Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 23 kasım 2015 amazon.com memnuniyeti

    bugün yaşadığım memnuniyettir. rezillikten başka bir şey yapmayan türk internet alışveriş sitelerine ders olsun diye yazıyorum bunları.

    geçtiğimiz hafta amazon.com üzerinden bir sipariş vermiştim. türkiye'de yaklaşık 150 lira civarı tutan bir ürün kargo dahil 50-60 lira gibi bir rakama tekabül ediyordu.

    siparişimi verdim, beklemeye başladım. adım adım izledim ürünümün nerede olduğunu. önce i-parcel adında bir kuruluşa iletildi, oradan pts adında bir firma ile türkiye dağıtımı için gerekli işlemler yapıldı. yurtiçi kargo ile de evime kadar ulaştı.

    hepsi bu kadar. zaten ürünü ucuza almış olmamdan dolayı yeterince memnundum fakat daha işin bombeli memnuniyet kısmına gelmedim.

    aldığım ürünün üzerinde küçük bir kaç çizik bulunuyordu. aslında çok mühim de sayılmazdı ama yine de sormak istedim acaba kullanılmış bir ürün olabilir mi diye.

    chat üzerinden yazıştık müşteri temsilcisiyle. dedim; dostum durum böyle böyle, bir kaç çizik var ama sence kullanılmış olabilir mi? diye.

    sipariş numaramı istedi, başka hiçbir şey değil bakın, sadece sipariş numaramı istedi. ürünün çizik olduğuna dair fotoğraf bile istemedi ve özür diledi.

    sonrasında; istersen ürünün ücretini iade edeyim, istersen de aynı ürünü hızlı kargo ile tekrar göndereyim dedi.

    lan nasıl olur, sen bana yeni bir şey göndereceksen benim de sana bir şey göndermem gerekmez mi? yani mantıken insan böyle düşünür değil mi? var mı bir kargo uygulamanız, buradan ben kendi imkanlarımla gönderirsem çok pahalıya patlar dedim.

    yok yok, o ürün sende kalsın, biz sana yeni bir tane daha göndereceğiz istersen dedi.

    ben şok, ben iptal! onay vermeme müteakip çat diye mailime 0 lira bedelli aynı ürünün siparişinin verildiğine dair bildirim düştü.

    şimdi türkiye'deki malum internet siteleri; sözüm size. ben sizin amınıza koyayım afedersiniz. ben sizin müşteri memnuniyeti diye zırvalayan dillerinizi sikeyim. ben sizin %10 zam yapıp ardından %5 indirim fırsatı yapan fesat beyninizi sikeyim.

    alın bakın orospu çocukları! bakın nasıl müşteri memnun edilirmiş. şu saatten sonra sikseler türkiye'nin malum internet sitelerinden alışveriş yapmam. biriktiririm ihtiyaçlarımı, gider amazon'dan alırım. ulan daha fazla ödeyeceğimi bilsem bile oradan alırım. en azından sizin gibi müşterilerine köpek muamelesi yapmıyorlar.

    varsa bu yazıyı okuyan bir çalışan, gitsin amirine memuruna da okutsun. müşteri nasıl memnun edilir gidip biraz araştırsınlar.

    ______
    zoraki edit: lütfen küfür içeren mesajlar atmaktan vazgeçin. kimsenin reklamını yapmıyorum. yurtiçi kargo ile alakam yok, şahsen sevmediğim bir firma zaten. amazon'un reklamını yapıyorum desem acayip komik olur. amazon? ben? reklam? ahahhaa :)

    ayrıca bu durum bir bug değil, gayet profesyonelce hesaplanmış, sanırım uygun profildeki insanlara sunulan, yalan dolan hile işleri gayet de kabak gibi amazon tarafından anlaşılan bir olay. merak etmeyin amazon sırf bir entry yüzünden türkiye satışını durdurmaz.

    size tavsiyem; bırakın türk sitelerinden alışveriş yapmayı, gidin para biriktirin, dişinizi sıkın, alacaklarını topluca amazon üzerinden alın. en azından karşınızda profesyonel insanlar olur. paranızla rezillik yaşamazsınız. şark kurnazı türk web sitelerine de ders olur.

    black friday yaklaşıyor mesela. takipte kalın, birçok üründe inanılmaz indirimlere gidecekler. sipariş başına 75 euro tutarını geçmeyin* yeter.

  • 2. ayda 8 bin lira kazansak öpüp başımıza koyuyoruz

    neyi öpüp başına koyduğunu merak ediyorum. 8000 tl karşılığında mı öpüp başına koyuyor?

  • 3. yavuz sultan selim köprüsü'ne tırmanan gençler

    izlerken sandalyeden inip halıdan seyrettiğim video.

  • 4. yemek yiyen ışid'li türkler

    birinin parmağındaki yüzük için "maşallah pazara giden evlenip geliyor" diyor videoyu çeken.

    bunun ne anlama gelebileceğini düşünmek bile iğrenç aslında. esir gariban bir kızı yalandan o dakika nikahlayıp, ırzına geçe geçe gerdeğe girmiş orospu çocukları bunun adına evlenmek diyor.
    ah ölünüzü sikseler sizin.

  • 5. digitürk'ün alenen yaptığı akıl almaz sahtekarlık

    herkesin malumu olan durumdur.

    her şey 2013 yılında digitürk bağlatmamla başladı. amacım sadece futbol maçları izlemekti. lakin bağlatırken bile akıllara zarar bir mağduriyet yaşamıştım. burada sesimi duyurup tüm süreci anlattığımda bana yardımcı olup sorunumu çözmüşlerdi. daha sonra ise hayatıma amerika’da devam etme kararı alıp amerika’ya yerleştim. ligtv üyeliğimi istanbul’dan balıkesir’e aldım. çünkü bir yıllık ücretini peşin ödemiştim. 1 ocak 2014’de gittiğim amerika’dan nisan ayında işlerim vesilesiyle 3 aylığına geri döndüm. digitürk üyeliğimiz 2014 ağustos ayında bitecekti ve yanlış hatırlamıyorsam mayıs ya da haziran ayında digitürk’ü arayarak hattımı kapatmalarını istedim. tamam dediler. en az 50 kere bakın herhangi bir fatura gelmeyecek değil mi kapatacaksınız diye sordum. bana merak etmemem gerektiğini dediler ve kapattılar.

    ve ben temmuz ayında tekrar amerika’ya döndüm. digitürk’ten kurtulmuştum. inanılmaz mutluydum. ta ki 3 ay öncesine kadar. evet 3 ay önce istanbul’daki kardeşimden bana bir telefon geldi. ‘’abi digitürk faturanı ödememişsin ve eve haciz gelecekmiş.’’ aile efradı ile konuştum. bir yanlışlık olduğuna kanaat getirdik. babam gitti ve görüştü bir bayi ile. baktılar ve üzerime açılmış hattın gümüşhane’de bir yer olduğunu gördüler. babama ‘’isim benzerliği, hata olmuş, sizin ödemenize gerek yok.’’ demişler. bizde rahatladık. bu rahatlığımız çok sürmedi. 3 ay sonra tekrar kapımızı çaldılar. haciz tehdidi ile. bu kez olayı kendim çözmekte kararlıydım. benim adıma konuşan kardeşimi aradan çıkarıp buradan kendilerine ulaşmaya çalıştım.

