Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. menzil terör örgütü

    üst edit: "kanıtın var mı?" diye soruyorlar. arkadaşlar siz hangi ülkede yaşıyorsunuz allah aşkına? adamlar daha ne yapsın? bunların organize bir örgüt olduğuna şüpheniz yok değil mi? aklınızdaki soru işareti "sadece terör örgütü mü değil mi?" noktasında sanırım. bir çok yerde müritlerinin de yöneticilerinin de "cumhuriyet düşmanı" ifadelerini gördünüz değil mi? ee daha ne istiyorsunuz terör örgütü olduğunu görmek için? bir oluşum eğer, cumhuriyeti yıkmak amacıyla organize oluyorsa, müritlerinin beynini yıkayıp emeğini sömürüyorsa, devlette kadrolaşmaya çalışıyorsa terör örgütüdür. fetö gibi başınızdan bomba yağdırmasını beklemeyin saygıdeğer ılık götlü arkadaşlar. göte göt diyin. korkmayın. ayrıca bu örgütün nasıl kadınları ve çocukları heba ettiğini görmüyor musunuz? bunların hepsi kaybedilmiş insanlar.

    yüksek sesle haykırıyorum. tüm sözlüğün de haykırmasını tavsiye ediyorum.

    menzil cemaati bir terör örgütüdür.

    mensupları devletin içine sızmaya çalışan teröristlerdir.

    mevcut akp hükümeti ve kuklası mhp, dün fetö’ye bugün de menzil terör örgütüne devleti ele geçirmesi için izin vermektedir.

    `menzil cemaati bir terör örgütüdür. müritleri de teröristtir. günü geldiğinde hepsi terörist olarak yargılanacaktır. `

    menzil cemaati bir terör örgütüdür.

    menzil cemaati bir terör örgütüdür.

    haykırıyorum.

    menzil cemaati bir terör örgütüdür.

  • 2. 11 ekim 2020 rusya türkiye maçı

    burak yılmaz'ın sahada olması ile nisan 2006'dan bu yana bir forvet yetiştiremeyen türk futbolunun halini gözümüze sokan maçtır.

  • 3. 11 ekim 2020 azerbaycan şehirlerinin vurulması

    yakın ulan erivan' ı. ulan 3 kuruşluk orospu çocuğu ermenistan taşşak geçiyor bizimle.
    ilham aliyev, ya ermenistan sorununu tek seferde kökten çözer kahraman olursun ya da bakü yü terkedip hain olarak anılırsın.

    edit 1: bak bu başka bir işe benzemez. öyle kamera karşısına geçip el kol sallamakta yetmez ilham aliyev.
    şimdi yap yapacağını. bu sefer it kovar gibi kovma. anız yakar gibi yak erivan' ı.
    30 senedir ailenle, sülalenle azerbaycan' ın iliğini sömürdün, servetine servet kattın.
    o topraklar dün işgal edilmedi. 30 yıldır işgal altında ve 1 milyon qarabağlı vatandaşın qaçkın statüsünde yaşıyor. hocalı da katliam yaptılar ama 30 senedir boş laftan başka birşey yaptığın yok.
    ya kökünü kazı ermeninin ya da siktirol git moskova da yaşa, terk et bakü' yü.

    edit 2: bu saldırı sadece azerbaycan ı bağlamaz. bu türkiye nin de sorunudur. bugünden sonra her fiyasko her kepazelik hem aliyev e hem erdoğan a yazar.
    hocalı da elimiz kolumuz bağlı seyrettik binlerce soydaşı katlettiler. bugün sessiz kalırsak o topraklar 30 yıl daha işgalde kalır.
    rusya dan nasıl bir destek aldıysa bu saldırıya cesaret edebiliyor bu kahpe çocukları.
    gerekirse 3. dünya savaşını biz çıkaralım. bu savaşın başlangıcı sınırımıza 40 km olan erivan ın haritadan silinmesi olsun.
    en temiz yolu bu.
    madem bakü vuruldu, güneş erivan a bir daha doğmasın.

  • 4. 11 ekim 2020 novak djokovic rafael nadal maçı

    saat 16:00'da başlayacak ve eurosport 1 kanalından canlı olarak yayınlanacak maçtır.

    yahu biriniz yazsın şunu da okuyan adamlar arada bu bilgiye de ulaşsın.

    edit : nadalspor.

    ahahah rafa dümdüz etti geçti, birazdan 2. seti de alır. adam resmen gözümde büyüdü bir kez daha.

  • 5. masterchef türkiye

    eray sırf şişman olduğu için ne yaparsa yapsın saygı görmüyor.

    kilolu değil evet şişman. çünkü şişmanın halinden şişman anlar sadece. ben anlıyorum seni eray.

    bir tek mehmet şef seviyor artık o da hemşerisi olduğu için midir nedir. toplum şişmanları sevmez, sempatik der falan der ama başarılı olmaları üstünde bir de özgüven varsa öyle rahatsız eder ki bazılarını. tabak istiyoruz diye koca adamı gülerek koştururlar stüdyoda.

    çocuk daha 97 doğumlu 23 yaşında. oradaki 3 şef 23 yaşında neymiş acaba? danilo bile bugün karşı karşıya gelse italyan yemekleri harici her şeyde yenilir eraya.

    ha eraya kilo verdirecegiz diye dalga geçen adamın 150 kilo olup her yemeği kepçeyle tatması da çok enteresan.

    çocuk şişman ama başarılı üstelik deli gibi özgüven var. rahatsız oldukları her şey bir arada. çünkü şişmanlar normal insanlar için kendilerini rahatlatma aracı gören, hallerine şükrettiren, başarısız ve özgüvensiz yaratıklardır fazlası değil.

    bazen çok boş konuşuyor diyordum ama artık senciyim eray. şişman yoldaşım benim.

    edit: ya tabi ki çoğunuz için espridir seni böyle zayıflatacağız lafı. ama işiten taraf olarak baktınız mı hiç, ve bunu sürekli isittiklerini? şişmanlar toplumun stres topudur, isteyerek veya istemeyerek; onlar hor görülür ve ego okşanır.

    mesela ben mesleğe ve iş hayatınabir uygulama sınavı ile girdim. 1200 kişi arasında açık ara birinci oldum. ise başladım. ilk görev yerime götürüldüm. bir müddet çalışıp samimi olduktan sonra duyduğum şuydu: ya biz en beceriksiz şişman olan memuru bize verdiler sandık sen hem birinciymişsin hem de çok iyisin"

    yaaa. yaaa.

    eray artık şişmanları temsilen ordadır sonuna kadar eraycıyız hahahaha

  • 6. sözlükçülerin kitaplığında en çok bulunan yazar

    (bkz: anton pavloviç çehov)

    1960'larda basılan hikayelerinden tutun da, 1980 baskılarına kadar bir çok kitabına sahibim. her gece uyumadan evvel mutlaka bir öyküsüne göz atarım.

  • 7. türkiye'nin süper güç olmasının önündeki engeller

    bu ülkede yetkisi olanın bilgisi yok, bilgisi olanın da yetkisi yok. bu sadece süper güç olma yolundaki bir engel değil, her şeyin önündeki engeldir.

  • 8. istanbul'un simgesi peyzajlar kaldırılıyor

    istanbul'un simgesi ne zaman duvarda biten çiçekler oldu dediğim olay.

    ankara'ın simgesi dinozorlar kalkınca bir şey olmadı, rahat olsunlar.

  • 9. 15 ekim 2020 bütün vaka sayılarının açıklanması

    turizm sezonunun bitimine denk gelen açıklama. suçu yine vatandaşın üzerine atıp sorumluluk almayacaklarını garanti ederim.

  • 10. 10 ekim 2020 hakan bayrakçı'nın çıldırması

    programda tartıştığı kitle baz alınırsa hakan bayrakçı’nın ne olduğu ortada! chp, cnn türk medyasını protesto ettiğinden hiçbir chp’li yayına katılmıyor. medyadaki chp boşluğunu doldurmaya çalışan kripto akape’li bayrakçı, hiçbir chp’linin bağırış çağırış yapmayacağını bilmesine rağmen reyting uğruna chp’li taklidi yapıyor *. vatandaşın derdi kaftancıoğlu değil ekonomik buhran! hiç cnn’de ekonomi konuşanı gördünüz mü?

    göremezsiniz! çünkü hükümetin paralı kanalı olarak manipülasyonun kralını yapanlardan biri şu an cnn türk ve satılmış kalemleri... sayın cnn türk medyası; “inan değil sana kastım, cahilleri dinlemeyi kestim...” rezil satılmışları konuşturan kanal, tavsiye yavaşça ‘zap’layın...

  • 11. sma tip 1 hastası sofia'ya yardım kampanyası

    şu başlığa entry girerek ya da rastgele spam mesajlar yollayarak başlığa çağırıp sosyal ego tatmininizi yaptınız. görevinizi yerine getirdiniz .

    peki 2 milyon € kac lira ediyor haberiniz var mı? eski parayla 18.5 trilyon lira ile tedavisi %100 olmayacak bir çocuk yerine kac sokak çocuğunu sokaktan alıp hayatını kurtarabilirsiniz haberiniz var mı ?

    kalpsiz değilim ateş düştüğü yeri yakar ve ailesine sabır dilerim ancak 18.5 trilyon lirayla 1 çocuğun tedavisi için kumar oynamak yerine ailesinin bakmayıp sokağa saldığı bir sürü çocuğun ömür boyu eğitim masrafı karşılanır ve asil o zaman o çocukların hayatı kurtulur..

    18.5 milyon ile 1000 tane öğrenciye 1 yıl boyunca 1500 lira aylık burs verebilirsiniz.

    200 hastaneye tomografi cihazı alabilirsiniz

    3 tane 100 yataklı hastane açabilirsiniz

    ....

    örnekler çoğaltılabilir ancak biliyorum ki anlamsiz olacak

    bir kamyon kullanıyorsunuz ve kamyonun tekerlekleri patladı yokuş aşağı gidiyorsunuz. bir tarafta tek bir çocuk var diger tarafta 100 tane çocuk. 100 çocuğun hayatını kurtarmak için tek çocuğu feda etmek gerekir bazen

    sözlükteki sma kampanyalarının samimi olmadığınıo düşünüyorum ve buraya yazıp bir görev yerine getirdiğini sanıp vicdan masturbasyonu yapanların da umurunda olduğunu pek sanmıyorum. iş öyle bir günlük sigara parası falan değil alooo... eski parayla neredeyse 20 trilyondan bahsediyoruz. gerçekten yardımcı olmak istiyorsanız yapacak çok şey var ama siz burda entry dilenciliği yaparak mutlu oluyorsanız ne mutlu size!!

    kesini pandemi yüzünden balkona çıkıp doktorları alkışlayarak da sosyal sorumluluğunuzu yerine getirmissinizdir eminim. ve doktorlar siz alkışladıkca maske takmayan aptallar yüzünden ölmek istemişlerdir.. emin olabilirsiniz.

