Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 7 haziran 2016 vezneciler patlaması

    hala elalemin amıyla götüyle uğraşan liseli orospu evladı yüzünden olmuştur.

  • 2. bodrum esnafının sürünüyor olması

  • 3. 2.500tl'ye 10 entry yazdırmak

    ak trolleri isyan ettirecek gelişme. adamlar 5 tl/entry ile çalışıyorlar yıllardır.

  • 4. sözcü'nün akıllara zarar yarım kadın manşeti

    cumhurbaşkanının söylediği sözü referans gösterilerek atılan manşettir. burada yanlış manşeti atanda değil, manşetin atılmasına neden olan sözü söyleyendedir.

  • 5. kürt müsün arap mısın

  • 6. 18-19-25-26 haziranda davul çalınmasın kampanyası

    arkadaslar herkese iyi gunler. kampanyanin amacini hemen belirteyim. yukarida belirttigim tarihler universite sinavlarinin olacagi tarihlerdir ve ben dahil cogu aday o gece zar zor uyuyacak , akabinde ise davulcu tarafindan uyandirilip tahminen uykusuz kalacak , bu da sinavdaki performansini dusurecek , haliyle gelecegiyle oynayacaktir. su dort gunun sabahinda ramazan davulcularinin anlayisli olmasini bekliyorum. kimsenin hayallerimizin yikilmasina sebep olmaya hakki olmamali , tesekkurler.

  • 7. 7 polis şehit oldu 4 sivil hayatını kaybetti

    kimine göre 11 ölü
    kimine göre 11 şehit
    kimine göre 7 şehit 4 ölü

    bana göre ise 11 suçsuz insan.

  • 8. rte'nin m.ali'nin cenazesinde konuşamayacak olması

    dönüşte 1000 muhtar toplayıp acısını çıkartacaktır.

    şimdi bizim muhtar düşünsün.

  • 9. 7 haziran 2016 mutluluktan havaya uçmam

    ironi yaparak bombalı saldırı ile öldürülen polislere ve sivillere atıfta bulunan orço yazar beyanıdır. bunun adı ifade özgürlüğü değildir. bu nefret suçudur ayrıca suçu övmektir. ironi de yapsa neden bahsettiği apaçık ortadadır.

  • 10. 7 haziran 2016'nın lanetli gün olması

    sabah evden berbat bir şekilde çıktım. iş yerime gelir gelmez önce deprem oldu, sonra iş yerime çok yakın yerde patlama oldu. saat daha dokuz olmadı. umarım günün devamında daha kötü şeyler olmaz.

    1. (bkz: 7 haziran 2016 bursa depremi)

    2. (bkz: 7 haziran 2016 vezneciler patlaması)

    3. (bkz: 7 haziran 2016 metrobüs kazası)

    4. (bkz: 7 haziran 2016 sirkeci arabalı vapur kazası)

    5. (bkz: 7 haziran 2016 giresun pkk çatışması)

    6. (bkz: 7 haziran 2016 izmir'de askere el bombalı saldırı)

    edit: bir yazarımız da ishal olmuş. ishal olan yazar sayısı:3

    edit 2: adının açıklanmasını istemeyen bir yazarımız özel mesaj attı: kız arkadaşı aldatmış. saat daha 10.00, aldatmanın bile bir saati olmalı bence.

    birkaç mesaj geldi, onları da ekleyeyim:

    zorla bakkala gönderilen kardeş sevgiliden ayrıldı bugün.

    brrn sabaha kadar uyumamış, sonra da çocuk hastalanmış. şu an işte ve ruh gibi.

    kerr ve telliogullarındanadiledehanım adlı yazar arkadaşlarımızın doğum günleri. kendilerine bağlıyorlar ama değil.

    frui melacholia oslo - izmir uçağını kaçırmış. boru değil.

    meymun sabah sağır olarak uyanmış.

    zanzirik bombası çikolatalı croissant istemiş, normal vermişler. büyük acı. geçmiş olsun hepimize.

    leylak sarabi gözlüğünü unutup bütün günü flu geçirmiş.

    ameliaa babasını mahkemeye vermiş.

    ismini vermek istemeyen yazarlardan birinin kuşu yağmurlu günde evden kaçmış, diğeri de son sınavı geçemediği için temmuzdaki tek ders sınavına kalmış.

    mike ehrmantrautbarbunya ayıklamış, kendine gelememiş.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    not: 7 polis ve 4 vatandaşımız şehit olmuştur. bütün şehitlere rahmet, yaralılara da şifa diliyorum. amacım bu kötü günde olayı küçümsemek değildi başlığı açarken. ne hissettiğimi yazdım. işin gerçeği ben de evle kavga edip çıktım. iş arkadaşlarımdan da böyle bir şey duyunca ve üstüne patlama veznecilerde yanıbaşımızda olunca iyice kani oldum.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    (teşekkürler varanus gouldi)

  • 11. ı harfi ile başlayan türkçe erkek isimleri

    (bkz: ıramazan)

  • 12. rte'nin diplomasının sahte olması

    --- spoiler ---

    "adam 74 girdiği okulu 81 de bitirmiş. bu okul 82 de kurulan marmara üniversitesine dahil edilmiş.
    82 den sonra adamda gitmiş diploma almış."

    --- spoiler ---

    bir kişi mezun olmaya hak kazandığında diploması hazırlanır, imzası atılır, diplomaların teslim alındığı ofise gönderilir. öğrenci de dilediği zaman gidip o diplomayı okula gerekli belgeleri vererek teslim alır. öğrenci elinde askerlik teskeresi gibi çat kapı dekana gidip "hocam bir imza at da mezun olayım " demez. örneğin ben diplomamı mezun olduktan neredeyse 2 sene sonra teslim almıştım, öyle tarihlerde değişme falan yoktu. türkiye'nin sahte diplomalı bir cumhurbaşkanı var. nokta.

    edit: mesaj atip durmayın. https://www.facebook.com/…52184098&substory_index=0

  • 13. halep erdoğan'ın hayallerine mezar olacak

    dünya'yı kendi vatandaşlarına zindan haline getirmiş bir diktatöre söylenmiş söz.

  • 14. volkan babacan

    kendisi hakkında bir şey demedim.

  • 15. 2016 turizm krizi

    benim algıladığım kadarıyla gayet yaşanmakta olan 2016 ekonomik krizinin turizm sektöründeki ayağıdır. üstelik -işin ekonomik kriz boyutu ne kadar sürer bilemem ama- önümüzdeki en az birkaç yılda 2017 turizm krizi, 2018 turizm krizi ..... şeklinde de devam edecek olan krizdir.

    bu entryde konuyla ilgili teorik ve istatistiki bilgiye bağlı olarak biraz yorum yapmak istiyorum. basit ama detaylı bir şekilde anlatmaya çalışacam ama öncelikle kendimin sürekli gezen bir turist sayılamayacağımı* türkiye’nin gözde turistik destinasyonlarına* ziyaretlerimin de çok nadir ve kısa süreli olduğunu belirtmek isterim. ancak, turizm alanında okumuş, çok az da olsa çalışmış ve üniversitede aynı alanda çalışan bir araştırma görevlisi olarak sektörde çalışan eski arkadaş ve tanıdıklar ile hâlihazırda çalışan, staj yapan öğrencilerimiz ile yaptığımız sohbetlerden öğrendiklerimin aşağıda yazacaklarımı şekillendirdiğini de eklemek isterim. nitekim bu başlık içinde verilen pek çok güncel gözlem de benim söyleyeceklerimi destekler nitelikte.

    ama başlamadan önce türkiye’de devlet kurumlarına istatistik konusunda hiç güven olmadığını (beceriksizlik ve/veya kasti olarak manipüle etmeleri sebebiyle) o yüzden verilen ve bundan sonra verilecek bazı istatistiklerin de şüpheye açık olması gerektiği konusunda dikkat çekmek isterim.
    örnek vermek gerekirse 2014 yılında türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısını tüik 41,6 milyon (35,6 milyon yabancı ve 6 milyon yurtdışında ikamet eden türk vatandaşı olarak ayırıyor), türsab 36,2 milyon (total), kültür ve turizm bakanlığı 36,8 milyon kişi olarak açıklarken dünya turizm örgütü (unwto) 39,8 milyon kişi olarak açıklıyor. istatistik karmaşasındaki en olası doğru senaryo tüik ve dünya turizm örgütü verilerinin birbirine yakın olduğu ancak tüik’in günübirlikçileri dahil ederken dtö’nün hariç tutması olarak açıklanabilir. bakanlığın ve türsab'ın verileri niye farklı derseniz (başka kurumlarda da farklı şeyler çıkabilir, bakmadım daha fazla) bende kayış kopuyor işte..

    ---

    1. öncelikle şu ayrımı yapmak lâzım. “türkiye’ye gelen turist sayısı 35-40 milyon (?) kişidir” falan filan deniyor ya, turist sayısı değil ziyaretçi sayısı o. (bkz: ziyaretçi). ülkeye her gelen yabancı, turist değildir. şimdi nerede okuduğumu bulamayacam ama geliş amaçlarına bakıldığında gelen toplam ziyaretçilerin %70’inin bizim turist olarak algıladığımız deniz, kum, güneş, kültür, şehir gezisi vs. turisti olduğunu söyleyebiliriz. geriye kalan %30’un içinde iş/ticaret amaçlı gelenler de var ki, onlar da turizm için iş (business) turistidir, bi de aile, akraba, arkada ziyareti (visiting relatives and friends) yapanlar var. onlar çoğunlukla konaklama istatistiklerine yansımazlar bile ama döviz bırakırlar (bu grup arasında önce ziyaret sonra ayrıca tatil yapanlar da var)
    fakat bi de çalışmaya gelip bizde kazandıkları paraları kendi ülkelerine götürenler var, (başta gürcüler olmak üzere), işte bu tür yabancı ziyaretçilerden dolayı da döviz girişi değil bilâkis çıkışı olmaktadır.
    yanisi geliş amacına göre ziyaretçiyi ayırmak gerek. çünkü keyfi tatil amaçlarıyla gelenlerin dışında kalan diyelim ki 10-12 milyon kişi için değişen bişey yok -yine gelecekler- ama geriye kalan 25-28 milyon kişi bizim bu başlıktaki kriz durumunun öznesini oluşturmakta.

