oztrink14
profili

  • son yaz

    “savcımı üzmeyin” diye diye geldiğimiz noktaya bak. şu adamın yüzü bir gün gülecekti o da olmadı.

    anneler ölmemeli. pek çok izleyici yıpranmıştır bu bölüm. dizinin tadı kaçtı.

  • hıdrellez

    evet gençler toplanın bakalım (versiyon 5);

    her sene bu başlığa yazmak adet olmuş benim için. o yüzden bu yıl da es geçmek istemedim.

    denizi olmayan şehirler kutlamasın mı hıdrellezi? deniz bir araç sadece. gül yetişmeyen bahçeler kutlamasın mı hıdrellezi? gül araç sadece.

    hayal etmenin günüdür hıdrellez. ve gönülden kurulan hayaller tılsımlıdır.

    bu yıl geçen yıllardan farklı olarak zihnindeki sesten değil de kalbindeki sesten gelsin dilekler. şöyle bir otur kendi kendine, sakinleş meditasyon yapar gibi.

    zihnin sormasın “ben ne diliyorum” diye, bırak gönlünden dökülsün sessiz dilekler. ezbere bahçeli evler, arabalar, gelinlikler çizme. belki başkadır kalbinin en derin isteği.

    bak bakalım zihnin duvarlarını aşıp o kapıyı bulabilecek misin?

    ve al kalemi kağıdı önce gönlünün dileğini yaz/çiz baş köşeye. sonra yetinemediysen zihninin dilekleri de peşinden gelsin.

    sakla, yak, bir gün denize atmak için beklet hiç önemli değil. önemli olan her zaman niyettir.

    kutlu olsun.

  • 2018'e bir şiir ile veda et

    çeneni avuçlarının içine alıp,
    duvara dalıp
    kalma!
    çeneni avuçlarının içine alma!.
    kalk!
    pencereye gel!
    bak!
    dışarda gece bir cenup denizi gibi güzel,
    çarpıyor pencerene dalgaları..
    gel!
    dinle havaları:
    havalar seslerin yoludur,
    havalar seslerle doludur:
    toprağın, suyun, yıldızların
    ve bizim seslerimizle...
    pencereye gel!
    havaları dinle bir:
    sesimiz yanındadır,
    sesimiz seninledir...

    nazım hikmet

    umut seviyemi bir doz arttırıyor bu şiir.

  • ekşi itiraf

    dün türkiye’nin en önemli şirketlerinden birisine toplantıya gittik. başarılı iki şirketten daha katılımcılar vardı.

    toplantı katılımcıları:

    tüm kuzey afrika ve orta doğu şirketlerinin ekibinin başında bir kadın(yabancı)

    ik’nın başında kadın

    portföyü yönetip sunum yapan iki kadın

    kurumsal müşteri ekibinin başında kadın

    finansın başında kadın

    bir de ben...

    türkçe hazırlanan bir piyasa-fon sunumunu son anda yabancı yönetici geldi diye ingilizce anlattı portföy ekibi. onlar konuşurken yuvarlak masaya şöyle bir baktım, düşüncelere daldım. hepimiz çalışan, emek veren, bir kısmı hem gece çocuğuna uyanıp hem evinin ihtiyaçlarını giderip hem piyasa sunumu hazırlayan, direnen, didinen kadınlar. gurur duydum. hep kendimizi aşağı çekecek halimiz yok ya bu kez gurur duydum. kadınlar fırsatları kovalayıp çok güzel şeyler başarabiliyor iş hayatında. her ne kadar burada türk kızları diye ergen aşağılamalarına mahkum kalsalar da gözlemlediğim pek çok başarılı şirkette kadınların yönlendirmeleri, stratejik kararları var artık.

