venera20
profili

  • barbara palvin'in aldatılması

    yakın zamanda bir kadın arkadaşım eşi tarafından aldatıldı. kadın baya güzel, sağlam karakterli, eğlenceli, başarılı, kocasını mutlu eden, kocasını merkeze alarak yaşayan, çalışkan, sadık, iyi de kazanan ve eve büyük maddi katkısı olan yani yeme de yanında yat bir kadın. kocasından daha fazla maddi katkısı var açıkçası kocasının işsiz kaldığı dönemlerde de eve kadın baktı.

    kocasının "ayağını yıkayıp suyunu lıkır lıkır içmesi gereken" hesap ödediği ve kaynakları konusunda paylaşımcı olduğu için "kıymeti bilinmesi" gereken -neden hep erkekler hesap ödüyoeaoaoa diye anırıyorsunuz ya hani- kocasının gün geçtikçe daha fazla hayranlık ve minnetle sarılması başının falan üstünde taşıması gereken bu kadın, aldatıldı. son derece sıradan kadınlarla, aptal yerine koyularak.

    adamla yüzleştiklerinde adam hicap etmek bir yana "bizim ilişkimiz bitti, evli kalmamız için bir şeyler yapman lazım" dedi. yani adam diyor ki evet aldattım beni elinde tutmak için daha maymunluklar yap beni yine kazan hadi bakayım adhsahsa. arkadaşım clark çeker gibi boşanma dilekçesini adamın alnına dayayınca adam da ailesi de şoka girdiler, hiç beklemiyorlarmış.

    onlar şoka girince ben de şoka girdim. dinleyen olarak. erkeğin aldatmasını o denli "boşanma sebebi olarak görmeyen" bir dünyadayız ki akıllar almaz. adamın ailesi kadına demiş ki "ne var canım bir daha görüşmez o kadınlarla" arkadaşım sinirden gülüyordu anlatırken. "çocuk yap kocanı eve bağla" falan diyen olmuş yine aile büyüklerinden. ulan erkeğin aldatmasını normalleştirmek bir yana, üstüne üstlük "erkeğin dışarıya bakmaması ve baktıysa tekrar kendisine dönmesi için kadının ekstra bir şeyler yapması gerekliliği" sesli gülüyorum şu an dikkatim dağıldı pardon arkadaşlar. bu ne menem altın çüklülüktür ya.

    sene 2024. bambaşka bir devirdeyiz. yerli yabancı fark etmez, tarihler boyunca erkeğe verilmiş bir aldatma özgürlüğü var. epigenetik miras olarak bu çağdaki erkeklere de geçmiş dedelerinden özgürlükleri var sanrısı; erkekler aldattıkları takdirde kadınların "yutacağı" gibi bir sanrı içerisindeler alenen.

    yani erkek kadını aldatırlarsa kadınların kıyamayacağı, ilişkisini yuvasını başka bir kadın uğruna bozamayacağı, erkeği daha da sahipleneceği, kadın başına hayatına devam edemeyip dizini kırıp ekmeğini suyunu veren kocasının aldatmasına göz yumacağı gibi bir beklenti içerisindeler, erkekler. akıllar almaz. almaz yani aklım almıyor. kadın çalışıyor, kadın kazanıyor ama adam, karşısındaki kadının "babası annesini aldattığında, içine atıp yuvasını sürdüren annesi gibi davranacağını" umuyor, bekliyor, öyle sanıyor.

    kadınların kocalarından azade bir hayat şansları olmayacağına inanmak istiyor.

    yahu eve kadınlar bakmasa da, medeni çağ sağ olsun kadınlar artık birer bireyler, aldatıldığı/aptal yerine koyulduğu/yok sayıldığı/başkasının tercih edildiği bir ortamda olmayı reddediyorlar, defalarca yazayım kadınlar artık hakları olan tercihlerini belirten mutluluğunun peşinde olan "bireyler".