  • 12. şeytanın yandaşlık yerine onurlu olmayı seçmesi

    semavi dinlerin anlattığı hikayelere göre iblis, allah'ın ademi herhangi bir açıklama yapmadan yaratmasına içerleyip, ona secde etmeyerek dik duruş sergilediği için makamdan kovulmuş. makamdaki diğer melekler:

    ''aman iblisciğim, ne yapıyorsun? kendine gel'' diyerek arabuluculuk etmeye çalışsa da iblis geri dönmemiş yolundan:

    ''kardeşim, biz zaten gerekli donanıma sahip değil miyiz? bir de bizden alt kapasitede yeni bir mahluk çıkarıp ona biat etmemiz niye isteniyor?'' diye çıkışınca melekler de: ''doğru lan'' deyip allah'a ufaktan itiraz sesi yükseltirler: ''yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk yapacak birilerini mi yaratıyorsun?'' (bakara 30.)

    allah yine açıklama yapmaz: ''siz bilmezsiniz, ben bilirim.''

    melekler sus pus...ama bu sayede ödüllerini alırlar, konumlarını korurlar.

    iblis ise bu durumu kabullenmeyen tek varlık olarak pılısını pırtısını toplayıp kendi yoluna gider. dik duruşunun bedelini, allah makamındaki ayrıcalıklı konumunu bırakarak öder. kimse de ''helal olsun be, adamın bir duruşu var. sorguluyor en azından'' deyip tebrik etmez, tam üstüne ''lanet olsun iblise, o şerefsizin önde gidenidir'' diye arkasından konuşulur.

    sorgulamanın, onurlu olup dik durmanın bedeli şeytan olmakmış meğer. dinler de bunu marifet gibi anlatıp durmuş binlerce yıldır.

  • 13. 34 plakanın diğer illerdeki karizması

    sevim koş kiralik arabayla karizma yapiyorlar!

  • 14. 6 aydır kiramı veremiyorum oyum akp'ye

    (bkz: svihs)

    ekonominin kötü gidişine bu tipleri gördükçe üzülmüyorum. umarım daha kötü günler yaşayacaksınız. yıllarca verdiğiniz oylarla insanların gençliğini çaldınız, artık sikiş sırası sizin.

  • 15. kyk borçluları hareketi

    hayırlı olsun dediğim harekettir. benim borcum bitmeye yaklaştı am iş adamlarının 10 milyar tl borcu silindiyse kyk krediler en azından faizleri silinmelidir.

  • 16. mide yanmasına öneriler

    poğaça vişne suyu

  • 17. 11 ekim 2020 kktc cumhurbaşkanlığı seçimi

    adaya veda edecek ismin belli olacağı seçim.

  • 18. ekşi itiraf

    yarın itibariyle aylaklığı bırakıyorum.

  • 19. menzil çay ocağı

    oldu da tr ab'ye girdi mesela. serbest dolaşım schengen vs. her şey halloldu.
    bunlar da kalkıp red light'da dolaşıp din tebliğ edecek olurlar. imaja bak aq. tc vatandaşı, tc pasaportu...
    bazen kendimizi çok yükseklerde görüyoruz sanırım. biz hep kendimizi avrupayla, batı medeniyetleriyle kiyasliyor, aynı kulvarda görüyoruz çoğu zaman.
    hayır. bizim bulunduğumuz lig; afganistan, iran, pakistan, tacikistan vs. ligi. ayaklarım bu videoları gördükçe yere basıyor.
    ne kanadasi, ne eşcinsel evliliği, ne toplumsal gelişmişliği aq. siktiğimin dünyasında ortadoğu'da doğduk.
    türkiyenin batısında doğanlar olarak ne avrupalı olabildik ne de doğulu. sıkışıp kaldık bu mına kodumun cikmazinda. elin çocuklarının ne araba ne ev ne iş ne geçim derdi var, 25 yaşında 25 ülke görüyorlar öğrenci harcliklariyla. biz de bunlara bakıp gülelim aq.

  • 20. en overrated alkollü içecek

    rakıdır.

    (bkz: let the linç begin)

  • 21. 2020 eifel gp

    yarışı açtım, açar açmaz memur bottas hata yaptı

    ben adamı böyle sikerim işte adam ol bottas, özel sektörün gücü aq.

  • 22. yöresel olup da bir halta benzemeyen şeyler

    (bkz: bici bici)

  • 23. trafikte iki otobüsün arasına sıkışan motorcu

    insanlar niye maalesef ölmüyor diyor? çünkü bu adamın bir gün trafikte başkasını öldürme ihtimali var, çok geç olmadan tek başına ölmesi başkasını öldürmesinden iyi bir şey.

  • 24. ateşin çocukları inisiyatifi

    analarının doğurmayıp sıçtığı çocuklardır. tüm ülkeyi, kendi yaşam alanları gibi çöl, çorak, bozkır görmek isteyen ortadoğu maymunlarıdır.

  • 25. gelmiş geçmiş en iyi 5 türk futbolcu

    metin oktay futbol oynarken babası askılı pantolon giyen itici popülist elemanların lefter metin oktay yazdığı liste

  • 26. hdp'ye oy verenler şimdi neler düşünüyorlar

    üsteki yazara ithafen söylüyorum
    eline fırsat geçmediğindendir. yoksa anasını silkerler. ormanları kundaklayandan hersey beklenir.
    tanım: bir siyasi parti seçmenlerinin düşünceleri

  • 27. japon'ların abd'den intikam almamasının nedeni

    1) eğitim.

    genç dimağlara, tojo yönetiminin şeytani yönleri açıkça öğretiliyor. savaş sonrası doğan nesil de pek tabii müttefiklere hak veriyor atom bombası meselesinde.

    2) ordunun pasifize edilmesi.

    japon donanması, abd tarafından belirlenmiş bir tonajın üzerindeki muhriplere sahip olamıyor (uçak gemisinden bahsetmiyorum bile). tüm ordu envanterlerinin de çok büyük bir kısmı ancak anakara müdafaasında kullanılabilecek -nispeten- hafif silahlardan oluşuyor. amfibi harekât, hava indirme, taktik bombardıman uçaklarıyla taarruz, uzun menzilli seyir füzeleriyle taktik hedeflere atış gibi; "intikam almak" için kesinlikle ve kesinlikle sahip olunması gereken kabiliyetleri haiz bir orduları yok. bu saatten sonra da o tip bir ordu donatmalarına izin vermezler zaten.

    3) abd ile ticaret hacmi.

    bu konuya fazla değinmek istemiyorum, iktisatçı arkadaşlar daha iyi bilir.

    4) çin tehdidi.

    çin - japonya çıkar çatışması hepinizin mâlumu. japonya intikam almak istiyorsa, öncelikle abd'den uzaklaşması ve savunma sanayisinde devrimsel yenilikler yapması gerek. lâkin, abd'den uzaklaşmaları, çin tarafından anında ham yapılmaları demek. idealist hedefler uğruna kimse böyle bir riski göze almaz.

    5) talep azlığı.

    japonya'da, aşırı milliyetçi azınlık bir kesim dışında kimsenin intikam alma gibi bir derdi yok. aksine, genç nüfus ciddi manada amerikan hayranı. çoğunun amacı abd'ye kapağı atmak. bu ortamda, intikam hırsından gözü dönmüş aşırı milliyetçi bir lider ülkenin başına gelmediği sürece, intikamdan falan bahsetmek abesle iştigal.

    6) intikam almaları gereken ülkenin senegal olmaması.

    sadece uçak gemileriyle, japon hava kuvvetlerinin elinde bulunan uçak sayısının 3 katını taşıyabilen ve bu uçak gemilerini istediği anda dünyanın herhangi bir noktasına konuşlandırabilen süper güçten bahsediyoruz. bakın, donanmanın elinde bulunan uçak sayısı, japon hava kuvvetlerinin 3 katı. hava kuvvetleri'nin elinde bulunan uçakları, taktik mühimmat taşıyabilen bombardıman uçakları, donanmadaki destroyerleri, nükleer denizaltıları, kruvazörleri, hava savunma muhriplerini falan da düşünüp; abd ile japonya arasındaki askerî kuvvet farkını siz hesaplayın.

    edit: @stephanqueen ekledi.

    7) japon ekonomik mucizesinin abd sayesinde olması.

    dünya'daki komünizm sorunundan sonra abd, 2.dünya savaşı'nda anti komünist tutum sergileyen almanya ve japonya'ya büyük iktisadi ve askeri destek verilmiştir.

  • 28. 15 ekim 2020 vaka sayısı tahminleri

    neyin açıklanacağını bilmiyoruz ki tahmin edelim kardeşim. vaka mı, hasta mı, az semptomlular dahil mi, evde ilaç verilip test bile yapılmayan aile yakınları dahil mi...siz hala tahmin ve doğru rakam bekleyin. bir gecede vaka hasta oldu, kimse farketmedi bile. ölüm uykusunda olan milyonlar varken boşuna çabalamayın bence.

  • 29. eski sevgilinin tarifi

    en yakın arkadaşım semih'e bağlanalım; sonuçta 2 yıldır evliler benden fazlasını biliyordur ben onun kadar iyi tarif edemem.

  • 30. 36 saattir uyumayan bir doktorun ameliyat yapması

    edit: işten kaçmıyoruz, işimizi seviyoruz. sadece herkesin sağlığı için nöbet sayılarımızın "insani", nöbet esnasında "mola" verilebilmesini istiyoruz. destek verirseniz seviniriz.

    6.55: hastanedeyim. beş dakika sonra, servis uzman hekimi ve asistan arkadaşlarımla yatan hastaların vizitelerine başlıyorum.

    8.00: poliklinikteyim. her muayene için 3-5 dakika ayırabiliyorum. bir hastanın muayenesi biraz uzun sürdü, dışarıdan bir hasta içeri girip “bitmedi mi? daha ne kadar sürecek? benim randevu saatim geldi” diyor, sesler yükseliyor.

    11.00: öğle arası hayal oldu. hasta biriktiği için acile geçmem isteniyor.

    11.10: acile gider gitmez, “neredesiniz, kaç saattir bekliyoruz” seslerini duyuyorum. halbuki 7.00’den beri çalışıyorum. o olmazsa olmazımız “sizin paranızı biz ödüyoruz” sözünü de duyuyorum. “benim vergilerimle okudun” sözü de geldi üzerine ki hâlâ kyk öğrenim kredisi ödüyorum. “sizin vergilerinizle okumuşsam, vergilerinizi eksik yatırmışsınız. hâlâ borç ödüyorum, onu da ödeyin” diyorum ve hasta yakını bağırmaya başlıyor. sonradan öğrendim ki hasta hakları birimine “doktor bana borçlarını ödetmeye çalıştı” diye şikâyette bulunmuş.

