Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. babanın öz kızına şehvet duyması

    alevileri mum söndü ve ensest ile itham eden zihniyet söylüyor bunu. özellikle not düşelim bu kısmı.

  • 2. mühendis kafası

    "lakin hayat öyle işlemez.. pi'yi 3 alamazsın ve..."

    hiçbir mühendis pi'yi 3 almaz. hatta 3,14 bile almaz. pi'yi pi alır. atıp tutmayalım.

  • 3. 9 ocak 2016 beyaz show rezaleti

    rezalet bu başlığın açılması.

    yeter artık çocuklar ölmesin lafından bile rahatsız olan var. rezilsiniz.

  • 4. 8 ocak 2016 akp milletvekillerinin kaza geçirmesi

    (bkz: güzel bir yıl olacağı belliydi)

    mecburi edit: şimdi sabahtan beri mesajla bana küfür edenlere seslenmek istiyorum. öncelikle sizin o bamyalarınız bana ve sevdiklerime ulaşmaz. umursamıyorum, okuyorum, bildiğiniz üzere teşekkür ediyorum, sonra da siliyorum. bak hiçbirinizi engellemedim. ama otuz kere aynı küfrü yazmak niye. neden o bamyanızdan küçük beyninizi iki dakikalığına kullanıp, empati yapmaya çalışmıyorsunuz. sen, bana kaza yapan hanımlardan biri akraban olsaydı ne yapardın diye bence dünyanın en iyi hanımı olan anneme söverken, bu ülkede yıllardır iktidar da olan siyasi partinin şu veya bu nedenle geliştirdiği bir politika sonucu benim bir yakınımın acı çekmiş olma ihtimalini düşünmüyorsun. hoş çok şükür, ailemden kimse fiziki acı çekmedi, ölmedi belki ama her ölüm haberiyle yıkıldılar, ben yıkıldım. tek tek bu ölümleri, politikalarınızın nelere mal olduğunu açıklamaya mecalim yok. zaten hepsinin farkındasınız. biliyorsunuz. koyun falan değilsiniz siz. acı çektim ben, biz acı çektik. ve size, bize acı çektiren sizlere acı çektiremem, çektirmiyi de düşünmüyorum. sadece acı çekmenizi istiyorum. kendi belanızı bulmanızı istiyorum. bir sizin allahınız yok. bizimde allahımız var. o yüzden bu yıl güzel geçecek diye düşünüyorum. hala da aynı kanaatteyim. lütfen mesaj atmayın, sövmeyin demiyorum, mesaj atmayın. teşekkür ederim.

  • 5. ramazan ayı tatil edilsin kampanyası

    dini inancımın bir gereği olarak oruç tuttuğum ramazan ayının komple tatil edilmesi için başlattığım kampanya.

    akşam sahura kalktıktan sonra sabah kalkıp işe gelmek bir de akşama kadar oruç tuttuğum halde çalıştırılıyor olmam beni açıkçası oruç tutmamaya ve günaha teşvik ediyor.

    ramazan ayı tatil olsa mesela rahat rahat orucumu tutabilir akşama kadar da ibadetimi yerine getirebilirdim. cuma namazı için yapılan düzenleme ramazan ayı için de yapılmalıdır.

  • 6. diyanet kapatılsın

    böyle bir kampanya oluşmalı ve arkasında da durulmalıdır.

    yorumladığım kadarıyla ümmetçi bir toplumdan devrim ile geçiş esnasında kitleleri ürkütmemek ve hacı-hoca tayfasını denetim altında tutmak amacıyla kurulmuş bir kurumdu bu.

    devrimin üzerinden neredeyse 100 yıl geçti ve artık bu kurum daha fazla sünnî sapıklığıyla toplumları zehirlemeden kapatılmalı, çok lazımsa "inanç işleri" gibi bir kurum kurulup türkiye'deki her inanç grubunun temsilcilerinin aktif olarak söz ve icrâ hakkı bulunduğu bir kurumla ikâme edilmelidir.

    ben artık çocuklar kaç yaşında sikilebilir, kızına hallenen bir baba günaha girer mi, göte su kaçınca oruç bozulur mu gibi adlî ve arkaik konularla gündemin de toplumun da meşgul edilmesini, hele hele vergilerimle böylesi sapıkların iş bulmasını, yüzsüzce de "biz işemedik, miki işedi" minvalinden açıklamalarla hem suçlu hem güçlü oynanmasını istemiyorum, böylesi bir haysiyetsizlik silsilesini kabullenemiyorum.

    sikerim inancınızı. bu kadar.

  • 7. 6 çocuğum var elhamdülillah hiçbirinde hata yok

  • 8. ekşi sözlük'ü terk etmek

    aferin o da gitsin sende git bütün genç ve parlak beyinler göç etsin, kaderine terk etsin bu siteyi.

    şaka şaka siktir git.

  • 9. odtü'den bakire mezun oranının çok düşük olması

    karısı evlilik öncesi analdan anala koşmuş insanların zoruna gidendir.

  • 10. diyanet işleri başkanlığı

    ciddiye alınması ve rahatsız olunması gereken kurum.

    sen de olmalısın güzel kardeşim ve bu adamların her söylediğini sen de ciddiye almalısın.

    bak geçende maaşını brüt olarak alan insan diye bir başlık açıldı burada.

    o maaşından kestikleri gelir vergisi, damga vergisi nanesi var ya en az 600 tl ödediğin. hah işte güzel kardeşim bu adamların bütçesi oradan veriliyor.

    gir maliye'nin sitesine. sen köpek gibi çalışarak aldığın paradan her ay 82 tl diyanete para veriyorsun. baya baya çıkarıp veriyorsun yani.

    vermediğini düşünsene.

    evine 3 kilo et daha fazla alırsın. 1 kaç kilo meyve belki de...

    ama alamıyorsun. çocuklarının gursağından geçmesi gereken meyveler resmi dini olmayan ülkede, sunni müslüman bir kuruma vergi olarak gidiyor. zorla alıyorlar bir de. yani "amannn boşver" demekle olmuyor. benim kızımın, senin oğlunun gursağından geçmeyen para geçiyor onların gursağından.

    hayır işe de yaramıyor. hani sözde gelişmiş bir etik değer de yok ortada.

    ve tüm bunlar yetmiyor bu adamların diz boyu saçmalamalarını okuyorum güzel kardeşim.

    bana ne yae diyemiyorum işte.

    köpek gibi çalışıp aldığım paranın her ay 82 tl'sini ben bu kuruma saçmalasınlar diye veriyorum.

    mesela ben ayda 82 tl bu adamlara evlenme fetvası versinler diye veriyorum, yolsuzluklar hakkında okunacak fetvayı değiştirsinler, sapık babaları dinen caiz duruma düşürsünler diye.

    o yüzden rahatsızım güzel kardeşim.

    ahlaksız olmaları, hırsız olmaları veya göz yummaları umurumda değil. bu adamların götünde ki dondan içtikleri suya kadar ben veriyorum ya parasını. işte o yüzden bana ne yae değil güzel kardeşim.

  • 11. osmanoğlu hanedanı

    hala atamiz diyenler var. hala onlari minnoş kedi gibi gosterenler var.

    evvela osmanoglu benim atam falan degil. türküm muslumanim hanefiyim maturidiyim ama osmanli atam degil.

    osmanli doneminde anadolunun ucra bir kosesinde ac sefil ve cahilce yasayan yoruklerin torunuyum.

    dedem 1908 yilinda toroslorda bir cadirda dogmus. ılk ezani 1923'de ataturk tarafindan zorla ovaya indirildiklerinde duymus. okul yok, hamam yok, cami yok.

    para yok pul yok.

    ayni donemde ermeniler istanbul'un en guzel yerinde oturup, en iyi okullarda okuyup, ticaret yapip zenginlik icinde yasarken, sozde asli unsur olan dedelerim daglarda aclik ve sefalet icinde yasamaktaydilar.

    hatta sunu soyleyeyim soyum osmanli ile ayni. bizde kayi boyundaniz ama osmanli atam falan degil.

    bi de neymis sıkıntı cekmisler. bak bak. lan biz ne cektik o zaman.

    siktir edildiler ulkeden ve cok da iyi oldu.

  • 12. cizre'de 10 bölücü teröristin öldürülme anı

    yazık gerçekten yazık diyeceğim video.şimdi kalkıp bu videoyu izleyince sevinen adamlar çıkacak bu ortamda,hiç mi vicdanınız yok arkadaş ? oraya çaat çaat mermi atıyorsunuz,devletin onca mühimmatını boşa harcıyorsunuz.sağlam bir tank atışıyla binayı temelden yıkıp deprem etkisi yaratsanız,içerideki böcekler ezilse,devletimiz milletimiz adına daha tasarruflu olmaz mı ? rica ediyorum böyle videolara sevinmeyin artık..

  • 13. türkiye cumhuriyeti devleti'nin çöküş nedenleri

    (bkz: siyasal islam)

  • 14. akp döneminde dinden soğumak

    öncelikle troll değilim.

    her zaman kendi içimde dini yaşayıp, bunda huzuru arayan biriydim. darwin, nietzsche, dawkins, dennett gibi düşünürlerin kitaplarını okumuş, belgesellerini izlemiş biri olarak inanmanın vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu savunan biriyim. camiye gitmek, oruç tutmak bunlar bana çocukluğumdan beri huzur veriyor ama bunu kulaklıkla müzik dinlemek gibi görüyorum. diğerlerini rahatsız etmeden.

    her ne kadar okuyan, araştıran hatta arapça biri bilen bir insan olsam da dinin bu son dönemde siyaset aracı haline gelmesi midemi bulandırdı. yüksek lisanstayken kendimden yaşça küçük arkadaşlara aman cenabet gezmeyin vs gibi akıl vermemden ötürü ev arkadaşlarımın odamın kapısına ilahiyat yazısını üniversiteden çalıp kapıma astıkları biriydim.

    beni dinden soğutan şeyler:

    1- camiide mevkii durumuna göre üst düzeyde olan insanlar ön saflarda namaz kılıyorlar ve buralar hep o kodomanlara ayrılmış, yaklaştırmazlar bile. allah'ın huzurunda hepimiz eşit değil miydik? nedir bu mhp gençliği masa ayrıma kafası (kalk orası reisin yeri)?

