jusekule10
profili

  • 25 ekim 2015 trt propaganda konuşmaları

    hdp adına mustafa sarısülük:

    "türkiye halkları, işçiler, emekçiler, yoksullar, kadınlar, gençler ve tüm ezilenler, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

    bundan iki sene önce, haziran ayında, taksim'de gezi parkı'nda bir mücadele başladı. bir özgürlük mücadelesiydi bu. hep birlikte omuz verdik bu mücadeleye. yok sayılmalara, sömürülmeye, kentlerimizin kâr ve iktidar hırsına peşkeş çekilmesine, doğanın talan edilmesine karşı "buradayız" demek için bir araya geldik. sonra diğer şehirler de katıldı çağrımıza. özgürlük talebimiz büyüdü, bütün ülkeye yayıldı, sel oldu. bize sadece kendilerinin uygun gördüğü bir yaşamı dayatanlara karşı onurumuzu korumak için direndik. hep birlikte.

    'hepimizin yüreği geleceğe dair umutla dolu'
    farklıydık hepimiz. belki de daha önce hiç dinlememiştik birbirimizi. belki de birbirimize karşı çeşitli önyargılarımız vardı. işte bu direnişle aslında bir yanımızla hiç de farklı olmadığımızı öğrendik. birbirimizi tanıdık, birbirimize dokunduk. yemeğimizi beraberce pişirip eşit şekilde dağıtabileceğimizi; yaşadığımız yeri el birliğiyle temizleyebileceğimizi; birbirimize bakabileceğimizi; dayanışma içinde birlikte tartışarak ortak karar alabileceğimizi; tüm farklılıklarımızla ortak bir yaşam kurabileceğimizi gördük. hepsinden önemlisi, ‘bir avuç seçkin siyasetçinin' bizi yönetmesine ihtiyacımız olmadığını anlamaya başladık. hepimizin yüreği geleceğe dair umutla doldu.

    işte iktidarı elinde tutanlar, tam da bu umuda saldırdılar. eşit, özgür ve kendi kendimizi yönetebileceğimiz yeni bir yaşam hayaline saldırdılar. çünkü iktidarlar en çok ezilenlerin umutlarından korkarlar. bu korku ile bizden en kıymetlilerimizi aldılar. ali ismail'i, abdocan'ı, ahmet atakan'ı, medeni'yi, mehmet ayvalıtaş'ı, berkin elvan'ı, hasan ferit'i, ethem'i katlettiler. binlercemizi yaraladılar, yüzlercemizi tutukladılar. hiçbirini unutmadık, unutmayacağız.

    ama her şeye rağmen halkların ve ezilenlerin uyanışını engelleyemediler! her gün izlediğimiz televizyonların ve okuduğumuz gazetelerin, yaşadığımız polis şiddetine dair neredeyse tek kelime etmemesi, aksine bizlerle dalga geçer gibi penguen belgeselleri göstermesi bir şeylerin farkına varmamızı sağladı. belki de ilk defa "biz ülkenin doğusunda olanları yıllarca bu televizyonlardan mı izledik?" diye sorduk kendimize. evet, özgürlük, eşitlik ve demokrasi istedik diye bize bu kadar zulmü reva görenler kim bilir kürt yurttaşlarımıza neler yapmıştı? düşünmeye başladık. taksim'den lice'ye bir köprü kurmuştuk artık. 8 canımızı almışlardı bizden. ancak milyonlarca canın yan yana gelmesini engelleyememişlerdi.

    'rojava'da çok inançıl, çok kültürlü bir yaşam kuruldu'
    farklılıkların eşit ve özgür bir biçimde bir arada yaşama sevdasında daha nice destanlar yaşandı bu coğrafyalarda. çok uzakta değil, hemen güneyimizde, kürtler, türkmenler, araplar, süryaniler, ezidiler ve diğer halklar rojava devrimi'ni gerçekleştirdiler. ortadoğu'yu kana bulayan el kaide ışid çetelerinin zulmünün ortasında bir kardeşlik bahçesi yaratıldı. köy, mahalle ve şehir meclisleri yoluyla halkların kendi kendilerini yönettiği; paylaşımcı bir ekonominin kurulduğu; kadınların hayatın her alanında eşit temsilinin ve gücünün bulunduğu; çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü bir yaşam kuruluyor rojava'da.

