Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 14 yıl önce aciz bir millet vardı

    daha iki hafta önce roma'da alışveriş yaparken kadın türkmüsünüz dedi. evet dedim. terörden mi kaçıp geldiniz dedi. 14 yıl önceki aciz halime geri dönmüştüm.

  • 2. cinemaximum'da cola'nın 7.5tl olması

    12 yaşında yeğenimi sinemaya getirdim (seneler sonra ilk defa sinemaya geliyorum, bu yüzden müstehak demeyin. artık bedava deseler girmem bu sinemaya!). çocuk cola alalım mı dayı diyince yok diyemedim ama fiyatlardan bihaberim.
    1 kutu cola için 7.5tl fiyat biçilir mi? hiç mi vicdanınız yok sizin? hiç mi allah korkusu yok?
    3-4tl olsa eyvallah diyeceğim, 7.5tl nedir arkadaş?
    2 kutu cola ve 1 küçük mısır için 24tl ödedim.
    şimdide bilet parasını verdiğim film için zorla reklamlarını izliyor ve ceplerine para doldurmaya devam ediyorum!

    allah o parayı size yemeyi nasip etmesin, haram zıkkım olsun.

    daha sinemaya gitmem. beklerim korsanını. olmadı internette izlerim. yazık verilen paraya.

    edit1: film 14:30'da başlamalıydı saat şu an 14:44 ve 14 dakikadır zorla reklam izlettiriyorlar!!! ulan az kaldı bağırarak küfür edecem!!

    edit 2: saat 14:47 ve hala reklam izliyoruz salonca!

    edit3: saat 14:50 ve hala reklam var! şeytan diyor projeksiyonu ört kazakla montla!

    edit4: saat oldu 14:55 ve nihayet film başladı fakat zerre heves kalmadı zira sinirler zirveye çıktı bir kere! insanda zerre keyif ve moral bırakmadınız, daha sinemanıza adım atmam!

    edit 5:
    superman radyoda batman haberlerini dinliyor. film zerre keyif vermiyor fakat çocuk eğleniyor.

    edit 6: film arasında satış yapan çocuğa dayanamadım sordum "ne maaş alıyorsun" diye asgari ücret dedi. niye bu kadar pahalı diye sordum o da bilmediğini ve bu konuda çok zor durumda kaldıklarını, çoğu zaman müşterilerin fiyatı duyunca bağırış çağırışına maruz kaldıklarını belirtti.
    onca küfüre maruz kal, hakareti işit ama asgari ücret al. neymiş, patronlar para kazanıyor! sahi buranın sahipleri yemek yerken lokmalar boğazından rahatça geçiyor mu? veya gece rahat şekilde uyuyor mu?
    müşteriye saygın yok bari çalışanlarına olsun!

    edit 7:
    ayrıca (bkz: #59849363)

  • 3. gezi olmasaydı kişi başı gelir 15 bin dolar olurdu

    "sen ve senin gibiler olmasaydı 30 bin olurdu" - iskeletoradam.

  • 4. ahmet davutoğlu'nun yaptığı efsanevi top kontrolü

    şunu mal alves'e öğretemedik.

  • 5. avrupalı kız ile türk kızı arasındaki farklar

    avrupali kiz sokaga ciktiginda turkiyedeki kadar sapikla, namussuzla karsilasmadigindan haliyle verecegi tepkiler daha iliman oluyor.

    kardesim turkiye'de cocuklara, hayvanlara tecavuz ediliyor her gun; kizlar tedirgin, asik suratli gezmesin de napsin? sapiklara yuz mu versin?

  • 6. tolga zengin'in milletvekillerine tepkisi

    tolga'nin yüzüne bir şey diyemeden arkadan "bu kim yeaa" diye cikisan anirici tim elemanı yarmistir. karşıdaki de "tolga" diye cevap veriyor. "nası konusuyo o yeaa" diye de atarlanmis kendi kendine.

    arada 20 cm boy farki olunca cok seyapamamis arkadasimiz.

  • 7. a haber zdf'nin önünde

    olacak o kadar skeçleri gibi bir ülkede yaşıyoruz olum, hayaldi gerçek oldu işte.

  • 8. vodafone arena

    ruzgar gerekeni yapmis adkbsfkg

    http://i.hizliresim.com/g8dvg2.jpg

  • 9. fikret orman

    konuşmasının özeti:

    “rte yoktu
    düşman çoktu
    rte geldi
    düşmanı yendi
    bu güzel stadı
    bizlere verdi”

  • 10. leicester city

    "bir kulüp iyi yönetildiğinde nerelere gelebilir?" sorusunun uygulamalı cevabıymış.

    sahibinin 3 milyar doları varmış.

    ulan ne saçmalıyorsunuz siz sahiden ya.

    lan bu takım premier lig'e geçen sene yükseldi.
    geçen sene son 5 haftaya kadar düşme potasındaydı ve son 5 maçta efsanevi bir performansla ligde kaldılar.
    bu takımın kadrosunda doğru düzgün tanınmış oyuncu yoktu.
    50 milyon euro harcamışlar.
    premier lig'de o parayı harcamayanı dövüyorlar lan.

    adamlar futbol tarihinin en efsanevi başarılarından birini kazanmak üzereler illa kulp bulacaksınız amk ekşicileri.

  • 11. ahmet davutoğlu'nun efsanevi top kontrolü 2

    eleştiriyorsunuz da ahmet davutoğlu gitse yerine kim gelecek? sabri mi? adamda bi kere lider vasfı yok.

  • 12. ilkokulda pipi kontrolü yaptırmış efsanevi nesil

    yine eksik sözlük ahalisi cahilliğin dibine vurmuş.

    belki de ben bugün baba olmuşsam o kontroller sayesindedir.

    ilkokul ikinci sınıf.
    kontrolün nasıl yapıldığı herkesçe anlatılmış zaten onu geçiyorum.

    kontrolü yapan, bana herkesten farklı olarak komut vererek bir o yana bir bu yana zıplamamı söyledi önce. komik bir halde bir elim götümde, bir elim çükümde, donum dizlerimde sınıfın içinde zıplayıp durdum.

    sonrasında beni bir süre bekletip tekrar muayene ettiler.

    sınıf arkadaşlarımın arasında götü açık zıpladığım yetmezmiş gibi bir de sınıftan herkesi çıkarıp tekrar muayene ettiler ve dediler ki yarın velin okula gelsin.

    urolog nedir daha 8 yaşımda öğrendim.

    meğer testislerin ikisi de yukarıdaymış.

    doktor doktor gezmeler, özel hastahaneler, profesörler vs. sonuç aynı.. ameliyat..

    belki o gün o kontrol olmasaydı bugün çocuk sahibi olamayacaktım.

    hala devam etmesi gereken uygulamadır.