    önce twitter’dan yazdım. durumu izah ettim oralı olmadılar. sonra bir kaç gün sonra tekrar twitter’dan sitem ettim. mesaj ile numaranızı yazın dediler. amerika’dayım lütfen beni arayın dedim. watsapp, facetime ya da viber falan oradan arayım eğer çok yazacaksa falan diye de ekledim. sağolsunlar direkt hattan aradılar. telefondaki kişi bir kadındı. adını hatırlamıyorum. kendisine benim amerika’da olduğumu, ailemin balıkesir’de olduğunu ve gümüşhane ile hiç bir bağım olmamasına rağmen tc kimlik numarama bağlı bir digitürk üyeliğinin gümüşhane’de olduğunu ve birikmiş borç olduğunu söyledim ve bu durumdan nasıl kurtulacağımı sordum. bana borcu ödemek istemiyorsam imza sirkülemi, bir dilekçe ve nüfus cüzdanımın fotokopisini taratıp digiturk@destek.com.tr ye göndermemi söylediler. hattı kapatmak içinse basit bir dilekçe ve nüfus cüzdanımın fotokopisini taratıp gene aynı mail adresine atmamı söylediler. amerika’da olduğumu ve burada noter denen bir şey olmadığını, alacağım imza belgesinin işe yarayıp yaramayacağını sordum ve yaramayacağını söylediler. iyi de dedim yardımcı olun. ısrarla yapacakları bir şey olmadığını söylediler ve başka bir müşteri temsilcisine aktarılmak istendiğimi söyledim. beni murat denen bir sosyal medya birimindeki insanlıktan nasibini almamış, karşısındaki kişiyi asabiyet manyağı yapan bir densize bağladılar. bu murat en başta ukalaca davrandı. kendisiyle yaşadığımı dialog hemen hemen şöyle oldu.

    ben: merhaba. ben amerika’da yaşıyorum. neden gümüşhane’de digitürk kullanayım.
    murat: ben sizin amerika’dan arayıp aramadığınızı nerden bilicem?
    ben: lan dingil hangi numarayı aradığına bakarsan görürsün. artı 1 ile başlayan bir tr numarası var mı?
    murat: doğrudur.
    ben: bak kardeşim. ben 2014 mayıs ya da haziran’da kapattım. sonra siz açmışsınız. bana sormadan.
    murat: hayır. siz kapatmışsınız. sonra biz sizi arayıp ikna etmişiz.
    ben: beni kimse aramadı. kayıtları dinleyin bu durumu çözün. lütfen hattımı kapatın.
    murat: telefonda kapatma işlemi gerçekleştirmiyoruz.
    ben: iyi de demin sen bana evet 2014 mayıs’ta arayıp kapatmışsınız, sonra sizi geri arayıp gümüşhane için ikna etmişiz dedin.
    murat: ben öyle bişe demedim.
    ben: lan nası demedin. yok artık ya.
    murat: demedim.
    ben: bilader bir çözüm öner.
    murat: siz dilekçe yazın ve destek@digiturk.com.tr ye gonderin kapatalım. sonra digitürk kutusunu gönderin.
    ben: tamam ama ben o kutu gümüşhane’nin neresinde bilmiyorum ki.
    murat: yapacak bir şey yok o zaman kutu parasını da ödeyeceksiniz.
    ben: hay sokayım ya. neyse lütfen bundan sonra amerika numaramı arayın. kardeşimi değil. aa bu arada senle biz 2 yıl önce konuşmuştuk hatırladın mı?
    murat: evet hatırladım.
    ben: ben sana murat koyayım da tur at demiştim. ahahah. hatırlıyon mu?

    murat burada ağlamaklı oldu ve telefonu kapattı. sonra ben akşam eve gittim dilekçemi yazdım. dilekçemde amerika numaramı aramamı söyledim. sonra bana mail geldi. mailde dilekçemi aldıklarını ama beni arayıp ulaşamadıklarını söylediler. çünkü türkiye’de artık kullanmadığım numaramı aramışlar. sonra kendilerini geri aradım. sonuç değişmedi. az önce gene kardeşimi aramışlar ve eve hacze gideceklerini söylüyorlar.

    resmen yazmaktan sıkıldım. özetini buraya yazayım.

    1- 2014 nisan ayında arayarak kapattığım digitürk’ü benim tc kimlik numaramı kullanarak gümüşhane’de aynı isimli bir kişi için açmışlar. tc kimlik numarası benim ama ne adres, ne doğum yeri, ne doğum tarihi ne de anne kızlık soyadı tutmuyor.

    2- 2014 yılında telefonla arayarak kapatabildiğim digitürk, bana dilekçe yazarak kapatabileceğimi söylüyor.

    3- beni kapattıktan sonra arayarak ikna ettilerini söylüyorlar, bunun araştırılmasını talep ettiğimde ise böyle bir şey yapamayacaklarını söylüyorlar.

    3- bana digitürk sosyal medya’dan murat gerekli evraklarır destek@digiturk.com.tr ye atarak kapatma işlemi gerçekleştirebileceğimi söylüyor ama diğer müşteri temsilcileri bu işlemin sadece fax ile olabileceğini söylüyor.

    4- dilekçede beni amerika’daki şu numaramdan arayın lütfen dememe rağmen, benim kullanmadığım numaramı arayıp, size ulaşamadık o yüzden kapatamıyoruz diyorlar.

    5- twitterdaki müşteri hizmetleri çok nadir kafasına göre cevap veriyor, ya da vermiyor.

    özetle allahını seven bir hayır sahibi yok mudur yardım edecek?

  • 6. 23 kasım 2015 yerli otomobilin adının belirlenmesi

    desen değil de yersen olsa çok daha güzel olurmuş bence(:

  • 7. izmit'e pişmaniye şeklinde stadyum inşa etmek

    mantıklı.

    misal ingilizlerin de futbolu meşhur olduğu için stadyuma benzeyen stadlar yapıyorlar

  • 8. oyun tarihinin en üzücü sahnesi

    soap mactavish'in ölümü.

  • 9. entry yazdıktan sonra yolla butonuna tıklayan ezik

    esas eziklik buna kafayı takıp kendine hayali bir düşman yaratıp havaya küfür etmek

  • 10. 4 milyon 69 bin sterline satılan tablo

    lan şu sanat mevzusunu bir algılayamadnız.

    sanıyorsunuz ki bir insan bu tabloyu yapıyor çıkıyor meydana yoldan geçenler de anaa ne kadar güzel bir sanat eseri bir kamyon para dökeyim alayım diyor.

    elbette öyle değil.

    bu işin bir çok boyutu var. karanlık tarafı da var ki onu baştan söyleyip komplo teorisi severleri rahatlatayım, evet sanat objesi kullanılarak kara para aklanıyor çünkü diğer metalardan farklı olarak sanat objesi, üreticisi ona hangi fiyatı biçerse o değerdedir. öyle olunca kimse kalkıp ulan bu nasıl bu kadar para eder ticaretin mantığına aykırı diyemiyor. aynı şeyi buzdolabı ile çakmak ile yapmaya kalksan bin tane resmi kurum "bu fiyata çakmak mı olur" diye üzerine çullanır.

    öte yandan yatırım aracı olarak da sanat objesi kullanımı gayet yaygın. bugün alıyorsunuz on sene sonra iki katına satıyorsunuz.

    gösteriş için de kullanılıyor. öyle bir param var ki buyrun bu da kanıtı diyebiliyorsun bir sanat objesi alarak.

    ancak tüm bunları geçersek elbette sanat objeleri gerçekten bu değerleri hak edebilir. neden edebilir çünkü burada yıllarını fikri objeye dönştürmeye vermiş insanlar var. bir hissi kendi penceresinden tam bir özgürlükle duyu organlarıyla algılanabilir bir forma dönüştürmek için aşk duyan insanlar var.

    sonuçta ortaya koydukları şey her zaman teknik olarak göze kulağa burna hoş gelecek estetikte olmayabilir. çünkü bir sanat objesi başlangıçta belirli bir kalıba girmemek üzere üretilmeye zaten teşnedir.

    sanat şu şekilde olmalıdır diyen herkes zaten sanattan muaftır.

    o kadar çok konuşulmuş bir konu ki şimdi buraya yazmaktan utanıyorum ancak sanat dünyasında fountain açmazı bile var. 1917 yılında marcel duchamp serginin birine pisuvar getirip alın benim sanatım da bu diyor. hatta öyle ki o pisuvarı da kendisi üretmiyor hazır alıyor.

    benim de desteklediğim bir fikri ortaya atıyor bu yolla. diyor ki sanatın sanat olması için üretilmesi bile gerekmez. sanat, sanat yapma niyetinin kendisidir.

    gerçi o bu kadar net söylemiyor ama ben üzerinde düşüne düşüne bu noktaya yıllar içinde içselleştirerek vardım.

    yani sonuç olarak fikirleri ile tanınan bir sanatçı zamanla öyle bir hava boşluğuna varıyor ki orada aldığı kararlar kıymetli olmaya başlıyor. bu kararların dünyayı değiştirmesine, estetik olmasına, hatta gerçek dünyada fiziki bir objeyi şekillendirmesine bile gerek kalmıyor.

    bir tabloda mesela sanatçının aldığı yüzbinlerce kararı görüyorsun. çizgiyi tam o anda sağa mı sola mı doğru çizmiş, hangi rengi kullanmış, tam olarak tuvale ne şiddette ne kadar bastırmış. fırçayı hangi açıyla tutmuş.

    bunlar konunun saf, vahşi arka yüzünü algılamadan vasat değerler gibi gelebilir lakin ki öyle değildir.