  • antalya

    halk plajları her geçen yıl daha korkunç hale geliyor. walking dead dizisindeki zombilerden bu kadar iğrenmem.

    arkadaşım bunun fakirlikle ya da eğitimle de ilgisi yok, belediye sana plastik için ayrı, cam için ayrı vs. çöp koymuş. senin elindeki pet şişeleri kumsal yerine çöpe atman için asgari bir zeka düzeyine sahip olman yeterli ama yerlere atıyorsun.

    sebebi çok basit; sen bir davarsın. dünyaya davarlık etmeye, yiyip içine sıçmaya geldin ve bunu yapıyorsun. evime köpek alsam köpeği bir haftada eğitirim, seni eğitmeye bir ömür yetmez.

    köpek kadar beynin olmadığı için de saldırgan bir ayı gibisin. mesela bu söylediklerimi zaten okumazsın ama okusan hakaret sanacaksın.

    halbuki bunlar hakaret değil ki. keşke abartsam, keşke sen elindeki çöpü çöp kutusuna atmaktan aciz bir gerizekalı olmasan. ama aciz, zavallı, cahil, kokuşmuş bir gerizekalısın. aklına hayaline dünyanın en gerizekalı insanını getir, hah işte sen ondan bile gerizekalısın.

    yan otele elin yabancısı bikinisi, havlusu ve deniz yatağı ile giderken halk plajına damacana su, çay demliği, haşlanmış yumurta, karpuz, pilav ve haşema bile olmayan kıyafetleriyle geliyor.

    gözüne kadar kapanmışsın denize geliyorsun. sebebi ne? hayır götünü başını açmış erkekleri, kadınları görmek hoşuna mı gidiyor? neden bir şeyden de kusur kalamıyorsun?

    çünkü dine de inanmıyorsun. bir kere bile açıp anlayarak okumadın ki. bir kere bile araştırmadın. merak etmedin. besmeleyi, fatihayı ezberledin en dindar benim diye geziyorsun. tayyip “hıristiyan olduk” dese bu ülke din değiştirir. müslümanlığa dair en ufak bir alt yapısı, özümsemişliği yok ki. israf bunlarda, hayvanlara doğaya zulüm bunlarda, tutarsızlık bunlarda, abartı bunlarda, cehalet bunlarda. oku diye başlayan bir dinin kör cahil arap özentisi topluluğu...

    yazık cennet gibi sahil şeridi boka dönüyor. tofaşını, doblosunu alan, çıkınını alan yollara düşüyor.

    98’den beri evimiz antalya’da. her geçen yıl daha da boktanlaşıyor bu şehir. ege’ye set çekmek lazım. berlin duvarı gibi duvar örmek lazım. buralar sıçtı bari orası kurtarsın kendini.

    edit: bunu savunan mallar için zaten yukarıda yeterince sıfat kullanmıştım. “doğrusunu gösterseydin” diyor amın evladı. şezlongların yanıbaşında duran 55.000 tane çöpü görmekten aciz herife neyin doğrusunu göstereceğim? ulan ben hayatımda cahilliğiyle bu kadar övünüp buradan bile maduriyet yaratan bir millet görmedim. adam “bu insanlar neden çileden çıktı” demek yerine “ühüü orası bizim de vatanımız geliriz” derdinde. gel gel, yanına üç tane plastik şişe al birini denize at, birini kumsala at ötekini de götüne sokarsın. torunların olmayacakmış gibi kirlet dünyayı. ileride hangimiz orospu çocuğu sitemleriyle mezarımızda ters döneceğiz orası meçhul. savunulacak şeyi savunun amk. her boka muhalefet etmeyin.