    2 dk çükünüz göründü diye yerden yere vurduğunuz uygulama kimbilir benim gibi kaç kişiyi kurtardı.

  • 13. survivor 2016

    nagihan survivor'ı kazanır mı bilmiyorum ama tüm türkiye'nin nefretini kazandığına eminim. ülke olarak en zor dönemlerde bile birlik bütünlük sağlanamazken bu kadını sevmeme konusunda solcusundan sağcısına, alevisinden sünnisine, fenerbahçelisinden galatasaraylısına birleştik. bu bence tek başına çok büyük bir başarı. helal olsun sana nagihan.

  • 14. alman zdf'nin türk muhabire yaptığı işkence

    (bkz: şahan skeci)

  • 15. hükümetin vodafone arena'ya 50 trilyon hibe etmesi

    http://www.ligtv.com.tr/…a-dev-sponsor-50-milyon-tl

    spor toto'nun sponsorluğudur. dağılabilirsiniz.

  • 16. kızlık zarını bozdu diye doktordan şikayetçi olmak

    sikayetci kisinin hakli oldugu durumdur. haberi okuyunca olayin sadece kizlik zarindan ibaret olmadigi, hastanin agrilarinin ve kanamalarinin baslamasi uzerine baska doktora gittigi ve orada yanlis tedavi uygulandigina hukmedildigi anlasilir. size yanlis tedavi uygulansaydi siz sikayetci olmaz miydiniz? ayrica bu memlekette hicbir doktor hastasini adam yerine koyup yaptiacagi testin nasil isledigini anlatmaz. bu tur testler yapilmadan once hasta bilinclendirilip imzali onayi alinmalidir. ornegin amerika'da sik kadar bir dolgu bile yaptiriyor olsaniz once 10 sayfalik bir anket doldurur (gecmisteki rahatsizliklar, alerjiler vs.) bir de uzerine 10 sayfa consent form imzalarsiniz. muayeneyi yapan doktor sorularima cevap verseydi bu testi onermezdim demis dalga gecer gibi. madem senin sorularina cevap vermiyor sen neden bu tedaviyi oneriyorsun hala? sen ona insan gibi izah ettin mi kanser suphesi olabilecegini emin olmak icin rahim agzindan biraz parca alip laboratuarda incelenmesi gerektigini ama bu esnada kizlik zarinda yirtilma olabilecegini? kadinsal bir test ne demek arkadas oyle sacma aciklama mi olur. hadi sen herseyi acikladin ve hala cevap vermiyor o zaman yazili olarak ver sorulari hastanin eline, altina da bu sorulari cevaplamak istemiyorum diye bir bolum koy, arkadas orayi imzalasin ikiniz de kurtulun. memleketin her alaninda pacalarindan amatorluk akiyor arkadas.

    edit: aura sepya uyardi, turkiye'de de doktorlar hastaya mudahele etmeden once onam formu doldurup imzalatiyorlarmis. eger soz konusu hasta boyle bi formu okuyup, tedavinin getirecegi riskleri kabul ediyorum gibi bir cumlenin altina imza atmissa suc kendisinindir. tabi doktor al sunu imzala cabuk diye okumasina musade etmeden imzalatmadiysa. ayrica bu tur sorular direkt olarak doktor tarafindan sorulmak yerine bir form olarak hastaya sunulsa ve muayeneden 15 dk once kendisine verilip doldurmasi istense daha saglikli olur kanaatindeyim.

  • 17. benim çocuğum üstün zekalı

    dürüst olacağım iki kızımda da yok ondan.

    hatta küçük olan şu anda başına oyuncak kutusunu geçirmiş evin içinde dolaşıyor. süzme mal.

  • 18. kız bisikletinde gidona giden demirin olmaması

    o demir olmasa şu an 5 tane çocuğum vardı aq.

    sizin hiç seleden kalkıp da pedallara abandığınızda ayaklarınız kayıp da o demire taşağınız üstüne düştünüz mü? bana acıdan bahsetmeyin.

  • 19. mutlu evliliğin sırları

    evli degilim ama 5 yildir kiz arkadasimla ayni evde yasiyoruz. bu esnada 3 farkli eyalette 4 farkli sehirde yasadik ve iliskimizde (simdilik) hersey yolunda gidiyor. isin ilginc tarafi sudur ki ikimiz arasinda neredeyse hicbir ortak nokta yok.

    ikimizin ayri ulkelerden ve kulturlerden olmasi bir yana, benim sevdigim muzik turunu o sevmiyor, onun sevdigini ben sevmiyorum. o benim sevdigim film turlerini sevmiyor, ben onun sevdiklerini sevmiyorum. hayat felsefemiz neredeyse birbirine zit ve sevdigimiz hayvan turleri bile birbirinden farkli (ornegin o kucuk kopekleri seviyor ben buyuk kopekleri). sevdigimiz yemek cesitlerine gelince ben bol etli yemekleri severken o neredeyse vejetaryen denilecek seviyede (tas catlasa 2-3 haftada bir porsiyon et yer). ben baliksiz yasayamam, o baligin ne tadina ne kokusuna dayanabilir.

    mesela mobilya magazasina gidiyoruz, koltuk takimlarina bakiyoruz. birazdan satis temsilcisi gelip "en cok hangisini begendiniz" dediginde ayni anda ben bir koltuk takimini, o baska bir koltuk takimini isaret ediyor. pizza yaptirdigimizda pizza'nin bana ait olan yarisi ile ona ait olan yarisi iki ayri evren gibi (pizzanin yarisinda 4 cesit et, yarisinda sirf sebze oluyor). ev ararken emlakci "nasil bir sey bakmistiniz" dediginde ayni anda konusmaya basladik ve birbirimizin zitti seyler soyleyince kadin saskinligini gizleyemedi. ben 80'lerde o 90'larda dogdu (aramizda topu topu 6 yas var).

    bu dunya'da olabilecek neredeyse herseyde farkli dusunuyoruz ve iliskiye ilk basladigimizda "bu kiz beni trolluyor herhalde, ben neyi begendigimi soyluyorsam tam tersini begendigini soyluyor" diye dusunuyordum ama sonradan aci gercegi anladim. bununla beraber iliski gayet iyi gidiyor ve ufukta bir ayrilik gozukmuyor. peki bunun sirri ne?

