fucking stupid referee cümlesini çevirmek için toefl'dan en az 100 almaya ihtiyacımız olduğunu öğrendiğimiz kırmızı karttır.
çünkü fucking stupid ne demek bilmek ya da söylendiğinde anlamak için en az c1 ingilizce gereklidir...
birdirbir oynarken sek sek seken kedi18 profili
-
fred'in gördüğü kırmızı kartın iptal edilmesi
-
film isimlerini kedi ile değiştir
bütün film isimlerinin "kedi" olması ile sonuçlanacak durumdur.
örneğin;
back to the future - kedi
unforgiven - kedi
ağır roman - kedi
içerik, film isimlerinin içindeki en çarpıcı kelimeyi "kedi" ile değiştir değil, film isimlerini kedi ile değiştir.
pisa testi sonuçları çok doğru, bir defa daha anladım an itibariyle. okuduğunu anlamıyor ülkemizdeki insanlar.
tabi bir diğer sonuç da düşündüğünü de düzgün yazamıyor görüldüğü üzere... -
imamoğlu'nun glasgow'da yaptığı ingilizce konuşma
17 yıldır bir kısmı yurtdışında, anadili ingilizce olan bir ülkede olmak üzere iş hayatındayım, rusundan romenine, hintlisinden korelisine bir çok yabancı kişiyle birebir muhatap olmak durumunda kaldım ve imamoğlu'nun ingilizcesinden çok çok daha kötü konuşan ve aksanı da çok daha keskin ve anlaşılmaz onlarca insan gördüm ama türkler kadar bu aksan ve kurallı konuşmaya takıntılı hiçkimse görmedim.
hatta çok çarpıcı bir örnek olarak, yıllar önce iş için amerikalı bir grupla toplantıdayız, herkes konuşuyor konu hakkında, amerikalılardan birisi konuşmaya başladı ama adamın beş kelimesinin birini filan anlayabiliyorum, öyle bir aksanı var. tam yanımda da yine o gruptan bi hanımefendi var, yüzümdeki acı ifadesini farketmiş olacak ki bana doğru eğilip "merak etme, biz de zaman zaman söylediklerini anlamakta zorlanıyoruz, texas'lı o, aksanı biraz zorlayıcı olabiliyor" dedi. anadili ingilizce olanların bile aksanları çok çok farklıyken anadili ingilizce olmayan birisinin cümle yapısı ve aksanına kimse takılmaz, takılmıyor bizimkiler kadar.
tanım; iyi olmasa da gayet anlaşılır bir ingilizcedir. -
galatasaray
cüneyt çakır'ın yönettiği son 10 galatasaray maçının 5'inde galatasaray'ın golü yok ve sadece 2 tane galibiyeti var. ama bir mal değneği "kralını getirsen cüneyt çakır kadar katkı yapabilir mi galatasaray’a" gibi dayanaksız ve külliyen yalan olan bir şey yüzünde en ufak bir kızarma olmadan yazabiliyor.
ne demişler, allah rakibin de haysiyetlisini versin...
edit: oha, adam jet hızıyla silmiş lan entarisini. inanılır gibi değil. ama ss almıştım, yani sana kaçış yok*... -
galatasaray'ın play off sistemi yalanı
artık kesin kanaat getirdim, bu beşiktaş taraftarlarının zeka seviyesi 5 yaş. neden 5 yaş diyorum, çünkü 5 yaşındaki çocukların psikolojik profili aşırı hayal gücü ile desteklenen hikaye uydurma ve yalan söyleme güdüsü ile beraber gelen bu uydurdukları hikaye ve yalanlara ilk başta kendilerinin inanıp doğru kabul etmesidir. çoğu 5 yaş civarı çocukta bu davranış gözlemlenir.
işte beşiktaş taraftarları da aynen böyle. önce bir yalan söylüyorlar, sonra bu yalana kendileri inanıp doğru kabul ediyor ve önlerine gelen her yerde söylüyorlar/yazıyorlar. yani 5 yaşındaki çocukların psikolojik profiliyle beşiktaş taraftarlarının psikolojik profilleri örtüşüyor.
