taylan biraderlerin farklı bir sey yaptı derken, yakamızı bir türlü kurtaramadığımız yesilçam usulü klişe ve melodramla dolu az biraz teknoloji soslu son dizisi.
efendim.
genc yakisikli, fakir, babasız, mahallenin abisi, namuslu tamircimizin bir anda şöhret olmasını izliyoruz. delikanlımizin bir tane kötü yola düştü düşecek bacısı, bir de -sevgili demeyi tercih etmediği- sözlüsü var.
bu şey değil mi! anası, aklı havada bacisiyla fakir konduda yasayıp isci olarak (tamirhane, fabrika) çalışıp, zengin karilarin hizmetinde mesai tuketen (tekstil veya kuafor) yavuklusuyla kavuşma hayalleri kurarken bir anda kesfediljp ünlü olan ferdi, orhan, emrah... sonrasında gelsin rezillikler, hastaliklar, kötü adamlar, kavgalar, ölümler, pavyonlar, mapuslar...
ha iş bu, o! bin yıllık algoritmalar, formüller.
spoiler
başrolümuz gokhan telefonuna bir uygulamadan bazı mesajlar alıyor. zamanla içinde kehanetler barındıran ayet hadis soslu mesajların allah tarafından kendisine gönderildiğine inanan kahramanimiz, bir anda etrafına insanları topluyor ve insanlık için bir mücadeleye giriyor. barışçıl bir yol izlemeye çalışırken işler çığırından çıkıyor. en sonunda biz anlıyoruz ki bütün mesajlar bir şirketin yapay zekasi tarafından gokhan'a gönderiliyor.
bütün bu süreçte tabi bir kaç aksın doğru yürümesi gerekiyor ki biz tutarsızlık görmeyelim.
kahramanın yolculuğunda karakterin dönüşümü tatmin etmiyor çünkü ilk anda neyse son anda da yine aynı kişi. o kadar aynı kişi ki, çağatay iyi oynadığı halde karakterin düzlüğü bir süre sonra baygınlık veriyor.
soruşturma aksı yürümek değil adeta sürünüyor. komser öylesine agresif, öylesine kendi onyargilari ve sezgileriyle hareket ediyor ki, sanırsın profesyonel operasyon yöneten 40 yillik bir polis değil de, devamlı hayta oğlunu azarlayan mükemmeliyetçi dar görüşlü despot baba!
bu kadar sinirlenmesinin nedeni boş. soruşturmada görmeyi beklediğimiz kanıt belge bilgi sıfır.
gokhan bir video paylaşıyor halisahada insanları topluyor onlara vaaz veriyor. insanlar yardım gönderiyor. komser de elinde hiç bir kanıt olmadan devamlı kahramani terör örgütü lideri olmakla suçluyor, taciz ediyor, tehdit ediyor. kahramanın arkadaşını muhbir olmaya zorluyor yine tehditle. delil çaldırıyor. caldirdigi delil de çalındığı andan itibaren hiç bir yasal kanıt niteliği taşımayacak, bunu bile bile. sonra bakıyoruz meğer komserin de travması var. oğlu kazada ölmüş. oğlu ölmüşse bunun gokhan'la ne ilgisi var da hikayede biz bunu bilmek zorunda kalıyoruz! belli değil. hadi komserin oğlu zamanında dini bir tarikata girse sonra da ölse, adamın onyargisini gokhan'a öfkesini anlayacağız. bağlantı kuracağız. o da yok.
politikacilarin, bulduklari manipulasyon araclarına anında cokmek istemesi anlasilir da, gokhan'ın peşine düşülecek kadar popüler olduğunu göremedik. o büyüme, toplumdaki etkisi, potansiyeli verilmedi. bütün olay küçük bir mahallede, 20-30 kişi arasında dönüyor. bu şekilde yuzlerce insan var. bir şekilde insanları etkileyip binlerce kişilik kitlelere sahip insanlar dururken gokhan'in birden devlet meselesine dönüşmesi, onca operasyon, bakanların onu ikna etmek için her yola başvurması falan... abartı ki ne abartı.
belki gerçekten de gokhan'in arkasında binlerce insan vardır ancak o büyümeyi biz göremedik. yavaş yavaş yükselip kendi kuyrugunu yutan yılanı gozumuze sokmazsan olan bitenin gerçekliğine nasıl ikna olacağız!
bunlar senaryo tarafı. bir de algı boyutu var.
