ulke futbolu dizayn edilmeye devam etmektedir. iktidarin gazabindan, bertaraf edilmekten korkan sozde cesur kalemler dahi agzini acamamaktadirlar. misal hincal uluç; sozde mangal yürekli olmasina ve her seyi görmesine ragmen, sadece "basaksehir kotu oynuyor" diyebilecek kadar yurege sahip bir muhabbet kusuna dönüşmüştür..
mevcut iktidarin temelsiz ekonomilerinin gostergesi olarak turk futbol endustrisini ayakta tutan uc buyuk camianin borclari 2001 ekonomik krizinde oldugu gibi bir anda katlandigindan, ve buna kotu yönetim anlayislari da etken oldugundan sezona yangindan mal kacirir gibi yuksek maasli oyuncularini satarak girmek zorunda kaldilar..
rakipler kadrolarını daha oturtmaya çalışırken, devre arasina kadar hic beklenmedik sekilde 3 büyük kulup disindaki basaksehir sampiyonluk yolunda puan farkini actigi icin, 13 milyon euroluk diagne transferi basta olmak uzere, kagawa, burak yilmaz, luyindama, mitroglu, marcao gibi devre arasi transferleri yapilmak zorunda kalinmistir. fenerbahce ise kumede kalmak icin transfer yapmak zorunda kalmissa da, ust siralarda olsaydı bu kez de basaksehir tehtidi sebebiyle transfer yapacaklarindan şüphe yok.
doviz kurunun lige iyi başlayan bursaspor ve ankaragucu gibi köklü kulupleri de dusme hattına suruklediği aşikardır. oyuncularini istemeden elden cikarmak zorunda kaldilar. ozellikle ankaragucu'nde ismail kartal bir maç sonu dayanamayip, kulubun mali durumunu ifsa etmek zorunda kalip istifa etmistir. diğer anadolu kulupleri de ayni sıkıntıyı yasamaktalar, ancak kimse mali dengesizligi dile getirecek cesarete sahip degil. komsular açken basaksehir'e m.city ve psg gibi arap kaynagi yaratilmaktadir. psg ve city'nin hatta rb leipzig ve rb salzburg'un basarisinin altinda "para" yatmaktadır.. yasi genç olanlar bu takımların gecmisini arastirabilirler.
beşiktaş quaresma, medel, adriano, babel, tolgay, pepe gibi oyuncularinin maaslarini aylarca odeyememiş, oyuncular takimi sabote edercesine performans sergilemişlerdir. zira pepe, babel ve tolgay kulupten derhal ayrılmışlardır.
diger taraftan basaksehir kulubu ulke ekonomisi gulluk gulustanlikmis gibi robinho, demba ba ve ismi populer olmasa da rus milli takim stoperi kudryashov gibi cok yuksek maliyetli oyunculari kadrosuna katmakta sıkıntı yaşamamıştır..
tekrar ediyorum, bu oyunculari taraftari olmayan köksüz, taraftarsiz bir belediye takiminda oynatmaniz icin x2 hatta x3 maliyete katlanmak zorunda kalirsiniz.
bazi oyuncular bedelsiz yani bonservissiz gelmis olsa da "imza ve menajer ucretleri" kimse tarafindan soylenmemekte, bilakis baskanlari tarafindan yalanlanmaktadir.
devlet belirlenmis şark bolgelerinde hizmet yapan memuruna x2 maas oduyor. memur sirf bu sebeple bornova'dan kalip cizre'de gorev yapiyor. hayatta da, futbolda da bu isin temel prensibi "para"dir. alpay ozalan ve sergen yalcin'i bir dönem siirt jetpaspor'da oynatan sey yani.. sergen'e tjk'yi hediye etseler siirt'te oynamaz, fadıl nasıl bir para verdiyse oynadı.. adebayor bonservisi elinde başakşehir'e geliyorsa, aldığı imza parasıyla muhtemelen bir afrika ülkesi kalkınabilir.
ayrıca basaksehir macini izleyen 5000 taraftar, uc buyuk kulubun 1 loca fiyatina bile tekabul etmez.
nasil oluyor da boyle bir kulup altinordu'ya 1 milyon euro bonservis odeyip, ilk 11'de dahi oynatmadigi genc futbolculara yatirim yapabiliyor?
ulkede ekonomik kriz patlak vermisken bu projeyi kimler, nicin fonluyor? ve neden "kapali kapilar ardinda" hesaplar yapiliyor?
nihayetinde bu projenin siyasi ayakları olmadığını söylemek çok güç. siyaset futbola direkt mudahale etmistir. evveliyatinda passolig sistemi getirilerek taraftarlar fislenmis, bazi taraftar gruplari aforoz edilmiş, bazilari gezi parki davasi sonucunda tutuklanmis, muhalif olanlarin gozleri korkutulmustur. boylelikle kimse siyaseti statlara sokamamakta, tepki verememektedir.
aspor ise nedense ligin 8-13 puan farklı lideri olan başaksehir maçlarının özetlerini dahi vermemektedir.
basbakan tarafindan allanip pullanan ve ak parti sempatizanları disinsa kimsenin haz etmedigi bir olusum diger tum kuluplerdeki kur ve doviz krizinden istifade ederek tek kurus borcu olmaksizin utanmadan, yuzleri kizarmadan basari destani yazdiklarini sanmaktadirlar..
süper lig'de onlarca taraftarı olan takım ayakta kalmak için sponsor bulamazken, turunculara neden sponsor olunmaktadır, siyasi baski mi soz konusudur?
ben hakkimi helal etmiyorum. bu sezonun ikincisi benim icin sampiyon, üçüncüsü de ikincidir..
bu adaletsiz duzen değişmedikce evime ne bir spor gazetesi, ne bir spor linki, ne de beinsport giremez. turkiye'de futbola siyaset müdahil olmuştur.
inanın üzülüyorum. ben şampiyonluk için g.t atacak bir taraftar olmadım hicbir zaman. adaleti, rekabeti, güzel oyunu seven futboldan haz alan biriyim.. bileğinin hakkıyla gelip silopispor süper lig şampiyonu olsun, secde eder, tebrik ederim.
nasil ki bi zamanlar galatasarayli arkadaslarimin mutluluguna ortak olmak icin nasil ve ne sekilde bindiğimi bile hatirlamadigim bir kamyon kasasinda hic sempati duymadigim bir kulubunun uefa kupasini kutladigim gibi..
benim futbol tutkum boyle ifade ediyor bu durumu.. sizi bilemem.