bunun benim karşılaştığım ilk tezahürü mesela "galatasaray şampiyon olmak için ankaragücü'ne 8 atmak zorundaydı, 7 atsalardı biz şampiyon oluyorduk" yalanlarıdır. yıllarca bu yalanlarıyla savaştım, durumun öyle olmadığını, galatasaray'ın zaten 2 averajla önde olduğunu, 1-0 yense bile, beşiktaş 4 farklı kazanmadığı sürece galatasaray'ın şampiyon olacağını anlatamadım, beni yalancılıkla suçladılar*. allahtan teknoloji gelişti, internet yaygınlaştı da tff.org'a girip 29. hafta puan ve averaj durumunu göstererek suratlarına çarpabiliyoruz artık bu yalanlarını. arkasından "kardeşim, diyelim 8-0 değil de 1-0 bitti o maç, siz kendi maçınızı 4-0 kazanacağınızdan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, yoksa şike mi yaptınız?" diye sorulduğunda da suratlarının aldığı hali görmek cidden paha biçilemez.
şimdi de yeni yeni yalanlar türettiler. bunlardan biri "biz namoğlu istifa derken siz onu koruyordunuz, müstehak size" yalanı. biz galatasaray taraftarları hiçbir zaman yusuf namoğlu'nu korumadık, ayrıca sizin ucuz oyunlarınıza düşmeyecek kadar da akıllıyız. siz "namoğlu istifa" dediğinizde biz "neden sadece namoğlu istifa ediyor ki, tff tüm kurullarıyla beraber toptan istifa etsin. buna namoğlu da dahil, siz buna var mısınız?" dedik ve alayınız ölü taklidi yaptınız. çünkü amacınız üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek amiyane tabirle. peki biz bunu yer miyiz? yemiyoruz tabi ki ancak siz arsızca yalan söylemekten ve sonra bu yalana kendiniz inanmaktan geri duramıyorsunuz. sanki gerçekten böyle bir durum varmış gibi her yerde öne sürüyorsunuz.
bir diğer yalanınız da bu. ne fatih terim ne de başka bir galatasaraylı lig devam ederken ve biz öndeyken play-off getirildiğini iddia etmedi hiçbir zaman. ne daha öncesinde ne de daha sonrasında uygulanmayan bu sistemin birden bire getirildiğini, kimseden fikir alınmadığını ve ligi 9 puan önde bitirmemize rağmen bu puan farkının yarıya indirilerek yeni bir 4'lü lig usulü turnuva yapıldığını, bu nedenle de iki defa şampiyon olmak durumunda kaldığımızı söylediler. ancak siz yine 5 yaşındaki çocuklar gibi davranıp bu sözleri "biz öndeyken play-off getirildi" olarak algılamak istediniz, böyle söylendiğine dair bir yalan uydurdunuz, ardından bu yalana kendiniz inandınız ve her yerde de bu gerçekmiş gibi söylüyorsunuz/yazıyorsunuz. ama daha önce de dediğim gibi, allahtan teknoloji gelişti, yapılan her konuşma neredeyse videoya alınıyor ve ulaşmak kolay da o yalanlarınızı yüzünüze vurabiliyoruz.
biz yalanlarınızı yüzünüze vuruyoruz da, sizin ar damarınız çatladığı için gram utanmıyorsunuz. işte asıl o çok üzücü...
tanım; olmayandır.
edit: imla vs. -
ankaragücü'nün beşiktaş'a verdiği ayar
2011-12 sezonunda inönü'de yapılan maçta, ankaragücü ekonomik olarak çöktüğü için çoğu paf takımdan olmak üzere bir takımla çıkmıştı sahaya ve o maçta beşiktaş tribünlerinden sahaya yüzlerce 1 tl atılmıştı. bu uygulamayı duyunca aklıma direkt bu durumun intikamı gibi geldi bana.