3. bölümde kendini peygamber yerine koyan adama inanmayan, onu aşağılayan insanların olduğu kahvede arkada atatürk resminin görülmesi. başka bir sahnede komser, odasında semavi'ye söverken arka duvarda ataturk'un sözünün vurgulanması.
bir yerde "din bezirganı" birine karsı ataturk'ün seküler duruşunu koymak! ataturk de bunları böyle aşağılar böyle söverdi, mesajını oraya subliminal olarak vermek. gereksiz. hatta daha fenası iyi niyetli degil. orada modasi gecmis bir hesap var. bunlar ataturk'un imajını zedeleyecek, atatürk üzerinden inançlı insanları da provoke edecek mini cakallıklar. bunları artık geçmek gerek. bunlara düşmemek!
tamirhanenin sahibi amcayı niye gördük, sonra niye öldü! bunun bize ne faydası var!
bu teknoloji çağında koca bir şehrin tüm elektriğinin defalarca neden kesildiğini bulamamak, sonunda bunu tamirci gokhan'a bağlamak!
herkesin birbirini fakirliginden vurması, ana bacı tehdidiyle işlerin yürümesi.
elindeki yapay zekayla dünyanın en güçlü adamını maniple edecek potansiyel varken bir tamirciden peygamber yaratıp onunla eğlenmek.
inziva icin mağara metaforu vs kulube metaforu.
diyaloglardaki eslerin çok fazla olması. konuşmanın akmamasi...
gibi gibi...
hiç mi iyi bir tarafı yok! var!
görüntü ve sanat yönetmenini sevdim. dekor, mekan, kostüm herşey gerçekti. yaşanmış hissi her yerde vardı. oyunculuklar dogaldi çünkü oyuncular normaldi. makyajsız estetiksiz, gercek insanlar. tam da o mahallede, o sosyokülturel çevrede olması gereken, hergun karşılaştığımız sıradan insanlar gibi. tv dizilerinde (surmeli esek gibi gezen erkek oyuncular da dahil) ful makyajlı, botokslu figürler gibi sentetik değiller. ekran işlerinde bunu biraz oturtabilsek ne güzel olur. senaryodan falan vazgeçtim. önce buradan başlasak. sahteliği somuttan soyuta, basitten karmaşığa doğru yok etsek.
bu diziyi anlattığım onca eksige rağmen sonuna kadar sırf şu gerçeklik hatırına izledim.
aynı gerçeklik hatrina da imdb puanım 5,5/10
dip not: buradan linç yerim ama mümtaz abi olmamış bu rolde. yanına adam gibi çatışma oluşturacak yardımcı karakter de koyulmamış. boğdu resmen izlerken. hikayede karamizah olarak özellikle mumtaz'in yanına esprili bir karakter yazılsa, adamın hatta genel hikayenin kasvetli halini biraz daha çekilir kılardı. arada nefes alırdık.
deli bi tane olsa yagla balla beslerim14 profili
-
kübra (dizi)
-
kulüp (dizi)
dizi övüleceği kadar övülmüş. ben kıymıklara değineceğim.
-bizde hastalık haline gelen her bölümde müziği basıp klip çekme zorlaması. selim'in şarkıları var zaten. ne diye her bölüm 3-5 dakika ekstra klip çekiyorsun! bir de kalkıp alakasız yerde avaz avaz seranad bağca çakıyorsun. ben seranad'ı duyar duymaz 1950'den çıktım hop geldim fazıl say'ın albümü çıkardığı 2013'e. koptum gitti hikayeden! çok şartsa ver alttan ince bir keman. fonda tıngırdatsın ki o da lazım değil. çünkü neden, çünkü güzel kardeşim gerçek hayatta kimse bize fonda şarkı söylemiyor. çıkın artık şu yeşilçam garabetinden.
-dekorun gerçekçi olmaması. illa o setin barım barım bağırması. bizde tabi londra gibi 500 yıl önceden kalma bozulmamış gerçek sokaklar mekanlar bulmak imkansız. tarihi doku hak getire. lakin o setin de doğal görünebilmesinin bir çaresi olmalı.