#86270859
daha once de belirtmistim..
checuba19 profili
-
istanbul başakşehir futbol kulübü
-
chp'nin aynı belediye otobüsündeyiz reklamı
45 saniyede,
tanzim kuyruklarini,
toki garabetlerini,
trafik çilesini,
kopru gecis ucretini gösteren digital ekrani,
coken binalari,
gida fiyat etiketlerini,
yuruyen koca cuvallariyla geri dönüşüm malzemesi toplayan yoksullari,
boynunda "açız" yazili kartonlari olan dilencileri,
elinde camsil sisesiyle trafik isiklarinda cirit atan suriyeli cocuklari,
kadin cinayetleriyle dolu 3.sayfa mansetlerini,
doviz burosu kur ekranini,
kiralik, satilik yazan bos dukkanlari,
atamasi yapilamamis ogretmenlerin intihar oncesi mektuplarini,
brunson'u, esat'i, trump'i, zarrabi,
taksici-uber kavgalarını,
çağlayan'da ters kelepçe takılan avukatları,
yağmur ve kar çilelerini,
çarpık kentleşmeyi,
baraj altında bırakılan antik kentleri,
uzungöl talanını,
imara açılıp yok edilen ormanları,
enflasyon rakamlarını,
telesiyejle okula giden öğrencileri,
basın özgürlüğü endeksini,
boş parlamento sıralarını,
elektrik, su, doğalgaz faturalarını,
oslo belgelerini,
fethullah'ın övüldüğü manşetleri,
..
verip,
ardı ardına deklanşör efekti ile yayınlayacak vizyonunuz olsaydı zaten bu kadar eleştirmezdik sizi.
çok istediğiniz dokunulmazlıklar da kaldırıldı, demirtaş'ı gördükçe silivri soğuğu aklınıza geliyordur belki de.
kalibreniz ve kaliteniz ortada, bu yani.
otuz saniye "çıplak ellerle" simit bölüp, elden ele dolaştırıp bir yaşında çocuğa yedirecek kadar da düşüncesiz bir partisiniz. -
2019 ilaç krizi
devletin suçu yok yazmış troll.
bütün suç şoförler ve otomobilciler odası ile atatürkçü düşünce derneği'nin haklısın. depolara ilaç getirmeyi düşünememişler.
am..na koduğumun trolü yarın bir ilaca ihtiyacı olup bulamasın, gelip inim inim inler burda, rezalet başlığı açıp, up up yazar durur. bizim insanımız böyle ince düşünür. or.spu çocukluğunun ilacı yok maalesef.. -
beşiktaş
yugoslavya..
(bkz: ivan perisic), (bkz: edin dzeko), (bkz: mandzukic), (bkz: ibrahimovic)(*), (bkz: ivica olic), (bkz: darko kovacevic), (bkz: davor suker), (bkz: alen boksic), (bkz: zvonimir boban)..
(*baba bosnalı, anne hırvat)
(bkz: luka modric), (bkz: ivan rakitic), (bkz: robert prosinecki), (bkz: dejan savicevic), (bkz: dejan stankovic), (bkz: sinisa mihajlovic)..
gibi son 30 yilda avrupa'nin en büyük kuluplerinin orta saha ve ofans hattini besleyen toprak parçası..
..çok sayıda kaleci ve (bkz: slaven biliç) gibi defans oyuncuları da çıkarmışlardır.
bugun yaklaşık 30 milyon nufusu barindiran yugoslav topraklarinda sporcu olarak dogmak, muhtemelen bölgesel bir genden kaynakli. sporda daima başarı gösteren bir gene sahip oldukları şüphe götürmez bir gerçek..
sosyalizm ve komunizmin vatandasina dagittigi eşit sosyal haklar, spora da sirayet etmis, gelistirmistir. spor aletlerini, spor sahalarini kullanmak, muhtemelen bir luks değil, esitlik ilkesi geregi bir hakti bu donemlerde. misal, devlete ait bir olimpik havuzdan sadece burjuvazinin çocuğu değil, proletarya da eşit olarak istifade etmiştir.. zaman içinde anatomik olarak zaten spora yatkın olan fizikleri, eğitsel olarak sporla bütünleşerek harmanlanmıştır..
sscb, romanya, bulgaristan, dogu almanya'nin 90'li yillarin basinda, yani komunist rejimlerin cokusune kadar bir cok bransa damga vuracak sporcular yetiştirdiği tarihsel bir gercektir..
dinamo kiev, kizilyildiz, dinamo dresden..(bkz: george hagi), (bkz: hristo stoickov).. ve bir cok isim. (bkz: nadia comaneci)'ye kadar gider..
romanya ve bulgaristan'in son yirmi-yirmibeş yıldan bugune basari gösterememesi, sistemin sosyal siniflar yaratmasi, esitsizlik, ekonomik ve sosyopolitik çöküşle ilgili olabilir. genel yugoslav ırkı gibi sportif manada fiziksel artıları olmaması sebebiyle de başarıları dönemsel oldu zannımca..
slav irklari icinde ic savasa ve rejime dair sartlar ne olursa olsun yugoslavlar hala köklü bir fabrika misali iyi sporcular uretmeye devam ediyorlar, edeceklerdir de.
slovenya ve litvanya gibi toplam nüfusu ankara'nın nüfusundan az iki ülkenin basketbol'da ekol olması tesadüf müdür?
misal, bugun basketbolda fenerbahce'nin euroleuge basarisinin temelinde başta (bkz: zeliko obradovic), sonra (bkz: bogdan bogdanovic) gibi isimler yatmaktadır..