tanım: çok ince bir bilet fiyatıdır. -
gs'nin uefa bjk'nin şampiyonlar ligi takımı olması
-
galatasaray
kura çekiminde galatasaray çıktığında sunuculardan biri diyor ki "1989 yılında bu kupanın yarı finalisti ve iki defa çeyrek final oynamış takım", diğeri de ekliyor "2000 yılında arsenal'i finalde yenerek uefa kupası'nı kazandığı ve sonrasında uefa süper kupasını kazandığını da unutmayalım" ve bazı madde bağımlıları da buna rağmen diyor ki "bu gruptan namağlup çıkarsanız anca bizim kadar başarılı olduğunuzu söyleyebilirsiniz". bu adamlara neyi nasıl anlatacaksın ki, kafa uçmuş gitmiş...
tanım; türkiyenin en başarılı futbol takımına sahip spor kulübü... -
galatasaray
renktaşlarımı bazen anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. geçen sezon bittiğinde bu kulübün 20 milyon euro'luk bir transfer bütçesi ayırdığı belliydi. şimdi teker teker bakalım gelenlere ve gidenlere.
gidenler
bruma - 12.5 milyon euro (1.4 milyon euro maaş)
podolski - 2.6 milyon euro (3 milyon euro maaş)
semih - 2 milyon euro (1.7 milyon euro maaş)
cenk - 0.2 milyon euro (950 bin euro maaş)
salih - 0.06 milyon euro (450 bin euro maaş)
chedjou - bonservissiz (2.2 milyon euro maaş)
sabri - bonservissiz (1.25 milyon euro maaş)
sneijder - bonservissiz (3.85 milyon euro maaş)
josue - kiralıktan döndü (700 bin euro maaş)
toplam 17.36 milyon euro gelir ve 15.5 milyon euro maaş bütçesi
gelenler
belhanda - 8 milyon euro (3.35 milyon euro maaş)
ndiaye - 7.5 milyon euro (2.75 milyon euro maaş)
maicon - 7 milyon euro (2.2 milyon euro maaş)
fernando - 5.25 milyon euro (tahmini 3 milyon euro maaş)
mariano - 4 milyon euro (2.3 milyon euro maaş)
gomis - 5 milyon euro (2.5 milyon euro bonservis + 2.5 milyon euro imza parası) (3.35 milyon euro maaş)
toplam 36.5 milyon euro bonservis ve 16.95 milyon euro maaş bütçesi
yani aslında gönderilenler ile gelenleri alt alta topladığımızda elimizde 19 milyon euro bonservis ve 1.5 milyon euro fazla maaş bütçesi harcanmış görünüyor. e babacım zaten 20 milyon euro transfer bütçesi ayırmamış mıydık? daha 19 milyon euro'dayız harcamada. maaş bütçesi de sadece 1.5 milyon euro artmış görünüyor an itibariyle. daha da gitmesi beklenen de jong, cavanda ve hakan balta var ve gitmek isteyen sinan gümüş var. bunların maaş bütçesi düşecek, ilk saydığım üç oyuncudan bir bonservis gelmez ama sinan gümüş'ten 3-5 bişey gelir, o para gelecek. yukarı da yazdıklarıma ek bir de feghouli'nin bonservisi eklenecek. artısına eksisine bakıldığında maaş bütçesi geçen senenin altına inecek ve düşünülen transfer bütçesinin de içinde kalınacak gibi görünüyor net bir şekilde.
e o zaman nasıl oluyor da riva'nın parasını harcamış oluyoruz ki bu trasferlerle? hayır bu bütçe belirlendiğinde daha riva satışı gerçekleşmemişti bile.
geçmişte yazdıklarıma bakarsanız dursun özbek yönetiminin azılı bir muhalifi olduğumu görebilirsiniz ama ben bu transfer sezonunda bütçe açısından bir sıkıntı görmüyorum. ha, derseniz ki bu alınan adamlar daha az bedelerle alınamaz mıydı? bence alınırdı net bir şekilde, orası ayrı. ama bütçe konusunda hiçbir sıkıntı yok şu anda.