-haddinden fazla karaktere bir anda maruz bırakma telaşı. hangi birine odaklanalım! sakince sıraya koymak dururken ne diye selim'in anasını, ismet'in babasını anasını, orhan'ın anasını koştur koştur veriyorsunuz abicim. bi durun. yavaş yavaş görelim anlayalım.
ilk 4-5 bölümde elindeki tüm kartları milletin kafasına gözüne geçirdiğin zaman merak edecek bir şey bırakmıyorsun. esas karakterlerin etkisini törpülüyorsun.kafa karışıklığı yaratıyorsun. en kötüsü de diyelim ki netflix 12 bölüm daha çek, dese bu kez anlatacak bir şey kalmadığı için zırvalamaya tekrara klişeye başlıyorsun. ne gerek var bu risklere.
illa kör göze parmak; ha o öyle çünkü onun anası öyle, babası da böyleymiş dedirtme çabası niye!
bırak nefret mi edeceğiz karakterden, dibine kadar edelim. 2. bölümden empatiye başlamayalım, biraz sövelim dövelim merak edelim.
-selim'in şarkılarda da bir eksiklik olmamışlık var. iyi mi kötü mü bilemedim. biraz daha özen istermiş gibi.
neyse efendim ilk 6 bölüm güzeldi. her halükarda türk dönem/dram dizisi kategorisinde yapılmışların en iyisi. eleştiriler de, daha iyisi neden olmasın minvalinde.
bu gözler neler gördü.
fırat tanış'a kilo ve kısa saç yakışmış. üzerine yapışan at hırsızı koyu bilal tribinden çıkarmış. iyi olmuş.
rachel karakteri; tam da yetimhanede büyümüş, başıboş yaşamış, aile sevgisinden yoksun, 17 yaşında ergen bir kız. rachel'i yapay bulanlar etrafında hiç bir derdi yokken gtü başı dağıtan akranlarına baksınlar. he oyunculuk vasat dersen, o olabilir bak.
ps: salih bademci. bana göre dizideki canlandırması en zor karakteri yaşatıyorsun üzümlü kekim. yalancı'da da burada da parlıyorsun. belli ki her işe para için bodoslama atlamıyor, hikayeye oyunculara prodüksiyona da bakıp ona göre karar veriyorsun. bu devirde çıtası, omurgası olan sanatçı zor bulunuyor. bunun için de ayrıca seviliyorsun.
edit: ismet karakteri fazla. eleman zaten oyunculuk olarak da zayıf. bir de her bölüm yarım saat ekrana zımbalamaları elbette kel alaka olmuş. paf küf sigara içmeler, derin derin bakmalar. öfff tv dizisi mi çekiyorsun kardeş 120 dakika.
neyse olacak işte yavaş yavaş. biraz sabır. -
busenaz sürmeneli
akpartili başkanından bakanına, kuzeninden rahmetli dedesine herkese teşekkür ederken; şort giyebilmesini bile borçlu olduğu atatürk'ün adını anmamasını ayıp değil dramatik bulduğum kişi. acıdım şahsen.
acıdım çünkü bu genç yaşta, bu internet çağında, bilgiye erişimin bunca kolay, bilgi kaynağının sınırsız olduğu bir devirde bu kadar cahil kalmak ancak özel çabayla mümkündür. sana partini soran mı var da bu kadar bayrak sallıyorsun! etrafına bak bakalım kaç sporcu senin gibi mantıksızlık yapıyor! maçını yap geç. madalya sonrası ringdeki tavırlar falan da sportmence değil hatta şımarıkçaydı. önce rakibini tebrik edersin. ordan oraya zıplamazsın. olgunluk önemli.
bir partiyi sevebilirsin, o partili olabilirsin buna karışan görüşen yok da; müsabakanı bırakıp yangından bahseder üstüne basa basa “madalyamı cumhurbaşkanıma götürecem” dersen, bağıra bağıra tarafını belli edersen, bal gibi de eleştirilirsin.
çünkü seni oraya bakanın ya da akparti cebinden para harcayıp göndermiyor, siyaset yapman beklenmiyor! milletin vergileriyle finansın sağlanıyor. orada da akpartiyi değil türkiye cumhuriyetini temsil ediyorsun. birine bir şey borçluysan türkiye cumhuriyeti halkına ve kurucu liderimiz mustafa kemal atatürk'e borçlusundur.