(bkz: dejan bodiroga)'nin bir dönemin efsanesi olmasi; sloven (bkz: luka doncic)'in bu kadar genc bir yasta nba'de oynamasi tedaduf degildir.. zira nba'in tarihine bakarsaniz avrupa'dan en fazla devsirdikleri oyuncular yugoslav pasaportludur muhtemelen.
(bkz: petar naumoski) diyerek basketbola nokta koyuyorum, ne demek istediğim anlaşılmıştır.
tekrar futboldan ornek vermek gerekirse;
seksenlerin sonunda galatasaray'in avrupa'da gosterdigi basarinin ve iyi futbolunun altinda; (bkz: cevad prekazi) ve (bkz: zoran simovic) yatar.. ki prekazi o takımın parçası olmasa, galatasaray 14 yıllık hasretini gordon milne'nin beşiktaş'ı sebebiyle 21 yıla çıkarabilirdi.
seksenlerin ortasında (bkz: mirsad kovaçeviç), (bkz: cevad şekerbegoviç) beşiktaş'a damga vurmuş isimlerdendi..
tabii komünizmin çöküşü sebebiyle bu oyuncular ülkelerinden kaçarak türkiye'ye geldiler, unutmamak lazım. (bkz: rade zalad) çok iyi bir kaleciydi beşiktaş'ta oynadığı dönemde, çok maçını izledim.
evet,
yani sirbistan, karadag, bosna, makedonya olarak ayirt etmeksizin sporda bir "ekol" ve bir marka oldugu icin parcalamaksizin "yugoslavya" yazmayi uygun gördüm aslinda.
yakın tarihte,
(bkz: dusko tosiç)'in sınırlı yeteneğine rağmen yüreği ile seksen metre depar atıp, kaleciyle karşı karşıya kaldığı enstantanelere tanık olduk..
beşiktaş'a gelip "böyle futbolcu mu olur" denilen (bkz: gordon schildenfeld)'in bile kariyeri türkiye'ye transfer olmuş birçok yıldızdan iyi sonuçlandı..
beşiktaş'ın beğenmediği (bkz: matej mitroviç)'i clup brugge bonservisi ile transfer etti, bugün juventus'un ilgilendiği yaziliyor..
diğer kulüplere bakacak olursak;
(bkz: milos krasic) gibi cok kariyerli oyuncular da transfer edildi ulkeye, tam bir fiyasko cikti. cska ve juventus'ta cok iyi oynayan klas bir oyuncu olduğu unutulmamalı.
(bkz: milan rapaic) ise krasic'in tersi performans sergilemisti hatirlarsaniz.. (bkz: elvir balic), (bkz: elvir bolic) ona keza..
isimlerin bir cogu unutulmaz. yugoslav futbolcu denildiginde aklima iki takim gelir hep.. biri boban'lı milan digeri stankoviç'li inter.
inter kadrosunda bugun de yugoslav oyunculara fazlasiyla yatirim yapti. (bkz: brozovic), (bkz: skriniar), (bkz: perisic), (bkz: vrsaljko).. bugün barça, tottenham ve psv'li gruptan çıkmaya büyük aday.
bu bir tesaduf değil..
tarih, yakın tarih hatta bugün, bize hangi destinasyona "öncelikle" yatırım yapmamız gerektiğini söylüyor..
bu toprakların sporcularının türk insanı, türk kültürü ile zaten kanı uyuşuyor.. krasiç gibi istisnalar mutlaka olmuş ve de olacaktır..
bunu beşiktaş kulübünün scout ekibinin mutlaka değerlendirmesi gerekmez mi?
love gibi kariyeri saçlarındaki mavi kırmızı boya solduğu gün bitmiş olan 34 yaşındaki bir oyuncuya, berjerinizde otururken ligtv'den izleyerek 3 milyon euro vereceğinize,
kızılyıldız, partizan, sarajevo vb alt yapılarını dolaşsaydınız, bugün aynı ücrete onlarca yıldız adayı genç oyuncu tespit eder, kulübe getirirdiniz.
diagne'yi ben de tavsiye ederim sizin gibi, iş mi o?
yeni yönetime ve yeni scout ekibine duyurulur.. -
bold pilot
yıl 1995.
1993-94'lü yıllarda at yarışlarına merak uyandı bizde. ilk dönem ''köşeyi dönme'' parolası ile yola çıktık çocuk yaşta. bakır toplayıp, dışındaki lastik izolasyonundan ayırmak ve hurdacıya satarak para kazanmak zor gelmeye başlamıştı. para kazanmanın daha kolay yolları olmalıydı. m.piyango, altılı ganyan, spor loto ve toto popülerliğini halen koruyordu. zira bu talih oyunlarının revaçtaki son dönemleri olduğunu yillar sonra anlayacaktik. teknoloji çağı, emperyalizm, neoliberalizm derken kapitalizmin çarklarında öğütüldükçe umutlarımız da talih oyunları gibi yok oldu sonraları..
benim çevremde nedense çok fazla sayıda 'roman', rahmetlinin de kahvehane kültürü geniş olduğundan çabuk düştük kum pistlerin içine, üstümüz başımız toz oldu. galop, sprint, kenter, orijin derken başladık bir de küçük küçük kuponlar yapmaya..
ancak bir süre sonra atlar üzerinden maddi menfaatları bir kenara bıraktık, farklı bir psikolojik boyutta bağımlılık başladı. o bağımlılık halindeyken ablamı bir black pearl kadar tanımıyorumdur muhtemelen. black pearl'in ne yediği, antremanda sakatlanıp sakatlanmadığı, kenterinde terleyip terlemediği bilgisine sahip olmak daha önem arz ediyordu. sonuçta aygırların aygırı northern dancer'a kadar atların soy ağacını bilecek seviyeye ulaştık kısa zamanda.. kazanmak önemli değildi, biz bilelim de, beşte de kalsak ''ben de o at tekti'' diyelim!
