mağduru suçlayan insanlara baktığınızda “altta kalanın canı çıksın” gibi bir mantık güttüklerini görürsünüz. ben oradan anlıyorum. iki kişiden güçlü olan zayıfı dövüyor ve öldürüyor. ama ölen suçlu.
bunu savunan herkes günün birinde şiddet gösterme eğilimine sahiptir. çünkü gelecekteki kendini temize çıkarmaya çalışıyordur.
o şiddet denen acizliğin kültürel olduğunu kadınların bile bile şiddeti tercih ettiğini savunanların amklı mesajlarında görürsünüz. kibarlık takkesi mesajda kolay düşüyor.
mesela bir diğer kriter “gavat” kelimesi kullanımı. diyebilirim ki sözlükte her başlığa koşarak bunu yazanlardan korkulur. bastırdıkları şey her an patlayabilir.
mosquito12 profili
-
şiddete meyilli erkeği tespit etme rehberi
-
memur olup sıradan bir hayatla geberip gitmek
dsıde çalışan bir mühendisseniz, köy köy dolaşıp gölet yapıyor, sulama sistemleriyle ilgileniyor olabilirsiniz.
ziraat bankasında uzman mühendisseniz, karış karış gezip tarıma kredi vermiş bir insan olabilirsiniz.
maden şirketinde memursanız, işçilerin hakkını alması konusunda destek vermiş, gerekli düzenlemeleri getirmiş, enerji komitelerinde görev almış olabilirsiniz.
devlet demiryollarında memursanız, dağ taş gezip anadolunun olmadık yerlerine bayramda seyranda gidip sorun çözen bir insan olabilirsiniz.
öğretmen olabilirsiniz, doktor olabilirsiniz, hakim savcı olabilirsiniz.
bu insanlar benim dedem, babam, anam, teyzem. hayatlarını insanlara faydalı olacak şeyler yapmaya çalışarak geçirdiler. vatana millete faydalı olmak için okumuşlardı. plazada yabancı bir firmanın temsilciğinde çalışmaktan daha az kazandırdığı doğrudur. ama güvenceleri, tatilleri, lojmanları, dostları, müdürü çekiştirdikleri iş arkadaşları, ve örgütleri vardı.
memur dediğimiz insanlar her ne kadar bugün devletin çürümüşlüğü içinde kalsalar da ülkeyi çekip çeviren çalışanlar ordusudur. onların emekleri bir devleti sosyal devlete dönüştüren şeydir. manevi olarak zengin bir hayattır. sosyal olarak güzel bir hayattır. sizi özel sektör gibi birbirine maaşını söylemediğin, yanında oturanla rekabet ettiğin bir dünyadan alır, aynı amaçlar için mücadele ettiğin ortağa çevirir. akşamları hobi edinecek çoluk çocukla oynayacak zaman bırakır.
kar için değil, insanlar için çalışırsınız. onurlu ve anlamlı bir yaşamdır.
ek:
“hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine.” orhan pamuk, kara kitap -
bayram sabahı eşinin elini öpen kadın
köylü denmiş, anadolu denmiş ama gerçekten bütün sözlük birleşmiş beni trollüyor hissinden kurtulamıyorum. babane tarafım karadeniz köyünden, anneanne anadolunun bağrından. babannem rahmetli ağır müslüman. hiç duymadım el öpme hadisesi. feminizm kelimesini duyduylarını sanmıyorum ama dedeler öp elimi dese babanem sopayla kovalardı herhalde, bilemedim.
bu arada yönetme kelimesinin anlamını bir sözlükten kontrol edin boş vaktinizde. evde her şeyi yöneten kişi sarmayı yapmaz. yöneten kişi, sarmayı yap der, yönetilen yapar.
erkekler adetlerine daha bağlı, tabii lan manyak mısın. ben erkek olsam ben de bağlı olurum, eve gelicem hazır kahvaltı. mis. bi de üstüne elini öpüyor. saatlerce yemek yapıp yönettiğini sanıyor, ballı börek. -
anne olmak istemeyen kadın
anne olmak istemeyen kadını ama hayat çok sıkıcı olurdu diye eleştiren insanların çok sıkıcı olduğunu, yeterince gezmediğini/sevişmediğini/okumadığını/eğlenmediğini/oynamadığını düşünüyprum. çocuğum var ama çocuklu insanların büyük bir çoğunluğu çok sıkıcı inanamazsınız.
