başka ne bekleniyordu acaba?
kadın sadece kılıçdaroğlunun tezgahını devirmedi, çıktı açık açık imamoğlu’na da yavaş’a da çağrı yaptı. millet sizi istiyor, bu talebi çevirmeyin dedi.
kk’nın çok bilmiş avaneleri demediğini bırakmadı akşener’e, üstü kapalı yavaş ve imamoğlu’na da saldırdılar.
ve tüm bu süreç, deprem enkazının altında insanlar can çekişirken tezgahlandı. kk’nın inadı tüm ülkeye galip geldi. sonuç ise yine hüsran.
akşener bu saatten sonra chp ile tek bir belediyede işbirliğine gitse, kendi kredisini de tüketir. hem de ne için? kk gibi bir boş tenekenin siyasi kariyeri için. gereksiz.
o felix26 profili
-
an itibarıyla chp ile rakibiz
-
çalışmanın artık anlamsızlaşması
1,5 milyon lirayı bankaya koyup seneler boyu onun getireceği faizle geçinebileceğinizi düşünüyorsanız, enflasyon dayının tokadını yiyerek kendinize gelebilirsiniz.
bakın şöyle söyleyeyim, 10 sene önce aynı muhabbeti 100 bin tl civarındaki rakamlar ile çeviriyordu benzer kafadaki arkadaşlar. şimdi o 100 bin tl ile mobilet alamıyorsunuz. -
14 mayıs 2023 genel seçimleri
şu seçimler hayırlısıyla bir kazanılsın da, yeni gelecek olan hükümetten en büyük istirhamım şu eğitim sistemine baştan aşağı bir çeki düzen vermeleri, bir de mümkünse demokrasi ve vatandaşlık bilgileri tadında basit bir dersi okullarda zorunlu hale getirmeleri olacak.
arkadaş, 7/24 siyaset tartışıp bu kadar basit meseleleri bu kadar zor anlayan bir millet dünyanın neresinde vardır acaba?
millet hala zannediyor ki eski sistemde olduğu gibi bir seçime gidiyoruz. sonra da vay efendim neden iki seçenek arasında karar vermeye zorlanıyoruz diye zırlıyor. e günaydın, bak burada hazır tartışılmışı var (bkz: 16 nisan 2017 anayasa değişikliği referandumu). seni oraya alalım önce.
sevgili romalılar, bu ülkenin öz yurdunda parya yapılmış vatandaşları!
bu referandum sonrasında biz yeni bir hükümet sistemine geçiş yapmadık mı, özeti: "cumhurbaşkanını halk seçsin, cb da kendi kafasına göre kabineyi kursun, istediği gibi at koştursun" olan anayasa değişikliğine onay vermedik mi? siz sanal gerçeklikte mi yaşıyorsunuz, yaşadığım ülkede ne olup bitiyor bir bakayım deyip hiç gündemi takip etmiyor musunuz anlamadım ki!
kardeş, bu sisteme bir kez evet dedin mi sen ülke olarak? dedin. bu sisteme geçildi, geçmiş olsun. olmuşla ölmüşe çare yok, artık hesaplarını bu sistem üzerinden yapmak zorundasın. ve bu yeni sistemde yüzde 50+1 oy almadan cumhurbaşkanı seçtiremiyorsun. bak bunlar yorum değil, analiz değil, karşı karşıya olduğun gerçekleri anlatıyorum sana.
şimdi hükümetin muhalefete muhalefet etmekle memur tuttuğu kişiler "üçüncü yol" diye tuttursunlar, bir şey değişmiyor. basit çoğunluk üzerinden iki turlu bir seçime giriyorsan, zaten matematiksel olarak iki ihtimal var demektir. ya mevcut iktidarla yola devam edersin, ya da onun karşısındaki en güçlü muhalif adaya destek verir, onu seçersin. üçüncü yol ne amk? mars'a koloni mi kuracaksın, kızıl devrim mi yapacaksın?
eski sistemde nasıldı? misal, sen erdoğan'dan ve akp'den memnun değilsin, ama ana muhalefet olan chp'yi de desteklemiyorsun. eyvallah. baraj sorunu olmayan bir siyasi partiye destek veriyordun. seçim sonrasında sandalye hesapları yapıldığı zaman da, senin destek verdiğin siyasi parti, aşağı yukarı o oranda bir temsil kabiliyetine kavuşuyordu. koalisyon hükümeti kurulacaksa da o oranda pazarlık gücü oluyordu doğal olarak. türkiye'de bizim alışık olduğumuz siyasetin matematiği, kimyası bu şekildeydi.