    11.45: acilde hastalara bakmaya devam. daha acil bir hasta geliyor, ona bakmam gerekiyor. önceki hastanın yakınları “önce benim hastama bak” diye benimle kavga etmeye başlıyor.

    12.00: acaba bugün saat kaçta yemek yiyebileceğim? 14.00’ü geçmezse iyi. geçerse yemekhane kapandığı için plastik kaplarda soğumuş yemekleri yemek zorundayım.

    13.00: bir arkadaşım 10-15 dakika boyunca yerime bakmayı kabul etti. hızlıca yemekhanede yiyip dönüyorum. hızlı olmak önemli çünkü ben de onun yerine bakacağım ki o da yemek yiyebilsin.

    13.30: az önce bana “neredesiniz, maaşınızı biz ödüyoruz” diye kızan hasta ve hasta yakınlarının teşekkürlerini alıp polikliniğe geçiyorum.

    16.30: hastaları ziyaret edip nöbete başlıyorum. acil serviste ameliyat olmayı bekleyen hastaları ameliyata aldıktan sonra yeni hasta gelmezse bu gece kısa bir süre dinlenebilirim bile...

    17.30: ameliyat olacak hastaların ameliyat planını yapıyor, acilde takip edilecek hastaların tedavi ve takibini yapıyorum. dışarıdan yemek söyleyeceğim. ama hemen yiyebildiğimi düşünmeyin. bazen acil bir ameliyat çıkıyor veya yoğunluk oluyor. sıcak yemek bizim için lüks. uzmanlık eğitimimizin ilk yıllarında çay molası vermek bile zordu, söylemiş miydim?

    22.00: serviste yatan hastalarımıza uyumadan önce son bir vizit yapıyorum.

    1.00: trafik kazası, bıçaklanma, darp ve silahla yaralanma gibi vakalar nedeniyle geceyi ameliyatta geçirdiğim çok olmuştur. bu gece de onlardan biri. bıçaklanma vakası... hastayı acil ameliyata alıyoruz.

    5.00: ameliyat bitiyor.

    7.00: yatan hastaları ziyaret etmeye başlıyorum. hasta yakınlarının çoğu “gece çalıştınız, kaç gün istirahat edeceksiniz” diye soruyor. işe devam edeceğimiz hiçbirinin aklına gelmiyor.

    8.00: şurada ne kaldı ki? son 8 saatim... “dayanamıyorsan istifa et” diyen hocalarım oluyor ama bu işi yapabileceğimi kanıtlamak için her zaman üstün bir gayret içindeyim. pandemi öncesinde, günde altı-yedi ameliyat yaptığımız oluyordu. üstelik bunların bir kısmı büyük kanser ameliyatlarıydı. pandemi servisimiz 40 yataklıydı, şimdi 24 yataklı. servis küçüldüğü için yatırdığımız hasta sayısı da ameliyat ettiğimiz hasta sayısı da azaldı. şu anda daha iyi şartlarda çalıştığımızı söyleyebilirim.

    8.10: ameliyathanede görevliyim. hocalarımı izlerken uyukluyorum.

    17.00: çok yorgunum. 2012’de bir asistan hekim uzun nöbet saatleri yüzünden intihar etmişti. uykusuzluk herkeste olduğu gibi bende de anksiyete yapıyor. 24 saatlik nöbetten sonraki gün, kendimi hastaya tam anlamıyla veremiyorum. normal değil mi? yasalarımıza göre bir şoför 24 saat içinde 9 saat araç kullanabilir ki her dört buçuk saatlik çalışmadan sonra 45 dakika dinlenmesi şartıyla. peki, hekimler için böyle bir yasa var mı? 24 saatten fazla süren bir çalışma şekli hem hekim sağlığı için hem de hastalar için bir risk. nöbet parası almak için ertesi gün çalışmanın gerekmesi hekimleri dinlenme hakkıyla nöbet parası alma arasında bırakıyor. maddi kaygılar nedeniyle hekimlerin büyük çoğunluğu dinlenme hakkından feragat edip nöbet parası almayı tercih ediyor. dinlenme hakkını seçen birçok hekim de hizmet aksaması gerekçesiyle başhekimlik ve idari şeflerce nöbet ertesi çalışmaya zorlanıyor. haziran ayında korona oldum, göreve henüz dönmüştüm ki ameliyata aldığım hastanın ertesi gün yapılan testinde covıd-19 pozitif olduğu ortaya çıktı. sürekli risk altındayız ama buna rağmen emeklerimiz değil, tavandan aldığımızı sandıkları ek ücretler konuşuluyor. sorsanız herkes çok para kazandığımızı söyler, halbuki öyle bir durum yok.

    18.30: evdeyim. eşim ve çocuğumla hasret giderip uyuyacağım. kızım iki yaşında, büyüdüğünde doktor olsun, yaşadıklarımı yaşasın istemem.

    https://www.hurriyet.com.tr/…ister-misiniz-41632943

  • 31. prens charles'ın 50 yıllık paltoyu giymesi

    50 yıllık palto'yu çöp veya mütevazilik sananları da gördük. tabi şaşırmadık. nereden bilsinler kalite nedir.

  • 32. metö'ye yıllar önce de metö diyebilmiş kişiler

    menzil örgütünün, devleti ele geçirme girişiminden dolayı terör örgütü ilan edildiğinde değerlenecek başlıktır.
    tabi başarılı olduklarında gg olacaktır.

  • 33. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    bu entry'i sık sık güncellenmiş haliyle yazmaya devam edeceğim. tabi gebermezsem, sakat kalmazsam, hapse falan girmezsem ya da buradan uçurulmazsam.

    ben bu ankara'yı hiç sevemedim he. 30 senedir burada yaşıyorum ama hala kendimi buraya ait hissetmiyorum. kendimi burada gurbetçi gibi hissediyorum. ha istanbul gibi leş bir yerden kat kat daha yaşanılır orası ayrı konu. ancak izmir'in yanında burası cidden çok medeniyetsiz kalıyor ya. üstelik ben aslen egeli bir herifim. ne işim var lan benim burada diye az sormadım kendime. ama gel gör ki babam bile doğma büyüme ankaralı, ben de öyleyim. ama ben sevemedim burayı arkadaş yok. ne tayin olabiliyorum izmir'e, ne de özel sektör adına bir iş bulabiliyorum izmir'de. ha gerçi özel sektörün kendisi zaten çok leş bir şey. özellikle de son 5-6 senedir böyle. eskiden adam yetiştirilirdi özel sektörde, şu an ise bildiğin adam yetiştirmeyi geçtim; en becerikli adamı en ucuz paraya çalıştırma derdindeler. üstelik "nasıl olsa bir sürü işsiz güçsüz adam var, giderse yenisini alırım." mantığıyla hareket ediliyor. ondan sonra da sanayi adına, özel teşebbüs adına gram ilerleme kaydedilemiyor memlekette. neyse ben yıl yıl anlatayım.

    2015 yılı başlarda güzeldi, işi gücü oturtmanın vermiş olduğu bir mutluluk vardı. ancak aylar geçince, çalıştığın kamu kurumunda aslında senin hakkının yenildiğini görünce ve orada bir sürü işe yaramaz ve kepaze 50 yaş üstü insan grubunu görünce asabın bozulmaya başlıyor. o ara yıllık iznim de yoktu ha. daral gelmişti bana iyice. ama bir şekilde idare etmiştik.

    2016 güzeldi ama bak ha, kamudaki kılık kıyafet kuralını tek başıma yıkıp geçmiştim. saçları uzatıp bağlamaya başlamıştım, hatta uzunca bir top sakal da bırakmıştım. kravatmış, gömlekmiş falan hikaye olmuştu. o derece kafama göre takılıyordum. mesai arkadaşlarımdan biri de bayağı yakın arkadaşımdı(ilerleyen yıllarda nikah şahidim bile olmuştu), daha sonra 2016'nın sonlarında bildiğin modellik yapacak fizikte ve mütevazi bir kız arkadaşım bile olmuştu. toplamda 6 ay falan sürmüştü ama, çünkü kafalar uymuyordu. beni normal bir insan yapmaya, yontup kendine uydurmaya çalıştı.

