Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. kıyıya vuran suriyeli göçmen çocuk cesedi

    bazı kanıbozukların tırlara doldurduğu silahlar olmasa belki bugün hayatta olabilecek bir çocuğun cansız vücudu...

  • 2. ankara metrosunda suriyeli çocuğu döven erkek

    erkeklik göstermek?

    sayın amına kodumu, siz nerede yaşıyorsunuz bilmem ama bu piçler, bunların anası da, babası da, kardeşi de, bacısı da yanınızda kız olsun olmasın yapışıyor. öyle rahatsız etmiyor, sıkboğaz etmiyor bildiğin taciz ediyor. ülke sınırlarının anasını bellemekle kalmadıkları gibi, insanların kişisel sınırlarına da tecavüz ediyor. ırzına geçiyor, sikip atıyor. hümanizm zararsıza, insan olana iyi hoş da, tavırları primat olana hümanizm göstermek sizin koftiden romantizminizin eseri. 20sine geldiğinde "biz kiçikken çık izildik, bizi divdiler" diye sikertecekler ülkeyi bunlar. ama bilemeyecek yaptığı hareketlerle bunu hakettiğini. aklında kendince "ezilmişliği"nden başka bir şey kalmayacak ve düşman yetişecek bizlere.

    götün yiyorsa seni sıkıştırsın 3 tanesi bi akşam elde falçatayla bir ara sokakta da cüzdanı kaptırdıktan sonra gel buraya polyannacılık oyna. yavşak.

    (bkz: mal beyanı)

    edit: size ilk entry sahibinin yeterli sempati toplayamadıktan sonra entrysini editleyerek ajitasyon dozunu artırıp, farklı başlıktaki dramı kendi entrysine kanalize etme çırpınışlarını göstermek istiyorum.

    http://i.hizliresim.com/ylp5z0.jpg

  • 3. adil kullanım kotası

    an itibari ile doldurmuş olduğum kotadır. nasıl mı ? parasını verip metal gear solid v the phantom pain ve the witcher 3 wild hunt aldım, indirdim ve kotam bitti. şimdi eylül ayının kalan 28 gününde 3 mbps gibi bir hızla internet keyfi (!) yaşayacağım. "korsanı engelliyür bu kota, millet o kadar indirme yapmiyür bu varken." diye gezen gerzeklere selam olsun.

  • 4. ekşi sözlük

    son gelişmeler nedeniyle kafalarda oluşan bazı haklı soru işaretlerini cevaplamak lazım sanıyorum.

    "sözlük yönetimine haksız itham" gibi biraz muğlak bir gerekçeyle bazı yazarların uçurulması eleştirildi. gerçekten de yanlış anlaşılmaya müsait bir gerekçe oldu, "sözlük yönetimine hukuka aykırı itham" olarak düzeltildi. gerçi ‘hukuka aykırı itham’ dahi gerekçeyi tam karşılayamıyor olabilir. bilindiği üzere ‘kel’ demek bile hukuka aykırı olabiliyor fakat sözlük yönetimi olarak konu kendimiz olunca bu hukuk sınırlarını mümkün olan son noktaya kadar zorlamaktayız. normal şartlarda sözlük veya yönetimi hakkındaki ithamlara müdahale edilmesi gibi bir şey hiçbir zaman olmadı. aslı astarı olmayan, hakarete kadar varan bir dolu itham debe'ye dahi girdi. buna en yakın örnek sanırım debe listesine müdahale edildiği iddiaları. biz debe’ye müdahale etmediğimizi biliyoruz, bu itham haksız, algı operasyonu yaptığımız iddiasını desteklediği için hukuka da aykırı, fakat kimseyi bu iddiaları sebebiyle uçurmadık. ayrıca bugüne kadar birbirine taban tabana zıt istisnasız her siyasi partinin maşası olduğumuz ayrı ayrı iddia edildi, akla gelebilecek her türlü haksız ithamla binlerce kere karşılaştık, hakarete uğradık ama ifade özgürlüğü ekşi'yi ekşi yapan yegane şey olduğu için kimseyi uçurmadık. benzerleri bir başkasına, bir başka kuruma vb. yapılsaydı yasalar gereği silmek zorunda kalacağımız binlerce yazıyı, konu kendimiz olunca burada aynen tuttuk. yetkimizi kendi lehimize ve ifade özgürlüğüne zarar verebilecek şekilde kullanmamaya hep özen gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz.
    peki kimleri, neden uçurduk? bu sefer farklı olan neydi?

    hatırlarsanız yönetime geldiğimde bir açıklama yapmıştım ve açıklamada "hangi görüşten olursa olsun, kim olursa olsun, sırf fikirleri beğenilmediği için sözlük'ten dışlanmak diye bir şey hiçbir zaman olmadı, olmayacak. ancak yazarların fikirlerinden bağımsız olarak sözlük'ü nasıl kullandıkları, fikirlerini nasıl ifade ettikleri eskisinden daha önemli olacak." demiştim. (bkz: ekşi sözlük/#51126396)

    ifade edilen fikrin kendisi değil, yazarların bu fikri ifade etmek için tercih ettikleri yöntem ve üslup önemli. aynı şekilde ekşi sözlük'ü ne amaçla kullandığınız, ne kattığınız ve ne fayda elde etmeye çalıştığınız da önemli. bundan sonraki değişiklik ve geliştirmelerimizi bunları esas alarak yapacağız.

    ikinci konu nefret söylemi, bu konuda zamanında çok net açıklamalarım olmuştu. vesileyle tekrar hatırlatayım: (bkz: nefret söylemi/@kanzuk) sosyal medya'da nefret söylemi bir türkiye gerçeği, buna müdahale ediyoruz, eksik kaldığımız çok nokta mutlaka oluyordur ama etmeye de devam edeceğiz.

    bu olgular çerçevesinde bakacak olursak;

    yönetime geldiğimden beri bir grup yazarın görüşlerini beğenmediği her türlü yazarı giderek artan bir yoğunlukta baskılama çabasına şahit oluyorum. ekşi sözlük her görüşten insanın kendini baskı altında hissetmeden dilediği gibi kendini ifade edebildiği bir yer. hukuk çerçevesinde buna sadık kalmaya çalışıyoruz zira sözlük'ün dinamizmi böyle sağlanabiliyor. ekşi sözlük hiçbir zaman, hiçbir şekilde -hangi görüşten olduğundan bağımsız olarak- sadece bir görüşün yer aldığı bir ortam olmamalı.