ama bu sistemde öyle bir şansın yok. herkes sizin kafanıza uyup "yaa tamam erdoğan'ı istemiyoruz ama kk'ya da mecbur değiliz, maarrem'i destekleyelim, ya da sinan oğan'a destek verelim" derse ne olur? ikinci seçenek onlar olur, bu sefer kılıçdaroğlu "üçüncü bir yol daha var" diye mitingler yapar. eheh. başka ne olmasını bekliyorsunuz? nasıl olacak da desteklediğiniz aday yüzde 50+1 oy alıp seçilecek? matematiksel olarak dört beş tane yüzde elli küsür oy alma ışığı olan aday o-la-maz. bir yüzlüğün içinde dört beş tane ellilik yok çünkü, anlatabiliyor muyum? siyaset falan değil, basit bir matematik hesabı.
oy oranları yüzde 30 civarı olan üç aday olsa, amenna. ama bakıyorsun karşı tarafa, erdoğan'ın kapı gibi yüzde kırklık bir kitlesi var ki bunlara hiç bir şey işlemiyor. reis, "açılım süreci" diyor alkış kıyamet destekliyorlar. aynı reis "hata yapmışız, bunlar bizi kandırmış" diyor yine destekliyorlar. reis "penisilvanya'ya selamlarımı gönderiyorum" diyor, gözyaşlarıyla alkışlıyorlar, "inlerine gireceğiz" diyor bu sefer her türlü muhalefeti fetöcülükle suçluyorlar! adamların şirazesi yok! ve en kötüsü, türkiye adım adım bir failed state olma yolunda ilerliyor bu sırada. en son maraş depremlerinde kanlı canlı şahidi olduk maalesef. bu şekilde yönetilen bir ülkenin varacağı yer orası, başka türlüsü de mümkün değil.
velhasıl bu durumda "iki seçenek arasında karar vermeye zorluyorlar bizi" diye ağlamanın hiç bir mantığı yok. onu 2017 referandumundan önce yapmıştık zaten. 2017 referandumunda verdik yetkiyi, gördüğümüz etki de bu işte. şimdi bu durumdan hoşnut değilseniz, oyunuzu da ona göre vermeniz lazım. gerisi laf salatası. böyle bir sistemde erdoğan'ı alt edemedikten sonra kime oy verdiğinizin bir önemi yok. falanca kişiye oy vermişsiniz, aferin en iyisini ve en doğrusunu siz düşünmüşsünüz diye plaket vermeyecekler size. aynı tas aynı hamam devam. kişi başı yıllık 2-3 bin dolar geliri olan, şehirlerinde her an her dakika terör saldırısı korkusu olan, depremlere, sellere ve doğal/suni felaketlere rekor sayıda insanını veren bir ülkede yola devam etmek istiyorsanız, önden buyurun. yok ben arabesk moda bağlayıp çile dolu bir hayat yaşamak istemiyorum diyorsanız da strateji belli, net. seçimde ilk iş erdoğan'ı göndereceğiz. sonra da erdoğanlaşma eğilimi gösteren, onun taktiklerini devralmaya çalışan kim varsa, yolun başında dikileceğiz karşısına ismine cismine bakmadan.
başka türlü de yolu yok bu işin. halkın gücü siyasetçileri eğip bükmeye yetmiyorsa, o siyasetçiler sizi istediği gibi eğer, büker, şekilden şekle sokar. -
muharrem ince yüzünden seçimin kaybedilmesi
bu ülkenin insanlarının önümüzdeki seçimle ilgili anlamadığı bir şey var: bu seçimle ilgili her şey matematik hesaplarından ibaret değil. hatta çoğu şey matematik hesaplarıyla ilgili değil.
içinde bulunduğunuz sistem demokratik bir sistem değil. hala farkında değilsiniz. demokratik bir ülkede anayasa maddeleri keyfi şekilde yorumlanamaz, muhalefet bağımsızlığını kaybetmiş yargı eliyle kıskaca alınamaz. daha bir yığın şey sayarım da, yeri burası değil.
muharrem ince ile ilgisi nedir bunun?
ince ya da başkası olması fark etmeksizin ilgisi şu. bu seçimlerde yapacağınız tercih sadece ve sadece demokrasiye dönelim mi yoksa bu şekilde uçuruma son sürat gitmeye devam mı tercihidir. bunun haricinde bir tercih şansınız yok.
ilk turda bu işkencenin bitirilme olanağı varsa ve bunun önünde kim engel teşkil ediyorsa, bilinçli ya da bilinçsiz olarak iktidarın ekmeğine yağ sürüyor demektir. "yeaa iki hafta sonra yine seçim olacak, o zaman birleşiriz ne fark eder?"
çok şey fark eder. o iki haftalık süreç için iktidarın neler planladığını bilemezsiniz. hatta o iki haftanın iki hafta olarak kalacağını da bilemezsiniz. daha önce bunun bir benzerini yaşadık, haziran 2015 seçimlerinde iktidarı indirdik, ama yeni hükümet kurulamadı ve aradaki bir kaç aylık süreçte ülkede bombalar patladı. iki haftada çok daha yoğun bir şekilde o süreci tekrar yaşamayı göze alabiliyor musunuz siz? sonucunun nereye varacağı da belirsizken?
