yarimporsiyonaydinlik9
profili

  • atv'nin sahibine 9.5 milyar liralık vergi affı

    atv'nin sahibine 9.5 milyar liralık (bkz: vergi istisnası) daha doğru bir tanım!

    22 ağustos’ta atv, a haber, sabah’ın sahibi kalyon inşaat, bursa yenişehir demiryolu hattı yapım işini 9 milyar 449 milyon lira karşılığıyla aldı. bugün yayımlanan resmi gazete’de bu bedelin vergiden istisna tutulduğu ortaya çıktı. kaynak

    yaklaşık 1,5 ay önce 22 ağustos 2020’de “bandırma-bursa-yenişehir-osmaneli yüksek standartlı demiryolu hattı” ihalesi yapıldı. ihale “açık” usulle yapılmadı, 21/b kapsamında 5 şirket davet edildi. dev ihaleyi alması için çağırılan şirketler ise tanıdıktı; kolin - yapı merkezi ortaklığı, limak inşaat – heitcap ortaklığı, özaltın inşaat, ıc içtaş ve kalyon inşaat…

    davetliler içinde en makul teklif kalyon inşaat tarafından sunuldu ve böylece dev demiryolu ihalesinin yapım işi kalyon inşaat’a verildi. bu kapsamda şirkete kamunun ödeyeceği toplam tutar, şirketin verdiği teklif olan 9 milyar 449 milyon tl oldu.

    ihalenin açık değil de hükümetle izaha muhtaç ilişkileri ve kendi içlerinde de ortaklıkları bulunan 5 şirketin çağırılarak yapılması tartışma konusu. zira ihalenin dayandığı kamu ihale kanunu’nun 21/b maddesine göre bu tip ihaleler “doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması” durumunda yapılıyordu. ortada bir doğal afet veya önceden öngörülemeyen bir durum yoktu ama son yıllarda alışılageldiği üzere ihale bu kapsamda yapıldı. böylece “açık ihale olsaydı söz konusu demiryolu ihalesi daha ucuza yapılabilir miydi” sorusu cevapsız kaldı; davet edilen şirketlerin zaten bir çok projede kendi aralarında ortaklıkları bulunuyordu. başka şirketler ise ihaleye giremedi.

    bugün ise resmi gazete’de ticaret bakanlığı tarafından eylül ayına ilişkin vergi, resim, harç istisnası belgelerinin listesi yayımlandı. böylece o aya ilişkin hangi şirketin ne büyüklükte gelirinin vergiden istisna tutulduğu ortaya çıktı. en büyük istisna açık ara farkla kalyon inşaat’a verildi. öte yandan şirkete verilen istisna tutarının tam olarak “bandırma-bursa-yenişehir-osmaneli demiryolu hattı” yapım bedeli olan 9 milyar 449 milyon tl olması dikkat çekiyor. böylece kalyon inşaat hem 21/b usulüyle kapalı bir ihaleye davet edilip milyarlık ihaleyi almış, hem de elde ettiği gelirden vergi ödeme yükümlülüğü kaldırıldığı anlaşılmış oldu.

    resmi gazete’de sadece atv ve ahaber’in de sahibi olan kalyon inşaat’a tanınan vergi istisnası yer almıyor. toplam 128 adet gelir kaleminin bulunduğu listede ethem sancak’ın bmc’si sadece eylül ayı içinde 98 milyon 750 bin liralık vergi istisnasına sahip oldu.