    2. döviz dedim değil mi: euro ya da dolar? işte bütün mesele bu!!
    burada ülke ekonomisi perspektifinden bakarsak, kriz anlamında asıl tartışılması gereken konu turist sayısındaki artış/azalış değil, bunun ekonomik yansımalarıdır. yani gelen turistlerin ne kadar para harcadığı ya da harcamadığıdır. ülkemizin genetik kodlarından birisi de cari açıktır. cari açık ne derseniz, kazandığından fazlasını harcayıp borçlanmaktır en basit ifadeyle. işte türkiye’nin ödemeler dengesine bakılırsa, kazandığımızdan az harcadığımız yani borçlanma miktarımızı düşüren en önemli kalem dış turizm gelirleri olarak görülecektir.

    karıştırılmasın (ülke olarak) iç turizmde bir cebimizden aldığımızı ötekine koyarız. ancak dış turizmde ülke dışından gelen döviz olan 31,5 milyar dolar bir cebimize girerken; bizim vatandaşların yurtdışında harcadığı 5,7 milyar dolar ise diğer cebimizden çıkmış, 2014 yılında. işte turizmin ülkeye ekonomik katkısı bu ikisi arasında olan fark yani 25-26 milyar dolardır, güncel değerlerle. 2016 turizm krizi sonucu diyelim ki bu miktarın 10-15 milyar dolara inmesi bile sarsıcı sonuçlar doğurur, ülke ekonomisi için.

    ha bu kazanılan paranın dağılımı adil ve dengeli değil, onu da biliyorum tabii. biraz da bu yüzden itfaiyenin hortumu temalı fantezilerinizi gerçekleştirmenize karşı değilim, onu da ekleyeyim.

    3. velhâsıl, turist sayısıyla beraber gelir zaten azalacak ama düşen/düşecek fiyatlar sebebiyle gelir aynı oranda değil daha vahim bir miktarda azalacaktır. ülkemize gelen yabancıların ortalama harcamaları 700 küsur dolarlardan 500-600 dolarlara inecek büyük ihtimalle *. yani şöyle toparlayabiliriz: ülkemize gelen yabancı turist sayısında azalış %30-35 olup, bu kişilerin bıraktığı gelir miktarı %40-50 azalabilir.

    o yüzden turistin niceliğinden daha ziyade niteliği (ekonomik olarak: harcama gücü ve miktarı) önemlidir. tabii burada geceleme sayısına da bakmak gerek, ama ortalama bir turistin ortalama geceleme sayısında pek radikal bir değişiklik olacağını sanmıyorum. yine de not edeyim dedim.

    4. ha burada gelir azalıyor belki ama o gelire bağlı olan ve bizim ödemeler dengesinde dikkat çekilmeyen önemli bir unsur daha var: maliyetler gerçeği.

    maliyetler en iyi ihtimalle azalmıyor, zamanın doğal seyrine bağlı olarak bir tık artıyor aslında. bu da sonuç olarak turizm sektörünün kârlılığını ciddi manada azaltıyor.

    şu da var, ekonomik krizde ilk bakılan konulardan değil gerçi ama, biz bu turizm işinde doğal güzelliklerimizi bir sermaye olarak ortaya koyuyor ve tüketiyoruz. bunun hesaplanabilen parasal bir karşılığı yok ama doğal güzelliklerimizi turizmle tüketiyorsak madem bari anlamlı bir karşılığı olsun diye düşünüyor insan..

    bu noktada yeri gelmişken sürdürülebilir turizm’in (ve sürdürülebilir kalkınmanın) önemine dikkat çekelim :)

    5. neyse ana konuya yeniden geri dönersek, gelen turist sayısında azalma olacağından bahsetmiştik. bir diğer deyişle türkiye’ye yönelik turizm talebinin azalmasından. ha, işte bu turizm talebinin elastik bir yapısı vardır. yani turizm talebi nazik, hassas bir şeydir, kolayca yön değiştirebilir. yani buradaki temel sıkıntı, artık türkiye’ye gelmeyen turisti, türkiye’ye turist getirmeyen acentayı gelecekte yeniden buraya çekmek için kırk takla atmak gerekeceği gerçeği.

    önümüzdeki yılda türkiye’ye turist gelmemesine sebep olan tüm olumsuz koşullar (rusya politik ve ekonomik krizleri, terör olayları ve psikolojisi, avrupa’daki negatif imaj) düzelse bile başka destinasyonlara kayan kitleleri yeniden türkiye’ye çekebilmek birkaç yıllık bir zaman alacaktır. tabii bu olumsuz koşulların gelecek yılda düzelmiş olacağına inanmak için pollyanna iyimserliğinde olmak gerekir, orası ayrı..

    işte bu yüzden turizm krizi sadece 2016 değil ama en az 2020’ye kadar (şiddeti artar veya azalır bilemem) devam edecektir.

    6. çünkü gerçekçi olalım, erdoğan ve akp hükümeti tükürdüğünü yalayabilir belki ama düşük ihtimal. yani ruslardan kaynaklı turist kaybı 2016’yı geçtim, sonraki yıllarda da potansiyel olarak yılda 3-4 milyon kişi kadar olacak.

    sonra terör ülkesi, terörü destekleyen ülke, patlayan bombalar, ölen insanlar ve turistler kısmında ülkede bir daha buna benzer bir olay yaşanmayacağını kim garanti edebilir. her patlayan bomba özellikle avrupa’dan gelecek dış turizm talebini biraz daha düşürecektir.

    diyelim ki * ülkemize bir anda politik istikrar geldi, artık güvenlik, ölüm riski yok denecek kadar az.. yine de şu anda üzerimize yapışmış olan tehlikeli ülke imajını ve teröristlere yardım eden ülke antipatisini yok etmek/unutturmak uzun yıllar alacaktır.

    7. araplar, iranlılar ile telâfi ederizciler.. en iyi ihtimalle beş yerinden delinmiş su alıp batmakta olan geminin bir hadi bilemedin iki deliğini kapatırsınız. bu arada yavaş yavaş israil’i, batı avrupa’dan geriye kalanları ve en sonunda da yerli turist’in kalanının bir kısmını da öylece kaybedebilirsiniz.

    çünkü arkadaş, ben şahsen türkiye’de antalya falan bir yere tatile gideceksem, rus varsa, isveçli varsa, alman varsa gitmek isterim. ya da senin benim gibi medeni türk insanları varsa.. arap turistlerin ve kültürünün göze battığı bir yere gitmek istemem, haremlik-selamlık konsepti veya psikolojisinin baskın olduğu bir yere gitmek istemem. ha, özellikle onun için gelmek isteyenler de olur tabii ki, ama işte bu durum pazarın net bir şekilde ayrılmasını sonucunu doğurur. yani gelecek arap turist sayısı ve harcamaları avrupalıyı ve yerliyi kaçırma riskine değer mi? dimyat’a pirince giderken..

    8. biraz da gelen ziyaretçi verileri üzerinden turist/ziyaretçi tipolojilerine bakalım:

    batı avrupa (almanya, ingiltere, hollanda, iskandinav ülkeleri vs. diğer ülkeleri de ekleyince 2015’te 15 milyonun üzerinde ziyaretçi sayısı) genellikle tatilini önceden planlar. konfor ve güvenlik talep eder. bu yılın toplamında bu pazarda yaklaşık %30’luk bir daralma gerçekleşir. gelmeye devam edenler kemik kitle olacaktır. o yüzden antalya’da, muğla’da falan yeni bombalar patlamazsa bu sayı daha çok azalmaz ilerleyen yıllarda. ancak tekrar ne zaman 15-16 milyon seviyesini gelir ve aşarız bilinmez??

    ruslar, 2014’teki 4,5 milyon kişi seviyesi geçen yıl 3,6 milyona düşmüş, rusya’nın kendi ekonomik krizinin de etkisiyle. uçak olayından ve putin yaptırımlarından sonra ise bu yıl bir milyonu bulursa şaşırırım. bu gelenlerin çoğu da tatil turisti değil bu arada. iş, aile, okul gibi sebeplerle gelip gidenler..

    bulgarlar, yaklaşık iki milyon ziyaretçi geliyor bulgar pasaportlu. ama bunların çoğu türk kökenli bulgar uyruklu kardeşlerimiz. aile ziyaretlerine geliyorlar, tatil için para harcamaya değil. ekonomik katkıları çok düşük.

    gürcüler, evet istatistiklere bakılınca geçen yıl yaklaşık iki milyon gürcü gelmiş, ama bunların da çok büyük kısmı mevsimlik işçiler veya bavul ticareti gibi amaçlarla gelenlermiş. yani bizden züğürtler ve döviz katkıları olmuyor, bilâkis bizden götürüyorlar (bizim gurbetçilerin avrupa’da falan para kazanıp türkiye’ye transfer etmeleri gibi)

    iranlılar, yükselişte olan bir grup. geçen yıl 1,7 milyon kişi gelmiş. bunların bir kısmı doğu tarafına giriş, çıkış yapanlar. ticaret amaçlı. tatile gelenleri de azımsanmayacak sayıda. ancak geleceği iran kurtarmaz, nitekim ambargonun kalkmasından sonra parası olan iran turistleri avrupa’ya yönelecektir.

    ırak, bir milyonun üzerinde ziyaretçi olmuş 2015’te. bunların tatil amaçlı gelen sayısının %10 olacağını bile düşünmüyorum. yine iş, çalışma ve bavul ticareti amaçlı görünüyor.

    zengin arap ülkeleri: bir buçuk - iki milyon civarında. en çok istanbul’a geliyorlar aslında. sosyo-kültürel yapıları ile felâket olabilirler ama iyi para harcıyorlar. bu sayı belki biraz daha artabilir ama antalya’yı, muğla’yı falan bu kesimin kalkındıracağını sanmıyorum. zaten yukarıda yazdığım gibi getiri kadar götürüleri de olacaktır.

