eğer bitecekse de akaryakıt ya da yürütme maliyetlerinden dolayı olmayacaktır. türkiye’nin bu dönemdeki yoksullaşması mevcut iktidarın beceriksizliğinden kaynaklanan geçici bir anomalidir.
bu ülke liyakatli kadrolarla hızlıca toparlanacak ve medeni ülkeler arasında tekrar yerini alacaktır. kıyaslanan ülkelere göre hem büyük bir üretim gücüne ve pazar erişimine sahiptir ülkemiz. işçilerimiz, teknisyenlerimiz, mühendislerimiz çok daha kalifiyedir.
son 50 yılda üretmeyi de satmayı da öğrenmiş bir girişimci kuşağımız var. şu başımızdaki siyasal islam hamasetinden kurtulup saçma hayaller yerine gerçek dünyaya döndüğümüzde tekrar güzel günler göreceğiz.
(bkz: enseyi karartmayın)
edit: çok mesaj geldi. kısa kısa buradan yanıt vermeye çalışacağım.
ufak bir anekdot aktarayım önce; 2001 krizinin arefesinde iktisat politikası masterı yapıyordum istanbul üniversitesinde. ekonomi yine sıkıntılı, enflasyon düşmüyor, dolarizasyon almış başını gitmiş. biz derse devam eden yüksek lisans öğrencileri bölüm başkanı profesörün odasında sohbet şeklinde ders yapıyoruz. ya cemal şanlı idi ya da münir kutluata. tam anımsamıyorum hocayı, çok zaman geçmiş. ama 70 yaşında duayen hoca karşısında yeni lisans mezunu zibidileriz biz bugünden bakınca.
güncel ekonomi konuşulurken medyanın gazıyla biz “ülke yandı, bitti, batıyor” geyiğine bağlayınca ömrümce unutamadığım fırçayı yedik hocadan. çok temel ve basit bir şeydi aslında hocanın dediği; “ülke düşman işgalinde mi? topraklar, araziler, dağlar yerinde duruyor mu? fabrikalar çalışıyor mu? iyi kötü bir hükümet var mı? o halde türkiye bunu da atlatır. devletler öyle kolay batmaz.”
bu konuşmadan sonra ülke sağlam bir finansal şok yedi. kötü yönetilen bankalar, şirketler battı. bir kaç yıl sıkıntı çektikten sonra da işler düzelmeye başladı.
yani diyeceğim o ki, nice partiler, başkanlar, hükümetler gider ama ülke bağımsız oldukça bir zaman sonra yine ayağa kalkar.
sorular;
- ne zaman toparlanır?
doğru yönetilirse 1-2 senede rahatlarız. ekonomik konjonktür dersi de almıştım lisansta. 5-7 senede çok ciddi üretimi dönüştürmek mümkün. kötü yönetilen bir italya’ya 10 senede yaklaşmak mümkün bence.
- o mühendisler göç etti gitti, insan kaynağı kalmadı.
beyin göçünün kalkınmanın önünde engel olduğu doğru. ama görece kısa bir süredir göç veriyoruz. henüz kaynak kurumadı. yetişmiş bir mühendis, doktor belki 30-40 yıl verimli çalışabilir. bir 10 yıl daha göç versek düzelmemiz belki çok zor derdim. henüz o noktada değiliz.
- hintli mühendisler daha iyi.
doğru. ama hindistan’ın kendine özgü sorunları var. hem kültürel, hem de bürokratik engeller yüzünden hindistan’ın hızlı kalkınması mümkün olmuyor. otomobili iterek hareket ettirmekle damperli kamyonu itmek gibi.
- bu muhalefet adam olmaz. iktidara gelseler de beceremezler.
ben herhangi bir partiye aidiyet hissetmiyorum. türkiye ekonomisini düzeltmenin birinci adımı hukukun üstünlüğünü sağlamak ve dünya ile uyumlu, güven veren bir hükümet kurmak. bu finans sorununu çözecek. sonrasında diğer yapısal adımlara sıra gelecek. ben koalisyon hükümetlerinin bu aşamayı daha kolay geçeceğini düşünüyorum. gücü paylaşacak, birbirlerini sınırlayıp kontrol edeceklerdir. yoksa siyaset esnafının matah adamlar olmadığını biliyorum.