  • pazar sabahı erken kalkmak için bir neden

    dostlar, yoldaşlar yazmayın her şeyi bana da bırakın.*

    sabah sabah erken kalktığım gibi bir de üzerine mutluyum. havaya oy verebilsek şukelamı verir, favorilere eklerdim.

    ev sessiz. dışarıdaki tek ses kuş sesleri. huzur, sükunet “ben buradayım” diyor.

    sırt ağrım da efsane şekilde “ben buradayım” diyor. ama o kadar geçmeyen bir ağrı ki onunla yaşlanacağım galiba.

    neyse bir vesileyle öğrendim ki bu yaşa kimliksiz gelmişim.(karaktersiz değil kimliksiz) ona evet de, bunun söylediğini kafaya tak, öteki için kararlarından vazgeç, beriki için kafan karışsın derken kendi kimliğim allak bullak olmuş. bu durumu aşabilmek için bazı konularda pratik yapman gerekiyor. uzun uzun sayıp kafa şişirmiyim. bi ara yazacağım.

    neticede kendi başına kaldığım, kendi iç sesimi duyabildiğim sessiz anlara ihtiyacım var. pazar sabahının körü de bu anlardan biri. ve erkenden kalkmak bana iyi geliyor.

  • sözlük yazarlarının idolü olan dizi karakterleri

    (bkz: phoebe buffay)

    başkalarının tüm fikirlerini izole edip “kendi” olmayı başarabilen, dış sesleri susturup kendi sesini dinleyebilen bir karakter. uyumsuz iğrenç giyim tarzı, kimsenin beğenmediği tablolaları, “bütün central park bana bakıyor” demeden çarpık çurpuk koşuşu, o saçma şarkıları bağıra çağıra söyleyişi, flört konusundaki rahatlığı, yaratıcı yönü.

    idolümsün phoebe. ursula da fena değil aslında.*

  • 2. tura akşener mi ince mi kalsın

    ekmelettin gibi çapsız ve pek çok kişinin zerre içine sinmeyen bir adayda bile rte’nin aldığı oy %51.

    o dönemden bu döneme ekonomi kötüye gitti. kürt sorunu kötüye gitti. işsizlik oranları kötüye gitti. pek çok insan yok yere içeride yatıyor. adalet sistemi çöktü.

    spor bakanını bilen var mı? dışişleri bakanını bilen var mı? kültür bakanını bilen var mı? bakan diye bir şey kaldı mı? başbakan bile yok ki. tek kişiyle yönetiliyoruz.

    ülke bu noktaya giderken damatlar, çocuklar mevki sahibi oldu. halk açlık sınırında adam sarayda keyifte.

    faiz lobisi dedi, euro 5, dolar 4’ü çoktan geçti.

    başbakanı kafasına göre görevden alıyor. medya diye bir şey kalmadı. muhalefetin sesi kalmadı. hdp’yi içeri tıktı. kayyumlar atanıyor. seçimle gelenler görevlerinden alınıyor.

    cemaati bütün kamu kurumlarına sardı, sınavlarda haksızlıklar yapıldı. şimdi yanılmışım deyip kendi dışında herkesi içeri tıkıyor.

    aylardır ohal ile yönetiliyoruz. sebebi bile belli değil. birinin tek cümlesine ve keyfine göre koca türkiye kukla oldu.

    sağcısı, solcusu, kürdü, türkü, alevisi, sünnisi aklımızı başımıza alacağız. ona buna oy vermem kısmı, ideoloji kısmı hikaye.

    tek atımlık kurşunumuz kaldı ve burun kıvırma lüksümüz maalesef yok. her ne kadar normal şartlarda oy vermem diyeceklerim olsa da ikinci turda kim çıkarsa “bundan kötüsü olmaz bir şans verelim” deyip oy vereceğim. öyle veya böyle durum bu.

    algılara kapılmaya da gerek yok %70 ile değil burun farkıyla çıkmış biri var. durum gayet umutlu.