rahmetli babam gece 02:00 sularında dahi olsa beni uyandırır, hatta çay demletirdi bana. -''sürpriz bir at buldum, handikap puanı 65, en son şartlı 2 kazanmış, kalk sen de bir bak oğluş, gelir mi? '' eti finger bisküvi arası lokum eşliğinde enerjimizi korur, beyin jimnastiği yapardık gece ve şafak vakitleri..
pazartesi ve salı günleri yarış olmazdı misal.. gazete bayii önünde o ilk yarış günü bültenini ambargo dönemi tüp kuyruğu beklercesine bekler, alırdık. iki gün boyunca gece gündüz itina ile sürpriz atın kim olduğu konusunda münazara ederdik.
hayatta en özlem duyduğum günlerdir desem abartmış olmam. münir özkul'lu neşeli günler, adile naşit'li bizim aile tadındaydı böylesi bir yaşam. çok para kazanma hevesi zamanla at yarışı sevgisine, at yarışı sevgisi at sevgisine, at sevgisi evren sevgisine dönüştü. evren de nihilist yaptı beni..
çok metafiziki değildi tabii at yarışı oynamak. bu dönemde belli başlı at sahipleri vardı bir de, onlara ait atlar önem arz ederdi. misal açık mavi-siyah enine çizgili formasıyla atman ekürisi, düz mor formalarıyla gedik ekürisi, düz koyu sarı formalarıyla franco ekürisi.. veliefendi'de ingiliz asilzadeleri gibi melon, fötür, tüylü şapkaları ve takım elbiseleri içinde aileleriyle birlikte atçılığa ve at yarışlarına önem verdiği bilinen atatürk'e ahde vefa edercesine özel yarış günlerinde yerlerini alırlardı. saygı duyulası bir ritüeldir bu mesela, at yarışlarına ön yargıyla bakan hiç kimse bilmez.
atman ekurisine ait bold pilot da o güzel günlere ait ikondu işte.. yıl 1995.
bold pilot ilk yarışlarını emin fuleleri ile kazanmıştı, tüm mühim yarışlarını canlı izledik. yüksek sağrılı, kaslı ve parlak siyah bir attı. diğer atların yanında iri ve cüsseli duruyordu. padok görüntüleri podyuma çıkmış bir manken edasındaydı daima..
biz bold pilot'un anne ve babası olan persian bold-rosa palumbo orjini ile ilk defa karşılaşmıştık şartlı-1 koşuyla yarış hayatına başladığında. 95'li yıllara kadar istisnaları olmakla birlikte genelde belli başlı aygır yavruları yarışıyordu. yarış kum pistte ise majestic endeavour veya aristocrat yavrusu; çim ise gold guard veya barnato yavrusu olması kuponlara bir atın yazılması için ön şartlardandı. koşunun zorluğu sebebiyle daha detaylı inceleme gerekirse de, anne kardeşlerinin koşularını tetkik ve tespit ederdik..bir excel tablomuz veyahut tjk.com olmadığından bülten bülten tarardık. objektif ve güncel isimli bültenlerin yayımlandığı dönemlere ait eksiksiz koleksiyonu vardı elimizde. valide, "ümraniye çöplugune cevirdiniz evi" diyerek iki kış soba yakti onlarla, bizim de cigerimiz yandı.
cape cross, most welcome, night shift gibi çok çok iyi aygırlarla tanıştığımız 2000'li yıllardan günümüze kadar tanınmayan orijinli tay sayısı öylesine arttı ki, bugün atları artık birbirinden ayırt etmek mümkün dahi değil.
işte 90'lı yıllar öyle değildi. bold pilot'ın pedigrisi ve görüntüsü ayırıcı bir özellikteydi, iyi sahipleri ve üzerinde halis karataş gibi klas bir jokey vardı.
ancak bold pilot'ın öylesine inatçı ve güçlü bir rakibi vardı ki, gazi koşusu'nun plasesi daha bir yıl önceden belliydi, (bkz: beretta).
bold pilot ve beretta mücadeleleri kısa bir dönem için gerçek bir dünya derbisi mahiyetindeydi. beşte beş birincilikle yarış hayatına başlayan beretta'nın maalesef sorunları sebebiyle 14 yarışlık bir miadı oldu. ancak yine de tüm iyi atların yarıştığı grup 1-2 yarışlarını ilk üçte bitirme başarısı göstermiştir. tabii ki de en önemlisi veliefendi'ye ayak basar basmaz johnny guitar ve thunder bolt 1'un nallarını dama atacak ve heykeli henüz daha tay iken dikilebilecek bir efsane adayını iki kez geçme başarısı göstermiştir.
bold pilot zamanla gücüne güç katarak üst üste birincilikler elde edecek, gazi'de 2400 metre çim pistte koşulan yarışı 2:26,22'lik derece ve halen kırılamamış bir rekorla bitirecek; enternasyonal boğaziçi koşusu'nda ise yurt dışından gelen, yarışın da favorisi olan galtee isimli safkanı müthiş bir yarış sonrası burun farkıyla geçerek at yarışlarında 'ilk kez' milli manada sevinç gösterilerine sebebiyet verecek, ülke insanını onore edecektir.
böylesine bir attan bahsediyoruz..
bir atın hayat öyküsünün türkiye'de film olması açıkçası beni o günlere götürdü, zaten adını görür görmez de duygulandım. tabi ki dönemin jokeylerinin klasları ve trt at yarışı spikerlerinin yaşattığı duygular unutulmaz, ayrı bir sayfa da onlara açılması gerekirdi aslında ama sayfalar yetmez..