yine birileri algı yönetimi kasıyor ve bizim taraftar da balıklama atlıyor buna, gerçi tek nedeni de dursun özbek bu karamsarlığın. şu anda kulübün başında dursun özbek değil de başka birisi olsaydı, taraftarlar bu kadar karamsar olmaz, bu kadar da karşı durmazdı...
tanım; 2017-18 transfer sezonunda bütçe konusunda hiçbir sıkıntısı olmayan kulübüm. -
az pişmiş hafif kanlı et
öncelikle az pişmiş hafif kanlı et diye bir şey yoktur. çünkü pişirilmeye hazır hale getirilmiş, yani kasaplarda gördüğünüz hiçbir ette kan olmaz (sakatatlar hariç). olsa da topak topak sertleşmiş (pıhtılaşmış) halde görürsünüz ki bu da kesilen hayvanın hatalı kesilerek kanın göğüs boşluğuna dolduğuna işaret eder. mesela yürek temizlenirken bu bahsettiğim pıhtılaşmış kanla karşılaşırsınız (doğal olarak).
az pişmiş et kesildiğinde akan kırmızı sıvı da esasında kan değil miyoglobindir (myoglobin) ki o da kaslara oksijen taşımakla yükümlü olan bir tür proteindir. çok pişmiş etlerde olmamasının nedeni (öyle bir neden yok, lafın gelişi) bu proteinin görünür olmasına neden olan etin suyunun buharlaşmasıdır. yani çok pişmiş ette de o gördüğünüz kırmızı madde var ve yine yiyorsunuz, sadece az pişmiş etteki gibi akışkan değil, et kesildiğinde görünür olmuyor.
diğer yandan çiğ etin yıkanmasının da hiçbir faydası yoktur. üzerinde pislik yoksa eti yıkamanızla yıkamamanız arasında hiçbir fark bulunmaz, eğer üzerine deterjan sıkıp yıkamıyorsanız. etin üzerine (içinde) bulunan bakteriler/mikroplar suyla yıkamakla geçmez, geçsin istiyorsanız anti bakteriyel vs. bir temizleyici kullanmanız gerekir. kaldı ki kullansanız dahi etin içine ulaşamayacağınızdan yine bir faydası olmaz. zaten 50 santigrat derece üzerinde 2 dakika ve üzeri sürelerde pişen (sıcaklığın etin tüm kısımlarına ulaşmasından bahsediyorum, yoksa 30 santim kalınlığında bir eti 2 dakika pişirerek içindeki bakterileri öldüremezsin) etlerde insan sağlığına zararlı bakteriler yaşamına devam edemezler (doktor ya da bu işin uzmanı değilim ancak bildiğim bu şekilde olduğu).
ayrıca çok pişmiş (yanık kıvamında) etlerin sağlığa da bir faydası yoktur, hatta zararı vardır. protein yüksek ısılarda bozulan (mutasyona uğrayan) bir organik yapıdır. bozulmuş halde vücuda giren bu organik yapı en küçük yapı taşına kadar aynı halde vücutta dolanmaya devam eder. bu da çeşitli hastalıklara (başlıcası da kanser) kapı açan bir durumdur. esasında et uzun süre pişirilmeden yenilmesi gereken bir besin maddesidir bu nedenle. o kırmızı sıvıyı görmek istemiyorsanız da daha kalın dilimli etleri pişirmeli ve yanan dış kısımlarını da yememelisiniz kısaca. ama esasında hem lezzet hem de sağlık açısından ideali etin aşırı pişirilmeden yenmesidir. -
arkadaşlar atatürk'ün dedesinin adını bilen varmı
zübeyde hanım'ın babası
(bkz: sofuzade feyzullah ağa)
ali rıza efendi'nin babası
(bkz: kızıl hafız ahmet efendi) -
galatasaray
yukarıda bir geri zekalı var, demiş ki "50'li 60'lı, 70'li yıllarda var mısınız?". tarih bilmeyenlere tarih dersi serimize yeni bir halka ekleyerek cevap verelim buna: evet varız!
