canlar öncelikle bize dayatılan ezberleri ve kalıpları geçeceğiz. evlilik zorunluluğu olmadan, imkan varsa tabii ki ilişki aynı ev içinde yaşanmalı. etikse, etik olan budur.
belediyenin işi kimin kiminle hangi şartlar altında aynı evi paylaşacağını tayin etmek değildir. belediye önce sokak köpeklerine ve kedilerine. baksın, kışın soğuğunda, yazın sıcağında dışarıda kalan evsizlere baksın. sikimizin derdi ile bir zahmet ilgilenmesin, buna da birileri “ahlak” masalı okumasın. dininiz, imamınız, hacınız, hocanız, memurunuz sizin olsun.
aynı ev, aynı şehir, aynı bar taburesi, aynı bank, aynı arabanın arka koltuğu. dilediğimiz gibi yaşamaya devam.
sikmişiz sizin ahlak anlayışınızı.
mukemmelligi hizlandiramayan adam19 profili
-
evlenmeden önce beraber yaşamak
-
top sakalla özdeşleşmiş kişiler
teknosa çalışanları. hatta top sakalın icadında bizzat çalışmışlardır *
-
ciddi ciddi çaylak mesajlarını yanıtlamak
çaylaklığı döneminde mesaj atma hakkı olmayan günümüz sıçmık yazarlarının kıskançlıktan çatlamasıdır efendim. herkesin bir hikayesi var, öğreteceği şeyler var. ünvanlara değil, bilgi birikimine önem verin.
-
gençlerin evlenmeme sebepleri
ortalama bir düdüklü tencerenin minimum 500 liradan başladığı, dandik bir düğün salonu için bile 10 bin liranın istendiği, bir elektrikli süpürgenin 2 bin liradan başladığı, 50 liranın 5 lira gibi anında harcandığı bir ülkede ne genç evlenmesi diye söylenesi soru.
-
bir kadının varoş olduğunu belli eden detaylar
varoş kadınların tipine bu kadar hakimseniz, kendi kalitenizi sorgulamanız gerekir.
-
kadınlara çekici gelen erkek meslekleri
kadınların bitmek tükenmek bilmeyen kriterleri yüzünden insanlar azalarak yok olacak. alt tarafı seks yapacağız amına koyayım *
-
ilk kez sevgilisini aldatacaklara tavsiyeler
kadınlara: erkeği askerdeyken aldatmayın, kulaklarınızdan tutup ağzınızı sikerim. askerde aldatmak nedir lan? az adam olun da erkeğin askerden gelmesini bekleyin efendi efendi ve geldiğinde ayrılın. sonra istediğiniz siki yiyebilirsiniz.
erkeklere: bir kadın hamileyken aldatmayın, sizin kalbinizi daha kötü kırar, amınıza korum.
bu kadar laftan çıkaracağınız şey kıssadan hisse şu olmalı:
erkekler: askerdeyken sevgiliniz olmasın.
kadınlar: aldatabileceğini düşündüğünüz kişiyle çocuk yapma fikrini aklınızdan bile geçirmeyin.
he bir de yukarıda yer alan gerekçelerin dışında da aldatıyorsanız allah belanızı verebilir. bence bir sakınca yok. -
hastalığa karşı en güçlü koz yakalanmamak
ölüme karşı da en büyük kozumuz doğmamaktı ama kullanamadık maalesef.
-
burçlar savaşından galip çıkacak tek burç
sizin ben beyninizi sikeyim.
-
izlenmiş en iyi gerilim filmi
türk filmlerinin neden başarısız olduğunu sorguladıkça “kaynak yetersiz, para yok, devlet yardım etmiyor” cevaplarını alıyoruz.
ve bakıyoruz ki phone booth denilen film bir adet psg, bir adet telefon kulübesi, bir adet cadde, 4 adet polis arabası, 15-20 polis ve sürüyle figuran kullanılarak çekilmiş. colin farrell'in müthiş oyunculuğu ve kiefer sutherland'ın sesi ile parlayan ve baştan sona gerilimle izlenen film, “önemli olan düşünmektir, kurmaktır ve uygulamaktır. para ikinci planda gelir” diye bağırıyor tembel türk sinemacısına.
film çekerken önemli olan para mı kültür mü diye sormak isterim, başarısızlığını maddi sıkıntıya bağlayan türk sinema sektörüne.