-
kişide kaçma arzusu uyandıran muhabbetler
homeopati, naturopathlar, reiki, karatay, aşı karşıtlığı, saklı seçilmişler, komplo teorileri, magazinsel bilim görünüşlü saçmalıklar, lavanta yağı, tea tree yağı, hindistan cevizi yağı, hastalıklara çare olarak ayağa viks sürme ve odaya soğan koyma gibi ultra yaratıcı çözümler, zayıflama reçeteleri, acayip diyetler, kilo ve güzellikle ilgili her konu, doğalcılar, big pharma çok rererö, düz dünyacılar, internet fenomenleri, ebeveynlere ders verenler, akıl öğretenler, çocuk yetiştirme teorileri ve polemiği, burçlar, astroloji, secret, new age, evrene gönderilen mesajlar, hastalığı çağıranlar, bir anda aydınlananlar, yarışma programları ve muhabbeti.
çok çok yakın olmadığın birinin çocuğu, karısı, kocası, akrabaları ve tanıdıkları hakkındaki her şey. -
kamuya açık alanda öpüşmek
bizim kültürümüze göre öpüşmek çok ayıptır. ama kadını zorla öpebilirsiniz, dövebilirsiniz, yumruk atabiirsiniz, taciz edebilirsiniz kimse karışmaz. mesele rıza olmasi. karşılıklı rızadan hoşlanmıyoruz kültür olarak.
-
anne ben burka giymek istiyorum
burka deyince modern mi oluyor? neden çarşaf demiyorsunuz onu anlamadım.
soru şu:
seküler ebeveynin "istiyorsan giy yavrucuğum" deme ihtimali, muhafazakar ebeveynin "ben mini etek giyecegim, saçımı da açıyorum" diyen kızına "elbette bitanem sen bilirsin" deme ihtimalinin kaç katıdır?
buradan size ekmek çıkmaz arkadaşlar. siz ikinci cümleyi diyemeyeceğiniz için, birinci cümleyi sorguluyorsunuz. yanılıyorsunuz. -
türk kadınlarının mutsuz olma nedenleri
death by a thousand paper cuts.
bunu şanslı olanlar için yazıyorum. yoksa mutsuzluğunun temelinde şiddet, öldürülme ihtimali, çocuğundan ayrı kalma gibi gerçek nedeni olmayan kadınlar için. sıradan işi gücü olan, hayatında çok büyük bir dert yokmuş gibi gözüken kadınlar için.
binlerce önemsiz gözüken detayın toplamıyla ilgilidir. üç yaşındayken elini klitorisine götürdüğünde elini çek denmesinden, yedi yaşındayken bacakların bitişik otur diye bağırılmasına, on yaşında memeleri çıkmamışken sokakta laf atılarak dolaşmasına, bekaretim bozulur diye bacaklarının arasında her an kırılabilecek hassas bir camla geziyormuş gibi yaşamasına. bütün bunlar olmamış gibi, kendi bedeni kamu malıymış gibi sürekli gözetlenmesine, eleştirilmesine, aktif olursa orospu, olmazsa mal gibi yatıyor denmesine. uzman olduğu konuda konuşurken bilmiş denmesine. kadın orgazmını kadına izah edecek kadar benbilirim erkeklere. her an tetikte olmasına. şurada ölsem gitsem bacağım kıllı derlerse diye endişelenecek kadar yaşamın gerçeklerinden uzak olmasına. sana güveniyorum çevreye güvenmiyorumlara. elalem ne derlere. bu dünyada evde kalmış terimini bilen beş yaşında kızlar oluşuna. kızım öğretmenlik dışında bir meslek yapmayacak diyen babalara. daha bu liste çok uzar .