çünkü atatürk bu cumhuriyeti kurarken senin gibi kadınlar kara çarşaftan kurtulup mesela şort da giyebilsin, gerici yobaz kabile toplumların aksine insan yerine koyulsun, üretime sanata spora dahil olsun, erkeklerle eşit değere sahip uygar medeni bir yurttaş olsun diye çabaladı. sen şimdi hem bu çabanın nimetinden faydalanıp, hem kadının şort giymesini ahlaksızlık olarak gören zihniyeti eleştirmezsen bir sorun var demektir!
yani öyle el öperek, sığ atarlar giderler yaparak en fazla antipati toplarsın.
emekli olunca akparti kadrolarına çöküp hiç bir şey yapmadan 3-5 yerden maaş alıp oturan, milyonlarca insanın hakkını haram ettiği hamza yerlikaya gibi olmak niyetindeysen o ayrı tabi!
edit: kelime -
kendime saygım yok yemekleri
hayatta hiç gerçekten aç kalmamış insanların palavra listesi! annemin bir özlü sözü vardır: aç adam her şeyi yer
-
selman öğüt'ün doçentlik için damada yalvarması
siyasal islamcı tarzı dilenciliğe son örnek!
bu tiplerin ilk ortak noktasının marmara üniversitesiolması! nerede tezi şüpheli, ataması şaibeli, yalancı, torpilli, beceriksiz yandaş var yüzde doksan marmara mezunu! lisans veya yüksek lisans! bir tarafından illa bağlantısı var! tesadüf tabii!
.
(bkz: bunlar müslüman adamlar) -
birkaç tane şehidimiz var
zamanın birinde asker göndermişliğimiz vardı kore'ye. tanesi 23 cent filan. öyle buyurmuştu amerikalı! türk askerinin maliyeti ortadoğuda en uygun olanı, diye hesap ettirmişti. o hesap edene hesabı ettiren deyyus ne çok sevilirdi zamanında. ipin ucunda sallanmadan evvel, iyi sefa sürmüş idi tepinerek 23 cent maliyetle yüzlerce türk gencini ölüme gönderirken.
şimdi bakıyorum bir kaç şehit durumu olmuş lakin, 100 küsür tane filan da ne idüğü bellisiz birileri etkisiz hale getirilmiş. her biri 23 cent eden günlerden, bir kaç tanesi 100 küsür “diğerlerine” denklenivermiş.
zaman değişmiş, hesaplar, tutarlar... değişmeyen tek şey ise zihniyetin ta kendisiymiş. gerisi falan filan!
edit: kelime -
seren serengil ve yaşar ipek'in ilişki sözleşmesi
ibretlik bir aşka mahsus yazılı belge! yalnız barıştıktan sonra yazıldığına göre küslüğün sebebi bunlarmış. yani birbirinin telefonlarını kurcalamışlar, bekar evlerinde birileriyle takılmışlar, yalan söylemişler, aldatmışlar, ilişkileri hakkında sağda solda konuşmuşlar ki şimdi de aynı şeyler tekrar etmesin diye yazılı zapt tutma gereği duymuşlar!
ibretliklerde durum böyle. peki normalde nasıl?
birini normal bir şekilde seven normal insan yalan söylemez. çünkü neden, karşısındaki insanı sevdiği için.
aldatmaz normal insan. çünkü neden, karşısındakini sevdiğinden.
sağda solda ilişkinin mahremiyetini 3. şahıslara anlatmaz, rastgele insanların bekar evlerinde sabahlamaz, telefon falan kurcalamaz. çünkü neden? sevdiğinden ulan sevdiğinden işte.
inanır, güvenir, değer verir. aşkla sevgiyle ilişkisine sahip çıkar, mutlu olmak için mutlu eder. üzmez, kıymet bilir. ona buna ezdirmez, aleyhinde konuşmaz, güvenini sarsmaz. kaybetmekten korkar çünkü.
yoksa kim takar lan a4 kağıdına karalanmış saçma sapan maddeleri. her şeyden önce yazanı mahkemeye verip sormak gerek; bilader türkçe dersine bedenci mi girdi!
sonra da bu ikisi ve türevlerine parmağı sallaya sallaya şu dizeleri hatırlatmak şart;
“siz, siz ikiniz!
döndünüz dolaştınız etrafında
aşkı rezil ettiniz” -
ateistlerin sevilmeme nedenleri
oldukça fazladır.