    kendi gibi olmayan herkese nefret saçan, türlü ithamlarla baskılamaya çalışan yazarların amacı ekşi sözlük'ü tek sesli, bir grup yazarın insanları sindirdiği bir ortama dönüştürmekti. istedikleri baskı ortamı oluşmayınca, sırf kendileri gibi düşünmeyen insanlar fikirlerini ifade edebiliyorlar diye ekşi sözlük'ün terör örgütü pkk'yla bağlantılı olduğu yönünde ithamlarda bulunmaya kadar vardırdılar işi. pkk ve türlü çeşit isim altında faaliyet gösteren yan kollarını, şiddete başvuran, şiddet kullanarak isteklerini dayatma gayesi güden bu nevi tüm örgütleri lanetlediğimi belirterek hakkımızdaki haksız, ahlaksız, mesnetsiz ithamları ben kendi adıma cevaplarım ama sözlük yazarlarının maruz kaldıkları baskı ortamının da ortadan kalkması gerekiyordu. amaçladıkları; sözlük yönetimini kara propaganda ile baskı altına almak, korkutmak ve bu sayede elde ettikleri güç ile arzu ettikleri gibi yazmayan herkesi uçurmamız için baskı oluşturma zemini hazırlamaktı. biz arzu ettikleri, kendileri gibi düşünmeyen kişileri uçurmadıkça kara propagandanın dozunu arttırarak isteklerine ulaşmaya çalıştılar. aslında amaçları bize zarar vermekten çok, bizim üzerimizde baskı yaratarak sözlükteki çok sesli yapıyı yok etmekti. ‘sözlük yönetimine hukuka aykırı itham’ bu bağlamda düşünüldüğünde bizi korumaktan çok, farklı düşünceleri korumak üzerine hayata geçirdiğimiz bir uçurma gerekçesi. bir cümle ile bunu ifade edebilmek güç olduğu için bazı yanlış anlamalara sebep olmuş olabilir fakat aslında bu gerekçe; ırkçılığı, nefret söylemini, kara propagandayı, baskı yaratarak farklı düşünceleri sindirmeye çalışmayı, çok sesliliği engellemeyi, sözlüğün ‘ekşi’ kısmını yok etmeye çalışmayı vb. bir cümle ile açıklayamayacağımız bir çok şeyi içinde barındırıyor. ‘nefret söyleminden uçmadılar, sözlüğü eleştirdiler diye uçtular’ eleştirilerini de bu sayede bir nebze cevaplandırdığımı düşünüyorum. sözlükte yazmaya devam eden, sözlüğü ve yönetimi ağır bir biçimde eleştiren binlerce yazarın yazdıkları da bunun en açık kanıtı. bu böyle olmaya da devam edecek.

    özetle; başka yazarları ve yönetimi kendi görüşü dışındakilerin fikirlerini yazmalarını engellemek amacıyla hukuka aykırı ithamlar ve başka yöntemlerle baskı altına almaya çalışan, entryleriyle nefret saçan, fikirlerini ifade etmek için tercih ettiği üslup nedeniyle yazar ve okurlarımızın vicdanını yaralayan, tam anlamıyla bir kötüye kullanım sergileyen, sağlamaya çalıştığımız ortamın varlığını ve sürdürülebilirliğini tehdit eden yazarlar uçurulmuştur, uçurulacaktır.

    uçurulmaları sonrası sosyal medyada takındıkları tavır, kullandıkları dil, savurdukları tehditler, sözlüğü kapattırmaya yönelik kampanyaları, fikirlerini beğenmedikleri yazarları fişleme amacı ile kullandıkları bloglarını açıklamaları ve yaymaları da kararımızın sağlaması olmuş oldu.

    fikrini ifade etmek isteyen herkese kapımız sonuna kadar açık fakat amacı ifade özgürlüğü adı altında aslında herkesin ifade özgürlüğünü yok etmeye yönelik planlı, programlı çalışmalar yapanlara da yaptırım uygulamamamızın iyi niyetle fikirlerini yazmak isteyen yazarlara haksızlık olduğunu düşünüyorum.

    herhangi bir gün debe’ye ya da gündemdeki siyasi bir başlıktaki entrylere bakarak dahi gülünç iddialarda bulundukları anlaşılabilir, kimseyi fikri sebebiyle uçurmadığımız, algı operasyonu yapmadığımız açıkça görülebilir. asıl algı operasyonu yapmaya çalışanların az sayıda bile olsa karşıt görüşe tahammülü olmayan, insanları söylediklerinden çok, kendi istedikleri gibi söylemedikleri için yargılayan bu kişiler olduğu görülebilir.

    (bkz: faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir)

    bu kişilere önerim avrupa insan hakları mahkemesi'nin şu değerlendirmelerini okuyup, üzerine düşünmeleri: “ifade özgürlüğü, demokratik toplumun vazgeçilmez temel taşlarından birini, bu toplumun ilerlemesinin ve her insanın gelişmesinin temel şartlarından birini oluşturur. ikinci fıkra hükmü saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğü, sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve düşünceler için değil, aynı zamanda devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan, çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirir’

    son olarak bir konuda daha açıklama yapmak isterim. troll yazarlar veya nefret söylemi nedeniyle çıkan tartışmalar sayesinde ekşi sözlük'ün trafik ve dolayısıyla gelir sağladığını düşünenler oluyor. aksine, çöp içerikle dolan başlıklar, hiç kimsenin umrunda olmayan konuların gündemi işgal etmesi, nefret fışkıran entryler bize trafik ve gelir kaybettirir. bu kısır tartışmalar ve küfürleşmeler, sözlükte kaliteli yazıların görünürlüğünün azalmasına ve kaliteli içeriğin azalmasına sebep olmakta. bu sorunun aşılması için de elimizden gelen tüm çabayı, ifade özgürlüğünü de korumaya devam ederek gösterdiğimizden kimsenin şüphesi olmasın.

  • 5. şaraplı minderli konsere izin vermem

    bu olayla ilgisi yok da benzerlik nedeniyle aklıma geldi, geçen bir arkadaşımla konuşurken arkadaşım dedi, kusura bakma bira içilerek doğum günü kutlaması yaptırmam diye. kendi doğum günü de değildi onun evinde de kutlamıyorduk. sonra dönüp kendisine kibarca dedim ki;
    sanane ulan orospu çocuğu, her boka karışma artık.
    bu da böyle bir anımdır.