    2017... hayatımda pek çok şeyin boka sardığı seneydi bu. hatta resmen her şey bununla başladı diyebilirim. öncelikle ben ailemle pek anlaşabilen bir insan olamadım. ben istemememe ve söylememe rağmen beni zırt pırt arayıp dururlardı. ben oldum olası yalnızlığı, sessizliği seven bir adam oldum. bizimkiler ise sürekli vıdı vıdı edip başımın etini yerdi. gerekli gereksiz konuşurlardı. haliyle bana da daral gelirdi. bir de üzerine kız arkadaşımla olan kavgalarım bunaltıyordu beni. güzelliği ve mütevaziliği doğru orantılı bir insandı, ama uyuşamıyorduk. o paso dışarıda bir yerlerde benimle oturmak isterdi, ben ise onunla evde oturmayı isterdim. hayır zaten vaktimiz kısıtlı, baş başa takılmak varken niye gidip mal gibi dışarıda oturalım? hayır öyle sinema, müzik, kültür, sanat, edebiyat hakkında da bir bok konuşamıyordum. sıkılıyordum, bildiğin yarı cahil bir insandı. hatta bu yüzüne de söylemiştim. oğuzhan koç atmıştı bana al dinle diye ya, şaka gibiydi. neyse, bunlar yetmiyormuş gibi iş yerinde de huzurum kaçtı benim sonra. bizim bir daire başkanımız vardı, çok kral adamdı. adam dönemin bakanıyla anlaşamıyor, onun danışmanlarıyla da kapışıyor. derken adamı daire başkanlığından alıyorlar, sonra açığa alıyorlar, sonra ihraç ediyorlar. bildiğin töhmet altında kaldı adam. ha daha sonra savcı hakkında takipsizliği verdi, ama ona rağmen görevine hala iade edilmezdi. sonra derken benim namım tüm kuruma gidiyor tipten dolayı. müsteşara kadar namım yürüdü. o dönemin genel müdürü de ismini vermeyeyim eski bir bakanın kardeşiydi. işini yaptığın sürece adamla anlaşıp gidiyordun. neyse işte, çağırdı beni... "ali birileri seni sanırım şikayet etmiş kılık kıyafetinden dolayı, ben karşı çıktım çocuk işini yapıyor niye uğraşayım ki kılığıyla kıyafetiyle diye, ama bunlar bastırmaya devam etti, hatta müsteşara kadar şikayete gitti. saçı kısaltıp sakalı kesmezsen bunlar sana soruşturma aşacak, bu iş beni aşıyor." diye anlattı durumu. ben gerekeni yaptım. tip olarak bir ara behzat ç. gibi gezmiştim *.derken başımıza yeni bir daire başkanı geliyor. alakasız bir kurumdan geliyor, torpilli yani belli. üstelik işbilmez bir adam. kılık kıyafetle uğraşmayı pek sever, iş güç olmadığında bize sarıp bizi soruşturmaya falan korkuturdu ilk geldiği zamanlar. "böyle her şeyimizle uğraşacaksanız biz gidelim genel müdürlükten." deyince de "ben bir abiniz olarak söylüyorum." falan diye kıvırıyordu ha. tüm bunlardan daral gelmişti artık bana en sonunda, oturup intihar planları yapmıştım. nihayetinde en temiz yolun gazı açmak olduğunu fark ettim. mutfaktaki ocağa gittim. tabi ocağın emniyeti olduğunu sonra fark ettim. birer kalın redhouse sözlük aldım biri mavi diğeri kırmızı ocağın düğmelerinin üzerine koydum o vakit emniyetin kilidi açıldı. öyle mal mal bakıyorum bir yandan etrafa. hiç beklemediğim bir insan ulaştı telefondan. lafladım biraz, durumları anlattım. "ali şu an böyle bir şey yaparsan 112'yi ararım ciddiyim." dedi. ben de dedim "nereye zamanında geldi lan onlar? ara nolacak eheheh." diye, derken bizim arkadaş "ulan hadi öleceksin diyelim, polisler beni de soruşturmaya dahil edecek lan." diye kızdı. o an bi şaşırdım tabi. neyse ya şu an zamanı değil daha bir hazır hissettiğimde bir şeyler yaparım dedim vazgeçtim. aradan 1-2 ay geçince biriyle tanıştım. başka bir şehirdendi. öyle ahım şahım bir güzelliği yoktu ama çok dikkat çekici ve türkiye'de görülmeyecek cinsten bir tipe sahipti. tip olarak loreena mckennitt'e benziyordu. benden de 7 yaş büyüktü. ancak gel gör ki zihniyet olarak bununla da uyuşamamıştım. daha doğrusu başlarda uyuşur gibi olduk sonra uyuşamadık. siyasi görüşlerimiz zıttı. her ne kadar kendisi namusu iki bacak arasında aramasa da imam hatip kökenli olup sülalesindeki yetişme tarzından dolayı mıdır nedir iktidarı savunup tepemin tasını attırıyordu. benim ise soy ve kan bazlı, ama seküler bir milliyetçilik anlayışım mevcuttu. gene de bir şekilde idare ediyorduk.

    2018 oldu işte... ailemle anlaşamamaya, kız arkadaşımla tartışmaya, daire başkanıyla da tartışmaya devam... hatta en son daire başkanı iki tane kıçı kırık firma elemanıyla toplantı yapılacak diye arkadaşla bana sakal traşı olun gidip falan dedi. orada tepemin tası attı "biz lise bebesi miyiz, silah altındaki er miyiz?" diye üzerine yürüdüm bağırıp. ondan sonra bu "size kırıldım" ayağı falan yaptı geri vites yaptı tabi. derken arayı düzelttik, bu da bir daha bizim kılık kıyafetimizle uğraşmadı bu mevzudan sonra. o ara kız arkadaşımdan ayrılmak istedim, hatta evlilik teklifi bile etmiştim, ona rağmen bıkkınlık gelmişti artık. özellikle de seçim sürecinde tepemin tasını attırmıştı. "tamam artık konuşmak istemiyorum seninle, git başımdan, ne halin varsa gör, beni de rahat bırak." diye söyledim. ama 3 gün boyunca ağladı zırladı sızladı durdu, o beni bırakmadı. kendi kendime dedim "beni seviyor herhalde. devam edelim ya, zamanla her şey oturur." diye. ama çok iyimser düşünmüşüm. o ara başka bir mevzuya daha canım sıkkındı. iş yerinden kaçıp askere gitmek istiyordum. ama babam şiddetle karşı çıkıyordu. "ben 30 küsur sene askerlik yapmışım zaten, bir de üzerine sen mi yapacaksın ulan? kaç tane adam öldü benim elimde hastanede! benim oğlum askerlik falan yapmayacak!" falan diye söylenip duruyordu. küfürleştik sinirlenip nihayetinde. sonra bana gitti uzunca bir mektup yazdı. içeriğini burada söylemem doğru olmaz. sonra annem aradı "olm bu herif senin askerlik meseleni takıntı yaptı, şimdiden kalbi tutmaya başladı, sendelemeye başladı. sen 6 ay ya da 1 sene askere gidersen bu adam kalpten gider ölür. yapma etme." falan diye ağladı. pederin yazdığı mektubu bir daha okudum, annemin dediklerini düşündüm, sonra telefon açıp "tamam ulan tamam amk sizin istediğinizi yapacam" dedim. çok sevindiler. belki ikna ederim normal askerliğe hala diye düşünüyordum ama olmadı. benim peder gidiyor bedelli başvurusunu yapıyor, parayı ödüyor, sonra da bana telefon açıp "ben tüm işleri hallettim, hadi şubeye gidip onaylatalım" diyor... haliyle bana da bok yemek düşüyor. gittiğim yerde uzun dönemlerle kavga edeceğim büyük ihtimalle diye düşünüyorum. sonra ilginç bir şekilde benim askerlik antep'in islahiye ilçesindeki "jandarma komando tabur komutanlığı"'na düşüyor. yeşilyurt mahallesinin, amanos dağlarının orada. suriye sınırı ve terör bölgesi... dedim allah allah şenlik var! sonra babam oranın komutanı olan binbaşıya telefon açıyor durum nedir ne değildir diye. vahit binbaşı da anlatıyor "komutanım uzun dönemlerle bedellilerin kavga etmesi imkansız çünkü bulundukları yerler ayrı." diye. sonra gittim askere. bir an evvel bitsin işime gücüme bakacam modundaydım. ancak ne hikmetse döndükten sonra daha da sinirlerim bozuldu. saçma sapan bir ruh haline büründüm. çalıştığım kuruma döndüğümde askerdeyken, dağların oradayken daha mutlu olduğumu fark ettim. 2 ay üzerimde jandarma kamuflajıyla, ayağımda postalla gezdim. eksik kalan bir şeyler var. o 3 hafta yetmedi bana amk. it gibi özlüyorum oraları şu an. seferberlik çıksa sevineceğim amk o derece. tuvalet temizlemek, izmarit toplamak, dikenli otları yolmak beni hiç darlamadı ama dönüşte beni her şey darladı. oradan 2 komutan var hala onlarla irtibattayım. eğitim birliğine değil jöh'lerin birliğine düştüğüm için gerçekten şanslı hissediyorum kendimi. eğitim birliklerindekiler insan değil, jöhler insan ama. muharip lan bu adamlar! ve adamın dibi alayı! işin boktan tarafı oradan döndüğümde insancıl, merhametli tarafımı biraz kaybettim. savaş psikolojisine girdim ne hikmetse. zaten askerden döndüğüm ilk günlerde her gün jiletle tıraş oluyordum sabah 6-7 gibi kalkıp o derece contayı yakmıştım. hatta bir de o kafayla bir adet evlilik yaşadım, balayında da tartışıyorduk kendisiyle. benim de kabahatim vardı bu kavgalarda onun da kabahati vardı. ya da ikimizin de kabahati yoktu ama uyuşamadık bilmiyorum. zaten bu sevgililik ve evlilik sürecinde 2 konuda uyuşabildik. cinsellik ve kedi sevgisi. geri kalan mevzularda kel alaka insanlardık. neyse işte balayı bitiyor. aynı şehirde değiliz henüz, tayin olayı olmadı daha. asıl en şiddetli kavga ve boşanmanın temeli atılmaya başlıyor döndükten birkaç gün sonra. benim biraz sert, argo, belden aşağı bir üslubum vardır. hanımefendi meğersem rahatsız oluyormuş bunlardan. o yüzden de benimle isim olarak evli olduğunu göstermek istemedi. "evli olduğumu belirtirim, fotoğraf da yüklerim, ama senin ismini göstermem, profilin belden aşağı." deyince ben delirdim. etmediğim küfür kalmadı. haliyle aramız bayağı bir bozuldu o an. üzerine derken istanbul'da bizim kurumun büyük toplantısı oluyor. isim ve mevki vermeyeyim ama ülkenin en taşakları bürokratları ve yöneticileri geliyor o toplantıya. toplantıya daha 4-5 gün var ama hazırlık aşaması uzun iş. neyse, ben uçaktan iner inmez o anlaşamadığım daire başkanı olacak herif benim ikm'ye(istanbul kongre merkezi) geçmemi söylüyor. ben de he iyi peki falan deyip geçiştiriyorum ama geçmeyip otel odasına geçiyorum. zaten yaptığım iş web işi, kongre merkezinde olmama gerek yok ki. o kongre merkezi mezar gibi yer, yerin 3 kat altında bizim ofis, pencere yok bir şey yok. böyle gözlerim sulanıyor, kulağım uğulduyordu orada sinirden ve stresten. elimde bir mp5 ya da hk33 falan olsa bildiğin insanlıktan çıkacağım orada gerisini söylememe gerek yok. manzarası olan otel odasında oturduğum yerden halletmek varken işleri ne bok yemeye oraya gideyim manyak mıyım lan ben? yeter ki internetim olsun. neyse işte bu herif arıyor beni telefonla diyaloglar başlıyor:

    +ali, kongre merkezine gelmedin galiba daha.
    -başım ağrıyor pek keyfim yok, buradan hallediyorum zaten işleri.
    +tamam yarın sabah burada ol ama mutlaka.
    -olur.

    mesai arkadaşım vardı bir tane, mesai arkadaşından ötesiydi benim için, ki nikah şahidim yapmıştım kendisini. onunla akşam yemeğini yedik. derken bu benim bela herifle karşılaştık ardından da şu diyalog başladı:

    +ooo maaşallah bakıyorum hiç de hasta gibi değilsin.(otel odasında içmiştim de biraz, nevrim döndü bu cümleyi duyunca)
    -o amına kodumun mezarına girmek istemiyorum lan!
    +ali sen ne diyorsun? nasıl böyle konuşursun? (yanımdaki arkadaşa diyor şimdiki kısmı)şahitsin di mi? soruşturma açıyorum.
    -aç lan aç! attır beni hatta elinden geleni yap!
    +ali bir daha sakın böyle bir şey söyleme! çok fena olur yoksa!
    -(ben gözlüğü çıkarıp cebime koyarım)sen kimsin lan beni korkutacaksın ha? (aramızda bir cm bile mesafe kalmadı, kafayı gömdüm gömeceğim, arkadaş o sırada belimden falan sarılıp tutuyor beni zaptediyor herifin üstüne atlamamam için)
    +(amir tırstı, arayı yumuşatma konuşması yapmaya başladı) ali hiç beklemezdim senden bunu, kırıldım ben, neyse özür dile konu kapansın
    -iyi peki özür dilerim.
    +yarın sabah kongre merkezinde ol.
    -bu web işini genel müdürlükte benden başka yapan adam yok, ben senin yerinde olsam alternatifi olmayan birini bu kadar sık boğaz etmem bu konuda.
    +kimse alternatifsiz değildir yok öyle bir şey.
    -o yüzden mi ben askere giderken bana son güne kadar iş kitledin yukarıdaki bilgi işlemci kadına 15 dakikalık işi yaptıramayıp ha? hayatında bir gün olsun kamuflaj, postal giymişliğin yok. gidiyorsun son güne kadar iş kitliyorsun! ben orada askere giderken sana etmediğim küfür kalmamıştı lan!
    +ne küfür ettin sen bana?
    -sana ne? orası beni ilgilendirir seni değil.
    +ali iş yerinde mutlu değilsen ya kurum değiştir daha iyi bir kadroyla bir yere geçerek nakil veya kpss ile ya da istifa et benim tavsiyem.
    -o işler o kadar kolay değil, torpil istiyor. benden daha iyi biliyorsun.
    +hiç de bile alakası yok dediğimle.
    -çok alakası var, benden çok daha iyi biliyorsun o işleri hiç konuşma.
    +ali bu iki oldu, üçüncüsünde seni elimden kimse alamaz.
    -elinden geleni ardına koyma. benim kaybedecek bir şeyim yok.
    +kaybedecek bir şeyin olmadığını görüyorum zaten.
    -ayrıca öyle elimden alamaz falan deyip beni tahrik etme. kavgada kim kimi alır bilemezsin.
    +ben kavga etmem.
    -attır ulan beni o zaman laf salatası yapacağına, boş boş konuşacağına hadi!
    +siktir git ali!
    -hassiktir lan!

    bu herif sonra soruşturma dilekçesini hazırlatıyor, genel müdüre yolluyor. genel müdür nüfuzu olan birisi. hatta ismini vermeyeyim ünlü bir eski bakanın kardeşi. neyse, genel müdür beni çağırıyor, dinliyor. bir sürü nasihat veriyor. ondan sonra "eşinle boşanma sürecine girmişsin, amirinle aran kötü, ailenle aran nasıl onu bilmiyorum. yani herkes haksız da bir tek sen mi haklısın?" diye. hiçbir şey diyemedim ha orada. sonra özür diletiyor daire başkanından konuyu kapatıyor. bu arada tüm genel müdürlük tartışılacak ve ters düşülecek adam olmadığımı iyice bir öğreniyor. daire başkanını tanımayan adam diğerlerini mi tanır lan? sırf mahallenin, üniversitenin değil kurumun da delisi oluyoruz çok şükür. ha üzüldüğüm tek bir nokta var... mesai arkadaşım olmaktan ötesi olan, benim her şeyimi bilen, hatta nikah şahidim olan adamı da kaybediyorum. herif uzaklaştı lan benden bu mevzudan sonra. hani onunla biz ters düşsek, kavga etsek, birbirimize girsek mesafe koymasını anlarım ama aramızda hiçbir şey geçmedi ona rağmen benden uzaklaştı. sanırım iyice elden gittiğimi düşündü "bu herif contaları yaktı, sırf kendini değil beni de yakacak." diyerekten ondan mesafe koydu benimle arasına. neyse yapacak bir şey yok, sonra web sitesindeki tüm yetkilerimi benden alıyorlar. fotoğrafçılık işini de benden alıyorlar. bildiğin 1 seneden fazla süren bir dönem gizli işsizliğin dibine vurdum. aralık ayında ise boşanma süreci başlıyor. kız bildiğin işi menfaatçiliğe döküyor boşanma sürecinde. o an evlilik kavramından cidden tiksindim. allahtan nafakayla falan uğraşmadım ha o da çalıştığı için. dava uzamasın diye verdik 3-5 kuruş işi bitirdik onun ikamet ettiği yerde. davayı ankara'da açsak seneler sürerdi.

    2019'a geldik... aslında yılbaşına fena girmemiştim. psikoloğa gitmeye başladım, spor salonuna yazıldım. kavga ettiğim daire başkanıyla da muhattap olmuyorum kafam rahat. psikoloğum zihnimi çok yorduğumu, bunu dengelemek için kendimi fiziken de yormam gerektiğinden bahsetti. millet gider kadın kız kovalayacağım diye, yakışıklı olacağım, sağlıklı olacağım diye yazılır. ben ise akli melekelerimi yitirmemek için yazıldım iyi mi? iyi de oldu ha. sonra 65 yaşındaki oda arkadaşımın telkiniyle yarı otomatik/pompalı bir av tüfeği aldım. bildiğin m4a1, m16 şeklinde bir silah. ama güzel ha. 65 yaşındaki abim 12 eylül döneminde, sıkıyönetim zamanında komando asteğmendi. tnt, c4 falan bile yapmayı öğretmişler zamanında. ha bana onları değil ama silah kullanmayı öğretti sağolsun. o konuda çok emeği var üzerimde. neyse işte, aradan biraz zaman geçti. ama ailemle hala anlaşamıyorum yok, bir sebeplerden kavga ediyorum sürekli. genelde geçmişteki olan bitenlere sinirleniyorum. hayatıma zamanında gereğinden fazla müdahele etmelerine, çok konuşmalarına ve çok soru sormalarına sinirleniyorum. bir de eğitim konusunda çok üstüme gelirlerdi ortaokuldan beri. onun da kini var üzerimde. sonra bir gün öfke patlaması yaşadım, etrafı kırdım dökdüm. epey bir çemkirdim "sizin gereksiz takıntılarınız, evhamlarınız, eğitim konusundaki baskınız hiçbir boka yaramadı. üniversitede sizin beni yolladığınız yerden değil de kendi kafama göre yazacağım yerden mezun olsaydım şu an devletten 1500-2000 arası daha fazla para alıyor olacaktım. ya bana akşam 6'dan sonra ve haftasonları çalışacağım şekilde bir yer ayarlarsınız mesleğimle ilgili, ya da beni unutun. üçüncü seçenek ne sizin için ne de benim için hiç iyi olmaz." diye. 8 ay görüşmedik pek. bir yandan kafam rahattı ama bir yandan da içim huzursuzdu. hatta bu durumları yazmıştım geçen sene ekim'de. sonra bana böyle bir mesaj gelmişti:
    https://eksiup.com/p/35423746agv2

    delirdim tabi bu mesajı okuduğumda "kim bu amk korkağı!" diye. kafamda bir şüpheli var. ama şimdi buradan söylemem uygun olmaz. atış talimine, vücut geliştirmeye devam. yapacak bir şey yok. aileyle de görüşmemeye devam. 1-2 kişi hayatımda olacak gibi oldu ama olmadı. ya şehirler arası mevzusundan dolayı ya da benim sinirli bir insan olmam/ karşı tarafın afra tafrası olması vs. bir sürü sebepten tek tabanca takıldım. aralık gibi bir izmir'e gittim geldim. ama orada da arka komşunun hıyar bir misafiri vardı, tat alamamıştım yazlığın orada. yalnız mordoğan çok ilginç yer ha. aralık ayında bile sivrisinek var arkadaş şaka gibi. ama gene de hatta hayatta en mutlu olduğum, belki de tek mutlu olduğum yerdir orası. adeta saklı cennetim.

    yıl oldu 2020. sabaha kadar içerek girmiştim ha papaz bar'da. ama gene var bir huzursuzluk üzerimde. ben istemememe rağmen annem evime gelip evi temizlemeye falan kalkıyordu, işgüzarlıklar yapıyordu. gene bir kavga dövüş oldu. sonra üzüldük tabi ikimiz de. her ne kadar "oğlum bizim elimizde değil ki sana bir şeyler bulabilmek? o muhitten çevremiz yok bizim." falan diyorlardı. ben de delirip "lan ne bok yemeye o zaman bu kadar müdahele ettiniz bana amına koyim." diye gene çemkirdim. derken annem babam benim için bir şeyler kovalamaya karar verdiler. hatta ben de iş bakayım dedim tekrar. hatta diyaloglar şu şekildeydi genelde:

    +ali bey biz hede hödö yarak kürek firmasından arıyoruz. iş başvurusunda bulunmuşsunuz. müsaitseniz yarın görüşmeye çağıralım sizi.
    -olur, yalnız ben devleti bırakmayı düşünmüyorum. akşam 6'dan sonra ve haftasonları çalışmak istiyorum. maddiyat açısından da bir beklenti içerisinde değilim. önceliğim kendimi yetiştirip tecrübe kazanmak. unuttuklarımı hatırlayıp onların üzerine bir şeyler eklemek.
    +yalnız biz haftasonu çalışmıyoruz, akşam 6'dan sonra da çalışmıyoruz(ya da ben bunu bir üst yöneticiyle konuşayım falan deyip olumsuz dönüş yapıyorlar)

    pezevenkler kendilerine yetiştirecek adam değil en ucuza çalıştıracak kalifiye köle arıyorlar iplerini tutacak. götleri yemiyor tabi benim gibi dış kapının mandalı bir herifi çalıştırmaya. derken güzel bir gelişme oldu, bizim genel müdürlükte 2 tane yeni daire kurulmuştu. bunlardan bir tanesinin daire başkanı beni çağırıp "bizim dairede çalışsana." diyor. ben de olur diyorum. iyi adam lan. benim evvelki vukuatımı bilmesine rağmen sağolsun beni çağırdı iş yapmak için. derken benim daire başkanı değişiyor. o kanlı bıçaklı olduğum herifle bir işim kalmıyor. bu herifle karşılaşmamak için odamdan çıkmadım, yemekhanede hep inziva yerlerde yemek yedim, hatta bizim katın değil yemekhanelerin olduğu katın tuvaletini kullandım. derken üzerime bir hafiflik geldi. mal mal sırıtarak bizim katın koridorlarında gezmeye başladım. kavgalı olduğum o herifle de suratımıza baktığımızda selam bile vermeden geçip gidiyorduk.