    oncelikle her ne kadar birbirimizin hemen hemen her konuda ziddi ("zitti" mi desek?) olsak da ikimiz de kendi kisiligimizden odun vermiyoruz. ben onun yanindayken tamamen "kendim" olabildigim gibi o da benim yanimdayken tamamen "kendisi" olabiliyor. iliskilerin cogu insanlar olmadiklari biri olmaya calistigi icin bitiyor cunku bunye bir yerden sonra patlama yasiyor.

    peki zevklerimiz neredeyse tamamen zitken nasil "kendimiz" olabiliyoruz ve iliski elde patlamiyor? ikimiz de belli seylerden belli oranda fedakarlik yapiyoruz. ornegin arabayla yolculuga cikacagiz ve yolda hangi muzigi dinleyecegimiz konusunda anlasamiyoruz. hemen 30 sarkilik bir playlist olusturuyoruz ve bu listeye giren 15 sarkiyi ben, 15 sarkiyi da o seciyor (hicbir itiraz hakki olmamak sartiyla). daha sonra listeyi "shuffle" seklinde ayarliyoruz ve alet hangi sarkilari calarsa kimsenin itiraz etmeye hakki olmuyor.

    diyelim ki aksam film izleyecegiz ve hangisini sececegimize karar veremiyoruz. ben 5-6 film secip "bunlardan birini sec" diyorum (veya aynisini o yapiyor) ve boylece ikimizin de sectigi gerceklesmis oluyor. tatile cikarken gidecegimiz yeri belirlerken de ayni sekilde birimiz 5-6 maddeden olusan "shortlist" hazirliyor ve digerimiz o listeden secimini yapiyor. boylece iki tarafin da secime katkisi oluyor.

    insan karsisindakine saygi gosterirse ve onu oldugu gibi kabul ederse karsidaki insan da olmadigi birinin taklidini yapmak zorunda kalmiyor. bu sekilde iliski daha uzun omurlu oluyor. iliskideki hersey ideal olmuyor ama zaten 2 insanin oldugu yerde 2'sinin de her zaman istedigini elde etmesi imkansiz. iki taraftan en az biri zaten belli konularda fedakarlik yapacakken bunu saygi cercevesinde yapmak lazim. fedakarlik yaparken de insanin kendi benliginden fazla odun vermemesi lazim (mumkunse hic vermemesi lazim).

    onun sayesinde daha saglikli besleniyorum, zevk almasam da sebze tuketiyorum, zaman zaman "fedakarlik" yaptigim bazi konularin cogu zaman lehime sonuclar verdigini gordum ve bu hic de kotu bir sey degil. o da 5 yildan sonra bile benim yaptigim cogu "baba esprisi" kalitesindeki kotu esprilere nezaketen guluyor ve onu surekli sehirden sehre suruklememden sikayet etmiyor.

    yazinin buraya kadar olan kismini okuduysaniz burasini da okursunuz deyip bir animizi anlatayim. illinois eyaletinin tam da ortasindaki ufak bir koyde yasiyorduk ve genelde haftaicleri is cikisi haftasonlari da normal vakitlerde arabayla etrafi turlamayi seviyorduk. etrafta bolca agac, tarla filan oldugu icin bu bize eglenceli geliyordu (bak ikimizin de sevdigi bir sey buldum). bir cumartesi sabahi bunu erkenden uyandirdim ve "kalk, hava cok guzel, yollar da bombosken arabayla biraz tur atalim" dedim. bu garibim de her zamanki gibi 40-50 dakika boyunca etrafi turlayacagiz sandi ve bir kot pantolon ve t-shirt disinda uzerine fazla bir sey almadan ciktik.

    yola cikinca i-74'e vurduk ve oradan i-55'e girdik. iki bucuk saat ve 3 eyalet geride kalmisti ve kendimizi michigan'da bulmustuk. kizcagiz hala "nereye gidiyoruz" diye sormadi ve sabirli sabirli gidecegimiz yere varmamizi bekledi. sonunda michigan golundeki bir plaja geldigimizde 4 bucuk saat geride kalmisti. ben de "surpriz, gol kenarina geldik" dedim. gayet sakin bir sekilde "e soyleseydin havlu ve denizde giyilecek seyler getirirdik. simdi bu kiyafetlerle denize giremeyiz ki" dedi. ben de "hic dusunememistim" dedim. sahilde biraz dolasip sonra eve donduk ve eve ulastigimizda aksam saatleri olmustu. kizcagiz sinirlenip trip atacagina gayet masum bir sekilde onu gezdirip surpriz yaptigim icin butun aksam tesekkur etti cunku hayvanoglu da olsam iyi niyetli oldugumu biliyordu.

    bir de onun trollemesine ornek vereyim. evimizde husky cinsi bir kopek vardi ve bir tane daha almak istiyordum. o da kucuk kopekleri sevdigi icin ufak bir kopek almak istiyordu. bir turlu kendisini husky konusunda ikna edemiyordum. sonunda kopek barinagina goturdum ve "husky olmasi kaydiyla istedigin kopegi secebilirsin" dedim. o da bunun karsiliginda "al sana husky" dercesine bulabildigi en buyuk, en tuylu, en dobi husky'i secti (ki hayvan 50 kg agirligindaydi). hala da bu husky bizimle.

    burada demek istedigim sey sudur, biriyle iyi ve guclu bir iliski yasayabilmek icin ille de o kisiyle ayni zevkleri paylasmaniz, ayni seylerden hoslanmaniz veya (daha da kotusu) ayni seylerden hoslaniyormus gibi yapmaniz gerekmiyor. yaninda ciddi ciddi "kendiniz" olabildiginiz, yaninda rahat olabildiginiz ve kendinizi bulabildiginiz birini bulup "kendiniz" olun, o da kendisi neyse o olsun. iliskinin yuruyecegi varsa yurur. insan kendisi olamayinca mutlu olamaz.

    edit: galiba durumu iyi anlatamadim. burada "kendinizle zit olan, aranizda hicbir ortak nokta veya benzerlik olmayan birini bulun" demiyorum. sadece buldugunuz kisiyle beraber rahatca kendiniz olabiliyorsaniz ve oldugunuzdan baska biri gibi gorunme ihtiyaci gormuyorsaniz o kisiyle ortak noktalariniz olsa da olmasa da o iliski bir sekilde yurur. yani ben "x" tarzi bir muzigi seviyorsam ve hoslandigim kisi "y" tarzi muzigi seviyorsa sirf ona yaranmak icin "y" tarzi muzik seviyor gibi yapmak zorunda kalmamaliyim. insan kendisi gibi olan birinden bir sey ogrenemez, zaten sizinle her konuda ayni fikirde birini bulma ihtimaliniz karsinizdaki sahis omurga sahibiyse ve genetik olarak ikiziniz degilse sifira yakindir.