    (bkz: akp döneminde gerçekleşmiştir)
    (bkz: cengiz + kolin + çalık + limak + sancak + torunlar) + rönesans + kalyon + mng + demirören

  • devletin ped için %18 vergi alması

    düzenli olarak gerçekleşmesi kadın sağlığını belirleyici unsurlardan biri olan regl dönemi, geçmişten beri toplumumuzda utanılması, saklanması gereken bir tabu olarak görüldü. hatta ‘hastalık’ olarak nitelendirildi.

    kadınlar, regl döneminde kanı emmesi için kullandıkları pek de sağlıklı olmayan kumaşları gizli saklı yıkayarak tekrar tekrar kullandı. öyle ki 40 yıl önce türkiye’deki kadınların hayatına giren ve hijyenik bir talep olan pedler gazete kağıtlarına sarıldı, siyah poşetlere koyuldu.

    tekrar tekrar yıkanan kumaşlara karşı hijyenik ve sağlıklı bir ürün olan pedlerin fiyatları ise sık sık kadınların gündeminde yer alıyor. erkekler için cinsel gücü artıran ürünlerden yüzde 8 vergi alınırken menstural dönemde temel olarak kullanmak zorunda olduğumuz hijyenik ped ve diğer hijyen ürünlerine uygulanan yüzde 18 vergi oranı, tüm taleplere rağmen düşürülmedi.

    yıllardır meclis’te, sosyal medyada ve çeşitli alanlarda yaratılan gündemlerle yüksek fiyatlara tepki gösteriliyor. son günlerde twitter’da hijyenik pedlerin fiyatları üzerinden yapılan tartışmalarda ‘beyninizi kullanın daha ucuzunu bulun’ şeklinde fikri bilgisinden çok erkekler de kendini rezil etmekten geri durmadı.

    ingiltere’de yapılan bir araştırmaya göre bir kadın hayatının ortalama 2 bin 535 gününde, yani yaklaşık yedi yılında regl oluyor ve ped ya da tampona ihtiyaç duyuyor. sağlığımız için elzem olan bu ürünlerin fiyatları her geçen gün artarken, erişimin zorlaşması kadın sağlığını tehlikeye atıyor

    iskoçya, kadınların hijyen ürünlerine bedava erişmesini sağlayan ilk ülke oldu. iskoçya parlamentosu'nda şubat ayında yapılan oylamada, tüm kadınlar için ücretsiz hijyenik pede erişim hakkına onay verildi.iskoçya parlamentosu'nda yapılan oylamada 112 lehte, 1 de çekimser oy kullanıldı, karşı oy kullanan olmadı.

    yeni zelanda’da ise 2021’de hayata geçirilmesi planlanan program kapsamında ilk olarak yardıma en çok ihtiyaç duyulan bölge olarak belirlenen waikato’daki 15 okula ücretsiz hijyenik ped sağlanacak. youth19 adlı araştırma şirketinin verilerine göre dokuz ila 13 yaşları arasındaki öğrencilerin yüzde 12’si hijyenik pedlere erişimde sorun yaşıyor. her 12 öğrenciden biri bu nedenle regl döneminde okula gidemiyor.

    hijyenik ped ve tampona erişimin kadın sağlığı açısından neden önemli olduğunu ve erişilemediği takdirde ne gibi zararlara neden olacağını açıklayan dr. kadife dilay küçükosmanoğlu şöyle konuştu:

    kadın sağlıklıysa adet görür, sağlığının bir belirtisidir. bunun düzenli olması kadının üreme sağlığının da yerinde olduğunu gösterir. yıllarca kadınlar bu dönemde nasıl daha rahat eder diye çeşitli yöntemler denemiş. vücuttan dışarı akan kanı bir şekilde toparlamak gerekiyor. bunun için kullanılan hijyenik pedlerin de 3-4 saatte bir değiştirilmesi önemli. orada biriken kan, bakterilerin üremesine, bakteriler de genital yol enfeksiyonlara neden olur. bu enfeksiyonların temizlenmesi oldukça güç ve engellenemezse üreme organlarının alınmasına bile neden olabilir.