    ancak ezilenlerin umudundan korkanlar bu devrimi boğmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar maalesef. bölge halkları yeni, özgür ve eşit bir yaşamı inşa ederken mevcut siyasi iktidar el nusra ve ışid çetelerini besledi, onlara lojistik destek, silah ve mühimmat verdi. tır'lar dolusu cephane yolladı. sınırlarını açtı. gün geldi ve besledikleri ışid çeteleri, insanlığın en güzel düşlerinden birine, kobanê'ye saldırdı. kobanê günümüzün kerbelası oldu. onlar ışid çetelerine alkış tuttular. "kobanê düştü düşecek" dediler. türkiye halkları 6 ekim günü, kobanê'den yükselen feryada daha fazla sessiz kalamadı. devletin ışid'e yardımlarını kesmesi, kobanê'ye yardım koridorunun açılması talebiyle demokratik protesto hakkını kullanarak sokaklara döküldü. ancak yine katledildi insanlarımız. onlarca canımız bizzat güvenlik güçleri ve onların yönlendirdiği gruplarca öldürüldü. katiller hiçbir ceza almadı. hiçbirini unutmadık, unutmayacağız.

    gezi'nin idealleri hdp'de cisimleşti
    işte halkların demokratik partisi tüm bu deneyimin üzerinde yükseldi. gezi direnişi'nin temel talebi farklılıklarımızla bir arada, eşit ve özgürce kendi kendimizi yönetme talebiydi. yaşadığımız şehirle ve hayatlarımızla ilgili kararları kendimizin alabilmesi talebiydi. gezi bir özyönetim talebiydi. rojava'nın mücadelesi de aynı şekilde insanların kendilerini yönetebileceği, özyönetime dayalı yeni bir yaşam modeli kurmaktı. 7 haziran'a giden yolda, gezi'den rojava'ya, taksim'den lice'ye eşitlik ve özgürlük köprüsünü kuran milyonlar, tek adam yönetimine, yoksulluğa, esnek ve güvencesiz çalışmaya, işsizliğe, borçlandırılmaya, her türden ayrımcılığa, kadın cinayetlerine isyan ederek hdp'de buluştu. gezi'nin idealleri hdp'de cisimleşti.

    büyük insanlık kazandı
    kobanê düşmedi ancak akp 7 haziran'da iktidardan düştü. "seni başkan yaptırmayacağız" dedik, 1980 faşist darbesinin ürünü olan seçim barajını yıkarak meclise girdik. işçilerin, köylülerin, yoksulların, işsizlerin, kadınların, gençlerin ve bütün ezilen halkların partisi hdp'nin zaferi eşit ve özgür bir yaşam umudunu bir kez daha yükseltti. büyük insanlık kazandı.

    gelin görün ki ezilenlerin umudundan korkanlar sonları yaklaştıkça zulümlerini daha da arttırdılar. saray, tek başına iktidarı kaybetmenin verdiği korku ve hırs ile bu ülkenin en büyük sorunlarından olan kürt sorunu'nun çözüm sürecini bitirdi ve demokrasi cephesine karşı topyekûn bir savaş başlattı. sarayın ve ona hizmet eden hükümetin amacı hdp'ye yönelen kitleleri korkutmak, yıldırmak ve uzaklaştırmaktı. bunu söylemekten çekinmiyorlardı da. "millet kaosu seçti, hayırlı olsun" dediler. bir de utanmadan sıkılmadan "çözüm sürecini hdp'nin yüksek oy alması bitirdi" dediler.

    '400 vekil için katlettiler'
    400 vekil için başlatılan bu savaşın ilk adımında kobanê'ye okul, park ve kütüphane inşa etmek üzere yola çıkan 33 sosyalist genç, suruç'ta barbar ışid çetelerinin canlı bombasıyla katledildi. 10 muhalif bir araya gelse takip edenler, dinleyenler ve saldıranlar türkiye'yi bir üs olarak kullanan ışid çetelerinin bu kanlı eylemlerini önlemek için hiçbir şey yapmadılar. katliamı gerçekleştiren ışid'e tek laf etmeyenler ölenleri suçladı. bu çok açık bir mesajdı aslında. ülkenin batısındaki demokrasi güçlerinin, kürt halkının acısı ve haklı mücadelesi ile kurdukları bağı parçalamayı hedeflemişlerdi katiller. siyasi iktidarın bu katliam karşısındaki sessizlikleri ve eylemsizlikleri hep bundan dolayıydı. çünkü bu, tam da onların istediği şeyle örtüşüyordu.

    suruç'u tartışamadı bu ülke. yitirdiği gençlere gözyaşı bile dökemedi. çünkü hemen ardından 24 temmuz'da geçici akp hükümeti savaş ilan etti. güvenlik güçleri 20 temmuz'dan 10 ekim'e kadar 150'ye yakın sivili keskin nişancılarla, kontrgerilla çeteleriyle katletti kürt illerinde. aralarında 35 günlük bebek de vardı, 10 yaşında kız çocuğu da, 80 yaşında yaşlı amca da. terörist dediler hepsine, hem de hiç utanmadan. halkın seçilmiş belediye eşbaşkanlarını tutukladılar, görevden uzaklaştırdılar. 100'den fazla hdp yöneticisini gözaltına aldılar. genel merkezimizi ve 300 il ve ilçe binamızı yaktılar, tahrip ettiler. bölgede 12 bin futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alanı bombalarla yaktılar. yani bizler barış diye bağırırken, onlar "sonuna kadar kan dökmeye devam" dediler.