-bakire olmadığını anladığı kızkardeşini/kızını/sevdiği kadını öldürmemeleri
-"din elden gidiyor" deyip dini pazarlayarak paraları cukkaya indirmemeleri
-hoşgörülü olmaları. şort giyen/ açık alanda bebeğini emziren/ hamile olarak araba kullanan kadınlara fahişe gözüyle bakmamaları.
-dünyaya hoşgörü ve barış dağıtmış bilim/felsefe insanlarına dost olup, gerici yobazları aydınlanmaya davet etmeleri.
-genelde ahlaksız ve suçluların, dini inancı olanlar arasından çıkması.
-kitapla dolaşmaları.
-sırf hava olsun diye kurban kesip herkesten önce mangalın başına çökmemeleri, kurban etini dondurucuya atıp aylarca yememeleri, hayvan haklarını savunmaları, aşureye bayılmaları.
-kadınları insan olarak görmeleri. açık saçıklığa "özgür irade" demeleri.
-aile kurup, aydın çağdaş bilimsel bilgiye inanan, duyarlı çocuk yetiştirmeleri, kedi köpek beslemeleri.
ekstra: insan yakmamaları, dincilerin kellesini kesmemeleri, oruç tutanları linç etmemeleri, sanattan vazgeçmemeleri... -
bu ibadethanede insan öldürmek 12 bin 100 liradır
polis tarafından vurularak öldürülen uğur kurt için cemevi duvarında asılan afişten bir cümle.
tamamı şöyledir:
"burası ibadethanedir.
burada bir insanı öldürmenin cezası mahkeme kararıyla 12.100 lira olarak belirlenmiştir"
(bkz: zulmün artsın ki tez zeval bulasın)
edit: kendisine göre cemevi umumhane'ye döndüğü için tek kabahati o sırada cenaze töreninde bulunmak olan masum bir insanın öldürülmesinde sakınca görmeyen fikir, vicdan, insanlık fukarası organizmalar da gördük. cemevine genelev denmesine mi, gencecik bir insanın durduk yerde öldürülmesinin normal karşılanmasına mı, katilin cezasız kalmasından duyduğu keyfe mi? hangisine yanarsın?
ulan adamın annesi babası kanser oldu kanser! evladı yetim kaldı!
tevekkeli hz ali boşuna demedi: "her devrin yezid'i olacaktır. zalimle değil zulümle savaşınız" -
sezen aksu şarkılarında geçen acımasız sözler
öncelikle son bakış sezen'in değil aysel gürel'in.
ayrıca her sevda bir veda, değer mi, bırak beni, git, hasret, haydi gel benimle ol, sen ağlama, sultan süleyman, yalnızca sitem, 1945 de aysel gürel'in.
sonralıkla; insanlar meslekten atılıp tutuklanırken, gazeteciler öğrenciler üniversiteler susturulurken, filmler televizyonlar sanat adına olan biten her şey sansürlenip tiyatrolar sinemalar kapatılırken, gençler sokaklarda işçiler tershanelerde madenlerde ölürken, resim sergileri basılıp heykeller parçalanırken, sanatçıların özlük hakları gasp edilirken, konuşma bilgiye ulaşma kendini ifade etme hakkı insanların elinden alınırken, son sürat karanlığa doğru ilerlerken, olan bitene dur diyeceğine yetmez ama evet diye gaz pedalını kökleyenlerden birinin hiç bir şarkısı, ne bana ne de benim gibi yüzlerce insana dokunuyor artık. fanları boşuna kasmasın.
bu halkın ozanı olarak yaşayıp, öldükten sonra da aynı saygıyla anılabilirdi lakin hanfendi boş bir hayalkırıklığı olarak tarihe gömülmeyi tecih etti. geçmiş olsun.
edit: hatalı kelime -
elif doğan'ın tbmm divan üyeliğinden istifa etmesi
etmemiş ettirilmiştir.
kılıçtaroğlu'nun söylemesine fırsat vermeden o koltuktan kalkması gerekirdi ancak biz böyle hareketleri bu memlekette zor görürüz. anca böyle kamuoyu baskısı, genel başkan emri vakisi filan.
bu vesile ile;
17 aralığın kol saatlerine, ayakkabı kutularına, para sayma makinelerine yeterince ilgi alaka göstermeyip, memurun fahişenin bahşişini önden verenlere, bakara makaracılara, milletin anuna goyanlara şu baskının binde birini yapmayan pek tarafsız basınımıza ve kamuoyumuza da teessüf ederim.
teşekkürler. -
engelli bir insana tecavüz etmek
dün gece 23 yaşında bir erkek öğrencimin başına gelmiş dehşet verici olay.
gece yarısı babası aradı.