    özgürlüğün kendine has karşı konulmaz bir çekiciliği var. istediği her şeyi sanatında yapma hakkı herkesin sahip olduğu bir hak. ancak çok azımız bu hakkı sonsuz sınırlarına ittirecek kadar ona sahip çıkıyoruz.

    o nedenle sahip çıkanlar kıymetleniyor, yaptıklarına, aldıkları kararlara paha biçilemiyor.

    ve bazen de gerçekten birileri o kararları evlerinin duvarında görmek için, sergilemek için satın alıyorlar.

    o nedenle her pahalı sanat objesi gördüğünüzde rica ediyorum "bunu çocuk da yapar" "kalemi tuvalde gezdirmiş milleti sikiyor" "bunlar bu yolla kara para aklıyor" diye sızlanmayın.

    özgürlüğün bir şekilde hala dünyadaki en kıymetli şey olduğunu görmek diğer yapacağınız çıkarımlardan çok daha yararlı sizin için.

    siz ona odaklanın.

  • 11. fatih terim'e ikizi kadar benzeyen kadın

    zerre benzememektedir.

  • 12. ekşi sözlük selam veri tabanı

    - sana at'ın selamı var
    - hangi at?
    - şu siktiğiniz format.

  • 13. betül'ü çok seviyorum

  • 14. kediyi öpmek

    kedimin pembecik burnunu, minik ağzını, yanaklarını arka arkaya defalarca soluksuz öptüğümü gören annemin, "bu hayatta annen değil kedin olmak varmış" diyerek, kıskançlıkla burun büktüğü, doğal antidepresan vazifesi gören aktivitedir.

    her zaman kedileri çok sevdim, sokakta, yangın merdiveninde, orada burada hep besledim, kucağıma aldım, okşadım fakat ne zaman kendi kedimle aynı evde yaşamaya başladım, o zaman bütün hijyen kurallarının, temizlik takıntılarının anlamı kayboldu, okşamak ve sarılmak yetmemeye başladı. kalbimi açıp içine soksam ya diyorum bazen. ^^

  • 15. 23 kasım 2015 istanbul'da deprem havası

  • 16. 22 kasım 2015 yılmaz özdil yazısı

    futbolun tüm unsurları için lafını esirgememiştir.

    --- spoiler ---

    “milli maçta saygı duruşu ıslıklandı, paris’te hayatını kaybedenler yuhalandı, herkes yazdı, sen yazmadın” deniyor.

    *

    peki yazayım.

    *

    kayseri, rize, antalya, bursa, konya stadyumlarındaki “atatürk” ismi neden silindi? bu ülke hiç utanmıyor mu “atatürk”ün ismini silmeye?

    *

    milli forma ne renktir? kırmızı-beyaz, türk bayrağının rengidir. peki o halde neden “turkuaz” yapmışlardı milli formanın rengini?

    *

    abdullah gül’ün gönlü olsun diye, kayseri’de dünya basketbol şampiyonası oynatıldı. ahmet kiziroğlu’nun gönlü olsun diye, konya’da tarihte ilk kez milli maç yapıldı. güzel ama… milli takım dediğin, siyasilerin hatıra eşyası mıdır?

    *

    1980, kasımpaşa yok.
    1990, kasımpaşa yok.
    2000, kasımpaşa yok.
    2002, kasımpaşalı iktidar oldu.
    2004, kasımpaşa üçüncü ligde.
    2005, kasımpaşa ikinci ligde.
    2006, kasımpaşa birinci ligde.
    2007, kasımpaşa süper ligde.
    tesadüf müdür?

    *

    2002’de akp iktidar oldu. 2003’te göztepe ve altay küme düştü. o günden beri hiçbir izmir takımı süperlige çıkamıyor. tesadüf müdür?

    *

    1999, kayseri yok.
    2000, yok.
    2001, yok.
    2002, yok.
    2003, kayserili başbakan oldu.
    2004, isim hakkı ayarlandı, futbolla çıkamayan kayseri, siyasetle süperlige çıktı, hatta peşinden bir kayseri takımı daha, erciyes de çıktı. 10 sene boyunca kayseri devamlı süperdi. 2014’te kayserili’nin cumhurbaşkanlığı görev süresi bitti. şak… erciyes küme düştü. bu sene de öbür kayseri gidici… kayserili gitti, kayseri’de futbol bitti.

    *

    bu da mı tesadüftür?

    *

    süperligin adı, spor toto süper lig, yayıncısı lig tv… spor toto akp’nin kontrolünde… lig tv desen, tmsf’nin kontrolündeydi, şimdi akp’nin kankası katarlıların kontrolünde.

    *

    ptt birinci ligi, adı üstünde, ptt’si akp’nin kontrolünde, yayıncısı trt desen, zaten akp’nin borazanı.

    *

    ziraat türkiye kupası, hakeza, ziraat bankası’nın patronu akp, kupa maçlarının yayıncısı ise, yandaş müteahhit.

    *

    futbol federasyonu başkanı… telefonda fırçayı yiyince, “üzdüm mü seni patron” diyerek, hüngür hüngür ağlayan işadamının oğlu.

    *

    merkez hakem kurulu başkanı… akp’nin belediye başkan adayı.

    *

    milli takım kaptanı emre belözoğlu, sahada “rabia” işareti yapmadı mı?

    *

    milli takım kaptanı hakan şükür’ün kafasına ampul şapkası geçirip, akp mitingine çıkarmadılar mı?

    *

    milli takımın maçı, tayyip erdoğan’ın iftar programı nedeniyle bir saat geç başlatılmadı mı?

    *

    londra belediyespor var mı? hani nerede paris belediyespor? siz hiç berlin büyükşehir belediyespor diye bir şey duydunuz mu? o halde neden istanbul büyükşehir belediyespor, ankara belediyespor vardı?

    *

    wikileaks belgelerinde, akp’ye yakın bazı kulüplere, seçim yatırımı olarak para aktarıldığı iddiası yok muydu?

    *

    akp iktidara geldiğinde, süperligde ege bölgesinin üç takımı yeralıyordu. bugün sadece bir takımı var. akp’li akhisar belediyespor… izmir, aydın, manisa gibi büyükşehirler çıkamayacak, çıka çıka, akp’li ilçe belediyesi çıkacak… yoksa, bu da mı tesadüftür?

    *

    sakarya mitinginde sakaryaspor atkısı, mardin mitinginde mardinspor atkısı, elazığ mitinginde elazığspor atkısı takılmadı mı? kafa ile kol arasına takılan taraftar atkısı, kafakol aracı haline getirilmedi mi?

    *

    sivassporlu futbolcu ibrahim dağaşan, sahanın ortasına filistin bayrağı dikmedi mi? takım arkadaşı balili’nin kafasına şişe atılmadı mı? türk vatandaşlığına geçip, atakan ismini alan balili, israil’e kaçmak zorunda kalmadı mı?

    *

    türkiye’nin gururu çarşı’ya terörist dedikleri gün… gezi direnişçilerine “eyleminizi si.eyim, ermenilere bıraktınız meydanı, allah belanızı versin vatan hainleri” diye, ırkçı tweetler atan güreşçi rıza kayaalp’e milli takımın kafile bayrağı taşıtılmadı mı?

    *

    ermeni açılımını futbol üzerinden yapmaya kalkıp, türkiye’deki milli maça azerbaycan bayrağıyla girmeyi yasaklamadılar mı?