    "sen evli bile degilsin, evlilik hakkinda ne konusuyorsun" derseniz de o konuda diyecek bir sozum yok. zaten bu entry bir sure sonra buyuk ihtimalle kendisini imha edecek.

  • 20. 46 yok olan

    --- spoiler ---

    murat'ın daha demin selin'in arkasından yaptığı hareket neydi öyle ya. adam madde kullanmadan önce ekşici, kullandıktan sonra ise tam bir incici oluyor*
    --- spoiler ---

  • 21. cinemaximum boykotu

    turkcell boykotundan sonra türk sinemasını mahveden tekel mars grubuna karşı yapılması gereken boykot.

    ulan zaten çok pahalı, reklam izletiyorlar, nasıl gidiyorsunuz anlamıyorum.

    (bkz: http://t24.com.tr/…emek-icin-belgesel-cektik,335230)

  • 22. kamil koç

    şuan hareket halinde bir otobüsünde çay,kahve servisi yaptığım firma.3 saattir telefonla konuşan karıya ve onu dikizleyen sapığa servis yapmayacağım aq.

  • 23. galatasaray

    şike yaptığı ortaya çıktığı sezon fenerbahçe puan silme cezası alırsa yarıştan kopmasın diye 34 lig maçında alınan puanlar yarım sayılıp, sene sonunda ekstradan 6 maç yaptırıldı. sonrasında bu ligde bir daha play-off oynandı mı? hayır.

    2011-2012 sezonunun ortasında etik kurulunun demirören tarafından ayar çekilmiş hali bile "şike yoktur" diyemeyince, küme düşme olmasın diye 58. madde bir gecede kimseye sormadan etmeden değiştirildi. ceza alınırsa çekilmesin diye de "erteleme" gibi saçma sapan bir kural eklendi disiplin yönetmeliğine.

    fenerbahçe avrupa'dan 2 yıl men cezası aldı diye yabancı sınırında kısıtlamaya gidildi. "asla kuralda değişiklik yapılamaz, bir kişi bile itiraz etse sıkıntı yaşarız" diye galatasaray'ın itirazları yok sayıldı. ertesi sezon fenerbahçe diego'yu alınca ve cristian'ı göndermekte sorun yaşayınca ne oldu? birden bire tribünde oturacak +1 kontenjanı geldi. kimseye sorulmadı.

    bu ülkede başta federasyonun şimdiki başkanının zamanında başkanı olduğu takım olmak üzere defalarca "kontrat dondurma" diye bir işlem yapıldı uzun süre sakatlanan yabancı futbolcular için. bundan fenerbahçe edu ile, beşiktaş delgado ile yararlandı mesela. ancak galatasaray'ın futbolcusu bruma sezonu kapattığında kendisi için "kontrat dondurma gibi bir uygulamamız yok, kendisinin kontratını feshedin, sonra yeniden imzalarsınız" gibi akıllar verildi.

    son 4 yılda başımıza gelen şu 4 örnek dahi kuralların kimin lehine değiştirildiğini kanıtlıyor sanırım. hala burada dallamalar gelip algı yönetmeye çalışıyor. "sizin fare yakaladığınız kadar..." diye bir laf vardır bildin mi?

  • 24. dolar 2016'nın 2. çeyreğinde 3.30 liraya çıkacak

    hemen hesabımdaki 697 lirayı dolara atıyorum.

  • 25. beyaz futbol

    erto: abdülkerim hocam senin objektifliğinden türkiye'de kimsenin şüphesi olmaz .

    ve devamında erto; abdükerim abi, sen tff başkanı olsan ilk hamlen ne olur?

    apo: fenerbahçeyi şampiyon yaparım.

    erto: !?!?!?!?

  • 26. hakkari üniversitesi personeli rektörlük fotoğrafı

    odtu'yu kinamislar mi diye baktim, evet kinamislar.

    tebrik ediyor basarilarinin devamini diliyorum.

  • 27. nagehan alçı türkiye'nin en güzel kadınıdır

    önce biri trollük yapıyor dedim.

    sonra yok, basbayağı para verip ekşi sözlük'te nagehan reklamı yaptırmışlar dedim.

    sonra yok, rasim'e çakacak bu demek ki dedim.

    sonuç: o son fotoğrafta rasim'in yanındaki helin avşar. sondan önceki de nagehan değil. yorumlara bakınca hepsini nagehan sanmış millet.

    yaşasın troller holaaaa!

    tanım: ergen trol beyanı.

  • 28. vodafone arena'nın açılışına çarşı'nın alınmaması

    vodafone arena'nın açılış maçında çarşı grubu da dahil hiçbir grubun alınmaması durumu. sadece akp gençlik kolları’na mensup 1000 kişilik bir grup açılışa katılacak. bildiğim kadarıyla stadyumun açılışına taraftar alınmamasıyla beraber bir ilki oluşturacak dünyada. bu da diktatör erdoğan'a nasipmiş. yakışır hem de çok yakışır.

    şimdi olacakları tahmin etmek güç değil. öncesinde zaten stadyuma erdoğan ve davutoğlu bayraklarının beşiktaş bayrağının yanına asılmasıyla ilk adım atıldı. hırsızlar, katiller, tecavüzcüler şerefinle oyna hakkınla kazan dediğimiz stadyumda çıkıp hava atacaklar. erdoğan ve şürekası gerine gerine bu stadyumu kendilerinin yaptıklarını anlatacak ve bunu tıpkı kendi yaptıkları devasa projeler gibi şova çevirecekler. davutoğlu ne kadar iyi beşiktaşlı olduğuna sallayıp tutacaktır. eskiden beşiktaş'ın maçlarına kaçardık tarzı uydurmaca anılarını paylaşacaktır. tabi kendi şak şakçıları bol bol alkış, recep tayyip erdoğan adına slogan atacaklar. bu şakşakçılar muhtemelen beşiktaşlı bile değillerdir. parası,yemi,suyu temin edilerek otobüslere bindirilip getirilmişlerdir.

    tabi ki büyük yalaka pardon başkan olan fikret orman'da bu süreçte yaşadıkları sıkıntıları nasıl hükümetin desteğiyle aştıklarını ballandıra ballandıra anlatacak. şakalaşmalar, komik olmayacak espriler cabası. tören tabi ki akp'nin medyasında canlı olarak yayınlanacak. stadyumun yapılışı akp'nin projesi olarak takdim edilecek.

    dürüst,namuslu,haysiyetli beşiktaşlılar ise dişlerini sıkmış, sinirleri tavan yapmış şekilde duvarları yumruklayacak.

    beşiktaş'ı kişisel hırsı ve çıkarı için menfaat aracı haline getirenlere yazıklar olsun. beşiktaş'ın değerlerinin altı olmuş, çürütülmüş. süleyman sebaların, hakkı yetenlerin, şeref görkeylerin takımına bu hiç ama hiç yakışmadı. bu rezalet unutulmayacak. unutmayın allah affeder, çarşı affetmez. bu ayıp ve utanç tablosunda payı olanlar er geç hesap verecekler.