bir de türkiye neden arjantin veya venezuela gibi fail state olmaz konusunu yazayım. yanıt: gümrük birliği. olumsuz yönleri de olsa gümrük birliği 25 senede çok ciddi yatırım almamızı sağladı. yased raporlarına bakınız. sanırım türkiye’de üretim yapan sadece alman şirketi sayısı 1.000’den fazla. çoğu da sanayi şirketi. fransız’ı, hollandalı’sı dünyanın yatırımını yapmış ve üretim yapıyor ülkemizde. tedarikçileri, yan sektörleri, pozitif dışsallıklarıyla beraber ekonomimizin kırılganlığını bu üretim gücü azaltıyor. ne arjantin gibi hayvancılığa, ne de venezuela gibi verimsiz bir petrol endüstrisine mahkumuz.
türkiye’nin asıl sorunu yine de rantla üretilen parayı çarçur etmiş olması. üreten kesimin üzerine sosyal yardımlarla beslenen tufeyli bir kitleyi oy deposu olarak yüklemiş olması, kötü yönetimin bedelini hamasetle kapatarak sorunları öteleyip büyütmesidir. elbette gsmh’nin %1,5’unu eğitime ayıran bir ülke de kolayca kalkınamaz. ülkeyi yeniden yapılandırmak gerekli tüm alanlarda. bu da zaman alacak haliyle.
hamiş: yani çok üzülmeyin, 3-5 seneye yine rahat rahat otomobil kullanabiliriz iktidarı değiştirebilirsek.
başka soru varsa alayım.
yepisyeniydi29 profili
-
özel otomobil döneminin kapanmakta olması
-
eren erdem'in chp'nin adayını açıklaması
hikaye şöyle; cehape elitleri ekrem’in başkan olmasını istemiyor. kulis haberlerine göre kendilerine bakanlık filan beğenmeye bile başlamışlar. ekrem gelirse ekibini de getirir, partiyi de ele geçirir diye korkuyorlar. kılıçdar’ı da gazlayıp duruyor bu ekip.
mansur’u da dedikodulara göre meral istemiyor. aynı hikaye aslında, kendisinden üst makamda bir ülkücü olursa teşkilatı tutamayacağını düşünüyor. mansur da eski ülkücüleri abb’ye topluyor deniliyor.
öte yandan vatandaş bu iki isim dışında aday görmek istemiyor. bekleyip göreceğiz kendi çıkarlarını mı ülke çıkarını mı önde görüyor muhalif politikacılar.
ha, bu arada cehapeliler mevcut durumdan çok da şikayetçi değiller. büyükşehir belediyelerinin rantı ve ana muhalefetin itibarı gayet yetiyor bu vizyonsuz ekibe. iyi partililer de muhtemelen meclis üyeliklerinden vs memnunlardır.
parti teşkilatları bir kaç uyduruk etkinlik dışında halen uyuyor iki partide de. ekrem veya mansur aday olursa sahada ne kadar çalışırlar o da meçhul. muharrem’i bile yalnız bırakmışlardı önceki seçimde.
ben yine de son düzlükte mecburen vatandaşın baskısıyla ekrem ya da mansur aday olur diye düşünüyorum. akepe ikisi arasında kalırsa ekrem ile ikinci tura girmeyi tercih edecektir. her türlü bel altı çalışacaklarını, hukuk ve etik dışı yollara sapacaklarını da göreceğiz.
ben kendi adıma başka aday çıkarsa millet ittifakından ya küfür ederek oy veririm ya da üçüncü bir adaya basarım ilk turda protesto için. nasıl olsa muhalif adaya basılan oylar ilk turda aynı kapıya çıkıyor %51 geçilmezse. ama milletvekili seçiminde o adayın partisine asla ve kat’a oy vermem inadımdan. pek çok kişi de böyle yapacaktır diye tahmin ediyorum.
vatandaşla inatlaşmanın sonunu 2002 seçimlerinde gördünüz. unutmayın ki iktidar, muhalefet demeden baraj altı bıraktı hepsini seçmen. inatlaşmamanızı öneririm. -
cmylmz diamond elite platinum plus
halktan, sokaktan kopmuş diyesim geliyor ama pek çok kişi söylemiş zaten.