    2- yine patronların zoruyla camiye giden, hatta camiye gittiğini göze sokmak için camide kimliğini düşüren mi istersin, patronun gözüne girmek için saatlerce oralarda dolanan tipler mi istersin hepsi mevcut.

    3- devlet kurumlarında kollar, paçalar kıvrık gezenler, tuvaleti 5 vakit işgal eden, amirine görünmek için can atan kişiler bolca var. eskiden bunu saklardı insanlar. senin çalıştığın yer ciddi bir yer.

    4- kargo şirketinden, büyük firmalara şehir merkezinde önemli bir işin varken cuma namazına gidip, 2 saat ulaşamadığın tipler de var. onu geçtim bazılarında namaz saatlerinde ulaşamayacağın devlet daireleri, üniversitede memur odaları bile var.

    5- elinde kuran, miting miting gezen, alevisini, kürdünü dışlayan, bak bunlar bizden değil, imansız diye insanları ötekileştirenler.

    6- kendi sapkın ideolojileri ve kişilikleri yüzünden, 13 yaşında kızla evlenilebilir, 4 kadın alabilirsin, kendi kızına şevk duymak normaldir ya da ben 8 yaşındaki erkek ve kız çocuğumu aynı odada yatırmıyorum diyen önde gelen isimler.

    7- kılık kıyafet konusunda dışlandıklarını savunan insanlar aynı baskıyı şimdi bizlere yapıyorlar. örnek geçen cuma namazında 40 yaşlarında adamın biri 18 yaşlarında çocuğu, saçları ve küpesinden dolayı camiye böyle gelinir mi diye azarladı. bunun hesabını soracak kişi, ya da zihniyet sen misin? bu hakkı kimden alıyorsun?

    8- iş başvurularında, değil seni, aileni, arkadaşlarını sorguluyorlar. işe almama nedeni olarak. sen namazında niyazında birisin ama baban chp'ye oy vermiş, bak kayınpederin alkolik diye engel koyabiliyorlar. camide görünmek en güçlü cv'lerden biri olmuş. bu kişi ayırmayı, torpille işe sokmayı da şöyle savunuyorlar: sen işe girsen, aileni, dostunu düşünmeyeceksen ben senin adamlığından şüphe ederim. bunda sorun yok. çoğu mhp'li arkadaşım bu iş kaygısından akp'ye geçti (2 yıl önce hırsız diye eleştiren adamlar)

    9- dini savunan insanlar ya kuranı okumamış ya da anlayamamış, bunun karşında olan fikirleri araştırmamış. sürekli aynı örnekleri duyuyorum. şeytan melek mi cin mi? melekse nasıl iradesi olup allah'a karşı geliyor diyorum, yüzüme bakıyorlar. ya da allah herşeyi biliyorsa bunların kurgusunu kendi yazmıyor mu? buna da cevap alamıyorum.

    bu ve buna benzer nedenlerle gerçekten soğudum. çok yakın arkadaşlarla aramız soğudu. resmen insanları gözlemliyorlar. bu cuma camide değildin diye sorduya bile çekiyorlar. üniversitedeki cami yapımı, buradan gelen rantlar, cebe atılan paralar vs.

    çok derin konular

    edit:
    (bkz: dini, bangır bangır miting alanlarında reklam olarak kullanmak)

    (bkz: benzetmenin ne olduğundan bihaber olmak)

    dinin koruyucusu ve dağıtıcısı olduğuna inanmak, her ortamda ben 5 vakit namaz kılıyorum imajını kabul ettirmek, diğer insanlara karışmak hatta işid gibi dinin koruyucularının insan canına kast etmesi. bunun normal görülmeye başlanması.

    böyle sapkınlıklar güçle beraber geliyor. roma imparatorluğunda da vardı, osmanlıda da...

    bugün bu başlığı açma nedenim bu diyanet skandalı. çevremedeki herkes bu adamları bu zihniyeti savunuyor. bana şunu diyeyim anlayayım. bu adamlar, akp, tamamen dinden uzak, güç sarhoşu, gerçek müslümanlık bu değil... ama çoğunluk bu adamlara toz kondurmuyor. kimlik gibi oldu, müslümansan sen de ödüllendirileceksin diğer türlü linç edilirsin kafası var. dini kendi içinde yaşama. namaz kılıyorsan bunu göster, yapmayanları sert dille uyar hatta mimlenmesini sağla.

    üniversiteye kızlarımızı başörtülü almıyorlardan çıkıp, çalmayı, din için insan öldürmeyi, akraba, akıl hastası, ergen çocukla zinayı normal gösteren, mahkemede bunu kabul ettiren, bir güruh varsa bu çoğunluktaysa insan soğur. soğumak belki doğru ifade değil ama hoşgörü yerine herkese karışan, cami çıkışı kavgaların arttığı bir toplulukla beraber namaz kılmak beni rahatsız ediyor. ben müslüman olarak diyanetten başka kimi dinleyebilirim? ama gördüğünüz gibi bu adamlar da kafasına göre yorumluyorlar. sorgulamak bile yok.

    akıl hastası bir adamı bırak savcılığa vermek, psikoloğa gitmen lazım benzeri bir yorum yapılacağına resmen onaylıyorlar. bu ilk de değil. şu 2-3 senede ki sapkınlıkları örneklerle açıkladım.

    not: ben bilimadamlarının, düşünürlerin, yazarların fikirlerinden bile etkilenmezken, bu zihniyet beni soğuttu dinden. ben kütahya, konya, gibi yerlerde okudum hem de 2000lerde inanın şu zamanki kadar bir baskı yoktu. ben inancımı sorguluyorum diye vicdan azabı yaşıyorum. acaba dini rant için kullanan, bundan para kazanan, bu yüzden insanların ölmesine neden olanlar rahatsız mı? benim inanmamamdan bir kişi bile rahatsız olmaz, umursamaz bile ama adeta fetva veren insanların sorumlulukları nedir.

    bence bunları sorgulamalıyız

    kişilere kızmaktan bahsediyorsunuz da.

    -dükkanların kapatılmadığı, hırsızlığın olmadığ bir devirden; hırsızlığın normal olduğu, soymayanın salak kabul edildiği
    - kim olursan ol gelden; sen ermenisin, sen kürtsün denilen, linçin, katliamın normal görüldüğü
    - allahın karşısında herkes eşittirden; güçlünün, zenginin hep haklı görüldüğü bir yargı sistemine
    -namusun, şerefin yüceltildiği bir anlayıştan, pedofilinin, sapkınlığın, ensestin normal görüldüğü bir anlayışa geçildi.

    ben bunu toplumda görüyorum, adalette görüyorum, din alimlerinde görüyorum. neyi örnek alacağım ben? bunlara mı uymam lazım, öbür yanağımı mı çevirmeliyim? allahın adaleti için sesimi çıkarmamalı, adamlar parasına para katarken açlıktan kıvranıp sabretmeli miyim?

    belki başlık şu olabilirdi. "akp hükümetinde müslümanlardan/müslümanlıktan soğumak.

    müslümanlık insanı sosyal bir varlık yapar. namaz kılarken omuzların değer, saflar sıktır. ramazdan fakir zengin aynı sofradadır.
    ama kızını taciz eden, somada babasının ölümünden sorumlu olan insanla ne yemek yiyebilrsin ne namaz kılabilirsin. hoş bu adamlarla aynı mertebeye allah karşısında bile ulaşamıyorsun orası ayrı. ha dersin insana kızıp dinden niye soğuyorsun. dinin kurallarını uygulayan da bu adamlar. eskiden kadılar vardı ya şimdi mahkemeler de aynı kafada yine özel mahkemeler kurulursa da şaşırmam. iran, işid örnekleri de ortada ki şerihatı isteyenler yine çoğunluk. bu çoğunluktan nefret ettim.

    şu da gözden kaçmasın: (bkz: #57583237)

  • 15. erkekler için doğum kontrol cihazı

    -necati vanayı kapattın di mi?

    -******

    -necati kime diyorum ben?

  • 16. hesabı ödesin diye sevgilisine para veren kız

    geçenlerde birinin anlatıp da debeye giren entry'sinin ardından benim de anlatmak istediğim kızdır. hatun kişisi sevgilim değildi, sadece arkadaşım. kendisine bi iş ayarlamıştım, o da ilk maaşıyla yemek ısmarlayacağına söz vermişti. neyse gittik yedik yemeğimizi, tam kalkacağımız sıra hesabı kasada ödeyelim dedi ve kredi kartını bana verdi. şimdi hesabı ben ödersem yanlış anlaşılabilir, al sen benim karttan öde dedi. güldüm, çok saçma ama dedim. olsun al işte hem sözümü tutmuş olurum hem de mahçup olmazsın dedi. içimden ne mahcubiyeti lan diye düşünürken kabul ettim, kalktık gittik kasaya.

    kasadaki kadın tutarı söyledi, kartı uzattım, pos cihazına taktı, şifre istedi. birkaç saniye sik gibi kaldık öyle, göz göze bakıştık arkadaşımla. çünkü kendisi bana kartın şifresini söylemeyi unutmuştu. ben ne yaptım, çok zeki ve kurnaz olduğum için bi kahkaha patlattım, aşkım sen şifremi unutmuş musun bi dene bakalım dedim pos'u ona uzattım. o da hiç bozuntuya vermeden güldü, şifreyi girdi. kasadaki abla da mal mal baktı suratımıza. sonra fişi kesti, kartla beraber arkadaşıma uzatıp, "buyrun x hanım" dedi gülerek.
    kartın üzerinde ismi yazıyor, kadın da görmüş amk. rezil olduk döndük işte. bi daha hayatta böyle sikko işlere bulaşmam. hesabı ben ödicem diyen kadına da şu hareketi yapıcam.

    bu da böyle bir anımdır, selametle.

  • 17. cuma namazı izni düzenlemesinin yürürlüğe girmesi

    lan çok acaip ya.

    ülkede 3 yıldır emeklisinden gencine, ev kadınından profesörüne önüne gelen telefon dolandırıcıları tarafından dolandırılıyor. hemde 10 ar 20 şer bin lira. adamların hangi bölgede üslendiklerini geç hangi kasaba ve köylerden çalıştıkları belli. bir tek:

    bir gsm numarası ilk defa aradığı başka bir gsm numarası ile 20 dakikadan fazla konuştuğunda operatör tarafından sms ile bilgilendirme yaparak görüşmeye en az 10 dk ara verilmesini sağlar.