    9. doluluk oranı gerçeği veya aldatmacası var bir de. meselâ bu yaz hiç açılmayan ve açılmayacak oteller var, onları çıkarınca kalanların doluluk oranı biraz daha yüksek görünüyor. oysa yöre, bölge veya ülke özelinde daralma olduğu kesin. yani bu sezon özelinde açılmayan otelleri % 0 (sıfır) olarak kabul edersek gerçek doluluk oranının ne olduğunu anlayabiliriz. ama şimdi o oteller hesaba katılmadığı/katılmayacağı için istatistik olması gerekenin üstünde çıkacaktır. yemeyin!

    bi de şöyle bir durum var, antalya-muğla gibi yerlere gelen tatil turistinin ortalama konaklama süresi bir hafta kadardır. iş amaçlı gelip konaklama tesislerinde kalanlar ise 1-2 geceleme yaparlar. işte bu yıl gelmeyecek olan milyonlarca insan birinci gruba girenler. yani ülke olarak satılan oda sayısında ciddi bir düşüş olacak. bu gelen turist sayısından daha önemli bir gösterge (oda fiyatı ile beraber ele alınmalı tabii, yukarıda asıl gelir ve kârlılığın önemli olduğunu yazmıştım)

    10. açılmayan otellerden bahsetmişken, turizmde talebinin küçülmesi er ya da geç turizm arzını da etkiler. 2016, 2017, 2018 krizleri derken kapanan tesis sayısında her geçen yıl artışlar olacaktır. peki sonra? hadi 2020’de kriz geçti 40 milyon turist gelecek diyelim, ulaşımıyla, oteliyle, yemesi içmesiyle o tür bir adaptasyon da sihirli bir değnek dokunmuş gibi bir anda oluşmaz, birkaç yıl da arzın toparlanması sürer.

    bu konuda en büyük sıkıntı nitelikli/kalifiye personelin toparlanması olur. nitelikli personel derken, eli yüzü düzgün, medeni, dil bilen, nitelikli iş yapan, eğitimli (tercihen turizm alanında) veya alaylı kişilerdir. buna göre, hazırda turizmde kariyer yapan nitelikli personel (ki oran olarak düşükler maalesef) başka sektörlere geçmek zorunda kalacaktır. daha da geri dönmez kolay kolay. yakın zamanda turizmde çalışabilecek potansiyel nitelikli personel, bu sektörde hiç iş bile aramaz, doğrudan başka sektörlere kayar.

    sonra ortalık başka sektörde tutunamayan, en iyi ihtimalle iyi niyetli ama kıro, en kötüsü ise metro muavini türü profile sahip çalışanlarla dolar. turizmde kaliteli personel istihdam etme sorunsalı ömürlük olur..

    11. araba devrilince yol gösteren çok olur derler ama, bugün yaşadığımız krizin ve öncesinde turizmde göze bu kadar batmasa da potansiyelimizin altında kalmamızın en önemli sebeplerinden birisi politika ve planlama konusunda olan eksikliklerdir. siyasetçinin ve yatırımcısının sadece kendi menfaatini, o da sadece “bugün” olarak düşündüğü bir coğrafyadayız.

    doğru bir turizm politikası ve planlaması:
    - doğal ve kültürel kaynakların korunmasını (peşkeş çekilmesini hiç değil)
    - ekolojik çevreye minimum düzeyde zarar verilmesini (sıfır zarar gerçekçi değil ama doğayı ön plana alan bilinç ve uygulama çok büyük fark yaratır)
    - destinasyonların taşıma kapasitesinin aşılmamasını (fiziksel ve sosyo-kültürel taşıma kapasiteleri)
    - yerel halkın ve çalışanların bilinçlendirilmesini ve turizme entegre edilmesini (bu başlık altında neden herkes türk işletmecilere küfür ederken, yunanlıları övüyor, yunanistan'a git adam yerine koysunlar diyor, bir düşünün??)
    - turizm arzının farklı turizm türlerine ve şehirlere dağıtılmasını (istanbul, antalya, muğla ile 3s ve şehir turizmi dışında kalan yer ve türleri geliştirmek öncelikli olmalıydı)
    - turizm talebinin farklı pazarlara dengeli bir şekilde dağıtılarak yönetilmesini (bütün yumurtaları tek sepete koymamak, bakınız rusya krizi. tabii burada sadece dış ülkeler olarak değil, yerli turistin de her zaman belli bir oranda ağırlanması gerekliliği ortaya çıkıyor)
    ve buna benzer eylemleri içermelidir.

    12. bizde bir yukarıdaki maddede saydığım politikaların nasıl gerçekleştiğini hepimiz biliyoruz. orasını geçiyorum.

    yalnız temelde şöyle bir sıkıntı var: türk turizmi için milat sayılabilecek (bkz: turizmi teşvik kanunu)nun çıktığı 1982 yılını takip eden 34 yıllık sürede 24 farklı turizm bakanı görev yapmış. bunlar içinde geçmişinde turizmle alakalı eğitim alan yok. turizmle alakalı bir mesleği olan tek bir kişi var (bkz: bahattin yücel). hâliyle bir bakan -iyi niyetle bişeyler yapmak istese bile- göreve gelip de turizmde neyin ne olduğunu anlayabilene kadar kabine değişiyor zaten, hooop yenisi geliyor. ki bir önceki ilâhiyatçıydı meselâ !&?

    ha sıklığını bilmemekle beraber turizm destinasyonu sayılabilecek olan illerdeki valilerin sık sık değişmesinin de faydası olmadığı aşikâr.

    13. ha şimdi bu başlıkta itfaiyelerin göreve çıkmaya korkmalarına sebep olan konuya gelirsek: turizm sektörü en azından ayakta kalabilmek için yerli turistten medet ummaktadır. ancak burada da yerli turistin geçmiş olumsuz deneyimleri sektörün aleyhine görünmektedir. kötü muamele, oluşan negatif imaj, yorumlar ve paylaşımlar* pek çok insanın buralarda tatil yapmak istememesine sebep olmakta. aynı durum pek çok yabancı turist için de geçerlidir muhtemelen. çok değil daha geçen yazdı kate moss’a bir yemek için 2300 euro hesap gelince olay çıkarması vardı. negatif tanıtım * diyoruz buna da.

    he burada söz konusu turizmciler, esnaf vs. “biz nerede yanlış yapıyoruz, bir gelen neden bir daha gelmiyor” diye iğneyi kendine batıracağına (bkz: yurtdışı çıkış harcı 100 dolar olsun) gibi fantastik önerilerle çözüm üretebileceklerini düşünüyorlar..

    (ondan sonra su veren itfaiyenin hortumuna niye halleniyorsunuz diyorlar :p )

    14. politikacıların çözüm önerileri çok daha mı iyi dersiniz?

    davutoğlu’nun açıkladığı bir paket vardı hani, dokuz maddelik. şimdi aramaya üşendim de, asıl üzerinde durmaları gereken istihdamın korunması *, personel çıkarımının engellenmesi yerine yurtdışı acentalara kolaylıklar, destekler, uçak başına 6000 dolar sübvansiyonlar falan..

    yani ülkeye girecek az bir para var zaten, onun da bir kısmından daha vazgeçelim. ki bu acentalar köpekbalığı gibiler, o fiyatları o teşvikleri bir kez alınca gelecek sezonlarda daha yüksek fiyatları kabul ederler mi sanıyorsunuz??

    yanlış anlaşılmasın, dış turistin gelmesi için, acentaların turist getirmesi için bişeyler yapılmalıydı bence de ama bu verilen teşvikler sadece zaten her türlü gelecek turistten kazanacağımız parayı azaltıyor. oysa hedef gelmeyecek turisti çekebilmek olmalıydı.. bunun için acentalara kota, performans sistemi gibi baremler konabilirdi, geçmiş yılların verileri baz alınarak!!

    yani, bence, devlet su veren itfaiye olayım dedi ama hortumu yanlış yere tuttu !!

    15. turizmin etkilediği 53 sektör varmış diye okumuştum bir yerlerde. turizmdeki iş ve hacim kaybı öncelikle bir sürü personelin işsiz kalmasına sebep olacaktır. ardından esnafı ve yörede turiste endeksli çalışan diğer insanları vuracaktır. sonra da turizmle iş yapan diğer sektörleri az ya da çok etkileyecektir. sonra bu etkilenen sektörler ve çalışanları iş yaptıkları başka sektörleri de etkileyecektir (bkz: domino etkisi)

    ama bağzı 23.681.926 kişiye sorsanız “egonomimiz çoh eyii” diyeceklerdir.

    16. aslında bu başlığın doğrudan konusu değil ama detaylı etkisi vardır diye söylüyorum: şu da var, ilk başlarda yazmıştım, ülke ekonomisi için turizmden gelen milyarlarca dolarlık döviz ülke ekonomisinin bütünü için şüphesiz çok önemlidir ancak bu para ne kadar dengeli dağılmaktadır? kazancın çalışanlar ve yerel halk arasında daha dengeli ve adil dağılması, büyük ve zincir patron işletmelerinin değil ama yerel halkın işlettiği kobi’lerin turizmde etkin rol alması, turistik işletmelerin ihtiyaçlarını (tarım vs.) yerli üreticilerden karşılamaları turizmin uzun vadeli istikrarı için gereklidir.

    17. bu son maddede kişisel duygu ve düşüncelerimi daha çok ortaya dökmek istiyorum:

    iktidar partisi a.q.p. olduğu sürece ne turizm krizine ne de diğer sektörlerde olan krizlere üzülmüyorum. kurunun yanında yaş da yanıyor olsa da ve bu krizlerin ucu muhtemelen bana, aileme, arkadaşlarıma ve sevdiklerime dokunacak olsa da, yarısının kime ve neye oy verdiği malum olan bir ülkede bir durumların yaşanmasını da içten bir sevinçle karşılıyorum, ne yalan söyleyeyim.

    bu başlık altında defalarca kez dile getirildi, dış turizmden beslenirken yerli turiste “sen kim köpeksin” diyen, uzun adama övgüler düzen işletmeler ve çalışanlarının hâline mi üzülecem? bunlar daha iyi günleri olur umarım!!

    aynı gemide gidiyoruz evet ama bu geminin bir kısım kaypak yolcuları* ve kaptanı yüzünden batmasını istiyorum. işte bu yüzden (ara: su veren itfaiyenin)

  • 16. teröre karşı tek yürek olma zamanı

    tek yurek olanlarin isik hiziyla terorist damgasi yemesinden dolayi imkansizdir. (bkz: gezi)

  • 17. dursun özbek'in ramazanda öğlen 12 mangal partisi

    dursun'un millet oruc tuttugundan daha az kisi gelir mantigiyla ucuza getirmeye calistigi parti.

  • 18. tecavüzle tehdit eden adama kurşun yağdıran kadın

    konya’da evli ve 3 çocuk annesi 42 yaşındaki havva büyükdoğurcan isimli arslandır.

    efendim; havva hanımefendi ilk eşini bir hastalıktan dolayı 2 yıl içinde kaybediyor ve rahmetliden 1 çocuğu var. sonra tecavüzcüsüyle tanışıyor ve anladığımız kadarıyla beraberlik de yaşıyor. kadın başka biriyle evleniyor ve ondan da 2 çocuk sahibi oluyor ama tecavüzcü bu durur mu? belli aralıklarla kadını tehdit edip tecavüze devam ediyor. en sonunda havva çekerim emaneti sikerim adaleti diyerek güzel bir davranışta bulunuyor.

    umarım hakimler en alt sınırdan ceza verip bu tip olaylar için hanım kardeşlerimizin elini güçlendirirler.