şu anda erdoğan da, akp kurmayları da çok iyi biliyorlar ki bu seçimi şu koşullarda adil bir şekilde kazanma ihtimalleri yok. ne yapabilirler? senelerdir terörist ilan ettikleri, hem malına hem canına çöktükleri insanlara zeytin dalı mı uzatacaklar? elbette hayır, kimse yemez onu bu saatten sonra. ellerindeki şapkadan çıkabilecek tek bir tavşan var: o da gerilimi artıracak, ülkeyi kaosa sürükleyerek kaba kuvvetle seçmen tercihlerini değiştirebilecek hamleler. devletin tüm aygıtları kendi kontrollerinde, şeffaflık yok, iktidarda kaldıkları müddetçe size hesap verme gibi bir dertleri de yok. ne yapmazlar ki?
muharrem ince ister iktidarın maşası olmuş olsun, ister iyi niyetle bir şeyler yapmaya çalışan bir siyasetçi olsun, şu durumda seçimlerin ilk turdan kazanılma ihtimalini azaltan herkes ama herkes iktidarın ekmeğine yağ sürmüş oluyor. bu kadar basit.
normal bir seçime gidiyormuşuz gibi kandırmayın kendinizi. cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi olacak bu. ister akp'li olsun, ister mhp'li, chp'li, özdağ fanı ya da hdp'li... bu ülkenin istisnasız her sıradan vatandaşı için en iyi senaryo, ilk turda erdoğan'a ve meclis seçimlerinde de cumhur ittifakına bay bay demektir. onun haricindeki hiç bir senaryoda güvende değiliz. -
kemal kılıçdaroğlu kazanamaz diyenlerin gerekçesi
2023 seçimleri de kaybedildiğine göre artık rahat rahat yazabilirim.
sevgili amk’un salakları. kılıçdaroğlu hakkında anadolu’da kaç çeşit dedikodu yayılmış, insanlar kılıçdaroğlu hakkında ne düşünüyor hiç bir fikriniz var mı?
bak şöyle söyleyeyim. sen bugün doğu perinçek’e oy verir misin? vermezsin değil mi? hah, işte milyonlarca muhalif seçmen için kılıçdaroğlu = doğu perinçek. erdoğan’ın iktidarının daim olmasının iki sebebi varsa, birincisi baykal ikincisi kılıçdaroğlu. üçüncü bir sebebe gerek bile yok.
“ama kılıçdaroğlu çok temiz çok dürüst bir insanoğlu, neden sevmiyorlar onu?”
“ama bu halk da koyun canım”
“coğrafya kaderdir”
“ortadoğu maymunları” vesair…
sen çok zekisin çünkü sevgili süper zekalı kardeşim.
akp fetöcülere siktiri çekti, bu adam elinde tuzlukla koştu. fetöcülerin aklına uydu, ekmeleddin’i aday gösterdi. herif dalga geçer gibi konferans salonlarında seçim çalışması yaptı amk. akpden siktir yemiş ne kadar insan müsveddesi varsa partiye doldurdu. o da yetmedi, davutoğlu ve babacana kucak açtı lan en son.
bu adamı neden sevmiyorsunuz siye soruyorsanız hala salak gibi, bu da sizin sorununuz.
seçim kaybetti falan kısmına hiç girmedim dikkat ettiyseniz. sizin ilkeli, dürüst dediğiniz adam bu. akp seçmeni nasıl ki erdoğan’ı görmüyorsa, bir türlü tanıyamıyorsa, siz de kılıçdaroğlunu bir türlü tanıyamıyorsunuz.
siz beni akşener trollü ilan etmeden de söyleyeyim: akşener’in de, özdağ’ın da, ince’nin de, hatta sesini bile duymadığım gültekin uysal’ın da abv. -
yüzyılın doğal felaketi olmuşken seçim istemek
bir kere "seçim istemek" diye bir şey yok. anayasamıza göre seçimlerin hangi sıklıkla ve aralıklarla olacağı belirlidir. buna aykırı davranan, anayasayı ihlal etmiş olur ve anayasayı ihlal etmek, adını doğru koyalım, bir darbedir.
ayrıca nasıl ki üç kuruş daha fazla rant elde edebilmek için kanunların ve yönetmeliklerin etrafından dolanan ya da doğrudan onları ihlal eden zihniyet bizleri beton enkazının altında bırakmışsa; aynı şekilde anayasanın etrafından dolanan ya da doğrudan ihlal eden aynı zihniyet bizi siyasal bir enkazın ortasında bırakmakta. bu zihniyetten kurtulamadığımız her bir gün, her bir dakika bu ülke insanı için en büyük tehdittir. -
kemal kılıçdaroğlu
muhaliflerin kendisinin kazanamayacağı ya da en basitinden kazanma ihtimalini azaltacağı korkusu hiç de öyle mantıksız hesaplara ya da akıl dışı bir kk düşmanlığına dayanmıyor. açın bakın, şurada bile geçmişte kendisinden övgüyle bahsettiğimiz bir yığın entri var. hatta 2018 seçimlerine kadar muhaliflerin en büyük umudu yine kendisiydi.
