'ye savaş ilanı

    altyaziliindirmeden720izle.com gibi sitelere dokunmadıgı surece tınlamıyacagım olay.

  • 18. 24 aralık 2015 kırgızistan'ın türkiye'yi suçlaması

    kırgızistan kınaması son derece doğal bir haber ama şu bilal oğlan haberi kafama takıldı.

    dağda çadır açarlar, işte yaşamları bize benzer , buralar bizim ata yurdumuz falan.
    arkadaş sen afedersin gürcü değil misin ?
    neyin yörük tribi, neyin ortaasya tribi bu ?
    harbiden neyin kafası bu.

  • 19. dünyanın en iyi ofansif futbol üçlüsü

    montella-totti-batistuta.

  • 20. simon kjaer'in 40 dakikada 128 bin lira harcaması

    40 dakikada değil. 26 yıl+ 40 dakikada harcamıştır.

  • 21. ssg'nin 2001'de kurduğu efsanevi cümle

    twitter'dan birinin paylaştığını görüp "bu ne biçim entry lan" deyip editledim. o sırada sözlükte patladığından haberim yoktu. paraları alıp otobüsle sınırdışına kaçaçacaktım. pişmanım.

  • 22. volkan demirel

    (bkz: duygusal ayı)

  • 23. dünyadaki tüm yoksulların zenginlere saldırması

    yoksullardan oluşan orduların yoksulları öldürmesiyle sonuçlanır.

  • 24. türk telekom arena

    4 yıl önce birilerini kudurtan bir törenle açılmıştır.

    ek olarak bu stadyum açıldığı 4 yıldan bu yana, 3 süper lig şampiyonluğu, 3 süper kupa, 2 türkiye kupası, 1 şampiyonlar ligi çeyrek finali ve son 16'sını görebilen ''otoban temsilcisi''nin mabedidir.

    burada kıçını yırtan tinerci beygir şikecilerinin son 20 yıllık stadlı-stadsız mazisinde ise 2 şampiyonluk, 5 türkiye kupası dışında hiçbir başarısı yoktur.

    arena'nın bedeli saray köşelerinde ödenmemiştir. zira galatasaray mecidiyeköy'ü bırakarak dolaylı yoldan kazıklandığı için ortada bedel ödemesi gereken bir durum da yoktur. aynı galatasaray, açılış töreninden sonra başbakan güzellemesi yapan başkanını kapının önüne koymuştur. onun koltuğuna oturan ünal aysal ise gezi parkı olaylarını desteklediğini söyleyen tek kulüp başkanıdır.

    galatasaray, türkiye'de twitter yasağını protesto tek kulüptür. berkin elvan'ın cenazesine resmi olarak çelenk gönderen de tek kulüptür.

    beşiktaş taraftarının haziran'larda şanlı geçmişi varmış da bilmemneymiş. oraya bir de kulübünün haziran'lardaki şanlı (!) geçmişini yaz da herkes görsün at kafası seni :)

    (bkz: inönü stadı'na asılan tayyip pankartı)
    http://www.palo.com.tr/…ı-ya-gezi-eleştirisi-280551
    http://haber.star.com.tr/…-yapamazdik/haber-1069967

    al bu da yetmediyse başkanının açıklaması.

    ''beşiktaş siyaset yapma yeri değil, siyaset yapmak isteyenler bunu siyasi partilerde yapacaklar. benim kulübümün isminin siyasetle anılmasını istemiyorum''

    hadi siktir git şimdi ağla hakem diye.

    edit: oğlum bana ne ultravesitiden bilmemneden ulan? ben ultraslan ile alakası olmayan bir galatasaray taraftarıyım, defalarca gezi parkında bulundum, üzerimde de forma falan yoktu. çünkü tuttuğum takım olmadan da bir birey olarak ifade edebiliyorum kendimi. aynı şekilde binlerce galatasaraylı da gezi parkındaydı.

    kulübü hiçbir sik yapmadığı halde sizden başka che guevera kesilen yok. kalkmış taraftarının yaptıklarını anlatıyor, ''tüm bunlar olurken kulübün ne yaptı?'' diye soruyoruz, çıt yok. ama taraftarı ortaklaşıp terör faaliyetinde bulunsa ''münferit bir olay, kişilerin yaptığı ile kulübe mal edilmemeli'' der gerizekalı.

    kulüpleri taraftar grupları üzerinden değerlendiren, kulübe aidiyeti deplasmana gitmek sanan kırolarla tartışıyoruz burada.

    aksaray olayı ise o dönem kulüpte yöneticilik yapan minibüsçünün sorumlu olduğu bir rezilliktir. neticede galatasaray için utanç vericidir. kulübün içinde, kongrelerde bu konu dibine kadar tartışılmıştır. çünkü galatasaray bunu kendi içinde tartışabilecek olgunlukta.

    söylendiği gibi ziyaretten sonra kimseye kapı falan da açılmamıştır. metroyu bile aheste aheste çalışıp aylar sonra bitirdiler.

    ha zaten senin başkanın imkan bulsa saraya da koştura koştura çıkar. ayağına gidip beşiktaş forması hediye etmediği siyasetçi kalmadı.

    edit: verecek cevap bulamayınca yine aynı şeyleri yazmış. ahahahah havla havla şerefli düzülmüş tinerci seni, çok güzel havlıyorsun.

  • 25. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    *bu resim hayabusa 2 tarafından 26 kasım 2015'te alınmış. resimde sağda dünya, solda ay'ı görüyoruz. sağdakinden soldakine toplamda 24 kişi gitti ve sadece 12'si ay'a ayak bastı.

    *ay'a sadece 3 kişi iki kez gitti. james lovell (apollo 8 ve 13), john young (apollo 10 ve 16), eugene cernan (apollo 10 ve 17). apollo 8'in zaten ay'a inmesi planlanmamıştı ve 13 de arıza yüzünden iniş yapamadı, yani james lovell iki kez gitmesine rağmen ay'a hiç ayak basmadı. kendisi nazarımda dünya'nın en şanssız, en cenâbet insanıdır.