    *

    pkk açılımı, futbol camiası üzerinden yapılmadı mı? aziz yıldırım’dan fatih terim’e, ertuğrul sağlam’dan rıdvan dilmen’e, taraftarın gönlünde yeri olan herkes, bademspor’un yedek kulübesi haline getirilmedi mi?

    *

    özetle…
    sporu siyasete alet etmek için, futbolu yandaşlaştırmak için, tribünleri politize etmek için, ne gerekiyorsa yapılmadı mı?

    *

    gençler spor yapsın, zeki, çevik, ahlaklı olsun, maganda olmasın, ruh ve zihin sağlığı yerinde olsun, sağlıklı düşünsün, eğlensin diye… dünyada, gençlerine spor bayramı armağan eden tek lider varken… kindar nesil yetiştirmek isteyenler, 19 mayıs’ı yasaklamadı mı?

    *

    neticede…
    konya’daki milli maçta, ankara patlamasında hayatını kaybeden insanlarımızın yuhalanması, istanbul’daki milli maçta, paris saldırısında hayatını kaybeden insanların yuhalanması şaşırtıcı mı?

    *

    sportmenlikten nasibini almamış, kendisine saygısı olmayan bir milletin, başkasına saygısı olur mu?
    --- spoiler ---

  • 17. yavuz sultan selim

    askeri başarıları takdire şayan olsa da osmanlı'nın coğrafi genişleme yönünü batıdan doğuya çeviren sultandır. bu esnada önüne çıkan anadolu alevilerini de şah ismail'e destek olurlar endişesiyle kısmen sürgün etmiş, kısmen de kılıçtan geçirmiştir. anadolu'da o tarihe kadar aşağı yukarı %50 - %50 olan alevi-sünni dengesini de nihai olarak bozup sünni-dominant bir anadolu yaratmıştır.

    bunun için dir ki, padişahçı, osmanlıcı, alperenci, neo-gerici kesim pek sever kendisini. hele hele alevileri rencide ederek prim yapmaya çalışan eziklerin ağzından düşmez yavuz sultan lafı.

  • 18. taksi şoförünün sabrını sınayan ruh hastası ikili

    bu adamların neyine güvendiğini söylim mi, götüne.

    kabadayı filminde rasim öztekin'in söylediği gibi, "bendeki göt hiçbirinizde yok" o hesap yani. o nasıl oluyor, anlatayım. şimdi bu taksici arkadaş seyfi usta bu kadar sabırlı olmasaydı-ki çoğumuz bu kadar sabırlı olamazdık- ve bu iki müşteriyi taksiden indirseydi, arkadaşların biri de ekşiciyse direkt olarak sözlükte taksici rezaleti başlığı açılırdı mesela. altına da hiç çekinmeden orospu çocuğu taksici yazan olurdu. e şimdi bu iki müşteriye birimiz orospu çocukları dese eşcinsellerin lincine uğrayacağız doğru mu?
    ertesi gün de gazetelere hatta haberlere çıkardı homofobik taksici eşcinsel müşretirilerini tartakladı. halbuki taksici onları eşcinsel olduğu için değil, tavır/eylemlerinden dolayı taksiden kovacaktı. ama bu eşcinsellerin umrunda olmuyor işte, sıkıntı bu.

    bunlar olur arkadaş, bal gibi de olur. demek istediğim şu, sırf eşcinsel oldukları için dokunulmaz olduğunu zannediyorlar. öyle bir şey yok. kimsenin cinsel tercihi bizi ilgilendirmiyor neticede. bu olayda eşcinsel arkadaşlar haksızdır, net. ama kimse bişi yapamaz. yapan olursa homofobik damgasını yer. orospu çocuğu olur. eşcinsellerin eleştiriye tahammülleri yok çünkü. tamam bu gördükleri baskıdan dolayı kaynaklanıyor olabilir ama biz o baskıyı kaldırmaya çalışıyoruz, biraz da eşcinseller buna yardım etse keşke.

  • 19. ilk defa lan acaba biz fakir miyiz denilen an

    lise 2'ye gidiyorum, market - bakkal bozması bir dükkanımız var, var ama durumlar pert, gökte uçan kuşa borcumuz var. dükkanda mal bitiyor yerine koyacak para yok. gelen para bankaya borç kapatmaya gidiyor.

    yine böyle bir gün, okula gideceğim babam bankadan geldi kasada 10 lira yok, ben de 5 kuruş yok. "paran var mı?" dedi. "var baba" dedim. yok diyemedim, "çıkart ceplerini dışarı" dedi. yok falan desem de zorla çıkarttırdı e haliyle bomboş, hiçbir şey yok cepte, bir paket uç, bir de kalem. "hani paran vardı?" dedi. cevap veremedim sustum kaldım sözlük, boğazıma bir şey düğümlendi sustum kaldım. oturdu "cebine 50 kuruş bile koyamıyorum vay be" dedi. hıçkırarak ağlamaya başladı. yaklaşık 10 sene geçti şimdi biraz daha iyi durumdayız ama 10 senedir babamın o hali gözümün önünden hiç gitmedi be sözlük. işte ilk defa o an ne kadar zengin olduğumuzu anladım. işte o an aslında paranın bir boka yaramayan adi bir şey olduğunu anladım.

  • 20. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: fakirlik adeta sıfatıma sinmiş

    amk mesela genelde ucuz şeyler giyerim ama öyle apaçiler gibi palyaço gibi gezmem. işte bazen mesela kıyafet almaya gidince böyle pahalı şeyler oluyo onları deniyorum böyle üstümde olmuyo beyler nasıl desem amk eğreti duruyor böyle hani kanal 7 de deniz feneri vardı orda fakir çocukları mağazaya zütürüp mont giydiriyolardı işte aynı öyle oluyo. mesela bi arkadaş var durumu iyi biz fakir olduğumuz için adam yanımızda pek pahalı giyinmez ama adam mesela orda deneyince adama oturuyor beyler ben giyince kendimi yerden izmarit toplayan ilyas salman gibi hissediyorum

  • 21. rusya'nın savaş odası

    akıllara red alert 2 isimli efsane oyunun bölüm arası kısa filmlerini getirmiştir. çok bekledim ama tanya çıkmadı. *

  • 22. fikret orman

    donanımhaberin röportaj yapması kadar doğal bir şey olmayan başkan. çünkü bu memlekette fikret orman 1 donanımhaber ölücüleri 2 dir.

  • 23. mustafa denizli

    hakan şükür gelsin diyenler olmuş.

    hakan'ı getirelim de kulübe 2 günde kayyum atansın dimi?

    denizli iyidir. bu yönetimin getirebileceği en iyi yerli hoca.

  • 24. ayda 500 liraya kral gibi yaşamak

    (bkz: ay'da 500 liraya kral gibi yaşamak)

    sadece bu şekilde mümkün olabilir.

  • 25. iq testi yaptırdım çok şükür bişey çıkmadı

    tanım: doktorumun tavsiyesiyle yaptırdığım iq testinden çok şükür bişey çıkmaması durumunun sevinçle dışa vurumu.

    korkuyordum öncesinde çünkü son dönemde özellikle mahalle maçlarında kafa toplarındaki etkili vuruşlarım sonrasında gündemdeki bazı konuları tam olarak kavrayamıyordum. bir durgunluk ve halsizlik seziyordum.

    en sonunda doktorum bir iq testi yaptırmamı tavsiye etti.
    korkmuştum, beynimde bir hasar mı vardı yoksa?

    neyse ki az önce sonuçları aldım ve bişey çıkmadı.
    100'ün altında normal değerlerde yani. sonuçta 100'den büyük olsaydı koyu yazılırdı ve korkmam gerekirdi.

    bakalım doktor ne diyecek.

    edit: ülkelere göre iq seviyeleri

  • 26. football manager 2016

    hangimiz sabah saat 9'da sınavımız varken akşamında yapacağımız derbi maçının kadrosunu düşünmedik? hangimiz sezon öncesi medya tahmininde küme düşer denilen takımla sezon sonu ilk 3'ü zorlarken aldığımız hazzı, 65 geçme notu olup geçilemez denilen dersten geçerken aldık? hangimiz bir akrabası tarafından övülmeyi önemsedi, başkan ve taraftarın güvenini kazandığı kadar? ya da hangisi bize daha çok dokundu? vefasız yârin 'ayrılmak istiyorum' sözleri mi? yoksa brezilya'nın yokluk kokan mahallelerinden getirip yedi sülâlesine yetecek kadar paraya boğduğunuz, takımın her şeyi olan genç futbolcunun 'ayrılmak istiyorum' sözleri mi?"