öncelikle süper lig lig tarihi 1959 yılında başlıyor, yani 50'li yıllar dediği şey aslında sadece bir yıl. ama elimizi korkak alıştırmayalım, öncesindeki istanbul profesyonel ligini de sayalım ve bakalım ortaya nasıl bir tablo çıkacak.
istanbul profesyonel ligi 1951 yılı itibariyle başlayan bir lig ve takımlara göre şampiyonluk sayıları da şu şekilde: galatasaray 3 (1955, 1956, 1958), fenerbahçe 3 (1953, 1957, 1959) ve beşiktaş 2 (1952, 1954). hadi buna 50'li yılları tam olarak kapsasın diye istanbul futbol ligi'nin 1950-51 sezonunu da katalım, ki şampiyon olan takım o sene beşiktaş. beşiktaş'ın da şampiyonluk sayısı böylece 3'e çıkıyor.
1959-60 sezonuyla beraber de milli lig adıyla, bugünkü türkiye süper ligi kuruluyor. lig bu isimle 5 sezon oynanıyor. şampiyonluk sayıları takımlar göre galatasaray 2 (1962 ve 1963), fenerbahçe 2 (1959 [1959 yılında profesyonel lig şampiyonluğu da var ancak bu aslında iki farklı ligin iki farklı şampiyonluğu, tescil tarihleri bu şekilde göründüğü için böyle yazmak durumundayım] ve 1961) ve beşiktaş 1 (1960).
daha sonrasında ligin adı 1. lig' dönüştürülüyor. konumuz olan 1960 ve 1970'li yıllara bakarsak eğer şampiyonluk sayıları şu şekilde: galatasaray 4 (1969, 1971, 1972 ve 1973), fenerbahçe 7 (1964, 1965, 1968, 1970, 1974, 1975 ve 1978), beşiktaş 2 (1966 ve 1967) ve trabzonspor 3 (1976, 1977 ve 1979).
şimdi ne demişti bu geri zekalı yazar? "50'li 60'lı, 70'li yıllarda var mısınız?". rakamlarla bakalım isterseniz galatasaray var mıymış yok muymuş?
50'li yıllar: 3 şampiyonluk
60'lı yıllar: 3 şampiyonluk
70'li yıllar: 3 şampiyonluk
rakamlar diyor ki bu 30 yılı kapsayan dönemde galatasaray her 3 yılda bir şampiyon olmuş aşağı yukarı. yani sorduğu sorunun cevabı, kesin bir şekilde "evet" oluyor. rakamlar böyle diyor...
sonrasında da demiş ki "memlekete girişiniz cemaat - darbe - mafya üçgeni içinde mi? evet (80 sonrası)". işte açık açık "ben geri zekalıyım" demenin en temiz yöntemi. halbuki galatasaray'ın meşhur 14 yıl şampiyon olamadığı dönem tam da bahsettiği 80'li yıllar (70'li yılların sonundan itibaren 80'li yılların sonlarına kadar).
sonrasındaki savları ise komiklik derecesinde gerçekten. "devlet - mafya" diye girip "siyasal islam projesi"'ne bağlanmış. iyi de hangisi sayın geri zekalı? "devlet - mafya" mı "siyasal islam" mı? bu kafa karışıklığınız ne olacak gerçekten bilemiyoruz biz galatasaraylılar olarak. aynısını fransız vs. diyerek de yapıyorsunuz. bu kıvraklık dansözlerde yok net bir şekilde de aynı entry içinde iki faklı klik üzerinden ilerlemekle bir çığır açmış bu sevgili mal değneği.
hele hele "devleti olmasa yok olursunuz" güzellemesi var ki dadından yenmez. taa 2014 yılında yazdığım bir entry var ki (bkz: #45595951) açıkça devleti arkasına alan kulübü ortaya koyuyor zaten. daha başka bir söze gerek bile yok.
