kaedeoky12
profili

  • 29 ekim 2023 cumhuriyet bayramı

    her sene doğum günümle beraber kutladığım en önemli gün. çocukken 100. yıl gelecek mi türkiye nasıl da gelişecek diye düşünürken ne yazık ki cehaletle savaştığımız yıllar oluyor. nice 100 senelere doğum günün kutlu olsun türkiyem. atam senin hakkın ödenemez

  • konya altınekin gençleri de evet diyor

    meşajı almışlar. sondaki dayıya dikkat.

    video

    ayrıntılar harika

    izledikleri video
    televizyon sunny marka
    kıyafetler (özellikle atlet)
    ve arka planda yer alan soba
    oyunculuk yetenekleri beni benden aldı.

    bu insanların laftan anlayacağını pek sanmıyorum. kütahya, konya ve balıkesir buralarda yaşamış büyümüş bir insan olarak laf anlatamazsın. hani derler ya cahil cesareti, cahil bilgeliği bunlardan çok var bu adamlarda.

    en basit örneği, arkadaşın sana video gönderiyor, nette paylaşılacak atletle mi çıkarsın yayına? videonun olduğu sayfada eveti savunan adamların yorumlarına bir bakın:

    -neye eve ddediyimi biliyorum chp pkkya fotoya deheş kbeceye ve bu vatana ihanet eden herkese karşı haclılara karşı evet diyorum sen neye hayır diyorsunn

    -alper erdiner sana hayırı anlatımışla fetocu chp htp seni baya aydinlatmışlar büyük mucizeyle hayırı uşaklık yapmak sizi sizin gibileri baya yetişdirmişler cahilde kalsak devletimizin milletimizin var olduğunu biliyoruz sizingibi inkar etmiyoruz...

    yoksa mevzu mesaj diyememek değil. bunlar gazla hareket eden insanlar, sorgulama yok. farklı olanın üstüne yürümek, dövmek, sessizleştirmek tek bildikleri yöntem. sen bunlarla güzel güzel konuşmaya gidersin ama sağlam bir linç girişimine maruz kalırsın. ayrıca karakolda da bir güzel döverler. ne yazık ki gelecek nesil bu. hayatı sorgulayan, okuyan adam çocuk yapmama eğiliminde bunlar ise daha güçlü türkiye için kamyon dolusu adam toplama derdinde.

    tam umut sarıkaya karikatirü yeminle. çemçük ağızlar, 80lerden kalma kıyafetler, ortam.

  • 2 kasım 2016 fenerbahçe unics kazan maçı

    ülkerspor'un yenildiği maç olmuştur.
    (not: fenerbahçeliyim. böylesi zevkli oluyormuş bak. işine gelmeyince ülker'e kakala gitsin)

  • bütün filmin rüya/kabus olduğu 20 başarılı film

    liste simdi bitti. konulari kendi ifademle yazdim. filmi izlemediyseniz spoiler yeme sansiniz var ama altta da belirttim 2 film haric hic bir filmde surpriz son yok.

    dikkat spoiler icerebilir. konuyla ilgili arkadaslar baksin kimseye spoiler yedirtmek gibi bir arzum yok.

    --- spoiler ---

    benim icin her zaman sirf oyunundan dolayi silent hill bir numara olacaktir. ama filmlerinin basarisizligi ve tam anlamiyla ruya filmi olmadigi icin uzulerek bu listeye ekleyemiyorum.

    -hayal, koma, iki zaman arasinda sikisma, paralel evrenler, flashback ve surrealizm benzeri konulardaki filmleri eklemedim:

    --- ---

    (big fish, 2046,wristcutters a love story, dead end, donnie darko, midnight in paris ,the bothersome man ,pleasantville ,ınterstate 60 episodes of the road ,eternal sunshine of the spotless mind ,persona, mia aioniotita kai mia mera ,existenz ,eraserhead ,el angel exterminador, last year at marienbad ,zerkalo, ınterstate 60 episodes of the road ,the fountain ,brainscan vb. )
    --- ---

    tum filmin hasta beynin tasarladigi filmleri de koymadim:

    --- ---

    (naboer, he was a quiet man,spider)
    --- ---

    -masalimsi filmleri eklemedim. bu filmler genellikle buyumenin sancisi ile olusan sanri ve alternatif kacis alani olusturma cabasi ile varolan bir gerceklik sunuyor:

    --- ---

    (the wizard of oz ,mirrormask, sen to chihiro no kamikakushi, ink, la cité des enfants perdus ,el laberinto del fauno ,coraline, tenshi no tamago vb.)

    --- ---

    - surealist yonetmen ve ressamlarin calismalarini koymadim. (uyuyan adam ve bir endulus kopegi o yuzden yok)

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------
    liste

    1-otto e mezzo
    federico fellini-1963

    film icinde film, ruya icinde ruya. kucuk bir cocugun gozunden unlu bir yonetmenin bugunune- sirf acilis sahnesi bile insani germeye yeter. pulp fiction severler ozellikle izlemeli.

    2-animals with the tollkeeper
    michael di jiacomo-1998

    cok geri planda kalmis, tim roth'un oynadığı enfes bir film. yol hikayesi, fantastik öğeler herşey var filmde. big fish'i beğenenler bu filme de hayran kalır. hayatın anlamı, yaşam ve beklentiler. ruya gibi bir atmosfer.

    3- smultronstallet
    ingmar bergman-1957

    ustadan enfes bir film. rüyalar ve gerçek, de chirico'nun resimlerinden fırlamış gibi duran bir ingmar bergman filmi. yaşlılık-gençlik, başarı-belirsizlik zıtlıkları içerisinde bir yol hikayesi .

    4-mulholland dr.
    david lynch-2001

    yine film icinde film ve ruya icinde ruya. yonetmenin belirttigi gibi kendi ruyalarindan yola cikarak yaptigi filmleri 4-5 kere izlemeyi gerektiriyor.

    5-waking life
    richard linklater-2001

    rotoscope teknigiyle yapilmis kitap gibi bir animasyon. genç bir adam, rüyaların gerçek dünyadan ayrıldığı yeri aramaktadır. düş, uyanmak, gerçeklik gibi konular üzerine farklı düşünen insanlarla konuşur. farklı yaşam deneyimleri, dünya görüşleri, rüyalara değişik bakış açıları sunacaktır. bu ise gündelik yaşamdaki pek çok felsefi konu üzerine düşünmeye iter izleyiciyi.

    6-le charme discret de la bourgeoisie
    luis buñuel-1972

    uyanislar ile oncu olan, burjuva sinifiyla sanatci edasiyla dalga gecen bunuel´in en iyi filmlerinden. gercekligi algilayamadigimiz, varolusu sorguladigimiz bir dus zamanindayiz.

    7-papurika
    satoshi kon-2006

    baslangic filminin fikir babasi bu animede suclularin pesine ruyalar aracili ile dusuyoruz. kabuslar, gercek ve ruya zamanindaki aldatmacalarla harika bir animasyon.

    8-yume
    akira kurosawa-1990

    8 ayri dusun anlatildigi filmde insanin doga ile kavgalari, barisma cabalari ve mucadeleleri anlatiliyor. savasin yikiciliklari, van gogh´un doga ile savasi ve masumiyetin masallarla etkilesim hallerini izliyoruz.

    9-bi-mong
    kim ki-duk-2008

    bir kaza ve arkasindaki ruyalar. daha cok yazarsam spoiler olacak cok yaratici farkli bir bakis acisi var.

    10-la science des reves
    michel gondry-2006

    sil bastan filminden sonra ayni ucuklukta bir film. ruya ve gercegin ic ice girdigi bir dunya.

    11-3 women
    robert altman-1977

    kadin dunyasi ve acimasiz erkek dunyasi arasindaki gelgitler. film, mekan kullanimi ve karakter olusturma adina cok farkli bir gerilim saglamis (shelley duvall´in oynadigi her film mi insani gerer, hep mi erkek teroru olur diye sormak istiyorum. bkz: cinnet)

    12-jacob´s ladder
    adrian lyne-1990

    silent hill sevenlerin kacirmadigi bir filmdir dehsetin nefesi. francis bacon, withkin gibi cok fazla sanatcinin izlerini bulabiliriz. kokutucu grotesk ogeleri ve turun digerlerinden ayrilan yapisiyla enfes bir film- ozellikle hastane sahnelerine dikkat.

    13-barton fink
    coen kardesler-1991

    coen kardeslerin belki de en sevdigim filmi. bozuk duzendeki hollywood end. gondermede bulunurken sembolik olarak da cehennemi sunar size. paranoya noktasina ulastiracak turden bir film.