    bizi daha çok üzen neydi? gözleri dört defa lâcivert müjgân*'ın para için semtini terk edişi mi yoksa 3 milyon euro'ya bize gelmek yerine 500 bin euro'ya ezeli rakibimize giden genç yetenek miydi? ya da bizi en çok sinirlendirip, üzen hadisenin,17 yaşından beri tanıdığın, adeta ellerinde büyümüş, takımın kaptanı yapmış olduğun, şimdilerde 33-35 yaşına gelmiş futbolcunun, her birinin üzerinde emeğinin olduğu, nakış gibi birbirine işleyip, çimentoyla birbirine yapıştırmış gibi bir araya getirdiğin tüm takımı arkasına alarak odanı basıp sana karşı gelerek "sen haksızsın" demesi değil miydi?

    evlâtları tarafından istenmeyen adam. yaşlanıyorduk. artık o menajerliğe başladığımız ilk günkü kadar sert demeçler veren, sürekli federasyon ile didişen, ezeli rakiplere karşı ölümüne konuşmalar yapıp, soyunma odasında duygusal konuşmalar yapan biri değildik. saçlarımız beyazlamış, yüksek sesle konuşamaz olmuş, büyüyen ve gelişen yeni nesil ile birlikte onlara adapte olabilmekte zorlanmışız. futbola dair bildiğin tüm doğrular zamanla değişmiş. yeni taktikler türemiş. amatör duygular ile oynadığın o oyunda her şey istatistiklere dönmüştür.

    galiba kasketini takıp, paltonu üzerine geçirip, bastonuna yaslanıp, ağır adımlarla yürüyüp, bir gece sabaha karşın herkes uyurken laptopun başına geçerek sessiz sessiz ağlayarak, dudaklarını ısırıp 'emekli ol' tuşuna basma zamanı geldi.

    her yeni çıkan oyun öncesi bunları yaşıyorum. şimdi sıra 2016'da. vizeler bitti. yakın zamanda başlarım. ancak önce 2015'e vedanın hüznünü yaşamalıyım. şimdi beni biraz yalnız bırakın dostlarım.

  • 27. erkek whatsapp grubu

    a: sikicem gürcan seni sonunda yemin ederim

    b: noluyo amk sabah sabah deli mi sikti asshhxhxhahass

    a: lan yarraam dün geri niye aramıyosun on defa aradım göt!!

    b: serkan'ı zıplatıyodum senin telefonuna ne bakıcam

    c: yavaş zıplat amk, sen anca benimkini yüzüne sürtersin

    b: yarraaamın tepedibi!

    a: zaaaaaaaaa xd

    d: bi susun aq sabah sabah toplantıdayım bık bık ötüyo

    b: karı var mı lan??

    d: var aq

    a: sikerlerrrrrr

    b: onu var ya masaya yatırıp....

    c: memelerrrrr

    d: sessize alıyorum aq

    a: sen bunu sessize al.

    c: benimkini titreşime al yarraam

  • 28. sinemadan 3d gözlük aşırmak

    her gittiği 3d film için yeniden 3 lira verip gözlük almak istemeyebilir.

  • 29. tüm devlet erkanı birlikte ölse ülkeyi kim yönetir

    (bkz: anaokulu öğretmeni)
    (bkz: laura roslin)
    (bkz: battlestar galactica)

    ayrıca e-devlet şifresi ile siz de ülke protokol sıralamasında kaçıncı olduğunuzu öğrenebilirsiniz. mesela ben, en tepedeki 124.763 kişi ölürse direkt devlet başkanıyım.

    edit: mesaj yağdıran dostlar, üzgünüm. ben caprica ve 12 koloninin protokol sıralamasından bahsetmiştim. şimdi caprica o kadar nuke yedikten sonra e-devlet filan kalmamıştır tahminimce. ama benim bildiğim cylonlar cylon ise, zamanında number six aracılığı ile herşeyin bir kopyasını almışlardır kesin. yok deseler de inanmayın, en azından bu ibnelerde nuke yemiş sistemden verileri kurtaracak bir teknoloji vardır. ne de olsa atom seviyesinde iş yapabiliyorlar. bir tanıdığınız varsa, ne bileyim final five'ın yeğeni, ya da centurion asker arkadaşınız filan, araya koyun deneyin derim.

  • 30. yokuş kalkış desteği

  • 31. 24 kasım 2015 ssg'nin attığı tweet

    bu kafayla kurulamaz koalisyon diye devam edecek sanki. bu ne amk

  • 32. game of thrones

    sanırım şu foto yayınlanmış ama tam emin değilim, bi 8-10 kişi daha aynı fotoyu paylaşırsa inanabilirim.

  • 33. türkmen katili putin'i destekleyen türk

    benim.

    hobilerim, böcek gibi geberen cihatçıları izlemek ve onların arkasından zırlayan aktrollere götümle gülmek.

  • 34. ateizmi övmenin suç kapsamına alınması

    dinci iyi aile çocuklarına sövmenin suç kapsamından çıkarılmasıyla taçlandırılmalı.

    edi.

  • 35. bir anlık hevesle alınıp hiç kullanılmayan şeyler

    topaç. apartuman hayatı zor hakkaten de!

    dışarıda oyna diyeceklere peşin bilgi:
    dışarıda oynamaya cesaretim yok. 55 yaşında kadınım, kendime göre bi ağırlığım var, dünürlerim var... (duvarlarım kendimden, çaylar şirketten. her zamanki gibi)
    asıl konu döndürmeyi beceremiyorum. yapabilsem bi...

  • 36. debe editi

    bunu yapan bir dolu sığırın bir gecede akıllanmış olma ihtimalini yok sayarak söylüyorum, sanırım nihayet sözlük yönetimi falan tarafından müdahale edildi.

    edit: debe editinizin amına koyiim.

  • 37. sırf seks yapmak için biriyle sevgili olmak

    evlenene kadar sistem budur zaten erkeklerde.

    o arada sevişmeyi beceremediğinle evleniyorsun iste buda net.

  • 38. ares psikolojik danışmanlık merkezi

    kışisel gelişim zırvasını sözde ücretsiz olarak aktaran merkezmiş. aman ne önemli. acıyorum insanlara şu kişisel gelişim denen şarlatanlığa hem paralarını hem de vakitlerini harcadıkları için.

    ıki saat zırva dinleyeceğinize gidin boğazın kenarında oturun. denizin kokusunu içinize çekin. emin olun daha iyi gelişirsiniz.

  • 39. celal şengör

    röportajında dile getirdiği "fatih sultan mehmet oğlu bayezid'e "ben bu muhammed'in dediklerine inanmıyorum" demiştir" iddiasının kaynağını sormak için rahatsız ettik kendisini alkolik hafiz ile birlikte, sağolsun şu cevabı gönderdi: http://postimg.org/image/46m97i93n/

    oxford art journal'in 1982 tarihli ilgili sayısında julian raby bu sözle ilgili maalesef kaynak vermiyor. zaten kendisi sanat tarihçisi olduğu için sadece yazının sonunda ufak bir bilgi olarak yazmış bunu sanırım. metin şöyle:

    ------

    mehmed was accused by his son bayezid of "not believing in muhammad"; others, perhaps nearer the mark, accused him of not believing in any one faith. we might add the rider that he did not believe in any one culture. ıs that an accusation too?