  • la casa de papel

    lanet olası dizide senaristler öyle bir profesör karakteri yaratmışlar ki dizi bitince insan ergenler gibi boşluğa düşüyor. adeta bir nicholai hel.

    adam güvenilir, söz verdiği kişileri en boktan özelliklerine rağmen arkada bırakmıyor.

    zeka, akıl almış başını yürümüş.

    ince bir mizah anlayışı var.

    kendisine salva lakabını seçen birinin sanat gibi zevkleri olduğunu da söylemek mümkün.

    sisteme uymayan, uymadığı gibi eyleme geçen bir anarşist, muhalif ruh.

    tipi ortalama üstü.

    piç değil. aşık olduğu insan afet değil, çıtır değil.

    kavgada ilk yumrukta devrilecek gibi duran halinin arkasında dövüş sanatlarından da efsane anlayan biri var.

    iyi ve vicdan kapasitesi çok yüksek. duygusal.

    kısacası: allah belanı versin salva.

  • pazar sabahı erken kalkmak için bir neden

    çocuğum da yok kedim de gece 2’de yattım. haftaiçi her gün her uyandığımda istisnasız bu haftasonu “çok uyuyacağım” diyorum(çoktan kasıt 10) sonra biyolojik saate göre beynim uyanıyor. ve sanırım beynimin içinde kocaman bir oda, ranzalar ve ranzaların üzerinde çocuklar var. başlıyorlar mır mır mır konuşmaya. o konudan o konuya geçiş hızlarına yetişemiyorum. hayal dünyaları da çok geniş kurup duruyorlar. susturamazsın çocuklar erken uyanır. yavru köpekleri de var bir sürü. yirim.

    sonuçta 8’de uyandık gene ben ve beynimdeki veletlerle.

    sabah insanıyım sorun yok. yatak keyfi dünyanın en güzel şeyi. başucumdaki camı açtım oksijen giriyor. beş dakika gerindim az önce. yaklaşık üç farklı kuş türünün sesini duyuyorum. biri sanırım kumru gugugu gibi bir ses çıkartıyor. diğeri ciyak ciyak ama karga değil kesinlikle. ne bu çözemedim. bir de serçeler var mini minnoş bir fon müziğiyle susmadan cikliyorlar.

    cama ekmek, peynir, ceviz falan ne istersem koyarım büyük parçalara martılar ve kargalar gelir. yeşil papağanlar da var koşuyolu’nda ama onlar cama gelmez(geçmişte papağanları taşıyan geminin istanbul’da kaza yaptığı ve bu kuşların bir kısmının ortalığa saçıldığı söylenir)

    belli ki henüz gerizekalı istanbul insanı yollara dökülmemiş. korna ve birbirlerini yeme sesleri yok. ama bir yol uğultusu var gibi.

    pazar olduğu için sanırım yan inşaat da sessiz. aha karga beyimiz de uyandı. neden bilmem hep erkek gibi geliyor bu kargalar.

    temelde bal kaymak, ızgara hellim, taze simit, çay olan bir kahvaltı hazırlayıp güne başlayacağım. ezine de kesin diğer ürünler opsiyonel. önümde kocamaaaan bir tatil günü ve yapılacak bir sürü güzel şey var.

    pazar erken kalkmak güzeldir. öbür türlü günü kaçırıp üzülüyorum. hemen pazartesi geliyor. (inşaat tatil değilmiş matkabımsı elektronik bir aletin sesleri de geldi)

    vira bismillah fona güzel bir müzik alıp başlayalım.

    https://youtu.be/zpoanweyzt8

  • gratis

    1)zaten sık sık indirim yapan bir mağaza.

    2)ürünlerinin genel fiyat aralığı orta direk bir ailenin zaten karşılayabileceği rakamlar. üst segment bir yer değil.

    3)bir taksici abi “sonradan müslüman olan bir millet olarak çok abarttık” demişti. gülmüştüm. ama biz neyi abartmıyoruz ki? bedava bok bulsak kuyruğa girecek varoş bir kültürümüz var. bakın bunun parayla da ilgisi yok içimizden gelen bir varoşluk, olmamışlık bu. kendimizi çok akıllı ve karda sayıyoruz. gidip burada satılan ürünleri evde stok yapmak için 40 dakika kuyruğa girenler var. aldığımız şeylere bu oranda ihtiyacımız var mı? bir ay geçmeden tekrar bir ton üründe %50-60larda indirim yapacak bir mağaza için bu stok kafası nedir?