  • 6. yeni transferlerin maliyeti 37 milyon euro'yu aştı

    bir beşiktaşlı olarak söyleyebilirim ki, maksatlı haberdir.

    bakın buraya gelen bir fenerlinin, "şimdi fenerbahçe zaten gs'dan ekonomik olarak çok daha iyi." demesi zaten bütün olayın özeti. medyada bitmek bilmeyen algı operasyonunun amacı ve doğal sonucu bu işte.

    fenerbahçe galatasaray'dan ekonomik olarak çok daha iyi değil, hatta daha iyi bile olmayabilir. fenerbahçe'nin ekonomisi çok kötü. borcu 1 milyar lira, sırf geçen seneki zararı ise 200 milyon lira. hesaplar ortada, bilançolar belli. 3 büyükler de teknik iflas durumunda.

    taraftarı saldırıyor maldırıyor da, fenerbahçe'nin durumu bitik. yandex'ten 333 arama başına 1 dolar kazanmakla, 50 milyon euro alış yaptığın sene 16 milyon euro'luk satışla ekonomik durum düzelmez.

    ama medyada o kadar güzel bir algı operasyonu var ki, gerçekten akp medyasından farksız. bu haberlerin gazına gelip çok iyi durumdayız sanan fenerlilerin de, "türkiye çok iyi durumda, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi an meselesi" sanan akp seçmeninden farkı yok.

    bakın başka bir maşa takvim gazetesinin bugünkü haberi, 500 milyon lira gelir. 10 senelik stad gelirini, en az 2 senelik loca gelirini toplayıp 500 milyon lira * gelir diye bir şey uyduruyorlar.

    5 gün önce atromitos'u eleyince, fenerbahçe zengin oldu haberi yapıyorlar. neymiş, kupada hedeflendiği gibi final oynanırsa bilmem kaç milyon euro kazanılacakmış. daha finale 14 maç var, adamlar gruba yeni kalmış takım için final hesabını yapıp fener'i zengin ediyorlar.

    her allahın günü "fener'den tarihi gelir rekoru", "fener gelire doymuyor" tarzı haberlerin ardı arkası kesilmiyor. arada diego alacağını alamadığı için federasyona şikayette bulununca, "hain diego" diye tam sayfa manşetler atılıyor. 1 hafta sonra unutuluyor, adam maça çıkıyor.

    bununla da yetmiyor: galatasaray'ın ve beşiktaş'ın yaptığı transferler kontrat sonuna kadar hesaplanıp haber yapılıyor. diğer taraftan fenerbahçe'nin bonservis harcaması bile rekor kırma olarak lanse ediliyor.

    işin kötü tarafı, aziz bu sene çok erken başladı bu işe. bütün sene boyunca bu tarz abuk sabuk haberler daha çok sikecek kafanızı. ya takip etmeyin siniriniz bozulmasın, ya da sakin kalma egzersizleri yapın.

  • 7. marc zuckerberg türkiye'de doğsaydı ne olurdu

    üniversite, yüksek, askerlik derken...

    3-4 yıllık iş deneyimiyle birlikte kurumsal bir şirkette senior web developer falan olurdu şu yaşıyla. (bkz: alkış)

    iş çıkışı mochasını içer, boş vakitlerinde twitter'da karı-kız kovalar ve her zaman aklında olan kendi şirketini açma hayali toplum baskısı sonrasında yapmak durumunda kaldığı evlilikle biterdi.

    sonrasında ne bileyim... görümce, elti ne boksa işte onların evinde çoluk çocukla beraber beyaz çoraplarıyla bağdaş kurmuş vaziyette çay içerken, acun programlarına katıla katıla gülerdi.

  • 8. kanzuk'u anlatan filme isim önerileri

    (bkz: requiem for a dürüm)

  • 9. kevin grosskreutz

    boşuna dememişler "galatasaray'da transfer bitmez" diye sgdhdhdjjdkd

  • 10. sana margarin rezaleti

  • 11. 2 eylül 2015 kazım ipek'in tutuklanması

    siirt’te 19 ağustos’taki bombalı saldırıda hayatını kaybeden er recep beycur’un akrabası kazım ipek'in başına gelen vahim olay.

    şehit yakını cenaze esnasında şunları söylemişti;

    “kardeşi kardeşe kırdırıyor. genç kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. sayın cumhurbaşkanı bunu bilsin. ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? allah’tan hiç mi korkmuyor? bu genci buraya yatırdı”

    şimdi burada bir hakaret gören varsa mesaj atarsa sevinirim çünkü ben realiteyi kaybetmeye başladım.

    http://www.diken.com.tr/…orusturma-sonra-tutuklama/

    edit: ismi yanlış yazmışım, özür dilerim.

  • 12. 1 eylül 2015 otomotiv zammı

    nispeten iyi bir maaşım var. eşim de o yattığı yerden hayvan gibi para kazanan öğretmen. yurt dışında maaşını dolar euro cinsinden söylerse gülerler ama siz hayvan gibi dediğinize göre hayvan gibidir, güzel hatrınızı kırmaya gerek yok.

    ikimiz maaşlarımızı hiç yeyip içmeden bir yıl biriktirsek o tok sesli golf'ünüzü alamıyoruz.

    evimi 4 sene önce bankaya 10 yıl borçlanarak almıştım şimdi evin değeri de iki katına çıktı. yani zamanında o cesareti göstermemiş olsam ev almak da hayaldi şimdi.

    yahu ben de eşim de ülkenin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş, sonrasında mezunlar içerisinde dahi ön plana çıkıp güzel işler bulmuş ve hayatımızı birleştirmiş insanlarız. beraber dahi altı üstü bir ev bir araba alamıyoruz ama. lan bu ülkede bileğinin hakkıyla, emek vererek, okuyarak, çalışarak gelinen seviye buysa yerin dibine batsın. çalmadan çırpmadan alın teriyle yaşamayı imkansız hale getirdiler resmen.

    sokaklar onlarca bin tl değerinde araçlarla dolu, her yerden mantar gibi biten ve evimin şimdiki değerinin 2-3 katı olan evler daha inşaat halindeyken satılıyor.

    neyse sabah sabah moralim bozuldu. araba almayı geçtim de bu entryi işe giderken servis aracındayken yazmam hepten ironik oldu.

  • 13. bakire olmayan hatunla evlenmek

    bakire olan hatunla evlenmekten hiçbir farkı olmayan durumdur. her koşulda aynı resmi evrakları istiyorlar.

  • 14. fifa'ya boş kağıt vermek

  • 15. sümela manastırı'nın restore edilmesi

    bir tarihi ve kültürel miras ile daha vedalaşma vaktinin geldiğini gösteren kara haber. ishakpaşa sarayı, süngerbob kalesi ve masaj salonu kapısı takılan ayasofya orhan cami'nden sonra insan kötü sürprizler bekliyor.

    http://www.ntv.com.tr/…liyor,kxb4iroszuc1get1tdvuda

  • 16. 23 numaranın lebron james'le özdeşleşmesi

    (bkz: bunu diyen liselidir)

  • 17. kanzuk

    sözlüğün kalitesini artırmaya çalıştığını, ifade özgürlüğünü desteklediğini falan yazmış. yahu ne sözlüğü ne kalitesi. format falan bırakmamışsın, önüne geleni sözlüğe almışsın, üstelik belirli bir siyasi görüşün yancılarını desteklediğine ve debe'de oynama yapıldığına dair ciddi bir kamuoyu var.

    sen bu kamuoyunu eylemlerinle tersine çevirip yazarların içini rahatlatmak yerine bu konuyu dillendirenleri uçuruyorsun. sonra da şekilli, faşizm aslında şu demektir lafları ediyorsun. sözlüğün ayağına sıkıyorsun haberin yok.