    *uzayın ortalama sıcaklığı -270 °c'dir. "uzay'ın ısısı" mı diyelim yoksa "uzay'ın sıcaklığı" mı tartışmaları bırakılıp "uzay'ın soğukluğu"nda karar kılınmalı diye düşünüyorum.

    *bu uzak galaksi grubunun adı the cheshire cat group of galaxies*. bu kediyi çok büyük kütlelerce bozulmuş ışıklar oluşturuyor. muhtemelen bu resmin ressamı karanlık madde.

    *üç dev gezegenin doğumu böyle fotoğraflanmış.

    *bilinen en ağır kara delik bu arkadaş, adı s5 0014+81. kütlesi 40 milyar güneş kütlesi. kendisi galaksimizdeki tüm yıldızların toplamından 25 bin kat daha güçlü parlıyor. samanyolu'nda tahmini olarak 200 ila 400 milyar yıldız var.

    *galaksimizde, merkezde yer alan kara delik sagittarius a'nın dışında "deliğim gözü kara deliğim, yakarım süpernova'yı da yakarım" diye şarkı söyleyen 10 milyar civarında daha kara delik olduğu düşünülüyor. bu kara delikler kara deliğe dönüşmüş yıldızlardan ibaret, yani yıldızsal kara delik.

    *cassini, satürn'ün uyduları tethys ve enceladus'u hizaya sokmuş.

    *satürn gibi halkalarımız olsa ekvatordan geceleri böyle, ekinokslarda böyle görünecekti. mükemmel.

  • 26. 23 aralık 2015 irfan home rezaleti

    bir avukat olarak, piyasada bu şekilde çalışan birçok hukuk bürosu olduğunu biliyorum. yazılanlar bu hukuk bürosu için ne kadar doğru bilemem ama anlatılan çalışma tarzıyla idare edilen hukuk büroları ne yazık ki mevcut.

    `bu bürolar şöyle yöntemler kullanmaktadırlar:`

    bu bürolar onlarca çağrı merkezi personeli (call center) istihdam ederek henüz icra takibi başlatılmamış borçlara ilişkin vatandaşları taciz etme yöntemi ile çalışmaktadırlar. yani sizi borcunuzdan dolayı arayan bu hukuk büroları muhtemelen henüz icra takibinizi dahi başlatmamıştır. yalnızca müvekkil şirketlerden borç bilgilerinizi almış (bunlar genelde saçma sapan, tüketici nezdinde geçersiz "senetler" olurlar, zira bu senetlerin tüketici nezdinde geçerli olması için bazı şartları taşıması gerekir ama bu şirketler bu senetleri hazırlarken bono benzeri, üzerinde yazana bakılırsa ciro dahi edebilecekleri bir senet hazırlamışlardır) ve buradaki bilgileriniz sayesinde yasal olmayan bir takım hukuk programları ile irtibat telefonunuza, sizin adresinize, sizinle birlikte aynı adreste yaşayan yakınlarınızın tc kimlik no'larına ve bu sayede hatta onların da telefon bilgilerine ulaşabilmektedirler. bu araştırmalar yasa dışıdır.

    bu araştırma sonrasında, bu hukuk büroları call center personelleri günde 50 kişiyi aramaya başlarlar. sizin cehalet ve yüreklilik seviyenize göre belli yalanlar atarak sizi korkutma amacı güderler. bunlardan bazıları borcunuzu ödemediğiniz için 3 aylık tazyik hapsi ile cezalandırılacağınızı da söyleyebilirler. bu da sıklıkla başvurdukları bir yalandır. fakat, hukuken, borcunuzu belli bir ödeme planı dahilinde ödemeyi icra müdürlüğünde, icra müdürlüğüne giderek, icra müdürü veya müdür yardımcısı size taahhüdü ihlalin sonuçlarını açıkladıktan sonra, taahhüt etmişseniz ve bu taahhüdü ihlal etmişseniz, ancak bu şartlar dahilinde hakkınızda icra ceza mahkemesinde şikayette bulunularak 3 aylık tazyik hapsi cezası almanız sağlanabilir.

    bu hukuk bürolarının bir diğer yöntemi de, yine icra takibinizi başlatmadan, henüz hiçbir icra müdürlüğüne başvurmadan önce, "ihbarname" tarzı bir mektup hazırlayarak ve bu mektubu da, adliyelerdeki, genellikle bakırköy adliyesindekidir bu, ptt'lerden adresinize göndererek sizde resmi takibin başladığı izlenimi uyandırmaya çalışmaktadır.

    bu hukuk bürolarının sıklıkla başvurduğu bir diğer yöntem ise, henüz takibi başlatılmamış borçları, dolayısıyla bunların harçları icra müdürlüğüne yatırılmamışken ve avukatın vekalet ücreti de hesaplanmamışken, sanki bunlar hesaplanmış gibi, borcunuzun üstüne yargılama giderlerini ve vekalet ücretlerini, faizini vs., icra takibi açılsa karşılaşmayacağınız kadar yüklü olarak borcunuzun üstüne ekleyerek borcunuzun bu harçlar, avukat ücretleri ve faiziyle birlikte belli bir rakama ulaştığını söyleyerek sizden bu parayı tahsile çalışmaktır. 1800 tl gibi bir borç için sizi aradıklarını varsaydığımızda, bu bahanelerle sizden rahatlıkla 4000 tl üzeri bir rakam isteyebilirler. tabii ki bu yasal değildir. siz 4000 tl'yi duyduktan sonra, size "önümüzdeki ilk pazartesiye kadar borcunu ödersen borcunu 3000 tl olarak kapatırım" diyebilirler.