    ama erkekler hala, umarsızca, bir çocuk saflığında "nasıl ya, sırf aldattım diye bu kadar şey neden yakılıp yıkılıyor ki? olm bu bizim doğamız değil mi, neden anlayışla karşılanmıyo aaa? babalarımız annelerimizi aldattığında böyle olmamıştı ama?" şaşkınlığında, önlerine koyulan boşanma dilekçelerine bakıyorlar mel mel. çıldırıyor birçoğu sosyal medyada kadın düşmanlığına başlıyor. altını kazsan neler çıkacak o evliliğin bitme sebepleriyle ilgili ama erkekler hep mağdur. bakın aldatma olmasa da öyle. kadına kötü davranıyor, özensiz ilgisiz zalimce davranıyor sonra kadın gidince "kadınlar hep şeytan beni memesiz öksüz nasıl bırakır böhühü"

    barbara palvin'in aldatılması da işte bu epigenetik kodlara dayanıyor, "aldatsam da barbara beni bırakmaya kıyamaz" demiş adam resmen. bu kadar celebirity couple'ız, yok canım iki tıklattım diye önemsiz bir kadına, aşkımızdan vazgeçecek değil ya barbara?

    kadınları, annelerinin boş bıraktığı azize rolü yerine ittirmeye kaktırmaya çalışarak, kafalarında yarattıkları "kadın merhameti"ne çok fazla güveniyor erkekler. bugün hala yaptığım tartışmalarda erkekler kadınların naif ve yumuşak başlı olduğu sanrısı içindeler. kadınlar zalimliğe merhamet göstermeyince de korkunç öfkeleniyorlar. bir kalıba koyamıyorlar "sınırları olan" kadını. el kızı değil sanki erkeğe ihsan bahşetmesi gereken bir melaike, kadın. sinesinde yaralı erkeği pıpışlayacak bir yastık kadın.

    kocası olacak adam barbara'yı kaybedeceğinden emin olsaydı, kendisini güncellemiş bir erkek olsaydı aldatma işine asla girmezdi. beynindeki "yok ya bir aldattık diye evliliğimizi bırakacak hali yok" kodları işte. o iş öyle değil dylan kardeşim. seve seve beyinlerinizi resetlemek zorundasınız. kadınlar eski tarihlerdeki gibi evliliği kafalarına kalkan gibi geçirip "aman ne yaparsa yapsın, başımda koca olarak ismen dursun, evin de ihtiyaçlarını karşılasın" çaresizliğinde, yok sayılmaya ve saygısızlığa tahammül etmiyorlar. ve erkekler hala şokta, ben de şahsen hala güncellenemeyen zekalarına şoktayım.

    barbara sana da bir kısım laflar hazırladım zira sende de ananelerinden gelme birtakım epigenetik kodlar mevcut gibi, "bana kocamın soyadıyla seslenin" ne allasen. ben soyadım ve kütüğüm değişmesin diye evlenmeyi reddediyorum, kendi kimliğini ismini cismini bir kapta eritip kocanın varoluşuna katık etmek, eskiden kadınların yapması beklenen bir şeydi. artık değil. artık senin varoluşun, kocan kadar değerli. güncelleme gelsin please.

    karşılıklı open relationship'e karar vermiş çiftler müstesna (herkesin hayatına kimse karışamaz) aldatmayalım arkadaşlar. gözü dışarı kayan gelsin mertçe ayrılsın. ayrılamıyorlar ama di mi. "yalnız kalma" korkusu işte bu hep çocukluktan gelen, dimyata pirinç gagalamaya giderken evdeki bulgurdan olmayalım tasası. gerekirse yetişkin gibi yalnız kalınacak, ama hayatındaki insanla sevgi saygı bağını yıpratmadan bırakmak öğrenilecek. çünkü medeniyet.

  • 40 yaş üstü kadın

    30'ların sonuna yaklaşmam hasebiyle etrafımda bolca bulunan kadın türü, bir kısmı eski dostum zaten, beraber büyüdük onlar 40'lara geçti ben 30'lara, bir kısmı yeni arkadaş.

    yakın veya dolaylı tanıdığım, 40'lı yaşlarını süren 20 adet kadın saysam, 16'sı da muhteşem aşklar ve seksler yaşıyorlar. diğer 4'ü uzun süreli mutlu ilişkilerde, keyif aldıkları her şeyi özümsemişler, bir kısmı 40 sonrası yeni kariyer kurdu, çocukları olanlar sorumluluktan kurtuldu (büyüttüler) çocuğu olmayanlar iyi ki olmamış diyor, 20 kişiyse 18'i spor yapıyor, diğer 2'si zaten minyon falan spor yapmasalar da petite tatlı bir görünüşleri var. benim etrafımdaki 40 yaşlarındaki kadınlar çok güzeller ya. ben gittikçe özenmeye başladım, bir an önce gelsin valla o yaşlar. hele bir tanesi var 45 yaşında tam bir alfa, renkli gözlü uzun siyah saçlı çok güzel bir kadın, "35 yaş üstü erkek istemem" diyerek yıllarca güzel genç adamlarla gönül eğlendirdi, bu ara 47 yaşında bir adamla görüşüyormuş "valla kendine bakmış erkek olunca aynı yaş da iyiymiş" diyor.