  • 18. pdr bölümüne 1400 atama kontenjanı verilmesi

    çok bile verilmiş dediğimdir. okuldaki rehberlik öğretmenleri ne iş yapıyor? onların da yükünü biz taşıyoruz.
    not:türkçe öğretmeniyim

    elestirenler olmus cevap vereyim.
    rehber öğretmenler nöbet tutmazlar, ayri odalari vardir, tam ek ders ücreti alırlar. bu kadar iyi şartlara rağmen isini yapan bir rehber öğretmene ben rastlamadim. kimse kusura bakmasin.

  • 19. 2. viteste kalkış yapmak

    ehliyet sınavında yaptığım kalkış...tebrik beklerken tevkif ettiler

  • 20. dursun özbek

    joffrey
    cersei
    ılyn payne
    dursun özbek
    the hound
    ...
    joffrey
    cersei
    ılyn payne
    dursun özbek
    the hound
    ...
    joffrey
    cersei
    ılyn payne
    dursun özbek
    the hound

  • 21. en çapkın erkeklerin olduğu meslekler

    pul koleksiyoncusu.

  • 22. hayatta bir kez olsun yapmak istenilen meslek

    (bkz: kuruyemişçi)

    açık kuruyemiş olacak sıcak sıcak, alıp tartacaksın böleceksin karıştıracaksın. kürekte artanı sen yiyeceksin.

  • 23. suriyeli sığınmacılar

    türkiye'de olanları uluslararası literatürde syrian guests olarak geçer. mülteci* olarak değil sığınmacı* olarak adlandırılma sebepleri basit: çünkü mülteci statüsünde değiller. her ne kadar türkiye, cenevre sözleşmeleri'ni imzalayıp mülteci statüsünü tanımış olsa da, bu maddeye coğrafi sınırlama şerhi düşmüştür. bu şerhe göre türkiye'ye sadece ve sadece batı'dan gelen sığınmacılar mülteci statüsündedirler. doğu'dan gelenlerin statüsünü belirleme imtiyazı türk hükümetine aittir.

    peki bu statü farkı neyi değiştiriyor?

    birincisi, bu insanların ne oranda ve ne sürede kabul edilecekleri keyfiyete biniyor. 2011'den beridir türkiye, suriye'ye açık kapı politikası* uyguladı. haliyle dünya tarihinin en büyük mülteci alımı gerçekleşti. sadece yasal göçmenlerin sayısı iki milyona ulaştığında ise bu açık kapı politikası gevşetilmeye başlandı. bugün bildiğim kadarıyla her önüne gelen sınırdan alınmıyor. hükümet isterse hiç kimseyi de almayabilir; statü farkı bu keyfiyeti sağlıyor. dahası ve çok daha önemlisi, bu statü farkı sayesinde türk hükümeti istediği an sığınmacıları ülkeden çıkarabilme yetkisine sahip.

    ikincisi, bu statü farkı, konvensiyonda belirlenmiş ve daha sonra da hem birleşmiş milletler hem avrupa birliği tarafından genişletilmiş mülteci hakları hususunda keyfi bir tutumu mümkün kılıyor. yani mesela türkiye suriyeli sığınmacılara çalışma izni vermek zorunda değil. nitekim çoğunlukla vermiyor da. ya da mülteci kamplarının yeri normalde sınırdan bir hayli uzakta* olmak zorundayken türkiye'deki kamplar direk sınırın dibinde. buna da kimse karışamıyor.

    peki bu kamplar ne durumda?

    çoğunlukla hatay, gaziantep, kilis gibi sınır kentlerinde bulunuyorlar. bazısı da osmaniye ve adıyaman gibi sınıra görece uzak noktalarda. her ne kadar ürdün ve lübnan gibi ülkelerin kamplarından katbekat daha iyi durumda olsalar da, alelacele açılan bu kamplarda büyük altyapı eksiklikleri bulunmakta ve bu kamplarda kalanların en çok şikayet ettiği konu da bu. ikinci şikayet sebebi ise yemeklerin çoğu zaman yenilebilir durumda olmaması. kamplarda birçok kez gıda zehirlenmesi vakası yaşandığını da not düşelim.

    neden bu kamplarda kalmıyorlar?

    sığınmacıların %85'inden fazlası kamplarda yaşamıyor. sebebi ise kampların dolmuş olması. ciddi beslenme ve konaklama sorunları olsa da kamplarda kalabilen sığınmacılar kendilerini şanslı sayıyorlar. kamplarda kalamayan sığınmacılar ya sokaklarda yaşıyorlar ya da birkaç aile birleşip varoşlarda bir eve çıkıyor ve sadece kirayı karşılamak için yasadışı işçi olarak ne iş varsa orada çalışmak zorunda kalıyorlar.

    sekiz yüz lira maaş?

    şehir efsanesi. sadece yüz liralık kızılay gıda kartı veriliyor. bu da aynı kredi kartı gibi. nakit değil. bununla kira ödeyemezsin ya da kılık kıyafet alamazsın.

    haliyle yaşamlarını geçindirebilmek için tek olanakları çalışmak. biz türklerin bile iş bulamadığı ya da karın tokluğuna çalıştığı bir ekonomik belirsizlik ortamında bu suriyelilerin, dil bilmeden ve ellerinde bir çalışma izni bulunmadan ne tür işlerde çalıştıklarını da siz düşünün artık. suriye'de doktorluk, mühendislik yapan adamlar burada amelelik yapıyorlar. türk amelesinin aldığı yevmiyenin dörtte birine razı olmak zorundalar, o da iş bulacak ve işe alınacak kadar şanslılarsa tabii. birçoğu onu bile bulamadığından dileniyor. şimdiye dek organize suça pek de fazla bulaşmamış olmaları şaşırtıcı dahi sayılabilir.

    memleketlerinde paraları yok muydu bunların?

    sığınmacıların büyük bir kısmı halihazırda alt gelir grubundan. orta sınıfın cebindeki para ise türkiye'de geçer akçe değil. 75 suriye poundu 1 türk lirasına eşit ve haliyle geldiğiniz anda cebinizdeki para buharlaşmış oluyor.

    avrupa macerası?