    ekonomik sebeplerle daha kalitesiz ürünlere yönelen kadınlar da var. bu ürünler kimyasal ağırlıklı olduğu için kadın sağlığı açısından tehdit oluşturuyor, alerjik reaksiyonlar gelişmesine neden oluyor. o yüzden kadınların kaliteli pede, uygun fiyata erişmesi oldukça önemli. hatta birçok ülkede ücretsiz erişim uygulamasına geçildi. ülkemizde özellikle kadınlar için olan ürünler zor ulaşılır hale geliyor. eskiden kadınlar regl döneminde odalara kapatılırmış, iktidar bizleri bu döneme geri götürüyor. ped ve tampon ücretsiz olmalı. erişimin bu kadar zor olması, eskiden kullanılan sağlıksız kumaşlara tekrar yönlendirecek kadınları.

    ped, türkiye istatistik kurumu’nun (tüik) mal sepetinde hijyenik kadın bağı olarak geçiyor. tüik’e göre bir pedin ortalama satış fiyatı 60 kuruş. bu rakam 2015’de 35 kuruştu. yani bir adet ped aradan geçen 5 yılda yüzde 60 zamlanmış. küçük bir matematik hesaplamasıyla bir yılda pede ortalama kaç para harcadığımızı bulalım.
    uzmanlar regl döneminde günde 5 ped kullanılmasını öneriyor. buradan yola çıkarak 5 günlük regl döneminde 25 ped kullanılması gerekiyor. tüik rakamlarından yola çıkarak 25 adet ped ortalama 15 lira. bu da yıllık 180 lira anlamına geliyor. ancak marketlerdeki fiyatlara baktığımız zaman tüik’in hesabı yine gerçekleri yansıtmıyor

    kaynak

  • türkiye'deki fanta vs ingiltere'deki fanta

    gıdalarla ilgili yaptığı araştırmalarla bilinen “gıda dedektifi”, “bizim neyimiz eksik? türkiye ve birleşik krallık’taki fanta karşılaştırması” başlıklı bir yazı yayımladı. yazıda, fanta’nın türkiye’de içeriğiyle ingiltere’de satılan ürünün içeriği karşılaştırıldı

    gıda dedektifi’nin yazısı şöyle:

    “son dönemde özellikle c vitamini içeriğiyle tüketicilerde ‘sağlıklı’ algısı oluşturan gazlı içecek fanta ile ilgili dikkat çekici bir kıyaslama yapacağız. kıyaslama demişken, bu farklı bir marka ya da ürün ile olmayacak. sadece basit bir karşılaştırmayla aynı ürünün birleşik krallık’taki içeriğiyle ülkemizdeki içeriğini gözler önüne sereceğiz. bunu açıklarken de basit bir soru soruyoruz; bizim neyimiz eksik?

    türkiye’de ‘yaşatır seni!’ sloganıyla satılan fanta, ingiltere’de ‘best fanta taste ever!’ yani ‘şimdiye kadarki en iyi fanta tadı!’ sloganıyla satılıyor. öyle ki; ürün türkiye’de %3 oranında portakal suyu konsantresi içerirken, bu oran birleşik krallık’ta %5’e yükseliyor. bu oran içerisinde %3,7 portakal suyunun yanısıra %1,3 oranında narenciye suyu konsantresi bulunuyor.

    türkiye’deki ürünün 330 ml.’lik tek kutusunda 24,1 gr. yani yaklaşık 12 tane küp şeker bulunuyorken; aynı ürünün birleşik krallık’taki aynı kutusunda 15,2 gr. yani yaklaşık 7 tane küp şeker bulunuyor.

    türkiye’deki üründe şeker kaynağı olarak mısır şurubu yani glikoz-fruktoz şurubu bir alternatif iken; birleşik krallık’taki aynı üründe mısır şurubu içeren bir alternatif bulunmuyor.

    türkiye’deki üründe yapay aroma vericiler kullanılmışken, birleşik krallık’taki aynı üründe “doğal” aroma vericiler kullanılıyor.

    türkiye’deki üründe renklendirici olarak havuçtan üretilen beta karoten varken; birleşik krallık’taki aynı üründe havucun kendisi ve kabak bulunuyor. üründe bu içerikle turuncu renk doğal olarak veriliyor ve ilave renklendirici içermiyor.