    şimdi bu verilen tepkiyi duygusal olarak yorumlayıp, ne yapsaydı adamcağız diyip yumuşatarak aklamaya çalışanların da canı cehenneme. hiç uzatmaya gerek yok.böylesi duruma düşeceğimize paşa paşa inönü stadyumunda oynardık dahi iyi. onu da bırak toprak da oynardık. kimse beşiktaşlı duruşunu ayaklar altına alamaz. yalakalıkla,yavşaklıkla,dilencilik bize göre değil. hiç bir zaman sarayların, burjuvazinin takımı olmadık. biz adlı adınca halkın takımıyız. bunu bir kez olsun aklınızdan çıkarmayın.

    kaynak: http://haber.sol.org.tr/toplum/besiktas-stadinin-acilisinda-carsi-yok-ak-genclik-var-152075

  • 29. dünyanın en güçlü 10 ordusu

    ilk üçle papaz olmamız gururlandırdı.

    http://s.imajino.com/i/ezitufm.jpg

  • 30. yozgat'a yerleşen 2780 suriyeli

    bir yozgatlı ile suriyeli kıyaslanırsa yozgat'a medeniyet getireceklerdir. olumludur.

  • 31. yaran inci sözlük entry'leri

    kızla yaptığım otostopik yolculuk

    beyler şimdi saat 1 de uzaktan eğitim dersinin sınavı vardı. ortak zorunlu ders olduğu için bütün üniversite iki oturumda girecek sınava. neyse saat 12 de hazirlandım, çıktım. bindim otobüse. gittik üniversitenin girişinde indim. felaket bir kalabalık var. (oturduğum yerden direk otobüs yok üniversiteye, aktarma yapıyorum genelde.) aktarma yapıcaz ama hem gelen otobüsler hem dolmuşlar dolu. boş olsa bike binemezsiniz yani o derce bir kalabalık. bir kız vardı yanımda sevgilisini aradı. gel beni al diye. geçtim kızın arkasına bunu izlemeye başladım. baktım bir arabaya dogru hareket falan yapıyor. bu kızın peşinden gittim. kız öne ben arkaya oturdum. direk kızın sevgilisine selam verdim. naber, nasılsın falan sordum.
    kız beni sevgilisinin arkadaşı sanmış olacak ki ses etmedi. sevgiliside kızın arkadaşıyım sanmış olacak ki o da ses etmedi. ben de daha ses etmedim. öyle sessiz sessiz gittik. dedim dur şöyle ben ineyim. indim gittim sınava. inşallah benim yüzümden bir şey olmamıştır ilişkilerine.

    dogunun sizofreni

  • 32. şaka maka koca dünyanın batı kıyafetleri giymesi

    bundan şikayet eden kişi hayatının olabildiğince batı standartlarında olması için uğraşır ne gariptir ki. iyi bir arabası olsun ister. ama o arabaya binmek batı tarzı pantolon giymeyi gerektirir demez. kimonoyla, bindallıyla arabayı rahatça süremezsin, bisiklete bile binemezsin, hatta metrobüsle işe bile gidemezsin kardeş o işi ne yapacağız?

  • 33. antidepresan kullanan kişiye kullanma diyen kişi

    bunu kullanıp da düzeleni görmedim, diye devam eder. peki kaç kişi tanıdın antidepresan kullanan diye sorduğunuzda okuldayken/iş yerinde birkaç kişi tanıdığını söyleyerek genelleme yapmayı sever. bu söylediğini dünyanın en iyi önerisi ve destekli tespiti olduğunu zannettiğinden karşınızda kasım kasım kasılır. kahvede oturuyormuşçasına kolları ve bacakları açar çayından bir yudum alır ve kapalı olan perdeden dışarıya bakıp dalma görüntüsü vermeye çalışır. o henüz 25 yaşındadır ve hayatta tecrübe etmediği bir şey kalmamıştır. o kadar iyidir ki sorunlarla baş etme noktasında, en ufak canı sıkıldığında karşıdakine küfür eder kendini yemeğe verir.
    seni de unutmadık koca egolu küçük yürekli adam.

  • 34. çocuklarla girilen komik diyaloglar

    (okul gezisindeyiz, olay mekani servis. kimsenin velisi değilim. çocuklar bana yabancı)
    ege (9 yaş). gezi başladığında beni göz takibine aliyor. uğradığımız her yerde dibimde. tanışıyoruz.
    - sanat tarihi gözlerin ne kadar güzel.
    +teşekkür ederim canım. senin gözlerin daha güzel.
    -ben sana aşık olmak istiyorum.
    +ben senden büyüğüm ve evliyim bitanem.
    -ben zaten evlenmek istemiyorum sadece aşık olmak istiyorum.
    +%*##(???
    aşık olup tüm gün yanyana geziyoruz. eve dönerken dizimde uyuyor. gezi bitince aşkta bitiyor.*

  • 35. 10 nisan 2016 sunderland leicester city maçı

    yalnız leicester taraftarının yaş ortalaması galatasaray genel kurulunu aratmıyor.

  • 36. ekşi sözlük yazarlarının yaşamak istediği ülke

    ülke değil... pokémon evreninde yaşamak istiyorum ben.

  • 37. britanya'nın köpeğiyim ondan vodafone kullanıyorum

    (bkz: pedofilim ondan tecavüzcell kullanıyorum)

    edit: 386 dx uyardı pedofili olgunun adıymış, kişilere pedofil deniyormuş, teşekkürler.