    ------

    makalenin tamamı da şurada: http://homes.ieu.edu.tr/…fd122/readings/07_use1.pdf

    celal hoca'nın mailinde bahsettiği julian raby'nin doktora tezine göz atamadım tabi ki internet üzerinden erişemeyeceğim için. belki orada bu konuyla ilgili doyurucu bilgiler vardır. bilkent'te mevcutmuş ama benim gibi cahilleri almıyorlar oraya. ilgilenen olursa: http://eds.b.ebscohost.com/…bilk.80710&db=cat00040a

    neyse efendim, biraz daha araştırınca konuyu başka kişilerin de benzer iddialara değindiğini görüyoruz. misal gülru necipoğlu editörlüğünü yaptığı muqarnas dergisi v.29'da aynı iddiayı dile getiriyor ve kaynak olarak giovanni maria angiolello'yu gösteriyor: http://isites.harvard.edu/…ticles/m29 necipoglu.pdf (15. sayfa 1. sütun ve 66. dipnot)
    edit: biraz zor yükleniyor sanırım sayfa, ilgili kısımların görüntüsünü aldım:
    http://postimg.org/image/l0ajrii35/
    http://postimg.org/image/rf9ko6osx/

    dipnotta ayrıca theodore spandounes'in de bu hususa değindiğini ve fatih için "ne hristiyan ne de müslümandı" dediğini görüyoruz. fatih'in üvey annesi mara hatun (mara brankovic), theodore spandounes'in büyük teyzesi olurmuş ve spandounes çocukluğunun bir kısmını mara'nın yanında geçirmiş. yani sarayı bilen biriymiş.

    özetle iddiayı dile getiren kaynaklar son derece sağlam, angiolello fatih'in defterdarlığını yapmış bir adam, spandounes belki fatih'i en iyi tanıyan kişiyle akraba... durum böyle olunca bu mesele "batılı tarihçi uydurması" denilerek geçilebilecek kadar basit değil.

    daha da derinlemesine araştırmak isteyen olursa angiolello ve spandounes'in yazdıklarını bulup okuması gerekir ki tarihçi değilseniz pek kolay olmaz o iş.

    konuyla ilgili bir şey paylaşmak isteyen olursa mailim: loserblueser@hotmail.com

    not: sosyal linciniz bittiyse belki şuraya bi göz atmak isteyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=hlr92bdv5aa

    edit: antifa ultra nickli arkadaşın bilgilendirmesiyle görüyoruz ki julian raby bizim ağır toplarımız tarafından da takdir edilen bir tarihçiymiş: https://www.youtube.com/…7c&feature=youtu.be&t=1189

  • 40. stephen curry

  • 41. modern insanın en büyük problemi

    paylaşamayan, konuşamayan, anlatamayan, dinleyemeyen insanlar olduk ne yazıkki.
    şarjımız bitse, neslimiz tükenecek.

    telefonlarımıza hapsolduk.
    mesajla seviyor, mesajla seviniyor, mesajla konuşuyor, mesajla anlatıyoruz herşeyi.

    özgüvenimiz sıfırın altında. birinin yanına gidip merhaba demeye korkar olduk. arkadaş olarak ekleyip tanışmaya çalıştıklarımızı yolda görsek, kafamızı çevirecek kadar aciz durumdayız.

    bir anı yaşamak umrumuzda değil artık, biz onun fotoğrafını paylaşmakla ilgileniyoruz.

    kaldırın kafanızı ekranlarınızdan!!
    en son ne zaman birisiyle hiç telefonunuza bakmadan sohbet ettiniz?
    en son ne zaman birisinin gözlerine bakarak konuşmayı denediniz?

    bi düşünün.
    kaç fotoğraf kaçırdı acaba gözleriniz, siz telefonunuzun kamerasını açmaya çabalarken?
    soy ismini öğrenemediğiniz için, tanışamadığınız kaç kadın var sizce?

    bi düşünün.
    ''nasılsın'' mesajına yazdığınız cevabı önce, nasılsın sorusuna verdiğiniz cevabı sonra düşünün.
    bir terslik yok mu?
    konuşamıyoruz ulan!! konuşamıyoruz.

    kaldırın kafanızı ekranlarınızdan. paylaşın, konuşun, anlatın, dinleyin..
    ' merhaba ' demek, 'merhaba' yazmaktan daha kolay, ve daha gerçek.

    kaldırın kafanızı ekranlarınızdan.
    şarjınız bitse, nesliniz tükenecek!!

  • 42. doğan çocuğun evine mutluluk getirmesi

    10 tane çocuk yapan fakir ve salak ailelerin dayanağı belki de bu düşüncedir.

  • 43. bbp'linin paylaştığı bayır bucak türkmen fotoğrafı

    "mücahidlerimiz rus, iran, esad, dhkpc, pkk, pyd ve hizbullah'a karşı savaşıyor"
    e bu bildiğin ışid.

  • 44. beşiktaş

    biz iki sezon boyu bas bas bağırdık bu hakemler bizi doğruyor diye, bu hakemlerle ligler bitmez dedik. bu afedersiniz ama artık ağzımı bozacağım, amlarına koyduklarım bize çıkıp ağlak diyordu. kulüpleri hakemler ile kazandığı için hakemler mükemmel, eşsiz, harikuladeydi. biz dedik o adalet lazım olur diye. emreler çıkıp küfür ederken, kelle keserken has adamınızdı. melolar kart bile görmeden bileklere basarken has adamınızdı. koçum q17. adam senin takımının futbolcusuna değişik değişik hareket mi yapıyor? bas tendoma bak bakalım bu amına koyduğumun sünepe taraftar müsveddelerinden ses geliyor mu. adaletini siktiklerimden bak bakalım çığlık geliyor mu.

    daha dur bu takım sizin tendomunuza da basacak. gözyaşı eksik olmayacak o gözlerinizden. ligin boyu biraz daha kısalsın ben sizi o zaman göreceğim. yağmur duasına çıkar gibi dualara çıkacaksınız. niyet okuyup hakemlere baskı yapacaksınız. o hakemler artık kimin önünde düdük çaldığını bilecek. dün akşam bir tanesi öğrendi. kalanı da hafta hafta, üzerlerinde tepinile tepinile öğrenecek. bu takım onların üzerinden indiğinde biz çıkacağız. bunlar daha iyi günleriniz. biz hele şeref bey'e dönelim, size asıl o zaman gün yüzü yok. vodafone arena şampiyon olmadığımız sezona açılmayacak amk.

    o gözü kapalı kadının terazisinin kantarı götünüze girsin.

  • 45. millet edebiyatlarının kısa özeti

    edebiyat gibi bi' sanata böyle orospu çocuğu bi' faşist gibi yaklaşmak istemezdim ama romanları kişileştirip onlara ırk atayan ben değilim. ve maalesef az sonra bahsedeceğim fransız edebiyatı, ingiliz edebiyatı gibi kavramları fransızca yazılmış kitaplar veya ingiltere'de kaleme alınmış romanlar ifadeleri karşılamıyor. romanın yazıldığı dil mi, basıldığı ülke mi, yoksa yazarının etnik kökeni mi olduğunu hiç düşünmeden, rus edebiyatı dendiğinde neyden bahsedildiğini hepimiz anlıyoruz. yani umarım anlıyoruzdur. neyse. sonuçta yeraltı edebiyatı diye bi'şey de var. bu yazarların kütüğü cehennemin 7. katına mı kayıtlı da adına yeraltı edebiyatı diyoruz diye bi' soru da sorulabilir pekâla. aslına bakarsanız hades'e kapı komşusu yazarlar biliyorum...

    elimdeki şarap kadehini havaya doğru kaldırıp "dostoyevski'nin varoluşçu çizgisi hahahaha" diye edebiyat parçalayamam belki. ya da ne bileyim selçuk yöntem ses tonuyla "oblomov'un temsil ettiği işçi sınıfı. sembolizm. kadın. şarap. ve oblomovluk." diye edebi sohbetlere giremem ama ayıptır söylemesi ben 1000. kitabımı okuyup bitirdim dün. biraz edebiyat konuşmak istiyorum. mesela kitap almaya gittiğimde rafların altında yazan etiketlerin bende ne gibi çağrışımlar yarattığından, elime aldığım kitabın üzerinde aniden beliren baloncuğun içinde instagram etiketleri gibi "#" ile yazılmış kelimelerden bahsetmek istiyorum. let the edebiyat begin.