    neyimiz eksik,

    neyimiz fazla belli.

    ama asıl eksik olan bu ürünlerle ilgili tepkimiz ve bu ürünlerdeki çifte standardın her geçen gün daha da belirginleşmesidir. türkiye yapay aroma vericilerle, mısır şurubuyla ve yüksek ilave şeker ile obeziteye, diyabete ve birçok kronik hastalığa işte böyle sürüklenmektedir. bu yayınlarla tüketici olarak kendimizi ve ailemizi korumayı hedeflerken; türkiye cumhuriyeti’nin gıda politikalarını yönetenlere de belki biraz ilham, belki biraz cesaret veririz diye ümit ediyoruz. çünkü biliyoruz ki; bu endüstriyel ürünlerin önüne toplumsal farkındalık ve bu farkındalığın tezahürü olarak yapılacak mevzuat düzenlemeleriyle oluşacak güçlü bir devlet politikasıyla geçebiliriz.”

    kaynak

  • 5 mart 2020 türkiye'nin rusya'da istediğini alması

    suriyeye giriyoruz
    alkış
    suriyeden çıkıyoruz
    alkış
    savaş değil operasyon
    alkış
    savaşta ateşkes yapmayız
    alkış
    ateşkes yaptık
    alkış
    rusya'dan s-400 aldık
    alkış
    o olmadı patriot alırız
    alkış
    idlip vatan toprağı
    alkış
    geri çekiliyoruz
    alkış
    dostum putin
    alkış
    entry bitti
    alkış.

    (bkz: alkışlarla yaşıyorum)

  • akp çocukları

    ''sosyal medyada "akp çocukları" isimli bir hesap açılmış. hesapta, akp’li ya da akp’li isimlerin yakınları oldukları iddia edilen kişilerin lüks yaşantılarına ilişkin paylaşımlar yapılıyor. akp çocuklarının paylaşımlarda lüks arabalarda, yatlarda çekilen fotoğraflar, partiler, düğün videoları yer alıyor.'' haber kaynak

    şahsi görüşüm ; bu hayatı hak ederek alın teriyle ve liyakat çerçevesinde yaşıyorlarsa gerçekten benim için hiç bir problem yok. bu manada laf edersem yıllardır maruz kaldığım muhafazakar ikiyüzlülüğünün aynısını yapmış olurum. hepimiz istediğimiz hayatları özgürce yaşayalım... dini açıdan bu durum yanlışsa da hesabını inandıkları allah'a verirler, onların inanç problemi... ülkede onca yoksul varken şatafatlı hayatlarını bu denli rahat paylaşmayı tercih ediyorlarsa bu da onların vicdan ve görgü problemi... bu durumda tek tartışılması gereken çözüm arayışı içerisinde ülkede, zengin ve fakir'in arasındaki bu denli uçurum ve nedenleri olur.

    lakin yaşadıkları hayatı 80 milyon vatandaşı tokatlayarak, ''bu milletin mına koyacağız'' felsefesiyle hepimizin geleceğinden çalarak yandaş usulu elde etmişler ise devran döndüğünde hesap verip cezalarını çekecekler, çekmeliler.. akp çocuklarına dair gerçekler, bir devir sonlanınca elbet ortaya çıkacaktır. o noktada hak edenler alkışlanır hak yiyenler içinse korkunun ecele faydası olmaz herkes rahat olsun yargı o zaman gerekeni yapar! ülkedeki karanlığın çocukları ise bu günlerin tadını çıkartsınlar . güneş yakında cehaletin rönesansını yaşayan güzel ülkeme doğacaktır..

    edit: hesap askıya alınmış! ''haber kaynak'' yazan linkten fotoğrafların bazılarına ulaşabilirsiniz..