    `peki bu hukuk bürolarına karşı nasıl bir yol izlenmelidir?`

    1) sizi aradıkları zaman, sakinliğinizi koruyarak sizi arayan kişinin kim olduğunu sorun. borçlu olabilirsiniz ama bu korkulacak bir şey değildir. zaten icra iflas kanunu, borçluyu ciddi bir biçimde koruyan hükümler de barındırmakta. bu yüzden, borçlu olduğunuz için çok da öyle ezik bir konumda falan olduğunuzu sanmayın.

    sizi arayan kişinin kim olduğunu sorun. kendini avukat olarak tanıtıyorsa, buna inanmayın. avukat genelde arama yapmaz. ticari borçlarda, yüklü senet borçlarında avukat arama yapabilir fakat bir beyaz eşyacıdan veya dershaneden alınan saçma sapan senetlerle alakalı olarak hepi topu 3000-5000 tl lik bir borç için avukat arama yapmaz.

    arayan kişinin bilgilerini sormanız size kendisinin gerçek bilgilerini temin etmeyecektir ama en azından bu sayede, bilinçli olduğunuz izlenimi verebilir ve ayağını denk almasını sağlayabilirsiniz. hatta bir yakınınızın avukat olduğunu, ve ona da danışmak için bu kadar sorguladığınızı söyleyin. korkarlar.

    2) "borcuma ilişkin icra takibi başlattınız mı?" diye sorun. evet derlerse, e-devlet şifrenizin olduğunu, burayı sıklıkla kontrol ettiğinizi ve böyle bir icra takibine rastlamadığınızı söyleyin. ısrarla başlattık diyorlarsa, dosyanızın esas numarasını sorun.

    "dosyam hangi icra müdürlüğünde, hangi esasa kayıtlı?" diye sorun. dosyanızın bilgilerini vermekten imtina ediyorlarsa, hukuk bürosu avukatları hakkında istanbul barosu'na şikayette bulunacağınızı, ayrıca cumhuriyet başsavcılığı'na da görevi kötüye kullanma iddiasıyla suç duyurusunda bulunacağınızı söyleyin, icra dosyası açılmamış bir borcu, dosya açılmış gibi tahsile çalışıyorlarsa bunun sonuçları olacağını belirtin.

    3) sizi günde birkaç defa arıyorlarsa veya yakınlarınızı arayıp sizi kötü duruma düşürüyorlarsa, yetkili avukat/avukatlar ve arayanlar hakkında cumhuriyet başsavcılıkları'na "kişinin huzur ve sükununu bozma" suçundan suç duyurusunda bulunacağınızı, ve sizi yakınlarınız nezdinde küçük düşürdükleri için manevi tazminat talebinde bulunacağınızı söyleyin.

    sonuç olarak;

    gördüğünüz gibi, bu avukatlar hakkında savcılıklar veya istanbul barosu nezdinde şikayette bulunma imkanlarınız mevcuttur. fakat istanbul barosu genelde uyarı cezası vermekte. bu şikayetlerin tekrar etmesi halinde daha ağır disiplin cezaları vermektedir fakat bunlar da tahmin edeceğiniz gibi çok ağır olamıyor.

    fakat cumhuriyet savcılıkları nezdinde yapacağınız şikayetlerle bu avukatları zor duruma düşürebileceğiniz gibi, örneğin kişinin huzur ve sükununu bozma suçundan şikayet edip ceza almasını sağlandığınız avukat ve sik kafalı call center personeli hakkında daha sonra açacağınız manevi tazminat davası ile para da kazanabilirsiniz, hatta bu call center personeli ayaklarınıza kapanmaya ve kendisinin bir çulsuz olduğuna sizi ikna etmeye gelecektir. bir arkadaşım için bunu sağlamıştık: call center personeli gelip "abi benim hiçbir şeyim yok, zaten bizi o şerefsiz avukat sıkıştırıyordu, ne alacaksınız ondan alın, yeni evlendim vs." demişti.

    amına koduklarım.

  • 27. türk yiyeceklerini deneyen alman çift

    az önce eşime "ulan adam eti cin'i tükürdü oha!" diye veryansın edeyim derken eşimden gelen"e haklı eti cin'den nefret ederim ben de" cevabıyla şok olmama vesile olan vidyodur.

    ezogelin çorba sevmemesinden kıllanmalıydım zati. zevksiz.

  • 28. 18.104 lirası olmadan nişanlanan çift

    (bkz: troll olmayı bile becerememek)

  • 29. bağdat baharat'ın göktaş hukuk'a borçlanması

    çok fantastik diyaloglara gebe olay.

    g: borcunu öde adamı hasta etme tırrek!

    bb: delikanlı, biz şimdi sana 1 ay ödeme yapmayalım, sonra yumurta olarak ödeyelim?

    (bkz: göktaş hukuk bürosu)

    (bkz: bağdat baharat)

  • 30. girildiğinde çıkılmak istenmeyen yerler

    babaanne yorganının altı, eşek ölüsü gibi ağır ama sıcak işte.

  • 31. ilahiyatçı akademisyene çocuk pornosu soruşturması

    yanlış bir tanım...
    pornocu olsa bize ne der geçeriz. en fazla din üzerinden kendini tanımlayan, dini hayatının odağına koyan birinin bunu yapmasıyla dalga geçerim.

    ama çocuklar işin içine girdimi o öyle olmuyor işte! bunun adı sapıklıktır... hem de dinci sapıklığı...

    çocuk pornosu denmesini de doğru bulmuyorum... çocuk lan bu! iradesi mi var da porno olsun! alenen tecavüz... şerefsiz herif.

    edit: başlık "akp'li rektörün pornocu çıkması" şeklindeydi.

  • 32. su beton etkisi yapıyorsa niye suyla ev yapmıyoruz

    (bkz: sözlüğün eski tadı kalmadı)

  • 33. yapılmış en aptalca dalgınlık

    bir dönem sabahları iş ile ilgili bir eğitim programı için almanya sınırında bir köye tren ile gidiyordum. her sabah trende bilgisayarımı açıp internette gezinirken bir yandan da üniversite yıllarımdan beri varolan bir müzik listemi dinliyordum. yalnız listem biraz tuhaf gelebilir size. dünyadaki eski ve yeni ülkelerin askeri marşlarından oluşuyor bu liste. bunun sebebine inersek eğer dalgınlık anısı içinde dalgınlık anısı anlatmış olacağım. anlatıyorum.