secretariat, sea the stars gibi dünyaca meşhur atların hayat hikayeleri bir çok belgesele ve bir de filme (secretariat-şampiyon) konu olmuştu,
umarım fragmanı yayınlanan film bold pilot'ın ve dönemin içtenliklerinin hakkını verecek özgün bir senaryoya sahiptir, öyle de olmalıdır. -
çocukken babanın işyerine gitmek
peder bir market acti, kumara ve ciciannelerime gitmekten dukkan 12 yasimda sanki bana miras kaldi.
neyse ogleden sonra okula gidene kadar marketin basina gecip, her seyin fiyatını sorarak beni alt etmeye calisan cingenelerle hırsızlık ve gasp sube müdüru gibi mücadeleler verdim. yazarkasayi muhafaza ettim de, raflar bosaldi.. kisa sure icinde battik.. -
130 milletvekiliyle trt'ye geliyorum
adam kemal kilicdaroglu'nun 8 yildir yapamadigi muhalefeti 28 saatte yapti..
yorumsuz. -
mehmed bir cihan fatihi
konuya belki dogru, belki yanlis ancak derin bir bakış açısı getirmek istiyorum, şöyle ki;
şovenizm ve "hamasetten" beslenen ve de şer'i kurallarin empoze edildigi, fesin, pala/pos biyigin, arap alfabesinin, medine'nin, halifeliğin, saltanatın, monarşinin ve sair kutsal değerlerin on plana cikarildigi, haliyle inkılaplar ve laiklik gibi kavramlarin soyutlandigi bu tür filmler "basit" filmler degillerdir. basit olarak degerlendirmeme sebebim ise filmlerin dönemin gercekligini yansitmasi ile ilgili kaygilarim degil maalesef.
sağ goruslu, islamci ve muhafazakar temelleri olan bir iktidarin kendi siyasi propagandalarini uygulamak, mevcut nüfuzunu korumak, yeni seçmen, sempatizan ve partizanlar yaratmak acisindan bu tur dizilerin ulusal bir deger ifade ettiklerini düşünüyorum.
iktidarin, (o'nun müştemilatı ve de mutemmim cüzü olan milliyetci parti'nin) afrin'e, menbic'e duzenledigi operasyonlarin en doruk noktasinda, istanbul'u fetheden bir devrin padisahini konu almak gerçekten cok akillica, ve bu bir tesaduf degil..(zannımca)
medya bir nevii 'siyasal islamciligin' altyapısını hazırlıyor, bir neslin beyinleri sistematik olarak yıkanıyor, onaltı yıllık iktidar artık ustalık dönemini yaşıyor gerçekten de.
ayrıca bu filmlerin odak konularindan birisi de şehitlik mertebesinin yüceltilmesidir. sahsi teşhisim tabiki bu. misal, film sahnelerinde ordu sefere cikarken namazlar kilinip, allah, ummet ve vatan toprağı icin ölümün kutsallığı yüceltilir. akla degil, duygulara ve uhreviyata hitap eder. ne anlatmak istediğimi eski koalisyon donemlerini ornek gostererek birazdan ifade etmeye calisacagim..
kerameti bir dizi, evet. ozellikle trt'de yayinlanan filinta, abdülhamit, mehmetcik kutulamare de birer dizi. ama nefes almaksızın birer birer benzer senaryolar turetilerek nesillerin bilinçaltına ince ince işleniyor nedense..
hatta "seksenler" dizisi bile 'iktidar seviciligi' için gereğini yerine getirdi kanımca. komünistleri itin g.tüne sokup, inceden inceye ülkücüleri yücelttiler. solculuk ve komunizm tu kakadır mesajı verildi. ha dizi giyim kuşamıyla, yokluklarla, ümit besen'i, sezen aksu'suyla dönemi yansıtıyordu, evet.. ama 2007 yılında genel kurmay'ın bir e-muhtıra ile hükümete aba altından sopa gösterdiğini düşünürsek, dizinin "basit" bir senaryo gibi görünse de kamuoyu nezdinde darbelere karşı bir algı yaratmayı hedeflediğini de öngörebiliriz.
biraz once degindigim konuya geleyim. 1990'li yillarda suleyman demirel, tansu ciller ve mesut yilmaz'in vb. icinde bulundugu koalisyon hukumetlerinin ve bakanlarin gorevde kalma suresini, erken ve genel seçimlerde aldıkları oyların en önemli kıstaslarından yegane birisi de pkk ile mücadele surecinde gelen "sehit" haberleri olmuştur. bu tehdidi mevcut iktidar da 2007 sonrasında gayet bariz gormus, "çözüm sürecinde" silahlar susmuş olsa da sonrasında her gün şehit haberi gelmeye başlamıştı. hatırlarsanız birkaç yıl öncesine kadar şehit cenazelerinde iktidar temsilcileri yuhalanıyor, arbedeler çıkıyordu.. işte toplum mühendisliği ve kitlesel algı yönetimi o kaygılarla başladı.. hamasi dizi filmler de bu mühendisliğin önemli bir çarkı oldu. ve çark gitgide daha hızlı dönmeye başlatıldı. şehitlik, hükümetin basarisiz politikalari ile birlikte anılmıyor artik.. gayet olaganlasti ?..
bugün şehitler ve şehit sayıları hakkinda en ufak bir elestiri duydunuz mu? hamaset temalı vatanperverlik ve milliyetçilik akımını dizi filmlerde bu kadar fazla işlersen; eleştiren ya linç, ya da vatan haini ilan edilir, bu kadar basit.
bu tür sinema ve diziler bir tür propaganda araclari. zihin kontrolunu saglamak suretiyle, bireyler yonetiliyor.
edebiyat, halkla iliskiler, sosyoloji, psikoloji vb. kitaplarinda-derslerinde "kitle iletisim sürecini" mutlaka gormussunuzdur, ifadesi soyledir;
*kaynak>ileti>kanal>hedef kitle>geri bildirim
konu uzerinden basitce açılımı;
*dizi>propaganda>televizyon>halk>oy
algi muhendislerinin diktesi ile yazılan bu diziler, kitlelerin siyasal ve ideolojik görüşlerini de rahatça şekillendiriyorlar.
mesela ekonomik krizin basindayiz. yakinda "avaramu" benzeri diziler yayinlanarak, "yoklugun" ne demek olduğunu da kazirlar hafizalara. bu vesile ile de aldigimiz asgari ucrete şükrederiz...(gibi)
kimsenin izledigi film veya diziye kulp takma derdinde degilim. sesli dusunerek çarkın hızlı dönmeye başladığını gördüm, nedense bu dizi üzerinden yorumsuz kalmak da istemedim. -
10 mart 2018 beşiktaş gençlerbirliği maçı
''nirmildi finirbihçidin nifrit idirdim''
cicişler sizi. -
şenol güneş
32 yil olmuş, ben besiktasli olali.
ne zaman bu cumle ile baslasam yazim uzun oluyor..