  • 19. gezicilerin kızılkaya'yı bile batıramadığı gerçeği

    bu sefer, trol haklı beyler.

  • 20. türkiye'den siktir olup gitmek

    henüz netleşen bişi yok ama bu heyecanı paylaşmam lazım artık.

    bu başlığa daha önce dilek babında bir iki entry girmiştim. hakimlik mülakatlarından elene elene memleketten soğuduktan sonra lisansüstü eğitime devam etmek için çok sayıda britanya okuluna başvuruda bulundum ve geçtiğimiz bahar ayları boyunca bir sürü iyi okuldan kabul aldım. edinburgh, leicester, queen mary, durham, warwick, manchester.... ve hepsi bir yana oxford!

    ben ilk kabul veren leicester'a dahi gitmeye fitken (okuldaki hocalarım inşallah daha iyi okullardan kabul gelir de leicester'a sadece gezmeye gidersin diyorlardı) dünya'nın belki de en iyi hukuk okulu olan oxford'dan "i am delighted to inform you..." diye başlayan bir kabul mektubu almak beni resmen dumur etti.

    eğitim hayatı çorbaya dönmüş biri olarak yolun sonu oxford'a çıkınca bir hoş oldum. özellikle de her kazandığım sınavdan sonra mülakatta elenince hayal dünyamda adalet bakanlığı'nı bana "lan bi sktir git. almıyoruz oğlum seni. zorla mı lan? hakimlik makimlik yok olum sana" dermiş gibi düşünmeye başlamışken...

    fakat başta dedim, işler öyle kolay değilmiş. kabul alınca olay bitmiyormuş. ben zannediyorum ki oxford'dan kabul aldığımı söylediğim tüm kurum ve kuruluşlar "ooo vay aslanım. al ulan sana istediğin kadar burs. git ülkemizi orada güzelce temsil et" diyecek.

    e be saf! e be enayi! ulan oğlum adamlar zaten okumaya ve öğrenmeye değer veriyor olsa 90-95 puan aldığın sınavlarda ancak 70 alabilmiş kifayetsiz muhterisleri mülakattan geçirip milletin başına hakim yapmazlardı.

    her neyse. ülke içinden pek ümitvar olmasam da artık, ab'nin verdiği jean monnet burs programı var, sınavının ilan edilmesini beklediğim. ve bir de oxford'un internal bursları var, görevlilerin "size çıkması muhtemel" dediği.

    ınşallah bir şekilde bursu ayarlayıp şu ielts sınavından da istediğim skoru alabilirsem eylül ayında oxfordshire yolcusuyum. bir daha da dönmem herhalde türkiye'ye.

    homesick olanı da eri potır bebesine dövdürsünler.

    not: ingiltere'ye gitmek nasip olursa, oraya gittiğim hafta bu konuyla* ilgili ne biliyorsam paylaşacağım sözlükte. hatta bu konuda kafamda dönüp duran iki fikir var. zamanı gelince bu fikirleri somutlaştıracağım inşallah dostlar.

  • 21. emre mor

    var amk. töreyi sahada görmek istemeyen adam var. benim. avrupa şampiyonası elemelerinin ölüm kalım maçında teknik direktör seni oyuna 68 de sokmuş, hayvan oğlu hayvan 9 dakika sonra direkt kırmızı görmüş. 2011 den beri forma giydiği milli takımda bi tane golü yok. kariyeri boyunca hollanda maçı hariç 90 dakika görmemiş, hala 3 maçın ikisinde oynayamacak adam için destan yazan tinerci sığırları görüyorum. matematik te bilmiyor bu beşiktaşlı tinerciler. emre morun oynama ihtimali diyelim ki %1, bu töre bozuntusunun %0 . aloo , yüzde sıfır.

  • 22. cumhurbaşkanının diplomasının olduğuna dair kanıt

    paralelleri, gezicileri, teröristleri ve amerika'yı ve almanya'yı ve dulkadir vilayetini göt edecek ispattır.

    siz kaşındınız: http://i.hizliresim.com/l1va7b.jpg

  • 23. adana'da yılanıyla lastik değiştirmeye giden adam

    (bkz: kedi köpek olunca alkış yılan olunca uuuuuuu)

    hayvansever bir vatandaş. takdir edilesi bir bey.

  • 24. ekşi sözlük'te dolu dolu mayıs 2016

    infografik hatalı bilgi içeriyor. bilecik diye bir yerden ziyaretçi var denmiş ama herkes biliyor ki bilecik diye bir yer yok.

  • 25. halk türkülerinde tabiplere olan güvensizlik

    geçmişten günümüze miras kalan türkülerde tıbba ve ilime duyulan güvensizliktir. dikkatle incelendiğinde belki de günümüzde doktorlara atılan dayakların, linç kültürünün de müsebbibi olan türkülerdir. şöyle üstünkörü hafızamı yokladığımda bile aslında nasıl da kanayan bir yara olduğunu gözler önüne serecek türküler mırıldanabiliyorum.

    (bkz: el vurup yaremi incitme tabip)

    (bkz: oy tabip şu yarayı sar sarabilir isen)

    (bkz: el çek tabip)

    (bkz: tabib sen elleme benim yaramı)

    (bkz: değme felek)
    lokman hekim gelse sarmaz yarayı
    hilebaz dostunan açtık arayı
    ne köşkümü koydu ne de sarayı
    baykuşlar tünedi dalıma benim
    değme felek değme telime benim

    (bkz: karadır kaşların ferman yazdırır)
    bu dert beni diyar diyar gezdirir
    lokman hekim gelse yaram azdırır
    yaramı sarmaya yar kendi gelsin

    (bkz: değme tabip sızılıyor)

    bunlar benim aklıma gelenler. halk türkülerimizde lokman hekim ve tabiplere yapılan bu ötekileştirmeye bir dur demenin vakti gelmedi mi sizce de?

    ek : (bkz: han sarhoş hancı sarhoş)
    han sarhoş, hancı sarhoş, yolda yabancı sarhoş
    el çek tabib gönlümden, içimdeki sancı sarhoş

  • 26. vezneciler patlaması fotosundaki kırmızılı araba

    (bkz: sen ne diyon lan değişik)

    insanlar can verdi orada yazılan kelimelere cümlelere bak. hiç mi vicdan yok? hiç mi insanlık kalmadı içinizde? neyin peşindesiniz, hangi kafa yapısının ürünüsünüz?

  • 27. erotizme en uzak şey

  • 28. survivor 2016

    amerika ödülünü kaybeden atakan'ın "yurtdışına yine çıkamadım" dediği yarışma. olm orası dominik lan, yozgat değil.

  • 29. suriyeli oldukları için yemek alamayan çocuklar

    oruç tutan müslüman kardeşlerimizin allah için yaptığı hareket. sırası geldiği halde iftar yemeğinden yararlanamamış çocuklar ve dünyayı bok çukuruna çeviren büyükler..
    güzel bir video izleyiniz..

    22. saniyede çocuğa atılan tokatı lütfen es geçmeyiniz.

    http://www.birgun.net/…irindan-kovdular-115124.html

  • 30. ciddi ciddi samsung'u iphone'dan iyi sanan insan

    ciddi ciddi bunu sorun eden insan kadar sorunlu değildir.

  • 31. 7 haziran 2016 kılıçdaroğlu cnn türk canlı yayını

    yine "erdoğan,erdoğan" diyecekmiş!ne diyecek amk? çipras mı diyecek?

  • 32. game of thrones

    - teori -

    catnamedstupidity nickli bir reddit kullanicisinin arya ile ilgili yazdigi "beyin yakan" teoriye gore;

    arya ve waif ayni kisi.

    oncelikle 5. sezondaki hall of faces'dan su kareye goz atin

    bunu da soyle acikliyor;

    waif hakkindaki bazi ozellikler;

    1- simdiye kadar sadece jaqen h’ghar veya arya gorebildi.
    2- arya'nin ne zaman ne yaptigini ve nerede oldugunu biliyor. ne zaman yalan soyledigini, ne zaman dogru soyledigini direkt biliyor.
    3- arya'yi vazgecirmeye zorluyor, guvenilmez biri haline getirmeye calisiyor.

    simdi beyin yakan teori kisma gecelim;

    "waif ile arya ayni kisi. arya kisilik bolunmesi yasamis. siyah ve beyazin evi'ne geldiginde ona bir su iciriliyor, bu su sonrasi waif yani no one karakter ortaya cikiyor. waif bir no one ve tek misyonu arya'yi oldurmek, yani arya'nin icindeki arya'yi oldurmek.
    jaqen h'ghar'in arya ile konusmadan once waif'in odadan cikmasini istemesinin nedeni de bu. jaqen h'ghar ozellikle arya'nin cift karakterli davranmayi birakmasini istedigi zamanlarda waif'in odadan cikmasini istiyor. jaqen h'ghar yalnizca arya ile konusmak istediginde waif gidiyor. arya yalniz kaldigi zaman waif tekrar geliyor.
    waif jaqen'e "soz vermistin" diye sordugunda da aslinda bunu soyleyen kisi arya'ydi. arya sonunda kendi kendisini (yani arya karakterini) oldurup olduremeyecegini soruyor jaqen'e, o da "aci cekmeden oldur" diye yanitliyor. ama herkesin farkettigi uzere jaqen burada waif'e izin verirken memnun bir yuz ifadesiyle gorunuyor. oysa arya tum bu hikayelerden once o tutsakken onun hayatini kurtarmisti.

    - teori -

    benim beynim yandi, hadi size de gecmis olsun.

    -
    -
    -

    mesajlar geldi, yvzerg nickli yazarimizin mesajini aynen asagiya yapistirmayi boynumun borcu olarak goruyorum;

    "bu teoriye sunu da ekleyebiliriz; hatirlarsan bir sahnede waif sokakta aryanin kör oldugu vakit aryayi sopayla doverken bir anda kamera acisi degisiyor ve de waif bir anda kayboluyor. ben bu sahneyi izledigimde sizofren mi la bu diye sormustum, bu teoriyi okuyunca mantikli geldi o sahne
    ve hatta sunu da eklemek istiyorum. dun dusunmustum bunu ustune bu entry yi okuyunca mantikli geldi. simdi hatirlarsan 5. sezon son bolum son sahnede 3 kisi var: arya jaqen ve waif. jaqen alip sudan iciyor sonra arya aglamaya basliyor ölme lutfen diye sonra waif niye agliyosun diyor. sonra bir bakiyoruz waif jaqen olmus. peki burda ölen kisi kim? bir fazlalik var sahnede. bu teoriyi destekleyen bir sahne yine bana gore"

  • 33. eg bilişim teknolojileri

    (bkz: 2.500tl'ye 10 entry yazdırmak)

    başlık başa kaldıktan sonra yapılan edit:

    (bkz: bhdrrr18)
    (bkz: 999 in 1)
    (bkz: polyneikes)
    (bkz: abunahide)

    benim entrymin üstünde entryleri bulunan yazarlardı bunlar.
    lakin hepsi uçmuş.

    caps alan varsa yeşillendirirse ekleyebilirim.