    4)bir de bizim ülke insanında en bittiğim şey hesaplanamayan maliyetleri hep sıfır kabul etmeleri. misal 1 saat sıra beklemek, kalabalığın içinde kaos yaşamak, verem olmak gibi faktörler hiç hesaplanmıyor. halbuki kar edeceğim 50tl’den daha fazla para eder benim rahatım ve konforum. ama hep çekmeye alışmışız, gözümüze gelmiyor böyle şeyler. üç kuruş için 1 saat kuyruğa ancak ekmek, su gibi hayati ihtiyaçlar söz konusuysa girerim. kulak pamuğu, fondoten, şampuan için değil. ama gel de anneme, teyzeme anlat.

  • eski yazar profilleri geri gelsin kampanyası

    bu başlığı fark etsem daha önceden de yazardım, yahu sesimiz kesildi diye mi bir açıklama gereği dahi hissedilmiyor anlamıyorum. kimse alışmadı bu değişikliğe ve çok kötü oldu. illa yusuf yusuf olduğunuz dönemdeki gibi topluca sırayla entry mi silmemiz gerekiyor? bir kere ama bir kere de yazar kitlenize saygı duyun.

    eyy sözlük ses ver unutturma şu konuyu.

  • 11 şubat 2017 irfan değirmenci'nin işten atılması

    (bkz: eppur si muove)

    efsaneye göre galileo idam kararıyla yargılanırken kendi teorisini reddetmiş, fakat kısık sesle eppur si muove yani "yine de dönüyor" demiş.

    istediğiniz kadar yüzsüzleşin, pişkinleşin sizler sattınız bu ülkeyi. sadece bir üç harfli değil, hepiniz yaptınız! tek başına olsa gücü hiçbir şeye yetmeyecekti sizler onu yücelttiniz. sizler çaldınız çırptınız ona ortaksınız. eliniz onun kadar kirli. sizler kendi insanınızın üzerine bombalar yağdırıp, silahlar doğrulttunuz. sizler yobaz cemaatler besleyip kadrolaştırdınız.

    sizler piyasalar alt üst olduğu halde "geleceğimiz için" yalanını ağzınıza doladınız.

    sizler "kral çıplak" demek yerine vicdanınızı, ruhunuzu, onurunuzu sattınız.

    sizler korkularınıza hapsoldunuz. kişiliğinizi, karakterinizi yitirdiniz.

    bugün hdp'liler içerde, akşener baskı görüyor. onca cemaat yakınlığına rağmen bir akp'li içeri alınmadı. görevden alınmadı.

    onca facia yaşandı biri bile istafa etme onurunu göstermedi.

    sıra chp'ye geliyor. sonra da mhp'ye gelecek.

    ülkeyi kara bataklığa sürüklediniz. seneler önce söylendi "tehlikenin farkında mısınız" değilsiniz.

    tv izlemiyorum, senelerdir gazetelerini okumuyorum. irfan değirmenci'yi de bir kez bile izlemedim. ama yapabileceğim tek şey yüzlerce lira harcadığım d&r'dan alışverişi kesmek. onu da kestim şu an itibariyle.

    ama istediğiniz kadar susturun;

    "yine de dönüyor"
    ve siz de en az ama en az kral kadar çıplaksınız gözümüzde.