    ***

    *rus edebiyatı kısa özeti: mektup, ruble, oda kiralama, kasvet, lahana çorbası, kızıl sakal, toprak kavgası, konuk salonu, redingot, avurt, mujik, parasızlık, poker, kar, alabildiğine betimleme, 15 sayfa boyunca bitmeyen diyalogsuz betimleme, soğuk, buhran, sefalet, yüzbaşı, yüzbaşının kızı, tüm güçsüzlükleriyle aşırı gerçek karakterler, herkesin en az 15 farklı isminin olması, alman subayı.

    *fransız edebiyatı kısa özeti: yağmur, romantizm, şiir, aşk, kadın ruhu, parfüm, uzun kır yürüyüşleri, kont, dük, marki, kontes, düşes, markiz, kontesi kim sikti sorunsalı, sular seller gibi ingilizce konuşabildiği hâlde konuşmayan fransız milliyetçisi, pastel tonlar, şato, veba.

    *ingiliz edebiyatı kısa özeti: kraliçe, beyaz atlı prens, soyluluk, mum ışığı, siyah sular akan kanallar, mor renkli nehirler, isli gökyüzü, psikolojik travma yaşamış, aslen itibarlı bir meslek sahibi karakter, fedakâr ve cefakâr bir adet hizmetçi, yakın aile dostlukları, şemsiye, şehir gürültüsü, kibir.

    *iran edebiyatı kısa özeti: pancar, çöl sıcağı, kahverengi, uçurtma, balçık, varlıklı ailenin yanında çalışan ev hizmetlileri ana karakterler, toplumsal adaletsizlik, sinek, deve, toz bulutları, güneş, ölümcül onur.

    *alman edebiyatı kısa özeti: top, tüfek, tank, savaş, ne yaptığını kendisi de bilmeyen, boşlukta kaybolmuş bol metaforlu soyut karakterler, noktalama işaretsiz, sonuna gelirken başını zerre kadar hatırlayamadığımız beş sayfa süren uzun ve ağır cümleler, çürümüş elma, frengi.

    *ispanyol edebiyatı kısa özeti: iç savaş, iç savaşa nazire yaparca iç çatışan bir adet ana karakter, sarma tütün, gereksiz kahramanlıklar yapan bir adet ana karakter daha, gül, arap lirizmi, dolgun baldırlı endülüs dilberi.

    *italyan edebiyatı kısa özeti: rönesans, baton, çocuğunun rahip olmasını isteyen baskıcı aile, derin sevgi, buraya kesin gitmek lazım dedirten tarihi mekân tasvirleri, sanat, estetik, şarap, monarşi, trajedi, hüzün, begonvil.

    *yunan edebiyatı kısa özeti: epiklik, tiyatro, komedya, mavi, rehavet, hümanizm, duvar, felsefe, sürekli öğüt veren babacan yan karakter, mitoloji, başta düşman sonradan dost olunan bir adet türk karakter, ada.

    *amerikan edebiyatı kısa özeti: silah, alkolizm, kara mizah, keşif, yolda geçen hikâyeler, ironi, alaycılık, çok kadınla birlikte olmayı şiar edinmiş erkek karakter, kaktüs.

    *türk edebiyatı kısa özeti: kan, eşek, vicdan, verem, cendek, yetim, fakirlik, köy, doğum yaparken ölen anne, babasından habersiz doğurulan çocuk, tren, semer, ölümcül gurur.

    ***

    başlığa ters olacak ama elim değmişken en çok bildiğim, en hâkim olduğum üç edebiyatı daha özetlemek istiyorum. sonra ama bunlar millet edebiyatı değil demesin kimse.

    *yeraltı edebiyatı kısa özeti: sıradışı ve sorunlu ana karakter, kasvetli yalnızlık, cinsel yolla bulaşan bir adet hastalık, apış arası, 3. sınıf kirli otel odası, yabancılaşma, alkol veya uyşturucu bağımlılığı, "ait hissedemiyorum", hüzünbaz sevişmeler, piç, intihar.

    *bilim kurgu edebiyatı kısa özeti: zamanda yolculuk, insanüstü varlıklar, önce düşman sanılan aslında dost olan uzaylı, bizim aşkımız uzaydan büyük temalı bir adet aşk, bir türlü gelmek bilmeyen dünyanın sonu, insandan daha insan robotlar, gizemli gezegen.

    *fantastik edebiyat kısa özeti: büyü, iksir, aksi nalet bir cüce, yarasa kanadı, kertenkele kuyruğu, konuşan hayvanlar, sürekli bir savaş hâlinde olunan kötü karakter, kule, ejderha.

  • 46. ramon motta'nın club brugge'e attığı gol

    bu golde demba ba'nın "niye orta yapmıyorsun amk" hareketinden "oha adam ne gol attı" hareketine geçişi golü daha da izlenebilir yapıyor.

  • 47. son mastürbasyonda boşalınan görüngü

    (bkz: sadece bu başlığı değil evvelden açtığın başlıkları da sikeyim)

  • 48. ceza ve dr. fuchs arasındaki küslüğün sebebi

    (bkz: #56397159) entrysine istinaden bir şeyler karalayayım dedim.

    ceza, eskiden bloody takma adıyla breakdance yapardı ancak kolunu kırınca bu işi bıraktı ve rap yapmaya başladı.
    bu arada bakırköy'de dr. fuchs ve drop'un kurduğu uçan silahlar diye bir grup vardı ve o zamanki rap piyasasında oldukça etkindiler. sonradan bir partide ceza ile tanışırlar ve arkadaş olurlar. hep birlikte çalışmalar yapmaya başlarlar ve drop'un çeşitli sebeplerle bu tayfadan ayrılması sonrasında nefret grubu kurulur.

    cartel sonrası bunalıma giren türkçe rap piyasasına, turbo, almanya ve türkiye'den çeşitli mc'lerin katılımıyla yeraltı operasyonu adlı güzel toplama albümü hediye eder (1999). bu albümde nefret 4 şarkı ile yer alır ve oldukça ilgi çeker.

    sonrasında ise o zamanlar metal, rap gibi aykırı sayılan müzik türlerinin dostu olan hammer müzik vasıtasıyla meclis-i ala istanbul (2000) (https://www.youtube.com/…8zwruy_rmojk3z-rfrc71ztewh) ve anahtar (2001) (https://www.youtube.com/…st?list=pl6efd1bc1652d5208) adında iki güzel albüm çıkarırlar. (ki anahtar, bana göre türkçe sözlü rap müzik tarihinin açık ara en iyi albümüdür. o kadar promosyon eksikliğine, reklamsızlığa rağmen 30.000 gibi ciddi bir rakam satmıştır.) ayrıca statik, ses ve yener ile o zamanın konjonktürüne uygun ve kendi düşüncelerine de uyan bir şekilde vatan adlı bir maxi single çıkarırlar.

    her şey çok güzel gitmektedir. ancak dr. fuchs askere gitme kararı alır. o askerdeyken ceza, dj mic check aka silahsız kuvvet aka sagopa kajmer prodüktörlüğünde med cezir (2002) albümünü çıkarır. albümle aynı adı taşıyan şarkıya bir de klip çekerler ve bir anda ceza adı tüm türkiye'ye yayılır. sonrasında ise hemen rapstar (2004) albümünün çalışmalarına başlar.

    bu arada dr. fuchs da askerden dönmüştür. ceza ile görüştüğünde ceza ona "bak şu anda ben solo albüm üzerine çalışıyorum. bu albümü neredeyse yarıladım şimdi bıraksam olmaz, bu arada sen de bir solo albüm çıkar. bu albümler çıktıktan sonra beraber nefret grubu olarak üçüncü albümümüzü çıkarırız" der. dr. fuchs da sagopa'nın yanına gider ve yine onun prodüktörlüğü'nde, normal tarzından çok daha karamsar bir stile sahip olan huzur n darem (2004) adlı mükemmel albümünü çıkarır. (hala bu seviyede bir albüm daha çıkaramadı)
    https://www.youtube.com/watch?v=ihouwr9_39a

    ancak büyük ihtimalle bu albümün çıkarılması sürecinde sagopa'nın dolduruşuna gelen dr. fuchs, askerden mektup adında bir parçayı albüme ekler. (https://www.youtube.com/watch?v=dnclltdaexc). bu parçada, ceza'ya sitem etmekte, onun vefasızlığına dem vurmakta ve ondan kalleş diye bahsetmektedir.