(bkz: phone booth) -
versace'ın erkekler için dantelli boxer yapması
“hanım benim dantelli donu yıkadın mı?” *
-
ekşi itiraf
geçtiğimiz hafta ibret olmasını umut ettiğim bir olay yaşadık.
gecenin 2’sinde metrobüs ile bir kız arkadaşımızı ataköy’e götürdük, evine bıraktık ve ardından geri dönüş yolunda şirinevler metrobüs durağının yakınındaki simit sarayının önünde bir çiftin (iki sevgili) yanından geçtik. ben ve benim arkadaş merdivenleri çıkarken bir adet takım elbiseli dırzo bu çifti taciz etmeye başladı. aslında çift dediğim de 16 - 17 yaşında iki genç ve yaptıkları tek şey yan yana simit sarayının önünde oturmaları. bu sikimin ahlak bekçisi baya bi hallenince biz arkadaşla olaya kilitlendik. olursa bir durum müdahale etmeye karar verdik. ikimizde boy ortalaması 1.80. o sikik elemanda az çok bizle bir ama ince zayıf. bir vursam yarısı boşta kalacak belli. derken genç çocuğa tokat attı bu lavuk ve dedi ki “burası bizim mahallemiz.burda bana soracaksınız” vs kabadayı kabadayı ötüyor. sabırla bekliyoruz çocukların yanından çıkmasını. çıkmadı. yanlarına çömeldi, salçalığa ve tacize devam. bir ara kıza elini uzattı tanışır gibi. kız da korkarak elini uzattı ve bu abaza orospu çocuğu 1 dakikaya yakın kızın elini bırakmadı, konuşmaya atar yapmaya devam ederken.
arkadaşım arka sokakta bir polis aracı görmüş, dedim ki git çağır. arkadaş oraya ilerlerken bende korkmuş çifte doğru ilerledim. bu sırada bu sikik "takarım emaneti, ben yaparım, hallederim" tarzı zırvalıyor.
yanlarına geldim, “çocuklar rahatsız mı ediyor bu herif sizi?” dedim. çocukların gözünde peygamber görmüş o ifadeyi unutamam herhalde. bu artist şöyle bir baktı bana ve ayağa kalktı. ardından “çıkar ulan kimliğini” dedim. istifini bozdu. hayret! “çıkarıyım tabi ki ama kimsin” dedi. “polis” dedim.
el pençe oldu az önce ki mahalle kabadayısı. “o zaman ben önce bir kimlik rica edebilir miyim?” dedi. bende “göstericem ben sana kimliği rahat ol” dedim. “gel bakayım benimle şöyle şu ara sokağa.”
eleman başladı titremeye. peşimden ağır adımlarla karanlık sokağa doğru takip ediyor beni. polis aracını gördüğü gibi durdu piç. eğildim polis aracına:
“az önce şu peşimdeki pezeveng iki genci taciz etti, şiddet uyguladı. çocuklar tanımadıklarını söylediler. yani yakınları falan değil” dedim.
polis baktı, “şurdaki ceketli eleman mı” dedi. “evet” dedim. polis indi arabadan ve o ahlak bekçisi dırzo topukları götüne vura vura kaçtı. polis gerisini siklemedi. halbuki diretmiştik bulması için. neyse.
çocuklar gelip minnettarlıklarını iletip evlerine gittiler. bu amına kodumun ülkesinde yürekli vatandaşlar olduğunu göstermek iyi geldi bünyeye. rahat bir uyku çektik.
o gece orda tehlikeli olan sen değildin koçum, bendim. seni öldürene kadar dövebilirdim orda. maksat ortalığın sahipsiz olmadığını, güvenli olduğunu öğretmek ve göstermekti. umarım bilinç altına işler bu korku.
ekşi itiraf: polis değilim. -
sözlükçülerin en az 2 kez bitirdikleri dizi
(bkz: how i met your mother)
(bkz: prison break)
(bkz: friends)
(bkz: spartacus)
(bkz: 24)
(bkz: supernatural)
(bkz: banshee)
(bkz: two and a half men)
(bkz: dexter)
(bkz: six feet under)
(bkz: game of thrones)
ömrüm yeterse bu dizileri en az 20 kere daha izleyeceğim. -
avrupalı kız ile türk kızı arasındaki farklar
türk baba ve sevgilisi ile, yabancı baba ve sevgili arasındaki farklara bakılırsa, aradaki uçurumun sebebi anlaşılabilir. bir de hangi maksatla sürekli insanımızı aşağılıyoruz? türk kadınını beğenmeyen erkekleri uzaylılar değil, yine bir türk kadını yetiştiriyor. rahatsız olunması gereken türk kadını ya da erkeği değil, türk mantalitesi. çünkü kadın ve erkek arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları, toplum yapısının cinsiyetleri eşit tutmaksızın birey yetiştirmesinden kaynaklandığını düşünüyorum.
-
bir kadın için çabalamayan erkek
mutlaka bir nedeni vardır. kadına kaçma, erkeğe ise kovalama görevini boşverin.
sürekli bundan bahsederiz:
"emek."
önceleri kalbimizi şöyle avuturuz,
"hep denedin ve hep yenildin. olsun. yine dene ve yine yenil. daha iyi yenil."
sonra da avutma şeklimiz şöyle değişir;
"olmuyorsa, zorlamayacaksın."
bu ateşli ve kararlı duruşumuzdan, son derece kaderci ve de şiirsel felsefik ruh halimize kolay geçmiyoruz ama.