cem yılmaz muhtemelen hiç metrobüs'e binmemiş. hiç marmaray'la denizin dibinde kalıp yürümemiş. en son ne zaman tahtakale'de dolanmış bilmem. üç harfli marketlerden alışveriş yapmış mı hiç? kusura bakmayın ama türkiye'de sıradan hayatın son 20 yıldaki akışından pek bir detay yok artık esprilerinde. zaten kendi dar arkadaş grubu dışında kaç kişiyle gerçek ilişkiler kurabilir bunca servet ve şöhretle. sonuçta tükeniyor o kaynak da. ben 70'li, 80'li yıllar nostaljisi yüklü filmlerini de çok başarılı bulmuyorum. çünkü bende bir karşılığı yok.
ha, yaşım da cem yılmaz'a yakın bu arada. nesil farkımız yok. ama hayat apayrı yerlere sürüklemiş bizi. halbuki 90'larda ben de istiklal'de fink atıyordum. aynı mizah dergilerini okuyor, aynı barlarda içiyor, aynı sınırlı medyaya maruz kalıyorduk. her şey çok güzel olacak örneğin, ne kadar bizden, sokaktan bir filmdi. ama son izlediğim ali baba filmindeki karakterler gerçek hayattakinin kötü bir kopyasından da kötü. gülünç bile değil, acınası. halbuki sokakta çok daha komiği ve sahicisi var bunların. ama cem görmemiş ki bu evrimi. en son ne zaman nalbura, elektrikçiye, iddia bayine gitmiş? gerçi gitse bile hangi seviyede ilişki kurabilir ki?
şimdi ben yine toplu taşımadayken cem teknesiyle koyları dolanıyor. çevresinde de onlarca şakşakçı. bu saatten sonra da pek bir güncel ortak gülmecemiz olmaz herhalde.
eski esprileri, eski filmleriyle yad edelim artık. her şey için teşekkürler. -
muhasebecilerin müthiş karizmatik olması
(bkz: the accountant)
her gariban muhasebecinin kendinden bir şeyler bulduğu güzel bir film. -
2 aralık 2019 uludağ'da kaybolan dağcılar
o kadar çok bu konuda yazıldı, spekülasyon yapıldı ki, ben de eksik kalmayayım dedim. muhtemelen bu arkadaşlarla benzer deneyim ve motivasyona sahibim ben de. yıllardır benzer rotalarda trekking yapıyorum. yaşım onlardan biraz büyük, dağcılık eğitimim yok, deneyimlerim benzer, belki malzemelerim az fazla, az eksik. yarın benzer bir durum benim ya da yürüyüş arkadaşlarımın da başına gelebilir.
niye dağa gittiler?
- "çünkü orada". geleneksel dağcı, maceracı yanıtı budur. dağ orada olduğu için gitmek ister insanlar. bu gerekçe yeterlidir bence. ayrıca, kime ne!?
niye o havada gittiler?
- çünkü basiretleri bağlandı. ben bu tür riskli rotalara giderken 10 gün öncesinden başlayıp son güne kadar onlarca kez hava durumunu kontrol ederim birden farklı kaynaktan. bu arkadaşlar öncesindeki güzel havaya aldandı sanıyorum. cumartesi gitseler güle oynaya hava kararmadan döneceklerdi. ama pazar sabahı hava patladı. bir de uludağ'da sabah sisi çok olur. güneş yükselince bulutlar yükselir ve hava açar. havanın açacağını tahmin ettiler ve bir kaç haftadır erteledikleri etkinliği gelmişken yapmak istediler.
niye akşam saatinde gittiler?
- bu da hatalı bir bilgiden kaynaklanıyor. ilk gün haberlerde akşam gittiler gibi bir bilgi dolanmıştı. arkadaşlar akşam değil, sabah 7 gibi rotaya girmişler. bu saatte çıkmak 6-7 saatlik bir faaliyet için makul.
jandarmaya neden haber vermediler?
- riskli bir rotaya girecekseniz ya da dağda uzun sürecek bir faaliyet yapacaksanız jandarmaya haber vermek gerekir. bu izin almak değildir. her vatandaş özel alanlar dışında istediği gibi gezer dolaşır. asıl bir vatandaşlık hakkı olan kamusal alanlarda gezmenin kısıtlanmaması gerekir. bu arkadaşların ben zaten dağcı değil yürüyüşçü olduğunu düşünüyorum. insanlar genelde üşenir ve vakit ayırmaz jandarmaya haber vermeye. kimi zamansa jandarmadan, park bekçilerinden kaçınarak yasak denilen yerlerde kamp kurmak isterler. riskli olduğunu düşünmedikleri için haber vermemişlerdir diye düşünüyor ve çok da garipsemiyorum bu durumu.
malzemeleri eksik mi?