  • danıştay başkanının kızının durdurulamaz yükselişi

    hakimler ve savcılar kurulu’nun (hsk) son kararları geçen hafta resmi gazete'de yayımlanmıştı. hsk kararında derecesi yükseltilen hakim ve savcıların listesi vardı. o listelerde “jet hızıyla terfi” tartışmasıyla gündeme gelen isim basın tarafından bulundu.

    hsk tarafından elazığ hâkimliğine atandıktan sonra göreve dahi başlamamıştı. yargıtay tetkik hâkimliği’ne getirildi ve sadece 3 gün çalıştı. 3 gün sonra… cumhurbaşkanlığı hukuk hizmetleri başkanlığı’na daire başkanı olarak görevlendirildi. işte o isim danıştay başkanı zerrin güngör’ün kızı gonca hatinoğlu idi. ve şimdi…kamuoyunda tartışma yaratan danıştay başkanı’nın kızı hatinoğlu’nun, son kararla bu kez üçüncü dereceye terfi ettirildiği ortaya çıktı.danıştay başkanı zerrin güngör’ün kızının meslekte hızla terfi ve kısa sürede kıdem alması yargıda tepkilere neden oldu. (bkz: liyakat)

    kaynak 1
    kaynak 2
    bonus : (bkz: akp yöneticisiyken savcı ve hakim olanlar)

    edit : hsk’dan açıklama
    hakim ve savcılar kurulu (hsk) başkanvekili ve 2'inci daire başkanı mehmet yılmaz, haberin ardından açıklamada bulundu. açıklamada şu ifadeler yer aldı:

    “mesleğin bağımsızlığını ve tarafsızlığını teminat altına almayı amaçlayan 2802 sayılı hâkimler ve savcılar kanunu,hakim ve savcıların terfinin ne şekilde ve hangi sürede gerçekleşeceğini açıkça düzenlemiş, hsk ilke kararlarında da bu husus net olarak belirlenip açıklanmıştır. adaylığa giriş derece ve kademesine bir derece ilâve edilmek suretiyle bulunacak derece ve kademeler üzerinden göreve başlayan hakim ve savcılar diğer kamu görevlilerinden farklı olarak, her iki yılda bir; çıkardıkları iş miktarı, üst mahkeme incelemesine giden dosya sayısı, oradan aldıkları not, denetimleri sonu düzenlenen sicil, varsa yayımlanan bilimsel eserleri gibi önceden belirlenip ilan edilen kriterler gereği üç farklı terfi işlemine tabi kılınırlar. idari görevde bulunan hakim ve savcılar ile yargıtay ve danıştay tetkik hakimleri ise yasanın belirlediği süre kadar birlikte çalıştıkları daire başkanı, genel müdür vb gibi üst amirlerince düzenlenen sicil fişleri değerlendirilerek terfi ettirilirler. eğitim veya yurt dışı görev veya özel yasaları gereği başka kurumlarda geçici görev ifa edenler de, ilgili yasa ve hsk ilke kararları gereğince yine iki yılda bir olmak üzere derece terfisine tabi kılınırlar. avukatlık mesleğinden bu göreve atananlar için avukatlıkta geçen sürelerin 2/3 ü hakimlik ve savcılık mesleğinde geçmiş gibi kabul edilerek kazandığı derece ve kademe belirlenirken, hakim ve savcılık mesleğine atanmadan önce başka kamu kurumlarında memuriyeti bulunanların, bulundukları derece ve kademe üzerinden atamaları gerçekleştirilmekle birlikte bu süreler hiçbir şekilde hakimlik ve savcılık mesleğinde geçmiş gibi kabul edilmez.sadece memuriyet de edindiği derece ve kademe üzerinden intibak işlemine tabi tutulur. bazı kurumların mevzuatın mümkün kıldığı gibi atandığı görevin derece ve kademesine tabi olma durumu hakim ve savcılar için hiçbir şekilde imkan dahilinde değildir. hakim ve savcılar yukarıda açıklandığı üzere kazandığı dereceden bu göreve atanır ve belirlenen süre ve şekilde terfi işlemine tabi kılınır. diğer kamu görevlerinden farklı olarak terfi süreci yasa gereği şeffaf bir şekilde resmî gazete de ilan edilerek paylaşılır. hiçbir hakim savcıya farklı ölçü uygulanıp ayrıcalık yapılamaz, hiçbir hakim ve savcı bu terfi sisteminin dışında tutulup genele uygulanan ilkeler ile emsal karalar dışında değerlendirilip terfi ettirilemez kamuoyuna saygı ile duyurulur.”