  • 34. oba makarnanın reklamı

    özgün bir türk reklamı daha ne? çocuk istismarı, din, emek sömürüsü her şey var.

    arka planda muhafazakar türkiye'ye oynamışlar.

  • 35. 2016 ekonomik krizi

    hiç düşündünüz mü? yaptığı her işi tam bir işgüzarlıkla yapan ve genelde sorgulayan bir halk karşısında hesap verilebilirliği olmayan işlere imza atan akp, iş ekonomi yönetimine gelince nasıl başarı sağladı. bu başarı masal mı yahut gerçek mi? başarı varsa sürdürülebilir miydi ve sürdürebiliyorlar mı? şimdi dilimin döndüğünce bunlara açıklık getireyim.

    akp öncesi dönemi, akp'nin 2002-2007 arası dönemini ve sonrasını karşılaştırmalar yoluyla ve bugünden sonraki olası durumları tahminlerle açıklayalım.

    2000 yılı ekonomik büyüme oranı: 6,8
    2001 yılı ekonomik büyüme oranı: -5,7
    2002 yılı ekonomik büyüme oranı: 6,2 (akp 03.11.2002'de iktidara geldi. 58 günde daha koltuklar ısınmadan ekonomiyi büyüttük diyorlarsa bilemem)
    2007 yılı ekonomik büyüme oranı: 4,7
    2015 yılı ekonomik büyüme oranı: 4 (standart poor's'a göre türkiye'ye gelen mülteciler bu büyüme rakamına ulaşmamıza katkıda bulunuyor)
    2016 yılı için oecd tarafından tahmin edilen büyüme oranı: 3,9

    bu arada türkiye'nin potansiyel büyüme oranı %5'tir. cumhuriyet tarihi boyunca büyüme ortalamamız, büyük buhran, 2. dünya savaşı, ambargolar görmesine rağmen %5, akp'nin iktidarı boyunca ekonomik büyüme oranı ortalaması ise %4,9'dur.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 yılı işsizlik oranı: 5,6
    2001 yılı işsizlik oranı: 7,4 (ekonomik krizin olduğu yıl)
    2002 yılı işsizlik oranı: 9,0
    2007 yılı işsizlik oranı: 9,2
    2015 yılı işsizlik oranı: 10,2 (her ile sözde üniversite açılan, üniversite mezunu işsizler ordusunu kurup, orduyu günbegün büyüttüğümüz yıllar. ucuz para dönemi yavaş yavaş bitttiği için yatırımlar azalıyor ve işssizlik rakamları 2016 turizm kriziyle birlikte daha da arttı ve artacak. )
    2016 yılı işsizlik oranı: 10,9 (işsizlik her geçen gün artıyor ama çomarlar istikrara seviniyor)

    istikrar var evet. ölümlerde istikrarlı bir artış var, bu da olmaz artık dediğimiz şeylerde çıtayı her geçen gün yükseltme konusunda istikrar var, kilis'e atılan roketlerde istikrar var (bunlar yerçekiminin olduğu ne malum, belki gök itiyor kafasında insanlar. bunlara göre o roketler atılmıyor sadece düşüyor. bakın ne kadar masum değil mi? sanki çiğ düşüyor, kardelenler açıyor kiliste), güçler ayrılığından kopuşta istikrar var, tek adamlığa gidilen yolda istikrar var, gençliğin her geçen gün umutsuzluğa itilmesinde istikrar var.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 özel kesim dış borç yükü: 19,4
    2001 özel kesim dış borç yükü: 20,5
    2002 özel kesim dış borç yükü: 21,4
    2007 özel kesim dış borç yükü: 24,8
    2015 özel kesim dış borç yükü: 35,0
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    2000 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,3
    2001 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,2
    2002 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,3
    2007 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,4
    2015 yılı gsyh / küresel gsyh: 1,4 ( 15 yıldır anlata anlata bitiremedikleri ekonomik mucize bizi dünya gayrısafi yurtiçi hasılası içinde % 0,1 kadar ileriye taşıdı ama hemen sevinilmesin bakın 1990,1991,1997,1988 yıllarında da oran %1,4. bu oran akp'nin ekonomi masalının kanıtıdır.)

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    yukardaki rakamlar dışında akp öncesiyle karşılaştırınca akp dönemi içinde en olumlu gelişme, enflasyon oranlarındaki düşüş olarak görünüyor. dedikleri gibi çift haneli rakamlardan tek haneye indirdiler. şimdi çift haneye tekrar yaklaştı ve çift haneli olmamasındaki en büyük etken petrol fiyatlarındaki inanılmaz düşüş, çin'in dünya piyasasına açılması ve amerikan merkez bankası'nın bilanço büyüklüğünün 2007 yılında 866 milyar dolarken şimdi 4.5 trilyon dolar civarında olmasıdır. bu paralar türkiye'ye gelirken enflasyonu düşürücü etki yaptı, şimdi yavaş yavaş geri çağrılıyor ve artan kur, maliyetleri de artırarak tekrar enflasyona yol açmaya başladı.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------

    imf'nin güçlü ekonomiye geçiş programı ve iktidarın ilk yıllarında esen olumlu hava -gazetelerin avrupa birliği'ne girdik gireceğiz manşetleriyle çıktığı yıllar- şimdi fersah fersah gerisinde olduğumuz mali disipilin ve dünya ekonomilerine nispeten verdiğimiz yüksek faiz sayesinde dünyaya yayılan ucuz paraları topladık. şimdi ne mali disiplin kaldı, ne imf'nin reçeteleri ne iktidarın yumuşak yüzü ne istikrar.

    ekonomi bir sosyal bilimdir, tek bir formülü ya da çözümü yoktur. yönetenlerin ufkuyla olmaz denilenler olur. 1600'lü yıllarda osmanlı nüfusu 8 milyon civarındayken dolar bazında kişi başına düşen gelir 600 iken almanya'da 800 dolar, fransa'da 850, ingiltere'de 950 dolar. o zamanlar bozulmalar kısmen başlamış, yaklaşan sanayi devriminden bihaber bir gidişat genel durumun özeti haline gelmişti.

    şimdi bu karşılaştırma yaptığımız ülkelerle genelde aynı tablolarda bile yer almamız mümkün değil. mali tablolardaki fiktif artışlar insani gelişmişlik endeksinde bize ne getirmiş diye merak edenlere cevabım, dünya ülkeleri arası sıralamada 80-90. sıralarda gidip geldiğimiz, ekvador, ermenistan, cezayir, sri lanka gibi ülkelerle kol kola olduğumuz.

    bu tabloları düzeltmek yerine tek derdimiz başkanlıkmış gibi kişisel ihtiraslar uğruna halk adına halka rağmen gündem bunlarla meşgul edilip ekonomik sorunlar örtbas ediliyor. tasarrufların azalıp yatırımları olumsuz etkilediği için zorunlu bireysel emeklilik yasası yolda. siz para biriktiremiyorsunuz biz sizin yerinize paranızı alıkoyup sizin yerinize kullanacağız. ilerde belki yüksek enflasyon nedeniyle paralarınız buharlaşıp uçarsa da beni ilgilendirmez diyecekler.

    büyük devlet olma işini yanlış anlamış olmanın beraberinde gelen anlayışın bir başka icraatı da şurda:

    (bkz: 13 yılda betona gömülmüş 150 milyar dolar/@cosmosun belasi)

  • 36. cumhurbaşkanının diplomasız olduğunu sanmak

    https://www.facebook.com/…52184098&substory_index=0

    link açılmayabilir diye de copy paste yapalım:

    gökçe fırat’tan alıntıdır.
    biri tayyip erdoğan’ın hazırladığı, diğeri marmara üniversitesi’nin hazırladığı iki ayrı diploması olan ve ikisi de sahte olan bir cumhurbaşkanımız var. ne kadar övünsek azdır.
    tayyip erdoğan’ın diploması yine gündemde.
    yani olmayan diploması. diploma meselesinin önemi büyük.
    çünkü diploması yoksa, cumhurbaşkanlığı düşer, hatta düşmekle kalmaz, hiç cumhurbaşkanı olmamış kabul edilir. attığı her imza geçersiz olur, yaptığı tüm atamalar düşer, hatta onayladığı hükümet bile otomatikman düşer. dokunulmazlığı kalkar. silivri’yi boylar!
    o kadar kritik bir konu yani.

    ilkokul
    isterseniz tayyip erdoğan’ın eğitim hayatına daha yakından bir göz atalım.
    26 şubat 1954 doğumlu.
    kasımpaşa piyale paşa ilkokulu’nu 1965’te bitirmiş. ilkokul eylül ayında başlar. yani 6 yaşında okula başlamış olsa 1960 yılının eylül ayında ilkokula kayıt yaptırır. 1960-61, 1961-62, 1962-63, 1963-64, 1964-65 dönemlerinde okula devam eder. kayıpsız bir şekilde mezun olur. hiç belli etmiyor deseniz de demek ki ilkokul diploması var!

    ortaokul-lise
    1965’te ilkokulu bitirdikten sonra istanbul imam hatip lisesi’ne giriyor. o yıllarda orta kısım 4 yıl, lise kısmı ise 3 yıl, toplamda 7 yıllık eğitim veriyor. 1965-66, 1966-67, 1967-68, 1968-69 dönemlerinde orta kısım 1969-1970, 1970-71, 1971-72 yıllarında lise kısmı.
    yani tayyip erdoğan’ın 1972 yılında istanbul imam hatip lisesi’nden mezun olması gerekir. ama 1973’te mezun olmuş! 1 yıllık bir kayıp var, acaba tayyip erdoğan 1 yılı tekrar mı etti? yani sınıfta mı kaldı? lise yıllarında pek başarılı bir öğrenci olmadığını zaten arkadaşları da aktarıyor. süleyman demirel’den turgut özal’a kadar, tüm devlet liderlerinin ilkokul karnelerine kadar, aldıkları tüm notları biliyoruz.
    öyle ki osmanlı döneminde okuyan mustafa kemal’in bile okul sicilleri, karneleri, ders notları elimizde. ama tayyip erdoğan’ınki yok!
    neden?
    kasımpaşa piyalepaşa ilkokulu veya istanbul imam hatip lisesi, böylesine önemli bir mezun verdiğine göre, o talebenin tüm sicil defterini, karnelerini, okul notlarını, çerçeveletip okul girişinde neden sergilemez? biz cumhurbaşkanımızın ortaokul veya lisede sınıfta kalıp kalmadığını bile bilemiyoruz!