  • ikinci gezi parkı direnişinin yavaştan yaklaşması

    ikinci direnişi hiçbirimizin kılına zarar gelmeden farklı boyutlarda yaşamalıyız arkadaşlar. sokakta çok güçsüzüz ve hiçbir şey elde edemeyiz. birincisi hükümetin bütün organları karşımızda, ışid ve adı yeni yeni türetilen birçok canlı bomba ihtimali terör saldırıları karşımızda. ve bunlara ilaveten çok büyük bir halk kitlesi de karşımızda. ve bunlar eline silah, sopa almaktan kaçınmayacak bir kitle.

    peki bizim hiç mi güçlü tarafımız yok?

    hükümete delice karşı olanlarımıza bakıyorum, genel özelliklerimize bakıyorum. evet nerdeyse hiç kavgaya karışmamış insanlarız. "annem babam bi fiske bile vurmadı" deriz çoğumuz. kaybedecek şeylerimiz var, itibarımız, mutlu olmaya çalıştığımız bir hayatımız. temiziz, gidip kimsenin dükkanını basıp saldıramayız biz.

    ama bizim paramız var arkadaşlar. bu ülkenin ekonomisi bizim sayemizde dönüyor. ağaoğlu'nun tokinin evlerini bizim gibiler alıyor. thy'den uçak biletlerini de. bu çarkı biz döndürüyoruz. bakıyorum akpli arkadaşım maltepe sahilde örtüsünü serip sülalesiyle iftar yapıyor. hafta sonları kocasını alıp teyzesine gidiyor. tatilde de bir yere gitmeyecek denize falan girmiyor. hayat böyle... paraları saçan biziz. arsalar alan, çalan çırpan cukkasını sağlamlaştıran kitleleri bile belli görgüsüzlükler dışında para harcamıyor. yerli turizme bile katkı sağlayan biziz.

    bakın en basiti bir kızılkaya şubesi bile hala orda duruyorsa kabahat bizim.

    ben sadece dinci markaların boykotundan bahsetmiyorum. almayın vermeyin ekonomiye can vermeyin. çok değil ya, şu beyaz yakalı iki ay harcamalarını kessin. keselim ya. sokağa çık desem çıkamayacaksınız. ben de çıkamam, o zaman evimizde oturalım arkadaşlar. almayın zara'dan bluz. almayalım.

    hiç unutamıyorum seneler önce akp'nin ikinci seçiminden önce fikret bila holding başkanlarının türkiye ekonomisini yönlendiren kişilerin olduğu bir ortamda nabız yoklaması yapmıştı. ben tabii çok toydum, sabancısı koç'u var sanıyorum ki onlar da nefret ediyor akp'den. istikrar sürsün istiyorlarmış, öyle demişti sayın bila.

    sürmesin arkadaş istikrar. o tepelerdeki insanları vurmalıyız artık. marka ayırmıyorum ülker'i de isyan etmeli, koç'u da, sabancı'sı da... korku salınmalı hepsine. nasıl organize olacağız, neler yapabiliriz bilmiyorum; ama ne olur güçlü olduğumuz tek noktadan vuralım artık. inanın bütün hükümet karşıtları çok uzun süre değil sadece iki hafta harcamayı kesip elindekiyle yetinse o iki haftada bile ülke silkelenir. ama kararlılık gerekli.

    bir platform mu kurulacak, tt mi yapılacak işi bilenler el atsın yapalım. bakın haftalık değil, günlük ciroların ele alındığı şirketler bunlar. lüks olan bütün harcamalarımızı kesip, zaruri harcamaları da yerel bakkal, pazar gibi yerlerden yaparsak birilerine "ne oluyor ulan?" dedirtebiliriz. kitap okuyarak, çiçek uzatarak, istiklal'de yere örtü serip iftar açarak anlatamıyoruz kendimizi. para bizde güç bizde demek gerekli... o hükümeti seve seve bizi bu denli ötekileştirdiğine pişman etmek gerekli. harcamadan önce bir düşün.

    başka bir dünya mümkün ve yapabileceğimiz çok şey var. aklı sadece zorbalığa çalışanlara bu denli teslim olmamıza gerek yok. o dükkan basanların da ekmek kapısı muhtemelen bizleriz...