    ilginç bir şekilde ailemle de bu sene barıştık. ilk sebep babaannemin vefatı oldu(ikincisi de covid-19 salgını). 1 mart sabahı babam arıyor "oğlum babaannen vefat etti" diye. aslında bekliyorduk da bunu. ancak gene de insan bir tuhaf oluyor. gerçi ilk duyduğum an bir tepki göstermedim. 1 saat içinde çantamı hazırladım. otobüs biletimi aldım. 2 saat vardı otobüsün kalkmasına. gittim papaz bar'a 2 tane 70'lik bira çaktım. sonra etin suyunu sıkıp otobüse bindim. akşam oldu, hava da kararmıştı. bornova'ya vardım. ama bornova'ya vardığımda bir tuhaf oldum. eve gitmek istemedim. küçükpark civarında pırpır diye ufak bir bar var. geçtim oraya. bir yandan telefonda 3 kişiyle konuşuyordum bu vefatla ilgili bir yandan da içiyordum. aradan 4-5 saat geçti. içtiğim 70'lik biralarla tekila shot'ları sayamıyordum. anca gevşemiştim çünkü. eve vardım. kapının ziline bastım. ablam açtı. o bana baktı, ben ona baktım. derken gözlerim doldu benim, baya ağlamaya başladım. babam uyuyordu ama annem falan da indi aşağı ben geldiğimde. ablam, ithal enişte bey, halam, ben oturup konuşuyorduk işte babaanneye dair. sonra bir baktım benim 1.5 yaşındaki ufak yeğeni babaannemin odasına yatırmışlar yer yatağı yapıp orada uyuyordu. görünce bir kötü oldum. bildiğin korku oyunu gibi lan. silent hill gibi ha. nene odasında uyuyormuş gibi geliyor sana ama açıyorsun kapıyı onun torununun çocuğu uyuyor orada. tuhaf değil mi sizce de? sabah oluyor, cenazeye gidiyoruz. benim artık anama babama öfkem kalmamış. anneannem öldüğünde pek üzülememiştim, ağır alzheimer'di, yatalaktı ve beni hatırlamıyordu. bildiğin bitkisel hayattaydı. ona dair tek üzüntüm cenazesine gidememek olmuştu. teyzemin bok yemesi, yangından mal kaçırır gibi gömmüşlerdi kadını. ha sonra mezarına ziyarete gittim ilk fırsatta o ayrı da... babaannemin ölmesi bana koymuştu ha. zehir gibi çalışıyordu kafası. hatta ben buna takılıyordum "babaanne maaşallahın var, sen bizi gömersin." diye sinirlenip kızıyordu "sus tövbe de eşşek!" diye... iyi ki aralık ayında manisa'ya manisa kebabı yemeye gitmiştik. gülcemal diye bir yer var orada. bayağı güzeldir. bilen bilir.

    babaannemin ölmesi annemle, babamla barışmama vesile oldu. bazı şeyleri kafaya çok takmamak gerektiğini fark ettim. hatta covid salgınında daha da fark ettim. neyse o kısma sonra gelirim. cenaze namazını kılmaya geldim. babam oradaydı. elini öptüm pederin, o da bana sarıldı falan. üzgündük ikimiz de. oradaki insanlar baş sağlığı falan dilediler. gözlerim dolacak gibi olduğunda uzağa kaçıyordum. kafamda da sürekli bach'ın minuet in g minor parçası çalıyor. daha da tribe giriyordum. neyse işte, hayatımda ilk kez tabut taşıyıp mezara toprak attım. bombok bir duyguydu lan. insanı bir yandan olgunlaştıran bir şey aslında, ama insan bu şekilde olgunlaşmasa keşke. acı ama gerçek. babaannemin öldüğünü gömme işi bitip eve geri gelip oradaki kıymalı pide, börek ne varsa ayran eşliğinde hapır hupur giriştiğimiz an fark ettim. o an hayatın normale döndüğü an oldu benim için. hatta akşam da bir arkadaşla görüştük, içtik, zırtlan gibi yürüyüşü vardı herifin. hala gülüyorum aklıma geldikçe. sonra acıktık bir güzel yemek yedik alavara'da. makarnası muazzamdır oranın. vedalaşırken d alsancak metro istasyonlarından birimiz halkapınar, diğerimiz hilal tarafına giden metroların platformuna geçtik. ben karşı taraftan sırıtarak bağırıyordum herife "lan şu tipe, sıfata bak lan. şu yürüyüşe bak arkadaş. geçirmiş kafasına kapşonu eller cepte, ayaklarda konvers, fıtı fıtı yürüyor herif ha." diye. sonra karşılıklı nahları çekip vedalaştık. *

    sonra covid 19 patladı. evden çalışma muhabbeti başladı. sokaklarda in cin top oynamaya başladığında çok mutlu olmuştum. bildiğin mükemmel bir huzur çökmüştü mahalleye. adeta bu kaos bana huzur getirmişti. kapalı havada, boş sokaklarda dolanmak o kadar güzeldi ki. hatta bir sürü plan yapmıştım. kafamdaki 2 projeye başlarım, kitaplarımı okurum, film izlerim, sporumu da evde yaparım diye... ama öyle olmuyor o iş. bildiğin sığır gibi yaşadım 2.5 ay lan. öyle böyle değil. ama sokağa çıkma yasağının olmadığı dönemler güzel oluyordu. anıtpark'a gidiyordum. bomboş oluyordu etraf. oradaki amfinin en tepesine oturuyordum. biramı açıyordum. fedon'dan aşığınım'ı açıp anıtkabir'e baka baka içiyordum saatlerce. çok güzel bir histi. ilk 1.5 ay eve kapanmak güzeldi de mayıs'tan itibaren artık daral gelmeye başlamıştı bana. hatta asosyallikten kafayı kırıp sürekli kafayı kasketli bıyıklı emmilerle, sakallı ponpon bereli hacı dedelerle falan bozmuptum ve bunlara dair bayağı leş muhabbetlere başlamıştım. arkadaşlarıma falan illallah gelmişti bu muhabbetlerden. kafayı öyle bir yemiştim ki uyumaya çalışırken kafamı bir sağa bir sola çeviriyordum "emmiiii, emmiiiiiiiiiiiiii" diye kahkahalar atarak. bayağı absürt bir akım başlatmıştık arkadaşlarla aramızda öyle böyle değil. derken 1 haziran oldu ve normalleşme süreci başladı, ama ben hala biraz tedirgindim. pek kimseyle görüşmemeye devam ediyordum. . hatta istanbul'dan konuştuğum bir kız vardı. hatta bildiğin kız arkadaşımdı ha. ben çağırmamama rağmen basıp gelmişti yanıma. daha doğrusu geleyim mi demişti. ben de gel demiştim. gelme desem ayıp olacaktı. görüştük yüz yüze. ama pek tipim değildi. hayatında da kimse olmamıştı. niyeti benimle bir şeyler yaşamaktı ama kasıldı mı ne olduysa yapamadık o işi. ben de üstüne gitmedim. ama zaten pek de beğenmemiştim kızı. pazartesi dönecek şekilde al bileti demiştim, beni dinlemeyip çarşambaya ertelemişti. o mevzu da darlamıştı beni. neyse sonra döndü bu. kafam rahatladı ha o an. hatta tip olarak ona pek ısınamadığımı da o istanbul'a gittiğimde ifade etmiştim.

    o arada pek sevdiğim bir abimle aramıza mesafe girdi. hatta pek çoğunuz bilir bu abimizi. türkiye'de erotik komedi bağlamında adeta devrim yapmıştır kendisi. 3 senedir ben bu abimizin videolarını indirdim, ekran görüntülerini kestim biçtim. yeri geldi ilkel bir şekilde fotoşop bilmeden fotoşoplar yaptım. yeri geldi damgalı videoların damgasızlarını buldum. yeri geldi sırf anahtar kelimelerle videolar aradım buldum. sonra aramızda bir diyalog geçti, tartışma olmadı ama, aramıza mesafe girdi. buradan anlatmam uygun olmaz. yakın çevrem biliyor zaten mevzuyu. aradan azıcık zaman geçince hiç beklemediğim bir şey oldu. benim ankara'da özel hayatım hep bombok olmuştur. beğendiğim insanlar hep alakasız şehirlerden çıkardı. ankara'da karşılaştıklarımı ise ben beğenmiyordum. tip olarak beğendiklerim ise genelde mütevazi olmuyorlardı, şımarık ve götü kalkık oluyordu. temmuzun sonlarına doğru ilginç bir şekilde birisiyle tanıştım. internetten tanıştık ama aynı mahallede, hatta resmen aynı sokakta oturuyormuşuz. bildiğin film gibiydi ha. güzel bir şeyler olacak sandım ama fazla uzun sürmedi. anlaşamadığımız noktalar oldu. benim çok içtiğimi söylüyordu, haklıydı da. karantinadan kalma bir alışkanlık olmuştu bende. sabahtan akşama kadar paso içip sonra da yemek yiyip sızıyordum. haklıydı yani kızmakta. tatile gidene kadar içme söz ver demişti. tamam dedim söz verdim. kpss'ye hazırlanıyordu kendisi, stresliydi. aklı bende kalmasın diye izmir'e gittim tatile. hatta evden çalışma muhabbetinden ötürü izmir'de hala kalabilirdim. ama sınavı biter bitmez aradı beni "özledim seni gel" diye. tatili çok uzatmadım ben de geldim. ancak ne hikmetse o ilk haftalarda konuştuğum kadın yoktu karşımda. benimle yalnız kalmak istemiyordu. kilo almıştı biraz sonradan, ama kilosu çok da belli olmuyordu ha, ama kompleks yapmıştı kendine. ha ben izmir'deyken de bir aşı muhabbetini bahane edip gene söz verdirmişti şu tarihe kadar içme diye. zoraki vermiştim sözü ama artık kabak tadı vermişti bu durum. ama olsun. ancak şöyle bir durum var. ben ankara'ya sırf bunun için dönüyorum, ama hanımefendi bana karşı ilk günlerdeki kadar sıcak ve yakın değildi kilo aldım beni beğenmezsin bahanesiyle, üzerine bunun arkadaşının anası covid çıkınca, 60 yaşındaki anne babasından ötürü bu da kendini karantinaya almıştı. zaten bu iki konuda anlaşamıyorduk. alkol ve aile bağları. ben aileme düşkün bir insan olmadım pek ama bu pek bir düşkündü ailesine. o kadar dedim işin bitince gel izmir'e diye. yok annem babam izin vermez diyordu. ulan o sırada şehir dışında olmasına rağmen anası babası hala onları bahane ediyordu. ailesine fazla bağlıydı, bu durum beni kıl ediyordu. neyse işte. hem benim eve gelmeyip hem de üzerine bu kendini 15 gün eve kapatınca şu içinde bol bağırış çağırış içeren diyalog oluştu:

    +ben ankara'ya bunun için mi döndüm? yani hem seninle adam akıllı takılmayacağız. hem de seni hiç göremeyeceğim 15 gün he? bu süreçte benim alkolüme karışma bir zahmet artık. kes.
    -kes mi? olur ali. ne halin varsa gör. ben kendim için değil senin için istiyorum bunu.
    +ulan zaten azalttım ben bunu, izmir'de bile içerken ölçülü içtim ve bokunu çıkarmadım. sen hala üstüme geliyorsun bu konuda.
    -söz verdin ama ali şu tarihe kadar içmeyeceğim dedin.
    +sözü mü kalmış lan! şartlar, dengeler değişti. hadi 15 gün kendini eve kapat. geldiğimde ne halt etmeye benden uzaklaştın lan!
    -sürekli "izmirli ince belli hanımlar" muhabbeti yapa yapa sinirime dokundun durdun, kaç kere yapma dedim dinlemedin, kendimi beğenemiyorum sayende.
    +lan ben onu itliğine serseriliğine şerefsizliğine söylüyordum. sen kendini beğenme diye değil ki. bence bu halinle de hoşsun gayet.
    -öyle değil işte, ağrıma gidiyor bu benim.
    +o zaman ağrıma gidiyor, onuruma dokunuyor diye en başından söyleyecektin açık açık.
    -neyse ali, yapacak bir şey yok, konuşmak istemiyorum ben artık, siliyorum da her yerden numaranı.
    +ben de siliyorum o zaman, ne halin varsa gör.