tanım; geri zekalı turnusolü olan takımım...
ekleme: aparkatların maradonası hatırlattı, biz de ekleyelim. 1962-63 senesinde bir de şampiyon kulüpler kupası çeyrek finali var galatasarayımın milan'a karşı. tabi bu tip başarılar bizim için sıradan olduğundan unutmuşum yazmayı... -
jan olde riekerink
bizim takımın taraftarı gerçekten skor taraftarı, ben bunu bu sene kabul ettim artık.
tolga'yı degil de josue'yi oynatsa "neden josue oynuyor da tolga oynamiyor" der. şimdi "top çıkaramayan tolga'yı oynatıp josue'yi oynatmıyor" diye eleştiriyor. hakan - semih ikilisiyle çıktı, "neden ahmet çalık oynamıyor?" diyor, ahmet oynasaydı şimdiki ikilinin birisinin yerine "birbirine daha uyumlu hakan - semih varken neden ahmet oynuyor?" derdi. adam hava topu zaafını bildiğinden devre arası uzun boylu stoper isteyip durdu, alınan 1.80 m'lik ahmet çalık. ben adım gibi eminim şu anda aslında chedjou'yu karodaki defans oyuncularının herhangi birine tercih eder ama yönetim iyi oynar da taraftarın gözüne girerse gönderemeyiz düşüncesiyle kadroya almasını engelliyor. hayır bir de sanki adamın elinde ilk 11 için çekişen 30 oyuncu vardı da böyle bir ilk 11 çıkardı. elinde olan bu kadar. şu anda sahadakilerden, muslera hariç, hiçbirisinde "ruh" yok. adam ne yapsın? -
araplar petra'yı yaparken türkler ne yapıyordu
(bkz: entry ve nick uyumu)
hatta ve hatta
(bkz: başlık entry ve nick uyumu) -
hıncal uluç'un galatasaray şike yaptı itirafı
ulan, şimdi konuşmayayım konuşmayayım diyorum, dayanamıyorum. bir defa bu söylenen lafa inanıp buraya başlık açmak başlı başına geri zekalılık. neden? çünkü bu söylenen cümlenin hangi sene için söylendiği belli değil.
ama ben size hemen hangi sene için söylendiğini açıklayayım. 1979-80 sezonu için kuruyor bu cümleyi hıncal uluç. ve ayrıca çok da iyi biliyor aslında puan durumunu filan bu arada, sakın yanılmayın. ama adam türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük trollü ve insanların bu cümlesine balıklama atlayacağını da biliyor pek tabi ki de.
tarih bilmeyenlere tarih dersi serimize devam edelim o halde ve anlatalım durumu:
1979-80 sezonunda ligde 16 takım var. galibiyete 2, baraberliğe 1 puan veriliyor ve sene sonunda şampiyon takım trabzonspor, 39 puanla şampiyon oluyor. küme düşen göztepe'nin puanı ise 27. yani şampiyonla küme düşen takım arasındaki puan farkı sadece 12 (6 galibiyet, günümüzde 3 puanlık sistemde, 4 maç fazladan oynandığı da düşünülürse, küme düşen takımla şampiyon takım arasında puan farkları en az 40+, yani 14 maçta ancak alınabilecek kadar oluyor, genellikle 48 puan çevresinde toplanıyor hatta). bitti mi? bitmedi tabi ki. 27 puanla küme düşen göztepe'nin bir üstüne 28 puanlı 2 takım var; altay ve gaziantep. ama işin daha ilginci sadece 1 galibiyet farkı olan 29 puanda tam tamına 4 takım var ki bunlar galatasaray, beşiktaş, adanaspor ve adana demirspor. yani lig 8.'si oynadığı herhangi bir maçı kaybetmiş olsa küme düşmemek için 14. göztepe ile averaj hesabına girecek. ortada böyle bir lig var. galatasaray, o sene fenerbahçe ile de 27. haftada karşılaşıyor bu arada, maç galatasaray'ın stadında ve 0-0 berabere bitiyor. galatasaray'ın bu maçtan sonra 3 maçı daha var yani, ortada kazanılabilecek 6 puan mevcut. fenerbahçe maçından sonra oynadığı maçlarda alınan skorlar da şu şekilde;
28. hafta: galatasaray 3 - 0 bursaspor
29. hafta: orduspor 1 - 1 galatasaray
30. hafta: galatasaray 3 - 0 rizespor
velhasıl, ortada büyük mehmet'in (mehmet oğuz) fenerbahçe'yi ayarlaması ile galatasaray ve fenerbahçe'nin berabere kalması ve bunun sonucu galatasaray'ın ligde kalması gibi bir durum yok. çünkü bahse konu olan galatasaray - fenerbahçe ligin son ve kader maçı değil ilk olarak. ikinci olarak da 27. haftadan sonra yapılan 3 maçta galatasaray alınabilecek 6 puanın 5'ini alıyor zaten ki fenerbahçe maçında yenilmiş ve puan alamamış olsa dahi topladığı puanlar düşme hattının üstünde kalmasına yeterli.