    şeklinde bir madde çıkarılsa yönetmelik olarak tüm bu dolandırıcılıklar nerdeyse sona erer ( dolandırıcılar güçlerini insanları ablukaya alarak başkası ile temeslarını keserek kazanıyorlar. o 10 dk ara da hedef kişi zaten uyanır olaya muhtemelen )

    genci, yaşlısı bankaların elinde esir. vatandaşın iliğini kanını sömürüyorlar. senelerdir çıkacak bir tek sağlam yönetmelikle bu işe son vermek mümkün.

    internet servis sağlayıcıları adil kullanım kotası adında bir hede ile diledikleri gibi at koşturuyorlar dünyanın parasını alarak yetmiyor aralarında bir tür rekabete çok girmeme anlaşması var belli fiyatlardan . bir kaç maddelik bir yönetmelik ile buınu çözmek çok mümkün

    ama bilin bakalım 2 gün içerisinde apar topar hangi konuyla ilgili bir yönetmelik çıkarılıyor.

    bu ülke adam olmaz.

    valla billa. tilla.

    edit: haaa bu verilen ek cuma iznini dibin kadar kullanmayacak her memur da eşşek tir. namaza gitmiyorsan da kullan kardeşim hak (!) kını .

  • 18. beşiktaş vodafone arena wi fi şifresi

    (bkz: entry nick uyumu)

  • 19. ulus'ta aylık 40.000 dolara kiralık villa

    bazen dünyanın en gereksiz beynine sahip olduğumu düşünüyorum. çünkü bu evin 10 yıl önce sadece birkaç bölümünü izlediğim haziran gecesi'ndeki ev olduğunu ilk görüşte hatırladım. neden yani neden?

  • 20. yaran olaylar

    dün ölümün elinden bir şeyler kurtarmak için şunu yazmıştım. (bkz: #57546430) çok insan mesaj yazdı. dua etti, güzel temennilerde bulundu. biraz olsun moral buldum, güç tazeledim. yaşadığımız ülkeye olan umudum arttı, iyi oldu. sonra da sigara almak için çıktım. fazla evden çıkmam, genelde ya sigara almaya büfeye giderim ya ekmek almaya fırına. ikisi de yan yana zaten. hem spor olsun, hem hava alayım diye biraz turladım. sonra nihai amacımı gerçekleştirmek için büfeye girdim. büfedeki çocuk beni görür görmez; (ismi rıfat, severim keratayı)

    + aha göbekli abi bilir bu mevzuyu ona soralım, dedi.

    içeriye baktım kimseyi göremiyorum büfeci çocuktan başka. kuruyemiş dolabının arkasından bir genç kafayı uzattı sonra. böyle gece karası gibi bir şey, tarla faresine de benziyor biraz. avucundaki fındıktan tane tane ağzına atıyor. gözler de bana kilitlenmiş. nasıl pis kesiyor, nasıl sorgulayıcı bakışlar anlatamam.

    - hayırdır rıfat, konu ne? dedim, bir gözümde tarla faresinde. içim zaten kararmış, bunun tiple iyice karardı. rıfat bir şey demeden bu tarla faresi araya girdi.

    +ne iş yapıyon abi sen?
    - bir iş yaptığım yok, hayırdır!
    + ne mezunusun peki?
    - işe mi alacan amına koyim, niye soruyon!?

    elemana uyuz olmuşum bir kere, ne sorsa tersleyeceğim. rıfat anladı tavrımı araya girdi hemen;

    + göbekli reyiz abi yanlış anladın sen biladeri. sen de ne soruyon oğlum, adam üniversite mezunu, tanıyoruz herhalde.

    çocuğun gözleri hala bende, pis pis kesiyor. sonra da rıfat'a döndü. ağzına bir fındık daha atıp;

    - yok gardaş, ne mezunuysa mezunu, daha ikinci kelime de küfür eden adama sorulacak şey değil bu. hem sen bana ne inanmıyon oğlum, hoca anlattı diyorum, sana yalan borcum mu var?

    ayıktım tabi, mevzu dini bir konu. merakta ettim açıkçası ama belli etmemeye çalışarak;

    + rıfat benim sigaradan iki paket versene,
    - dur bi abi ya, veririz sigaranı. önce yak bi tane benden.
    + sıkıntı olmasın oğlum, müşteri falan gelir.
    - yok yok olmaz, hele yak bir tane sen. gerekirse dükkanı kapatırız.

    rıfat'ın uzattığı sigarayı yaktım. bir gözüm hala kara ibliste, daha iki duman almadan sigaradan soru geldi.

    + göbekli reyiz abi, ölünce ne oluyor?
    - neye ne oluyor oğlum? bu nasıl soru.
    + yani abi insan ölünce mezarlığa gömüyorlar ya, beden çürüyor tamam. ruha ne oluyor?

    düşünüyorum. ulan şimdi bu çocuğa "ruhun olduğunu nereden biliyorsun" desem tarla faresi pusuda anında koyacak ateyiz damgasını. hani inandığım, kendimce bildiğim şekilde anlatsam, desem ki "zor soru be rıfat, insanoğlu var olduğu günden bu yana bu sorunun cevabını arıyor" büfeyi kapatacağız, saatlerce konuşacağız. tarla faresinin küfür etmeme bozulması geldi aklıma o an nasılsa, çevirdim lafı hemen;

    - bu neye inandığınla alakalı, yani her inanış farklı şekilde açıklıyor bunu. müslümanlıkta farklı, diğer dinlerde farklı anlatıyorlar.
    + boş ver abi diğer dinleri, elhamdülillah müslümanız. bizim dinde ne oluyor. kalbimiz durdu, sonra ne oluyor?

    şimdi rıfat'a her şeyi göze alıp, ebeyin amı oluyor demek var, kara iblis kafayı biraz daha çıkartmış dolabın arkasından beni kesiyor, ne yapacağı da bilinmez.

    - ne olacak oğlum, ışık görünüyor önce.

    tarla faresi birden kalktı ayağa, gözleri çakmak çakmak, o sordu bu sefer.

    - nasıl bir ışık abi?
    +bembeyaz, nur dolu.

    tarla faresi daha bir heyecanlı, rıfat'ın eli kolu titriyor;

    - nereden geliyor abi o ışık?

    "ne bileyim ulan ben nereden geliyor, tövbe yarabbim, bombaya bak" diyorum içimden. sonra döndüm, geyiğine ağzıma gelen ilk kelimeyi söyledim.

    + lambadan geliyor!
    - nasıl bir lamba abi o?

    çocuklar artık sadece titremiyor neredeyse ağlayacaklar. ben ne olduğunu anlama derdindeyim. ben de iyice şapşallaştım tabii, şimdi bunlara bir de lambayı mı tarif edeceğiz derken, tarla faresinin anahtarlığı gözüme ilişti. akp'nin mavi zemin üzerine sarı ampülü olanından. anahtarlığı işaret ederek;

    + akp'nin ampülü gibi işte, dedim. demez olaydım. tarla faresi zıpladı üzerime, elime yapıştı, öpmek istiyor. sigara elimden düştü. benden özür diliyor, rıfat'a da "bak ben sana dedim, hoca bize anlattı" dedim diye bağırıyor.

    -dur oğlum! dedim kara iblise. çocuk az sakinleşti, düşen sigarayı dışarı atıp geri geldi. rıfat yeni bir sigara uzattı; ben tarla faresine döndüm. kafamda hoca buna ne anlatmış olabilir sorusu delice cevap arıyor.

    + hoca sana ne anlattı la!
    - işte senin gibi anlattı abi. ölünce ışığı görüyormuşuz, ışık bir ampülden geliyormuş, işte ak partinin sembolü de oradan geliyormuş.

    sinirim bozuldu ondan sonra. kahkaha atmaya başladım. sigarayı da almadan çıktım, gittim başka yerden aldım. hem spor oldu, hem de ülkeye olan inancım eski seviyesine geriledi, iyi oldu bana. senin neyine güzel şeyler umut etmek...

  • 21. 8 ocak 2016 yozgat metrosu rezaleti

    gerçekten yozgatın çekilmez bir metropol olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş rezalettir.
    ah şu şehirin çılgın eğlenceleri olmasa herşeyi bırakıp istanbula gidip huzurlu bi hayata başlamak isterim ama yozgat işte adamı tutsak ediyor.

  • 22. bmw geri dönüşüm tesisi

    olm o arabaları sahibinden.com'da sıfır diye satarlar lan. yuh amk.

  • 23. yaran inci sözlük entry'leri

    başlık: metrobüste teyzeye verdiğim ayar

    finalden çıktım, 4 saat uykuyla durduğum için acayip yorgundum. bindim metrobüse, cam kenarına oturdum. bi teyzeyle kızı bindi. teyze 50 yaşlarında, kızı da 25 yaşlarındaydı. kız geldi benim yanıma oturdu, teyze ayakta beklemeye başladı. aklı sıra yer vermemi bekliyor. ben yer vermeyince 'evladım, bak ben yaşlıyım, bana yer versene' dedi. bi de espri yapıyor 'kızımı kucağıma alırdım da bacaklarım ağrıyor eheheh.' teyze böyle bi gol pası verince dayanamadım, gelişine çaktım 'teyze ben de çok yorgunum ama senin bacakların ağrıyorsa kızı ben kucağıma alayım.' ben böyle deyince ikisinin de suratı kıpkırmızı oldu. kız da yanımdan kalktı. bi sonraki durakta da indiler. ben de eve gidince kızın kucağıma oturduğunu hayal ederek zafer 31 i çektim.

    yazar: mrfreak

  • 24. karadeniz müziğinde yarım bırakma samimiyetsizliği

    derduni sikeyum.
    derduni sikeyum
    derduni si.

    -----------------------------------------------
    karadeniz; samimi ve nerede durması gerektiğini iyi bilen insanlarla doludur.