"batan femiyi once 'fareler' terkeder" diyelim de, kendini taraftar sanan ukalâlar oncelikle vecizenin öznesini uzerlerine yüklesinler.
senol gunes'i istifaya davet etmek, bu konuda sosyal medya uzerinden kampanya baslatmak benim gibi valarenga maci sonrasi sabaha kadar gozunden yas gelmiş olan besiktaslilarin yapacağı is değildir.
dunyada hicbir takim yoktur ki, bir sezonda oynadigi tum maclari kazansin. puskasli, di stefanolu real de; messili iniestali, guardiolali barcelona da; donemin uzay takimi lobanovskili dinamo kiev de...
bu insani istifaya davet ederken; sampiyonluk yolunda rakiplerimiz olan basaksehir, galatasaray, sonradan fenerbahce ve hatta trabzonspor'un avrupa'da hicbir maca cikmadiklarini unutmayalim. (ludogorets, ostersunds ve vardar takimlarini utanmadan sayacak miyiz?)
yonetimsel bir transfer politikasi var. bu teknik direktörün elinde olan bir durum değil. yani yapılan transferlerdeki etkisi çok az.
vida, oğuzhan gibi yapılan transferlere para vermeme gibi bir stratejisi var yönetimin. bu sebeple de geleceği çok parlak oyunculsr getirme şansımızın olmadığı bir endüstri içindeyiz.
hal böyle iken şampiyonlar liginde inanılmazı başardılar ilk 11 bonservis değerleri göz önüne alındığında..
beşiktaş turk futbol tarihinde gorulmemis bir duruma imza atti. son 10 sampiyonlar ligi macinda 1 maglubiyet aldi. kopenhag, cluj, braga gibi ekonomi sinifi takimlar degil bunlar. sampiyonlar ligine 1.ve 2. torbadan katilan benfica, napoli, monaco ve porto'yla oynadigi 4 deplasman macindan 3 galibiyet, 1 beraberlik aldi. 4 ic saha macinin tamami berabere bitti. 8 mac 0 maglubiyet!
siz alay mi ediyorsunuz?
bugun falcao'su olan monaco dedigin takimi avrupa'da kucumseyecek hicbir ekip yoktur. benfica ve porto her zaman avrupa'da ekoldur. napoli'nin formasinda biraz arjantin mavisi vardir, maradona forma giymistir bu takimda, ligdeki sirasina degil formasina saygi duyulur. hani diyorsunuz ya, formayi koysak ilk uce oynar diye, oyle bir kulup.
şenol güneş yönetiminde bu saydığım kulüplerin dışında önemli maçlarda oynayan oyuncuların kariyerine bakalım;
kiev'de yarmelenko 30 mil. euro, dortmund'da
lyon'da lacazette 50 mil euro, arsenal'e
lyon'da tolisso 40 mil. euro, bayern'e leipzig' de naby keita 75 mil. euro, liverpool'a
transfer oldular.
gunes'in 500 bin euroya transfer edilen oğuzhan'la, bonservis ucreti verilemeden alınan bircok futbolcuyla sahada kimlere karsi mucadele verdigini parasal olarak da hesaplayabilirsiniz.
basarinin ilk kistasi paradir.
yani psg'nin fransa liginde sampiyon olmamasi veya sampiyonluktan 17.haftada uzaklasmasi basarisizliktir. teknik direktor istifaya davet edilebilir.
bazı durımların tekrar üzerinde geçelim;
avrupa'da gelecegi parlak 20-22 yasindaki futbolculara verilen paralar 10 ile 150 mil. euro civarinda. dembele, mbappe mesela..
senin borcun ve bütçen ortada. sen babel, negredo, medel gibi 30 yas uzeri oyuncu transfer edip basari elde etmek zorundasin. türkiye liglerinde olduğun için her istediğin oyuncuyu getirme şansın da olmuyor. gomez'i getirmek ne kadar zorsa, tutmak da bir o kadar zor oluyor. yine şenol güneş'in gıyabında gelişen bir durum. sosa'nın milan'a transferi misal..
o halde transferde ve gelinen konjonkturde buyuk bir basari soz konusu. basari endeksimiz tabi ki, karsimizda yunan futbolu oynayan super lig ekipleri degil, sampiyonlar ligi.
başarıyı sağlayan veteran futbolcu transferi yapan yönetim mi, bu oyuncularla porto gibi bir takıma 20 dakikada sahayı dar eden veteranları bir arada oynatan şenol güneş'te mi?
ya da malatya, kayseri, sivas'ta kaybedilen puanların sebebi gençlere yatırım yap(a)mayan yönetim mi, güneş mi?
gecen yil kiev'de 1-0 geriye dusmemize ragmen, oynanan oyuna bakinca kazanacagimiza inancimiz ortadayken bir hakem düdüğü ile grup sonuncusundan 6 yedik. bu bir basarisizlik ornegi degildir. prag lazio'ya kaleci hatasindan uzatmalarda karambolden gol atip, senin inönü'de oynaman gerekirken almanya'da oynatilip chelsea'ye yenildigin gun gibidir. bu da bir basaridir.