    20'lerde supermario gibi toplumsal puanları bing bing toplamaya çalışan, 30'larda kendini salamuraya yatırmış ruhsal arayış-sınır çizme yolculuğundan gına gelmiş olan kendime bakıyorum, bir de 40'lara. 40'lar süper ya. artık yolun yarısı 35 değil, 45 belli ki. ben niye şu an içe çökmüş yıldız gibi karadelik'e dönüştüm arkadaş daha 40'a da var. çok mutlulular ya çok parmak ısırıyorum.

  • kadınlar olarak hesabı biz ödemek istiyoruz

    elimde tuz çuvalıyla koşmak istediğim hıyar gibi fikir. kesinlikle hesabı ben ödemek ve istediğim her adamla yemeğe çıkıp akşamına seks yapıp ertesi gün arazi olmak ve çapkınlığım hasebiyle toplum tarafından omuzlarda taşınmak istiyorum. orospu diye yaftalanıp yerlere atılmak değil erkekler gibi deneyim zenginliğini elde edip üstüne gururlanmak istiyorum. sen hem kadına seçeceği erkek sayısını sınırla, haneye eklenen her erkek için kadını değersizleştir, erken boşalmayan erkek bulmak zaten mesele sınırlı sayıda kalmaya çalışarak tatmin de olmaya çalış sonra bir de sizinle ortak külfet altına girsinler he mi?

    kadınlar "madem seçimlerimiz sınırlı ve gizli saklı kalmak zorunda" diyerek kriterleri arttırıp, seçme maddelerine cömertlik de ekleyince aaaaiuouow. kadın olarak istediğim herrrrr erkekle tıngırdayıp aferin alacaksam, yatakta uyumlu olduğum partneri böylelikle daha rahat seçecek ve neyden zevk aldığımı genç yaşta pratik sayesinde erken öğrenebileceksem, hormonlarımın sesine uyduğu için erkek jargonunda "avlanan ceylan" olmayacaksam hesaplar her türlü benden. her kadın da seve seve öder. siz sperm saçmak istiyorsanız biz de en iyi spermi deneye yanıla bulacağız ya ne olacağıdı. son araştırmalara göre yumurta dölleneceği spermi seçiyor, eee çeşit olacak ki seçimler mükemmelleşecek.

    kadın cinselliğini ulaşılmaz noktaya hapseden çomar karloslar, ne yazık ki ödemeye kendilerini de mahkum ettiler.

    erkeği sepete eklediği kadın sayısınca yücelten toplum, kadının gözüne değen erkek gözünün çetelesini tutarsa ve kadını sesi çıktığı için dahi değersizleştirirse ödediği bedel, o bakışı o sesi bile parayla almak zorunda kalmak olur. bu kadınlar tabii ki "madem bir tane seçeceğim bari cömert de olsun, bari şöyle böyle olsun" diyecekler. kadın özgürlüğünü parayla satın aldınız. ödeyin. haa yok toplum değişiyorsa ve kadınlar da erkek kadar insan kabul edilecekse ben öderim, no prob.

  • sabunla duş alan insan

    bundan sonra nonstop benim.

    cildim için missha yüz temizleyicileri mi dersin, vücut duş jelleri için çilekliler çikolatalılar, seviyordum da duş alırken waffle yiyor gibi hissetmeyi ama bir şey var, tam algılayamıyorum, sanki sağlıklı bir şekilde temizlemiyorlar. o sebeple sabun övmeye geldim.