    '' taze hamsiiler gelmiş,
    kavrayın götüüürelim
    kavrayın götüürelim
    kavrayın götü ''
    *

  • 25. 7 ocak 2016 brn denizcilik rezaleti

    arkadaşlar, dostlar,

    bu rezaletten çok öte bir şey. bir meslektaşımın yaşadığı bu olayı okuduktan sonra o kadar sinirlendim ki fazla yorum yapmadan (gg) doğrudan aktarıyorum. biz denizcilerin binlerce yıllık şanlı mesleğinin geldiği yeri görün.

    https://m.facebook.com/…53837798212320&id=591957319

    iyi günler,
    1 hafta için katıldığımız eski adı act denizcilik, yeni ismiyle brn denizciliğe ait m/v act gemisinde 2 aralık 2015 tarihinden bugüne kadar yaşadıklarımızı özetle anlatmaya çalışacağım. burada başımıza hayatımızı kaybetme dahil gelebilecek her türlü müessir olayda, durumumuzdan bilgisi olan pire başkonsolosluğu, dışişleri bakanlığı, denizcilik müsteşarlığı ve istanbul liman başkanlığı başta olmak üzere tüm makamların sorumluluğu olacağını hatırlatarak erken bir suç duyurusunda bulunmak istiyorum.
    ben emekli deniz subayı ve uzakyol kaptanı yeterliliğinde bir gemi adamıyım. yeşil pasaportumuz olması sonucu avrupa ülkelerinde vizeye ihtiyaç duymamamız nedeniyle benim gibi emekli deniz subayı/astsubayı olan diğer 5 meslektaşım ile birlikte, galata denizcilikten mehmet bey vasıtası ile telefonla aranarak liman/gemi ve şirket ismi söylenmeden (ki tek hatamız budur) yunanistandan bir geminin kadrosunu doldurmak ve türkiye aliağa limanına 19 saat sürecek bir seyir ile gemiyi getirip bir haftada gemiden ayrılacağımız ve tüm 6 gemi adamına bir haftalık ücretin peşin verileceği vaadine kanıp 30 kasım 2015 tarihinde havayolu ile atina havaalanına geldik. mehmet beye şirket ve gemi ismini ısrarla sorduğumda "ne yapacaksın isimleri, 19 saat seyir yapacaksın, 1 hafta bile sürmeyecek, para da peşin olacak) diyerek kelime oyunu yaptı, bizler de 19 saat seyir süresini duyunca geminin bulunduğu limanın pire veya elefsis olduğunu düşündük. havaalanında kimse karşılamayınca atina merkeze kendimiz intikal ettiğimizde geminin ıgoumenitza limanında olduğu söylendi (arnavutluk sınırına yakın, corfu adasının karşısında) 2100’da kalkacak otobüs için soğukta 9 saate yakın bekledik ve otobüs paralarını, kafile kıdemlimize verilen yollukla kıtı kıtına ödeyerek aç ve uykusuz geçen 7 saatlik yolculuğun ardından ıgoumenitza limanına geldik.
    kendi adıma bu işi kabul etmemin sebebi, 25 aralıkta ilk celsesi olan ve katılsaydım karara bağlanacak duruşma tarihine kadar boşta olmam ve burada bahsetmek istemediğim kişisel nedenlerle verilecek ücrete çok ihtiyaç duymamdır.
    gemiye geldiğimizde gemide kaptan dahil 6 mürettabatın olduğunu, son bir ayı limana aborda, gerisi demirde olarak 7 aydan beri şirketin borcundan dolayı geminin ıgoumenitza limanında tutuklu ve personel ayrılış/katılışına kapalı olduğunu, ayrıca yakıt kalmaması nedeniyle geminin karanlık olduğunu öğrendik. bunun yanısıra geminin yıllık class sörveyinin olmaması nedeniyle yunan makamlarının, limanda sörvey yapılmadan gemiye seyir izni vermeme konusunda ısrar ettiklerini öğrendik. gemi kaptanından müteakip paragraflarda belirteceğim bazı arızaları öğrenince seyir izni verilene kadar gemiye katılmamaya karar verdik, şirket sıcak bakmasa da bastırdığımız için zorla geç saatte bir otele yerleştik. 2 aralık 2015 tarihinde gemiye çok sınırlı (20 ton) yakıt alınıp seyir müsaadesi gelince gemiye katıldık.
    gemi, 7 ay seyir yapmadığı için karinası ve altının komple böceklenmesi/midye bağlaması nedeniyle 4 kts sürati geçemedi ve yakıtın erkenden kritik seviyeye düşmesi sonucu 6 aralık 2015 günü maleas burnu batısında neopolis koyuna demir attık. buraya intikal esnasında otopilot, gyro ve dümen aynı anda 24 volt problemi nedeniyle devreden çıktı, birkaç saat önce yekeden, sonra otopilot ve gyroyu devreden çıkarınca köprüüstünden yıldızlara bakarak dümen tutup neopolis koyuna geldik. 10 aralık tarihine kadar demirde yakıt bekledik. 10 aralıkta gemiye yağ varilleri ile 6 ton dizel yakıt alındı ve gece hareket edildi. ana yakıtın siros veya milos adasından alınacağı ve bu konuda talimat verileceği söylendi. ancak hava koşulları sebebiyle gemi sürat yapamayınca maleas burnunun hemen batısına, trafik hattının içine demir atıldı. 2 gün kadar havanın sakinleşmesi beklenerek 13 aralık sabahı iyi hava koşullarında yola çıkıldı. ancak 1600’da ana makine arızası sebebiyle kendimizi sürüklenmeye bıraktık, kaptan şirketten römorkör talep etti ve 14 saat sürüklenmenin ardından maleas burnu 2 mil kuzeyine demir attık. demir atmadan hemen önce echo sounder (iskandil) 40 metre derinlik gösterince demiri attık ancak gerçek derinlik 130 metre idi. frenler demiri tutmadı, balatalar yandı ve yanımdaki gemici ile birlikte can emniyetimiz için başüstünden kaçtık, şansımıza demir hırca mapaya dayandı ve kopmadan gemiyi tuttu.
    15 aralıkta kuzeyden fırtına başladı. bulunduğumuz yer dip tabiatı ve sahili itibarıyla demirde beklemeye müsait değildi ve kuzey rüzgarına karşı korunaksızdı. fırtına şiddetini artırınca demir tarayarak direk kayalıklara sürüklenme ihtimali hız kazandı. can yeleklerimizi ve inmersion süit kıyafetlerimizi hazırladık. 17 aralık öğle saatinde gemi birdenbire dalgalara borda verdi ve şiddetle sancak/iskeleye 20 dereceden fazla yatmaya başladı. sancak demirin dipten koptuğunu ve taramaya başladığımızı anladık. başta gemi kaptanı süratle başüstüne koşuldu ve iskele demir atıldı. bu esnada sahildeki kayalıklara 2 gomino (350 metre) mesafemiz vardı ve sağımız solumuzdaki kayalıklar çok daha yakındı. ana makinamız çalışmadığı için demir taramamız durumunda direk kayalıklara çarpacak, derinliğin fazla olması nedeniyle de batacaktık. cansallarının bizi kurtarıp kurtaramayacağı meçhuldü, çünkü binebilsek bile sallar büyük ihtimalle kayalıklara sürüklenip parçalanacak, kaç personelin hayatta kalabileceği bilinemeyecekti. demir atmayı hemen müteakip kaptan, şirketten yeniden römork talep etti. sancak demir vira edildiğinde ise demirin zincire bağlandığı kilitten koptuğunu gördük, halen sadece iskele demirimiz mevcut.
    18 aralık sabahı nihayet römorkör geldi. römorka halat verene kadar 3 gün boyunca hepimiz ölüm kalım mücadelesi verdik. bilahare hava sakinleşene kadar üzerimizde römork ile birlikte önce neopolis koyuna yakın demirde bekledik, bu esnada ekibimizden bir personel bir balıkçı teknesine para vererek gemiden kaçtı, ancak otoritelere verilen bilgi sonucu yakalanarak gemiye teslim edildi. bilahare römorkun yedeğinde evoia (eyriboz) adasının güneyinde karystos koyuna 21 aralık erken saatlerinde demir attık. ancak buraya gelene kadar römork bizi oldukça dolaştırdı, siros adası, milos adası derken kendimizi burada bulduk. römorkun yedeğinde bir gün daha seyir yaparak aliağa limanına gitmek için hava koşulları dahil tüm şartlar uygun olduğu halde neden halen bulunduğumuz karystos limanına getirilip demir attığımız sorusuna bir türlü anlam veremiyoruz. 23 aralık erken saatlerinde, önceki teşebbüsünde yakalanan personelin rescue bot ile sahile kaçtığını tespit ettik, ancak bu defa yakalanmadı. sabah yunan sahil güvenlik ekipleri, acenta olduğunu iddia eden bir yunanlı ile birlikte gemiye gelerek personeli kontrol etmelerinin ardından gerekçe göstermeden ve sahile çıkış izni olan shore pass vermeden pasaportlarımızı alıp gittiler.
    kişisel olarak 25 aralıkta mahkemem olduğu ve bizzat duruşmada bulunmak zorunda olduğum için gemi kaptanına gemiden inmek için dilekçe vermiştim. normalde ayrılış ve yol masraflarını şirket karşılamak zorunda olduğu halde tüm masraflarımı kendim karşılamaya hazır olduğumu belirttim. gemi sahibi y.d., bana kişisel olarak söz verdi ve 22 aralık tarihine kadar gemi nerede olursa olsun, 10000 dolar masraf da yapsa beni alacağını söyledi. gemiden kaçan personel de mazeretlerini öne sürerek inmek için daha önce dilekçe vermişti. gemiden ayrılış işlemlerim başladığında son safhada, o esnada zaten bir personelimiz eksik olduğu için seyir yapamayacak durumda olduğumuz halde geminin seyre çıkacak personeli olmayacak gerekçesi ile harbour master çıkışımıza izin vermedi. bu esnada diğer 3 meslektaşım da yol masraflarını kendileri karşılayarak gemiden inmek için dilekçe verdi ama liman tarafından işlem yapılmadı. bu konuda dışişleri bakanlığı elçiliklerden sorumlu genel müdür yardımcısı hanımefendi ile, pire konsolosu hanımefendi ve memurları ile ve dolaylı olarak atina büyükelçiliği ve yunanistan askeri ateşeliği ile çeşitli temaslarda bulunduk. en kötü ihtimalle sizi sahilden alırız, konsolosluğa getirir, geçici pasaport vererek türkiye’ye göndeririz denildi.
    sonuçta mahkeme tarihime yetişemedim, şansıma davam 15 ocak tarihine ertelendi. bu periyotta 28 aralık tarihinde bir ay için 5500 usd karşılığı yurtdışında bir gemiye katılmam teklif edildi, maalesef katılamadım.
    bu arada, ekibimizden olan başmakinistin, yerine görevlendirme yapılmadığı takdirde gemiden ayrılması regülasyonlar gereği mümkün olmadığını, bir yıldan beri gemide kalan eski personelin de birikmiş alacaklarını (bir yıldır maaş almıyorlar) temin etmek için gemiden ayrılmak istemediklerini belirtmek isterim.