  • 38. 10 nisan 2016 survivor'da yaşanan kurgu

  • 39. trivia crack

    reşat nuri güntekin'in aşağıdaki eserlerinden hangisi diziye çevrilmemiştir?

    a. bir kadın düşmanı
    b. yaprak dökümü
    c. çalıkuşu
    d. kavak yelleri

    napıyoruz? laaappps diye d'yi işaretliyoruz. ama o da ne? cevap a'ymış. lan mallar! reşat nuri'nin kavak yelleri diye bir eseri var ama o kavak yelleri bu kavak yelleri değil. ahaha. bir de binlerce kişi bu soruyu onaylamış doğru diye.

  • 40. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    uluslararası bütün antlaşmalar fransızca yapılıyormuş.

    bunun nedeni ise fransızca kelimelerin hiçbirinin eş anlamının olmamasıymış.

    işini garantiye almak dedikleri bu olsa gerek.

  • 41. kemik kanseri hastanın tedavi masraflarının karşıl

    duzeltme: sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş. biraz da benim suçum. paylaşırken vaktim çok kısıtlıydı bir cümle yazıp devamını change.org'dan kopyaladım. ilgili kampanyadaki kişi benim yakınım değil. kendim de bir kanser hastasının çocuğu olarak duyarlı davranıp paylaşmak istedim hepsi bu.

    aslında tamamı kemik kanseri hastanın tedavi masraflarının karşılanmama sorunu olacak başlık. ekşi sözlük duyarlılar ekibini konuya davet ediyorum.. belki change.org bir işe yaramayabilir. burada konunun işleyişini bilip yardımcı olabilecek birileri vardır mutlaka diye düşünüyorum.

    kemik metastazı (kanseri) olan annemin tedavi ücretinin karşılanması

    ilk tedavimiz gop yeniyüzyıl hastahanesinde başlayan (emekli)sgk sı bulunduğundan tedavileri ücretsiz gerçekleşmişti. annemin son evrede olduğu için şifası bulunmamaktadır raporu sonrasında kemoterapi tedavisine son verildi. hiç ilaç tedavisi olmadan evde bakıma uygun görüldü. bunun sonrasında hastalığı nedeni ile felç evresine gelen annemin evdebakım hizmetleri ile evde bakımı başladı. fakat 2 gün önce evde bakım hizmetinin yaptığı tahlil sonuçlarının kötü çıkması ile doktorumuz ile irtibata geçildiğinde tıbbi onkolojisi olan bir hastaneye başvurmamız gerektiğini 112 yi aradığımızda onkoloji hastası olduğunu belirttiğimiz halde bizi onkoloji birimi olmayan en yakın devlet hastahanesinin aciline yönlendirildik. ve o gece acil hekiminin sadece tahlil yaparak tedavinin derhal onkolojisi olan bir hastahaneye sevk edilmesi gerektiğini belirtti. 112 nakile bildirmesine rağmen bizim için gece yer bulamadır. 112 nakilin yer bulunmama sorunundan doktorumuzu aramak zorunda kaldım. kendisi medical park gop bünyesinde çalışmaya başladığından oraya götürmek zorunda kaldık. doktorumuz derhal kendisine getirmemiz gerektiğini hastanenin ambulansını bulunduğumuz devlet hastanesine yönlendirip annemi medicalpark gop acile getirdik. yeşil alandan girişi yapılarak acil yatışı tedavi yapılması gerektiği için yapıldı. bu süreçte tüm onkoloji devlet hastahaneleri aranıp hasta yatış kabulü yapmadığı 112 nakil tekrar aranarak nakil için bildirim yapıldığı halde yer bulunmadı. fakat bu süreçte tedavi medicalpark gop ta devam edilmektedir. ve tarafımıza her tedavi ve yatış ücretleri ambulans hizmeti ile fatura edilmekte. doktorun taburcu edilme ihtimalinin olmadığı edilirse evde şuurun kapanma hayati riskinin artma riskinin ve gittikçe durumun yavaşladığını belirtmiştir. biz artık son evredeyiz kemateropi tedavisi artık verilmiyor. kitle kötü huylu tüm vücuda metastaz yaptı. sadece bundan sonra yaşam süresinin ağrısız sıkıntısız ani atak durumunda dahil kontrollü geçip vitamin, kan vs. takviyeli ilaçların yapılması zaman zaman gerekmekte. ve benim bu tedavi masraflarını karşılayacak hiç bir durumum yok. nasıl olabilir ki.. ben hayatımı 02 haziran 2015 tarihinde annem için tüm ruhum dahil anneme birleştirdim. ayrıca şunu da belirtmek isterim ki; ben kemo tedavisi sırasında bir çok devlet hastahanesi ile görüştüm. ama şu cevaplar; "onkoloji hastası tedaviye ilk nerede başladıysa orada devam etmek zorundadır." işte demem o ki benim bu evreden sonra yüklü bir faturalı hastane masraflarını ödeyecek gücüm yok. şimdi soruyorum ben ne yapayım ??? gereken birimlerin bu konuda muhatap belirttiğim başbakanlık, sgk, sağlık bakanlığı, en önemlisi hastane yönetim başkanı sizden bulunduğumuz doktorlarımızın demesi ile son süreçlerimizde ben düşüyorum siz bizi tutun.. sizler de bana destek olmak, bir nebzede da annemin gözlerimin içine bakarak cennetini görmemi sağlamak için bu kampanya da imzan yorumun ve paylaşımın ile destek olur musun ?

    https://www.change.org/…cation=petitions_share_skip

  • 42. ensar vakfı tecavüzcüsünün solcu olması

    hocam paralel demeyi unutmuşsunuz.

    tanım: yalan haberdir.

  • 43. çocuğunun duvarı boyamasına izin veren anne

    ben izin verdim,
    duvar benim çocuk benim dedim soranlara da
    iş temizlemeye gelince ellerine verdim bezi sildiler.
    (tabii ki başaramadılar onlara aferin güzel temizlemişsin dedim, ben onlar uyurken temizledim duvarları)
    bir keresinde bu ikisi faaliyet masasını ve sandalyelerini pastel boya ve gazlı boya ile sürrealist çalışmışlardı.
    güzel olmuş ama biriniz söyleyebilir misiniz şimdi bu masada nasıl çalışacağız!
    böyle önlerine baktılar; mahzun! biri beş yaşında biri iki!
    sildik masayı sandalyeleri üçümüz... birileri vardı evde beni üvey anne olmakla suçladılar çocuklara masayı sildirdiğim için.
    yaşları kaçtı anımsamıyorum bıraktılar duvara bir şeyler karalamayı.
    küçük oğlum arada sırada duvarlara notlar yazıyor hala,
    adamın not yazma huyu var arada duvar da o notlardan nasibini alıyor;
    geçen yaz odaya bir girdim; el yazısı kurşun kalemle ;
    bu duvarın boyanması gerek rengini hiç sevmiyorum! yazmış!
    altına ben de yazdım "ne renk olsun istiyorsun"
    altına yazmış
    renkleri görmem gerek!
    yazı hala duruyor.