    ***

    ankara'da aselsan'da staj yaptığım dönemde bir gün evde uğraştığım 'şampiyonlar ligi kura çekimi' simülasyonunu sabah ofisteyken de açıp kodlamaya başladım. gaza gelip öğlene kadar basit bi programcık yazdım ve çalışıyordu. o sırada tepemde biten yöneticime “hacı bak, sana şampiyonlar ligi kurası çekeyim?” dedim. üniversite ile iş hayatı arasındaki o keskin çizginin üstünde bu angarya işi göstererek adeta haka dansı yapmış olmam bir yana, dalgınlıkla proje yöneticime "hacı" demiştim. adam bana önce ters ters baktı sonra “benjamin, oğlum sen gerizekalı mısın?” dedi. sonra da hiç unutmadığım o sözleri söyledi. “oğlum burası askeri bir kurum ve bilim ve teknoloji askeriyede başlar askeriyede biter, her zaman da böyle olmuştur. ona göre disiplinini takıl”. gerçi daha sonra bana bunu diyen adam ekibini toplayıp bilgisayarımın başında uefa'daki kel adam infantino gibi çılgınca kuralar çektiydi ama neyse. işte ben de o günden sonra konsept dahilinde olsun diye askeri marş içeren bir liste yapıp ofiste çalışırken ya da yolda bu listeyi dinliyordum sürekli. o stajdan sonra da ara ara nostalji olsun diye dinlerim.

    ***

    trende kısık sesle parçaları dinlerken bir yandan da sosyal mecralarda insanlar az daha sevinsin diye paylaşımlarını beğeniyordum. kuzey kore askeri marşlarından kuva-yi milliye'ye, latin devrim marşlarından ayrılıkçı kongo partizanları türkülerine kadar geniş bir yelpazesi olan listemde en sevdiğim alman marşlardan biri denk geldi. açıkçası bu, nazi döneminden kalma bir marş ama melodisi çok güzel. ben de sesi yükselteyim dedim fakat yanımda zaten sabahtan tıp tip bakan herif koluma dokundu. kulaklığımı çıkarttım, ses daha da yükseldi. işte o an farkettim kulaklığımın ucu hala telefonumda ben ise adamlara dj'lik yapıyormuşum sabahtan beri laptopumdan. adamlara önce yugoslavya milli marşını daha sonra da izmir marşını dinletmişim fakat şu an almanların dolu olduğu bu tren vagonunda bir nazi marşı çalıyordu, hemen "güm" diye kapadım bilgisayarın kapağını.

    insanlar ise bana bakmaya devam ediyor. benim de yüzüm kızarmış artık. hani almanya'nın içinde olmuş olsak belki suç bile sayılabilir bu. toplama kamplarında nazi selamı veren, roma antik şehrine adını kazıyan barzolar gibi bir skandal yaratmama ramak kalmıştı. neyse ben yutkunduktan sonra adamlara “i'm watching history channel and this is normal” diye bir açıklama getirdim. tip olarak kara saç, kara göz klasik bir türk erkeği olduğumdan tam bir anlam veremediler, aslında hani yine tipten dolayı “allahu aqbar” desem vagon direk raydan çıkacaktı belki oracıkta. avrupa da çok acayip olmuş artık anasını satım orda da herkes gergin, herkes ekşi sözlük yazarları gibi 3.dünya savaşından bahsediyor. neyse ben kulaklığı geri takıp insan gibi müzikler dinledim utana utana.

    ulan sonra eve geldim acaba şarkı sözleri nedir, ne demiş bu naziler. zira almanca seviyem benim de "koko ist ein papagei"'den öteye gitmedi. ben bekliyorum böyle "ado ado ado adome alman, serok u führer! sayın adolf hitler, brez adolf hitler" tadında bir parça. alakası yok. hatta içinden bir dörtlüğü çevirdim, şöyle.

    ve hans ve gratel
    pazarları dans etmek ne güzel
    çünkü dans eğlencedir
    aşkın olduğu kalp hep gülümser

    bu ne lan? yıllardır holiwudun şeytan diye gösterdiği nazilerin marşlarına baksana amk. "o zaman dans, renk!" diye kayışı koparmış adamlar da. içim parçalandı yemin ederim. nerdeyse kafayı kazıtıyordum.

  • 34. poyraz karayel

    mete vurulmadan önce sefere herşeyi anlatmış olsun.

    mete ölmemiş olsun, hatta dafneye aşık olsun.

    sema artık bokunu çıkarmasın ve konuşsun seferle.

    ismail poyrazın babası değil zaten, meltemin de babası olmasın.

    bahri baba içeri girmeden intikamını almanın bi yolunu bulsun.

    begümü akıl hastanesine yatırsınlar, orda iyileşsin. çıktığında değişmiş olsun ve o da birine aşık olsun.

    zülfikarla meltem artık sevgili olsun.

    poyrazlarla ayşegüller de hiç ayrılmasın :)

    songül ölmesin, diziden çıkmasın, ama daha küçük çapta entrikalar çevirsin.

    şu ipek kızımızın da başka şeyleri çıkmasın nolur da sadrettin reyiz hazır iyi bi adam olmuşken biraz mutlu olsun.

    ve benim de birine yeni yıl hediyesi olarak telefon alabilecek kadar param olsun lan :)))

  • 35. kırıkkale'nin tamir edilmesi gerekliliği

  • 36. lys puanlarından obp kaldırılsın kampanyası

    bir liseli isyanı. evet liseliyim.

    link: https://www.change.org/…istiyoruz?just_created=true

    üniversiteye giriş sınavlarında obp (ortaöğretim başarı puanı) denen bir illet var. buna göre her bir öğrencinin lise not ortalaması lys puanına ekleniyor. az buz değil 60 puana kadar ekleniyor. bu demek oluyor ki benim lise not ortalamam 60 olsa, lys'de ilk 1000'e girsem obp yüzünden 2000'lere 3000'lere düşüyorum.