    gemi sahibi y.d. için ayrı birkaç satır yazmak isterim. kendisinin daha önce yakıtla ilgili karanlık işlere karıştığı bilinmektedir. ayrıca 24 kasım 2014 tarihinde y.d.’a ait m/v barış isimli gemisinin, büyük bir yunan denizcilik firmasının adını kullanan sahte bir firmaya kiralanıp insan kaçakçılığına karışınca yakalandığı haberi aşağıdaki linktedir.
    http://www.denizhaber.com.tr/…aya-c-haber-58999.htm
    muhtemel insan kaçakçılığına karışan yunanlı ve isminin georgi olduğu bilinen, benim yakın arkadaşım dediği bir kişi ile, anlattığım süreç boyunca gemiyi aliağa’ya götürmek dışında anlam veremediğimiz türlü senaryolar oynamışlar ve kanımca oynamaya da devam etmektedir. bir yıldır personelini aç ve sahipsiz bırakmış, maaş ödememiş, türlü yalan ve yeminlerle gününü kurtarmaya çalışan, kendisini armatör ve gemi işletmecisi gibi gösteren, sistem içersinde düzgün ve dürüst bir şekilde işini yapmaya çalışan bizlerin anlayamadığı bir şahıstır. öğrendiğimiz kadarıyla y.d.’ın yunanistana, georgi denilen şahsın da türkiye’ye giriş yasağı vardır. bu gözlemler altında her iki şahsın da yukarıda atıfta bulunduğum insan kaçakçılığı dahil illegal iş ve eylemlere karışmış olabileceğini değerlendiriyorum.
    28 aralık 2015 günü georgi denilen, kaptan olduğu rivayet edilen şahıs botla gemiye geldi ve bize “sizin ülkeniz sizi kurtaramaz, konsolosluğunuz size yardımcı olamaz, ben yardım etmezsem bir sene burada kalırsınız” diye bizimle alay etti, aklınca bizi aşağılayarak tehdit etti. kendisine orada cevap verdik. bu sözleri pire konsolosu hanımefendiye ilettim ve geçici pasaport ile çıkma opsiyonumuzun ne durumda olduğunu sordum, cevaben dışişleri bakanlığının firari olarak çıkmamıza sıcak bakmadığını söyledi. ben de istemeden ve iradem dışında zorla tutulduğum türkiye cumhuriyeti bayraklı bir gemiden, doğduğum, büyüdüğüm ve vatandaşı/ait olduğum ülkem türkiye cumhuriyetine gitmek istediğimi, bunun neresinin firar olduğunu sordum ve kim olduğu ve vasfı belirsiz bir yunanlının söylediği sözlerin demek ki doğru olduğunu söyledim, ancak yanıt vermemeyi tercih edip konuyu değiştirdiler. bir türk olarak bu kadar utanç duyduğum çok ender olmuştur.
    aynı gün akşam saatlerinde acenta, yokluğumuzun geminin demirde emniyetine zarar vermeyeceğine dair bayrak devleti olan ist.liman başkanlığından bir yazı gelmesi halinde liman başkanının gemiden ayrılmamız için izin vereceğini söyledi. durumu konsolosluk memuruna bildirdim ve 30 aralık sabahı konsolosluk – dışişleri bakanlığı – denizcilik müsteşarlığı kanalıyla öğlen saatlerinde istanbul liman başkanlığına talep gitti. bu satırların yazıldığı an itibarıyla istanbul liman başkanlığından geminin izmir’e intikali için tek seferlik seyir müsaadesi verildiği ve benimle birlikte bir meslektaşımın daha ayrılabilmesi için safe manning’te değişiklik yapıldığı ve karystos harbour master’a gönderil(eceği)diği öğrenilmiştir. an itibarıyla yunanlı georgi denen ne vasıfta olduğu bilinmez şahsın gemi üzerinde tasarrufunun kalmadığını değerlendiriyorum. geminin gerçekte izmire gidip gitmeyeceği ise tarafımızdan bilinmemektedir.
    ayrıca 5 ocak günü az önce bahsettiğim meslektaşım ve benim gemiden ayrılmamız için yerimize iki romen gemicinin görevlendirildiği konsolos hanım tarafından bildirilmiş ve y.d. tarafından teyit edilmiş ise de hangi sebeplerle olduğu bilinmez, romen gemicilerin gelişi de diğer yalanların arasına eklenmiş bir satır haline gelmiştir.
    gemide bugün itibarıyla yiyecek ve temizlik malzemesi ve tatlı su kalmamıştır. bir miktar motorin için talimat gelmiş, deniz durumuna göre varillerle gelmesi planlanmıştır. gemi kaptanı yiyecek ve ihtiyaçları almak için sahile çıkmak istese de liman başkanı izin vermemiştir. karystos liman başkanı keyfi uygulamalarına devam etmektedir. biz iki kişi için çıkış müsaade yazısı gelse dahi georgi denen adamla aralarında akçeli işler olduğunu düşündüğümüz karystos liman başkanının çıkışımıza izin verip vermeyeceği meçhuldür.
    10 gündür duş alamıyoruz, geminin her yanını pislik götürmektedir. tuvaletler ve kıyafetlerimiz rezalet, beslenmemiz sağlıksız, deniz suyunda boğulmasak bile kolera gibi ölümcül hastalıklara yakalanma yolunda ilerliyoruz. gemide ağrı kesici dışında ilaç kalmamıştır. 3 gündür soğuk algınlığı nedeniyle sadece yatarak kendimi iyileştirmeye çalışıyorum ki zayıf düşen bünyelerimizle ne kadar dayanabiliriz, bilinmez.
    gemiye katıldığımız tarihten itibaren gördüğümüz sıkıntılar aşağıdaki gibidir:
    1. gemiye yiyecek çok az ve yetersiz miktarda alınmaktadır. günlerce sabah öğlen akşam makarna ve bakliyat ile karın doyurmaya çalıştık. şu ana kadar sağlıksız biçimde kas dokusu kaybederek 8+ kg verdim ve gücümü kaybettim. diğer personel de farklı durumda değildir.
    2. gemide ne bulaşık, ne çamaşır, ne de yer veya tuvalet temizliği için deterjan mevcuttur. pislik içinde yaşamaya bağlı olarak salgın ve ciddi hastalıklarla karşılaşmamız yakındır.
    3. geminin her yeri kakalak doludur ve uyumayı geçtim, otururken bile üzerimizde gezinmektedirler.
    4. geminin ana makinası problemlidir, bu haliyle seyir yapmak emniyetli değildir.
    5. gemide çalışan tek dizel jeneratör vardır. diğer jeneratörler devre dışıdır.
    6. gemide aküler bitik vaziyettedir. dizel jeneratörün durması halinde birkaç denemeden sonra yeterli gücü sağlayacak akü yoktur.
    7. emercensi yangın pompası çalışmamaktadır.
    8. kurtarma botunun motoru arızalıdır, çalışmamaktadır.
    9. ınmarsat c cihazlarının borcu ödenmediği için kullanıma kapalıdır.
    10. tek demirimizin başına bir şey gelmesi halinde geminin mevcut durumda bir yere demir atma/sığınma/bekleme imkanı yoktur.
    11. ıgoumenitza limanından kalkışı müteakip aıs cihazı, şirket talimatı ile kapalı tutulmuştur (ki bu husus seyir için son derece emniyetsiz durumlara sebep olmuştur) muhtemel sebep, y.d.’ın gemiyi borçlularından kaçmak için saklamaya çalışmasıdır. karystos limanın para cezası ile tehdit etmesi sonucu aıs cihazı açılmıştır.
    12. 3 ocak 2015 tarihinde ciddi astım rahatsızlığı olan bir personelimiz hastaneye çıkmak için müracaat ettiğinde acentadan “hastane masraflarının 2500 euro olacağı, şirket para göndermediği için bu miktarın kendisine ödenmesi halinde personelimizi hastaneye götüreceği” cevabı alınmıştır. dünyada hiçbir yerde muayene ücreti 2500 euro olmaz. konsolosluğun devreye girmesi de sonucu değiştirmemiştir.
    13. bir hafta için yola çıkmamız nedeniyle yanımıza sadece bir hafta idare edecek malzeme aldık. traş bıçağı, diş macunu, iç çamaşırı, sigara, yiyecek vs. şahsi ihtiyaçlarımızı gidermemiz için dahi sahile çıkmamıza izin verilmemektedir. sadece özel bazı durumlarda gemi kaptanı ve başmakinist ender olarak sahile çıkıp dönmekte idi ki an itibarıyla liman başkanı artık bu izni de vermemektedir. yanımızda nakit euro kalmaması sonucu kendilerine sipariş veremiyoruz ve insan gibi yaşamak için kişisel ihtiyaçlarımızı temin edemiyoruz.
    gemi sahibi y.d. ile arkadaşım dediği yunanlı muhattabı georgi, gemiyi aliağaya götürmek dışında türlü karanlık hesaplar yapmışlar, bizleri yalanların ve oyunların arasında emniyetsiz ve aç/sefil/pis bir şekilde piyon yerine koymuşlardır. y.d., borçları nedeniyle gemiyi türkiye’ye getirmek istememiş, bir şekilde bu yunanlıya veya bir başkasına, üzerimizdeki 4000 ton pik demir ile birlikte devretmek istemiş ve bu amaçla bizim anlayamadığımız bir takım planlar yapmışlardır. bu planların içinde fırtınada can sallarına binip gemiyi terk etmek ve gemiyi yunanlı georginin ayarladığı bir geminin yedekleyerek denizde mal bulanındır prensibine göre geminin el değiştirmesini sağlamak da vardır, çok şükür ne sebeple bilinmez, uygulama safhası hemen öncesinde yürürlüğe konmamıştır. biz personelin canını düşünmeden, hayatımıza mal olabilecek bu muhtemel eylemleri ve karanlık hesapları konusunda ilgili makamları bir kez daha bilgilendirmek ve başımıza gelebilecek bir olayda görevini yerine getir(e)meyen bahsettiğim makamlar hakkında suç duyurusunda bulunmak istiyorum.
    atina büyükelçiliği ve pire konsolosluğunun hem gemi sahibi y.d.’a hem karystos liman başkanına diplomasi çerçevesinde baskı yaptıklarının farkındayız ancak bu baskı ve girişimler sonuç vermemektedir.
    anlattıklarımın her satırının gemi personeli tarafından doğrulanacağı konusunda hiçbir tereddütüm yoktur. 1 yıldır personeline maaş ödemeyen y.d.’ın süreç sonunda personeline alacaklarını ödemesi konusunda içimde en ufak bir umut dahi yoktur. burada gemiden ayrılmam durumunda yol masraflarımı da ödeyeceğini sanmıyorum ki bunu göze aldım. yeter ki ruh ve beden sağlığım bozulmadan bu gemi denilen teneke pislik ve sefalet yığınından kurtulayım.
    devletimin olaylara seyirci kalmasını değil çözüm üretmesini, ilgililerin biz türkiye cumhuriyeti vatandaşlarına sahip çıkarak görevlerini yerine getirmelerini ve bizleri bir an önce kurtarmalarını talep ediyorum.

