seçim öncesi burada en az10 tane entari yazdım. kimse s2ne takmadı doğal olarak. çünkü cahil, vurdumduymaz, neden sonuç ilişkisi kuramayan bir güruh ile muhatabız.
partinin başkanı hayatında çalışmamış, emek sarf etmemiş birisi. internette uyduruk bir cvsi var.
çalışmadığı gibi, entelektüel bir birikimi de yok. boş bomboş birisi.
doğal olarak, başkanı böyle olan bir partinin geri kalanı da ona benzer mutlaka.
zaten türkiye'nin kaderi bu: boş beleş, cahil, ağzı kalabalık, hiç bir somut fikri, felsefesi olmayan insanlar her yerde.
bu boş arkadaşlar, kafalarını kesip top oynayacak vahşilere destek de verir, başka şey de verir.
şaşırdığınıza şaşırdım.
spartacusun donusu12 profili
-
7 ekim 2023 tip'in hamas'ı desteklemesi
-
kemal kılıçdaroğlu
bu şahıs bir haindir.
chp ve atatürkçü türkiye cumhuriyeti'ni yıkmak için görev almış; şeref yoksunu, yüzsüz bir türk düşmanıdır.
bir yıldır söylüyorum, kimseyi inandıramadım. insanların sözlerine değil yaptıklarına bakın.
ilk görüldüğü yerde suratına tükürülmesi gereken yüzsüz.
(bkz: hain kemal) -
ümit özdağ
aileden chpliyiz. kılıçdaroglu'nu çok destekledim. entarilerim duruyor, bakın görün.
sezgin'i, canan'ı, bekaroglu'nu aldı ses çıkarmadık. bardağın taştığı nokta yasadışı istilacılar için takındığı sahte ve yalan dolu tavır oldu.
imamoğlu'nu destekledik. ama nagehan bir simge idi. ali tatar'ın, kuddusi okkır'ın ve nice diğer namuslu vatansever kişilerin çektiği acıların simgesi. sırıta sırıta yanına aldı. benim için bitti.
şimdi ümit özdağ'ın yanındayız. o da dönerse (sanmam ama) başka bir cephe buluruz.
işte bu kitle, her şeye rağmen vatan, ahlâk, istikbal, fazilet, millet kavramlarına inanan atatürkçü kitledir.
kaypak, liboş, memleket düşmanı çürümüş kitle anlayamaz. anlamasın da zaten. -
6 mayıs 2022 zaytung ümit özdağ tiyatrosu haberi
ümit özdağ'ı yeni tanıyan ergen ve liboşlar kendisinin çıkışlarını tiyatro olarak görebilir.
ben kendisini 20 yıldır takip ediyorum, hiç bir şekilde çelişkiye düşmedi, görüşlerinden taviz vermedi.
herkesi kendiniz gibi sanmayın.
tiyatro görmek isteyenler, kemal'e, sezgin'e, canan'a, ekrem'e baksın. -
atatürk'ü sevmeyenlerin ortak özellikleri
siz hiç,
-sıradan,
-işinde gücünde,
-vergisini veren,
-bir yerlere hakkıyla gelmiş,
-hak yememiş,
-haram yememiş,
-namuslu,
-ahlâklı,
-vatansever,
-dürüst,
-haysiyetli
bir kişinin; atatürk'ü sevmediğini/saymadığını gördünüz mü? ben görmedim. -
türk olmaktan utanmak
ancak ve ancak gurursuz, aşağılık kompleksli, zayıf karakterli bireylerin hissedebileceği bir duygudur.
sen çalışkan, terbiyeli, kültürlü, görünümüne önem veren titiz biriysen karşındaki sana zaten insan muamelesi yapar, saygı duyar.
bu kadar zayıf karakterli insanla yaşadığım, aynı milliyeti paylaştığım için ben utanıyorum. -
vitor pereira
yarım yüz yıldır fenerbahçeliyim. futbolu da sever ve takip ederim.
ilk defa, fener maçı izlerken; oyun şablonunu, dizilişi, taktik anlayışı görebiliyorum.
avrupa takımlarında görüp de imrendigimiz, kim girerse girsin sistemin, taktigin devam etmesi, adı duyulmamış oyuncuların takır takır oynaması gibi aslında normal olayları fenerde takip ediyoruz.
mükemmel mi oynuyoruz? hayır. şampiyon olur muyuz? zor.
ama, vitor bize alaturka futbol zihniyeti yerine, olması gereken futbol modelini kuruyor..