  • a haber'deki gizemli ve harward'lı profesör

    hükumete yakınlığı ile bilinen a haber hakkında, muhalif oda tv"nin yaptığı haberle kafa karıştıran bir olay yaşandı.

    oda tv'nin haberine göre 11 ocak 2019 tarihinde yayınlanan cansu canan özgen’in sunduğu “satır arası” adlı programa “harward üniversitesi’nde” olduğu iddia edilen ve adı mark thomas olan bir profesör telefon konuğu olarak katıldı. abd’nin suriye’den çekilme kararını değerlendiren thomas, trump’un baskı altında ve zayıf durumda olduğunu ve köşeye sıkıştığını ve israil tarafından yönlendirildiğini söyledi.

    burada dikkati ilk çeken şey, üniversitenin adının “w” harfiyle yazılmasıydı. oysaki dünyada en önde gelen üniversitelerinden biri olan, abd’de bulunan üniversitenin adı, harvard üniversitesi.internet üzerinden basit bir arama yapıldığında ise, üniversitede adı prof. dr. mark thomas olan bir profesör yok.

    kafa karıştıran bu olayın peşine düşen odatv, harvard üniversitesi kaynaklarını arayarak prof. dr. mark thomas’ı sordu ve üniversiteden alınan cevap doğrultusunda , kadroda bu isimli bir profesörün olmadığı yönünde iddiada bulundu.

    "ya "w" ile yazılan "harward" diye bir üniversite var ya da harvard'daki profesör mark thomas'ı google dahil kimse bilmiyor" diye haber yapıldı.video kaynak kaynak 2

    lakin ;
    mark tomass fotoğraf
    https://www.linkedin.com/in/mark-tomass-b7956628/ -
    http://harvard.academia.edu/…tomass/curriculumvitae
    böyle bir adam var ! ismi mark tomass a haber'de okul ve adamın ismini yanlış yazılmış . harvard online eğitim bölümünde ders veren bir hoca anladığım kadarıyla . türk medyasını düşününce joseph goebbels' in kemikleri sızlıyordur. (bkz: oda tv vs a haber)

    edit 1 !

    oda tv haberi üzerine a haber'den tuncay güven sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı. güven açıklamasında şu ifadeleri kullandı:"mark tomass, 2009’dan bu yana harvard üni’de çeşitli kademelerde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. söz konusu öğretim üyesinin soyadı 'tomass' yerine daha genel bir isim olan 'thomas' şeklinde yazılmıştır odatv'nin ‘habercilik tavrı’nı gözden geçirmesini temenni ederiz." foto kaynak

    oda tv'de ardından ''güven’in açıklamasından, canlı yayında konuşturulan şahsın soyadını yanlış yazdıkları anlaşılıyor. tek yanlış bu konuyla da sınırlı değil. a haber’de okulun adına “harvard” yerine “harward” yazıldı. ayrıca canlı yayında konuşan kişi harvard üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak bulunuyor. unvanı da “profesör” değil, doktor. a haber, açıklamasıyla kaş yapmak isterken göz çıkardı.'' diye haberini güncelledi.

    ismini açıklamak istemeyen bir yazar arkadaşın konuyla alakalı mesajını paylaşıyorum :
    merhaba, adam gerçek. hatta ben amerika'dayken bizim okulda ders veriyordu. alt sınıfların dersine girdiğini biliyorum. zaten linkedin profilinde de bir çok ortak arkadaşım var. harvard'da da ders veriyor olması mümkün. prof. dr. mu onu bilmiyorum. harvard online eğitim bölümünde ders veren bir hoca anladığım kadarıyla..

    edit 2 ! #85547281 solidsnake nickli yazardan alıntıdır! mevzu bahis abiye mail atmış

    " mr. solidsnake ( gerçek adıma attı maili, burayı değiştirdim sadece )
    my name was misspelled by a news. ı am an instructor at harvard https://www.extension.harvard.edu/…ory/mark-tomass/

    ı answered two questions they asked me based my scholarly work on syria. please see the books below. my comments were about the us and syria, not about turkey.