    14-the cell
    tarsem singh-2000

    bir film j. lopez`e ragmen guzelse bu yonetmen basarisidir (u-turn gibi)ruyalar, hirst-bacon ve kist tasarimlarin oldugu sahneler ve bir seri katil. bilincaltina dair enfes bir film.

    15-abre los ojos
    alejandro amenábar-1997

    vanila sky´in gise korkusu olmadan cekilen ilk filmi. her seye sahip olmak, kaybetme ve yukseklik korkusu. her seyi kaybetme paranoyasi ve guvensizlik.

    16-living in oblivion
    tom dicillo-1995

    pek bilinmeyen hasir alti edilmis bir film. cok farkli ve guzel yine film icinde film ruya icinde ruya ve uyanislar.

    17- spellbound
    alfred hitchcock-1945

    dali ile ortak mekan tasarimlari ve freud´un dus yorumlarindan yola cikarak usta isi bir film ortaya cikmis. ruya sahneleri icin bile izlemeye deger. zamaninin otesinde.

    18-bis ans ende der welt
    wim wenders-1991

    ruya ve hayalleri kaydedebilen bir kamera zamanda yolculuk ve yol filmi. muzikleri ile bile sizi kendine cekebilecek bir film.

    19-ınception
    christopher nolan-2010

    daha filmi cikmadan imdb de 9.8 gibi puanlardan listelere giris yapan gunumuzun dahisi nolan ve ruya problemi. escher tasarimlari ve ruya icinde ruya zamanlamalari surukleyiciligi ile sizi icine cekiyor.

    20- a nightmare on elm street
    wes craven

    cocuklugumuzun korkulu ruyasi freddy. cogumuz uyumaya korkardik ama bir yandan da gece yarilarina kadar beklerdik. teen slasher filmlerinin yuz aklarindan olan elm sokagi freudcu okumalara da olanak sagliyor (sembolik olarak kapilar merdiven kan ve sivri cisimler)

    kisa filmler:

    still life
    father and daughter
    tsumiki no ie
    nekojiru-so
    kakurenbo*

    bu listeye rahatlikla girebilecek bir-iki film daha var ama,

    --- ---

    the devil's advocate: filmin hepsinin ruya oldugu yanilgisi sizi aldatmasin, finalde seytan yine karsimiza gazeteci olarak cikiyor ve kibirden kevin karakterini yakaliyor.
    --- ---

    --- ---

    taxi driver: kizi kurtarma, suikast girisimi vb sahnelerin aslinda hayal oldugunu yerdeki gazetelerden anliyoruz ama bu hayal-ruya arasinda gidip gelen suphe tam anlamiyla ruya filmi diyememize neden oluyor.

    --- ---

    the family man: ornek olarak bu filmi veriyorum cunku hollywood´ta noel gecesi ruyasi temasi cokca kullanilmis. yasananlarin hayal mi ruya mi yoksa gercek mi oldugunu algilayamiyoruz ve hristiyanligin mucizesi olarak ortuk bir bicimde karsimiza cikabiliyor.

    basarili ruya sahneleri (daha cok fazla var ama sevdiklerimin bazilarini paylastim)
    brazil ruya sahneleri t2 kabus sahnesi trainspotting sanrilar seytanin avukati kabus sahnesi otto e mezzo ruya sahnesi mama kabus sahnesi bir ruya icin agit trip sahnesi ciddi bir adam ruya sahnesi yaban cilekleri kabus sahnesi bonus: carnivale efsane sahne six feet under yumurtalik ruyasi-kabusu twin peaks kabuslari
    --- spoiler ---

  • şeytanla anlaşma temalı filmler

    ruhu şeytana satma-seytanla anlasma temali olan filmleri ekledim. ekstra olarak bu konudaki dizi, anime ve kitaplari da ekledim.
    seytan aslinda insanin icinde duran kotulugun beden somutlastirilmis ifadesidir. kuyrugugunu, boynuzunu ve disleri kaldirdigimizda karsimiza insan figuru cikacaktir. insanin kibiri, ac gozlulugu veya hirsiyla iblis kendisine edebi bir beden bulacaktir.

    -dikkat spiler icerir-

    1- the devil's advocate
    en populer seytanla anlasma filmlerinden olan seytanin avukati, insanoglunun kibirini ele alir. hirsli bir avukatin yukselme arzusu ve carpik aile iliskileri, dinden cikma, aile kavramina ihanet guzel islenilmis. al pacino´nun canlandirdigi luciferin ismi john milton´dur. bilindigi uzere kayip cennet kitabinin yazarina ithafen bu isim verilmis ve son tiradinda da kitaptakine benzer konusmalar icermektedir. milton´nun kayip cennetinde de seytan kendisini demokratik bir karakter olarak tanitirken tanriyi otokrat ilan eder.
    bu filmi hepsi hayal, ya da rüya diye tanımlayanlar büyük hataya düşer, filmin sonunda gazeteci kılığındaki şeytan avukatı yine kandırır. sonuçta kibir bir anlık hayalle kurtulabilecek günah değildir ve bu günahıyla insan şeytana sürekli kaybetmeye mahkumdur. bu sonsuz bir döngüdür. insanın şeytana yenilmesi (bkz: adem ve havva'dan, habil ve kabil'e faust'tan hades'e bu böyle gider.

    2) angel heart
    louis cypher adlı gizemli bir müşteri, özel dedektif harry angel'dan johnny favourite adında bir adamı bulmasını ister. verilen ipuçlarını değerlendiren angel, hedefine doğru ilerledikçe bir takım doğaüstü olaylarla karşılaşır. dahası, aranan kişiye dair bilgi aldığı herkes vahşice öldürülmektedir. polisin suçu kendi üzerine üzerine atmasından korkan angel, her şeye rağmen görevini getirmeye çalışır. bu sırada voodoo büyüsü yapan siyah bir kızla arasında bazı yakınlaşmalar başlar. louis cypher'ın gölgesi her an angel'in peşindedir. angel´in kirik aynaya bakma sahneleri ve sanrilari kisilik bozukluguna isaret eder aslinda. robert de niro da seytan rolunde gayet basarilidir. lokanta sahneleri cok etkileyicidir.

    3) mephisto
    usta yönetmen ıstvan szabo'nun dünya çapında ses getiren ünlü filmi. bir alman tiyatro oyuncusu faust oyunundaki performansıyla beklemediği bir başarı kazanır. bu arada, ikinci dünya savaşı almanya'sında naziler iktidara gelirler ve her konuda olduğu gibi, tiyatro konusunda da ülkede karmaşa yaşanır. arkadaşları teker teker öldürülen yada ülke dışına kaçan tiyatro oyuncusu, naziler karşısında oyununu çok iyi sergilediğinin farkına varır ve içsel bir hesaplaşmaya girer.

    4) rosemary's baby
    genç bir çift, rosemary ve tanınmak için çırpınıp duran bir aktör olan kocası guy, new york'taki kötü şöhretli eski bir binaya taşınırlar. rosemary, genelde hepsi yaşlı olan komşularından ikisinin, roman ve minnie castavet'in onları apartmana ısındırmak için çırpınıp durmalarını biraz temkinle karşılasa da, kocası guy yeni komşularıyla çok vakit geçirmeye başlar. rosemary yeni yaşantısından tedirgindir. komşu evlerden tuhaf seslerin geldiği bir ortamda, bir gece rüyasında şeytansı bir varlık tarafından tecavüze uğradığı görür. ardından hamile kalır. bu arada broadway'de güzel bir rol kapan guy'un kariyeri yükselmeye başlar.

    5) the ımaginarium of doctor parnassus
    insanların düş gücünü etkileme yeteneğine sahip olan dr. parnassus karanlık bir sır ile lanetlenmiştir. parnassus, şeytan bay nick ile bir iddiaya girer ve ölümsüzlüğü kazanır. yüzyıllar sonra, tek gerçek aşkıyla karşılaşınca dr. parnassus şeytanla bir başka anlaşma yapar, kızının 16 yaşına ulaştığı gün bay nick’in mülkiyetine geçmesi şartıyla, ölümsüz gençliğe ulaşır.

    6) the monk
    matthew lewis´in olumsuz romanindan uyarlanan film sinema yuzu olarak basarili olmasa da turkce cevirisi henuz olmayan kitap hakkinda carpici bir gorsellik sunuyor. seytanin kadin kiligindan evrilmesi, guclu bir hitap gucu olan ana karakterin sehvet gunahiyla gucsuzlesmesi ve oidupus sendromlu sok edici sonuyla izlemeye deger bir film.