siyaset akıl, mantık işi olduğu kadar şans işidir, arkanıza aldığınız rüzgarla ilgilidir. yeni bir şey değil bu, türkiye’ye has da değil. tüm dünyada bu iş üç aşağı beş yukarı böyle.
kılıçdaroğlunun rüzgarı söneli çok oluyor. emin olun, 2018 seçimleri etkili bir muhalefet çalışmasıyla ilk turdan kaybedilmezdi erdoğana karşı. ne yapılır edilir, ikinci tura götürülürdü o seçim. muharrem ince “tamam ben hatamı kabul ediyorum, ama o seçimde chp bana gerekli desteği sağlamadı” diyerek bir şeyler anlatıyor. kendisini dinlemeniz için ince taraftarı olmanız gerekmiyor. 2018 seçimlerinde incenin hatası varsa ki kesinlikle var, aynı şekilde kılıçdaroğlunun ve onun chp’sinin de aynı derecede hataları var.
herkesin kendi çevresi var, yaşadığı bir yerler var. senelerdir ben şehir şehir geziyorum işim gereği. ankara’da, istanbul’da, izmir’de nasıl ki “kk’ya oy vermeyelim de erdoğan mı seçilsin” diyen bir yığın seçmen varsa, anadolu’nun diğer şehirlerinde de “erdoğana oy vermeyelim de kk mı seçilsin” diyen seçmenler var. bunu anlamanız, görmeniz o kadar zor değil. gidin bir berber dükkanında “kılıçdaroğluna ne diyorsun” diyerek bir muhabbet açın. bir esnaf lokantasında yapılan muhabbetleri dinleyin.
anketler de aylardır bunu gösteriyor. üstelik o anketlerin nasıl yapıldığını bilen birisi için, kk’nın o anketlerde görülenden daha az oy alması sürpriz olmaz. neden? iki sebep var. birincisi, bu anketlerin çoğu öyle gerçekten bağımsız ve tarafsız bir şekilde finanse edilmiyor. ana muhalefet partisi liderinin oylarını düşük göstermek çoğu araştırma şirketinin işine gelmez. ikincisi ve daha da önemlisi, o anket çalışmaları dağ tepe geze geze yapılmıyor. örneklem hazırlanırken maliyeti çok yükseltmemek için köylerdeki kasabalardaki insanlara sorulmuyor. kırsalda yaşayan insanlar kk’ya karşı daha sabit fikirli. ve buralarda mahalle baskısı daha yüksek. akpli bir köyde kılıçdaroğluna oy vermek sandığınız kadar kolay bir iş değil.
ama aynı köylere gidin, imamoğlu ve yavaşa daha sıcak bakarlar. sebebi de çok basit. iki aday da şanslı ve arkalarında bir rüzgar var. erdoğan’ın rüzgarının bittiği yerde siyaset meydanına çıktılar. ve erdoğan’ın adaylarını, hatta erdoğan’ın bizzat kendisini çatır çatır yendiler ankara’da ve istanbul’da. ekonomi de krizler sarmalına girmişken, bu adamlar hakkında atacakları her iftira beraberinde bir tepki de oluşturuyor.
ayrıca çok basit bir matematiği de var bu işin. kk’ya oy verecek bir kişiyi, kknın ve chp’nin desteklediği imamoğluna ya da yavaşa oy vermeye ikna edersin, zor bir şey değil. peki “erdoğandan bıktık ama kılışdar’a da oy vermem, artık o kadar da değil” diyen adamı nasıl ikna edeceksin? kılıçdaroğlunun adaylığının gündeme gelmesi bile en az üç-beş puan oy kaybettiriyor muhalefete.
yani bu seçimde böyle bir riski almanın, 12 senedir ana muhalefet partisinin başında olan kılıçdaroğlunu cilalayıp seçime onun adaylığı çatısında girmenin akla mantığa uyan tek bir tarafı yok. -
erdoğan ve nebati gittikten sonraki dolar kuru
erdoğan’ın gidişinden bağımsız olarak, döviz kurlarındaki baskı kalktığı anda (ki eninde sonunda kalkacak) illa ki bir yükseliş olacak kurlarda.
şu an uyguladıkları kur politikası hiç bir şekilde sürdürülebilir değil. yeni yılın ilk haftasında 3 milyar dolara yakın rezerv yaktı mb. yok araplardan şu kadar gelecek, yok putin şu kadar ateşleyecek, bunlarla olacak iş değil. taşıma suyla değirmen dönmez.
seçim için erdoğan dövizin iplerini bıraktırmıyor. çünkü hem kurları tutamamak halkta “bunlar ekonomiyi yönetemiyor” algısına sebep oluyor, hem de tekrar enflasyon dalgası olarak dönüyor. ama bu sefer de tl aşırı değerli kaldığı için ihracat zayıflıyor. 2022’de dış ticaret açığı rekoru kırdık.