    çok sikko ve saçma bir şekilde bitti. ama bir insana ota boka zorla söz verdirip bunu adeta koz olarak kullanırsan bu ilişkinin boku çıkar. herkesin bir sabır noktası vardır. ha gerçi başka handikaplar da vardı. ailesine düşkün olan bir insanla anlaşmakta zorlanırım. çünkü ben aileme düşkün bir adam değilim. kimse gidip beni suçlayamaz bu konuda. hatta evvelden bunu yazdığımda "yok ailen sana şu kötülüğü mü yaptı? bu kötülüğü mü yaptı?" gibisinden uç örnekler veren bir mesaj atıp tepemin tasını attıran dangalaklar çıkmıştı.ülkecek zaten böyle böyle ölümü görüp sıtmaya razı ola ola bu hallere geldik. halbuki birileri ölüme koşarak gitse o sıtma olmayacak. geri kalanlar daha huzurlu olacak.

    kimse gidip bana ailecilik muhabbeti etmesin. bana mı sordular amına koyim beni yaparlarken? eğer anne baba olacaksanız gerçekten sakin insanlar olmanız lazım. bağırış çağırışla büyüyen bir insandan gidip de normal, sağlıklı, sakin bir birey olmasını bekleyemezsiniz. ilerde o evlat sizden uzaklaştığında gidip de ağlama hakkınız da olamaz "evladım hayırsız çıktı." falan diye. sen ne kadar matah bir anaydın, babaydın ki evladından hayır bekleyeceksin amına kodumun çocuğu? ne ekersen onu bitersin şu hayatta. hayırsız evlat yoktur sadece, hayırsız ana baba da vardır bu hayatta. alın o aile kutsallığı muhabbetinizi götünüze sokun. zaten ben bir şeye daha çok uyuz oluyorum. bir sürü herif var, sırf sikinin derdinden dolayı evleniyor böyle bildiğin. sevmeden, bir şey hissetmeden. "dur ulan gerçekten sevdiğim bir kadın olursa onunla evleneyim." demiyor. ondan sonra da gidiyor gözü dışarda oluyor. karısını başka kadınlarla aldatıyor. nikahlı karısını çatır çatır sikeceğine elin orospularına para yediriyor piç kurusu. ya da kadınlara gelelim. bir kadın şayet size "ben çocuk istiyorum, evlenmek istiyorum."diyorsa daha ilişkinin başlarında o kadından da uzak durun. çocuğu doğurduktan sonra o kadın gram siklemiyor sizi. sizinle doğru düzgün sevişmek de istemiyor. her şeyi çocuğu oluyor. ondan sonra ne oluyor? adam aldatıyor bunu. sonra kabahatli adam oluyor.

    böyle böyle bir sürü saçma sapan insan üredi. bildiğin ürüyorlar lan. yıl olmuş 2020, ekonomi yarrağı yemiş. doğanın kaynakları boku yemiş. yurt dışına yerleşme muhabbetlerinin ve avrupa'da aşırı sağın gittikçe arttığı bir ortamda, koca dünyanın bir tane ne idüğü belirsiz virüs yüzünden yarrağı yediği bir ortamda millet hala deli gibi çiftleşme ve üreme derdinde. aklım almıyor. bu insanları cidden kısırlaştırmak lazım. üremesinler. cehaletleri, düzlükleri, sorgulamayışları ülkenin ve dünyanın kaderini mahvettiler. ulan ben babamın bana sağladığı imkanları ilerde çocuğum olursa sağlayamayacağım için çocuğun ç'sini düşünmüyorum ama millet maaşallah hala çoğalıyor ve yarak kürek evlatlar yetiştiriyor. hele o z kuşağı yok mu? ben bunlar kadar boş beleş bir kuşak görmedim. ulan biz 10 yaş büyüğümüzü abi/abla bellerdik, saygıda kusur etmezdik, onların nasihatlerini dinlerdik. onları örnek alırdık. ama bu 2000 ve sonrasında doğan zibidilere bakıyorsun bildiğin seni yaşıtı gibi görüp laubali laubali konuşuyor amına kodumun piç kuruları. hani çok zeki kültürlü olur seninle üst perdeden konuşur onu anlarım ama öyle bir şey de yok. bildiğin boş beleş zibidiler lan. bak gene sinirlendim ha!

    aileme dair övünebileceğim 2 şey var. 3 kuşağa kadar üniversite okumuş olmalarından ötürü müdür bilmiyorum ama cehalet diye bir şey kesinlikle söz konusu değil bizde ve ilginç bir şekilde özel hayatıma hiç karışmamış olmaları. ama geri kalan mevzular konusunda çok sıktılar ve darladılar beni. haliyle aramızda mesafe var artık. çok sık aramıyoruz birbirimizi. ama böylesi daha iyi. olmayınca olmuyor. ben ablam kadar idareci olamadım. bir de ben sanırım ufak çocuk olunca daha bir üstüme geldiler benim. sayelerinde türkiye ortalamasına göre genel kültürü hiç de fena olmayan ama insanlardan tiksinmiş ve kendine ne kadar hayrı olduğu belli olmayan bir evlat yetiştimiş oldular. fevkalade muazzam!

    ama şu an hayatımdan memnunum. biraz daha yaşama tutundum. spora tekrar başladım. sabah-öğlen arası pek kimse yokken gidiyorum maskemi takıp. alkolü azalttım. hatta kafamda 2 tane yazılım projesi var. ama önce kodlara adamakıllı gömülüp unuttuklarımı hatırlayıp sonra üzerine ekleme ve geliştirme yapmam gerekecek. projelerden bir tanesi şu an işlemez. hatta aile ve sosyal politikalar bakanına bu projeyi tanıtmaya kalksam hapse girerim o derece. biraz daha ülkenin modernleşmesini beklemem gerekecek. diğer proje ise oyun projesi. yukarıda sevdiğim bir abimiz diye bahsettiğim kişiye bir pacman edition yapmayı düşünüyorum unity'i öğrenip. film senaryosu da var kafamda bir adet, onu da tamamlamayı düşünüyorum. şimdi çok detay vermeyeyim, ama gerek kendi hayatımdan gerek arkadaşların hayatından kesitleri hayal gücümle birleştirmek istiyorum. ortaya da bayağı absürt şeyler çıkacak. bir miktar leş muhabbet de barındıracak. radyo-televizyoncu, sinemacı arkadaşlarla konuştum senaryoyu. hepsi de "onur ünlü yapar lan böyle bir filmin yönetmenliğini. ilgisini çeker onun bence." dedi. bilen bilir onur ünlü'yü. beş şehir(film), polis(film), celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi, itirazım var, sen aydınlatırsın geceyi... güzel filmlerdi bunlar, hepinize tavsiye ederim. bir tane direkt yönetmenlik yapan bir arkadaş da zeki demirkubuz'un yeraltı filminden alametler taşıdığını ifade etti kafamdaki senaryonun. bunları gerçekleştirmeden de bu dünyadan göçmeye niyetim yok. ama üşeniyorum, feci üşeniyorum. kafayı biraz daha toparlayıp motive olmam lazım.

    onun dışında bir arkadaş var ara ara stüdyo yapıyoruz. genelde black veya death metal çalıyoruz. o gitarın, ben klavyenin başına geçiyorum. sonra da döktürüyoruz bir güzel. dimmu borgir, arcturus, emperor... bunları bilen bilir. bir de bitirmem gereken bir sürü kitap var. yakın zamanda ekşi sözlük hariç tüm sosyal medya hesaplarımı dondurup inzivaya çekilmeyi düşünüyorum. ha bir de radyocu muzo'yu, muzo'yla yastık sohbetleri'ni bir kısmınız bilir. covid-19 salgını zamanında muzo youtube kanalı açmıştı. neredeyse her videosunu izledim youtube'da. daha sonra radyo tatlıses'te tekrar başladı yastık sohbetlerine. 23:00-01:00 arası. telefon bağlantısı da oluyor. bildiğin her gün arayıp adamla konuşuyorum, içimi döküyorum böyle. bana çok iyi geliyor lan o adamın gevrek gevrek gülmesi, öyle böyle değil! ilkokul bebesiydim ablam sayesinde muzo'yu dinlemiştim, şimdi kazık kadar adam oldum tekrar muzo'yu dinliyorum. tabi 90'larda daha rahattık, rtük karışmıyordu edilen küfürlere o kadar. neyse işte, 21. yüzyıla giremeyenlerdendim ben. 20. yüzyılın sonunda sıkışıp kalanlardanım ben. bizimkiler falan da izliyorum zaten ara ara. 90'lar bambaşkaydı be.