    sığınmacıların önemli bir kısmı türkiye'den yunanistan'a, oradan macaristan'a, oradan da herhangi bir kuzey avrupa ülkesine gitme macerasına giriyor. kendi cümleleriyle söylersek, türkiye'de hayat pahalı ve geçinmek imkansız. bunun üstüne kazanamadıkları mülteci titrinden ötürü kıçlarına tekmenin ne zaman basılacağı da belli değil ve suriye'deki iç savaş bitmedikçe geri dönmek istemiyorlar.

    ege bölgesi'nden yunan adalarına lastik botlarla geçiriliyorlar. genelde bin, bin iki yüz lira gibi bir ücretten bahsedilse de bu ücret ortalama botlar için. daha düşük ücretlerle de geçirilenler oluyor. geçenlerin hepsi sığınmacı değil; doğrudan suriye'den gelip türkiye'de durmadan avrupa'ya geçenler de var, hatta kuzey afrika'dan, doğu afrika'dan, ırak'tan falan gelip geçenler de var. sebebi basit: akdeniz'den açılmak, ege'den açılmaya göre hem çok daha riskli, hem çok daha pahalı.

    bodrum otogarında uyuyan suriyeliler bu botların gelmesini bekleyen alt sınıf sığınmacılar. izmir basmane'deki otellerde kalanlar da biraz daha orta sınıf sığınmacılar. hemen hepsi botların yanaşmasını bekliyor. sabahın köründe gizlice yola çıkıyorlar. alt sınıfın ve orta sınıfın bindiği botlar ayrı; çünkü ödenen ücretler farklı. alt sınıf, yirmi kişilik botlara balık istifi kırk elli kişi bindiriliyor. haliyle bu botların önemli bir kısmı batıyor. kıyıya vuran suriyeli göçmen çocuk ceseti de bu botlarla yunanistan'a açılıp botu devrilen sığınmacıların akdeniz'de yok olup gitmemiş cesetlerinden sadece biri.

    yunanistan'a türkiye'den ayda elli bine yakın sığınmacı kaçak giriş yapıyor. özellikle kos adası ufak bir suriyeye dönmüş durumda. yunanistan'ın ekonomik durumu da ortada, "avrupa'nın enayisi biz miyiz?" moduna çoktan girmişler, bu adamları hiçbir şekilde istemiyorlar. haliyle bazen batan botlardan düşüp de boğulmak üzere olan sığınmacıları kurtarmaya dahi çalışmadıkları oluyormuş. ancak dediğim gibi; bu sığınmacıların çoğu yunanistan'da kalmıyor, avrupa'ya yayılıyorlar. türkiye üzerinden yola çıkıp avrupa'nın çeşitli yerlerine dağılan sığınmacıların sayısı da yüz binlerle ifade ediliyor.

    not: kişisel araştırmalarımın ürünüdür. hatalı bir içerik bulursanız uyarmaktan çekinmeyin.

  • 24. savaş esnasında isteyerek hamile kalmak

    bugünkü kıyıya vuran suriyeli göçmen çocuk cesedi olayının tartışmalarında da bazıları tarafından dikkat çekilmiş durum. türkiye'de savaş mavaş yokken, hatta hali vakti yerinde sayılabilecek, düzenli geliri olan çiftler dahi çocuk yaparken çocuğun geleceğini, acaba çocuğa iyi bir gelecek, eğitim, sağlık, sosyal imkanlar verebilecek ekonomik gücümüz olacak mı diye düşünürlerken ve çocuk yapma kararını dikkatli şekilde, önceden planlayarak alırlarken, bu suriyeliler, ülkeleri iç savaştan yerle bir olmuşken, vatansız kalmışken, gidecek yerleri, yatacak yatakları yokken, hatta yarına çıkabilirler mi bilmeden, daha kendi karınlarını doğru dürüst doyuramazlarken, bir de bunların üstüne hamile kalmaktan, çocuk yapmaktan geri durmuyorlar. az önce bbc'de, binbir badire atlatarak almanya'ya yaya olarak ulaşabilmiş bir ailenin durumunu izledim, üç çocukları var ve kadın 4-5 aylık hamile. almanya'da kalmak isitiyoruz, perişan olduk, nolur yardım edin diyen, sefalet içinde, çaresiz insanlar. burada bir sorun mu var? doğmuş çocuklarının hali meçhulken, bir daha hamile kalmak aptallık mı, cehalet mi, yoksa bilmediğimiz bir düşünceleri mi var, nasıl olsa bir şekilde yolunu buluruz mu diyorlar, daha çok çocuk yapmak bizim hayatta kalma olasılığımızı artırır mı diyorlar, nedir altındaki neden? yoksa bunlar kendi canlarını düşünmüyorlarsa almanya (yada türkiye) ne düşünsün, gebersin gitsin asalak sürüleri, insanlığın kamburları mı diye düşünmeli? bu insanları kurşuna mı dizmeli?

    ben o insanları izlerken, çocuk yapmanın onlar için kültürel bir gelenek olduğunu, o insanların çocuk yapalım mı yapmayalım mı, olursa başımıza ne gelir, çocuğun hali nice olur diye hiç düşünmediklerini, bu şekilde düşünebilecek bir kültürel perspektiften olaya bakmadıklarını, muhtemelen "allah veriyor" şeklinde bir yaklaşımla bu çocuk yapma olayına kafa yormadıklarını düşündüm. bu nedenle de suçlanmamalılar zira kasti olarak düşündükleri birşey yok, olay kültürel.

    ben bu avrupa'daki göçmen krizi işinden gene aynı sonucu çıkardım, onu da şurada açıklamıştım (bkz: bilinçsizce üremek)

  • 25. siz erkekler neden öküz olmak zorundasınız

  • 26. facebook'a bikinili fotoğrafını koyan kız

    o bikiniyle 82348723 tane hırtonun ortasında gezince ok, facebook'a koyunca neden garip olduğunu anlayamadım.

    tanım: kızın biridir.

  • 27. beşiktaş

    düzenli olarak takımını ve futbolcularını aşağılayan taraftara sahip takım. üşenmedim bu tip yazarların entrylerini inceledim.

    neredeyse hepsi fikret orman'a, slaven biliç'e, quaresma'ya, tolga zengin'e, olcay şahan'a necip uysal'a yer yer şenol güneş'e, ersan gülüm'e, ismail'e, ramon motta'ya, bjk tv yöneticilerine ve transfer komitesine düşmanlar. çoğunun bir tane bile beşiktaş'ı ve futbolcuları öven entrysi yok. tek amaçları eleştirmek.

    siz hiçbir şeyini sevmediğiniz takımı nasıl tutuyorsunuz merak ediyorum doğrusu sonuçta futbol zevk işi. belli ki beşiktaş size zevk vermiyor aksine nefret dolu insanlar yapıyor. bu kötülüğü yapmayın artık kendinize.

  • 28. restorasyon yaparken 589 yıllık köprüyü yıkmak

    japon olsa intihar edece sorumlularının ''olm var ya köprünün amına koyduk lan eheheh'' şeklinde esprilerine maruz kalacak köprünün başına gelen hadise.