  • 44. eski dönemlerde gps olmadan seyahat eden gemi

  • 45. istismar haberleri sık verilmemeli

    aile ve sosyal politikalar bakanı sema ramazanoğlu, cinsel istismar ve saldırı haberlerinin sık verilmesinin çocukları ve aileleri rencide ettiğini söyledi.

    belki de bu haberler yeterince yapılmadığı için gerekli tedbirler alınamıyordur.

    (bkz: ismail saymaz'ın ensar vakfı açıklamaları)

  • 46. spotify

    "youtube'dan su sarkiyi acar misin?" desen "usagin mi var siktir git!" diyecek adamlar; para kazanma amaciyla kurulmasina ragmen ucretsiz olarak milyonlarca sarkiya ulasmalarini saglayan platforma, premium uyelik satmaya calisiyor diye baya icten icten kufur ediyor. gencler soyleyin bakalim, sizin hayalinizdeki dunya nasil bir yer. herkes size amme hizmeti yapsin, siz karsiliginda bir sey yapmayin olur mu? hatta ben simdi bahceye bir cukur kaziyorum. beles mezar ihtiyaci olan varsa gelsin, pamugu tikayip gomerim.

  • 47. tolga zengin

    bugün milletvekillerinin cibiliyetine değine değine vodafone arena'ya giriş yapmış kalecidir. ulan tolga sen akp milletvekillerine söve söve stada girdin ya, benden sana helalinden iki hatalı gol avans.

  • 48. mustafa kemal atatürk

    ben de daha önce belgelerle yazmıştım, bugün de soner yalçın yazmış : ingiliz belgelerinde atatürk.

    kendisine hakaret eden, iftira atan şerefsiz köpekler ; sizin lideriniz anca apo olur, kerameti kendinden menkul sapık şeyhler olur; hırsız, uğursuz, şerefsiz, at hırsızı tipli ve haydut karakterli sırtlanlar olur.

    ***
    para işlerine girmeden önce ingilizler, 1920’li yılların başında mustafa kemal’i nasıl tanıyorlardı, buna bakalım…
    bundan önce de bir ismi tanıyalım:
    adı, horace george montagu rumbold (1869-1941)…
    ingilizlerin önemli diplomatlarından biriydi. arapça, japonca ve almanca biliyordu.
    biz bu ismi daha çok; istanbul’daki ingiliz yüksek komiseri olarak görev yapmasından ve ingiltere adına lozan barış antlaşması’na katılmasından biliyoruz.
    ı. dünya savaşı’nın başlamasıyla itilaf devletleri’nin istanbul’daki diplomatları ülkelerine döndü. savaşı kazanınca diplomatik kurumlardan farklı olarak işgal devrine mahsus “yüksek komiserlik” kurdular.
    istanbul’daki yüksek komiserlik, ingiliz dışişleri’ne bağlıydı. hazırladıkları yıllık raporları “gizli” damgasıyla bakanlığa gönderirlerdi.
    gizlilik içeren bu raporlar 1966 yılından itibaren peyderpey açıldı. 1981 yılından itibaren bu belgeler türkçe’ye çevrilip yayınlandı. örneğin, doç. ali satan, 1920-1925 arasını kapsayan “yıllık raporları” kitaplar haline getirdi.
    bakın ingilizler, 1920 başında mustafa kemal’i doğru-yanlış nasıl tanıyordu?..

    “dürüst biri”

    tarih: 27 nisan 1921.
    istanbul yüksek komiseri rumbold, ingiliz dışişleri bakanı george curzon’a gönderdiği “türkiye yıllık raporu”nda, mustafa kemal hakkında doğru-yanlış şu tespitleri yapıyor:
    “orta halli bir ailenin çocuğu olarak 1881’de selanik’te dünyaya gelen mustafa kemal, ilk askeri eğitimini selanik ve manastır idadilerinde almıştır. çalışkanlığı ile akranları arasından sıyrılmayı başarmış ve listenin ilk sırasında olmak üzere istanbul askeri idadisi’ne geçmiştir. arkadaşları arasında pek popüler olmayan mustafa kemal’in kibirli biri olduğu söylenebilir. kurmay subaylığa hak kazanmasından sonra 1907’de selanik’e atanmış ve aynı yıl içerisinde ittihat ve terakki cemiyeti’ne girmek suretiyle farmasonlar (?) arasına katılmış ve ittihatçı fikirlerin en ateşli savunucularından biri olmuştur. bir asker olarak iyi teşkilatçılığıyla ön plana çıkmaktadır. 1913’te askeri ataşe olarak sofya’ya atanmıştır. bugün dahi devam eden eğlenceye ve içkiye olan ilgisinin bugünlere dayandığı dile getirilmektedir. savaş sırasında üst düzeyde cesaret göstermiş ve bir gözünü yitirmiş olduğu söylenmektedir.
    enver paşa ve almanlar ile olan ilişkileri oldukça kötüdür. viyana’da imparator charles’ın taç giyme töreninde mevcut padişaha eşlik ettiği bilinmekte ve o dönemlerde veliahtın (vahdettin) kendisinden enver paşa’ya karşı bir denge unsuru olarak faydalanmak arzusunda olduğu ifade edilmektedir.
    1919’un ilk dönemlerinde ortaya çıkan milli mücadele hareketinin bir anlamda tohumlarının atıldığı istanbul’daki askeri çevrelerin örgütlenmesinde oldukça tesirli olmuştur. bu hareket ile olan ilişkisi 1919 mayıs’ında anadolu’nun kuzeyinde özel olarak kurulmuş ordu müfettişliğine ferit paşa tarafından gönderilmesinin hemen ardından başlamıştır. o zamandan bu yana, adı geçen hareketin en önde gelen lideri konumundadır. ayrıca bu hareket içerisindeki şahsi ağırlığı da oldukça fazladır. idari ve siyasi yeteneklerinin ve kararlılığının hiç de azımsanmayacak ölçüde olması nedeniyle mevcut konumunu muhafaza etmesini bilmiştir. muhtemelen kendisinin hazırladığı konuşmaları, kitleleri ve her türlü durumu başarıya yönlendirme yeteneğine sahip olduğunu açıkça yansıtmaktadır. fevkalade gösterişli ve otoriter bir görünüme sahip olmakla birlikte, kendisini aşırı vatanseverlik ve dürüstlükten yoksun biri olmakla suçlamak için ortada bir sebep görünmemektedir.”