    ı don’t know about their political orientation and ı don’t care about it as they do not misinterpret my statements and long as my participation can help in bringing peace to syria.
    --
    with warm regards,
    mark tomass
    tomass@fas.harvard.edu
    my recent books:
    the religious roots of the syrian conflict: the remaking of the fertile crescent (2016)
    https://goo.gl/pebqzf
    assessing the war on terror: western and middle eastern perspectives (2017) with charles webel
    https://www.taylorfrancis.com/…ooks/e/9781315469164 "

    "özetle programa katılan gerçekten oymuş, türkiye hakkında bir şey demedim, iki soru sordular, birleşik devletler ve suriye hakkında yorum yaptım sadece diyor. kendisinin akademik çalışmaları da suriye üstüneymiş, laflarımı çarpıttılarsa bilemem ama suriye'de barış olacaksa umrumda değil diyor."

    edit 3 ! bir başka yazar arkadaştan gelen mesaj :

    ''ben yurtdisinda akademisyen doktorum. burda doktorasi olup ders veren herkes profesordur. her yerde prof diye hitab edilir. harvard'da da prof tomas demislerdir adama, a haber de prof diye yazmistir isminin basina.''

  • gazi askerin çöpten şişe toplaması

    2016’da nusaybin’deki hendek operasyonlarında ağır yaralanan ve tedavi sürecinin ardından tsk’da görev yapamaz raporu verilen hakan akbulut, 4 çocuğuna çöpten topladığı pet şişeleri satarak bakıyor.

    şahin şen’in haberine göre; 4 silah arkadaşının şehit düştüğü bir operasyon sırasında, önce kolundan ve bacağından vurulan ardından da dengesini kaybederek düştüğü merdiven boşluğunda teröristlerin döşediği el yapımı patlayıcının infilak etmesi ile vücudunun yüzde 23’ü yanarak ağır yaralanan akbulut, bir buçuk yıl süren tedavi sürecinin ardından şırnak’ta tekrar göreve başladı. kulağında duyma kaybı olan ve vücudunda çeşitli yanık izleri bulunan akbulut’a şırnak devlet hastanesi tarafından tsk’da görev yapamaz raporu verildi.

    raporun verilmesinin ardından tsk ile ilişiği kesilen akbulut’a gazilik unvanı verilmedi. uzuv kaybı olmadığı gerekçesi ile gazilik unvanı verilmeyen akbulut malulen emekli edildi. 8 ay önce emekli edilmesine rağmen maaş bağlanmayan akbulut, defalarca sgk ve jandarma genel komutanlığına gitmesine rağmen bir türlü sonuç alamadı. mevzuat gereği, olması gereken belgeler sgk müdürlüğüne gönderilmediği için emeklilik maaşı alamadığını ifade eden akbulut, konya seydişehir’de çöplerden topladığı pet şişeleri satarak geçimini sağlıyor. 4 çocuklu akbulut’un evine borçları nedeniyle haciz geldi. emekli maaşının bağlanmasını isteyen akbulut hukuki yollara başvurarak gazilik unvanı almaya hazırlanıyor.

    fotoğraflar ve kaynak

  • türkiye'de etin pahalı olmasının nedeni

    kaynak

    türkiye'de çok et yendiği için et krizi çıkmıyor. hükümetin "gelir arttı, lüks tüketim tavan, herkes et yiyor, durduramıyoruz" laflarına rağmen ortalama bir avrupalı nın yarısı kadar et yiyoruz. (buna tavuk eti dahil. kırmızı ette oran 4'te bire düşüyor) yani vatandaş gerçekten et yiyemiyor ve buna rağmen et krizi çıkıyor.