    üniversiteye nasıl girdi? aslında bu lise son sınıf devresinin üzerinde durmak gerek. çünkü o iki yıl çok kritik. 12 mart dönemi. 1971-73 arası. artık lisede reşit bir öğrenci. 1973’te imam hatip’ten mezun oluyor ama üniversiteye girme hakkı yok. çünkü o tarihlerde, imam hatip mezunları ilahiyat dışında bir bölüme giremiyorlar. girmek isteyen olursa normal bir liseden diploma almak zorunda. tayyip erdoğan da, çok dini bütün bir insan olduğu için ilahiyat’ta okumak istemiyor, ticari ilimler okumak istiyor! bunun için de önünde bir yol var. lise fark derslerini verip, bir diploma alıp, üniversiteye girebilir.

    ortaokul-lise döneminde 1 yıl sınıf kaybı olan tayyip erdoğan, 1973 haziran’ında liseyi bitirip eve kapanır, ders çalışır ve ekim ayında eyüp lisesi’nden diploma alır! sonra bu diplomayı alır ve aksaray ticari ilimler akademisi’nin yolunu tutup orada kayıt yaptırır. lise fark diploması neden yok! 1973 yılında ekim ayında yine de üniversiteli sayılamaz. çünkü kayıt yaptırdığı yer üniversite değil akademi’dir.
    bir tür yüksek okul ama üniversite değil! 1973’te kayıt yaptırırken akademi’ye iki adet diploma sunmuş olması gerekir. birincisi, istanbul imam hatip lisesi diploması. ikincisi, eyüp lisesi diploması.
    bildiğimiz kadarıyla imam hatip diploması var ama eyüp lisesi diploması yok! eyüp lisesi, bu pırlanta öğrencisini mezunları arasında saymasına rağmen, diplomasını çerçeveletip okul girişine asmamış!
    kaldı ki eyüp lisesi’nde verdiği kaç fark dersi var, bu sınavlar ne zaman yapılmış, bu sınavlardan kaç almış, bu kayıtlar da ortada yok.
    eyüp lisesi’ne ait öğrenci numarası ve sicil kaydı yine yok.
    insan ister istemez meraklanıyor, nerede bu diploma? ya da var mı böyle bir diploma!?
    hadi diyelim eyüp lisesi bu kadar ihmalkar, aksaray ticari ilimler akademisi’nde her iki diplomanın da orijinali ya da noter onaylı bir sureti olmak zorunda. eğer aksaray akademisi sonradan marmara üniversitesi haline dönüştü ise, o zaman da marmara üniversitesi’nde, tayyip erdoğan’a ait bir pembe karton kapaklı sicil dosyası olmalı. burada da bu diplomalar olmalı! ama yok! sahi nerede bu eyüp lisesi diploması?!

    üniversite yılları
    gelelim akademi günlerine… 1973 yılında akademi’ye girmiş.
    normal şartlar altında, 1976 yılında mezun olması gerekir. çünkü okul 3 yıllık. ama mezuniyet tarihi 1981! 3 yıllık okulu 8 yılda bitirmek!
    hadi hakkını yemeyelim. son yılı şubat döneminde bitirmiş, yani yarım sene eksiği var. ama sayalım: 1973-74, 1974-75, 1975-76, 1976-77, 1977-78, 1978-79, 1979-80, 1980-81. yine 7.5 yıl ediyor!

    burada hemen bir duralım ve 8 aralık 2013 tarihine dönelim ve başbakan tayyip erdoğan ne demiş okuyalım:
    “üniversitelilere sınırsız af diye bir şey tanımıyoruz. çünkü bu öğrenciler üniversiteleri terör alanına çevirdiler. hazırlığımızı yapıyoruz, 6-7 yıl içinde bitirdin bitirdin. bitiremedin güle güle?” dedi.
    bak sen şu tayyip’e! sen 3 yıllık akademi’yi 7.5 yılda bitir ama 4-5 yıllık üniversiteyi 6-7 yılda bitiremeyen öğrencileri okuldan şutla!..
    3 yıllık okulda7.5 yıl öğrencilik lise döneminde 1 yıl kaybı olan bir öğrenci için, normal bir kayıp diyebilirdik belki. ama biliyoruz ki, lise’de 1 yıl kaybeden tayyip erdoğan, 1973 yazından itibaren çok çalışkan bir öğrenci olmuştur ve fark derslerini bir çırpıda vermiştir!
    hadi diyelim tekrardan biraz tembelleşti. ya da rehavete kapıldı.
    ama 3 yıllık okulda, 7,5 yıl kayıt silmeden kimseyi tutmazlar!

    birinci ihtimal; kaydı silindi, diploması o yüzden yok!
    ikinci ihtimal; kaydı silindi ama 1981’de afla geri döndü ve okulu bitirip diplomayı aldı.
    ama her iki halde de, kayıt silme belgesinin olması gerekir. nerede bu belge? afla döndü ise, başvuru belgesi nerede? iki belge de yoksa, nerede bu öğrenci?

    arkadaşsız öğrencilik
    aslında bu da üzerinde çokça durulan bir konu. tayyip erdoğan’ın üniversite arkadaşı hiç yok. onu tanıyan, bilen, gören, duyan kimse yok. düşünsenize, sizinle aynı sırada oturan, aynı sınıfınızdaki arkadaşınız, önce büyükşehir belediye başkanı oluyor, sonra başbakan ve şimdi de cumhurbaşkanı. ama bir tane bile üniversite arkadaşı çıkmıyor. üstelik, imam hatip arkadaşları ile çok sıkı bağlarını onlarca yıl sürdüren vefalı bir arkadaştır tayyip erdoğan. ve yine tüm arkadaşlarını kollayan, iş veren biri. neden bir tane arkadaş çıkmaz şu akademi’den?

    iki kritik yıl: 1971-1981
    isterseniz tayyip erdoğan’ın lise ve üniversiteden mezun olduğu, ya da mezun gözüktüğü veya gösterildiği iki yıla odaklanalım.
    1972’de bitirmesi gereken liseden 1973’te mezun oluyor. yıllar 1971 darbesi dönemi. mit’in islami kesimler içine sızdığı yollar.
    mümtaz’er türköne 5 temmuz günü şu satırları yazdı:
    “70’lerin başına ait bir hikâye. üniversitede okurken polisler sebepsiz yere siyasî şube’ye alıyor; iyi polis-kötü polis muhabbeti ile korkutucu bir sorgudan geçiriliyor. en nihayetinde üçüncü bir kişi ‘bize çalışacaksın’ diye meseleyi bağlıyor. islâmcı dostum, ‘ben reddettim, ama çevremde aynı tezgâha düşüp teklifi kabul eden çok sayıda tanıdığım olduğunu anladım’ diye bitirdi hikâyeyi.”
    ertesi gün ali bulaç açıklama yaptı. o kişi benim ve olay doğrudur diye…