- evet ve hayır. insanlar kamera kayıtlarında gördükleri kadarıyla yorum yapıyor. kayıtların birisinde muhtemelen otel ya da orduevine gitmek için çıkmışlar ve batonları, çantaları yok yanlarında. son videoda rotaya girerken çantaları ve batonları görünüyor. günübirlik yürüyüşlere ihtiyaca göre malzemeyle çıkılır ve hafif olup hızlı hareket etmek hedeflenir. gece kamp kurmayı düşünmedikleri için çadır, tulum, mat gibi malzeme yüklenmemişler haliyle. ultra light malzemeniz yoksa sırf bu 3 kalem bile 10-15 kilo yapar. muhtemelen yedek kıyafet, bir öğün yemek, 2 litre su ve biraz atıştırmalık vardı çantalarında.
o mont dağcılık kıyafeti değil diyenler var. teknik ceket giyseler elbette daha iyi. ama o montun amacı ısıtmak değil zaten. rüzgarlık ve yağmurluk olarak gayet iş görür yürüyüşte terletse de. trekking yapan insanların ihtiyacına yeterli, hafif ve sağlam bir malzeme. zaten yürüyüş için çıkıyorsanız hafif giyinirsiniz. hava sıcaklığı -20'lere düşmedikçe 2-3 katman hafif kıyafet yürüyüşçü için yeterlidir.
ama en büyük eksik el tipi bir gps elbette. telefon gibi şarjı bitmez, kalem pille çalışır. uludağ zirve rotası maden bölgesinden geçtiği için pusulalar da hatalı çalışır. telefonlar da çekmez bu bölgede. belki gps'leri vardı ama bozuldu. bilemiyoruz...
telefon sinyalinden neden bulunamadılar?
- telefon sinyalinden kesin yer tespiti için en az 3 farklı vericinin telefondan sinyal alabiliyor olması gerekir. şehir merkezlerinde bunu akıllı telefon uygulamaları bile yapabiliyor. her bir verici telefonunuza belirli aralıklarla ping atar (ismi farklı muhtemelen), telefonunuz da çevredeki vericilere sürekli yanıt verir. yanıtın geliş süresi milisaniye olarak ölçülerek kaç metre uzakta olduğunuz tespit edilir. üç farklı vericiyle temasınız olduğunda 2-3 metre hatayla konumunuz bulunabilir. ama uludağ'da sadece tek bir vericiye sinyal göndermiş kayıp arkadaşların telefonu. bu yüzden de kesin olarak son konumları bilinemiyor.
vahşi hayvan saldırmış mıdır?
- kesinlikle hayır. öldülerse didiklemiş olabilir vahşi hayvanlar. çok istisnai durumlar dışında uludağ'da size saldırabilecek vahşi hayvan olsa olsa böceklerdir. ayılar yanında yavruları varken gerçekleşen sürpriz karşılaşmalar dışında insanlara saldırmazlar. insanlardan kaçar ve geceleri yemek için dolanırlar. bu yıl kış geciktiği için muhtemelen zirve bölgesinde değil ormanlık alanda kilo almaya çalışıyorlardır. kurtlarsa sersefil hayvanlardır ülkemizde. en sefil sokak köpeğinden beter bu hayvanların durumu. insanın yanına yöresine yaklaşmazlar. ayılar da kurtlar da çok iyi koku alır. ters rüzgardan yaklaşmadığınız sürece ancak ayak izlerini ve dışkılarını görebilirsiniz. domuzlar da o yükseklikte olmaz. tilki, çakal vb zaten zararsız insan açısından. zirve bölgesi için yazıyorum bunları elbette. orman içinde ne kadar alçaldıklarını bilemiyorum.
montu neden çıkarmış? baton neden orada?