bir başka ilginç durum ise, herkesin de gözden kaçırdığı, beşiktaş ile galatasaray o sene aynı puanda bitiriyorlar ligi. beşiktaş - fenerbahçe maçı 23. haftada oynanıyor ve 1-1 eşitlikle bitiyor. bu durumda fenerbahçe, beşiktaş'a da mı hatır şikesi yapıp 1 puan almasını sağladı diyeceğiz? böyle bir mantık olabilir mi?
yani size buradan ekmek çıkmaz sayın şikeciler...
edit: yanlışlıkla son iki haftayı orduspor olarak yazmışım, son hafta rizespor maçı olacaktı, düzelttim. -
milli takım'ın yeni teknik direktörü
ben tüpçüyü tanıyorsam ilk hedefi
(bkz: şenol güneş)
ikinci hedefi
(bkz: jan olde riekerink)
olacaktır. adam düzgün giden arabanın tekerine çomak sokmadan duramıyor zira. -
hamit altıntop
"sözleşmesi var, alacak tabi, yapmasaydın öyle sözleşme" diyen arkadaşlar çok yanlış gelmişler öncelikle. kimsenin sözleşmesi gereği alacağı paraya lafı yok. elbette ki sözleşmeyi değiştirme yönündeki istekleri reddetmesine de lafımız yok. ama zurnanın zırt dediği bir yer var. 2011-12 sezonunda real'de oynarken sakatlandığında real yönetimine gidip "ben sakatlandım, sakat olduğum sürece bana sözleşme gereği vermeniz gereken parayı vermeyin" diyen adam bugün maç başına 700 bin tl maliyete sebep olduğu ve 2015-16 sezonunda 1 dakika bile forma giymediği galatasaray'a aynı şeyi söylemiyor ve hatta yönetimin "bak zaten oynayamıyorsun, 2015-16 sezonunda şu ana kadar aldığın yaklaşık 6 milyon tl'ye lafımız yok ama bundan sonrası için şunu maç başı yapalım, çıktığın maçlarda al paranı" teklifini reddediyorsa her türlü lafı hak eder, kimse de kusura bakmasın. ve en basit tabiriyle utanmazın, yüzsüzün önde gidenidir, nasıl birisi olduğunu da net bir şekilde göstermiştir cümle aleme. ali sami yen spor kompleksi'nde yapılacak ilk maçta da bu adamı her şekilde protesto etmeyen taraftara da yazıklar olsundur zaten.
hani bir laf vardır, türkün türkten başka düşmanı yoktur diye. hamit altıntop terk başına bu lafın ispatıdır... -
leicester city
bu senenin başında selçuk inan'a transfer teklifi ile gelmiş ve bu teklif selçuk inan tarafından "orta alt sıra takımlarından birine transfer olmam" diyerek reddedilmiştir, not düşülsün...