    7) crossroads
    genç bir çocuk blues'cu olma sevdasıyla efsanevi blues'cu willie brown'ı bulur ve ondan kayıp şarkısını bulmak için yardım ister. bu arada da willie'nin şeytana sattığı ruhunu geri almak için yenilmesi zor bir gitarist olan jack butler'ı (steve vai) gitar battle'ında yenmesi gerekir. ancak willie yerine genç blues sever kahramanımız yarışır ve kazanır.
    benzer hikaye coen kardeslerin o brother, where art thou? filminde de yer alir. hatta yol uzerindeki aldiklari karakter bizzat ruhunu seytana satan cocuktur.

    8) faust - eine deutsche volkssage
    f.w. murnau
    goethe'nin ölümsüz eserinden uyarlanan 1926 çıkışlı "faust - eine deutsche volkssage", tekniği sebebiyle sinema tarihi'nde ilkler arasında yer alır. 1931 senesinde hayatını kaybeden alman sinemacı f.w. murnau'nun yönetmenliğini yaptığı filmin senaryosugerhart hauptmannve hans kyser'e ait. 1938 senesinde hayatını kaybeden isveçli aktör gösta ekman'ın 'faust' karakterini canlandırdığı yapımda 'mephisto'yu oscar ödüllü isviçreli aktöremil jannings, 'gretchen' karakterini ise alman aktriscamilla horncanlandırmakta. tanrı'nın varlığını, tanrı'ya olan inancını, kutsal kitabı ve hayatının anlamını sorgulayan faust, hiç bir sabitinin, güvencesinin olmadığını farkediyor. gerçeği, esas olanı bulmaya karar veren faust, bu gerçeklik yolunda arzuları tarafından körleştirilir ve onlara esir düşerkayıp bir ruhun varlığını saptayan mephisto ise, faust'un çelişkili düşüncelerini bir kenaara bırakarak ona gerçekliği vaat eder. bu gerçeklik, gençlik, diriliktir. faust'un kanıyla imzaladığı gençlik anlaşması, şeytanın bir yüzü olan mephisto tarafından dünyevi arzuların lanetiyle kuşatılacak ve faust, yani insanoğlu, arzuların yüreği körelttiğine şahit olacaktır.

    9) lesson faust
    jan svankmajer
    faust'un modern bir uyarlaması olan filmde faust bulduğu değişik bir harita yüzünden kendini kuklalar ve çamurdan insanların olduğu tekinsiz bir kukla tiyatrosunun içinde bulur. stop-motionun ustasindan.

    10) faust
    aleksandr sokurov
    goethe’nin bilginin arayışı hakkındaki trajedisinden esinlenen faust 19. yüzyılda geçiyor ve yapıta adını veren, ruhunu şeytana satan kahramanını izliyor. o bir düşünürdür, fikirlerin sözcüsü, haberleri yayan kişidir; entrikacıdır, hayalperesttir. açlık, açgözlülük, şehvet gibi temel güdülerin yönlendirdiği adsız bir adamdır. goethe’nin faust’una meydan okuyan, mutsuz ve alacaklıları tarafından sıkıştırılmış bir adamdır...
    ilerlemek mümkünse neden olduğun yerde durasın ki?

    kısa film

    beat the devil
    yıllar önce, efsanevi james brown ün ve talih için ruhunu şeytana sattı. şimdi ise yeniden pazarlık etmek istiyor. mr. brown'u şeytana götürmek için tutulan sürücü (gary oldman) kendini acımasız planların içinde bulur.

    gise filmleri/basarisiz denemeler/cizgi roman uyarlamalari

    constantine
    fallen
    ghost rider
    bedazzled
    spawn
    tenacious d in the pick of destiny

    anime

    mushishi
    mushiler varlıkları ya da görünümleri pek çok insan tarafından bilinmeyen güzemli varlıklardır. değişik formlarda nadir insanlar tarafından görülebilirler. bunlardan biri olan ginko, çeşitli yerlerde mushileri inceleyen; yeri geldiğinde insanlara ve mushilerle problemlerinde yardımcı olan gezgin bir "mushishi"dir (mushi uzmanı).
    bazi bolumlerde bati mitlerine benzer anlasmalar ve tabular var. kapilarin kapanmadigi ve ressam bolumlerine dikkat.
    berserk

    gankutsuou
    kötü bir iftirayla uzayın derinliklerine hapse gönderilen edmond dantès'in gankutsuou'yla yaptığı anlaşma sonucu geri dönüşünü ve intikam hikayesini anlatan 24 bölümlük anime dizi.
    kitabı gibi saran, çizimleriyle tuvalin içinde geziniyormuş hissi uyandıran ve üstüne ne olacağını tam kestiremediğiniz sürükleyici bir anime. aristokrat hayata eleştiri getirerek burjuva sınıfında evliliklerin bile maddi kazanç amacıyla yapıldığı, paranın ve ünün insanları bir yere getirdiğini vurgulayan bu animeyi izlerken insan tıpkı dünya klasiklerini okuyormuşcasına hissediyor kendini. ana karakter intikami icin butun insanligini satmis salt kotu bir karakter bu bakimdan romanindan farkli.

    yerli yapım

    arkadaşım şeytan
    fatih, arkadaşlarıyla barlarda müzik yaparak geçimini sağlayan. içine kapanık bir gençtir. yaptığı işe çevresindeki kimse önem vermez. onun hayali ise ünlü bir müzisyen olmaktır. dertleştiği tek arkadaşı ise bir gelinlikçi vitrinindeki mankendir. bir gün karşısına şeytan çıkar ve ruhunu kendisine satması karşılığında fatih' e istediklerini vereceğini söyler.

    roman onerileri:

    faust- johann wolfgang von goethe
    vathek - william beckford
    the monk- matthew gregory lewis
    the devil's elixir - e. t. a. hoffmann
    melmoth the wanderer - charles maturin
    `bağışlanmış bir günahkarın özel anıları ve itiraflar` - james hogg

  • distopik yeni türkiye

    bilmiyorum farkında mısınız ama türkiye git gide karşı-ütopya, distopya romanlarından fırlamış gibi bir hal aldı. edebiyattan, sinemaya kısacası sanatta yer alan eserleri günümüz türkiyesi ile karşılaştırdım. çok fazla benzerlik içeriyor.

    (kısa olması için 10 kitap-10 film seçtim)

    1) 1984 - george orwell

    -en çok benzeyen kısımlarından biri kitapta geçen ilkeler:

    "savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillik güçtür "

    savaş halinde olduğu sürecek, belli bir düşman mevcutken, yönetime güven daha da artıyor. bunu en son seçimlerde gördük. mutluluk ve huzur için ise bilgisizlik yeterli şarttır. özgürlük kavramını ise, gazetecilerin başına gelenlerden görebiliyoruz. sansür, yayın yasağı, sitelerin erişime kapatılması durumu açıklıyor. 1984'te de yazılar sansüre uğrayarak değiştiriliyordu. taraflı basın, yandaş medya ile aynı görevi görüyor.

    -öfke nöbetleri: kitapta uygulanan bir ritüeldi. herkes toplanıp düşmana lanet ediyordu. günümüzde de durum bu. sürekli hedefler, düşmanlar çıkıyor ve birlik olarak bunlara lanetler okurken (sanal ortamda belli gruplar, paylaşımşlar: bkz kopyala yapıştır) aslında birlik olmaktan uzak, kopukluklar yaşıyoruz. kitapta da özgürlüğü elde ettiklerinde kendileri de hedef haline geliyordu.

    -gözetim toplumu: bunun en güzel örneğini, sosyal hesaplardan tweet atan, yorum yapan kişilerin başına gelenlerden öğrenebiliyoruz. girdiğimiz sitelerden, aldığımız ürünler; telefonlarımız hatta maillerimiz bile takip halinde bunu biliyoruz. 1984'te de televizyonun içinden bile izlenilip, müdahale edilebiliyordu.

    -ispiyoncu halk: tencere tava çalanları şikayette, babamı bile ihbar ederdim deyip, karısını şikayet eden insanlarda görebiliyoruz. 1984'te de karı-koca birbirini şikayet edebiliyordu. herkes birbiri için şüpheyle baktığı bir düşman olabiliyordu. şimdi de siyasi görüşten, giyinime insanlar birbirine etiket koymuş durumda

    -aile olma baskısı: kitapta insanlar birbirini sevmese de evlenmek ve bu evliliği bozmamak mecburiyetindeydi. günümüzde de toplum baskısı bunu gösteriyor. dul kalan kadına olumsuz gözle bakma gibi gizli bir baskı var. kitapta da durum böyleydi. aşk yaşamak, kaçamak büyük suçlardandı. şimdi bile öğrenci evi, beraber yaşama fikrine karşı bir çoğunluk bulunuyor.