    özel okullarda öğrencilere 100'er 100'er sözlü girilir, yazılıları kolay yapılırken benim fakir, saf anadolu çocuklarım devlet okulunda sınıfını geçme telaşı içinde. kafasına göre sözlü giren, kol gibi yazılı hazırlayan öğretmenlerimiz bol bol mevcut.

    liseliyim bu arada.

    edit: "ikinci öğretim hedefleyen tembelsin" diyen zeka küpleri, ygs1'de ham ilk 3000'i hedefliyorum. tabii bu okul puanı yüzünden 5000'e falan fırlayacak. çok adaletli değil mi? önyargınızı sikeyim çok affedersiniz.

  • 37. pkk'nın itfaiye erlerine ateş açması

    sözlükteki selo sevici terörist orospu çocuklarını ilgilendirmeyen olay

  • 38. alevilerdeki erdoğan düşmanlığı

    madımak katillerini mahkemede savunmuş vicdan yoksunlarını***** parlamentoya soktuğu için oluşan düşmanlıktır belki de.

    siz erdoğan'a karşı güzel duygular beslemek için bir neden söylesenize önce?

  • 39. alexander milosevic

    yaptığı hareket karşılığında kırmızı kart gören, herkesin öyle hareket mi olur diye tepki gösterdiği futbolcu. ancak bu bir adet malın melo melo yazmasına engel olmamış tabii. lan millet niye melo'ya bu kadar taktı? bir yaptığı hareketler cezasız kaldığı iki tüm yaptıklarına rağmen taraftarları tarafından sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi davranılmasıydı. burada öyle bir şey var mı? yok. peki sen niye melo yazıyorsun? çünkü malsın.

  • 40. hadi yılbaşı çekilişi yapalım diyen lüzumsuz insan

    50 karakter sınırı olmasaydı "işyerinde hadi yılbaşı çekilişi yapalıııııım heyoooo yılbaşı çekilişiiiiii heyoooo diyen lüzumsuz" olacaktı.

    bu fütursuz koala yüzünden yeminle meydanlarda "müslüman kardeşim şeytana uyma, yılbaşı gecesi erkenden uyu" pankartı taşıyıp yılbaşı için kuruyemiş satmayan abiyle selfie çekinesim var.

    senin olayın ne arkadaşım? ne ayaksın sen? şurada marka verip çay, kahve içerken günde 3 saat "havalar da soğudu/ısındı haaa" muhabbeti yapan insanlarız sonuçta. bu ne enerji? bu ne girişimcilik? yılbaşı çekilişine oldum olası ayarım zaten. ilkokulda kendi adımı çekip kimselere de söyleyemediğim için kendime hediye almış insanım bir de bu çıktı başımıza. koskoca adamlar, kadınlar da dünyanın en normal fikriymiş gibi "heyoooo çekiliiiiş" diye balıklama atladılar. yeri geldiğinde birbirine günaydın, iyi akşamlar demeyi bile çok gören insanlara bir kıristmıs ruhu gelmiş ki sormayın.

    ben anama, babama hediye alırken bile mağazada baygınlık geçiriyorum şimdi hayatımda bir biblo kadar önemi olan musa beye ne hediye alsam diye düşünüyorum. musa beye niye hediye alıyorum ben arkadaşım? hediye almayı geç niye sabahtan beri musa beyin nelerden hoşlanabileceğini düşünüyolum? hiiiç abartıyorsun demeyin bana. siz hayatınızda aralıksız 3 saat musa diye birini düşündünüz mü? hayırsa susun ve acıma saygı duyun.

    ne alınır lan musa beylere? 17.baklava desenli süveterini mi alsam? hiçbir teknolojinin erişemediği sayıda renk barındıran kravatlarından bir tane de ben mi alsam? memurların resmi iç çamaşır markası seher yıldızı'ından bi don atlet mi patlatsam? giydikçe beni hatırlasa. ya ben hoşlandığım kızın doğumgünü hediyesi için bu kadar zorlanmadım.

    bana bunu niye yaptın dairenin zeka küpü ha niye yaptın? lanet olsun senin yenilikçi, girişimci kıristmıs fikirlerine. musa bey xl mi giyer acaba? aman allahım az önce musa bey'in götüne baktım lan senin yüzünden :(

  • 41. yaran facebook durum güncellemeleri

    erkekleri anlayabilmek için empati kuruyorum bazen; dün maçın 90 dakikasını izledim ve gayet iyi anladım, o yüzden maçın tekrarını ve sonrasında 2,5 saat süren yorum programlarını izlememe gerek kalmadı.

  • 42. che guevara'nın etnik kökeni

    (bkz: biliyorsunuz che alevi)

  • 43. 24 aralık 2015 sivas belediyespor beşiktaş maçı

    cenk tosun son adamı geçip giderken düşürüldüğü için kırmızı kartın çıktığı maç. spiker de hala burdan anlaşılmıyor acaba küfür mü etti falan diyor. olm adam topu kurtardı gidiyodu işte, hakem ne çıkaracaktı cebinden, kuruyemiş mi?