- bilemiyoruz. pek çok spekülasyon yapılabilir. ben düşürmüştür çantasına asıp diye tahmin etmiştim baton bulunmadan önce. siste dönüp bulamamıştır belki. baton ise kara saplanıp donmuş gibi duruyor. dere donmadan ilk 1-2 gün içinde oradan alçalmayı denemişler diye tahmin yürütüyorum. suyu geçtikten sonra saplandığı yerden çıkartırken suya düşme riskini alamamış olabilir. bir de karda iz açıp yürümek çok yorucudur diye ekleyeyim. aşırı terleten bir aktivitedir. terlediği için montu ve bereyi çıkarmış olabilir. hipotermi şoku kısmını bilmiyorum.
çevrede köy yok mu? köye sığınmış olabilir mi?
- yakın çevrede köy yok. köylere ulaşmak için baya bir alçalmaları gerekir. köylerin hepsinin ulaşımı kolay. şunu da ekleyeyim, bu bölgedeki köylüler özellikle ormanlık bölgeleri iyi bilirler. hem orman köylüsünün istihkakı vardır kesim için hem de kestane toplamaya, bağ bahçe işlerine bölgeyi dolanmışlardır. eğer orman içinde alçaldılarsa köylüler bulacaktır.
köylere inilebilir mi?
- evet. ben iki yıl önce oteller bölgesinden laylaylom yürüyerek 7-8 saatte cumalıkızık köyüne inmiştim. dağın her yerinde aşağı inen patikalar var. karda yürümek daha zor olsa da bir gün içinde kolayca inilebilir.
sığınacak dağ evi, kulübe yok mu?
- zirve bölgesinde yok diye biliyorum. ama orman içine alçaldıkça çobanların yaptığı derme çatma da olsa ağılları, arıcıların ufak korunakları var. bunlardan birisine denk gelebilirler.
uludağ'da kaybolmak kolay mı?
- açık havada uludağ'da günlerce kaybolmak mümkün değildir bölgeyi birazcık biliyorsanız. ama görüşü 3-5 metreye düşüren sis çöktüğünde her yerde kaybolabilir insanlar. bir de zirvelerin altında çanak bölgesi var. görüşünüz olmadığında burada kolayca kaybolabilirsiniz. genel kural yokuş aşağı gitmek, su yataklarını takip etmektir. ağaç sınırını sağlarına alıp ilerleseler yine oteller bölgesine ulaşabilirlerdi bence. elbete yaşananları bilemiyoruz.
arama faaliyeti ne kadar sürecek?
- resmi kurumlar için valilik karar verecektir. kamuoyunu dikkate alarak gündemden düştüğünde aramaları sonlndırırlar muhtemelen. gönüllü ekipler aramaya devam edebilir. umarım aramalar sonlanmadan bulunurlar.
bu kadar kişi arıyor ama neden bulunamıyorlar?
- uludağ büyük bir kütle ve şu an kar altında. ağaç sınırının üzerinde değillerse binlerce farklı patikadan orman içine girmiş olabilirler. yukarıda olsalardı ilk günlerde bulunurlardı diye düşünüyorum, eğer bir kar çukurunda değiller ya da kar mağarası kazmadılarsa.
uludağ'da kaybolursak ne yapmalıyız?
- pusula yok, gps yok ya da çalışmıyor. sis bastırdı ve görüşümü kaybettim. bölgeyi de bilmiyorum, malzemem de yok. ne yapmalıyım? "bu halde orada ne işin var?" denilmeli öncelikle. bilgi ve deneyime göre farklı seçeneklere ayrılır yapılacaklar. yön bulmanın farklı yolları da var. güneşi, yıldızları, yosunları kullanabilirsin. deneyimli bir dağcı akşama kadar medeniyete ulaşmaya çalışır, sonrasında kar mağarası kazıp sabahı bekler. sabah olunca da aynı rutini tekrarlar.
eğer deneyimsizseniz ve gittiğiniz yeri bilenler varsa korunaklı bir yer bulup beklemelisiniz. ama yerinizi bilen yoksa da gündüz saatlerinde görüş varken uludağ'dan aşağıya inmeyi denemelisiniz. hangi yüzünden inerseniz inin bir kayadan düşmez, dereye yuvarlanmaz, çukura basıp sakatlanmazsanız orman içinden alçalarak 7-8 saatte köylere inebilirsiniz. hava kararınca yürümek yerine sığınak bulmalısınız. yağmuru ve rüzgarı kesecek herhangi bir yer olabilir. dalları birbirine çatıp kendi yaşam oyuğunuzu bile yapabilirsiniz. börtü böceğe dikkat edin. becerebilirseniz ateş yakın. su içmeyi unutmayın. durgun sudan içmeyin ama akar sudan bir kaç yudum içmek sizi öldürmez.
