gui de souza11
profili

  • atiye (dizi)

    --- genel spoiler ---

    erhan ailesini kaybettiğinde 7 yaşında. mezar taşlarından anliyoruz ki ailesini kaybettigi sene 1996. yani erhan bugün 30 yaşında. erhan 30 yaşında olmasına rağmen doçent olabilmiş ve göbeklitepe kazı başkanı olmuş, ki yuh yani. dahası, yine mezar taşlarından okuyoruz ki erhan'ın babası 1966'da doğmuş 1996'da ölmüş. yani 30 yaşında. erhan'ın babasının göbeklitepe kazılarındaki konumuna bakınca anliyoruz ki kendisi büyük olasılıkla kazı başkanı ve dolayısıyla en az doçent kadrosunda (bir arkeoloğun kazı alabilmesi için en az doçent olması gerekir).

    doçentlik için, istisnai durumları saymazsak doktoranın bitmesini müteakiben en az 5 sene filan geçiyor. erhan doktorayı 25'inde bitirmiş diyelim. doktora yaklaşık 4 sene ama erhan, ruşen amcanın oğlu sedat ile kardeş diyelim ve doktorayı 3 yılda bitirmiş olsun. bu durumda yüksek lisansını en erken 22 yaşında tamamlamış olmalı. 2 sene yüksek lisans desek, erhan lisans eğitimini 20 yaşında tamamlamış. bu da demek oluyor ki üniversiteye 16 yaşında girmiş. 3 sene de lise des...

    be anuna kodumun evladı liseye ana rahminde mi başladın? 30 yaşında nasıl doçent oldun da ülkedeki en prestijli prehistorya kazısının başkanlığını alabildin? bu saydıklarım aynen babası için de geçerli bu arada. erken yaşta doçentlik genetik mi oğlum sizde? taşşak mı geçiyorsunuz oğlum bizimle? neyin peşindesiniz?

    --- genel spoiler ---

    edit: şu entry için anama küfür yedim. başka bir şey demiyorum ben.

  • türkiye'den rüzgar gibi geçti denilen güzel şeyler

    y kuşağının gençliğidir efenim.

    80 ve 90ların boktanlığında yetişip, 2000lerin başında gençliğin güzelliğini kısa bir nefes gibi içlerine çektikten sonra tekrardan bok çukuruna batmışlardır. kendilerinden çalınan hayat, z kuşağının alacak hanesine yazılsın.

  • diyarbakır'da kadın sürücünün iki çocuğu ezmesi

    (bkz: otomatik vites)

    ben bu bkz'ı vermekten bıktım. millet araba kullanmayı bilmeyen hıyarlara şu mereti vermekten bıkmadı.

    aceminin altına verilen otomatik vitesli araç ölüm makinesidir. en hafifi bir ton gelen çelik bir kütleyi harekete geçirmek ağır bir sorumluluktur. en küçük bir hatada kendinizin ya da bir başkasının ölümüne neden olur. ama daha temel becerileri yerleşmemiş insanlara arabayı hareket ettirmeyi kolaylaştıran bir icat veriyorlar. sonuç? fren yerine gaza bastı, dehşet saçtı. halbuki manuel vites kullanan biri pedalları karıştırdığı anda araba stop edecek ve kimsenin burnu bile kanamayacaktı.

    lütfen çevrenizde her fırsatta bu mesajı yayın. otomatik vites acemilere uygun değildir. ancak belli bir deneyimin üstüne çıkmış, araç kullanma yetkinliğine ve sorumluluğuna sahip kişiler için uygundur.

    ayrıca: (bkz: #82434101)

    edit: yazarken biraz agresif bir dil kullanmışım, öncelikle herkesten özür dilerim. sabah işe giderken bir okul servisinin karıştığı ölümlü bir kazaya şahit olmanın etkisiyle trafik konusunda biraz gergindim. o gerginlik entry'ye de sirayet etmiş. ıyi bir pratik, yeteri kadar özgüven ve dikkat ile araç kullanmak sizin için keyif verici bir deneyime dönüşecektir. kadın ya da erkek olmanızın bir önemi yok. yeter ki işin kolayına ve kısa yollarına kaçmadan öğrenme surecinizi tamamlayın.