    saygılarımla.

    murat hüseyin demiray
    uzakyol kaptanı
    e-posta: mrtdemiray@gmail.com
    gsm:0 532 3240946

    not: bu yazıyı kaleme alana ve yayınlayana kadar fazlasıyla bekledim. sözün bittiği yerdeyim. lütfen kopyala/yapıştır yaparak tüm resmi ve özel platformlarda sesimizi duyurmamıza yardımcı olunuz.

    edit: yanlış anlaşılmaması için: mağdur olan ben değilim, paylaşılması istendiği için belki ses getirir diye paylaştım. yardım edebilecekler lütfen iletişim bilgilerinden ulaşsınlar mağdur gemiye.

  • 26. 8 ocak 2016 bornova'da metronun devrilmesi

    http://i.hizliresim.com/dkbmaz.jpg

    olay yeri fotosu.konteynerla çarpışma ve vagonun raydan çıkıp devrilmesi.

    http://img-cdn.ntv.com.tr/…084553274&meta=rectangle

    gereksiz not: kadraj itibariyle kuzey avrupa ülkelerini andırıyor.

    gereksiz edit: olayın bir ihmaller silsilesi sonucu olduğu ortada, can kaybı olmadan tüm güzergahlardaki güvenlik protokolleri(öyle birşey varsa) yeniden ve daha kapsamlı düzenlenirse daha iyiye neden olan bir kaza olarak hatırlanır..

    yaralılara acil şifalar.6 yolcu hafif yaralı bilgisi var.yolcuların tamamının dava açması gerektiğini düşündüğüm durum.burdan birilerinin canı yandı, sebep olan ihmali olanın sessizliğe gömülmesi adaletli gelmiyor.

  • 27. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    üç kağıtçılığın sadece insana özgü bir şey olmadığı, bazı hayvanlarda da görülebileceği gerçeği.

    --- alıntı ---

    ben bugün drongo kuşunun nasıl usta bir sahtekar olduğunu öğrendim ve gerçekten ağzım açık kaldı.

    şöyle ki; bu acaip kuş önce diğer kuşlar veya mirketler gibi çeşitli hayvanlara gözcülük yaparak tehlikeleri haber veriyor, onların güvenini kazanıyor ve toprak altından çıkanlardan payını alıyor. bu yeterince ilginç değilmiş gibi bir de arada bir yanlış alarm verip onları kaçırıyor ve ganimetlerin hepsini kendi alıyor. bir de utanmadan "tamam tehlike geçti" işareti verip onları yerlerine geri çağırıyor.

    fakat zekası bununla da sınırlı değil. hiç bir numara işe yaramazsa, o zaman da hayvanların kendi seslerini taklit ederek tehlike uyarısı verebiliyor ve buna inanmayan da çıkmıyor tabi.

    numaraları eskidikçe sürekli taktik değiştiriyormuş bu vatandaş.

    --- alıntı ---

    ilgili video

    ben bugün bi'şey öğrendim

  • 28. abdullah öcalan'ın galatasaray taraftarı olması

    bu ayıp galatasarayındır mı? nedir?
    olm ne mal insanlar var ya?
    galatasarayı günahım kadar sevmem ama yine aynştaynın lafını hatırladım.

    "üç şey sonsuzdur. bir evren, iki insanın aptallığı, üç winrar deneme sürümü. ilk ikisinden emin değilim" diyor adam. işte bunlar da ispatı.

    böyle şeyleri ne zaman görsem aklıma ercan saatçi geliyor.
    "galatasaray, yeşil çimlere sarı ve kırmızı forma ile çıkarak kırmızı-yeşil-sarı ile pkk propagandası yapıyor" demişti zamanında. evet evet demişti. demekle kalmamış yazmıştı.

  • 29. cuma günleri rakı izni istiyoruz

    bizim de dinimizin geregi budur, mumkunse ogle vaktini devirdigimiz anda kadehlerimiz dolmalidir. aksi halde carpiliriz.

    edit: musluman degilim.
    edit 2: ironik esprilerimiz cemaatimiz tarafindan ulasilmak istenen kitleye gore yapilandirilmistir. (bkz: huloog)
    edit 3: gelen tepkilere bakildiginda toplumsal baskiyi mesrulastirma konusunda yasama organlarindan daha hizli calisan bir kitleye sahip oldugumuz goruluyor. baylar bayanlar, lutfen nasil bir batakliga suruklendigimizin farkinda olalim. cuma gunleri hristiyanlarin haclarini boyunlarinda sakliyor olmasi ovunulecek bir durum degil, aksine uzulmemiz gereken bir durumdur. binlerce farkli inanisin yasandigi hindistan`da ne tur bir saygi sistemi gelistirmeyi dusunuyorsunuz? bu arada gunduzculer olarak raki icmeye gun battiktan sonra da devam ettigimiz icin, yani bir anlamda kendileriyle kader yoldasligi yaptimiz icin, aksamci arkadaslardan destek alamamak bizi cok uzdu.

  • 30. beşiktaş

    bakın medya gücü yok diyoruz kızıyorsunuz.

    alın size basit bir örnek göstereceğim; şimdi habertürk denen gazete bir haber yapıyor, konu cüneyt çakır'ın hataları hakemlik seminerinde gösterilmemiş ve bu sayede cüneyt çakır'a torpil geçilmiş. konunun bu kısmı beni hiç ilgilendirmiyor; ama haberin içeriğinde cüneyt çakır'ın yaptığı bariz hataları örneklendirmişler, örneğe bakın;

    "3 düdükle paşa'yı yaktı
    çakır, beşiktaş-kasımpaşa maçında 3 kritik hataya imza atmıştı. siyah-beyazlı beck’in ayağından çıkan topta taç atışını kartal’a vermiş ardından atiba’nın elle oynamasını es geçmişti. son olarak da görmediği ve olmayan penaltıda beyaz noktayı gösterip maçın kaderini değiştirmişti."

    aynen kopyalayıp yapıştırdım. neymiş büyük hatası beck'in ayağından çıkan topta taçı yanlış vermiş. belki yıl boyunca 1500 defa yapılıyordur bu hata, atiba'nın elle oynamasını es geçmiş, maçı hatırlayanlar o pozisyonu hatırlar, türkiye'deki hakemlerin yarısı el vermez o pozisyona... son örnek daha da komik. oğuzhan'ın şutuna donk bodoslama atlamıştı hatırlarsanız ve top önce vücuduna sonra eline temas etmişti. hatta birçok yorumcu pozisyona penaltı demişti, bu haberden anlıyoruz ki o pozisyon penaltı değilmiş. görmemiş çakır ve olmayan penaltıyı vermiş. yani torpil geçmiş beşiktaş'a, hani açık açık yazamamışlar ama ben yazayım cümlelerinin devamını.

    ayıp be ayıp şu haber. her türlü haberde gizliden gizliye fener yalakalığı yapmalar. beşiktaş taraftarlarını kaybetmemek için küçük sütunlara çirkefçe ve sinsice yalan yanlış haberler sokuşturmalar. sonra biz beşiktaş'ın üzerindeki medya baskısından dem vurunca eziklik yapmış oluyoruz. siz şeytanı ayrıntıya gizleyin, bulması bizden.

    http://www.haberturk.com/…cakirin-hatalari-unutuldu

  • 31. yaran facebook durum güncellemeleri

    metrobüsün usb'sine telefonu şarja taktım %2'ydi 10 dk geçti 1'e düştü.. metrobüsü şarj ettik amk.

  • 32. işte benim stilim 2016

    hatice : estetik operasyon cesaret isteyen bir olay. herkes buna cesaret edemez.

    öykü : evet. cok cesur bir kadin oldugunu goruyoruz.

    yukaridaki ornekte de gorecegimiz gibi spikerimiz öykü önce sezonlardaki yarismacilarla dalga gecme, laf sokma ve ortaligi fistekleyip kenara cekilme huyuna ünlü ünsüz dinlemeden aynen devam ediyor.

  • 33. 8 ocak 2016 diyanet işleri başkanlığı açıklaması

    (bkz: kardeş sileriz sıkıntı yapma)

    öncelikle açıklama değil yalanlamadır. özet geçelim komple montaj denmiş, sonra yarı montaj denmiş, daha sonra işin içinden çıkamamış bizi itibarsızühühühü denmiş yalanmadır.

    "bugün bazı internet sitelerinde din işleri yüksek kurulu başkanlığı dini bilgilendirme platformu’na dayandırılarak verilen ifadeler ve bu çerçevede metinde yer alan akıl ve ahlaktan yoksun görüşler din işleri yüksek kurulumuza ve başkanlığımıza isnat edilemez.

    elektronik ortamda türlü hile ve desiselerle, çeşitli kelime oyunlarıyla, kendisini vatandaş yerine koyarak platforma soru sorup aldığı cevapları da tahrif ederek, bunu başkanlığımızı itibarsızlaştırmanın bir yöntemi olarak kullanmak hiçbir akıl ve vicdan tarafından kabul edilemez.

    bazı medya kuruluşları tarafından bu tür sapkın, çarpık yorum ve değerlendirmelerin bütün bir topluma başkanlığımızın görüşü olarak takdim edilmesi hiçbir ahlaki temelle ve duyarlılıkla ilişkilendirilemez.

    söz konusu haberle ilgili olarak tüm yasal haklarımızı kullanacağımızı kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.

    diyanet işleri başkanlığı basın ve halkla ilişkiler müşavirliği"

    yani önce şunu diyor elektronik ortamda varmış gibi soru ve cevap yaratılmıştır.

    sonra çark ediyor fake hesapla soru sorulmuştur.

    sonra tekrar dönüyor soru gerçek cevap faketir diyor.

    yahu ne diyor?