    aldım yüz için ardıç katranı, vücut için hindistan cevizli sabun, saç için defne zaten, oh çok şükür ya. hele sabah uyanıyorum yüzüm pamuk pamuk. kaç gündür parlayan bir ciltle uyanıyordum, bitti gitti. ardıç katranı sabunu doğru tercihmiş. nemlendirici için de aloeveralı olduğu iddia edilen kimyasal nemlendiricimi elimin tersiyle ittirip gerçek aloevera yetiştirene kadar, gliserin ve gül suyu karışımıyla yüzüme masaj yapmaya karar verdim. ne varsa doğalda yemin ediyorum, renkli renkli kozmetikler bizi candy shop'a girmiş çocuk hevesiyle "alışveriş yap!" diye ittiriyor, renk renk desen desen. çok ciddiyim sabun harika bir şey ya. sabunun saf içeriğinden ne kadar emin olabiliriz bilmiyorum ama saçı ve cildi petrolle yıkamaktan evladır. kendi sabunlarımı yapmak için yıllardır hevesliyim sanırsam artık bunun için harekete geçeceğim. viva sabun.

  • güzel kadın görünce erkeklerin iç sesi

    - kesin bana bakmaz
    - kesin geçmişinde neler olmuştur ee talep çok tabi
    - kesin götü kalkıktır ben kötü davranayım
    - kesin üzer beni bu
    - kesin aldatacak
    - kesin bütün işlerini kolayca hallettirmiştir o istemeden yardım yağmıştır
    - kesin bu başarıları güzelliğini kullanarak elde etmiştir yoksa güzel ve zeki olamaz
    - kesin orospu
    - kesin ilgiye çok alışkındır ben soğuk durursam düşer
    - hayata bir sıfır önde başlamış amk zaten seni elde edemem, dur ben sana hayatı zorlaştırayım da gör!!1

    eli yüzü düzgün bir kadın karşısında, eli yüzü düzgün bir iç ses olduğunu düşünmüyorum bu toprakların erkeklerinde.

  • kadınların kibar erkeklerden tiksinmesi

    zinhar yalan. ne varsa kiba erkekte var. kibar erkek tahrik edicidir. otokontrol heyecanlandırır. güçlü olup bu gücün farkında olarak nazik kalabilmek her yiğidin harcı değildir. kibarlık efor gerektirir, farkındalık ve zeka gerektirir. maço tavırlar sergileyen erkek esas güçsüz, esas korkak olan bir sürüngendir. maço maço davranan bir erkeğin üzerinde basmaktan başka bir şey düşünemez olurum çünkü o ancak tellerini oynatan bir böcektir. ki normal hayatta böceğe bile kıyamam ama maço erkeklerin üzerine basabilseydik keşke.

    kibar erkek arkasında neler sakladığını merak ettirir ve push etme isteği uyandırır. kibar erkeğin yanında kadın doğası kendini bulur, yaşam enerjisiyle dolar çünkü erkek kadının dişiliğini tehdit görmüyor, kadına alan açıyor ve kadının zaman zaman çocuksu olabilen enerjisinden memnun görünüyordur. memnun olmasa bile kadını kırmaz, usulünü bilir. ne olursa olsun müstehzi gülümsemesini koruyabilen ve nazik tutumunu bozmamayı başarabilen erkek müthiş bir ayartıcıdır.

    "maço erkek" ise, yani bu kelime grubunu yazarken bile tiksiniyorum açıkçası, midem bulanıyor.

  • evli gibi yaşayalım ama evlenmeyelim erkeği

    şehir efsanesi olan erkek. alayınız evinizin kadını - çocuklarınızın anası, sonsuza kadar mağaranızda kalacak kadın arıyorsunuz. hiçbirinizin keyifli, düzenli, saygı sevgi bazlı fakat nikahın şart olmadığı bir ilişkiye "he" dediği yok. hepiniz evlilik meraklısısınız erkekler. alayınız düğün fanboysunuz. aşık olduğunuz veya yeterince sahiplendiğiniz an, o kadının, anne meşalesini devralması ve size her akşam fasulye ıslaması şart. o kadını döllemeniz şart. saçları ele dolayıp mağaraya sürüklemeniz şart.

    işler düzgün gitmezse, kadının başka erkeklere gitme ihtimalini asla düşünemiyorsunuz bile. sizin malınız o artık. o yüzden derhal evlenilmeli. ancak böyle huzur buluyorsunuz. ilişki iyi gidiyorsa sırf bu 3 ay sonra “evlenelim” tepinmesi sebebiyle, flörtlerden bıktım ve uzun zamandır kimseyi hayatıma dahil etmiyorum. ama arkadaş ortamlarında bile gözlemlediğim bu. hepiniz evlilik meraklısısınız, erkekler aşırı istiyorlar evlenmeyi akıl almaz bir türbülans.