    1970’lerin başı…
    liseyi bir yıl uzatan bir isim, kendi ifadesine göre islamcı hareketin içinde yer alan bir isim tayyip erdoğan!
    acaba?
    10 yıl ileriye gidelim ve 12 mart’tan 12 eylül darbesi dönemine gelelim.
    1976’da bitirmesi gereken akademi’yi 1981’de bitiriyor.
    tesadüf yine darbe dönemi.
    her iki darbe döneminde de, tayyip erdoğan’a kimse dokunmuyor.
    kendi ifadesi ile islamcı gençliğin en önde gelen lideri olduğu halde.
    12 eylül’ün en önemli nedeni olarak gösterilen konya mitinginin başında olduğu, istiklal marşı okunurken oturma eylemi yaptığı halde…
    diğer islamcılar hapse atılırken, tayyip erdoğan’a üniversite diploması veriliyor!
    mit ajanı mı?
    aslında diplomalardaki tutarsızlıklar, başka bir şeyin göstergesi.
    akademi’ye nasıl girdi?
    neden hiç devam etmedi?
    neden ve nasıl diploma alabildi?
    bunun ülkemizde tek açıklaması olabilir:
    ya emniyet ya da mit elemanı ya da personeli olmak!
    tayyip erdoğan’ın okul yıllarındaki karanlık, ancak mit arşivine bakılarak aydınlatılabilir.
    sahte geçici mezuniyet belgesi
    gelelim işin sahtecilik kısmına.
    tayyip erdoğan’ın elinde 1981 yılında aldığı geçici mezuniyet belgesi var.
    ama bu geçici mezuniyet belgesi
    mühürsüz,
    resimsiz,
    imza sahte.
    bir belgede üç ayrı kalpazanlık!
    mühürsüz mezuniyet belgesi asla olamaz.
    mühürsüz hiçbir devlet evrakı olamaz.
    mühür varsa devlet vardır, mühür yoksa devlet yoktur!
    kaldı ki tayyip erdoğan’la aynı yılda ve dönemde geçici mezuniyet belgesi alanların evrakında mühür de var, fotoğraf da var.
    üstelik imzalar farklı.
    tayyip erdoğan’ın geçici mezuniyetindeki dekan doç. dr. sinan arıtan’ın imzası ile diğer geçici mezuniyet belgelerindeki dikan doç. dr. sinan arıtan’ın imzası farklı.
    belli ki tayyip erdoğan, askerliğini yedek subay olarak yapmak için bir sahte belge düzenlemiş.
    belki kendi isteğiyle belki de üstlerinin yönlendirmesiyle.
    1982 yılının askerlik belgelerine bakılarak, tayyip erdoğan’ın nasıl yedek subay olabildiği araştırılabilir. askerlik şubesindeki dosyasında neler var. askeri birliğindeki dosyasında ne evraklar var.
    yedek subay kantinci?
    kaldı ki burada da bir başka sıkıntılı durum var.
    tayyip erdoğan, kendi hayat hikayesini anlatırken askerliğini 1979 yılında yaptığını anlatıyor.
    ama askerlik kayıtları 1982’yi gösteriyor.
    (bu arada soner yalçın, kayıp sicil’de 1983 olarak belirtmiş)
    öyle garip bir durum ki, askerliğini 1979’da yaptığına dair gazete küpürleri ve bir de asker şapkalı bir resim var.
    hafıza yanılır.
    çünkü insan yanılır.
    ama bir insan askerliğini 1982’de yapıp da 1979’da yaptığını anlatamaz.
    basit bir nedeni var, 1980’de darbe oldu.
    tayyip hem 1979’da askerlik yaptığını iddia ediyor, hem de 1980’da darbede gözaltına alınıp metris’e atıldığını.
    herkes metris yalanına gülüyor, bir caka satma olayı diye.
    ama daha vahimi, tayyip, metris kurulduğunda metris’i kuran ordunun yedek subayı!
    üstelik bunu da karıştırıyor.
    burada hemen askerlik parantezi de açalım derim.
    tayyip’in askerlikle ilgili de bir fotosu ve arkadaşı yok!
    tıpkı üniversite gibi.
    kantinci olduğunu söylüyor ama sadece tek başına çekilmiş bir fotosu var.
    bu arada ergün poyraz’ın yayınladığı askerlik belgesinde kantin subayı değil takım komutanı gözüküyor.
    yoksa diyorum, bu belge de mi sahte?
    garip değil mi?
    hem hayalet öğrenci…
    hem hayalet asker…
    bu işte sizce bir mit yeniği yok mu?
    tayyip erdoğan’ın askerlik fotosu olmadığı için şüpheler oluşunca, rize müftüsü yusuf doğan bir foto yayınladı tayyip erdoğan’ın da olduğu.
    ama yusuf doğan askerliğini 1983’te kıbrıs’ta yapmıştı!
    her yalanı kapatmak için başka bir yalan çıkıyordu piyasaya.
    sahte diploma
    aslında üniversiteden diploma almanız şart değildir. geçici mezuniyet belgesi ile de pek çok işleminizi yapabilirsiniz.
    prosedür şöyledir.
    okuldan mezun olduğunuz an, üniversite size bir geçici mezuniyet belgesi verir. ama hemen akabinde diploma da hazır olur ve diplomalar arşivinde saklanılır.
    siz okula gittiğinizde öğrenci işlerine gider ve ben diplomamı almamıştım dersiniz, arşivden çıkartıp verirler.
    yani zaten hazır olan diploma size verilir, yeniden bir diploma düzenlenmez!
    tabi verirlerken imzanızı alırlar, teslim tesellüm belgesi ile.
    tayyip erdoğan, 1981’de mezun olduğunda akademi mevcut.
    o yıl içinde mutlaka diploma hazırlanmış olmalı.
    1982 yılında akademi marmara üniversitesi’ne bağlandı ise, bu diploma, arşivle birlikte marmara üniversitesi arşivine devredilmiş olmalı.
    yani tayyip erdoğan’ın elinde, üzerinde marmara üniversitesi yazmayan bir diploma mutlaka olmalı!
    ama yok!
    marmara üniversitesi, eski diplomaları imha edemez. saklamak zorundadır. ama bir imha kararı alınacaksa, bu da üniversite karar defterinde yazılı olmalı.
    kararsız imha olamaz.
    ama böyle bir karar da yok!
    diploma ihtiyacı
    aslında tayyip erdoğan’ın bir diplomaya da ihtiyacı yok ki.
    bir dönem muhasebecilik yapıyor, sonra particilik. ondan diploma isteyecek kimse yok. zaten 1981’de mezun olan tayyip erdoğan, 1994 yılına kadar okula uğramıyor ve diploma da almıyor.
    1994 yılanda istanbul büyükşehir belediye başkanlığına aday oluyor.
    işte o tarihte diploma gerekiyor.
    ya da kendisi öyle hissediyor.
    ysk’ya bir diploma veriyor.
    dikkat edin tarih 1994!
    peki bu diploma nerede?
    evet bu diploma ortalıkta yok!
    iki diploma ikisi de sahte
    ama ergün poyraz bu diplomayı yayınladı.
    ne zaman?
    tam da cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında.
    26 eylül 2015’te oda tv haber sitesinde.
    ama bu tarihte başka bir şey daha olmuştu, tayyip erdoğan cumhurbaşkanı adayı olunca, yusuf halaçoğlu, tayyip erdoğan’ın 4 yıllık üniversite mezunu olmadığını, bu nedenle aday olamayacağını açıklamıştı.
    peki ne oldu?
    bunun üzerine marmara üniversitesi hemen tayyip erdoğan’a bir diploma düzenleyip verdi.
    artık diploması vardı!
    ama büyük bir hata yapmışlardı. verdikleri yeni diploma ile 1994’te tayyip erdoğan’ın ysk’ya sunduğu diploma farklıydı!
    yani iki diploması vardı artık tayyip erdoğan’ın ve ikisi de birbirinden farklıydı.
    iki sahte diploma!
    kim sahtekar?
    marmara üniversitesi’nin bir kabahati yoktu aslında.
    tayyip erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması gerekiyordu ama diploması yoktu.
    mecbur bir diploma vereceklerdi.
    yoksa hapsi boylarlardı.
    onlar da kendilerince bir diploma hazırladılar.
    ve tam da o dönemde istanbul anadolu 5. sulh ceza mahkemesi, marmara üniversitesi’nin diploma erişim linkine erişimi yasakladı.
    bir haltlar karıştırıyorlardı ve bu ortaya çıksın istemezlerdi.
    sadece bu karar bile, ortada bir kalpazanlığın olduğunun kanıtıdır.
    erişim engellendi, üniversite rektörlüğü sahte diplomayı üretti ve açıkladı.
    ama üniversitenin tayyip’in daha önce bir diploma aldığından (ya da kendisinin hazırladığından) haberi yoktu ve şimdi iki diploma birbirini tutmuyordu.
    sıkıntı şuradaydı, üniversite bir kişiye 1994’te diploma verdi ise, bunu bilirdi.
    belli ki tayyip erdoğan, bu diplomayı üniversiteden almamış kendisi hazırlamıştı, o nedenle üniversitede kaydı da yoktu.
    eğer üniversiteden alınmış olsaydı, bu kaydı gören üniversite tayyip erdoğan’ı uyarır, siz zaten daha önce bir diploma almışsınız derdi.
    gerçekten de aldığınız diplomayı kaybedebilirsiniz, çaldırabilirsiniz vb. böylesi durumlarda bir kayıp ilanı çıkartır, o ilanla başvurur, o kayıp ilanı üzerine üniversite size yeni bir diploma verir.
    ama işte bu prosedür de uygulanmamıştı.
    biri tayyip erdoğan’ın hazırladığı,
    diğeri marmara üniversitesi’nin hazırladığı iki ayrı diploması olan
    ve ikisi de sahte olan bir cumhurbaşkanımız var.
    ne kadar övünsek azdır.
    marmara’nın sahte diploması
    marmara üniversitesi’nin yeni hazırladığı diploma da baştan aşağı sahteydi.
    nasıl mı?
    diplomada 1981 şubat mezunu yazıyor. ama üniversitelerde şubat diye bir dönem yoktur. güz dönemi ya da yaz dönemi yazması gerekir.
    üniversitenin altında dekan olarak prof. dr. ömer faruk batırel ismi ve imzası var. ama o ömer faruk batırel o dönemde ne dekan ne de profösör.
    geçici mezuniyet belgesindeki öğrenci numarası ile diplomadaki öğrenci numarası da birbirini tutmuyor üstelik!
    ve bir üniversite böyle abuk sabuk bir diploma düzenler mi?
    bu sahte diploma üzerine yazılar çıkmaya başlayınca, akp’nin internet trolleri bir belge yaymaya başladılar internet üzerinde.
    ingiltere’den principal forensic service adlı bir adli kuruluştan, anthony stockton’un diplomayı incelediği ve doğruluğunu onayladığı iddia ediliyordu.
    sonra nokta dergisi uzmana ulaştı, uzman çok şaşırdı, ne böyle bir belge incelemişti ne de böyle bir rapor vermişti.
    yani sahte diplomanın sahte olmadığını ispatlamak için sahte bir rapor düzenlemişlerdi.
    eee reislerine özenmişlerdi doğal olarak.
    diplomasız başkanlık
    diyelim ki üniversite diploması sahte.
    kim ne yapabilir ki mi diyorsunuz…
    yanılırsınız.
    hukuk sistemi, bir anda ters bir hamle yapabilir.
    işte o zaman tayyip erdoğan cumhurbaşkanlığı mevkiini yitirebilir.
    zaten o da bu riski görüyor, o nedenle başkanlık sistemini istiyor.
    başkan olursa, başkanlık yeter şartı olarak üniversite mezunu olmak aranmayacak.
    zaten 2007’den itibaren yaptıkları anayasa taslaklarında cumhurbaşkanının ilkokul mezunu olması yeterliydi!
    tabii tayyip erdoğan yerine abdullah gül cumhurbaşkanı oldu ve o anayasa değişikliğine gidilmedi.
    bu arada da sahte diploma ile tayyip erdoğan cumhurbaşkanı oldu, üstelik anayasa değişikliği de yapılmamıştı.
    işte o nedenle üniversiteye erişim engeli kondu.
    diploma sahte dedi ölü bulundu
    ama bu dönemde sadece erişim yasağı konmadı, bir de şüpheli bir ölüm gerçekleşti.
    tayyip erdoğan cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayınca, onunla aynı dönemde aksaray ticari ilimler akademisi’nde okuyan muhasebeci ömer başoğlu, “recep bey’in diploma kalpazanlığı” başlıklı bir video hazırladı ve facebook sayfasından paylaştı.
    sonra olanlar oldu.
    video ortadan kaybedildi.
    banka hesabına bile bloke konuldu.
    ve birgün ömer başoğlu evinde ölü bulundu.
    kimilerine göre zaten ölümcül hastalığı vardı ama zamanlaması pek manidardı.
    diploma kaydı yok!
    son olarak, ankara’da görülen dava haber olunca, oda tv muhabiri bir uyanıklık yaparak yeni bir haber yaptı.
    marmara üniversitesinin diploma sorgulama bölümü vardı.
    link üzerinden ister isim yazarak, ister tc kimlik numarası ve okul numarası ile, diplomanız var mı yok mu sorgulayabiliyordunuz.
    muhabir tayyip erdoğan için arama yaptı, diploma kaydı yoktu!
    ne olur olmaz diye, bu defa videoya da kaydetti.
    bu haber üzerine 29 mayıs tarihinde ben de aynı aratmayı yaptım, tayyip erdoğan’ın diploma kaydı yoktu.
    attığımız twitlerle olayı duyurunca, sahte diploma türkiye’nin en çok konuşulan olayı haline geldi.
    ve bunun üzerine marmara üniversitesi, sorgu bölümünü değiştirdi.
    artık tayyip erdoğan’ın diploma kaydı var!
    sahte diplomayadava açmıyor!
    kısacası olay basit bir sahtecilik değil.
    organize ve ısrarlı bir sahtecilik sürüyor.
    ve her şeye dava açan tayyip erdoğan, bu sahtecilik iddialarına dava açmıyor.
    şimdiye kadar bana 7 dava açmıştı, diploma ile ilgili yazama dava açmadı.
    ergün poyraz’ın iddialarına da dava açmadı, yalçın küçük’e de yusuf halaçoğlu’na da…
    garip bir durum değil mi?
    ________________________________________
    tayyip erdoğan’ın diploması sahte mi değil mi? nasıl anlaşılır?
    ilkokula kayıt olursunuz. kayıt olduğunuz andan itibaren size bir ilkokul numarası verilir. bu sizin ilkokul “kimlik” ya da “sicil” numaranızdır.
    ilkokul’da her yıl sonu bir karne alırsınız. bu karneler size verilir ama okul kütüğünde tüm karneler sizin sicil defterinize kaydedilir. bu defterler atılmaz, saklanır.
    ilkokulu bitirirken size bir diploma verilir. diploma verildiği andan itibaren mezun olursunuz.
    bir işe başvuracak olursanız eğer, o diplomayı, aslını ya da fotokopisini, ya da noter onaylı bir suretini işyerinize sunarsınız.
    eğer orta eğitime devam edecekseniz bu diplomanın aslını gireceğiniz ortaokula teslim edersiniz.
    ortaokulda da aynı prosedür devam eder. yeni bir numaranız, yeni bir sicil kaydınız olur. ortaokuldan mezun olurken de yine bir diploma alırsınız.
    sonra lise hayatı başlar, liseye girerken bu defa ortaokul diplomanızı liseye teslim edersiniz. yeni bir numara ve yeni bir sicil defteri.
    liseyi bitirirken de yine bir diplomanız olur. üniversiteye girerken de o diplomayı teslim edersiniz.
    o halde üniversiteye girerken mutlaka ve mutlaka bir diploma teslim etmeniz gerekir. bu teslim edilen diplomayı üniversite saklar.
    üniversiteyi bitirirken üniversite size bir diploma verir.
    peki üniversite mezununun elinde ne kalmıştır.
    sadece bir üniversite diploması.
    peki lise diploması.
    o hâlâ üniversite arşivindedir ve saklanılır.
    marmara üniversitesi’nin diploma belgesi sunması yeterli değildir.
    tayyip erdoğan’ın istanbul imam hatip diploması ve eyüp lisesi diploması şu anda marmara üniversitesi’ndedir. üniversite acilen bunları da kamuoyuna sunmak zorundadır.
    yani orijinallerini.
    karbon testine sokalım görelim…
    ha tabi varsa böyle bir diploma.
    peki bu yeterli mi?
    elbette değil.
    tayyip erdoğan’a ait tüm okul kayıtlarını da çıkartmak zorundalar.
    hangi dersleri almış, hangi dersten kaç puan almış bilelim.
    ama
    lise diploması yoksa
    ders geçme belgeleri yoksa…
    diploma da yok sayılır.