-buyurun hayırdır?
*pek hayır değil hocam. adamın biri güvercin'e tecavüz etmiş. komutan da suç üstü yakalamış. şimdi adli tıpta. savcı bey engelli raporunu da görmek istedi.
neye uğradığımı şaşırmış biçimde yerimden fırlayıp yan dairede oturan kardeşime seslendim. olayı anladığım kadarıyla anlattım. atlayıp kuruma gittik. babası kapıdaydı. elim ayağım birbirine karışmış, boğazım düğümlenmiş şeklide raporu dosyalardan çıkarmaya uğraşırken, bir yandan adamı dinliyordum.
''hocam komutan bu adamdan şüpheleniyormuş. bir kaç kez güvercin'in etrafında dolaşırken görmüş. takibe almış. gece de devriye dolaşırken ağaçlık alanda yakalamış. yanlarında 2 şişe şarap varmış. içirip faydalanmış. şimdi adli tıpta. adam karakolda.''
başım dönmeye başladı. ''ne yapabiliriz'' diye sordu kardeşim. ''sabah adliyeye götürülecek bekleyeceğiz'' dedi.
yıllardır kendi rehabilitasyon merkezimizde kardeşlerimle eğitim vermekteyiz. güvercin bizim ilk öğrencilerimizden. sabaha kadar adli tıptan negatif sonuç çıkması için dua ettik ama maalesef geç kalınmıştı.
sabah erkenden adliyeye gittik. tarife uygun 65-70 yaşlarında bir adam kelepçeli olarak adliyeye geldi. erkek kardeşim(müdürümüz), eniştem (sesini yükselttiğine bile şahit olmamıştım), eniştemin arkadaşı (hayatınızda göreceğiniz en naif insan) adamın üzerine atladıkları gibi tekme tokat vurmaya başladılar. ilçede yaşadığımız ve bölgede tek kurum olduğumuz için herkes birbirini tanır burada. polis arkadaşlar geldi, bizimkiler sakinleştikten sonra. ''ya hu madem döveceksiniz niye içeride yapıyorsunuz, kameraları görmediniz mi? araca bindirirken yapın böyle şeyleri. zaten sizin yapmaya çalıştığınız her şeyi, suç üstü anından bu saate kadar askerinden polisine hepimiz yaptık. direk tutuklanacak ve kaç yıl yerse yesin 2-3 ay içerisinde hapishanedekiler icabına bakacak hiç merak etmeyin '' dediler. adam şikayetçi oldu tabii bizden.
peki baba neredeydi bunlar olurken?
güvercin'in hikayesi.
3 kız çocuğunun abisi. 23 yıl önce dünyaya geldi. bebekken geçirdiği havale beyninde hasar bıraktı. hafif konuşma bozukluğu ve orta zihinsel gerilik var. annesi en küçük kardeşi 6 aylık bebekken onları terk etti. bir daha da ne aradı ne sordu. baba 5-6 yıl önce iş yerinde elektrik akımına kapıldı. bir bacağı kesildi. malulen emekli. işsiz. arada bir bahçe işleri, budama temizlik olursa yevmiyeyle çalışıyor. bulgaristan'dan iletişime geçtiği bir kadın tarafından kredi çekip 20 bin tl dolandırıldı. güvercin'in engelli maaşı ile geçiniyorlar. ve tabii babasının aldığı yevmiyeli işlerde çalıştırılarak.
güvercin'i aradık akşama doğru.
-senin için ne yapabiliriz?
*bir şey istemem öğretmenim. sağ olun.
telefon kapandi. 10 dakika sonra aradı.
*şey öğretmenim babam elektrikle suyu ödememiş. onu verirler mi diye soruyor.