  • 44. zeki evrim dörtyol

    belediye başkanı ve jandarma arasındaki tartışma başlığındaki hukuki yeterliliği, soğukkanlılığı ve sabrıyla hepimize örnek olmuş jandarmadır. bulancak belediye başkanı recep yakar'ın farklı ithamlarına maruz kalsa da videoları izleyenler kimin ciddiye alınabilecek biri olduğunu kısa sürede fark eder.

    belediye başkanı şahsın ad hominem hastası olduğunu göstermiştir bize. jandarma kanunsuz bir eylem yaptığını belirtirken belediye başkanı sana da rüşvetçi diyorlar demek doğruymuş diyor. ahahaha şu entryi (bkz: #42317322) mi okudun ne yaptın başkan?

    belediye başkanı olan şahsın ithamları aşağı yukarı şu şekilde:

    - sana da rüşvetçi diyorlar, demek doğruymuş. ( ne alaka? jandarma rüşvet istemedi senden.)
    - savcım, bu adam hakkında da bize ihbarlar geliyor. paralel örgüt üyesiymiş. ( şimdi mi geldi bu ihbarlar? niye daha önce şikayet etmedin madem? sen kimsin ya? kolluk kuvvetimisin, yargı mısın sen kimsin de sana ihbar gelecek?)
    - savcım cezayı yazsın gidelim biz, aracı kantara çekmesin. ( ben bu kafayı anlayamıyorum arkadaş. şimdi sen sarhoş olarak yolda gidiyorsun ve polis çevirdi. cezayı yaz ben götüreyim aracı mı diyeceksin adama?)
    - savcım hava çok güzel, bir daha nerden bulacağım bu havayı ben? (belediye olarak işiniz havaya kaldıysa...)
    - senin normalde bugün çalışman yok. (sen mi belirliyorsun lan adamın ne zaman çalışacağını?)
    - neden çekiyorsun şimdi? (niye korkuyorsun kameraya çekilmesinden? madem o kadar haklısın neden valiyle ve başka bazı kişilerle konuşurken kamyonun içine saklanıp kapıyı kapatıyorsun?)

  • 45. ışidçi yetiştiriyor iddiasıyla mescide karşı olmak

    ulan bu ergenik solcu kafasına hastayım.

    odtü'den de pkk'ya bir sürü militan gitti, her fırsatta apo posterleriyle geziyorlar. odtü'yü de kapatalım o zaman?

  • 46. 24 aralık 2015 hacettepe üniversitesi olayları

    okula gelip berkin elvan, özgecan aslan, soma gibi toplumun farklı kesimlerinde derin yaralar açan olayların anısına yapılan görselleri karalayıp üstüne "ccc", "geldik yoktunuz", "özel hareket" vs. yazmak, esadullah time özenmek faşizm değil tabii ki canım, düşünce özgürlüğü. üstüne bir de "apo'nun piçlerine karşı" kartını kullanırsanız kahraman bile olursunuz.

    hepiniz gerizekalısınız yemin ederim.

  • 47. 1 aralık 2015 benimevim sahtekarlık olayı

    --- spoiler ---

    rezalet başlıkları madde 4: bir başkasının rezalet linci bitmeden yeni bir rezalet linci başlatılamaz.
    --- spoiler ---
    sen şimdi bunu sil, yarın tekrar aç.

  • 48. 23 aralık 2015 sabiha gökçen'deki patlamalar

    iyice arkadaşlarını aslan yerken mal mal bakan zebralar'a dönüşmemize neden olan patlamalar.

    istanbul'da, uluslararası büyük bir havaalanında patlamalar olmuş; bir çok insan bunu duymuş. bir kaç ufak tefek haber yapılmış, bunlar hemen silinivermiş.

    patlama nedeni kaza olsa söylenirdi herhalde.

    patlama nedeni hükümetin sırtından siyasi rant elde ettiği pkk dhkpc gibi bir örgütün saldırısı olsa bu sefer memnuniyet duyularak borazan gibi bağırılırdı.

    fakat susuluyor. hiç bir şey söylenmiyor.

    patlama haberinden kısa süre sonra sabah 06.25 ankara uçağına binmek üzere sabiha gökçen'e geçmek üzere 05.00 gibi yola koyuldum. cep telefonundan ekşiye göz attım ve tesadüf eseri olaya vakıf oldum; yol boyu bir çok polis aracı görünce "boku yedik" dedim; havalanı da kapanmııştır, nasıl yetşicez şimdi ankara'ya? bari birisine bir şey olmamış olsa..

    taksiciye hiç bir şey söylemedim, havaalanına geldik, açıktı havaalanı. içeri girdik, tek fark güvenlik önlemlerinin oldukça artırılmış olduğuydu.

    sonra herhalde bir kaza oldu, belli olunca açıklanır diye bekledim. havaalanında, boarding kuyruğunda beklerken genç bir çocuk "havan atmışlar abi" dedi. hadi len dedim, ne havanı?

    öyle ya, bir saldırı olsa havaalanı kapatılırdı; öyle değil mi? söylediği şey ütopik geldi bu yüzden. ancak şi kadar zaman susulunca, ingiliz elçi twit atınca kafam karıştı benim de.

    arkadaş kaza olduysa kaza deyin, hasarı, görüntüleri paylaşın; kamuoyuna bir ferahlık verin.

    kaza değilse siz hangi hakla o havaalanını kapatmadınız? bu ne aymazlıktır?!?

    ve konu ufaktan gündemden düşüyor. tıpkı metro patlaması gibi. herkesin başka sıkıntıları , sorunları var; başımızı yere eğiyoruz. kimimiz susadığını, ama gölde timsahlar olduğunu düşünmeye başlıyor kimimiz ise otların seyreldiğini ve artık massai mara'dan göç etme zamanı geldiğini hesaplıyor. hemen herkes çaresizlik içinde büyük resmi görebilecek başını yukarıya kaldırma takatini boynunda bulamıyor. zaten o arada başka korkunç bir şey oluyor; konu gündemden düşüyor.

    hepimiz zebra kariyerimizde büyük bir istidatla yükseliyoruz.

    aslanların bizi yiyeceği güne kadar.

    yetişkin bir zebra bir aslan sürüsünü 1 hafta boyunca doyurabilir.

    iyice bi etlenelim ve yağlanalım da kariyerimizin finali de dillere destan olsun.