  • 37. 2016-2017 sezonu galatasaray futbol formaları

    rakibin astigmatından yararlanıp maç kazanmaya yöneliktir. bir de migrenleri tutarsa tadından yenmez.

  • 38. 7 haziran 2016 bekir coşkun'un ayıp yazısı

    okuduğu idrak edemeyen dalyarakları göstermiştir!

  • 39. edirne belediye başkanı'nın ibretlik cevabı

    ben orada orospu muamelesi görmedim pek. yani pezevenk de olabilir, peçeteci de olabilir. hatta mama da olabilir.

    ama illa ki bi orospu muamelesi değil.

  • 40. uğur ışılak'ın goethe'nin şiirini okuması

    goethe esprileri hala yazılmamış.
    (bkz: o goethe ışılak öte)

  • 41. tuz gölü'nde yerli turiste linç girişimi

    ön-edit: aşağıda göl esnafının çalışma şekli hakkında yazdıklarımın bir kısmı daha önceden yazılmış, başlığı görünce zaten dolu olduğum bir konu olduğu için direkt gelip yazdım.

    açılın ben turist rehberiyim.

    özellikle yabancı gruplarla çok sık uğrarım buraya. söz konusu dükkan yol kenarında olmasına rağmen ileriye doğru genişleyerek göle inen tek yolu yutmuş durumda. daracık bir yolu kesen iki tane "meydancı" elinize zorla bir tuz ürünü sürmeye çalışır ve bunu başardıktan sonra sizi elinizi yıkamak üzere dükkana yönlendirir. tebrikler kapana girdiniz. (zaten madem sürdükten sonra yıkanması icap eden bir şey, niye alıp elime süreyim değil mi)

    oysa oraya gelen insanların tek amacı tuz gölünün fotoğrafını çekmek, tuzun üstünde yürümek. her gün görmedikleri bir güzelliği deneyimlemek.

    buraya her geldiğimde yabancı gruplarıma araçtan inmeden önce şunu söylerim, sizlerin de kulağına küpe olsun:

    "yol üzerinde elinize sözde kozmetik bir ürünü sürmeye çalışan insanlarla karşılaşacaksınız. bu sizi dükkana sokarak size ne olduğu belirsiz şeyler satmak için kurulmuş bir tezgahtır. bu insanlar oldukça ısrarcı olabiliyorlar. o yüzden tester için elinizi uzatmanızı istediklerinde "hayır, teşekkürler" bile demeden, onları muhattap almadan direkt yanlarından geçin ve göle gidin. göz teması kurmaz ve onlara yoklarmış gibi davranırsanız atlatırsınız."

    bana kendi ülkemde, kendi insanlarım hakkında bunları söyletiyor bu insan müsveddeleri. çünkü "hayır"dan anlamıyorlar. yolunuzu kesiyorlar, kolunuzu tutup fiziki temasta bulunuyorlar. tepki verirseniz 10 tanesi bir olup odunla saldırıyorlar. sadece tuz gölü esnafı değil, efes'ten tut kapalıçarşı'ya bütün hepsi yapıyor.

    ama aynı uyarıyı yerli gruplarıma yapamıyorum maalesef. çünkü türkler vırt gel ağızlı. gidip dükkanın önünde eşine yüksek sesle seslenebiliyor "ay gel buraya, rehber oraya girmeyin kazıkçı onlar dedi" diye. ondan sonra 20 esnaf birleşip rehberi dövdü başlığında tartışıyoruz o konuyu.

  • 42. samsung galaxy s7 edge

    ağlak apple fanboylarını toplamayı başarmış telefondur. ne mal adamlarsınız siz.

    ulan biz de iphone 4, iphone 5s falan kullanmış adamlarız, kalkıp şuraya "tııçviz" falan yazıyorsunuz. kullanma gerizekalı touchwiz'i, bak çok net; kullanma.

    halihazırda hala ipad 2 retina kullanmaya devam ediyorum, hiçbir tablete de değişmem. kalkıp da galaxy tab başlığında holiganlık yapmıyorum ama. burayı okuyup birileri faydalansın diye yazıyorsunuz, forum kafasından çıkamamış ergenin teki aklı sıra laf atıyor "ı kıdır pırı virinci biyin yınıyır tıbi"

    ulan para benim değil mi? istediğim yere harcarım, istersem götüme sokarım. sana ne?

    dslr makine konusuna hiç girmiyorum, kalkıp dslr makineyle karşılaştırdığımı sanmış taş kafa. of neyse, ötede oynayın hadi.

  • 43. lyanna mormont

    tam bir kuzey kraliçesi. sert, soğuk, öttürgeçli. helal olsun, oynayan çocuk da çok iyi oynamış, repliklerini de çok güzel yazmışlar, 5 dakikada fanı olduk. hatta kampta bile gördüm kendisini ki, hakkaten şu çocuktaki zeka, asalet ve cesaret "ay ben yanmıyorum" sarı boyalısında yok. büyüyünce westeros'u yönetebilecek kabiliyette. bak 5 dakikada bunu hissettirdi.

    diğeri ise sıkışınca kendini ızgara zannediyor amk.

  • 44. 7 haziran 2016 metrobüs kazası

    (bkz: sarı damperli kamyon)

    bunlar şehir içi trafiğinden ne zaman men edilecek diye bekliyorum, fakat olmayacağını da biliyorum.

    allah sonumuzu hayır etsin demek dışında malesef elimden bir şey gelmiyor...

  • 45. asla yapmam dediğini yeni sevgilisiyle yapan kız

    olm bu neyse, en kötüsü şu :

    daha önceki sevgilisiyle yaptığı şeyleri seninle yapmayan kız.

    bahane olarak da "ben hatalar yaptım ama artık öyle değilim" vs der vicdan ve asalet duygularımızı istismar eder. hiç bişey de diyemezsiniz. pazarlık ikna vs edemezsiniz.

    anında bırakın. sizi 99% bir atm, bir son çare, "safety net" olarak görüyor. size karşı arzu duymuyor.
    arzunun pazarlığı olmaz.

  • 46. atalay filiz

    herif elinde bi ton bavulla metropolleri geziyor ben dag basinda iki bira icerken polis tepeme biniyor. olacak is mi lan?

  • 47. davutoğlu'nun dış politikayı sıçıp batırması

    bir akpartisi klasiğidir.
    kim hangi makamda ise , oradaki durumu sıçıp batırmak üzerine sistem kurmuş adamlar.
    az saygı duyun!

  • 48. 5 haziran 2016 osmaniye'deki trafik kazası

    3 öğrencisini kurtarıp 4.dalışında hayatını kaybeden o öğretmen benim amcamdı. aile içindeki saçma sapan bir meselenin sebep olduğu küslük yüzünden yıllardır iki kelam etmediğim amcam. sınavlarım yüzünden ölüm haberi bana geç verilen, cenazesine bile gidemediğim amcam. haberi aldığımdan beri boş boş duvara baktıran amcam.

  • 49. numan kurtulmuş'un teröre verdiği çok sert tepki

    ülkenin güvenliğinden sorumlu olan hükümette başbakan yardımcısı olan numan kurtulmuş'un, istanbul vezneciler saldırısına verdiği tepki. bu tepki dosta güven, düşmana korku salmıştır.

    iste o tepki:

    numan kurtulmuş: "bu saldırıyı yapanlara, ıslah olmaları için dua ederiz; ama ıslah olmayacaklarsa elleri kurusun, elleri kırılsın."

    http://www.haberdar.com/…elleri-kurusun-h32331.html