    -çoğunluğu oyalayan küçük sürprizler: kitapta çikolata oranı % 05 oranında arttı, ayakkabı dağıtılacak gibi haberler insanları mutlu etmek için hazırlanan düzmece bir oyuncu, çünkü sürekli artım ve azaltımlarla her sene dengede tutulan bir ekonomik düzen vardı. ve büyük resmi göremiyorlardı, aç olduklarını, köle olduklarını önemsemeden, traş bıçağı, tarak arayarak mutluluğu bunlarda arıyorlardı. günümüzde de alışveriş sitelerinden yaptığımız alışverişlerle rahatlamıyor muyuz?
    kabul edelim avmleri seviyoruz. yeşil alanlara da ister istemez tercih ediyoruz.

    -sürekli patlayan bombalar: kitapta sokakta insanların artık rutini haline gelen terörist saldırılarla birlikte halk patlamadan sonra üstünü başını silkeleyerek yoluna devam ediyordu.

    -büyük birader: kitapta hiç bir zaman görünmüyordu, yaşayıp, yaşamadığımızdan bile emin değildik ama herkes onu sevmek onu dinlemek zorundaydı.

    2) cesur yeni dünya- aldous huxley

    aslında bu kitap biraz zorlama oldu ama bir kaç benzerlik bulunduğu ve en önemli distopya romanlarından olduğu için değinmeden edemedim:

    -insanların kodlarıyla oynama: uykuda öğrenim metoduyla, insanların kodlarıyla oynandığı bir gelecekte bireyler ait olduğu gruba göre eğitiliyordu.
    günümüzde de aileden, okula bu bize verilen bir şey. okullarda hatırlayın hocalar hep siz önemli kişiler olamayacaksınız, hizmet etmek önemlidir, ülkenin çöpçülere de ihtiyacı var canınızı sıkmayın diye sözde gerçekçi bir tutumla size geleceğiniz ile ilgili alıştırma turları attırmaktaydı. aynı şekilde televizyon programlarında da nasıl davranmamız gerekli, yaşayamayacağımız hayatlar nasıl bir şekilde bize gösteriliyor. belki de öfke patlamalarını engelleyecek biçimde testlerle kendi kendimizi avutuyoruz. iyi insan olmak avuntumuz olabiliyor. ya da cennet vaadiyle mutlu ve itaatkar olabiliyoruz. zengin yaşamlarını gördükçe, tiksinip, onlar için üzülüyoruz. ama ben bunun yıllardır, bize anlatılan öykülerden, okuduğumuz ders nitelikteki romanlara uyutma tekniği olduğuna inanıyorum. kitapta kuluçka ve şartlandırma merkezinde kişinin alfa, delta ya da beta olacağı daha embriyo halindeyken verilen biyolojik katkılarla belirleniyordu (oksijen kısma, besin azaltma) yani ne olmamız gerektiği biz doğmadan önce belli oluyordu. günümüzde de aidiyet, tarihten bu yana süregelen bir şey. asil, zengin, orta sınıf, fakir vb. ayrıca siyasi kimliğimizde bize bir şekilde kabul ettirilmiş. günümüzde de alfa +'lar deltalara aşağılar gözlerle bakmıyorlar mı? biz istanbul'un yerlisiyiz, doğulusun demek gibi kibir ve aşağılama içeren sözlere dikkat.

    - insanlar huzur içinde yaşarken, medeniyetin dışında ilkel kabul edilen bir halk var. medeniyette sınırsız eğlence, seks serbestken vahşi kesimlerde hala ananeler devam ediyor. biraz da efendi-köle ilişkisine benziyor. bir kesim sorgulamadan, üretmeden yaşarken diğer kesim araştırıyor, toprağı biliyor ve olası bir çöküşte ayakta duracak kesim belli. yine metropollerde yaşayan insanlar küçük yerlerde yetişmiş insanın yaşamına benzer izler var. bir de yanlış hatırlamıyorsam shakespeare'in kitapları medeniyette yasaktı. tutku-aşk gibi kelimelerle birlikte annelikte yasaklı kelimelerdendi. günümüzde de anne sadece doğuran kişiyken aşk sevgi gibi kavramlar yerine mantık evliliği, cinsel ihtiyaç gibi kelimeler daha yer edinmiş.

    bu kitapa benzer olarak gattaca filmine bakabilirsiniz.

    3)fahrenheit 451 - ray bradbury

    -kitaplara, gelişime, eğitime kısacası geleceğe kapalı olma: kitap yakarak

    4)biz - yevgeni zamyatin
    insanları numaralandırma: 1984 ve türevi kitapların babası kabul edilen bizde herkes cam evlerde oturur. insanlar 24 saat gözetlenirken numaralandırılmış ve denetim altında tutulmaktadır. günümüzde de kameralar, mobese sistemleri hatta pclerimiz de bile gözetleniyoruz. açıkca camlarla kapalı bir yerde oturmasak da elektronik olarak herşey kontrol ediliyor. insanların isminin de önemi yok, hepimiz kimlik numaralarımız, kredi kartı numaralarımızız aslında. sayılar vazgeçilmez bir önem taşıyor.

    5)demir ökçe - jack london

    -çoğunluğun kazanamayacağı belirsiz bir savaşa girmesi: kitapta sistematik olarak önce kiliseye sonra burjuvaya açılan bir savaş var. çoğunluk aslında hizmet eden köleler olarak maddi olarak en azı elde eden bir kesim ve distopik bir biçimde kazanamayacakları, maddi imkansızlıklar içerisinde bir savaşın içinde. bu bakımdan bana gezi parkı olayları ya da köylünün altın aranması/siyanüre karşı yürüyüşleriyle benzerlik var gibi geldi. her zaman azınlık-zengin kesim kazansa da mücadele sürekli bir hal almış gibi
    (kaz dağlarındaki altın arayışlarına hayır)

    -fazla ürünlerin denize dökülmesi: tüketim fazlalığı, günümüzde de gerçek dışı olmayacak biçimde anlatılmış. lokantalardan, hotellerden çöpe dökülen gıdayı bile buna eklesek sanırım kitabın ne demek istediğini anlarız.
    (bu arada midye sevenlere not: o midyenin içindeki pilav, bu dökülen pilavlardan yapılıyor. bol bol karabiberi ekliyorlar ki kokmasın. bilesiniz)

    6)damızlık kızın öyküsü-margaret atwood

    kadınların fabrika gibi yerlerde doğuma hazırlanması: günümüzde de buna benzer açıklamaları duymuyor muyuz? kadın hamileyken dışarı çıkmasın, kadın çalışmamalı... bu ve benzer açıklamalarla aslında kadınlar erkek dünyası için, nesli devam ettiren birer araç aslında. topluma bireyler kazandıran bir kuluçka makinesi gibi. acı olan ise bu kurumlarda üst mevkilerde olanlar yine kadınlar. romanda da gerçekte de kadının özgürlüğüne engel olan çoğunlukla hemcinsleri oluyor. bkz: anneler, nineler, kadın öğretmenler...

    7)otomatik portakal- anthony burgess

    -insanın özgür iradesine müdahale: suçu önlemek adına ,beethoven'da dahil, insanların yanlış da olsa kişisel seçimlerine gem vurma. işkence benzeri bir yöntemle seks, şiddet gibi eylemlerine engel olma günümüzde özgür düşünce ve iradeye müdahaleyi andırıyor. yatılı okullarda, kimsesizler yurdunda bu çocuklara yoğun olarak uygulanan bir yöntemdir. bize de okullarda direkt kabul ettirilir. konuşanlar, yaramazlık-ceza, kız-erkek öğrencilerin gözetlenmesi, öğretmenlerce uyarılması, şiddet içeren haberlere, filmlere sansür. çoğunluk bu bakımdan şiddet boşalımını bilgisayar oyunlarından yapıyor. gündelik hayatta insanı çileden çıkaran, şiddete yöneltecek çok şey geliyor. bu ergenlik döneminde daha fazla, çünkü insan olgunlaştıkça kavgadan da uzak duruyor ama tam tersi hayat mücadelesiyle stres daha da artıyor.