    tn: olmayan erkek. hepiniz düğününüzde kafanıza bağlanmış kravatla halay başı damat olmak ve harmandalı oynamak isteyen anadolu yiğitlerisiniz. sırf şov abv evli gibi yaşayacakmış da evlenmeyecekmiş. aynı masada oturmaya hatun bulamıyor ama havalara gel. beraber yaşama konusunda sevgilisi olan kadına "ben aileme bunu açıklayamam" diyen erkek gördü bu gözler.

    ne kadar başarılı, güzel sister'ım varsa, hayatlarındaki erkekler at koşturur gibi, savaşa gider gibi kızları nikah masasına sürüklediler, çoşkun seller gibi çağlarcasına. kızlara soruyorum neden bu kadar hızlı evlendin ki diye, tazmanya canavarı gibi harala gürele ittiren erkeğin hızından aptala dönmüşler, basiretleri bağlanmış. "ne bileyim bi baktım bohça gelmiş" diyor kızceğizler.

    bu memlekette kadın değil, erkek derhal 'iyisinden' bir kadın edinerek başını bağlama derdindedir. nafaka falan full hikaye bunlar. bağlayamayınca kadın düşmanı olurlar, korkunç canavarlaşırlar, kadınlar da hep tipe başarıya eğitime falan bakıyordur zaten neye bakacaklarsa ashsah. bu ülkedeki erkeklerin efsanevi oğluşlukları ve mağdurum da mağdurumculukları ya. pitty.

  • konfor alanının dışına çıkmak

    konfor alanının dışına çıkan yerlerim ağrıdı. konfor alanında kalmamak için sürekli ayık olmaktan çok sıkıldım. ben konfor alanımı yaratıp, pofpof kabartıp üzerine kedi gibi kıvrılıyorum müsaadenizle. herkes bi bok söylüyor hayatın nasıl yaşanacağına dair -ben dahil- hepsi aslında aynaya konuşuyor, söylediklerimizi sadece kendimiz duymak istiyoruz. dolayısıyla konfor alanından çık diyenler de kendilerine, konfor alanından korkmayın diyenler de kendilerine konuşuyor. kendime konuşuyorum: konforlu bildiğin şeylerden ne zaman istersen o zaman vazgeç. konfor alanından çıkıcammmm çıktımmm diye diye yaptığın hamlelerin sonunda asla oleeey demedin, her zaman meeh dedin. anladım ki kendisini zorlayarak çıkamıyor insan şu boktan, aynı doğum zamanı gibi. vakti geliyor ve plop diye çıkıyor. vaktinden evvel suni sancılar vermeye gerek yok, vakitlice olanı kolay, vakti gelmemiş olan boşuna efor, arkadan sürekli pop up gibi "konfor alanından çık çık çık" diyen sesi dinlemeye gerek yok.

    neyse bugün bunu diyorum da yarın muhtemelen "konfor alanı artık üzerimizden sıyırıp atmamız gereken deridir yoksa ölü deri kalırsa gelişimimiz noksan kalacaktır" minvalli savunurum. bugünlerde neye ihtiyacım varsa, o işte. herkes kendisine konuşuyor.

    tn: bilinenden özgürleşme eylemi, zamanı gelmediyse boşa açılan musluk gibi çokça gereksiz enerji tüketir.

  • kadınların hamle yapmaması

    ilk hamleyi yapan bir kadın kaliteli bir kişiliğe sahip ve dünya güzeli de olsa, erkekler şahsi değersizlik duyguları ve avlanmaya koşullanmışlıkları ile "hmmmm değersiz mi bu ya, çok boşta kalmış herhalde peşinde köpek olan erkekler yok demek, bana kadar da düştüyse kesin çöp bu, amma da yırtık çıktı bana bile hamle yapıyorsa ohoo kimler kimler demek ki, neler yaşamıştır kesin o ne özgüven o" diye düşünmeyeceklermiş gibi, ne de güzel yine kadınlara sallanmış biraderler.