    neden? sebebi basit:
    "arz çok düşük".

    yani et üretimimiz o denli az ki, bu kadar düşük olan tüketimi dahi karşılayamıyor. yani asıl sıkıntı "eti üretememek".

    peki kökeni göçebe hayvancılıktan gelen bizler, neden et üretemiyoruz? genlerimiz mi bozuldu?

    evet, biraz da öyle oldu ama gerçek sebepler farklı. 2 taneler:

    1-) "mera" yok.
    2-) "et ithalatı" var.

    aracıların fahiş karları üretici eti 1 yıl emek harcayıp, 23 lira maliyet ile üretip, kilosu 27 liraya aracılara satıyor. aynı eti, o aracılar, bir gün içinde 45 liraya bize satıyor. kuzu bıçak fiyatı ise koyunculukla uğraşan kalmadığı için 43 tl ye kadar çıktı

    bilinçsiz yapılan hayvancılık: öğretmenin, mimarın, doktorun, mühendisin çoban olmaya meyletmesi.

    hayvancılığın zor bir meslek olması: öyle bir meslek ki, 1-2 değil, yılın her günü bok temizliyorsunuz. üstelik insan boku değil. elinizi bir koyunun vajinasına sokup, ters dönmüş kuzuyu zarar vermeden çıkarıyorsunuz.

    hayvancılığın sosyokultürel algısı: çoban, sığır, inek, öküz, hayvan, sürü, malak, davar, camış, koyun...... vs gibi hayvancılık ile ilgili her kelimenin, türkçe'de aynı zamanda bir hakaret, aşağılama sıfatı olması mesela. yol boyunda koyun otlatan bir çobana olan bakış açınız nasıldır? ön yargılı değil mi?

    meran yoksa" eğer, hayvanlarının açlıktan ölmemesi için beslemek zorundasın.
    yem fiyatları da bu memlekette (çok afedersin) kol gibi. 1 tonu 1 milyar. sen bu pahalı yemi hayvana verince, hayvanın eti de hali ile pahalı oluyor. "pahalı yem = pahalı et". dünyanın en basit denklemi bu. kaçınılmaz sonuç yani. mera yoksa, hayvana yem vermemek gibi lüksün yok. ölürler.

    et pahalı diye "ithalatı açmak". o zaman ne oluyor? o pahalı yetiştirilmiş hayvan değer kaybediyor. normal şartlar altında zaten kazancı düşük olan zor bir iş, ithalat sonrası zarar ettirmeye başlıyor.

    sonuç: üretici mefta. çok ciddi zarar ediyor. aldığı para ile yem borçlarını kapatamıyor. en iyi ihtimal kar etmeden kapıyor defteri. boşa hamallık yapıyor anlayacağınız. nihayetinde üretimden çekiliyor. çünkü kimse bedavaya çalışmaz. bir kimse, bir işi ne kadar severse sevsin, bedavaya yapmaz. yapamaz. ınsanların sorumlulukları var.

    (bkz: 10 yilda 600 bin ciftcinin uretimi birakmasi)

    üretimden her çekilen üretici, üretimin daha da düşmesine neden oluyor. ıthalat yeniden gündeme geliyor.

    ithalat ile et sorununu çözmeye çalışmak ise, "cüzam yarasını fondötenle, pudrayla" kapatmaya çalışmak gibi. sorunu o anlık örtüyor belki ama gerçek sorun, tam olarak orada, üstelik büyüyerek bekliyor.

    işte bu yüzden her yıl şiddeti değişen et krizleri yaşanıyor bu memlekette. yer yıl!.. üstelik et ithalatı açık iken.

    ve eski bakan eker zamanında çıkıp şu açıklamayı yapabiliyor: “hayvancılıkta cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık.”

    güler misin, sabaha mı bırakırsın.