    -polis devleti:asıl önemli kısım alex'in şiddete eğilimli arkadaşları bir anda polis oluyor. bu da günümüz toplumunda da nasıl hasta kişilerin polis olabileceğine işaret edebiliyor. işsizlikten psikolojisi bozulmuş, arkadaşları tarafından dışlanmış kişiler polis olmayı seçebiliyor ve bu kişilerde de aşırı öfke patlamaları olabiliyor.

    8)sineklerin tanrısı-william golding

    -vahşi ve medeni kesimin savaşı: vahşete, avlanmaya ve öldürmeye yatkın bir grupla, ateşi çalan, onu yakan ve geçici çözümler yerine kesin sonuçlar arayan iki grubun karşı karşıya gelmesi. kitapta en başta pişmanlıkla beraber domuz öldürme eylemi vardı ama sonrasında domuzun kafasını kazığa geçirmek hatta çocuk öldürme eylemine kadar gidiyor durum. kitapta yoldan çıkanlar çocuklardı ve iletişim için kullanılan deniz kabuğuydu ama deniz kabuğunun yerini mızrak alması günümüzde de gücün söz sahibi olduğu gerçeğini gösteriyor. insan doğası gereği, daha çok sesi çıkan, daha kavgacı tipleri dinleyecek şekilde yetişiyor. yine hegel'in efendi-köle diyalektiği üzerinden gidersek yolda karşı karşıya gelen iki kişiden biri yol vermek zorunda kalacaktır. günümüzde savaş çığırtkanları, kafatasçı kişiler bu eserin mızraklı kısmının güzel bir örneğidir. sonucu düşünmeyen eylem insanları. karşı tarafta ise bunu tartışan, köşede yazan düşünce insanları mevcut.

    9)mülksüzler-ursula k. le guin

    -kapitalist ve anarşist grupların karşı karşıya gelmesi: benzer yazıları demir ökçede yazmıştım daha da uzatmamak ve tekrara düşmemek için yazmıyorum. bkz:demir ökçe

    10)ütopya - thomas more

    -devletin eleştiriye kapalılığı: aslında distopya olmayan direkt ütopik olan, mükemmel devlet mümkün müyü sorgulayan ütopyayla, edebiyat ayağına son veriyorum. kitapta idam cezasına tek şey sebep oluyordu o da kapalı kapılar ardında devlet sistemini sorgulamak. zaten ütopya sürekli gözetim halinde olma, ortak mülkiyet ve açıklılık ile distopyaya imkan tanıyan başlıca eserdi. antik dönemlerden itibaren, devlet sistemini, başkanları eleştirmek önemli suçlardan. insanlar sistemi sorgulamadan itaat etmek zorunda. zaten aksi halde anarşist, sistem karşıtı diye adlandırmalar mümkün olmazdı. günümüzde de devleti küçük düşürecek, sistemi eleştirecek ya da devlet büyüklerine hakaret düzeyine ulaşacak tenkitlerde bulunanlar direkt mimleniyor. panoptikonla beraber ne düşündüğümüz, ne paylaştığımız devlet tarafından izlenilebiliyor.

    -pis işlerin kölelere (azınlıklara) yaptırılması: halkın şiddete aşikar olmaması için, hayvan kesimlerini kölelere yaptırmak. günümüzde de son 3-4 yıldır en ağır işleri, komik bir fiyatla mültecilere yaptırmıyor muyuz?

    .............................

    filmler:

    1)metropolis-fritz lang

    -toprak üstünde yaşayan burjuva ve toprak altında yaşayan işçi sınıfı: wells'in zaman makinesi bilim kurgu kitabına benzer. alt katta çalışan kardeş sınıfla üstte rokoko dönemi cesur yeni dünya benzeri bir yaşam süren zengin sınıf. sonu hariç güzel bir film. günümüz türkiye'sinde yeraltında çalışmak zorunda olan madencilerle onların sırtından milyarlar kazanan zengin kesimi andırır.

    2)equilibrium-kurt wimmer

    -sanata müdahale eden teokratik devlet anlayışı: filmde dindar kesim güvenlikten sorumlu, koruyucu-yokedici bir görev üstlenirken, duygulardan uzak durulması için insanlara haplar verilir. günümüzde de insanı uyutan gıdalar var. en basiti kahve. üzerinde o kadar paranoyakça iddialar var ki. (ütopya dizisini izleyin) ya da aldığımız antidepresanlar (prozac nation) ya da alkolle aslında kendimizi dizginliyoruz/dizginletiyoruz.

    3)they live-john carpenter

    -televizyon yoluyla beyin yıkama: filmdeki meşhur güneş gözlüğü sahnesi. gerçek hayatta da bu böyle değil mi? tüket, üre, evlen, itaat et...

    o harika sahne için buyrun

    4)children of man-alfonso cuaron

    -sürekli kaos ortamı, patlamalar: 1984'e benzer biçimde sokağın ortasında her an gerçekleşen patlamalar, kırsal kesimde insanlara saldıran umutsuz gruplar. günümüzde şehirlerdeki sokak aralarını, tekinsiz mekanları anımsatıyor. ya da son yıllarda kalabalık yerlerden korkmamızı açıklıyor gibi bu patlama sahneleri...

    patlama sahnesi

    5)v for vendetta - james mcteigue

    -tek elden yönetim, üniter devlet: sevmediğim bir film ama komedi oyuncusunun evinde başına gelenler bile günümüzde eleştiriye ne kadar karşıt olunduğunu gösteriyor. bkz: beyaz'ın defalarca özür dilemek zorunda kalması, linç girişimleri.

    6)punishment park-peter watkins

    -polis devleti: kurmaca belgesel olarak çekilmiş filmde, amerikan hükümetinin tehdit olarak algıladığı feminist, anarşist, aktivist gençler bir alanda bayrağa ulaşarak özgürlüklerini almaya çabalar ama burada karşılarında onlara engel olacak kızgın polisler olacaktır. filmde polisin biri öldürülür ve diğer polisler daha da öfkeli bir hale gelerek gençlere müdahale ederler. aynı şekilde gezide de polisin aşırılıklarını görmüştük (evin içine gaz bombası atmaları, izmir'de olayla ilgisi olmayan kızları tartaklamaları vs )

    7)beni asla bırakma-mark romanek

    -kopya insanlar/z jenerasyonu: kendi özgür iradesi olmayan, çoğunluğu taklit eden klonlanan insanlar günümüz gençlerine eleştiri mahiyetinde. marka takıntısı olma, avmlerde mekanlarda birbirine benzer insanları, konuşmalarını dikkate aldığınızda bunu gözlemlersiniz.

    -insanlık testleri: filmde sanat testi ile ne kadar insan oldukları gözlemlenirken, günümüzde ise insanlar, artırılan testlerle meslek ve makam sahibi oluyorlar. duygusallık, iyi insan olma, ruh sağlığı neredeyse aranmayan özelliklerden.

    8)körlük-fernando meirelles

    -medeniyetin kırılganlığı: sadece görme yetisinin kaybolması insanları medeniyet dışına atarken, içinde sakladıkları bütün kötü hastalıklı istekler dışarıya çıkıyor. sokak köpeklerinin çöp poşetlerini dağıtması ile yan yana gösterilen sahnelerde insanlar mağazaları yağmalıyor. günümüzde de sağ duyunun kaybolması ile ne hale geldiğimizi görebiliyoruz. temel duyular değil üstelik. metroda birbirini ezen, inenlere öncelik vermeyenler, metrobüste kavga dövüş yer kapanlar. yolda yayalara yol vermeyen, kendi yaya iken kendine yol vermeyen insanlara bağıran insanlar. örnekler çoğaltılabilir.

    9)the truman show-peter weir

    -televizyona bağımlı yaşama: sürekli kameralarla gözetlenen baş karakter değil eleştiri noktası aslında. o bir şekilde, masalımsı bir biçimde özgürlüğüne kavuşuyor. ama şimdi ne izleyeceğiz diyen halk asıl gözetlenen, o televizyonun içine hapis olan biziz.

    10)idiocracy- mike judge

    -üst üste fotokobi çekilen kağıt gibi kararan insanlar: seçtiğin en kötü film ama konu daha iyi işlense harika bir film çıkabilirdi (iyi bir belgesel örneği:aptallık çağı) filmde halk televizyona bağlı, iq seviyesi iki hanelerde olarak tasvir edilmiş. gerçekten de nüfus olarak arttıkça geriye doğru evrildiğimizi görebiliyoruz.

    not: bu filmin yerine being there'i önerebilirdim ama o film karşı-ütopya değil.

    bu yazıya benzerini sabit fikirde: hayatımız distopya sayısında okumuştum. 1984 ve gezi benzerliği ele alınmıştı. bu konulara meraklı olanlar bakabilir.