  • 49. evden çalışmak

    normalde bir çeviri bürosunda kadrolu çalışan bir çevirmenim lakin gerek işin doğası, gerekse patronun şeker gibi bir adam olması, istediğimiz zaman evden çalışma imkanı tanıyor bize.

    tabi ben evde iş dışında yapacak çok şey olduğu için, işi kaytarmaya çok müsait olduğumdan, ofiste olmayı da gayet sevdiğimden normalde tercih etmiyorum evden çalışmayı.

    ama hafta başından beri eskişehir'de annemlerdeyiz oğlanla. oğlum nasıl olduysa sürekli tepemde değil, odaya kapanıp çalışmam gerektiğini de anladı, basbayağı verimli bir şekilde işimi zamanından önce yetiştirdim filan derken; tam bir liseli ergen tadı yakaladım. karışmayın bana diyorum, işim var sessiz olun diyorum, süpürmeyin lan benim odamı diyorum. çay yok mu bu evde yea diyorum. yemek yiyip tekrar odaya giriyorum. arada çalışıyor kisvesi altında oyun oynuyorum. üniversite sınavına hazırlandığım zamanlarda nasılsa aynı öyle, üzerimde eşofman, gözümde gözlük, paçalar çorapların içinde, misafir gelince bile ortaya çıkmıyorum, hayvan çocuğu gibi çay kahve içiyorum. babam kestane getiriyor, annem mandalina getiriyor. çok zevkli bir şeymiş böyle olunca.

  • 50. ekşi itiraf

    lise 2'ydi galiba bahçede dolanıyordum. gözlüklü bir kız yanıma yanaştı, gergin bi bakar mısın dedi. kızı tanımam etmem. bir şey mi oldu, dedim. meğer bir kız varmış beni seven. dedi ki; bizim sınıfta bir kız var seni seviyor. ama öyle böyle değil. belki sana göre güzel bir kız değil ama inan çok seviyor. senin için gece boyu ağladığına gözümle şahit oldum. annesi 2 yıl önce öldü babası da şehir dışına gidip geliyor iş için, yalnızlıktan olmasa da sevgisizlikten içi kurudu. ben dayanamıyorum onun bu haline. bir hafta olsun onun sevgilisi ol ne olur. dünya gözüyle onun mutlu olduğunu göreyim. kendisi sana gelemez, e sen zaten ona gitmezsin. ben yapmak istedim, sana söylemek istedim. eğer istemezsen anlarım ama yaparsan bir insanı gerçekten ve tam manasıyla mutlu etmiş olacaksın.

    kim olsa şok olurdu. ben de oldum. önce inanmadım. kıza arkadaşının ismini ve sınıfını sordum. biraz araştırdım kendi çapımda. sessiz sakin içine kapanık bir tipti. çok düşündüm bir insana yalan söylemek onun mutluluğu için bile olsa doğru mu diye. sonra onun mutluluğunun daha önemli olduğuna karar verdim. ve bir sabah sınıfının bulunduğu koridorda dalgın dalgın yürürken çarptım ona. kafasını kaldırıp karşısında beni gördüğünde yüzünün ifadesi öyle bir değişti ki beni sevdiğine o an inandım. özür dilerim görmedim, dedim ve gülümseyerek sınıfıma indim. daha sonra kantinde sırada tam arkasına kaynak yaptım. kantinci abiye seslendim kız beni fark etsin diye, sesimi duyar duymaz arkasını döndü. yüzünde yine aynı ifade vardı. sevgi ve hayranlık yüklü nemli gözleriyle bana bakıyordu. onun bakışları içimi delip geçmiş ve üzmüştü beni. yanlış mı yapıyordum? kalbim hayır diyorsa da mantığım evet diye haykırıyordu! fakat ok yaydan çıkmıştı artık. bana gelip durumu anlatan kız arkadaş sınıfıma uğradı, sen ona çarptın ya hala onun etkisinde belki yüz kere anlattı daha şimdiden onu çok mutlu ettin dedi. beraber plan yaptık. okul çıkışı onlar bir kafeye gidecekler, tesadüf bu ya ben de aynı kafede olacaktım. sonra selamlaşacaktık ve ben masalarına oturacaktım. sonra ne olacaktı bilmiyordum.

    planımız işledi. harfi harfine hem de. bir tiyatro oyuncusu gibi sahneler planladım ve onları hayata geçirdim...tanıştık konuştuk. inanılmaz bir mutluluk ve şaşkınlıkla, ne yapacağını şaşırmış bir halde bana bakıyordu konuşurken. güldürdüm onu birkaç kere, utandırdım. muhabbet öyle koyulaştı ki saat geçmiş fark etmedik. onu evine bırakabileceğimi söyledim. evet demedi ama hayır da demedi. kızardı, utandı, ne diyeceğini bilemedi. diğer arkadaş bizden ayrıldıktan sonra beraber yarım saat yürüdük. ben konuştum o dinledi. o zaten az konuşan ve sustuklarını içinde yaşayan bir kızdı. vedalaşırken yanağına bir buse kondurdum. utanarak ve hızla eve girdi.

    o gece yatağımda dönüp durdum. acaba şimdi ne yapıyor dedim. mutlu mu? neler düşünüyor? içi kıpır kıpır mı? sırıtıyor mu sebepsiz yere? ne yapıyor şu an...

    tabi o dönem cep telefonumuz olmadığı için haberleşme imkanı sınırlıydı. nasıl olduğunu görmek için ertesini günü beklemek zorundaydım. bu şekilde tam on gün beraberce gezdik konuştuk tanıdık birbirimizi.

    artık ona sevgili olalım diyecektim. sonra fark ettim ki ben de heyecanlıyım. elim ayağıma dolanıyor. oyun yaparken gerçekten etkilenmiştim ondan. evet görece güzel değildi ama muhteşem bir kalbi vardı. okul bahçesinde karşılaştık. beni öptü yanaklarımdan ve yürümeye başladık. sonra duvarın orada durup susuştuk. lafa nasıl gireceğimi bilemedim. sonra gözlerine baktım ve onunla sevgili olmak istediğimi söyledim. gözlerinden yaşlar döküldü. sustu tek kelime etmedi. sonra hızla uzaklaştı yanımdan. öylece kalakaldım.