cunku o bütçelerle gruptan son saniyeye kadar cikma ihtimalin olusmustur. bugün ise inanılmaz düşük bütçelerle bayern münih ile son 16 maçı oynayacak olmanın başarı olması gibi.
malmö, valerenga gibi takımları eleseydik sokaklara dökülecektik. nereden nereye geldik. şampiyonlar ligi'nde bayern münih'i eleyebilmekten bahsediyoruz.
insanlari yaftalarken, karalarken, elestirirken hangi doneleri kullaniyorsunuz, göstergeniz nedir bilmiyorum. saygi cercevesinde istifaya davet etmek gayet modern bir anlayis, katiliyorum. ama istifaya davet edilmesi gereken kisinin başarısızlık endeksi ne?
bilakis son 2 yilda besiktas'in degil bakin, turk futbolunun gormeyecegi bir iz birakti güneş. sampiyonlar liginde deplasmanda namaglup olmak nedir, bunu türk futbol tarihi çerçevesinde arastirin. en iyi dönemindeki galatasaray'ı da irdeleyin.
galatasaray'in astana'yi yenemedigi bir ligden bahsediyoruz. galatasaray normal sartlarda astana ile yüz defa kazakistan'da oynasa doksandokuz galibiyet alir.
ama platform sampiyonlar ligi ise, mac baslarken o meshur muzik caliyorsa qarabag bile baska oynuyor. sizler inanilmaz butcelere sahip monaco, porto ve leipzig'i kucumsuyorsunuz?
senol güneş'in istifası besiktas'a bir sey kazandirmaz. yeni toshack'lar, del bosque'ler turetir, yeni polemikler baslar. ayni galatasaray'da son yillarda oldugu gibi..
jose mourinho gelse bu butce ile elde edebilecegin en buyuk basari; smp ligi gruplarindan cikmak olur. kura sansin varsa ceyrek veya yari final oynamak olacaktir en fazla.
bu sansi galatasaray schalke04 ile, fenerbahce ise sevilla ile yakaladı. bize maalesef bayern denk geldi.. ama istikrar devam ederse o şansı da elde edecek bir yapı mevcut görünüyor.
elestirileri uzun zamandir okuyorum. quaresma, negredo ve lens uzerinden yürüyor.
'adam' quaresma'yi elestiriyor ve biz de okuyoruz. lens'i sahaya surecekmis, orkan'i hatta.. bu sebeple istifa etmesi gerekiyormus...
'adam' negredo neden yerini cenk'e birakti, neden cift forvet oynamiyoruz diye istifaya davet ediyor..
'adam', güneş trabzonlu diye, akli trabzonspor veya milli takimda diye istifaya cagiriyor..
biz de bu 'adam'lari beşiktaşlı diye okuyoruz. yazimin basindaki ozne ile yer degistiyorum tabi ki bu 'adam'lari.(fareler)
turkiye'de besiktas'a karsi futbol oynanmiyor. catanacyo tarzı futbol oynayan yunanistan tarafindan kazanilan 2004 avrupa sampiyonlugu bile lanetle anılıyor halen.
yuzde 70 topla oynama, onlarca orta ile acamiyorsun bu tur takımları. 'adam' bunu taktiksel hata olarak görüyor, göbekten paslaşarak gidecekmişiz!
yunanistan lan, bizim selanik'in il oldugu yunanistan sampiyon oldu. izleyenler varsa animsarlar 2004 yazimizi rezil eden portekiz yunanistan macini.. cristiano ronaldo bile pozisyona giremedi!!
ben de senol güneş'i elestiriyorum kendi kendime. quaresma'ya da kiziyorum bazen.. ama biliyorum ki, bizi galibiyetlere bu denli alistiranlar da bunlar.
quaresma'yi istemeyen insan besiktasli degildir. kafasinda bir besiktas olusturmustur, orda gormek istemiyordur. baska bir izahati olamaz. quaresma bu takimin ofansif yukunu kac yildir tek basina taşıyor. elinizde maclarin kayitlari varsa, lens'in oyuna girdikten sonra yaptigi ortalara bir bakin. lens'i kotulemek adina degil, farki ve katkiyi anlamak adina.
ben utanıyorum sahsen oturdugum yerden elestirirken quaresma'yı, cidden ne haddime!
bir oyuncu her zaman oyundan cikarken gayriihtiyari tepki gosteriyor enteresan bir bicimde. bir ayagi kirilsa oteki ayagi uzerinde futbol oynama isteği var, saygı duyulası. futbola olan askini ve takima bagliligini ifade ediyor bu agresifligi kanımca..
34 yasinda bir futbolcunun su performansi ayakta alkisi hak etmekteyken, 'adam' oturdugu yerden ahkam kesiyor. "senol hocani da al git" diye yorum okudum, şaka gibi. (sen siktir git!! icimde kalmasin)
b.rovers taraftari mesela zamanla tugay'in yaşına, tecrubesine hürmet etti, ve ligde sıralarına bakmaksızın saygı gösterdiler her zaman, jübilesinde elli bin kişi ayakta alkışladı..
'adam' monaco macinda yapilan birkac ortayi taktik dehasi olarak gorurken, sivas macinda yapilan onca ortayi elestiriyor. sebebi ne peki?
...gol olmamasi.
hadi ordan, gemimizden siktirin gidin fareler sizi. -
gülben ergen'in oğlu ares'in yazdığı hazin mektup
olay mitolojide şöyle geçmektedir;
bir gün zeus'un canı sıkılır. ida dağı'na çıkıp manzaraya doğru uzosunu içip, kitharasını çalmaya başlar.
aşağıda ateşin etrafında oynayan bir grup görür, sirtakiye benzetir önce. elleriyle gözlerini ovuşturur, tekrar bakar. sirtaki değildir bu, daha önce mevlana ziyaretinde gördüğü konya kaşık havasıdır. yanlarına gider zeus ama o'nu kimse tanımaz. bakü'de bir inşaatta çalışırken öğrendiği gaytağını öğretir onlara. grup kendisine hayretle bakar, itaat etmeye başlamışlardır..
zeus grubu her hafta aspendos'a, efes'e, las vegas'a götürmeye başlar.
anatolian fire adı altında yüz binlerce dolar kazanır, karşılığında dans edenlere kişi başı 1.404 tl verir.
bir gün, bir sentorla tanışır ve beyoğlu belediyesinde kıyılan nikahla evlenir.
atlas ve ares adında çocukları olur.