  • fenerbahçe

    adamlar pusuya yatmış, dopingçi, çocuk döven koçları ergin ataman'a bakmazlar. basketbolda kadın-erkek fark etmeden yapmadıkları pislik kalmamış:

    -şike yapmış, puan silme cezası almışlar

    -şampiyonluk maçına çıkamamış para cezası ile kollanmışlar
    hemen sonrasında maça çıkma zorunluluğu tbf tarafından getirilmiş

    -baskette oyuncuları dopingli çıkmış üstüne bu oyuncuyu oynatmışlar
    -basketbol kadın şubesi 2 pasaportlu oyuncusunu fiba kurallarına aykırı derbide oynatmış

    -dün yenildikleri maçta madalya görenine çıkmamışlar

    şu sayfıklarım sadece basketbolda 5 yıl içerisinde olanlar.

    fenerbahçe ise avrupada en büyük spor kulüplerinden biri olurken tüm branşlarda 18 yılda 470 kupa getirmiş son 5 senede avrupada amatör şubelerfe kupalar kazanmış, rekorlar kırmıştır.

    vergisini öder, sporcu yetiştirir.

    edit: daha dün bjk hakkındaki entryimi tebrik eden galatasaraylılar ana avrat sovuyor. bu trollerde ciddi kimlik sorunu var

    nükleer bomba atmalı, temizlenmeli, kökü kazınmalı kafa tasçılar gelmiş.

    bak sizin kulübün kurulması tamamen masonik, kaç kere paylaşıldı nutuk da bile atatürk'ün laneti var.

    ama ne biliyor musun? biz çok ulusluyuz, ırkçı değiliz, başkanlar yöneticiler gelir gider biz doğruyu savunduğumuz kadar yanlışı çıkar eleştiririz.

    ana avrat sövmeyiz, bomba atılırdı diye şakasını dahi yapmayız.

    burada geçen sene otobüs kurşunlandıktan sonra emre de var normal diye savunan adamlar vardı.

    farkımız bu bak bakalım şimdi akpye kim yakın enkazı kaldırıcılar kafasındaki cimbomlular sizi.

    bir tarafta sur'lu çocuklarla fotoğraf çektiren kulüp bir yanda onların ölmesiyle mutlu bir 20 milyonluk çoğunluk

  • 4 mart 2016 fenerbahçe kızılyıldız maçı

    ya yeter, yeter,

    erkek baskette kupa aldın geçen hafta
    üstüne derbide galatasaray'ı yendin
    şimdi diğer türk takımlarına iyilik yapıyorsun
    final four garanti gibi

    kadınlar voleybolunda yarı finale doğru gidiyorsun
    türkiye kupasında yarı finale çıktın

    kadınlar basketbolunda avrupada lider çıktın

    futbolda beşiktaş'ı ezdin
    uefada tek takımsın, çeyrek final garanti diyoruz
    türkiye kupasında 3.cü takımla çeyrek finale çıktın.

    biz sizi mi takip edeceğiz?

    hayır sonra başarıya alışıyoruz

    umut ediyor insan euroligde neden kupa gelmesin diyoruz,
    uefada neden bir final gelmesin diyoruz
    voleybolda almadığımız kupa kalmadı, olsun yine avrupada devam edelim
    kadın basketbol'unda 2 final oynadın bu sene artık diyoruz.

    futbolda şampiyonluk, onlar kolay alıştığımız mutluluklar.

    çok arsız yaptınız bizi çok...

  • fenerbahçe

    beşiktaşlılardan bir isteğim var. 20 defa sordum şu sorulara cevap istiyorum. sonra takımım hakkında ne derseniz deyin:

    1- cenk koray'ın girişimiyle beşiktaşa verilen 2 şampiyonluk. neden mi bu kadar takıyoruz? rakiplerin senden şampiyonluk sayısı olarak üstün olduğu zaman ortaya çıkan bir şey. eğer doğru diyorsan sana 4 tane daha fenere 9 tane galatasaraya ise 4 tane ekstra şampiyonluk verilmesi gerekiyor (yerel ligler) verildi mi hayır? fener kampanyalar başlattı ama ses seda yok. ulusoy döneminden hediye.

    tff, mhk diyorsun sana soruyorum: hangi takıma bu kadar büyük kıyak yapılmış? sen şeref, onur, duruş diyorsun, bunu yakıştırabiliyorsan zaten tartışacak bir şey yok. biz napalım dersen sadaka mı veriyorsun, biz bu şampiyonlukları istemiyoruz diye sesini çıkartırsın ama susacaksın yine

    buyrun

    2- başarıdan bahsediyoruz hadi geçtik 20 yılda 2 şampiyonluğu da, türkiye ligini de. avrupada en son 2002-03 yılında çeyrek final görmüşsün. (ne tesadüftür eleyen takım lazio) 15 yıl olmuş ne avrupa başarın var diye sorarlar adama. chelsea'yi 10 kişi yenmek ya da liverpool'u mu elemek? 8-0 ları fln yazmama gerek bile yok. ligde yoksun, avrupada yoksun sonrada, başarıdan, büyüklükten bahsediyorsun.

    fener avrupada kötü ama 10 senedir sağlam toparlama var. 2007de ş.liginde ç.final, bir golle yarı final kapısından dönülmüş, 2012 uefa yarı final yine tek golle finalin kapısından dönülmüş, bu sene yine bir çeyrek final gözüküyor. bak bunlar haksız yere 3 sene (2 şampiyonlar ligi+1 uefa) avrupaya gönderilememize rağmen gelen başarılar. 10 senede

    ş.ligi 1 çeyrek final
    ş.ligi 1.turda elenme
    uefa 1 üst tur
    uefa yarı final
    uefa 2.tur (şimdilik)
    3 yıl men
    senin başarın ne?

    lige bakıyoruz(2.yarılar baz alınarak yılları belirttim):

    96: 3.cü
    97: 2.ci
    98: 6.cı
    99: 2.ci
    2000: 2.ci
    2001: 4.cü
    2002: 3.cü
    2003: şampiyon
    2004: 3.cü
    2005: 4.cü
    2006: 3.cü
    2007: 2.ci
    2008: 3.cü
    2009: şampiyon
    2010: 4.cü
    2011: 5.ci
    (play offta sonuncu)
    2012: 3.cü
    2013: 3.cü
    2014: 3.cü
    2015: 3.cü
    20 senede şerefli 2.ciliği bile 4 kere alabilmişsin. şampiyonluk 2

    3- şike göndermesine gelecek olursak, yukarıda yazmıştım, tayfur yani teknik direktör'ün içeride yattı, yöneticin adalı yattı. sözde şov yaparak, kupayı verir gibi yaptın veremedin de. buna şerefli duruş dediniz bir de. tff başında demirören olmasa haliniz ne olacaktı kim bilir. insan şundan utanır, sevin sevmeyin adam beşiktaşlı, tff seçimlerinde kulüp olarak destek veriyorsun. ne yüzsüz adamlarsınız, siz açıkça şike yapmış olabiliriz o yüzden iyi halden yırtalım, kupayı da teslim ederiz diye onurlu! bir duruş sergilemiş adamlarsınız. biz inanmadık haklı da çıktık

    4- şampiyon olamasan da şampiyonluğu belirleyecek maçlarda hep rakip takıma ikramda bulundun. cordoba'nın galatasaray maçında isminin şike ile anılmasından dolayı gönderdin. mecbur kaldın. 2010 yılında şampiyonluk maçında bursa karşısına paf takımla çıktın. bak bunu fener ya da galatasaray yapmış olsa mahkemelere kadar taşırdınız durumu. bunu yapma nedenin de bursayla buzları eritmekti (düşmesine neden olduğunuz için)
    şampiyonluktan sonraki sene bursa'ya geldi taraftarınız ve sokak dayağı yiyerek geri kaçtı. yani onlara da yaranamadınız.

    5- taraftarın tepkileri ile işten çıkartma rezilliklerin de var. sorsan halkın takımı, işçi sınıfı yanındasındır ama adam sırf fenerli diye şikayetle, linç girişimleriyle işinden ediyrsun ve dayak yemedeniğine, öldürülmediğine şükretsin diyorsun.