  • fırat çakıroğlu

    iki boş beleş grubun kavgası esnasında öldürülmüştür. olayın görüntülerini çok net hatırlıyorum, link vermekle de uğraşmayacağım. kendim mezun olalı çok oldu ancak olay kardeşimin öğrenciliğine denk geldiği için öncesi ve sonrasını da iyi biliyorum.

    ege üniversitesi'nde pkk'lıların ders, sınav bilmemne dinlemeden sabahtan akşama kadar zurna-halay ikilisiyle kafa sikip pkk propagandası yaptıkları günlerde üniversite yönetiminin ısrarla göz yumduğu olaylar ve tırmanan tansiyon neticesinde bu ülkü çete ve pkklılar arasında bir kavga kopuyor. fırat çakıroğlu'nun başlarında bulunduğu satırlı, sopalı ve bıçaklı çete kampüsü basıyor ve pkklıları kovalıyor. böyle olayları bilen bilir zaten. baskın basanındır ve basılan da destek gelene kadar topuklar. görüntülerde görüyoruz ki fırat çakıroğlu bir ara içinde bulunduğu gruptan kopuyor ve büyük olasılıkla yanındakilerin kendisini takip edeceğini umarak pkklı grubun üstüne tek başına gidiyor. ancak arkasından gelen grup aksi yöne doğru devam edince kendisi kalabalık bir grupla başbaşa kalıyor ve öldürülüyor.

    bakın şurasını iyi anlayın. karşı gruptan bir terör sempatizanı aynı hatayı yapıp bu bıçaklı satırlı ülkücülerin arasına dalsaydı aynı hadise yaşanacaktı ve bugün burada solcu görünümlü pkk'lıların "faşist saldırı, devrim şehidi :((" şeklindeki ağlamalarını okuyor olacaktınız. ama onun yerine ülkücü çetecilerin "hilal bıyıklı şehidimiz :((" şeklindeki ağlamalarını okuyoruz.

    lafın tamamı aptala söylenir, derler. su testisi su yolunda kırıldı işte.

    peki suçlu kim? suçlu direkt cinayet için örgütlenmiş satırlı, bıçaklı potansiyel katil sürüsünü kampüse sokan, bunların okul ile ilişiğini kesmeyen; aynı zamanda terör propagandası yapan pkk üniversite yapılanmasını ısrarla okulda tutan ve okuldan atmayan yönetim suçludur. en ufak bir olayda öğrenci ve hatta hoca dövmeye gittiği halde bu olayların yaşanmaması için önlem almayan, olaylar başladığında ortalıkta görünmeyen emniyet de en az üniversite yönetimi kadar suçludur.

    bu olay yaşanana kadar okulda doğru dürüst ders işlemek, okula gidip gelmek bile mümkün değildi. olayın ardından, o yıl gerçekten okumaya gidip okulunu başarıyla tamamlamış öğrenciler bir mezuniyet töreni bile yapamadılar bu iki it sürüsü yüzünden. oraya okumaya, bu ülkeye faydalı olmaya giden binlerce genci böyle bir savaş ortamına maruz bırakmaya kimsenin hakkı yoktur. o nedenle de ne ölene rahmet dilerim, ne de katiline merhamet ederim. siz de bu ülke için birbirinden zararlı bu iki örgütten birine taraf olmak zorunda değilsiniz. bu ölümleri kutsayıp "devrim şehidi", "turan şehidi" ajitasyonu yaptığınız sürece siz de bu değirmene su taşımış oluyorsunuz.

    gelen mesajlar üzerine edit: özelden "gizli pkk'lı" diye küfreden ülkücüler de oldu, "faşist sevici" diyen pkk'lılar da, benimle aynı düşünceleri paylaştığını belirtenler de. son grup daha fazla. görüyorum ki insanlar bu vatanseverlik ve devrimcilik kavramlarını kendi tekeline alanlardan bıkmış, bunların estirdiği terörden bıkmış, bunların akıttığı kandan bıkmış. insanlar bu zihniyetten bıkmış ve huzurla yaşamak istiyor. sizin gibi düşünmeyen herkes faşist, sizin gibi düşünmeyen herkes vatan "hayini" değil. ya da hızını alamayıp nick altıma işeyen bir kuş beyinlinin de dediği gibi "gizli terör sevici" değil.

    siz kudurup ağzınızdan köpükler saçıyorsunuz diye, böyle düşünenlere pkk'lı ya da faşist diyorsunuz diye gözümüzün gördüğünü sizin uydurduğunuz masallara değişecek değiliz. sikik ideolojilerinizi de alıp defolun gidin.