ite kopuğa yedirmeyelim. hedef şampiyonluk değil, ajax gibi, porto gibi "futbol" ekolü olmak olsun.
sabredelim. -
beşiktaş
fenerbahçeliyim.
bu sene bizden daha yürekli, daha hırslı, daha iyi, daha istikrarlı top oynayan beşiktaş şampiyon olmayı haketti. bir kez daha futbolun bir takım oyunu olduğunu kanıtladı.
helâl olsun. kutluyorum. -
mustafa kemal atatürk
ben de daha önce belgelerle yazmıştım, bugün de soner yalçın yazmış : ingiliz belgelerinde atatürk.
kendisine hakaret eden, iftira atan şerefsiz köpekler ; sizin lideriniz anca apo olur, kerameti kendinden menkul sapık şeyhler olur; hırsız, uğursuz, şerefsiz, at hırsızı tipli ve haydut karakterli sırtlanlar olur.
***
para işlerine girmeden önce ingilizler, 1920’li yılların başında mustafa kemal’i nasıl tanıyorlardı, buna bakalım…
bundan önce de bir ismi tanıyalım:
adı, horace george montagu rumbold (1869-1941)…
ingilizlerin önemli diplomatlarından biriydi. arapça, japonca ve almanca biliyordu.
biz bu ismi daha çok; istanbul’daki ingiliz yüksek komiseri olarak görev yapmasından ve ingiltere adına lozan barış antlaşması’na katılmasından biliyoruz.
ı. dünya savaşı’nın başlamasıyla itilaf devletleri’nin istanbul’daki diplomatları ülkelerine döndü. savaşı kazanınca diplomatik kurumlardan farklı olarak işgal devrine mahsus “yüksek komiserlik” kurdular.
istanbul’daki yüksek komiserlik, ingiliz dışişleri’ne bağlıydı. hazırladıkları yıllık raporları “gizli” damgasıyla bakanlığa gönderirlerdi.
gizlilik içeren bu raporlar 1966 yılından itibaren peyderpey açıldı. 1981 yılından itibaren bu belgeler türkçe’ye çevrilip yayınlandı. örneğin, doç. ali satan, 1920-1925 arasını kapsayan “yıllık raporları” kitaplar haline getirdi.
bakın ingilizler, 1920 başında mustafa kemal’i doğru-yanlış nasıl tanıyordu?..
“dürüst biri”
tarih: 27 nisan 1921.
istanbul yüksek komiseri rumbold, ingiliz dışişleri bakanı george curzon’a gönderdiği “türkiye yıllık raporu”nda, mustafa kemal hakkında doğru-yanlış şu tespitleri yapıyor:
“orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1881’de selanik’te dünyaya gelen mustafa kemal, ilk askeri eğitimini selanik ve manastır idadilerinde almıştır. çalışkanlığı ile akranları arasından sıyrılmayı başarmış ve listenin ilk sırasında olmak üzere istanbul askeri idadisi’ne geçmiştir. arkadaşları arasında pek popüler olmayan mustafa kemal’in kibirli biri olduğu söylenebilir. kurmay subaylığa hak kazanmasından sonra 1907’de selanik’e atanmış ve aynı yıl içerisinde ittihat ve terakki cemiyeti’ne girmek suretiyle farmasonlar (?) arasına katılmış ve ittihatçı fikirlerin en ateşli savunucularından biri olmuştur. bir asker olarak iyi teşkilatçılığıyla ön plana çıkmaktadır. 1913’te askeri ataşe olarak sofya’ya atanmıştır. bugün dahi devam eden eğlenceye ve içkiye olan ilgisinin bugünlere dayandığı dile getirilmektedir. savaş sırasında üst düzeyde cesaret göstermiş ve bir gözünü yitirmiş olduğu söylenmektedir.
enver paşa ve almanlar ile olan ilişkileri oldukça kötüdür. viyana’da imparator charles’ın taç giyme töreninde mevcut padişaha eşlik ettiği bilinmekte ve o dönemlerde veliahtın (vahdettin) kendisinden enver paşa’ya karşı bir denge unsuru olarak faydalanmak arzusunda olduğu ifade edilmektedir.