    erkeğin ilk hamleyi yapan kadına genel itibariyle yadsıyarak bakacağı; erkek 21. yüzyılda kendisine ilkel avlanma koşullarını sağlayamadığı yahut savaşamadığı ve enerjisini atamadığı için borsa, bitcoin, kadınlar, flört dünyası, futbol, riskli yatırımlar, iddaa vb oyunlar aracılığı ile ilkel avlanma güdüsünü tatmin ettiği, ilk hamleyi yapan kadınla ilişki yaşasa bile mutlak surette bu kadını annesi gibi görüp annesine nazlanır gibi nazlanacağı açıktır. bilhassa bazı toplumlarda erkek ilkel bir hayvan gibidir, avlanması şarttır, avlanarak tüketemedigi enerjiyi kadının paçasını çekiştirerek, kadına eza ederek tüketecektir.

    toplumda baskın konumda bulunan ve ilkel kalmış erkek, avlanarak elde etmediği her ete (kadına) mundar muamelesi edecek, hatta avlanarak elde ettiği kadın dahi ilişki içinde erkeği sevdigini ve yanında kalacağını belli etmeye başladığı an kadını avlamak için ne kadar uğraştığını unutacak, beyni yeni adrenalin arayacak, en iyi ihtimalle başta belirttigim gibi, kadından annelik, eşlik, metreslik, aşçılık, dostluk, kabzımallık vb her bir şey olmasını bekleyecek, olmayınca suçlayacak ve kadına eza sürecine başlayacaktır. zira halen avlanmak istiyor ve karşısında kendisi gibi bir insan olduğunun farkında değil.

    erkekler, avlanmak istemiyormuşsunuz gibi konuşmayınız. istediğiniz bu. ilk hamleyi yapmayan, it gibi sürünmek zorunda kaldığınız, hafif çatlak (yatakta iyi olur hani?) kadınlar.

    genellemiyorum çünkü bittabi böyle olmayan beyler var. ne mutlu ki ilk adımı kadın da atsa erkek de atsa, bu adım ve talep meselesinin adım atanın değersizligi değil, güzel vakit gecirmek istemesi ile ilgili olduğunu bilen, her insanın şahsına münhasır değerinin farkında, beyin fonksiyonları üst insan seviyesine çıkabilmış erkeklere (ve kadınlara). bu insanlar av avcı oyunun ilkelliginden uzaklaşarak yeni bir dünya gerçekliği yaratabilmiş ve birlikte geçirilen zamanın kalitesine önem vererek maksimum doyum sağlama odaklı insanlardır ve sayıları az da olsa varlar.
    başta okumaya başlayıp "yooo ben ilk hamleyi yaptım ve mutluyuz" diyen bir kadın, "yoo benim kız arkadaşım ilk hamleyi yaptı mutluyuz" diyen bir erkekseniz işte ne mutlu beybiler, bahsettiğim gelişmiş figür sizsiniz.

    tn : kadınların hamle yapmaması, çoğunluk erkeğin aslında istedigi durum.

  • 30 yaşından sonra yurt dışına taşınmak

    gençlikte yurt dışına taşınmaktır. bir akrabam (kadın) 45+ yaşta abd'ye taşındı, 2016'da dolar bu kadar absurd değilken burdaki güzel konumda evini satıp oradan bahçeli ev aldı, çocuklarını okullara yerleştirdi, "benim için o sayfa kapandı" derken orada aşık da oldu, burada yaş farkına takılan bir kadınken şu an hayatındaki insan kendisinden 10 yaş küçük, orada yeni bir çevre yaptı, az evvel bana iş yerindeki shift'i sırasında ses kaydı bıraktı, burada yönetici klasmanında bir işi varken orada mavi yaka minvalinde bir iş yapıyor ama mutlu, resmen mutlu. 45+ ve yepyeni hayat. nefes aldığınız her an istediğiniz her yere yerleşirsiniz.

  • filtre kahvenin yanında iyi giden şeyler

    (bkz: laptop)

    filtre kahveyi yaptım mı bilgisayarın başına geçesim geliyor. edimsel koşullanma.

  • ekşi itiraf

    taşındığım ilk günden beri misafirim olan bir kedi hanım var. benden önceki ev sahiplerinden alışmıştır belki fakat camı açtığım anda evin içine sanki kendi adresiymiş, hatta evin sahibi oymuş da reenkarne olup geri dönmüş gibi atlayıverdi, yabancılık çekmeden. içim sıkıldığı zamanlarda onu camda görünce neşem yerine geliyor. mamasını yiyor, bazen gidiyor bazen yanımda uyuyor. tercih onun. kendi evimde kedinin kapatması gibiyim. what kind of sorcery is this.