  • 2016 turizm krizi

    başlığı her gören hortuma bir posta kaymak için sıraya giriyor. gördükçe gülesim geliyor.

    sevgili beyaz yakalı ekşici, her şeyden önce bu kriz, sahil esnafı size bir tostu 30 liraya geçirdiği için ya da kırsaldan gelmiş 18 yaşındaki garson 55 yaşındaki ingiliz teyzeyle halvet olduğu için gelmedi. o yüzden kimsenin bir şeyin bedelini ödediği filan yok.

    öte yandan türk turizmi sahillerden ibaret değil. hele otelcilik ve doluluk oranlarından ibaret hiç değil. buralarda yapılan turizmin ülkeye neredeyse hiçbir getirisi yok. hatta çevreye, yerel kültüre ve insanlara verdiği zarar, getirdiği paranın kat kat üzerinde. sea, sand, sun denilen her şey dahilci 3s turizminde gelen turistin kişi başı harcadığı para miktarı çok düşük, öyle ki kendi evinde geçireceği 2 hafta, burada yaptığı 2 haftalık tatilden daha maliyetli. bu gözler türkiye'ye 25 ya da 30. kez gelen turisti gördü.

    asıl gelir getiren şey ise kültür turizmidir. gelen turist öncelikle ülkede çok sayıda yere seyahat eder, ziyaret ettiği yerlerde para harcar, alışveriş yapar, insanlarla temas kurar ve inanmayacaksınız belki ama gerçek dostluklar bile kurar. bu ülkede bu tip turizmi geliştirmeye çalışan irili ufaklı sayısız şirket var. bu butik şirketlerin ezici çoğunluğu belirli bir sorumluluk dahilinde hareket ederek insanlara gerçek bir seyahat deneyimi kazandırma hedefiyle hareket eder. turistleri butik otellerde oda&kahvaltı şeklinde konaklatır, onları yerel halk ile temas etmeye teşvik eder. hatta reklamlarını bile bunun üzerine kurar. bu turizm ile gelen turist kişi başı harcamada rekorlar kırar ve memnuniyeti yüksek olarak ülkesine döner. ekşi sözlükte de görülebileceği üzere pek çok yerli tatilcinin böyle bir konseptten haberi dahi yoktur. onlar için turizm, havuzlu 5 yıldızlı otel, inferno vb gibi büyük gece kulüpleri, plajda ıstakoz kıvamına gelene kadar yanmaktır. yeni bir şey deneyimlemek, yeni insanlarla tanışmak, yeni şeyler öğrenmek vs gibi şeyler tamamen tatil konseptlerinin dışındadır ve tamamen bu sebeple de turizm kötüye gidince tüm turizmciyi genelleyip sıraya girip hortum sikme rüyaları görüyorlar.

    şimdi bu cahilleri bir kenara bırakıp bu krizin niçin zurnanın zırt dediği yerde olduğunu anlatayım. türkiye bir halt üreten bir ülke değil. bu ülke domates ve kabak satar, makine parçası üretip satar ve turizm hizmeti satar ve ülkeye döviz sağlar. arap dünyasıyla papaz olduk ve ortadoğuya mal satışımız durdu, rusya'yla papaz olduk yaş meyve sebze satışımız durdu, terör örgütlerine kucak açtık turizmimiz durdu. yetmedi fed'in dünyaya dolar dağıttığı bolluk dönemini geride bıraktık ve faizler yükseldi, aynı zaman da gittikçe despotlaşan yönetimin de sayesinde döviz getiren son kalemiz olan sıcak sermayeyi de kaybettik.