çözüm faizleri yükseltmek normalde ama baştan bunu yapmış olsalar zaten yüzde 20’nin üzerinde enflasyona maruz kalmayacaktık, kurlar da bu seviyelerde olmayacaktı.
erdoğan giderse yeni yönetimin yapması gereken ilk iş piyasalara güven vermek. yani ekonomi politikalarında erdoğan döneminin akıl dışı hamlelerinin sona erdiğine piyasayı inandırmak. orası kolay, çünkü şu anda sorunun kendisi erdoğan zaten.
ama tabi her şey güllük gülistanlık da olmayacak. erdoğan iktidarının enflasyonla mücadeleye hiç girişmemiş olması, bir de üstüne seçim ekonomisi uygulayarak işleri daha da kötüleştirmesi falan, bunların elbette bir bedeli olacak ve bunu da en başta halk olarak biz ödeyeceğiz. -
ekrem imamoğlu
dünden beridir düşünüyorum, imamoğlu henüz aday bile değilken neden bu kadar göz göre göre adaylık yolunu tıkamaya çalışıyor erdoğan avaneleri? mesele imamoğlu'nun güçlü aday olması olamaz. çok basit bir sebebi var bunun. erdoğan'ın seçimleri kazanması için yüzde 50'den fazla oya ihtiyacı var. muharrem ince'li fiyasko seçimde bile fark 2,5 puandı. neredeyse tüm anketler gösteriyor ki, bu seçimleri kazanması için erdoğan'ın "elindeki yüzde elliyi tutması" yetmeyecek, öyle bir yüzde elli yok çünkü. en babası yüzde 40-45 var. yetmiyor. kararsız ya da küskün kitleden oy almak istiyorsan en yapmaman gereken şey rakibini bir çeşit kumpasla yarış dışında bırakmak. muhalefetin hiç bir aday bulamama sorunu yok çünkü. imamoğlu'nun önünü tıkarsan, kılıçdaroğlu da aday olabilir, mansur yavaş da olabilir, hatta gerekirse akşener de aday olabilir. senin bu tutumuna karşı seçmeni de gayet güzel konsolide eder üstelik.
o zaman neden? aklıma gelen tek makul gerekçe şu. imamoğlu, mansur yavaş ve kemal kılıçdaroğlu'nun aksine kitleleri harekete geçirebilen, bir mesajla sokaklara döküp, hem sakin kalıp hem de çatır çatır hakkını arayabilen, bu konuda kitlelere öncülük eden bir kişi. bunu ibb seçimlerinde gördük. mesela önceki ankara bb seçimlerinde mansur yavaş öne geçtiğinde efkan ala'nın sahneye çıkmasıyla birlikte senaryo değişmiş, sonunda da i. melih kazanmıştı. böylesine bariz bir skandal, "böyle şey olur mu" vızıltılarıyla kapatıldı. ibb mevzusunda öyle olmadı. üstelik muhaliflerin bile çoğunun inancı yokken, imamoğlu kararlı bir duruş sergiledi, kendisini ve seçmenlerini de tehlikeye atmadan yenilenen seçimlerde tereyağından kıl çeker gibi kopardı başkanlığı.
geçenlerde fatih altaylı da kulis bilgisi vermişti bu yönde. akp'liler de ekrem imamoğlu'nu tuttuğunu koparan, kitlelerle bağ kuran birisi olarak görüyorlarmış. şaşırtıcı değil ama düşündürücü.
çünkü ankara ve istanbul örneklerinden bile şu çok açık görülüyor, eğer kitleleri harekete geçirebilen bir lider varsa ve ona inanmış büyük bir kitle de varsa, sandık oyunlarıyla ya da türlü katekullilerle kazananın elinden koltuğu alamazsınız. ama eğer karşınızdaki aday bu direnci gösterecek kapasitede değilse, pek ala yapılıyor ve yapıldı da. burada şunu belirtmek isterim, ben şahsen mansur yavaş'ın ortaya koyduğu siyasi kişiliği, karakterini ekrem imamoğlundan bile daha fazla beğeniyorum. mevzu bu değil ama. asıl sorun, hakkına sahip çıkabilmek için oy aldığın kitleleri harekete geçirebilmekte. ve bu konuda muhalif adaylar arasından rüştünü ispatlayan tek kişi imamoğlu. ne kk, ne yavaş, ne ince bunu yapamadı.
yani tüm mesele, başa baş geçecek bir seçim sürecinde kim hakkına sahip çıkabilir, kim çıkamaz meselesi olabilir. yoksa mağduriyet yaratmanın nasıl sonuçlar doğuracağını en iyi bilen akp'nin bizzat kendisi zaten. ama muhalefetin, "tamam bu mağduriyeti yaşattıktan sonra daha bizim sırtımız yere gelmez" mantığı doğru değil. bunun doğru olabilmesi için hakkını sonuna kadar arayan, bunu lafla değil kitleleri harekete geçirerek yapacak birileri lazım. geçmişte bu süleyman demirel oldu, bülent ecevit oldu, rte oldu. ama kk'dan öyle bir şey bekliyorsanız, bir daha düşünün derim. en fazla ysk önünde oturma eylemi yapar "demokrat dede". -
kemal kılıçdaroğlu'na bir mesaj bırak
bak dede, iyi dinle burayı.