  • yormayan kadın

    genelde "kesin bi bok var bunda, kesin bir şey saklıyor yok bu kadar olamaz kesin bit yeniği var" şeklinde bir yaklaşıma maruz kalır. devamında sevmemekle falan suçlanır. niye çünkü paranoyalar üretip kıskançlık yapmıyor, bir talebi yok, sadece gülüyor eğleniyor kızımız ooo o zaman hayatı hafife mi alıyor yoksa? hayatı hafife alan ilişkiyi de hafife alır, ilişki ciddi bir iş çünküsü. ben bu tribi "çalışanların mutlu olmasını istemeyen yönetici" sendromuna bağlıyorum biraz. çalışan insan stresli olur, rahat rahat takılan insan ise iş halletmiyor demektir, yöneticiye göre. hah işte ilişkide de bir tarafın kendisiyle çok mutlu olması, bir şeyleri dert etmemesi aynı hissi veriyor. sonuçta ilişki içinde bir insanın kaybetme korkusu yaşaması lazım, anneden kalan terk edilme korkusunu partnere yansıtması lazım, hop oturup hop kalkması lazım. ilişkisi olan bir insanın kendi halinde ve mutlu olması neyine? eh kendi halinde, kendisiyle mutlu, hobileri olan kadının erkeğe ne ihtiyacı var o zaman. boşluğa düşen erkek, yormayan kadında bir çapanoğlu olduğuna emin bu yüzden. insanımız bayılıyor sikko problemlere, sikko problem varsa bir rahatlama geliyor, sikko problemler yoksa "yok kesin bir sıkıntı çıkacak" çıkmasa hatrı kalır.

  • cinayet süsü

    bizim insanımız sahiden nankör, doyumsuz, mutlu olmayı bilmiyor, sevmeyi dövmek sanıyor, hep daha iyisini arıyor, odaklanamıyor, endişeli bir ruh haline sahip, keyfi her zaman alt seviyelerde, ruhu can çekişiyor.
    şu filmi de beğenmeyen çıkmış ya, artık size denecek bir laf yok sayın sözlük ailesi. bütün salonla yerlere yatarak güldük, onca insan beğenmediyse gülen onca insan kim? ustaları izlemek böyle bir şey herhalde dedik. filmin içinden, ayrı ayrı hikayesi işlenebilecek kahramanlar çıkmış, karakter derinliği bile katılmış, o kadar güldürürken. sanatçının mesajı, renkler, müzikler vs ayrıca güzel detaylardı. bu filme gülmeyen, gidip kendisine sinir testi uygulatsın, yaşayıp yaşamadığını da bir kontrol ettirebilir zombiye bağlamışsa demek ki.
    sonradan düşünüp hala güldüğüm sahneler var. bu ülke ve bu ülkenin sınırlı algısıyla yetişmiş bireylerden tam olarak ne gibi işler bekliyorsunuz? yetiştiğimiz bostanın kalitesi ne ki karpuzu ne olsun? "bu filme gülmeyenler düşük iq sahibidir yhaaa" gibi iddiam yok fakat bu filmde eğlenmeyenin, keyfi ciddi anlamda kaçıktır ve çareyi dışarıda aramamalıdır.

  • beylikdüzü'nde 89900 liraya satılan daire

    bu ev icin emlakçıyı aradığınızda "abim/ablam o evi azz önce verdik, kaporasını yeni teslim aldık. sen gel bi çayımızı iç, ben sana ona denk başka evler göstereyim" cevabıyla karşılaşırsınız, o evlerin fiyatlar da 120'den başlıyordur, ayni şekilde it bağlasan durmaz kalitesinde olmasına rağmen.

  • alaçatı'da 3 top dondurmanın 24 tl olması

    10 lirası dondurma ise geri kalanı instagram telif hakkıdır.