türkiye'de yaşamak demek sınırınızın sürekli ve kasıtlı olarak ihlal edilmesine alışmak, özel olamamak, kendin olamamak, sokakta somurtarak yürümek demek. o sınır takside mi aşılacak, dolmuşçu mu tersleyecek, patron mu bağıracak, araba kullanırken size korna çalan ayı önünüze kırıp arabadan inerse ne olacak?
death by a thousand paper cuts. -
müslümanların evrim teorisine karşı olma sebebi
müslümanlığı köktendinci hristiyanlardan öğrenmeye kalktıklarındandır.
bu evrim meselesi onların derdiydi asıl. bir nevi düşünce tembelliği. -
bebek büyüten annelerin yalnızlığı
işimden sıkıldım diyene suuus maden işçilerini düşün...
acıktım diyene afrikada açlar varken...
eşimden ayrılacağım diyene benim annem her gün dayak yedi ama dayandıı...
yani bir başkasının daha çok acı çekmiş olması kişinin deneyimini yok saymayı mı gerektiriyor? herkesin mi içine kocakarı mı kaçtı?
not: evde bir baba olduğunu ve işe gittiğini düşünelim. bu adamcağız ne yaparsa yapsın, ne kadar iyi bir eş ve baba olursa olsun o yalnızlığa yapabileceği bir şey yok. birincisi adam işe gidiyor, yoruluyor zaten. eve geldiğinde bebek bakımını tamamen üstlense bile, zaman az. ikinci olarak meme nedeniyle bebek anneye yapışık gibi bir şey. gece elli kere uyanır anne. sonra sabah uykusuz haliyle kalkıp bebeğin sorumluluğunu üstlenir. ve döngüseldir. emzir, gaz çıkar, altını değiştir, uyut, emzir, .... böyle geçer bütün gün. bebek 4 aylık olana kadar 3 saatte bir bu döngü başa sarar. 4. aydan sonra 4 saatte bir döngü başlar. bebek büyüdükçe derdi de büyür. emeklemeye başladığı anda gözünü 1 sn üstünden ayıramazsın. tuvalete gidemezsin. tek başına huzurla tuvalete gitmek, yemeği sıcakken yemek, 1 dk sürse de duş almak dünyanın en büyük mutluluğu gibi gelir. yastık ve yorgana aşk beslersin. dünyanın parasını verseler o yastık kokusuna, yanağına değdiği andaki serinliğe tercih etmezsin. şimdi hatırlıyorum da o dönem en çok aklımda kalan yastık ve yorgana duyduğum derin tutku. uykuu. uyku, bütün isteğim buydu.
anlamadığınız yaşamadığınız konuda konuşmayın.
şu annelikle ilgili en büyük dertlerden biri bilmeden etmeden benim annemin zamanında şu yokmuş bu yokmuş diye kafa siken tipler. çilekeşliği yücelte yücelte bitmediniz. -
türk insanının hayattan zevk alamaması
içselleştirilmiş baskıdır.
çocukluktan başlar. her sınıfta okul gezisine gitmesine izin verilmeyen en az bir öğrenci vardır. kalanların yarısına da babaları önce "olmaz" demiş sonra da ağlayınca "tamam tamam git" demiştir. bir kısmını öğretmen/öğrenci aramıştır. bu ülkede insanlar güvensizdir. çocuğu okul gezisine göndermek istemez. arkadaşına göndermek istemez. dolaşsın istemez. kontrol ve otorite esastır. spor faliyetleri, antreman gerektiren her şey hem şüphelidir, hem de ana babaya iş çıkarır.
o ana baba da zaten birbirini sevmeden evlenmiştir. ya görücü usülüdür, ya akrabadır. severek evlendiğini sananların bir kısmı vakit geldiğinden, yaş geçtiğinden evlenmiştir. bir kısmı gerçekten severek evlenmiştir de kadın erkek rollerini oynamakta yaşadıkları sıkıntılar, bencilikler nedeniyle derin mutsuzluğa gömülmüşlerdir. boşanmazlar da. elalem ne der. hem boşansa daha mı iyi olacak, o da belli değil.