    ülkenin para kazandığı tüm kaynaklar tükendiği zaman ne olmasını bekliyorsunuz? vergilerden medet ummayın. para kazanmayan vatandaş neyin vergisini ödeyebilecek? turizm krizinden çok daha büyük ve kapsamlı bir ekonomik kriz yaklaşıyor. 2001 krizini mumla arayacağınız bir kriz yaklaşıyor. ismini vermek istemediğim pek çok şirket ofis ve mağazalarını kapatmaya başladı bile. işsizlik daha da yükselecek.

    kişisel komplekslerinizle hortum sikmeyi bırakın. bu başlık altında her gün küfreden gerizekalıların aklına kalsa, hesapta kışın rusya yaşanan ile krizden sonra kilosu 1 tl'den kırmatin mandalina yiyecek, 50 kuruştan sera domatesi alacaktık. mesele herkesi tehdit eden bir mesele. mesele türkiye'nin uluslararası imajı olmaktan çıkalı çok oldu.

  • tuz gölü'nde yerli turiste linç girişimi

    ön-edit: aşağıda göl esnafının çalışma şekli hakkında yazdıklarımın bir kısmı daha önceden yazılmış, başlığı görünce zaten dolu olduğum bir konu olduğu için direkt gelip yazdım.

    açılın ben turist rehberiyim.

    özellikle yabancı gruplarla çok sık uğrarım buraya. söz konusu dükkan yol kenarında olmasına rağmen ileriye doğru genişleyerek göle inen tek yolu yutmuş durumda. daracık bir yolu kesen iki tane "meydancı" elinize zorla bir tuz ürünü sürmeye çalışır ve bunu başardıktan sonra sizi elinizi yıkamak üzere dükkana yönlendirir. tebrikler kapana girdiniz. (zaten madem sürdükten sonra yıkanması icap eden bir şey, niye alıp elime süreyim değil mi)

    oysa oraya gelen insanların tek amacı tuz gölünün fotoğrafını çekmek, tuzun üstünde yürümek. her gün görmedikleri bir güzelliği deneyimlemek.

    buraya her geldiğimde yabancı gruplarıma araçtan inmeden önce şunu söylerim, sizlerin de kulağına küpe olsun:

    "yol üzerinde elinize sözde kozmetik bir ürünü sürmeye çalışan insanlarla karşılaşacaksınız. bu sizi dükkana sokarak size ne olduğu belirsiz şeyler satmak için kurulmuş bir tezgahtır. bu insanlar oldukça ısrarcı olabiliyorlar. o yüzden tester için elinizi uzatmanızı istediklerinde "hayır, teşekkürler" bile demeden, onları muhattap almadan direkt yanlarından geçin ve göle gidin. göz teması kurmaz ve onlara yoklarmış gibi davranırsanız atlatırsınız."

    bana kendi ülkemde, kendi insanlarım hakkında bunları söyletiyor bu insan müsveddeleri. çünkü "hayır"dan anlamıyorlar. yolunuzu kesiyorlar, kolunuzu tutup fiziki temasta bulunuyorlar. tepki verirseniz 10 tanesi bir olup odunla saldırıyorlar. sadece tuz gölü esnafı değil, efes'ten tut kapalıçarşı'ya bütün hepsi yapıyor.

    ama aynı uyarıyı yerli gruplarıma yapamıyorum maalesef. çünkü türkler vırt gel ağızlı. gidip dükkanın önünde eşine yüksek sesle seslenebiliyor "ay gel buraya, rehber oraya girmeyin kazıkçı onlar dedi" diye. ondan sonra 20 esnaf birleşip rehberi dövdü başlığında tartışıyoruz o konuyu.

  • survivor 2016

    bu entry kendini kısa süre içinde imha edecektir.

    yukarıda gelip küfredenlere inat utanmadan izliyorum bu yarışmayı. bak şimdi de açık önümde semih'le serkay'ın kavgasını izliyorum.

    gezi'de çıktım günlerce evime gitmeden arkadaşlarımla taksim-beşitaş arasında mekik dokudum. gaz yedim, su yedim, cop yedim. hayatını ve uzuvlarını kaybedenlerin yanında bahsi açılmayacak kadar önemsiz de olsa yaralandım. o halimle sertifikalı ilkyardımcı olarak aynı durumdaki insanlara yardım etmeye çalıştım.

    7 haziran'da gittim oyumu verdim. gece yarılarına kadar sandık başında bekledim. sandıktan çıkan adamlar bir araya gelip bir hükümet kuramadılar. hele içlerinden bir tanesi var ki her aklıma geldiğinde rahmetli validesini anmadan geçmiyorum.

    ankara saldırısında iki arkadaşımı yitirdim.