  • antidepresan etkisi gösteren şeyler

    (bkz: çikolata)
    (bkz: dans etmek)
    (bkz: kedi)
    (bkz: kedi videoları)
    (bkz: yoga)
    (bkz: meditasyon)
    (bkz: mum yakmak)
    (bkz: alışveriş)
    (bkz: günlük yazmak)
    (bkz: ılık duş)
    (bkz: inziva)
    (bkz: klasik müzik)
    (bkz: siyah beyaz filmler)
    (bkz: ayak masajı)
    (bkz: uyumak)
    (bkz: toprakta yürümek)
    (bkz: nefes egzersizi)
    (bkz: tanımadığın ara sokaklarda kaybolmak)
    (bkz: daha çok kedi)

  • iş hayatının ilk kuralı

    kurumsal çukurların yazısız kanunları arasında ilk sıralarda olabilecek bir kural,

    - ilk memnuniyetsizligi sen göster, ortam entrikaya müsaitse dedikoduyu ve fitneyi yapmaya başlayan da sen ol.

    bakın ofise, gerçek anlamda işe yaramayan ne kadar mal varsa -bir şeylerin en iyisini bildikleri iddiasında- şişinerek gezerler. insanlar sever böyle şeyleri. kafa tutma potansiyeli bulunan septik elemanın etrafında halkalar oluşturuverirler. zaten dedikodu yapmazsan, dedikodu malzemesi sen olursun. korunmak için maksimum sessizliğe bürünülmelidir ki bu da zor zanaat.
    çalışanlar koyun, yöneticiler kurt, her ske burun kıvıran eleman çobandır. koyun tebaasının gözünde çoban önemlidir. kurtlar da çobana karşı ayağını denk alır.
    çok da belini incitmeden "bir şeylerin usulüne uygun gitmediği" ile ilgili yorumlar yap, "bu işlerin daha düzgün yapılabileceği"ni ima et, burun kıvır, sistemi aba altından eleştir; yani elle tutulur hiçbir iş yapmasan, yaralı parmağa işemesen de yap bunu. bu furyayı ilk başlatan sen olursan, diğer insanlar taze et kokusu almış yabani hayvanlar gibi, çiçek görmüş arılar gibi, kaval duymuş fareler gibi ardından gelirler. çözüm, giz, sır sende sanırlar. insanlar da bi komik ya.

    yok eğer bu girift ortamda dedikoduya bulaşmam der ve susarsan da sonsuza kadar sus, ama çok ciddi sus. en iyisi oradan ayrılana kadar susmak. susan da sürünün otladığı yerdeki ağaç oluyor sanırım, susana bulaşmıyorlar genelde. septik eleman dahi susan kişiye güveniyor. ağacın yanından saygıyla geçiyorlar ve çoban da dibinde oturup sırtını yaslıyor yani. ağaç vakur, ağaç renk vermiyor, bir taraf değil. kafasının içindekileri merak ediyorlar. tümüyle susmak da iyiymiş şimdi düşününce.

  • sadece sabaha kadar oturanların bildiği şeyler

    - 1 civarı şehir de hareketli, zihin de. hiçbir şey sakinleşmiş değil.
    - saat 2 gibi insan "birazdan yatarım" diye düşünmeye başlıyor. sanki bir eşik gibi o saat civarı. eşik atlandı mı, sabahı görüyor insan.
    - saat 3'ten sonra etrafa yayılan dinginlik çok başka, ana rahmi gibi.
    - 4'te kafa iyice dinlenmiş oluyor. zihin susuyor. şehir zaten susmuş. çok uzaklardan motor sesleri geliyor arada.
    - saat 5 civarinda havada muazzam bir koku, tazelik oluyor. insanın içinde tarifsiz bir yenilik hevesi, doğayla beraber güne hazırlanıyor sanki hücreler. eskiler boşuna güneşten önce uyanın demiyorlar.
    - 6 civarı havanın rengi dönüyor, akvaryum gibi, bebe mavisi, çivit mavisi gibi, inceden güneş boyuyor ufukları, apartmanlardan güç bela görünen bulutları.
    - 7'ye doğru şehir hareketleniyor, hava artık dümdüz mavi, uzaklardan araba uğultuları sessizliği yırtıyor, yine hiçbir sey sakin değil.

    gelgelelim gece uykusunun yerini hiçbir şey tutmuyor, düzeni bozmamak lazım.

  • 35 yaşında bekar mutlu huzurlu ve güzel kadın

    35 yaşında olduğu için mutlu, bekar olduğu için huzurlu, kadın olduğu için güzeldir.