    şu dünyada tarihine, doğal güzelliklerine, atalarına, kurucusuna, insanına sahip çıkmayı siktir et küfür edip ihanet etmeye bayılan tek milletizdir.

  • 29. beşiktaşlı futbolculara at iğnesi vurulması

    sakat topçularımızın da direk kafasına sıkarız. biz beşiktaşlılar böyleyiz.

  • 30. kelimeler albayim

    bir kadın sevilmeye neresinden başlanır başlığına yazdığım şey nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde internetlere düşmüş. kötü yollara düşmüş gibi oldu ama tabii sözlükte yazdıysam demek. sonra birileri bunu kendileri yazmış gibi bloglarına koymuşlar, beni anlamış, düşüncemi sahiplenmişler demekse, canları sağ olsun.

    ama ne olur artık bana bu alıntı mıydı, bunu siz mi yazdınız falan diye sormayın. sahiden çok üzülüyorum bak.

    yazdığım tarih saat belli. insanların sitelerine ekledikleri saat belli. hani siz internet bilen insanlarsınız.
    canınız sağ olsun da, hani siz böyle sorunca ben hırsız mıyım diye soruyorsunuz gibi oluyor.
    değilim arkadaşlar. bir kez hepinize söylemiş olayım.

    benim mahlasımla alıntılılayanlar daha güzel insanlardır belki. diğerleri de güzeldir, belki atlamışlardır ekşi sözlükten bakarak yazdıklarını yazımın altına bir not olarak ilave etmeyi. onlar da güzel insanlardır.

    kelimeler albayim, bazen çok üzülüyor.

  • 31. türk televizyonlarında bilimin hiç tartışılmaması

    aslında direk bu medyanın bir ürünü olduğumu kanıtlayan söylemdir. bilim neden tartışılsınki bilim konuşulur, ama alışmışız ekranın 15 e bölündüğü ve o 15 çerceveden birbirine küfür eden kafaları izlemeye.

    eskiden ali kırca yapardı bilimle alakalı tartışma programları daha doğrusu evrim hakkında yapılan programlardı bunlar ve konukları din adamı olurdu (ne bekliyoduk ki) karşısınada cadı avı için bir adet bilim adamı koyarlardı (celal şengör).. ama ne yalan söyleyeyim o günleri bile çok özledim lan

  • 32. türkleri sevmeyen halklar

    valla onu bunu bilmem de türk'lerden nefret eden türk'lerin sayısı da yadsınamayacak kadar fazladır.

  • 33. mazda 3

    c sınıfı, sportif görünüşlü, hatchback araba arayan bir yakınıma audi a3 ile birlikte önerdim bu aracı. artısını eksisini de anlattım. yakınım arabaya aşık oldu, zaten bir arabayı 10 yıl kullanacak tipte birisi. gelgelelim, yurdumun otomotiv sektörünün nabzını tutan uzmanları, "piyasası yok, satamazsın" diyerek vazgeçirmişler.

    lan olm yıl oldu 2015 biraz kendinizi aşın artık yav, siz herkesi bu şekilde vazgeçirirseniz tabi piyasası olmaz aracın. adamlar kıçını yırtıp yılın otomobilini falan yapıyor, her boku bilen türk otomotiv gurusu "piyasası yok" diyor. ondan sonra "mazda türkiye'yi siklemiyor". siklemez tabi!

  • 34. feministlerin sürekli kafa sikmesi

    feminizm ne olduğunu bilmediğiniz içindir. ülkede 5 katı kadar fazla erkek "erkek olduğu için" ölmüyor, sen erkek halinle yolda giderken "aa bu erkek hadi kaçırıp (çünkü kaçırabiliriz) tecavüz edelim(çünkü tecavüz edebiliyoruz gücümüz yetiyor) sonra da öldürürüz" diye öldürülmüyorsun yani, kalkıp trafikte birine olağan atarını yaparken, atar yaptığın insan manyak çıktığından seni çekip vuruyor ondan ölüyorsun.

    cinsiyet eşitsizliğine bağlı ücretlendirme gibi bir sorunu da yok erkeklerin; cümleyi basitleştiriyorum, aynı işi yapan ve aynı sorumluluğu alan kadın ve erkekler farklı ücretlendirilmektedir (ücreti fazla olanın erkek olduğunu söylememe gerek var mı? yani ayrımcı bir işverenin ilk beslendiği kaynak yine kadının “cinsiyeti”.

    wallerstein'da bu husust epey kafa ziker:
    “kadınları (...) onlara azıcık bile ücret ödemeyen sermaye sahiplerine artık değer yaratmak için çalışmaya kandırma yolumuz, çalışmalarının gerçekten çalışma olmadığını ilan etmektir. ev kadını'nı icat ederiz ve onun “çalışmadığını” yalnızca “eve baktığını” öne süreriz. böylece hükümetler istihdam edilmiş olan sözde aktif emek gücü yüzdelerini hesaplarken, “ev kadınları”, bu hesabın ne payında ne paydasındadırlar...”

    (bkz: cinsiyete bağlı ücret eşitsizlikleri) cümlesini çeşitli varyasyonlarla aratırsanız google'da, neden feministlerin bu konuda kafa ziktiğini anlayabilirsiniz.

    "ganalı kadınların yüzde 21’i ilk cinsel deneyimlerini tecavüzle yaşamış. güney afrikalı kadınların da yüzde 21’i 15 yaşına gelmeden tecavüze uğramış. tecavüz, bazen bir aileyi cezalandırmak için de kullanılıyor. pakistan’da bir aşiret, bir aileyi cezalandırmak için, o ailenin bir ferdi olan muhtar isimli genç kız hakkında toplu tecavüz kararı veriyor. kadınlara tecavüz eden erkeklerse, ruhen tecavüz edenler de bazen kadınlar oluyor. kadın işbirlikçi kurbanı kandırıp, tecavüz bölgesine getiriyor. ‘eylem’ devam ederken de kadının kaçmaması için etrafı kolluyor.
    cinsel şiddetin en fazla yaşandığı ülke ise doğu kongo. kongolu milisler kadınlara sopalar, bıçaklar veya süngülerle tecavüz ediyor ya da kadınların vajinalarının içine ateş ediyorlar. kongo’da yaşayan 17 yaşındaki dina, milisler tarafından kaçırıldığında tarladaki işini bitirmiş, evine yürüyordu. beş adam dina’ya tecavüz ettikten sonra, bir tanesi genç kızın içine sopa soktu. sopa, idrar borusuna ve rektuma girince, dokularda bir fistül (delik) açıldı. sonuç olarak vajinasına, oradan da bacaklarına sürekli idrar ve dışkı sızmaya başladı. fistül hastaları, toplum içinde istenmediklerinden, evden ayrı barakalarda yaşıyorlar. yedikleri yiyecekler, bacaklarından dışkı olarak aktığı için de birçoğu yemeği kesip, açlıktan ölüyor. "

    gazetecilik başarısı, kaynaklar ve daha fazlası için kitabın özeti burda kendisi burda

    feminizmden hoşlanmıyor musun? çok tatlısın hadi o zaman sen de ötmeye başla da, meydan feministlere kalmasın. sen sadece erkek olduğun için eşitsizliğe, tacize, tecavüze, ölüme mahkum olmuyorsun. ama kadınlar sadece kadın oldukları için bunlara maruz kalıyorlar.
    feminizmin hashtagsiz hallerine bekleriz. öğrendiğiniz kaynaklar yanlış.