öyle kritik dönemlerde öyle anlaşılmaz, akla ziyan hatalar yapıyorsun ki insanlar senin niyetinden kuşku duyuyor doğal olarak.
senden olmadı, bundan sonra da olmayacak. neyi zorluyorsun hala?
kendini “yapıcı” “uzlaşmacı” bir siyasetçi olarak görüyor olabilirsin, hatta türkiye’nin umudu olduğun zannına kapılıyor da olabilirsin.
ama gerçek şu ki, bu ülke adım adım bu hale gelirken etkili bir siyaset yürütemedin. senin yapamadıklarını hep başkaları yaptı. ve sen bunca senede bunca olay olup biterken net tavır koymasını bilmedin. bir tek net tavrı ekmeleddin krizinde gösterdin, o da zaten en büyük somut hatan olarak siciline işledi.
insanlar bana neden güvenmiyor diye soruyorsan eğer bunun bir çok sebebi var. hepsi de senin kendi tercihlerin. bugün olan biten de aynısı. bir değil, iki değil her seferinde aynı hatayı yapıyorsun. bundan sonra da insanlar sana güvenmeyecek.
ekrem imamoğlu’nun adaylığını ilan et. bundan sonra yapabileceğin en doğru hareket demiyorum, tek doğru hareket bu. başka bir doğru kalmadı, bırakmadın. -
deniz baykal'ın cumhur ittifakına katılması
olursa müthiş bir gelişme olur. düşünsene: baykal, bahçeli, çiller, perinçek, destici, süleyman soylu, arınç ve daha niceleri aynı karede poz veriyorlar. müthiş bir şey.
geriye de bu millete, on yıllardır iliğini kurutan ve beyin ölümü gerçekleşeli çok olmuş ne kadar siyasi figür, figüran varsa onları tek seferde gömme fırsatını değerlendirmek kalıyor.
tek üzüntüm, keşke kenan evren de bu tabloda olsaydı. neticede bu çocukların(!) her biri onun çocukları aslında. -
fransa'da fabrikaların kapanmaya başlaması
ister muhalif olsun, ister akit, bu ülkenin gerizekalı insanları artık hiç çekilmiyor.
bir fransız gazetesi, yükselen enerji fiyatlarından dolayı bazı fabrikaların üretime ara verdiğini/vereceğini yazmış. olay bu. e zaten bunun böyle olacağı belli, büyük bir sürpriz yok burada. bir gazetenin bunu haber yapmasında da mantıksızlık yok.
ne olur? devlet belli sektörleri sübvanse edebilir, işi piyasaya bırakabilir, enerji dönüşümüne yatırım yapabilir...
bizimle aradaki fark nedir biliyor musunuz? ortada böyle bir durum yokken bizde enerji kesintileri yüzünden koca koca fabrikalar, osbler üretimi durdurmak zorunda kaldı, iki gün konuşuldu ve bitti. fatih altaylı epdk’nın mantıksız/halkın zararına işlerle enerji fiyatlarını nasıl uçurduğunu yazdı, gündem bile olmadı. tartışılmadı bile doğru dürüst. önlem yok, halktan tepki yok, gündeme getirebilen yok... e o zaman oyna devam.
tam da bu yüzden kıskanması gereken biziz. ab ülkeleri bu sorunu atlatacak. emin konuşmamın sebebi de oradaki siyasetçilerin çok namuslu olması değil. gelişmiş avrupa ülkelerinde hükümetler ciddi ekonomik meseleleri s.ke s.ke çözmek zorundadır, aksi halde güle güle derler adama. ve devlet sadece bir tane başbakandan ya da cumhurbaşkanından ve onun avanelerinden ibaret değildir. sende öyle.
fransızlara da almanlara da kafam girsin, umurumda değil. ama köpekler istedi diye atlar ölmez. yirmi senedir bitti bitiyor bitecek denilen ab’nin en siktiriboktan ülkelerinden ikisi kapı komşumuz ve aylık maaşlarıyla iki üç ay on numara beş yıldız tatil yapabiliyorlar bizim ülkede. ulan senin vatandaşın yunan ya da bulgar vatandaşı birisiyle evlenince hemen koşturuyor vatandaşlık alabilir miyim diye. bizim burada da türk vatandaşlığı alan suri mülteci isyan ediyor ben mülteciyken daha iyiydim diye. o zaman bir oturup düşüneceksin, önce kendine bakacaksın. -
hayatın tadı olsaydı neye benzerdi
avokado. bir şeye benzetmeye çalışarak ömür tüketiyorsun.