    bu şarkı yüzünden araları bozulur ve uzun bir süre beraber hiç iş çıkarmazlar. (rapstar albümündeki rudeboy ve badboy şarkısında dr. fuchs ceza'ya eşlik etmektedir ancak büyük ihtimalle bu şarkının kayıtları çok daha önceden alınmıştır. tıpkı med cezir albümündeki meclis-i ala şarkısında olduğu gibi)

    dr. fuchs, sagopa kajmer'e iyice yakınlaşır ve bir pesimistin gözyaşları (2004) albümüne konuk sanatçı olarak unutulmaz bir iz bırakır. (tanrı çekti tüm resimleri, minimalite, yokluk içinde varlık çeksem de şarkılarında döktürmüştür resmen).

    bu arada rapstar albümü çıkmış ve patlama yapmıştır. ceza'nın bu yükselişi karşısında dr. fuchs da uzun zamandır kafasında olan istanbul attack projesini yürürlüğe sokma kararı alır. bu projenin amacı, istanbul'un en iyi mc'lerini bir araya getirerek ortak bir çalışma yapmaktır. bu küslük olmasaydı büyük ihtimalle içinde ceza, sagopa kajmer, sirhot, sahtiyan gibi isimlerin olacağı istanbul attack'a, kardeşi kasırga, ondaon grubundan ramiz ve timur'u alır ve istanbul geceleri (2006) albümünü çıkarır. kendi tarzının oldukça dışında olan bir tarzda albüm çıkarır ve genelde rap'e uzak olan kesimden oldukça ilgi görse de gerçek sevenlerinden tepki görür. bu yüzden iyice içine kapanır.

    yaşadığı bu dönemde iyice kendini sorgulayan dr. fuchs, sagopa'nın kendisini doldurduğunu geç de olsa fark eder. çok eski dostunu yok yere kırmış ve üzmüştür. bu yüzden önce ayben'in sensin o (2008) albümünde bu böyle olmaz adlı şarkıya düet yapar, sonrasında da selam (2008) albümünü çıkarır. bu albümde ceza ile yıllar sonra düet yaparak nefret geri geliyor adında bir şarkı çıkarır. sözleri son derece güzel olan bu şarkı, benim gibi nefret hayranlarını grubun tekrar kurulma ümidiyle umutlandırır. ancak devamı gelmez. https://www.youtube.com/watch?v=n2wyk722vke

    bu şarkıdan yıllar sonrasında da massaka ile soğuk mevsim (2012) adındaki şarkıda ceza ile beraber bir performans sergiler. https://www.youtube.com/watch?v=qkqdlatmoxg, yine ününün hakkını verir ve türkçe rap'in en iyi nakarat okuyan mc'si olarak güzel bir nakarat okur.

    belki küslük bitmiştir ancak nefret grubunun bu dakikadan sonra tekrar kurulacağını ve albüm çıkaracağını düşünmek biraz hayalcilik olur. (ceza'nın ve dr. fuchs'un bunlardan sonra çıkan hiç bir işinde (albüm vs.) birbirleri ile düeti yoktur maalesef)

    not 1: hiç bir şey için olmasa bile sago'yu sırf bunun için affedemem. ne istedin lan bu ikiliden? ne güzel işler yapıyorlardı.

    not 2: dr. fuchs'u sago'nun doldurmasına ilişkin bir detayı ayben'in sago'ya attığı günlerin ağlak (2006) adlı şarkıdan da anlayabiliriz. https://www.youtube.com/watch?v=b6he45kg3eu şarkısında da görüldüğü gibi ayben "mic mic mic mic salako sen fuchsu beğenmezdin..arkasından o rap yapmasın derdin..şimdi ne derdin.. seni ne gerdi!? 7 senen belki de çok ezikti" sözleriyle sago'nun dr. fuchs hakkında ne düşündüğünü vurgular. bunun sonucu olarak da dr. fuchs, selam albümünde sansar salvo ile yaptığı öldü sanma şarkısı ile hem şarkıda hem de klipte sagopa'ya ciddi göndermelerde bulunur. (klipte dr. fuchs ve tayfasında kaçan, en sonunda yakalanan eleman sagopa'ya çok benzemektedir.) https://www.youtube.com/watch?v=pwg_e7-lxnq. ve bu şarkıdan sonra sagopa ile dr. fuchs'un arası bir daha düzelmez.

    not 3: dr. fuchs, türkçe sözlü rap müziğe en az ceza, sagopa kajmer, fuat ergin kadar emek veren ancak ne yazık ki kitleler tarafından tanınmayan bir mc'dir. ve maalesef ciddi bir şekilde hakkı yenmektedir.

    edit 1: cinyemegiyerkenbilebesmelecekenadam'in isteği üzerine albümlerin ve şarkıların yılları eklendi

  • 49. çıplak yollanan terminatör'ün giyinmeye uğraşması

    "android dahi olsan götü kollayacaksın hacı" felsefesiyle hareket ettiğindendir.

  • 50. arkadaşları yerde kıvranırken su içen futbolcular

    dün akşam maç izlerken bir arkadaşımın söylemesiyle algım açıldı ve cidden ayar olduğumu farkettim bunlara. evet belki galatasaraylıyım bu aralar çok şeye ayar oluyorum. kaleciyle karşı karşıya topu taca vuran burak yılmaz'ın içleri ısıtan gülümsemesi, efendime söyleyeyim 90+1'de saha kenarında ısınan sabri görmek, bu sinir harbi içinde "napayım lan koşuyorum işte" bakışı atan umut bulut'la göz göze gelmek bunların başlıcaları. ha bir de 2 haftadır çay rize'den geldiği için çaya bağırıp antalya portakalına kafa atıyor olabilirim ama bu adamlara da ayar olmakta haklıyım bence.

    tamam su içmek de büyük bir doğal ihtiyaç ama bi dur be adam. sinsi misin nesin? adamın yerde bacağı mı kırıldı, ön çapraz bağları mı yırtıldı, kafası mı yarıldı hiiiç umrunda değil. "ooo adam mı sakatlandı ooo su ooo keriz suyu!!!" diye acı içinde yatan adamın başında kokteyl havasında takılmanın alemi var mı? sularını hafif hafif yudumlarken vay efendim lamborjini mi alsam bmw'den devam mı etsem, vay efendim "bak bak en fakiri şu" diye tribündeki adamı işaret etmeler, "kanka bilmiyo bizim mal hoca 4-4-2 oynıcan asıl akar gideriz yeminle, anlamıyo salak bak bak triplere bak bayburtlu morinyo ahahahaha" diye şakalaşmalar falan hiiiç yerde yatan adamı düşünen yok. daha az önce sahada birbirine söven adamlar sakat adamın başında su içerken canciğer kuzu sarması oluveriyorlar hemen. adamın bacağının götüne girmesini mi beklediniz kanki olmak için lan? hem başka su mu kalmadı? git yedek kulübesinden al lan, belki o yatan adamın şifası senin hoyratça, döke saça içtiğin o suda? adamın burnu kanamış doktor su dökecek, kanı temizleyecek belki. bir dönüp bakıyor su yok. hayvan gibi sömürmüş davarlar. yetmemiş bir de pavıreyd'e abanıyor piçler. lan onu niye içiyon? içince nolcak lan sabri? dani alves mi olacan sanki de sakat adamın rızkını içiyon orada? yazık yerdeki adama da bi pamuk vermişler burnunu tutuyor öyle ağzı yüzü hep kan, can acısından bu hırbolara da bi şey diyemiyor. içim acıyor lan.

    bak dikkat edin bu sinsi su içiciler hiç sakatlanmazlar da haa. sen hiç sabri'nin, umut'un sakatlandığını gördün mü? neden? gamsız adam bunlar sikinde değil. aman arkadaşıma bi süt, bi kolonya götüreyim demez varsa yoksa suyuna dadansın, pavıreydini hortumlasın.

    senin yerde yatan ananın bacının suyunu içseler hoşuna gider mi it?!!