    edit: kadınlar kadın olduğu için öldürülüyor derken "tüm cinayetleri" kastederek, genelleme yapıp kriminolojiye girdiğimi hatırlamıyorum. örneğimiz; erkeklerin daha fazla öldürülmesiydi, kadının kadın olduğu için öldürülmesine atıf yaptım, erkekte böyle sınıflandırma yok çünkü. (eski sevgili dehşeti eski sevgilisinin kübra'yı dövmesi, buzdağının görülen kısmı; asıl sorun, devlet görevlilerinin konuyla ilgili hiçbir şey yapmaması ve kübra'nın iddiaları doğru ise eğer (içinizde bir yerde doğru olduğunu biliyorsunuz) asıl sorun o zihniyet. erkek dövüyor, erkek zihniyeti koruyor) şöyle açıklamaya çalışayım çok klasik bir örnek; gece ıssız bir yoldan geçerken erkekler sadece hırsızlığa uğramaktan korkar ve belki korkmaz. ama ilk tahlilde aklına gelen şey karşısına çıkanların onu kaçırıp tecavüz edecekleri değildir. kadınlar, kaçırılmaktan, tecavüz edilmekten aynı şekilde erkeklerin korktuğu hırsızlığa uğramaktan korkar.

    feminizimin sorunu erkeğin erkek olması değil zaten; toplumsal cinsiyet rolleridir -tam olarak bir toplumun erkeğe ve kadına yüklediği roller. o yüzden dikkat edin; feminizim ataerkil ve/veya patriarkal kelimesini üç cümlede bir kullanır. o nedenle toplumsal cinsiyet rolleri diye bir kavram var. ücretlendirmede "erkeklerin yıllık gelirleri kadına göre daha yüksek " demedim ki konumuz erkeklerin, ücretleri ve riski daha yüksek olan işleri seçip daha fazla para kazanması olsun. "aynı iş ve aynı sorumlulukların farklı ücretlendirilmesi" dedim; yani erkek bir mühendis 2x kazanıyorken kadın bir mühendisin x kazanması doğru örneğimiz. ya da yukarda bahsettiğim ev kadınlığı örneği. birçok erkek boşanırken, ev kadını olan eşlerinin mal mülk üzerinde hakkı olmadığını düşünür; kendi deyimleriyle "kendileri çalışmış ve o parayı kendileri kazanmıştır." kadın gelip o paranın üstüne çökmek istiyordur. ev kadını iş yapmıyor mu? çamaşır, bulaşık, ütü, temizlik bunlar iş değil mi? erkek çalışırken, evde yapılan akşam yemeği iş değil mi? kadın olmasa, erkek o kadar parayı kazanabilir miydi? parasının bir kısmını kuru temizlemeciye, büyük kısmını akşam dışarda yemek yemeye ayırmaz mıydı? hayat bir ortaklıksa şimdi, çalışmayan kadının erkeğin kazandığı para üstünde hakkı yoktur denebilir mi? elbette münferit itirazlar ve olaylar var, olacak, genele vurulduğunda ev kadınlarının çoğu o o şekil bu bu şekil değil.

    son olarak; feministler kafa sikiyor dediğiniz zaman şaşırmıyorum. sorun konuyu bilmemeniz, okumayı istememeniz, öğrenmekle alakadar olmamanızla ilgili. utanacak gocunacak bir şey yok. ben de ps hakkında konuşulurken sıkılıyorum.

    edit: isverenler daha az ucrete daha cok kadin calistirmiyor cunku erkekler daha verimli calisiyor. hamile kalma riski yok. hamilelik doneminde rapor alma dogurduktan sonra ise dogum izni ve sut izinleriyle ara vermeyecek. evlilik tazminati olayi yok. yani ise birini aldiniz bes sene calistirdiniz evlendi ve isten cikti. niye? cunku kocisi calismasina izin vermedi. mesaiye kalamama durumu yok erkegin. kadinin evde cocuklar yemek bekler. kocasi izin vermez bunlar hep risk. niye risk alsin ki adam liberal. kadinin calisma olayina toplumun bakisi yampirik. sadece erkegin degil kadinin da. bu toplumsal algi yine kadinlar tarafindan aktariliyor cocuklara. erkekleri degil zihniyette problem. erkeklik algisinda. toplumsal cinsiyet rollerinin sapşikliginde sorun.

  • 35. 2 eylül 2015 ege denizinde göçmen katliamı

    o minik bedenin evini terk edip ege sularında can vermesine sebep olan kim varsa allah hepsinin belasını versin.

  • 36. benim araba 12.5 kuruş yakıyor adamları

    dünyanın hiç bir yerinde yapılmayan, bu topraklara özgü bir abukluk daha.
    bilumum kahvehane, esnaf ve emekli çimentocular lokali muhabbeti.
    oğlum sizin hiç işiniz yok mu. nasıl hesaplayabilirsin ha? nasıl yapabilirsin bunu?
    nasıl benim araba 12.5 kuruş yakıyor diyebilirsin herşeyi anlarımda buçuk ne oluyor. adam birde hiç utanmadan diyor ki "27 liraya datça'ya gittim bu arabayla".
    lpg fiyatı her yerde farklı, araçların şehir içi ve şehir dışı yakıt tüketimleri farklı bunu nasıl kesin bir netlikle hesaplarsın.
    canım babacım sizin yüzünüzden çok yakıyor diye taş gibi opel'ini satıp, arka tamponu kordonda fal bakan ablalara benzeyen fiat albea aldı.
    haysiyet cellatları, aşağılık herifler yeter artık buna derhal son verin. hepinizden, gömleğinizin üst cebindeki uzun samsun'dan, sararmış bıyıklarınızdan, benim araba şu kadar yakıyor hacum demenizden, hırsınızdan bıktı usandı artık bu halk.

    bu ülkeye büyük bir özür borcunuz var.