-
erdoğan'ın ekonomiyi düzeltememesinin nedeni
seçmiş olduğu yolla ilgili.
yıllar önce, hatırlayın, ali babacan, mehmet şimşek gibi adamlar yurtdışı ziyaretleri yapıp yabancı yatırımcıların gönlüne su serpiyordu. mesajları açıktı aslında. evet, bir otokratlaşma durumu var ama sizlik bir durum yok mesajıydı.
o adamların hepsini yaka paça gönderdi erdoğan. yetkileri de kendi elinde topladı.
yabancı yatırımcı önemli, çünkü bu ülkenin kendi tasarruflarıyla gerekli büyüme rakamlarını tutturması mümkün değil. mecburen dışarıdan para girmesi lazım sisteme ki çarklar dönsün. erdoğana, nebatiye, damada kim inanır da risk alır allah aşkına? erdoğan akşamdan sabaha dostunu düşmanını değiştiren bir insan.
yolsuzluklar felaket bir seviyeye gidiyor, artık kanıksanmış durumda. böyle bir piyasada kimle, nasıl rekabet edeceksin? seneler boyu devletçiliği eleştirdiler, devlet çay mı üretir, tekstil mi üretir dediler. bu şekilde verimlilik, rekabetçilik olmaz dediler. tamam, eyvallah haklısın.
peki karşısına ne koydun? özel teşebbüs dediğin bir avuç oligark oldu. adamlar oturduğu yerden sıfır risk, sıfır emekle voliyi vurdu. kamu kaynaklarıyla besliyorsun, yetmiyor bedavaya kredi veriyorsun, o da yetmiyor bir de onu da ödemiyorlar! lan bu şirketler kamunun elinde kalsaydı bu kadar zarar edemezdin ki zaten.
soygunla, talanla buraya kadar kardeş. daha hala saf saf “du bakalım vardır bir bildikleri” diyenin aklına şaşarım! biraz daha bekle sen. kıçındaki dona kadar soydukları zaman anlarsın belki. -
yazarların bizzat gördüğü siyasetçiler
kaç senesiydi hatırlamıyorum, ama çocuktum. memlekete bir siyasetçi gelmiş, annemle ben de sokaktayız bir yere gidiyoruz. o sırada bir otobüs geçiyor, içinde böyle sıcak tebessümle birisi bize el salladı, bayağı göz göze geldik. hatta bana öpücük yolladı.
hoşuma gitti tabi, anneme dedim bu adam neden cumhurbaşkanı olmuyor?
hay dilimi eşşoğlu eşşek arısı soksaydı da allahtan başka bir bela isteseymişim diyeyim de siz anlayın kimden bahsettiğimi. -
italya'nın erdoğan'a posta koymasına izin vermeyiz
gayet doğru anladığımız ve gayet de haklı olarak saçma bulduğumuz bir açıklama.
muhalefetin de bu dışarıdan gelen her boka karşı “birlik olmalıyız” tavrından gına geldi artık. bizi sadece biz eleştirebilirmişiz.
kusura bakma da, senin hükümetin dünya üzerindeki bir yığın hükümet lehinde ya da aleyhinde bir yığın açıklama yapıyor. o zaman sorun yok, adamlar kendilerince bir tespit yapınca yaygara.
hayır bir de italya başbakanı diyor ki özetle “diktatör de deseniz bunlarla kendi çıkarlarımız doğrultusunda iyi ilişkiler kurmaktan, anlaşmaktan çekinmemeliyiz”. asıl vahim olan, bu zafiyetimizin bilinmesi. benzer bir açıklamayı trump da yapmıştı.
bu ne demek? koskoca ülkeyi bir şeye ikna etmektense, tek kişiyi ikna etmek, onun kişisel çıkarına bir şeyler yapıp uzlaşmak çok daha kolay. burada asıl konuşulması gereken mevzu bu. ama muhalefetin bu dümdüz ve hayli kof bakış açısıyla güme gidiyor.
hayır bu ele güne karşı birlik içinde olalım dediğiniz insanlar ecevit’i rahatsızlığı sebebiyle alaya alan insanlardı. ismet inönü’nün işitme sorununu diline dolayan insanlardı.
sanki adamlar ulusal varlığımıza yönelik bir şey söylemiş gibi zıplıyorsunuz hemen. dünyada biz hariç herkesin dile getirebildiği bie şeyi söylemişler, bu böyledir diye ilişkilerimizi koparmayalım, çıkarımızın peşinde koşalım demişler. -
20 ekim 2020 konda'nın genel seçim anketi
ulan millet bir şeyler karalamış ama adım gibi eminim ki büyük çoğunluğu da habere tıklayıp ne diyor bu adamlar diye bakmamış.