herkes hata yapabilir, herkes riskleri yanlış öngörebilir. bu zor durumdaki insanlarla empati yapmak yerine, onları yargılamak, kötü sözler söylemek sadece söz sahibinin karakterini ortaya koyar.
uzun oldu biraz ama son olarak, ben umutlu tarafta olmayı tercih ediyorum, umarım kısa sürede sağ sağlim bulunacaklar... -
bankacı kadınlar
normal, gayet sıradan, bildiğin çalışan türk kadınlarıdır.
eskiden daha güzel ve bakımlıydı bunlar aslında. bankalarda ücret seviyesi ve yan haklar tırpanlandıkça o eski bakımlı bankacı kadınlar başka sektörlere göç etti. açlık sınırının az üstünde, yoksulluk sınırı seviyesinde bir maaşla bu kadar oluyor sanırım.
masa başı olsa da çalışma koşulları zor, hedef ve satış baskısı, müşteri kaprisi, müdür amir baskısı... ülkede bu kadar yaygın eğitimli işsiz varken, ilk kriz kokusunda bankalar çatır çatır şube kapatırken ezilse de örselense de kimse sesini yükseltemez zaten.
geneli mutsuz ve umutsuz kadınlardır. -
istanbul depremi diye insanları kandırıyorlar
bu ayasofya'nın üçüncüsü olduğunu, daha önce iki kez yıkıldığını bilmiyor olabilir mi üşümezsoy acaba? osmanlı döneminde de kubbesinin çöküp yenilendiğini, sağlamlaştırmak için mimar sinan'ın payandaları tasarladığını bilmiyor mudur? surlar zaten büyük ölçüde tarumar (dı). restorasyon nedir hepimizden iyi bilen devletimiz surları aslına benzer şekilde yeniledi çoğu yerde.
ama osmanlı dönemindeki depremlerde asıl hasarı depremin şiddetinden çok yangınlar veriyordu. bunu da not edelim. binalar ahşap olduğu ve ateşle ısınılıp, aydınlatıldığı için kolayca yangın çıkıyor ve dar sokaklar yüzünden de yayılıyordu.
günümüzde istanbul'un sadece sur içinden ibaret olmadığını da belirtekim ki bu bölgenin zemini nispeten güçlüdür sanıyorum. nüfusun marmara sahil hattına yayıldığı son 50 yılda güçlü deprem yaşanmadı bu şehirde.
umarım üşümezsoy haklı çıkar. haksız çıkarsa vebali büyük.
edit: bakınız küçük kıyamet ya da diğer adıyla (bkz: 10 eylül 1509 büyük istanbul depremi)
edit: çok fazla mesaj gelmiş önceki ayasofya'lar depremden yıkılmadı diye. ama şimdiki ayasofya ilki değil. yani bu bina roma döneminden 1.700 yıldır deprem hasarı almadan sapasağlam kalabilmiş denilemez. yıkılmış, yapılmış, defalarca deprem hasarı görmüş, osmanlı zamanında kubbesi çökmüş depremde tamir edilmiş vs. -
bütçenin %55'i memur ve emekliye gidiyor
paydayı büyüterek bu oranı düşürmek gayet de mümkündür ve olması gerekendir.
vergi ödemeyen şirketlerin kapısını çalmaya ne dersiniz sayın devlet-i aliye?
kamuda israfın ve makam saltanatının önüne geçmeye ne dersiniz beyzadeler? -
kampüsü iyi olan üniversiteler
(bkz: nişantaşı üniversitesi)
hayret nasıl yazılmamış.
muhakkak ki e-6'nın kenarında muhteşem karayolu ve bitişik nizam apartman manzarasıyla istanbul'un ruhunu en iyi yaşayabileceğiniz üniversite kampüsüdür. -
abd'nin türkiye'yi işgal etmesi an meselesi
şu kısmı hoşuma giden fantastik yazı:
"adana büyükşehir belediye başkanı zeydan karalar da istanbullu seçmene kebap yedirecekmiş"
gerisi açıkca yalan dolan ve iftira ama, umarım bu doğrudur. -
ak parti'yi yedirmeyeceğiz
mal mısınız yavrucuğum, yoksa ortaokul bebesi mi?