    bu arada bu entry'nin son güncel halini sonuna kadar okuyan bir insanla karşılaşmıştım geçen ay... bir dönem tiyatro yapan ve sinema altyapısı kuvvetli bir insanla. ama bunlardan çok daha muazzam bir özelliği var. ölümü yendi. bildiğin ölümü yendi. ne zaman yüzüne, gözlerine baksam bildiğin "ben ölümü yendim." gururunu görüyorum kendisi söylemese de. yüzündeki ve diksiyonundaki deformasyon tiyatro kariyerine zarar veriyor, hatta hayatındaki kişinin onun terk bile etmesine sebep oluyor. ankara'da görüşmüştük. daha sonra beni eskişehir'e çağırdı. tereddütteydim "gitsem mi gitmesem mi?" diye. bir yandan da eskişehir'i özlemiştim yalan yok. dayanamadım basıp gittim. 1 haftaya yakın kaldım. ben ondan soğumadım, ama o benden soğudu. gerek benim emmi-dede muhabbetlerini bokunu çıkarana kadar yapmamdan ötürü olsun, gerek onun boş yapmak tabirini kullanmasından rahatsız olmamdan ötürü olsun, gerek onun renkli bir kişilik olup benim sürekli siyahlar içinde gezmemden rahatsız olmasından olsun, gerek müzik zevklerimizin uymaması olsun... özetle sinema dışında ortak bir zevkimiz yoktu, ama ortada kavga dövüş olmadı. ben ona teşekkür ettim, ona bana teşekkür etti. koptuk, büyük ihtimalle de bir daha konuşmayacağız. umarım 2-3 sene sonra o gereken ameliyatı olur, hem yüzü hem de diksiyonu düzelir ve kendisini tiyatroda, hatta sinemada görürüm. bunu sonuna kadar hak ediyor. ayrıca farkında değil belki ama bana muazzam bir iyilik yaptı. doğrudan olmasa da dolaylı olarak sayesinde eskişehir arkeoloji müzesi'ni, yılmaz büyükerşen balmumu heykeller müzesi'ni gezdim. odunpazarı evleri'ni gördüm, gerçi bizim beypazarı evleri'nden ve hamamönü civarından bir farkı yok ama olsun. bıkana kadar balaban kebabıyla çibörekten nasibimi aldım. kalabak su'dan doya doya içtim. türkiye ermenilerinden bir arkadaşla nihayet 5 sene sonra görüşüp rakının dibine vurdum. meyhanede karşıyaka taraftarı birinden peçeteyle "bostanlı'dan selamlar 35/5" diye mesaj aldım ve o alkollü kafayla bağıra bağıra kaf kaf kaf sin sin sin kafsin kafsin kaf sloganı attım o mesaj yollayan masaya dönüp, hatta bazı masalardan alkış sesleri geldi bu tezahürata. o an aşırı keyiflenmiştim ha! es-es'te karşıyaka rüzgarı estirmek çok güzel bir histi!

    ulan amma yazmışım ha. gene dolmuşum bak. milletin amacı dertleşmek falan değil, boş muhabbet ve amsalaklık olmuş bu başlıkta onlara da ayrıca küfrü basıyorum. bu yazdıklarımı şu ana kadar okumayı başaranlara da e-mail adresimi vereyim, siz beni dinlediniz o kadar ben de sizi dinleyeceğim. hakkınız sizin de içinizi dökmeniz. hem belki içinizden benim kafaları yaşayanlar çıkacak, belki hep beraber silahlanacağız! evde bir yarı otomatik-pompalı bir de tek kırma av tüfeği var. daha da silah almayı düşünüyorum. 8'e kadar sınırı var diye biliyorum ruhsatlı olarak. yarın öbür gün bu memlekette iç savaş çıkarsa bize kurşun atanlara biz gül mü atacağız ha? şimdi seçim tarihi vermeyeyim ama sokaklarda, istanbul'un göbeğinde havaya silah sıkarak seçim kutlaması yapan o medeniyetsiz orospu çocukları yarın öbür gün iç savaş çıksa evlerimizi basarlar. malımıza, canımıza, hatta namusumuza kasteder o piç kuruları. ben ölüm senaryomu hazırladım. yarın öbür gün bu söylediğim ihtimal belirirse bu şerefsizlerden götürebildiğim kadarını götürüp ruhumu tengri'ye öyle teslim edeceğim! ha umarım bu kötü senaryo gerçekleşmez, bu ülkede bir şeyler medeni bir şekilde değişir. aksi takdirde burnumuz boktan kurtulmamaya devam eder.

    neyse çok uzattım ben mail adresini atayım:
    interloper747@gmail.com

    mevcut ruh halimi de yansıtayım şu şarkıyla:
    https://www.youtube.com/watch?v=ytbuzbteshw

    tertemiz delirttiler ulan beni!

  • 34. 9 ekim 2020 hatay'da orman yangını çıkması

    türk siyasetinin düştüğü her zor duruma hemen pkk'nın yetiştiğini bir kez daha bize gösteren yangındır.

    ülkem adına tüm siyasetçilerden, kapalı kapılar ardında hesap yapan herkesten iktidarının da muhalefetinin de her şeyden nefret ediyorum!

  • 35. amazon prime video

    altyazı fetişizmi ile ne alakası var abicim şu durumun? insanlar şikayetlerini dile getiriyor bazıları da sanki jeff bezos kendisiymis gibi savunuyor bu eksikliği. her boka muhalefet olun aferin.

  • 36. greta thunberg

    ne derse tersi yapılması gereken bir çocuk.

  • 37. samsung yerli üretim diyen akp'li

    afyon ile samsun rekabetinde tercihini samsun’dan yana kullanmış dayıdır.

  • 38. imamın maaşını cemaat ödesin

    evladım türk hava kurumunun elinden kurban derisini kapan adamlar camiye para mı verir?

  • 39. türkiye'den dünyaca ünlü bir yazılımın çıkmaması

    (bkz: mount&blade)

  • 40. counter-strike map'i olabilecek mekanlar

    bir esenler otogarı etmese de benzer olarak ben de aşti orta kat diyorum. şu wc'ye falan giden taraf.

  • 41. canan kaftancıoğlu

    bugün bu kadın neden gündem oldu oradan başlıyalım.
    cnn türk'te prime time da tarafsız gibi görünmek için 2 cumhur 2 muhalif çıkartıyorlar.
    ama ortada trajikomik bir durum var bu 2 muhalif sürekli muhalefete laf çakıyor daha bir gün iktidarı eleştirirken görmedik.
    peki kim bu kullanışlı muhalifler 1) öztürk yılmaz (eski chp mv.) bu adam her cümlesini chp ye eleştiriye tamamlar şaşmaz.
    2.)hakan bayrakçı (anket şirketi sahibi) bu adamsa her konuşmasınfa cumhur ittifakının savlarının halkta karşılık bulduğu bir anket paylaşır.
    örneğin daha 3 gün önce devlet bahçeli aym çıkışı oldu dün gece hakan bayrakçı halkın %60 ı bunu destekliyor anketimizde dedi la ne ara millet bahçelinin çıkışını idrak etti sen ne ara anket yaptın hiç sorgulanmadı. ve hemen mehmet metiner ortaya çıktı topu doksana takar.

    bugün yine bir sirk gösterisi oldu. konu bir an canan kaftancıoğlu nun 7 yıl önce ki twitine gitti ve hakan bayrakçı çıldırdı ama çıldırken moderatöre öyle bir bakışı var ki resmen planlanmış bir gösteri olduğu belli.

    a haber, yeni şafak, tvnet, kanal7 ve atv artık mimlendiğinden bunu tüpçü üzerinden yapıyorlar haa buna atlayan sazan ulusalcılar var mı? yok 0 hadi zorlasak %0.17 o da vplilerdir.

  • 42. tayyip erdoğan'ın ekonomi hakkında hiç konuşmaması

    aile ici meseleler oyle elalemin onunde konusulmaz da o yuzden

  • 43. asgari ücretin satın alma gücü avrupa'yı solladı

    ilk sayfada bir yazar demişki “hayaller bile kira ile ilgili, satın alma yok.”

    o kadar doğru söylemiş ki evlendiğimde diyorum “1000 lira kiram olsa” kafamda satın alma diye bir şey yok. ulan bu adamlar bunu öyle bir öldürdü ki içimde bir şeye sahip olma isteğim bile yok. hayalini bile kuramıyorum. bak bedava hayal kurmak bedava. hayalini kurmak bile yoruyor insanı, o derece.

  • 44. prag denince akla gelenler

    tren manyağı benim için vytopna railway restaurant'tır. 400 metre ray döşemişler mekana, siparişleri garson alıyor servisi trenle yapıyorlar. yemekleri de süper, tek kelimeyle muhteşem ötesi. prag'a sırf bunun için gitmişliğim vardır. başka bir dünya benim için. anlayamazsınız*

    https://youtu.be/oknjxguco4c

  • 45. şu anda olmak istenilen yer

    kendi evimde kendi koltuğumda evde tek başına tv karşısında pineklemek isterdim. kpss sonucum iyi gelse de bu hayalime kavuşsam.

  • 46. futbol tarihindeki en iyi gs fb bjk karması

    9 numaraya hakan şükür yazmayan gitsin yemek programı izlesin!

  • 47. yurt dışında yaşamanın abartılması

    yurt dışını bana soracaksiniz. en iyi ben bilirim benden baskasi bildiğini zanneder.
    şimdi, yanıldığınız nokta şu, herkes kendisini anlatiyor. ben ise matematiksel anlatacağım.
    şimdi elbette herkes kendi ergenliğini geçirdiği yerde yaşamak ister yani 10-20 yaş arası genellikle çok önemlidir.
    yurt dışına giden adam türkiyede ne idi? önce buna bakmanız lazım. örneğin türkiyedeki bir temizlik işçisi kesinlikle yurt dışında mutlu olur.türkiyede ortahalli ise baskı altında değilse iş yerinde mobing vs yoksa yurt dişina gittiğinde neden geldim ki diye sorgulayabilir.
    yada duygusal bir insan ise yine sorgular, ailesi arkadaşları vs.
    yurt dışında yaşamak bazen saltanat kadar keyifli bazen de hapishane gibi olabilir.
    gençlere tavsiyem, önce kendinizi taniyin, sevdiklerinizden ne kadar uzakta kalabiliyorsunuz. aliskanliklariniza çok mu baglisiniz vs.
    daha sonra da yurt disinda elde edebileceğiniz maddi imkanlara.
    unutmayalim ki her seçim bir vazgeçiştir.
    bunu düşünerek hareket ettiğinizde yurtdışı güzel de olabilir kötü de olabilir.

  • 48. bill gates'in bilgisayara oturunca ilk yaptığı iş

    tabii ki facebooktaki phishing baglantilara tiklamak, bir de bunlari ese dosta akrabalara gondermek. yasi geldi artik.

  • 49. pazar sabahı erken kalkmak için bir neden

    baş ağrısı. kimseyi, hiçbir şeyi düşünmeyin, "o niye onu dedi, bu niye böyle yaptı?" diye sorup durmayın. boş verin, sonra bir şekilde acısı sizden çıkıyor, benimki de baş ağrısı olarak çıktı. yaşayın gitsin işte hayatınızı, başka bir hayatınız yok çünkü.

  • 50. kendinden 24 yaş büyük bir kadınla evlenmek

    yaş farkını geçtim de sen kendin daha çocuksun. 22 yaşında evlenilir mi? önünde uzuun bi hayat var kardeşim, dertsiz başına dert alma yoluna git.