-tamam oğlum biz babanla konuşuruz.
gece oğlu il merkezinde adli tıpta. baba raporu bizden aldığı gibi eve!
sabah biz öğretmenleri olarak adliye önünde adamı dövüyoruz, baba sözde güvercinin yanında bir yerlerde.
akşam üstü biz daha çocuk için ne yapsak ne etsek derdindeyken, baba elektrik su parası peşinde! normal bir babanın olamayacağı kadar sakin soğuk kanlı.
işte burada kör şeytan devreye girdi sayın suserler. ya bu adam bilerek bunlara göz yumduysa? çocuğun istismarına fırsat veriyorsa? olaydan çıkar devşiriyorsa? lan ya bu adam bu çocuğu satıyorsa? bu herifin 3 de kızı var. ikisi orta okul biri lise!
kardeşimin karısı sosyal hizmetlerde. yanına gittik. ortada öyle böyle bir ihmal varsa bu çocukları bu adamdan alınır mı?
yanımızda nereyi aradıysa olumlu yanıt gelmedi. 18 yaş altı sosyal hizmetler korumaya alıyor. 18 yaş üstü cinsiyeti kadın olanlar kadın sığınmaya gidiyor. ancak orta mental engelli bir erkek için devletin himaye edeceği hiç bir yer yok. bakım evleri de daha ağır vakalar için!
hal böyle olunca, bunca ihmal ve süpheye rağmen çocuklar o babanın yanında! işin en korkunç tarafı da burada!
yarın kaymakamla görüşeceğiz. belki bir yol bulunur. olumlu gelişme olursa editleyeceğim.
edit: arkadaşlar öncelikle maalesef üzüntü ve telaştan bazı imla sorunları vardı onları düzelttim. sonralıkla;
kaymakamla görüştük. sağolsun insan evladı duyarlı biri. yarın sosyal inceleme gidecek evlerine. diğer kızkardeşlerin de ifadesi alınacak. babanın ihmali tespit edilirse ceza yemesi muhtemel.
kızlar her türlü alınacak. ama işte güvercin! 18 yaşın üstünde olduğu için sığınabileceği bir yer yok! "sığınmak" allahım bu nasıl bir tabir bir insan için! b planımız var bakalım olursa bir ışık doğacak. gelişmeleri editleyeceğim.
güvercini bu itin çakalın eline bırakmayacağız. kaybolmayacak. müsterih olunuz dostlar. -
doğu yanarken normal hayatına devam eden kitle
batıdaki kürtlerin normal hayatına devam etmesi kadar tuhaf olmayan kitledir.
-
32 yaşında erkek 17 yaşında kız ilişkisi
"bir adamla bir çocuğun ilişkisi" olarak düzeltilmelidir.
edit: 17 ama büyük gösteriyormuş! bu iş sizin göz kararınıza bakmaz. insanların anatomik ve ruhsal olarak belli gelişim süresi ve evreleri vardır.
birleşmiş milletler kararına göre 18 yaş altı herkes çocuktur. ve bu yaş altında biriyle ilişkiniz varsa partner diye seçtiğiniz bu kişiye yönelik muhtemel bütün duygusal veya fiziksel temaslarınız seksüel amaç güttüğünden dolayı istismardır.
yani 32 yaşında bir yetişkin olarak kendinizden 15 yaş küçük bir çocukla beraberseniz suç işlemektesiniz. bu suç, çocuk reşit olduktan sonra bile tespit edilse "suçun işlenmeye başladığı tarih şikayet konusu olacağından" yine aynı çocuk istismarı üzerinden hesap verirsiniz.
yani öyle yok büyük gösteriyor, yok rızası var, yok seviyor, ölüyor! yok öyle. damgalı eşek gibi gezersin sonra ortalıkta pedofili diye.
edit2: anasının babasının yaşını referans gösteren ezikleri görüyoruz. az daha ilerle, ninen de babanı 13 yaşında tarlada doğurmuş. yürü hadi aynı mantıkla!
ayrıca cinsel kimlik oluşumu organların gelişimini tamamlamasından menkul değildir. algı, zihinsel gelişim, doğru-yanlışı idrak etme yetisi, kendi kararlarını verebilme kabiliyeti bütününde düşünmek gerekir, sayın sübyancılık yaparken kılıf ayarlamaya çalışan yazarlar.