öncelikle şunu belirtmek gerek;
çabalamak iyi güzel ama bir erkek neden çabalamalı?
nedir bu? yarış mı? final maçı mı? neden ilişkiler doğal ve karşılıklı çekimle değil de bir tarafın çabalaması, kendini kahretmesi, yorulması, tükenmesi üzerine kurulmaya çalışılıyor? özellikle kadınların erkeklerden ekstra çaba ve ilgi beklemeleri ve bu ilgi beklentilerini haklı çıkarmak adına erkeğin kendilerini "çalışarak" hak eden bir taraf olarak görmelerini anlamam mümkün değil.
şimdi çabalamak nedir? atıyorum bir kadını seviyoruz diye 6 saatlik yol tepmek mi çaba, o seni gördüğüne mutlu bile değilken?
ya da yine atıyorum boynunda dursun ve baktıkça seni hatırlasın diye pahalı mı pahalı kolyeler almak mı, o senin yüzüne sahtece gülümserken?
onun için yemekler hazırlamak mı, her doğum gününde ve yıldonümlerinde aynı klişeleri düşünmek mi sizin şu sikik "çabanız?"
sizi sevmeyen birine, sizi sevdirtmek için, onca yolu denemek mi çaba?
yahu sevgi hiç zorla olur mu? aşkla bağlanmak taktiğe ve tekniğe bakar mı?
velhasılkelam, erkek sevdiği ve kendisini seven kadın için çabalamalı. değmeyen ve kendisini sevmeyen, bahaneler üreten bir kadın için çabalamaz. çabalanmaz, yıpratır çünkü erkeği.
nasıl denir; "keşke şöyle yapsaydım belki severdi deme. o senin için ne yaptı da sevdin sanki? akıl işi değil bu. gönül sevdi mi gerisi bahane."
öyle işte.
zorla yenmemeli aş. çünkü ya karın ağrıtır ya da baş. -
türk kadınlarının orgazm olamaması
masters&johnson ve kinsey raporları, daha sonra da shere hite'nin "kadın cinselliği üzerine rapor"u yayınlandıktan sonra dünya şunun farkına vardı; kadınların çoğu orgazm olamıyor. tabi biz erkekler olayı çok yanlış anladık ve bunun sebebi kesinlikle birlikte olduğu erkektir diye düşünüp tasalandık ve bir görev bilinci edindik; "ben diğer erkeklerden farklıyım" dedik. işte burada erkek; kendini diğer erkeklerden farklı bir yere koyarak, narsistik bir tatmin sağlayıp, aynı zamanda da kadınların sorununu sadece erkeğe indirgedi. kadın orgazm olabiliyorsa erkeğin başarısı, olamıyorsa erkeğin başarısızlığı. kadın denklemde yok amına koyayım. işte burada 70'lerin ikinci kuşak feministleri "ben kendi orgazmımdan sorumluyum" diyordu. kastettiğim "türk erkeklerinin tamamı seks machine" anlamı taşımıyor elbette. ve tüm bu orgazma giden yolun, sürekli yarısından dönülmesinin yegâne sebebi kadınlardır da demiyorum. şunu kabul etmeliyiz; cinselliğin tabu sayıldığı hastalıklı bir toplumda yaşıyoruz. yemek yemek kadar, su içmek kadar ve evde uyumak kadar elzem olan bu sevişme arzusu, ülke de sadece erkeklerin tekelindeymiş gibi gösterilirse, burada daha çok ağlarsınız "aşkım yapma dediği için, orama burama dokunma dediği için, ışıkları kapat dediği için" diye.
-
neşeli kaprissiz anlayışlı huzur veren kadın
hiçbir özelliğin sürekliliği yoktur. kadın veya erkek gözetmeksizin kimse hayatı boyunca neşeli, kaprissiz, anlayışlı, huzurlu olamaz. genel özellikleri veya çabası bu yönde olabilir. fakat en nihayetinde insanız. her birimizin sinirlendiği, suratını astığı, karşısındakini yeterince anlayamadığı, anlamak için efor sarfetmediği, kırdığı ve kırıldığı, güldürdüğü ve güldüğü ve nihayetinde ağladığı ve ağlattığı anlar mutlaka olacaktır.
-
eşek gibi çalıştıktan sonra erkeğe yemek yapmak
içeri gidip televizyon izlemek yerine mutfakta sizinle muhabbet ediyor, yardımcı oluyor ve masayı kuruyorsa ne ala. hatta sadece kendin için yemek yapmaktan daha mutluluk vericidir. hayat yardımlaşan insanların varlığı ile daha güzel.
-
ekşi itiraf
kendimi özlüyorum bu ara. eski deli dolu hallerimi. sevdiğim ve sevildiğim zamanları. deli gibi yağan yağmura inat sokakta kahkahalar attığım o mutluluk patlamalarımı. özlüyorum kendimi. hem de çok. kimseyi özlemediğim kadar. kimsenin beni özlemediği kadar. kötü bir şey anlatırken bile gülümseyen yüzümü özlüyorum.