çünkü baksa görecek, kararsızlar dağıtılmadan kimin oyunun yüzde kaçlarda gezindiğini. mhp nasıl hala bu oyları alıyor diye soruyor mesela adam. bak kardeşim kaynağa, o oyu almıyor ki zaten? kararsızlar dağıtılınca o oy çıkıyor.
hiç zorlamaya gerek yok. kararsızlar, tercih belirtmeyenler vs yüzde otuz küsürlerde gezinirken, bu anketin ortaya koyduğu sonuç, her şeyin olabileceğidir. başka yeni partilerin kurulmasından tutun da, deva partisi, gelecek partisi gibi yeni partilerin daha da güçlenmesine kadar, chp’nin doğru bir politika izleyerek yüzde otuz küsürlere çıkmasından, mhp’nin hiç bir şey yapmadan yüzde on beş-yirmi bandına gelmesine ya da akpnin mhp’yi de yutup yüzde kırklarda oy almasına kadar her türlü sonuç çıkabilir demek bu.
muhalefet de, eğer azıcık kafaları çalışıyorsa, hdp tartışmasıymış, kaftancıoğluymuş falan, kendilerine hiç hayır getirmeyecek bu laklakları bırakmalı ve bir an önce sahaya inmeli. gençlik kolları, kadın kolları, taşra teşkilatları ve hatta gönüllüleriyle şimdiden sokak sokak gezmeli, insanların nabzını tutmalı.
ezbere konuşmanın da anlamı yok ayrıca. yok efendim millet acından geberse yine akp yüzde kırkın altına düşmezmiş de, millette akıl yokmuş da şuymuş buymuş. haziran seçiminde bu millet muhalefete fırsatı verdi, onlar değerlendiremedi mistır stepne sağ olsun. kaldı ki o zaman şu anki ekonomik buhranın onda biri yoktu ortada.
bu iktidar yüzde kırkın altına da düşer, otuzun altına da düşer. ama sorarlar adama, sen ne yapıyorsun bunun için? iç anadolu’da yoksun, teşkilatların çalışmıyor, belediyelerini yalnız bırakıyorsun zaman zaman ve en önemlisi de sabahtan akşama cnn türk gibi, habertürk gibi boş beleş kanallarda, iktidarın belirlediği gündemi tartışıyorsun. yok hdp terörist mi, değil mi? yok hdpliler ile fotoğraf çekilir mi, kahvaltı yapılır mi, aynı umumi tuvalete sıçılır mı... amk bu ülkeyi yirmi senedir akp yönetiyor, pkk ile ilgili hükümetin alacağı hiç bir kararda hdp sırf meclisteki vekilleriyle hiç bir halt edemez. ülkede gençlerin yarısı ya işsiz, ya çerez parasıyla geçinmeye çalışıyor, tartıştığınız konulara bak? ulan şu dikta rejiminden kurtulalım bir, hdpyi sonra konuşursunuz istediğiniz kadar. -
milliyetçi hareket partisi
atatürk’e lanet okuyanlara gıkını çıkarmayan arapçı parti. cücük iktidar.
-
tarihin arka odası
çoğu konuda çok ön yargılı değilim ama bu programla ilgili ön yargılı olmam için her şey mevcut.
murat bardakçı,
erhan afyoncu,
trt
murat bardakçı, sağı solu pek belli olmayan bir adam. işin içinde ciddi bir çıkar olunca tatlı yollardan hükümete yanlar. zaten trt 1, başka ne olacaktı?
erhan afyoncu, iyi bir tarihçidir falan ama çıkarcı da bir adam. kusura bakmasın ama öyle yani. milli savunma üniversitesi adlı güzide kurumumuza rektör olmuş bir insan. oraya da öyle belli cendereler geçirmeden, sırf işinin ehli bir insansınız diye getirilmezsiniz yani.
nurhan hoca çok şeker bir kadın, değerli bir hocamız. onu üzmesinler de, gerisi pek umurumda değil açıkçası. izler miyim, arada bir izlerim illa ki, habertürkteki her bokologların her şeyi fetöye bağladıkları körler sağırlar birbirini ağırlar programlarındansa izleriz yani. trt'ye verdiğimiz vergilerin hatırına.
ama onun haricinde eski performansını falan da beklemem. murat bardakçı diriliş ertuğrul izleyen adamların maillerini mi cevaplayacak trt'de? düşününce bile gülme geliyor, öyle bir şey olursa bir kaç haftada tarihin arka odasına kaldırılır program. -
nasa'nın başına akp'liler geçerse olacaklar
nasa kadar olmasa da, hazır yapılmışı var (bkz: tübitak)
yandaş bir badem bıyıklı (isterse hayvanat bahçesi müdürü olsun fark etmez) kurumun başına atanır.
temizlik görevlisinden bilim insanına, hepsi ne kadar yalaka takımı varsa onlarla doldurulur.
maaşlar şişirilir. özel banyolu ofisler yapılır, sonra eldeki mevcut binalar beğenilmez, yenileri yapılır.
yeni binalar bilimum osmanlı bayraklarıyla, lüksle, şatafatla doldurulur. kurumun bütçesi şişirildikçe şişirilir.
ama netice itibarıyla herhangi işe yarar bir şey üretilmez. onun yerine ayda duyulan ezan sesiyle ilgili araştırmalara kaynak ayırılır falan...
düşündükçe içim şişti yemin ediyorum.