    6- fener taraftarı seba'ya küfretti diyorsun. bak ilk önce fikret orman: "seba o kadar abartılacak biri değil" diye açıklama yapıyor, ayrıca yine linkini atıyorum beşiktaş taraftarı seba'ya bombalı tehditler yağdırıyor, polis koruması talep etmek zorunda kalıyor seba.

    ha şimdi taraftar bu, hepsi aynı olamaz, genelleme yapma diyorsan başlık açıp o başlıklarda da ağlamayacaksın, yok fener taraftarı sebaya küfür etti diye. ayrıca ali sami yen'e de küfür eden yine beşiktaşlılar:

    "beşiktaş'ın ligde aldığı kötü sonuçlardan sonra kupadan da elenmesine öfkelenen taraftarların tepkisi giderek büyürken, başkan süleyman seba'ya da tehdit telefonları ve faksları yağmaya başladı. kulübe bomba ihbarı da yapılırken, evine de tehdit telefonu gelen seba, kulübe polis otosunda gitti ve yakın korumaya alındı."

    seba'ya tehdit

    link

    link 2

    7- hava dumuna ağladınız, sis düştü hep fenerasyon, isteseler başka saate alabilir. avrupada maçın yok kupadan eleneceksin zaten taraftarın da mutlu ama iyi lige konsantre olalım diyorsun. fener zemin beğenmeyince de tffden kıyak istedi. bu kadar ağlaklık, iki yüzlülük olabilir mi? hava şartlarıyla fenerin ne ilgisi var? bahanen mi yok? sen trabzona gittin kar yüzünden oynayamadın ama ben o statda taşlar sopalar yağarken direkler sökülürken maç yaptım, 6 saat hapis kaldım bu kadar ağlamadım, başkasına bağlamadım.

    8- hakem diyenler sezonun ilk yarısı, tolga'nın ceza sahasında topu elle alması, fener maçında 2 golün nizami olmaması ya da kayırmalara sesini çıkartamazken şimdi sıkıştıkları zaman hakem hakem diye ağlıyor. bak bir de fenerli oyuncu son adamı düşürmüyor, kasti tekme atmıyor (beck'in attığı ve içinde döndürdüğü tekmeye benzer bir tane hareket yok) şenol güneş her hafta hakem diyor. sen hakem bizim önümüzü kesmesin yeter derken, aa adam hakeme küfür etti, elini kaldırdı diye kendine kırmızı verilse ortalığı ayağa kaldıracakken, açık açık hakemden yardım bekliyorsun. rvp'nin pozisyonuna bile sesini çıkmıyor.

    alın hakem

    9- çarşı gurubu diye bir oluumları var bunların, beşiktaşta fener-gs forması varsa yırtıp alırlar üstüne de döverler ve bunla gurur duyarlar. ergen mhpli gençlik kafası tam. kızları da vardır ana avrat küfür eder, beste yapar. fener maçı öncesi japon bayrağı da açtılar. galatasaray maçında sahaya da indiler. görevlilere sandalyelerle saldırdılar. yani çıkıp taraftarlara laf söyleyeceğine kendi taraftarının yaptıklarına da bakacaksın. ya genelleme yapmayacaksın ya da yapıyorsan benim aşağıda verdiğim linklere tek tek açıklama yazarsın.

    10- fener'in hükümet yalakalığından bahsetmişler. vizyon toplantısında orman'dan aysal'a demirören'e hepsi vardı, sevmediğimiz aziz hariç. senin başkanın tayyip'in vizyon toplantısında bu adamlarla yanyana işi ne diye sorarlar adama:
    çok link atıldı, hükümetle işimiz olmaz dendi. bak fikret orman'ın kimlerle fotoğrafı var. yani çıkıp şereften bahsetmeyin şu fotoğrafları hazmedin. biz çıkıp alex'le beraber tayyip ile fotoğraf çektiren aziz'i savunmuyoruz. ama orman adamdır kimseye eyvallahı olmaz diyorsan şu fotoğrafları açıkla önce:

    link

    davutoğlu

    milletvekilleri

    gökçek

    gül

    cumhurbaşkanına borcumuz var

    tayyip'e pankart

    beşiktaşlı futbolcular geçmiş olsun başbakanım

    çarşı

    edit: magduriyet isteyenler, hangi takımın otobüsüne komplo düzenlendi? profesyonel şekilde bütün otobüsü viyadükte aşağı yuvarlanması için planlı bir saldırı oldu, ya da oyuncularımızın arabalarına bile ateş edildi. araştırılmıyor, taş, yorgun kurşun diye geçiştiriliyor. şike davası sadece aziz'in üstüne yıkıldı, tek fenerbahçe hedef alındı. söz verilen arsalar, şartlar yerine getirilse de verilmedi. ama dilenmedik, kendi stadımızı yaptık, stad stad gezmedik, amatör branşlarda bile kendi stadımızı yapıyoruz. arsız değiliz. eski başkanımızı hükümetle bağların kullanacak şekilde tffde bir yrlere getirmiyoruz ya da tapelerle dinleyebildiğimiz şekilde ısmarlama başkan adayları, fenerbahçe başkanı yapılmaya çalışıldı.

  • 3 mart 2016 torku konyaspor beşiktaş maçı

    uefa için fazla şerefliyiz completed
    turkiye kupası için fazla şerefliyiz completed
    lig için fazla şerefliyiz loading...

  • çiçek abbas filminde abbas'ın şerefsiz olması

    hemen derdini zikeyim butonu diyeceksiniz ama dinleyin once.

    1: abbas sakir'in nisanlisina goz dikmis durumda. sevsin sevmesin gariban olsun ama ne olursa olsun yengesi durumunda.

    2: ictikleri gece sakir'in kiz kardesi odasina geliyor ve abbas yine yakalanacagiz diyor. odasindan tekme tokat kovmasi lazim. ama abbas gidiklamasindan memnun gibi zaten raki masasinda kizin opucuk atmasina da mal mal bakiyor. tersleme, tepki de yok. adam sana is ve oda vermis. adami seversin sevmezsin o ayri ama yaninda kaliyorsan namus konusunda yanlis yapmayacaksin.

    3: bir sahnede sakir icin gulmeyin cocugunuz da boyle olur allah korusun diyor. ve minibusu alir almaz sakir'in kopyasi oluyor. yani kinadigi, elestirdigi topluma zararli gordugu sakir'in birebir kopyasi oluyor.

    4: taksit getirme sahnesi var, o kahvede garibanlarin icinde parayi verirken, 2 aylik pesin mi versem, neyse parasi olan var olmayan var gibi laf ediyor. igneleme sakir'e ama toplumun icinde ve o garibanliktan gelen biri olarak yaptigi terbiyesizce.

    4: minibusu gasp etmesi de var. anlasma sartlari belli. neyse bunu gormezden gelelim.

    5: kisisel hirsiyla yolcu alacagim diye ani makas atmasi var ki yolcularin canina mal olabilir ya da sakir'in eski nisanlisinin yerini kimseye vermemi de ayri bir olay. acgozluluk ve hirs var.

    6: ve en onemli serefsizliginden biri. nazli sakir'i sevmiyor ve babasinin zoru, evden gitme istegiyle evlenmeye niyetli ama kizin abbas'ta da gozu yok. sartlar geregi belki de kendi dedigi gibi bir yuvam olsun, kocam para getirsin mantigiyla evlenmek istiyor. abbas bunu bilmesine ragmen tek tarafli bir askla kizi dugunden kaciriyor.

    7: son soz yani abbas bukalemun gibi bir karakter. parayi bulup degisebilen, geldigi yeri unutabilecek bir karakter. sevdigi kiz icin ben bunu seviyorum diyebilecek bir karakterde degil, firsat kollayan, firsatci bir tip. sessiz ve cakal. arada laf dinleyen, karisan. ben bu filmi yonetmen sinan cetin'e de bagliyorum. adam kendinden cok sey katmis. cogunlugun ceyyar sakir'i tuttuguna da eminim bu konuda.

    edit: arkadas uyardi ayrica secdigi kiz iceride sevisirken nobet tutup, sakir'in zamparaliklarini gormezden gelip ortemeye calidan bir tip

    benzer bir baslik varmis simdi gordum. gercekten baktim cunku cok gorunen bir karakter abbas. kusura bakmayin.