çocuklardan biri yer çekimine karşıdır ve dünyadan düşer. düşerken bir eli antarktika'da bir buzula takılır. ama bedeni aşağıdadır.
zeus sentordan boşanır. ares buna çok üzülür. yıllarca abisi atlas'ın dünyayı kaldırdığı yalanına inanan ares de elini taşın altına sokmak ve annesine destek olmak ister.
zeus onlara her ay üzerinde benjamin franklin baskısı olan yüzlerce kağıt verir. ares o çirkin adamı hiç sevmez, gördükçe ağlar. bu yüzden annesi franklinleri pandoranın timsah derisi çantasına saklar.
günlerden bir gün tedaş tanrısı gelir. tanrı annesi evde yokken ares'e bir kağıt verir. ares kağıdı okur ve trt katkı payını görür. ares çıldırır. "amlarına koyayım onların" der. konstantinapolis ida dağı gibi bir yer değildir, anlamıştır..
ares koca bir çuvala çöp konteynırlarından topladığı karton ve plastikleri koyar. onları tarlabaşı'nda hurda tanrısına satar. tanrı ona 1 adet sikke verir..
kendi kendine sorup, cevaplar: "trt katkı payı neydi? trt katkı payı ibnelikti "
ve annesine hediye eder o sikkeyi. bununla elektriğini öde der.. annesi bir hüzünlenir, bir hüzünlenir ki, hemen tabletlere kazır bu olayı.
kimse ares'e faturaların otomatik ödemede olduğunu söylemez bu arada. -
ateistler ve yobazların ortak özellikleri
(bkz: aziz nesin) ve (bkz: abdurrahman dilipak) arasında ne gibi bir ortak özellik olabilir.
fiil ehliyeti olmayanlara başlık açtırmayın karşim. -
alessandra ambrosio'ya güzel diyen insan
güzellikle mankenlik arasındaki farkı bilmeyen yazar hezeyanı.
lc waikiki, ipekyol vitrininde duran kıyafeti taşıyan cansız mankenler gibi düşün o kadını.
sen vitrindeki aynı kıyafeti alıp giyince; at s.kinde kelebek gibi oluyor ya hani. işte onda öyle olmuyor..o yüzden manken.. -
cenk tosun
kurban bayramı arifesinde satılmasının gündeme gelmesi çok manidar olan futbolcu.
cenk tosun -
çocukken hayal edilen meslek vs bugünkü meslek
cocukken mali musavir olmayi istemek ne lan.
baban 5 yasinda sana irsaliyeli faturami doldurttu. kdv beyannemesi mi.. -
ali ağaoğlu'nun bbc röportajı
ali ağaoğlu kimdir,
itü inşaat mühendisliği'nden mezun olup, ikinci üniversitesi olan boğaziçi mimarlık'tan fakülte birincisi olarak 2. lisansını yapmış,
yetmemiş,
cambridge'de üzerine master yapmış,
yetinmemiş baba mesleği olan müteahhitliği fahrileştirmiş ve yüksek inşaat mühendisi sıfatıyla türkiye'de sektöre ilişkin dünyaya örnek olacak proje ve çalışmaları ile bbc'de bu röportajı layıkıyla vermiş ve göğsümüzü kabartm....
..şaka lan şaka, yüzüm kızardı izlerken..adam bildiğin lise terk.
şimdi özeleştiri yapalım ve bu adamın (!) bbc'ye röportaj vermesinin sorumlusunu bulalım,
sen olabilir misin kardeşim?
3+1 bir daireye 2.000.000,00 tl veren sende kabahat var mıdır! (bkz: maslak 1453).
emlakçı, müteahhit gibi komprador ve komisyoncuların servetine servet katanlar kim kardeşim? bu aracılar kuveyt kralicesinin değil konut piyasanın anasını s.kmekle kalmadı, kendi işçisini, çalışanını malları da yaptılar nihayet..
..kabahat senin demeye dilim varmıyor ama,
..kabahatin çoğu sende be güzel kardeşim! -
haşmet babaoğlu'nun anadolu çomarı köşe yazısı
özet geçeyim.
haşmet'e yan masada oturan biri "anadolu çomarı" demiş, haşmet o mübarek arkadaşın yüzüne veremediği cevabı, köşe yazısında vermiş..
kıssadan hisse editi ;
yazı yalanlarla dolu. sözde, o lafı gediğine sokan delikanlının dedelerine "köylü milletin efendisidir" diyerek, bağ, bahçe ve tarım arazilerine yazlık yapmış dönemin hükümeti. (inönü ve ecevit'ten bahsediyor)
halbuki o köylü için yerli malı üretim yapan traktör fabrikalarını kapatıp, köylüyü massey ferguson'a peşkeş eden adnan menderes'li dp hükümetidir.
o köylülerin arazilerine yazlık ve villa yapılmasını öngören kanunlar özal'lı anap hükümetine;
milli park ve ormanların ve atıl devlet arazilerinin sermayeye satılmasına imkan veren kanunlar ise erdoğan'lı akparti hükümetine nasip olmuştur.
yazı tam manası ile "takiye" içerir. -
türkiye'de en mantıklı tercihin ak parti olması
akp'ye neden bakmıyoruz?
sığdıramayacam diye mi korktun... -
erdoğan'ın doğum gününün törenlerle kutlanması
doğum gününü bilmem de, ölüm yıl dönümleri tüm dünya'da şölenlerle kutlanacaktır.