    1 kasım'da gene gittim oy verdim. sandık bekçiliği yaptım. şahsi arabamla oyların teslim edilmesine kadar işin başında durdum. eve geldim sabahlara kadar tutanak girdim, sonrasında teyit ettim. gene sandıktan bu adamlar çıktı. hilesiz, hurdasız, kemiksiz yüzde elli çıkardılar sandıktan.

    sultanahmet patlamasında bir arkadaşım, meslektaşım işinin başındayken yaralandı.

    bugün bir haber geldi. patlamada meslektaşım olan bir arkadaşım yaralanmış. durumu iyiymiş, evine gitmiş.

    tur rehberiyim. bu sene işsiz kalmam neredeyse garantilendi. evli barklı adamım, geçindirmem gereken bir evim ödemem gereken kredilerim ve faturalarım var. oturdum arpacı kumrusu gibi düşünüyorum ben ne yarak yiyeceğim diye.

    bu anasını siktiğimin ülkesi için ben daha ne yapayım amına koyayım? retorik bir soru değil bu. varsa bir fikriniz söyleyin amına koyayım. daha neyin peşini kovalayayım ben? daha ne yapmalıyım bir şeyler düzelsin diye?

    ben de oturdum survivor izliyorum. açtım biramı, semih'e hak veriyorum. haksız gördüğüme küfür ediyorum. bir yandan da önümüzdeki aylar için plan yapıyorum. elimde avucumda ne varsa satıp borçları kapatıp yurtdışına yerleşmenin planlarını yapıyorum. çünkü bir şekilde ölmez sağ kalırsam önümüzdeki yıllar içinde bu ülkede top yekün bir iç savaş çıkmayacağının bir garantisini görmüyorum. daha doğmamış çocuklarımın hayatları kararmasın istiyorum.

    bunların olmasına sebep olan tüm orospu çocukları burada kendi boklarında boğulsun.

    ölenlerin ruhu şad olsun.

  • ineklerin aslında down sendromlu atlar olması

    aynı maddeleri atlara uyguladığımızda karşımıza şok edici şu sonuç çıkmaktadır.

    (bkz: atların aslında down sendromlu zürafalar olması)

  • evrimcilerin çözemediği gizem göbeklitepe

    evrimcileri ilgilendirmeyen bir konu. göbeklitepe doğrudan biyolojinin ya da evrimbilimin alanına girmez. en çok arkeoloji ve antropoloji ile içli dışlıdır.

    ama konu bu değil. dr. schmidt 1994'te burayı keşfetti. aynı yıllarda batılı türklerin gezmeye bile tenezzül etmediği yerlerde bir ömür harcadı. allahın dağında kazdı, çıkardı, muhafaza etti. dünyaya duyurdu. aynı dönemde bizim devletimiz, hocanın bir önceki çalışma yeri olan nevali çori'yi baraj altında bırakmakla meşguldü.

    bugün bu din bezirganı tipler ise götlerini bile kaldırmadan, insanlığa katkıda bulunmak için en ufak bir çabada bulunmadan buraya harcanan emekleri kullanıp güya kendi ideolojilerine meze ediyorlar.

    mide bulandırıcı olan budur.

  • bu iddialar kanıtlanırsa ben bu makamda durmam

    geçmişteki örneklere bakarak, erdoğan bu sözleri söylediğine göre hakkındaki iddiaların büyük ihtimalle doğru olduğunu ve ispatı halinde "istifa demedim istifra dedim" diyeceğini tahmin etmek zor değildir.

  • öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    bütün hayvanların tavuktan korktuğu gerceği. bunun sebebi ise tavuğun iki ayak üzerinde hareket ediyor oluşu. çünkü iki ayak üzerinde durmak en büyük güç göstergesidir. eğer canına, yavrusuna tehdit teskil etmezse bütün hayvanlar tavuktan uzak durur.

    (bkz: #56192914)
    (bkz: götünden sallamanın en güzel örneği)

    edit: şu yazdığımı espri teşebbüsünde bulunmak gibi algılayan olmuş. referans verdiğim entry'deki yanlışı, kurulan hatalı mantık ilişkisini göstermek için bire bir aynısını insan yerine bir başka iki ayaklı hayvan koyarak tekrar ettim. ilk yazan arkadaş anlatmak istediği şeyi yanlış bir bağlantı kurarak ifade etmiş olmalı.