  • akp döneminde dinden soğumak

    öncelikle troll değilim.

    her zaman kendi içimde dini yaşayıp, bunda huzuru arayan biriydim. darwin, nietzsche, dawkins, dennett gibi düşünürlerin kitaplarını okumuş, belgesellerini izlemiş biri olarak inanmanın vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu savunan biriyim. camiye gitmek, oruç tutmak bunlar bana çocukluğumdan beri huzur veriyor ama bunu kulaklıkla müzik dinlemek gibi görüyorum. diğerlerini rahatsız etmeden.

    her ne kadar okuyan, araştıran hatta arapça biri bilen bir insan olsam da dinin bu son dönemde siyaset aracı haline gelmesi midemi bulandırdı. yüksek lisanstayken kendimden yaşça küçük arkadaşlara aman cenabet gezmeyin vs gibi akıl vermemden ötürü ev arkadaşlarımın odamın kapısına ilahiyat yazısını üniversiteden çalıp kapıma astıkları biriydim.

    beni dinden soğutan şeyler:

    1- camiide mevkii durumuna göre üst düzeyde olan insanlar ön saflarda namaz kılıyorlar ve buralar hep o kodomanlara ayrılmış, yaklaştırmazlar bile. allah'ın huzurunda hepimiz eşit değil miydik? nedir bu mhp gençliği masa ayrıma kafası (kalk orası reisin yeri)?

    2- yine patronların zoruyla camiye giden, hatta camiye gittiğini göze sokmak için camide kimliğini düşüren mi istersin, patronun gözüne girmek için saatlerce oralarda dolanan tipler mi istersin hepsi mevcut.

    3- devlet kurumlarında kollar, paçalar kıvrık gezenler, tuvaleti 5 vakit işgal eden, amirine görünmek için can atan kişiler bolca var. eskiden bunu saklardı insanlar. senin çalıştığın yer ciddi bir yer.

    4- kargo şirketinden, büyük firmalara şehir merkezinde önemli bir işin varken cuma namazına gidip, 2 saat ulaşamadığın tipler de var. onu geçtim bazılarında namaz saatlerinde ulaşamayacağın devlet daireleri, üniversitede memur odaları bile var.

    5- elinde kuran, miting miting gezen, alevisini, kürdünü dışlayan, bak bunlar bizden değil, imansız diye insanları ötekileştirenler.

    6- kendi sapkın ideolojileri ve kişilikleri yüzünden, 13 yaşında kızla evlenilebilir, 4 kadın alabilirsin, kendi kızına şevk duymak normaldir ya da ben 8 yaşındaki erkek ve kız çocuğumu aynı odada yatırmıyorum diyen önde gelen isimler.

    7- kılık kıyafet konusunda dışlandıklarını savunan insanlar aynı baskıyı şimdi bizlere yapıyorlar. örnek geçen cuma namazında 40 yaşlarında adamın biri 18 yaşlarında çocuğu, saçları ve küpesinden dolayı camiye böyle gelinir mi diye azarladı. bunun hesabını soracak kişi, ya da zihniyet sen misin? bu hakkı kimden alıyorsun?

    8- iş başvurularında, değil seni, aileni, arkadaşlarını sorguluyorlar. işe almama nedeni olarak. sen namazında niyazında birisin ama baban chp'ye oy vermiş, bak kayınpederin alkolik diye engel koyabiliyorlar. camide görünmek en güçlü cv'lerden biri olmuş. bu kişi ayırmayı, torpille işe sokmayı da şöyle savunuyorlar: sen işe girsen, aileni, dostunu düşünmeyeceksen ben senin adamlığından şüphe ederim. bunda sorun yok. çoğu mhp'li arkadaşım bu iş kaygısından akp'ye geçti (2 yıl önce hırsız diye eleştiren adamlar)

    9- dini savunan insanlar ya kuranı okumamış ya da anlayamamış, bunun karşında olan fikirleri araştırmamış. sürekli aynı örnekleri duyuyorum. şeytan melek mi cin mi? melekse nasıl iradesi olup allah'a karşı geliyor diyorum, yüzüme bakıyorlar. ya da allah herşeyi biliyorsa bunların kurgusunu kendi yazmıyor mu? buna da cevap alamıyorum.

    bu ve buna benzer nedenlerle gerçekten soğudum. çok yakın arkadaşlarla aramız soğudu. resmen insanları gözlemliyorlar. bu cuma camide değildin diye sorduya bile çekiyorlar. üniversitedeki cami yapımı, buradan gelen rantlar, cebe atılan paralar vs.

    çok derin konular

    edit:
    (bkz: dini, bangır bangır miting alanlarında reklam olarak kullanmak)

    (bkz: benzetmenin ne olduğundan bihaber olmak)

    dinin koruyucusu ve dağıtıcısı olduğuna inanmak, her ortamda ben 5 vakit namaz kılıyorum imajını kabul ettirmek, diğer insanlara karışmak hatta işid gibi dinin koruyucularının insan canına kast etmesi. bunun normal görülmeye başlanması.

    böyle sapkınlıklar güçle beraber geliyor. roma imparatorluğunda da vardı, osmanlıda da...

    bugün bu başlığı açma nedenim bu diyanet skandalı. çevremedeki herkes bu adamları bu zihniyeti savunuyor. bana şunu diyeyim anlayayım. bu adamlar, akp, tamamen dinden uzak, güç sarhoşu, gerçek müslümanlık bu değil... ama çoğunluk bu adamlara toz kondurmuyor. kimlik gibi oldu, müslümansan sen de ödüllendirileceksin diğer türlü linç edilirsin kafası var. dini kendi içinde yaşama. namaz kılıyorsan bunu göster, yapmayanları sert dille uyar hatta mimlenmesini sağla.

    üniversiteye kızlarımızı başörtülü almıyorlardan çıkıp, çalmayı, din için insan öldürmeyi, akraba, akıl hastası, ergen çocukla zinayı normal gösteren, mahkemede bunu kabul ettiren, bir güruh varsa bu çoğunluktaysa insan soğur. soğumak belki doğru ifade değil ama hoşgörü yerine herkese karışan, cami çıkışı kavgaların arttığı bir toplulukla beraber namaz kılmak beni rahatsız ediyor. ben müslüman olarak diyanetten başka kimi dinleyebilirim? ama gördüğünüz gibi bu adamlar da kafasına göre yorumluyorlar. sorgulamak bile yok.

    akıl hastası bir adamı bırak savcılığa vermek, psikoloğa gitmen lazım benzeri bir yorum yapılacağına resmen onaylıyorlar. bu ilk de değil. şu 2-3 senede ki sapkınlıkları örneklerle açıkladım.

    not: ben bilimadamlarının, düşünürlerin, yazarların fikirlerinden bile etkilenmezken, bu zihniyet beni soğuttu dinden. ben kütahya, konya, gibi yerlerde okudum hem de 2000lerde inanın şu zamanki kadar bir baskı yoktu. ben inancımı sorguluyorum diye vicdan azabı yaşıyorum. acaba dini rant için kullanan, bundan para kazanan, bu yüzden insanların ölmesine neden olanlar rahatsız mı? benim inanmamamdan bir kişi bile rahatsız olmaz, umursamaz bile ama adeta fetva veren insanların sorumlulukları nedir.

    bence bunları sorgulamalıyız

    kişilere kızmaktan bahsediyorsunuz da.

    -dükkanların kapatılmadığı, hırsızlığın olmadığ bir devirden; hırsızlığın normal olduğu, soymayanın salak kabul edildiği
    - kim olursan ol gelden; sen ermenisin, sen kürtsün denilen, linçin, katliamın normal görüldüğü
    - allahın karşısında herkes eşittirden; güçlünün, zenginin hep haklı görüldüğü bir yargı sistemine
    -namusun, şerefin yüceltildiği bir anlayıştan, pedofilinin, sapkınlığın, ensestin normal görüldüğü bir anlayışa geçildi.

    ben bunu toplumda görüyorum, adalette görüyorum, din alimlerinde görüyorum. neyi örnek alacağım ben? bunlara mı uymam lazım, öbür yanağımı mı çevirmeliyim? allahın adaleti için sesimi çıkarmamalı, adamlar parasına para katarken açlıktan kıvranıp sabretmeli miyim?

    belki başlık şu olabilirdi. "akp hükümetinde müslümanlardan/müslümanlıktan soğumak.

    müslümanlık insanı sosyal bir varlık yapar. namaz kılarken omuzların değer, saflar sıktır. ramazdan fakir zengin aynı sofradadır.
    ama kızını taciz eden, somada babasının ölümünden sorumlu olan insanla ne yemek yiyebilrsin ne namaz kılabilirsin. hoş bu adamlarla aynı mertebeye allah karşısında bile ulaşamıyorsun orası ayrı. ha dersin insana kızıp dinden niye soğuyorsun. dinin kurallarını uygulayan da bu adamlar. eskiden kadılar vardı ya şimdi mahkemeler de aynı kafada yine özel mahkemeler kurulursa da şaşırmam. iran, işid örnekleri de ortada ki şerihatı isteyenler yine çoğunluk. bu çoğunluktan nefret ettim.

    şu da gözden kaçmasın: (bkz: #57583237)