1919’un ilk dönemlerinde ortaya çıkan milli mücadele hareketinin bir anlamda tohumlarının atıldığı istanbul’daki askeri çevrelerin örgütlenmesinde oldukça tesirli olmuştur. bu hareket ile olan ilişkisi 1919 mayıs’ında anadolu’nun kuzeyinde özel olarak kurulmuş ordu müfettişliğine ferit paşa tarafından gönderilmesinin hemen ardından başlamıştır. o zamandan bu yana, adı geçen hareketin en önde gelen lideri konumundadır. ayrıca bu hareket içerisindeki şahsi ağırlığı da oldukça fazladır. idari ve siyasi yeteneklerinin ve kararlılığının hiç de azımsanmayacak ölçüde olması nedeniyle mevcut konumunu muhafaza etmesini bilmiştir. muhtemelen kendisinin hazırladığı konuşmaları, kitleleri ve her türlü durumu başarıya yönlendirme yeteneğine sahip olduğunu açıkça yansıtmaktadır. fevkalade gösterişli ve otoriter bir görünüme sahip olmakla birlikte, kendisini aşırı vatanseverlik ve dürüstlükten yoksun biri olmakla suçlamak için ortada bir sebep görünmemektedir.”
“zimmetine para geçirmeyen tek lider”
konu dürüstlüğe geldi.
yine bir gizli ingiliz belgesine göz atmak gerekiyor.
10 yıl önce kaybettiğimiz prof. salahi r. sonyel, ingiliz belgeleri üzerinde çok çalışmış tarihçilerimizden biriydi.
“gizli belgelerde mustafa kemal, vahdettin ve kurtuluş savaşı” adlı kitabında; ingilizlerin gizli yazışmalarında mustafa kemal’in parayla olan ilişkisi konusuna nasıl değindiklerini gözler önüne serdi.
tarih: 29 ocak 1921.
istanbul’da ingiliz askeri karargahı, mustafa kemal’le ilgili olarak ingiltere savaş bakanlığı’na şu gizli bilgiyi gönderdi:
“(atatürk) gelibolu’da liman von sanders’in buyruklarına kasten itaat etmemişti. bunun sonucu olarak enver paşa’yla arası açılmış ve görevinden istifa etmişti…
onun, enver ve alman komutanla çekişmeleri, şimdiki padişahı (o sırada prens vahdettin), avusturya-macaristan imparatoru karl’ın taç giyme törenine katılmak üzere viyana’ya seyahat ederken mustafa kemal’i de yaveri olarak yanına almaya inandırmıştı. vahdettin’in amacı, kemal’i, enver’le ittihat ve terakki cemiyeti arasında denge kurmada kullanmaktı… mustafa kemal bugün belki de varlıklı (zengin) olmakla birlikte; onun dürüst olmayan davranışlarda bulunmuş olduğunu sanmaya neden yoktur. ittihatçı önderler arasında hiçbir zaman kendi adına para geçirmemiş tek kişidir.
akıcı bir konuşma üslubuna sahip, becerikli bir politikacıdır…
dolayısıyla, bir yandan kızıllar (ruslar) tarafından ona kur yapılırken; öteki yandan avrupa’ya meydan okuyan kendi ülkesinin ümitsiz yazgısının önderliğini yapabilecek yetenektedir.”
ingilizler, içinde kimi yanlışlıklar da bulunan bu tespitleri 1921 yılında yazdı.
peki…
atatürk öldükten sonra, yani 1938 yılında hakkında gizli raporlarında ne yazdılar?
şöyle…
adı, percy loraine lyham (1880-1961)…
mısır’da ingiliz yüksek komseri olarak görev yaparken 1933 yılında türkiye’ye atandı. 1939 yılına kadar ingiltere’nin türkiye büyükelçisi olarak görev yaptı.
ingiliz dışişleri personeli tarafından “kendini beğenmiş percy” lakabı verilen bu diplomatın dünyada beğendiği ender liderlerden biri atatürk idi.
atatürk vefat ettiğinde 608 telgraf numarasıyla ingiltere dışişleri bakanı edward frederick lindley wood’ye şu bilgiyi geçti…
tarih: 25 kasım 1938 idi…
“aziz lordum,
size mösyö kemal atatürk’ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum. bu belgeye ek olarak bu yazımda; atatürk’ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.
hiç şüphesiz toplum bilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. ancak bunların çok azı, atatürk’ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki, onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.
bu bilginin toplanmasında ben, belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim. görevimin ilk günlerinden itibaren atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır…
dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.
doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen kabinedeki bazı bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.
atatürk’ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım…
sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil; yüz yıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır. gerisi ayrıntıdan ibarettir…
atatürk’ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. bu enerjinin dayanılmaz gücü, türklerin tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer almıştır. ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum:
bu da atatürk’ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan -tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi- faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.
iddia edilen acımasızlığı; onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır.
iddia edilen tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevkler; toplumda kadının rolü kavramıyla bağdaşmamaktadır. zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur.
atatürk, batı’da ‘yes-men’ ve uzun süredir türkiye’de ‘evet efendimci’ olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor; bu tür insanları aşağılıyordu.
ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu.
aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü.
bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. kendisi zaten ülkesi, halkı için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.
korkarım gelecek nesillere atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. bunun yanlış olacağı kanısındayım. hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.
hitler ve mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.
bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. doğru, ancak olayların gidişi, atatürk’ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil…
atatürk’ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinç altının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dik duruşunun bir başka parçasıydı.
müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu; doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti.
işini iyi bilen, yetenek sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.
türkiye’nin kaderini elleri arasına aldığından beri, kemalist cumhuriyet’in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında osmanlı imparatorluğu’nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur.
uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkeler arası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.
kemal atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı.
o, türk milleti’ne hizmet ederken öldü. ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır.
insanlara; hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi, bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır…” -
1 kasım seçimlerinde soma'da %50 oy alan parti
beni hiç şaşırtmayan bir şekilde adalet ve kalkınma partisi olmuştur.
niye böyle olduğunu anlayamayanlar ve hatta chp niye oy alamıyor diyenler; yakup kadri'nin yaban romanını okusun.
ne ilgisi var demeyin; okuyun anlarsınız.
iddia ediyorum; soma'da bir sonraki seçimde akp %60'ın üstüne çıkacaktır -
kürtler kimsenin kardeşi değildir
tarık ziya ekinci'nin düşüncesidir.
şöyke devam etmiş:
"kürtler kimsenin kardeşi olmadıkları gibi, kimseyle kardeş de olmak istemezler; onların istediği eşit haklı vatandaşlıktır".
***
bu amcaya sormak isterim; amca doktor olmuşsun, milletvekili olmuşsun, kitaplar yazmışsın.
bunları yaparken japonya vatandaşı mıydın? sana eşit vatandaşlık vermeden nasıl milletvekili oldun, doktor oldun, meslek sahibi oldun? ayrıca:
kürtçe mi yasak?
kürtçe gazete, dergi, kitap çıkarmak mı yasak?
kürtçe tv, radyo mu yasak?
kürt’ün parti kurması mı yasak? kürtçe propaganda yapması mı yasak?
kürt’ün belediye başkanı, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olması mı yasak?
kürt’ün kaymakam, vali olması mı yasak?
kürt’ün asker, subay olması mı yasak? kürt’ün mehmetçik olması mı yasak?
kürt’ün memur olması mı yasak?
kürt’ün şarkıcı-artist-futbolcu olması mı yasak?
kürt’ün yerel kıyafetini giymesi mi yasak?
kürtçe türkü mü yasak?
kürtçe film mi, tiyatro mu yasak? şiir mi yasak?
kürt’e şirket kurmak, holding sahibi olmak mı yasak? türkiye’nin en zengin 100 kişisi arasına girmesi mi yasak?
kürt’e ülkenin belli bölümünde yaşamak mı yasak?
kürt’e seyahat özgürlüğü mü yasak? 5 yıldızlı oteller mi yasak?
kürt’e kabe’ye gitmek mi yasak?
kürt’e anayasa halklar mı yasak?
türkiye’de türk’e ne serbest de kürt’e yasak!
***
amca bi deyiver, eşit vatandaşlık nedir? ne istiyorsunuz siz?
bi açıkça deyiver hele.
****************
ek : yorum yapan ve mesaj atan kürtçü arkadaşlardan şu ana kadar somut bir cevap alamadığımız düşünce.
ne istiyorsunuz kardeşim açıkça söyleyin. karışık süslü kelimelerle içi boş kavramları geçiniz. tam ve net olarak söyleyin. yukarıda sayılan ve tam bir vatandaşlık hakkı veren kavramlardan hangisi size yasak?
hayatta bir kere dürüst ve net olun.
****************
ek 2 : en azından bir tanesi tam olmasa da net konuşmuş (bkz: #54890040). tercümesi şu : açık bir türk düşmanlığı, türk nefreti. kürtçülerin hedefi; daha önce etniki eterya'nın ve taşnakların hedefi ile aynı : türkleri yoketmek, anadolu'dan sürmek. daha önce ermeniler ve rumlar emperyalistlerle işbirliği yapıp anadolu türklerini yok etmeye kalkıştı. bugün kürtçülerin de yapmaya çalıştığı budur.
karşımızdakiler bizi yok etmeye and içmiş katillerdir. -
erdoğan'ı türkiye'ye musallat eden sebep
(bkz: deniz baykal)