    onu o gün bir daha görmedim. ertesi gün de görmedim. arkadaşı beni buldu ve o hafta okula gelemeyeceğini söyledi. çok telaşlanmış ve korkmuştum. sebebini sorduğumda da biraz rahatsız olduğunu söyledi. ama öyle değildi biliyordum. gidip ziyaret edelim dedim, bence iyi bir fikir değil şu an dedi. üzüntüden çökmüş bir halde sınıfa döndüm. ne derse kendimi verebiliyordum ne de neşeli o halimden eser kalmıştı. her teneffüste arkadaşlarım başıma toplanıyor "neyin var, bir şey mi oldu, gergin kesin bir şey oldu ben hiç seni böyle görmedim" gibi şeyler söylüyorlardı. evet bir şey olmuştu ama ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu. neyi yanlış yapmıştım bilmiyordum...

    tam altı gün boyunca ondan haber almadım. ne yüzünü gördüm ne sesini duydum ne de evine gidip sormaya cesaret edebildim. içim içimi kemirdi günlerce. kötü bir şeye sebep olmaktan ölesiye korkuyordum. hani bir kere görsem, iyi olduğunu bilsem, bir iki kelam etsek karşılıklı o zaman dinecekti içimdeki sebepsiz fırtına. sonraki haftanın pazartesi günü istiklal marşı için sıraya girerken gözlerim hep onu aradı. yine yoktu. hayatımda kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğimi hatırlamıyorum. sınıflara dağıldıktan sonra ben onun sınıfına gittim ders başlamadan önce. arkadaşını buldum. allah rızası için bana güzel bir şey söyle dedim, iyi mi o? neden gelmiyor?

    omzuma bir el dokundu ben onunla konuşurken. arkamı döndüğümde tam karşımda duruyordu. yüzüne utangaç bir hüzün çökmüş, gözleri yine nemlenmiş, gülümsemesindeki coşku yerini dudak kenarlarına gizlenen bir umutsuzluğa bırakmıştı. birkaç saniye konuşmadan bakıştık. "nasılsın" dedim sesim titreyerek. iyi olduğunu söyledi. kısa cümleler kuruyordu. öğle arasında buluşmak üzere sözleştik ve ben sınıfıma döndüm. izafiyet teorisi işte tam da o sıralarda kendini hissettirdi. öğleden önce 45'er dakikadan 4 ders vardı. bir de 10'ar dakikalık teneffüsler. allahım bu zaman ne menem bir şeydi neden geçmiyordu. dakikaları bıraktım saniyeleri saydım. karnıma ağrılar girdi, kalp atışlarım en yüksek seviyedeydi, parmak uçlarım uyuştu, avuçlarım karıncalandı, yanaklarım al al oldu. sanki 3 buçuk saat değil de bir o kadar yıl geçti aradan. öğle tatili zili çalınca sınıftan ışık hızında çıktım. her zaman konuştuğumuz duvarın önünde onu beklemeye başladım, heyecandan buz gibi olmuş uyuşum avuçlarımı birbirine sürttüm. yüzümü ellerimin arasına alıp yanaklarımdaki ateşi söndürmeye çalıştım.

    uzaktan geldiğini gördüm ve toparlandım. yarım saat sonrasını çıldırasıya merak ediyordum. ne olacaktı, nasıl bir konuşma geçecekti aramızda? samimi bir şekilde elini sıktım ve yanaklarından öptüm onu. neler olduğunu sordum, neden okula gelmediğini, neden bu kadar üzgün göründüğünü, neden sevgilim olur musun dediğimde cevap vermediğini...

    - sen harika bir insansın. ama ben senin sevgilin olamam. ne yapmaya çalıştığını biliyorum, neden çırpındığını biliyorum. ama yapamam. senin sevgilin olup bir süre sonra benden ayrılacağını bilerek yaşayamam. seni sevmek, uzaktan da olsa yetiyor bana. sırf ben seni seviyorum diye beni mutlu etme çabanı takdir etsem de yapamam. ben böyle mutluyum, sensizliği bile seviyorum inan. beni çok mutlu ettin biliyor musun, hayatım boyunca unutamayacağım şeyler yaşattın. ama burada kalalım. senin önce sevgilin ayrılınca da arkadaşın olamam. ben senin bir şeyin olmadan da mutluyum.

    gözlerimde biriken yaşları tutmakta çok zorlandım. boğazım düğümlendi tek kelime edemedim. şimdi ben ona "ama ben de seni seviyorum, artık gerçekten seviyorum, bir kor oldun göğsümde" desem inanmazdı. çünkü bir yalanla başlamıştı her şey. kendime kızdım, hem de çok kızdım.

    üzüntüm tarif edilemeyecek boyutlardaydı. sarıldım ona, kafasını göğsüme yaslayıp ağladı, beni de ağlattı. bir süre öylece bekledik. o an ölmek istedim. kahır denen şey gelip çöreklendi içime. öğle tatilin bittiğini haber veren zil yankılandı bahçede. ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakıp son kez elime dokundu ve uzaklaştı.

    uzunca bir süre birbirimizi görmedik. korkumdan bahçeye bile çıkmıyordum görürüm de elim ayağıma dolaşır diye. aylarca düşündüm, üzüldüm, arar sıra gözlerim doldu. bana tarifi imkansız bir duyguyu yaşatmıştı o süre boyunca. hayatıma değer katmış, kalbimde iz bırakmıştı. sene sonunda tiyatro gösterimizde arka sıralarda otururken görmüştüm onu sahneden. kalbim delicesine çarpmıştı. kendini ne kadar gizlemeye çalışmışsa da başaramamış, sandalyeye gömmüşmüşse de nemli gözlerinin parıltısı onu ele vermişti. oyun sonrası usulca kapıdan çıkıp giderken gördüm. bu onu son görüşüm oldu. arkadaşıyla görüştüğümde babasının işi sebebiyle bir başka ile taşındıklarını öğrendim. uzaklarda bir yerlerde hala beni seviyor, hala kendini sevdiriyordu.

    şimdi nerede ne yapıyor, bilmiyorum. bir kere daha görmeyi, o güzel gözlerine bakmayı, kocaman yüreğine dokunmayı isterdim. belki buraları okursa diye yazıyorum; seni gerçekten sevdim...