    1- sen sitenden kaldırabildiğine göre böyle bir soru varmış ve senin verdiğin cevap verilmiş.

    2- velev ki soran troll senin cevabın gerçek problem bu.

    ama diyanet sildi işte.

    güzel kardeşim silmesi yaptığı ayıbı geçersiz kılmaz.

    diyanet bu cevabı verdi mi verdi.

    deseydi ya "dinen de hukuken de caiz değildir" diye. demedi diyemedi.

    itibarsızlaştırılmak istenen kurum lafına gelince.

    mercedeslerde gezip, lüks yemekler yiyorsunuz. ve bunları benden zorla aldığınız paralarla yapıyorsunuz.

    merak etmeyin siz isteseniz de itibarsızlaşamazsınız. çünkü sizin ne olduğunu görebilen sadece afyonunuzu yemeyen bizler. bir avuç insan. geri kalan meeeeeeeeeee.

  • 34. bulgur pilavının yanına gidecek en güzel yemekler

    (bkz: karnıyarık)

    çok da güzel yaparım.

    diğer tüm yemekleri de çok güzel yaparım, güzel de yerim. sofrada zaman geçirmeyi, sohbet etmeyi, gürültülü sofraları acayip severim.

    haliyle 40 bedenim.

    benden o 34 beden sarışın geri zekalı için ayrılan arkadaşa da fast food öğünlerinde afiyet olsun diyorum.

    insanın menemen yapmayı bile bilmeyen biriyle ne işi olursa...

  • 35. internette tanışılan kişiyle ilk buluşma

    ben lisede çetleştiğim amerikalı hatunun bana "yazın didim'e geliyorum buluşuruz" deyişinden 4 sene sonra hala gelmemesiyle bu internetten buluşma işlerini bırakmıştım. sonra bi gün ekşi sözlük girdi hayatıma. sözlükten biriyle tanıştım. o da antalya'daymış, konuştuk ettik 2-3 gün. sonra niye buluşmuyoruz ki biz dedik dolayısıyla. tabi benim eski anılarım depreşti hemen. ya o da geliyorum deyip 4 sene gelmezse? ya ben her gün buluşacağımız yerde onu beklersem? aklımda deli sorular var. bu arada isimlerimizi biliyoruz birbirimizin, o benim erkek olduğumu biliyor da, onun ismi çok ortada yani kadın da olabilir erkek de. entrylerinden de bi bok anlaşılmıyor. soramıyorum da ve üstü kapalı hiçbir sorum bu merakıma cevap olmuyor, arayamıyorum da çekiniyorum nedense. ne fotoğraf var ne konuşma. anca yazışarak geyik yapıyoruz. "internette kız yoktur" felsefesini benimsemiş olsam da insanın aklına bi şüphe düşüyor ister istemez.

    "lan belki kızdır da ekşi sözlük'te yazarım ben de yıllar sonra çocuklarımın annesiyle ilk buluşmamızdaki anılarımı" hayalleriyle gittim konuştuğumuz yere. bu heyecanla buluşmaya 1 saat erken gitmemin etkisiyle sağı solu kesiyorum hemen kapının yanındaki masaya oturup. "lan şu kız mı acaba? ı ıh değilmiş. aboo şu mu lan yoksa? ay inşallah çocuklarımız annesine benzer. pff o da değilmiş lan şu kız bana mı bakıyor lan? oha erkekmiş kaç kaç kaç!" derken bir mesaj geldi; "ben geldim neredesin?", kafamı bi kaldırdım kapının önünde ben duruyorum. ben duruyorum lan bildiğin. bi boy küçüğüm resmen karşımda. oha kendimle buluşmaya gelmişim resmen. matrix gerçekmiş lan internetin ta kendisiymiş meğersem. adamla birbirimize bakıyoruz daha doğrusu kendimize bakıyoruz gibi tövbe estağfurullah. adam oturdu, "naber kem küm" demeye çalışıyoruz ama ikimiz de gözlerimizi alamıyoruz birbirimizden. ama öyle hayranlıktan veya meraktan değil "ulan bula bula yıllardır kayıp olan ikizimi buldum şansımı sikeyim" dercesine bakıyoruz. saçlar, gözlük, tipsizlik hepsi birebir aynı. o da memur çıktı allah kahretsin insanın matrix'teki yansıması da memur olur mu lan?!

    herkes hayatının aşkıyla, şimdiki karısıyla/kocasıyla ilk buluşmasını anlatmış. vay efendim şimdi ilkokula giden çocuklarından bahsetmiş falan. çok imrenerek, "yhaa ufff tatliş misiniz siz" diyerek okudum çoğunu. ne kadar şanslı, güzel hikayeler. allah hepinizin mutluluğunu daim etsin inşallah da herkesin hayatı sizin gibi toz pembe değil arkadaşlar. tamam yüzyılın aşkını yaşayacağım kadınla tanışmayayım kabul, tamam herhangi bi kadınla da tanışmayayım ama direkt kendimle de buluşmasaydım lan. o kadar da bahtsız olmasaydım. dünyada bu kadar çok acı varken bi de sen çıkmasaydın lan internetten.

    yazarken sinirim bozuldu yemin ederim. tipe bak ya! tipini sikeyim diyecem dolayısıyla kendi tipimi de sikmiş olucam. bi şey de diyemiyorum adama kendime küfrediyor gibi olcam iyice geriliyorum. akşam 2 bira kap gel lan ya da gelme çekemicem seni yani kendimi yok yok seni. e sen bensin zaten kim çekemicem lan ben o zaman? dzzzt dzzttt faal error dzzttt dzzttt!

  • 36. laiklik ve aydınlanma çok güzel sen de gelsene

    (bkz: 4 çocuğa tecavüzden mahkum olan hatırlı zat)

    (bkz: babanın öz kızına şehvet duyması)

    türkiye'nin yok olmaması için, insani değerlerin hiçe sayılmaması için olmazsa olmaz.

    (bkz: hava su ekmek laiklik)

    öyle chp gibi değil...

    (bkz: kılıçdaroğlu'nun akit'e taziyede bulunması/#57400384)

    (bkz: laiklik tehlikededir diyemem)

    öyle hdp gibi değil...

    (bkz: 4+4+4'e evet diyen bdp milletvekilleri)

    (bkz: bdp'nin kürtlere layık gördüğü özgürlük ümmetçilik)

    (bkz: hdp'nin şeyh şıh gericilik sevgisi)

    bildiğin komünist partili gibi. hiç çekinmeden.

    "önce yobaza yobaz demeyi bileceğiz. yobazı düşman belleyeceğiz. yok efendim ötekileştirmeyeyim, aman da öbürküsüleştirmeyeyim diye diye yobaza meşruiyet kazandırmayacağız.

    olabildiğince karşıtlıkları belirginleştirecek, alabildiğince yobazı ötekileştireceğiz.

    herhangi bir dine inanıp özel yaşamında o dini yaşayan ile dinciyi, din alıp satanı, din tüccarını, siyasal islâmcıyı, dinsellik dayatıcısını kesin ve net çizgilerle ayıracağız. ayıracağız ve ikincisiyle dişe diş, göze göz savaşacağız.

    insanlığın tüm ilerici birikimine savaş açan, arsızca, pervasızca tüm ileri değerleri yok etmeye çalışan siyasal islâmcıya karşı laiklik bayrağını bir an bile elimizden bırakmayacağız.

    “laikçi”, “darbeci”, “tepeden inmeci”, “halkın değerlerine saygısız” diye diye bizden taviz koparmaya, aklımızı çelmeye çalışanları ciddiye almayıp doğru bildiğimiz yolda yalnız kalsak da yürüyeceğiz.

    laiklik kavramının içini boşaltmaya, laikliği “özgürlükçü laiklik”, “inançlara saygılı laiklik”, “sekülerlik” gibi müdahalelerle sulandırmaya çalışan liberal ihanet odaklarını elimizin tersiyle bir kenara iteceğiz.

    “inançlara saygılı laiklik” lafazanlığının aslında laikliğin tümden inkârı anlamına geldiğini bilerek, bu liberal hileye kanmayacağız.

    katıldığımız mitingin adı “laik ve bilimsel eğitim mitingi” ise, o mitinge laiklik ve bilimsel eğitim talebiyle gideceğiz, “yaşasın inançların özgürlüğü” gibi liberal soslarla bulandırılmış pankartlarla akp değirmenine su taşımayacağız.

    göğsümüzü gere gere, gönül rahatlığıyla laikliği savunamayan her siyasal hareketi gerekirse ötekileştireceğiz, karşımıza alacağız.

    laik olmayan, laikliği küfür kabul eden, laikliği kavramsal olarak bozmak için önüne çeşitli sıfatlar takan, aydınlanmaya karşı çıkan tüm siyasal islâmcıları, dinci gericileri, dincinin havuzunda takla atan liberalleri, yobazları ve ülkeyi bir yobaz tarlası haline getirmeye çalışanları külliyen reddedeceğiz.

    laikliği gerçek anlamıyla, yani “insan aklını ve yaratıcılığını her türlü vesayetten ve özellikle dinsel vesayetten korumak, güvence altına almak, aklın özgürleşmesini gerçekleştirmek; bunun karşısında dinsel inançları özel yaşam alanlarına ve siyasetin dışına göndermek” olarak algılayıp uygulayacağız.

    laikliğin herkese, her kesime, hepimize ama en çok da işçi sınıfına, ezilene, yoksula, sömürülene lazım olduğunu bir an bile aklımızdan çıkarmadan, sınıf mücadelesiyle laiklik mücadelesini birbirinden ayrılmaz bir bütün haline getireceğiz."