    “zimmetine para geçirmeyen tek lider”

    konu dürüstlüğe geldi.
    yine bir gizli ingiliz belgesine göz atmak gerekiyor.
    10 yıl önce kaybettiğimiz prof. salahi r. sonyel, ingiliz belgeleri üzerinde çok çalışmış tarihçilerimizden biriydi.
    “gizli belgelerde mustafa kemal, vahdettin ve kurtuluş savaşı” adlı kitabında; ingilizlerin gizli yazışmalarında mustafa kemal’in parayla olan ilişkisi konusuna nasıl değindiklerini gözler önüne serdi.
    tarih: 29 ocak 1921.
    istanbul’da ingiliz askeri karargahı, mustafa kemal’le ilgili olarak ingiltere savaş bakanlığı’na şu gizli bilgiyi gönderdi:
    “(atatürk) gelibolu’da liman von sanders’in buyruklarına kasten itaat etmemişti. bunun sonucu olarak enver paşa’yla arası açılmış ve görevinden istifa etmişti…
    onun, enver ve alman komutanla çekişmeleri, şimdiki padişahı (o sırada prens vahdettin), avusturya-macaristan imparatoru karl’ın taç giyme törenine katılmak üzere viyana’ya seyahat ederken mustafa kemal’i de yaveri olarak yanına almaya inandırmıştı. vahdettin’in amacı, kemal’i, enver’le ittihat ve terakki cemiyeti arasında denge kurmada kullanmaktı… mustafa kemal bugün belki de varlıklı (zengin) olmakla birlikte; onun dürüst olmayan davranışlarda bulunmuş olduğunu sanmaya neden yoktur. ittihatçı önderler arasında hiçbir zaman kendi adına para geçirmemiş tek kişidir.
    akıcı bir konuşma üslubuna sahip, becerikli bir politikacıdır…
    dolayısıyla, bir yandan kızıllar (ruslar) tarafından ona kur yapılırken; öteki yandan avrupa’ya meydan okuyan kendi ülkesinin ümitsiz yazgısının önderliğini yapabilecek yetenektedir.”
    ingilizler, içinde kimi yanlışlıklar da bulunan bu tespitleri 1921 yılında yazdı.
    peki…
    atatürk öldükten sonra, yani 1938 yılında hakkında gizli raporlarında ne yazdılar?
    şöyle…

    adı, percy loraine lyham (1880-1961)…
    mısır’da ingiliz yüksek komseri olarak görev yaparken 1933 yılında türkiye’ye atandı. 1939 yılına kadar ingiltere’nin türkiye büyükelçisi olarak görev yaptı.
    ingiliz dışişleri personeli tarafından “kendini beğenmiş percy” lakabı verilen bu diplomatın dünyada beğendiği ender liderlerden biri atatürk idi.
    atatürk vefat ettiğinde 608 telgraf numarasıyla ingiltere dışişleri bakanı edward frederick lindley wood’ye şu bilgiyi geçti…
    tarih: 25 kasım 1938 idi…

    “aziz lordum,
    size mösyö kemal atatürk’ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum. bu belgeye ek olarak bu yazımda; atatürk’ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.

    hiç şüphesiz toplum bilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır. ancak bunların çok azı, atatürk’ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki, onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

    bu bilginin toplanmasında ben, belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim. görevimin ilk günlerinden itibaren atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır…

    dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

    doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen kabinedeki bazı bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

    atatürk’ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir. ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım…

    sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil; yüz yıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir- on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır. gerisi ayrıntıdan ibarettir…

    atatürk’ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok. bu enerjinin dayanılmaz gücü, türklerin tarihinde şimdiden önemli bir sayfa olarak yer almıştır. ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum:
    bu da atatürk’ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan -tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi- faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi.

    iddia edilen acımasızlığı; onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır.

    iddia edilen tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevkler; toplumda kadının rolü kavramıyla bağdaşmamaktadır. zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur.
    atatürk, batı’da ‘yes-men’ ve uzun süredir türkiye’de ‘evet efendimci’ olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor; bu tür insanları aşağılıyordu.

    ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu.

    aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü.
    bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı. kendisi zaten ülkesi, halkı için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.
    korkarım gelecek nesillere atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. bunun yanlış olacağı kanısındayım. hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi. ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.

    hitler ve mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.
    bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. doğru, ancak olayların gidişi, atatürk’ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil…

    atatürk’ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı; küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinç altının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dik duruşunun bir başka parçasıydı.

    müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu; doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti.

    işini iyi bilen, yetenek sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi. bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.

    türkiye’nin kaderini elleri arasına aldığından beri, kemalist cumhuriyet’in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında osmanlı imparatorluğu’nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur.
    uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkeler arası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

    kemal atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti. hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı.

    o, türk milleti’ne hizmet ederken öldü. ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır.

    insanlara; hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi, bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır…”

  • 49. 10 nisan 2016 vodafone arena açılışı

    " evet, 3-c sınıfından fikret orman'dan "canım cumhurbaşkanım" isimli şiiri dinledik. "

    edit : videosu da geldi buyrun

  • 50. aya giden astronotların transparan olması

    videcon tube denilen kamera parçası nedeniyle meydana gelen teknik problemden kaynaklanmaktadır.

    buradaki sorun şu. bu tür kameralarda uzun süre sabit bir aydınlatılmış objeyi kaydettiğinizde o obje yenilenen karelerde gözükmeye devam ediyor. bu örnekte kamera iki saattir açık ve sabit olan arka planı artık sürekli yeni karelerin üzerine vermeye devam ediyor.

    aynı sorun günümüzün modern dijital kameralarında başka türlü ortaya çıkmakta. mesela hızla dönen bir pervaneyi kaydederseniz pervanenin eğildiğini görüyorsunuz bunun sebebi kameranın yenilemeye yukarıdan aşağıya yahut aşağıdan yukarıya başlaması.

    bu da pervanenin başka anlardaki pozisyonunun sanki tek andaki haliymiş gibi yakalanmasına ve sonuçta objenin gerçekte olmadığı bir formda gözükmesine neden oluyor.