  • 37. dört saat uykunun insana yetmesi

    (bkz: uyuma o zaman amk)

  • 38. yazarların en çok bana soracaksınız dediği konular

    düşündüm...

    düşündüm...

    düşündüm...

    bulamadım.

    (bkz: bakın bu bir dram)

  • 39. orta doğu teknik üniversitesi

    evlenmelik kadın kriterleri oto lastiği satın alma kriterlerinden mutevellit hıyarlara dert olmuş, türkiye'nin sikik atmosferinden bir nebze olsun uzaklaşılabilen sayılı yerlerden biri.

    gecenin bir yarısı aklı hala bekarette adamın, bi bitmediniz amk yobazları.

  • 40. aziz yıldırım

    an itibari ile kadıköyde esnaf esnaf dolaşıp yandex kullandırıyor esnafa.

    sevin veya sevmeyin bu adamın herseyi fenerbahçe.

    ulan beşiktaş başkanı feda sözonunda bile bu adamın yaptıgını yapmadı takımı için, paraya ihtiyacı olmadığı halde yapıyor bunu.

  • 41. hipsteri krizi

    (bkz: genç hipsterlar rahatsız)

  • 42. kiralık aşk

    övünce "kezbansın" diye mesajlar aldığım dizi.
    nihohahahaha... kusura bakmayın ortamlar kamil ve mükremin kaynayınca biz de ömeri sinanı görünce kezban oluyoruz n'apalım kader.

    neyse ne! şu 12.bölümün fragmanını izledikten sonra gel de kezban olma.

    meğer bizim ömer libidosunun yüzde 80'inini zor tutuyormuş evinde. adam resmen huaaaaaarrr diye içinden saldıray çıkarttı çıkartacak.o ne süzmeler, o ne iç geçirmeler, o ne kol okşamalar.
    gel de salak salak sırıtışla izleme.

    işte ne varsa hep aşkın başında, ilişkinin başında güzel oluyor her şey. şunu izleyen kim hatırlamaz ki "ah len ne güzeldi her şeyin en başı" diye. e tabi her aşk da bunlarınkisi kadar göze kulağa hitap etmiyor. öyle de bir gerçek var. resmen gözlerimiz bayram ediyor. kız güzeeel, erkek güzeeel.

    salak sırıtışlarla, salak salak yorumlarla gel de izleme şimdi yeni bölümü.

  • 43. dandik iki adaya çıkmayı beceremeyen mülteci

    mülteci olup yollarda sürünesin diye beddua edilmesi gereken yazar sıçmığı.

  • 44. 2015'de hala okutmalı muayene yapan göz doktoru

    gerizekalı turnusolu başlık.
    böyle malların ne makinelerin hata payından haberi vardır ne de makinelerde yanlış ölçüme sebep olabilecek keratokonus gibi hastalıklardan.
    evet canım sen dedin diye kanıtı dayalı tıbba uygun muayene yapan hekim mesleği bıraksın.

  • 45. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: yarım saattir şimşek çakıyor ama

    1. yağmur yağmıyor bilin bakalım ben nerdeyim
    .
    .
    .
    8. şimşek'in evinde (sikerlerhepimizisikerlerabi)
    .
    .
    .
    19. @8 liverpoolu hatırlatarak sikmiş (nickimneydibenimya)

    http://www.incisozluk.com.tr/e/85393138/

  • 46. maarri

    "arkadaşlarımla da konuştum..."

    ya evlat, şimdi kafeden arkadaşlara niye düştün, daha geçen gün carl schmitt'ten aşağısına çalışmıyordun, hayırdır?

    pkk'nın "irrasyonel olması"na gelince...

    pkk irrasyonel falan değil. belirli bir hakimiyet kuran ve hakimiyeti organize şiddete dayalı her örgüt ne yaparsa onu yapıyor, devletler de böyle, sicilya mafyası da böyle. pkk'nın farklı olacağını düşünmek ise saflık, veya irrasyonellik içeriyor.

    "güç zehirlenmesi": bu da epey komik tabi. pkk güçsüzken çok rasyoneldi de sonradan bozdu. biz ona güç diyoruz sadece. güçlüysen atara atar, değilsen aman abi tamam ben sustum, ki pkk da farklı değil.

    artı: eğer pkk bugün güç zehirlenmesi yaşıyorsa bir sebebi de mari gibi kendisine meşruiyet kasanlar yüzünden. elemanları kürt halkının iradesi = pkk gazıyla şişirirseniz olacağı budur.

    bir de hdp üzerine: aylardır hdp güçlenmeli bunu anlatmaya çalışıyorum diyormuş. hay hay efendim. iki soru:

    1. hdp oyları ikiye katladı, biz neden artan gücün getirdiği rahatlığı hissedemedik? şu mudur: hdp'ye 400 milletvekili verin bu iş çözülsün?

    2. hdp seçim sonrası sabah akşam sırtımız ypg (pkk), başarımız öcalan'a (kendisi, belki mari bilmiyordur, pkk'nin önderlik'i) armağan vesaire çekmedi mi? şimdi, aylar sonra, yha bu gençler niye bööle yapıyo, biz de anlamadık, cık cık cık, demeden evvel bir özeleştiri yapmak, yha evet ben mari, ben bir şapşikmişim dememek, diyememek düşünme ahlakına sığıyor mu?

    sığar. bu kadar düşünsel - teknik - sığırın olduğu bir ortamda sığdırırlar, haberiniz bile olmaz.

    hayırlı işler mari kardeşim, zor iş esnaflık, sen de haklısın.

  • 47. minnosdukkan.com

    5 dakika gezdiğim site.

    şu an dünya göz hastanesinden yazıyorum.

  • 48. 2 eylül 2015 chp'nin tezkereye evet demesi

    tezkere ya "ışid canilerine" karşıdır, yada "hdp'ye bile zarar veren" pkk teröristlerine karşıdır.

    chp ve türkiye için her açıdan win-win durumudur.

  • 49. 2 eylül 2015 muhteşem fsm köprüsü trafiği

    ankara gaziosmanpaşa'dan gölbaşı çıkışına(20 km) 16 dk'da keyifle ve trafiksiz ulaşıp, çayımı yudumlayarak okuduğum mağduriyettir. ne olacak bu istanbul'un trafik sorunları gençler. acaba melih orada olsa neler denerdi diye merak ediyorum. bu, fantastik bir filmin konusu olabilirdi sanırım. bence bir düşünün, twitter'dan talep edin, ankara'da son dönemi zaten, istanbul'da takılsın bir kaç dönem, eğlenceli olacaktır.

  • 50. 2 eylül 2015 haberturk dursun özbek yayını

    başkanın sağlık sorunu açıklanmamıştır. tahminime göre çok ciddi bir rahatsızlık olan "göt korkusu" yüzünden çıkmamıştır. geçmiş olsun dursun başkan.