çekirdek aile dediğimiz şeye dikkatli bakın. küçük baskılar, sevgi adı altında zorlamalar, yüzleşmeme. sanki anne baba ve çocuklar çekilişle belirlenip bir odaya konmuş gibi yaşarlar. çocuklar ailelerini örnek alır.
aileler kimi örnek alır? başka aileleri. "sor bakalım falancanın çocuğu da gidiyor muymuş?"
bence türk insanının mutsuzluğunun temelinde "diğer insanlar" var. cehennem başkalarıdır. o ne der, bu ne der, şu ne der. bunu unutup takılalım diyemezsiniz. invasion of body snatchers diye bir film vardı. güruh farklı olana parmağını uzatır ve bağırır. dışlar. sürekli ondan bahseder. günlerde konuşur. sokakta bakar. fırsat geçince hapse atar.
hani filmlerde bir kahraman kış ortasında kumsala gider denize bakar ya... yani dalgıçlık demiyorum, dağa çıkma demiyorum, safari değil, kürek çekmek değil. "kumsala gidip denize bakmak" kadar kolay ve ucuz bir istek. türkiyede bunu yapamazsın. yaparsın da birileri tip tip bakar. gözlerini çekmeye utanmaz da, doğrudan bakar. ne yapıyor diye bakar. kimbilir ne işi var diye bakar. "bizim bilmediğimiz bir zevki alıyor kesin" diye bakar. huzursuz olursun, kalkarsın.
insanların olmadığı, olan üç beş kişinin de gözünü dikip sana bakmadığı bir tatil için ciddi paralar ödersin. kalabalığı ve bakışları dışarda tutsunlar diye haraç ödersin. yurt dışına çıktığın anda gelen hafiflik hissi, üzerine yapışan bakışların ağırlığının kalkmasındandır. eğer gerçekten uzaklaştıysan...
o nedenle bir süre yurt dışında yaşayanlar, dağın başında tek başına yaşayanlar, kendi özel hayatlarında kurtarılmış bölgeler yaratanlar hayattan zevk alabilir. -
erkeğin kadın tarafından tahrik edilmeme hakkı
çocuk yolda yürürken ayağı taşa takılır ve düşer. yanındaki büyük: taşı döver. çünkü taşdır düşmesinin nedeni. ahh taş sen neden yavrumu düşürdün....
çocuk evde oynarken kafasını sehpaya çarpar. anası sehpayı döver. ahh benim aslan oğlumun canını acıttı piss sehpaaa.
bu pek kıymetli, dünyanın merkezi velet, büyüdükçe bunu gerçek sanmaya devam eder. bütün dünya onun etrafında dönmektedir. ayağını taşa çarparsa taş suçludur. kafayı duvara çarpsa duvar suçludur. kontrol edemediği dürtüleri varsa yine dış dünya suçludur. eşek de öyle durmasaydı, damacana bana göz kırptı, o da çarşaf giyseydi... bitmez yani bu. kadını çarşafa soksan da bitmez, evden çıkarmasan da bitmez.
ergenlik gerçekten zor. hormonlar, orantısız büyüme halleri (bkz: orantısız bülug) zor gerçekten. ama yüzleşemediğin, kontrol etmekte zorlandığın duygusal hallerin için dış dünyayı suçlamaktansa, yeni bir şey deneyebilirsin ergen. kendini tanımayı, duygularını tanımayı. bunları kontrol etmeyi. cinsel açlığının, gözünün dönmüş halinin dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların değil kendi problemin olduğunu anlamayı. ve daha da ilginç bir şey söyleyeyim. o kadınları da senin gibi duyguları olan bir insan olduğunu, bir taş, bir sehpa olmadığını.
ve sevgili ergen kardeş. dünya gerçekten senin çevrende dönmüyor. taşın, sehpanın sana garezi yok. büyüdükçe göreceksin ki, yoldaki kadının sana bir kastı yok. o senin farkında bile değil.