bir dava varsa o da ancak uygarlık davasıdır. dava diye diye iğfal etmişler zihninizi, kendi saltanat kayıklarını yüzdürüp keselerini dolduruyor adamlar yıllardır.
az uyanık olun gözünüzü açın. hangi ülke böyle hamasetle, saçma ideolojiyle üç adım ileri yol almış.
asıl dava üretimle olur, özgürlükle olur, pozitif bilimle, akılla olur. bunların hiç birisi de yok sizin içi boş davada... üretim yerine ihale, inşaat, bahşiş, komisyon, bilim diye sülük ve muska, liyakat yerine torpil, adam kayırma, damat ekonomisi... aha bu işte sizin dava... -
apple ürünü kullananların ortak özelliği
"samsung/huawei/şaomi ürünü kullananların ortak özelliği" diye başlık açmamaları. bana ne başkasının ne kullandığından.
-
ahmet kural
ama çok aşık bakıyüür,
ama çok yahuşuklu,
ama çok espiriliy,
ama ama
...
hödüğün tekiymiş işte.
yüz verdik ayıya geldi sıçtı halıya hesabı. -
türkiye'yi bir koku ile anlatmak
çiçek yağında salçayla kavrulan soğan kokusu. hem de böyle kesif kesif sinmiş ülkenin her yerine.
-
kahvaltıdaki favori besin
nutella ne lan?
şu memlekette ezine tam yağlı klasik beyaz peynir tüm diğer kahvaltılıkları evire çevire döver atar, ardına bile bakmaz.
(bkz: ezine peyniri) -
dünya mü'minin zindanı kafirin de cennetidir
müminim diye dolananlar niye herkese cehennem yapmaya çalışıyor bu dünyayı. onu anlamıyorum yalnız?
yallah herkes kendi cennetine. -
dolar tekrar 2 lira olsa alınacaklar
hiç unutmuyorum 2014 yılı ortasına yakın bu memleketin gidişi gidiş değil diye düşünerek bist'deki varı yoğu satıp 1.99'dan dolar almıştım. endeks 75.000 civarıydı. banka dolar mevduatına %1.75 faiz veriyordu hatta.
o günden beri de almaya devam ediyorum. en son %4.5 gördüm faizi. abd bu yıl 2, 2019'da da 3-4 faiz artışı daha yapacak. faiz %6'yı rahat görür. 100.000 usd'nin aylık faizi tl olarak 3.000 lira yapar brüt. anapara desen 200.000'den 660.000'e çıkmış.
yine 2 olsa, yine alırım. hatta arabayı filan da değiştirmem. kredi çekip daha çok dolar alırım.
allah bereket versin. -
28 ağustos 2018 konutta yeni kampanya açıklanması
bugün 100.000 usd parayı türk hazinesinin eurobonduna yatırsan %8 faiz alıyorsun. kabaca ayda 4 bin tl dolar faizi. anaparan da dolar olarak duruyor.
bugün 600.000 tl ödeyip alacağın bir evi en fazla 1.500 tl kiraya verirsin.
yatırım için bu fiyatlara ev alan safi salaktır. oturmak için uygun muhitte ev almak içinse biraz daha beklenilmeli bence.
kolay gelsin müteahhit arkadaşlara. borçlu yakalanan şirketleri yakında duyarız.
edit: çok soru geldi. bu eurobondları bankalardan alabilirsiniz arkadaşlar. ama unutmayın tahvil hesaplamasının iskonto mantığından dolayı değerleri düzenli artmaz, aksine dalgalanır. ama vade sonuna kadar beklerseniz bu faizi alırsınız dolar üzerinden.
eurobond oranları bu linkte var: bloomberght -
milli görüş'le ittifak yapan atatürkçü parti
siyasette olur böyle şeyler.
memleketin istikbali için şeytanla bile ittifak yapılsa yeridir. atatürk de ülkenin bekası için niceleriyle ittifak yaptı kurtuluş savaşında.
teröristle kucaklaşanları, bando mızıka megri megri oynaşanları üzmüş anlaşılan.
helal olsun dedirten parti. -
yapay zekanın ele geçireceği meslekler
müjdeyi veriyorum:
taksi şoförü diye bir meslek göremeyeceğiz gelecekte.
kesin bilgi yayalım.