    http://haber.sol.org.tr/…karanligini-yobazin-107530

  • 37. ışid teröristinin kendi annesinin başını kesmesi

    hala bu adamlar yahudi/amerikan lobisinin ürünü diye ışidi islam dininden aforoz etmeye çalışanlar var. bu inşaat malzemesi kılıklı adamlara şunu anlatamadık. bir din bin yıldır başka güçlerin kuklası olmaya teşne insanlar üretiyorsa orada öğreti kabahatlidir.

    sorgulamadan kabul etmeyi dikte eden bir öğreti sonunda mutlaka maşalar kuklalar üretir. kaldı ki ışid militanları burada "gerçek islam bu değil" diyen türkiyeye has müslümanlardan çok daha donanımlı islam konusunda. adamların propaganda videoları resmen islam ilmihali gibi. kuran ve sahih hadis kaynaklarından başka kaynak kullanmıyorlar. şeriat hukukunu canavar gibi konuşuyorlar uyguluyorlar.

    bizdeki hoca geçinen adamlardan daha hakimler yani islam dinine. yahudiye destek amerikaya kaynak diye militan toplamıyor ki bu herifler. gelin şu ayet şu hadis doğultusunda islamı dünyaya hakim kılalım diye topluyorlar. katılan da olduğuna göre senin dinin bu şiddeti meşru kılacak bilinçaltı yahut üstü mesajlar içeriyor.

    bu mesajları kendi çıkarlarına kullanıyorsa birileri kabahati önce kendinde arayacaksın. ben çocuklara ne öğretiyorum da bu çocuklar sinemada tiyatroda eğlenen gayrimüslimleri havaya uçurmayı ibadet olarak algılayabiliyorlar, kendi annelerinin boğazını din adına kesebiliyorlar diyeceksin.

    kendini kullandırmayacaksın.

    (bkz: 13 kasım 2015 paris saldırıları/@limon kimyon zorro)

  • 38. opera tuvaletine sıçmak

    (bkz: nereye sıçacaklar?)

  • 39. türkiye basketbol ligi'nin unutulmaz yabancıları

    (bkz: khalid el amin)

  • 40. türkiye'nin 89 ülkeye vizeleri geri getirmesi

    ab'nin "birlik ülkelerine vizesiz girmek istiyorsanız birliğin vize uyguladığı ülkelere siz de uygulayacaksınız" diye dayatmasıyla ortaya çıkan durum.

    haziran'dan sonra bu ülkelere seyahat planlayanların dikkatli olması lazım. zira kapıdan dönebilirler.

    haziran'da 89 ülkeyle vize anlaşması kalkıyor. ab'nin vizesiz geçiş için öngördüğü tarih ise 2016'nın ekim ayı. haziran'dan ekim'e kadar bir sik ülkeye çıkamayacağız doğru düzgün demek oluyor bu.

    ekim ayında ise ab "biraz durun hele birkaç yıl daha" derse elimize aldığımızla kalacağız.

    üstünkörü anlatmak gerekirse şu haritada kırmızı ve kahve renkli ülkeler;

    https://upload.wikimedia.org/…visa_requirements.png

    not: "iyi de türkiye bu ülkelere vize uygulayacak, onlar türk vatandaşlarına uygulamayacak ki" diye mesaj geldi. öyle bir dünya varsa söyle ben de yerleşeyim kardeş. türkiye'nin vize zorunluluğu getirip karşı hamle görmeyeceği ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

  • 41. tv8 4 büyükler salon turnuvası

    yattara'nın saç ve sakal renginin orjinalinde de sarı olduğunu öğrenmiş olduğumuz turnuva. sonuçta adam 15 yıldır saçını, sakalını boyatıyor olamaz. dünya'da bu kadar sarı renk rezervi yok.

  • 42. ingilizce bildiği halde peynir yiyen götveren

    süt ürünlerinden alınan fosforun beyin gelişimi için ne kadar önemli olduğunu gördük böylece. ingilizce bilen ve peynir yiyen bir götveren olmak embesil olmaktan çok daha iyi arkadaşlar, parmesana rokfora devam.

  • 43. 200 yıl önce isviçrelilerin yaptığı oyuncak

    kesinlikle çocuk oyuncağı olmadığını söyleyebilirim. bunlar 18. yy'dan beri çok yetenekli ustalar tarafından cebe sığsın diye enfiye kutusu boyutlarını aşmayacak şekilde yapılan, o zamanlar için de bayağı pahalı bir zevk olan minyatür kuş otomatları.

    sesin çıkması da müzik kutularındaki gibi silindirlerle değil hava üfleyen bir sistem sayesinde farklı notalar çıkarabilen minyatür nefesli çalgı tarzı karmaşık bir yapıyla gerçekleşir. dikkat edilirse kuşun ötüşünde silindirli müzik kutularının karakteristiği olan metalik tınılar yok, ıslık benzeri bir ses çıkarıyor.

    daha fazla bilgi edinmek isteyenler bird automatons veya singing bird boxes anahtar kelimeleriyle arama yapabilirler.

    not: kuş ötüşünü buradaki örnekten çok daha iyi taklit eden bir başka otomatın videosu aşağıdan seyredilebilir. çıplak halde olduğundan bahsettiğim havalı sistemin nasıl çalıştığı hakkında bir fikir verecektir.
    http://www.thisiscolossal.com/…-the-song-of-a-bird/

  • 44. 8 ocak 2016 kızılyıldız fenerbahçe maçı

    88-65 fener kazandı. aslında sadece kazanmadı tüm gruba bir gözdağı verdi.

    vesely şov yaptı, izleyemeyenler çok şey kaçırdı. 15 sayı 15 ribaunt(10u hücum) ki üç adet takip smacı vurdu ve 5 blok yaptı, bir de çok temiz bir üçlük soktu. datome 21 sayı 6 ribauntla oynadı ki fadeaway denilen geri çekilerek atışlarını izlerken bir an nba finali izlediğimi düşündürdü, dixon 17 sayı 11 asist ve udoh 12 sayı 7 ribaunt yaptı. udoh ve vesely boyalı bölgeyi kapadılar, antic de 12 sayı ile oynadığı sürede savunmada ve hücumda iyi katkı yaptı. geçen hafta efes karşısında coşan zirbes ve kızılyıldız uzunları fener uzunları karşısında sudan çıkmış balığa döndüler. elinize sağlık kanaryalar. efesli olarak sizi izlemek heyecan ve mutluluk vericiydi.

  • 45. hepsiburada.com'un boş kutu göndermesi

    hepsiburda.com denen kepaze kurumun gelmiş geçmiş en aşağılık davranışıdır. aslında olay boş kutu falan değil, sonrasında yaşananlar. telefon yerine boş kutu gönderdiğiniz resmi tutanaklar ile sabit olduğu halde müşterinizle nasıl mahkemelik olursunuz lan? nasıl böyle bir skandala imza atarsınız? ne biçim şirketsiniz? ne çeşit yaratıklarsınız? sizin ben ticari itibarınıza sokayım. eğer burayı okuyan yetkiliniz varsa onun da gelmişini geçmişini seveyim. armuduna koduğumun, suratına balgam attığımın, kız kardeşiyle aşk yaşadığımın çocukları sizi.

    ben de geçimimi internet'den sağlıyorum. müşteri memnuniyeti için 40 takla atıyorum. bi dömelmediğim kalıyor. bir de şu kılıksızlara bak. insanlar size güvenip alışveriş yapıyor lan. günlerce, aylarca çalışıp kazandığı parayı size veriyor. bunun ne kadar değerli ve önemli olduğunu biliyor musunuz? aldığınız sorumluluğun farkında mısınız? 1103 lira ödeyen adama telefon yerine boş kutu gönderdiniz ve durumu telafi etmek yerine müşterinizle mahkemelik oldunuz öyle mi? puuuhhhhhhhhh sizin kalıbınıza tüküreyim ben. inşaallah tez zamanda batarsınız. yıkılın gözüm görmesin.

    edit: imla.

  • 46. volkan demirel

    kızı kaçırılmak istediğine dair tehdit telefonu alan ve her aklı başında adamın yapacağı gibi polise haber verip koruma tutturan ama bu olay üzerinden bile laf sokulmaya çalışılan kaleci.

    volkan tehditleri takacak bir adam olsaydı zaten bu kadar ön planda olmazdı, daha önce sosyal hayatında bu yüzden çok mevzu yaşamıştır ama olay 3 yaşındaki kızı olunca ve bir kaç gün sonra kampa gidecekleri, ailesinin yanında olamayacağı için olayı ciddiye alıp koruma tutmuştur bu kadar basit.

    insanların mehmet topal'ın arabası kurşunlandığında "kumar borcu vardır" diyecek kadar düştüğünü gördükten sonra kızı kaçırılmak istendiği için polise başvuran volkan'ın eleştirilmesini de normal karşılıyorum artık, eminim o küçücük kız kaçırılsa burada laf sokma peşinde olacak fanatikliği beynini köreltmiş insanlar olacaktır.

  • 47. arda turan'ın barcelona kaptanı olması

    duyunca sabahın köründe üşenmeden balkona bayrak astığım olay.

  • 48. felipe melo'nun galatasaray'a dönmesi

    biz zamanında emre'nin boşluğunu atletico madrid'den emre'yi alarak doldurmuştuk. aynısını gs de yapabilir. ancak bu haberi henüz kimse iyi veya kötü yorumlamamışken kuşlara muşlara getirmek nedir ya, nasıl bir malsınız siz? hee çok korktuk melo gelir diye amk.

  • 49. yılların yıllar geçtikçe daha hızlı geçmesi

    kimse yazmamış. yazalım.

    10 yaşındayken 1 yıl hayatınızın tamı tamına %10'luk kısmıdır. o güne kadarki yaşamınızın %10'u kadar yeni şeyler yaşadığınız, gördüğünüz, tattığınız için bu %10'luk kısım o kadar uzun gelir ki.

    ama 40 yaşına geldiğinizde. yeni bir yıl sadece hayatınızın %2,5'luk kısmıdır. gittikçe de azalacağı için yıllar önemsiz, kısa gelir.

  • 50. ortağa kızıp arabayı uçurumdan aşağıya atmak

    e-devlet sorgusunda 2 adet ihtiyati haciz, 7 adet haciz, rehinli ve yakalama kaydı gözüken aracı uçurumdan atan, belli ki daha büyük dertleri olan adamdır.

    edit: http://i.hizliresim.com/jn2pko.png