    10 ekim günü, emekçiler türkiye'nin dört bir yanından gelerek barış talebini ankara'da haykırmak istediklerinde ise tarihimizin en kanlı katliamını yaşadık. kalbimizin orta yerinde patlayan bombalar 102 canımızı aldı bizden. hala onlarca arkadaşımız hastanelerde yaşam savaşı veriyor. ışid çetelerinin katlettiği 102 canımızın kanı yerde kurumamışken, yine bizleri suçladılar. kendi kendimizi katlettiğimizi ima ettiler. türkiye'nin en korunaklı, istihbaratın en sağlam olduğu yerde, ankara'nın göbeğinde patlamıştı bombalar. patlatanlar emniyetin bildiği, aradığı şahıslardı. katliam hazırlığından emniyetin haberi vardı. ama engellemek için hiçbir şey yapılmamıştı. göz göre göre gelen katliama resmi gözler yumulmuştu.

    bu seçimde sadece iki çizgi yarışıyor. bir yanda sarayın ve onun güdümündeki akp'nin tekçi, baskıcı ve tek adam diktatörlüğünü dayatan projesi, diğer yanda ise farklılıklarımızla hakça, eşitçe, kendi kendi kendimizi yönetmeyi temel alan yeni yaşam projesi.

    bir yanda taşeron çalışma, iş cinayetleri, kent yağması, doğa katliamı; diğer yanda sosyal haklar, güvenceli yaşam, özyönetim.

    bir yanda farklı kimlikleri, kültürleri, inançları, dilleri yok sayan tekçi cumhuriyet, diğer yanda eşit yurttaşlık temelinde büyük insanlık değerleri üzerinde inşa edeceğimiz ve farklılıklarımızla birlikte yaşayacağımız demokratik cumhuriyet…

    'tek çıkış yolumuz ezilenler olarak yan yana durmaktır'
    1 kasım'da herkesi tek adam diktatörlüğüne ve tek parti hâkimiyetine dayalı yasakçı bir türkiye kurmak isteyenlere hayır demeye çağırıyoruz. yaşadıklarımız karşısında tek çıkış yolumuz bütün ezilenler yan yana durmaktır.

    'tek adam diktasına karşı birleşelim'
    onlar ölümü bizler yaşamı, onlar zulmü bizler özgürlüğü, onlar gericiliği bizler demokrasiyi ve bir arada yaşamayı haykırmaya devam edeceğiz.

    1 kasım'da tek adam diktasına karşı kendimizi de, kentimizi de, ülkemizi de birlikte yöneteceğimiz demokratik türkiye'ye evet demeye çağırıyoruz."

  • selahattin demirtaş

    demirtaş: "mahkemeye gitseniz karşınızda akp yargıcı var. sokağa çıksanız sokakta akp polisi var. okula gitseniz akp eğitim sistemi var.
    dünyada kaç ülkede çocuklar cumhurbaşkanından korkar? çocuklar cumhurbaşkanından korkuyor.

    inanmıyor. partisinin iktidardan indirildiğine bir türlü inanamıyor"

  • abdullah öcalan'ın desteklediği partiye oy vermek

    ışidı destekleyen partiye oy verenlerce eleştirilmesi muazzamdır.

  • bombalamayı önceden haber verenlerin pkklı çıkması

    saldırıyı pkk ile ilişkilendirme çabası 4. gününde davutoğlu tarafından "ışid ve pkknın yaptığına dair bulgular var" cümlesiyle başbakan düzeyinde en yüksek mertebesine ulaştı. sebebi de atılan 2 tvit. yani devlet elindeki istihbaratla önleyemediği bir patlamayı tvitırdan atılan 2 tvitin sahibini "pkklı" diye tutuklanınca, pkknın yaptığına inanmamızı istiyor. üstelik pkklı diye tutuklanan bu iki kişi, sanal alemde akp yalaması barzanicilere verilen isimle söylemek gerekirse "kürdonot". twitter hesaplarında sabahtan akşama pkkya ve hdpye söven insanlar. devlet aklının dramı bu. al tutuklananlardan biri bu: https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/…92b151bfe41

    (bkz: #55513443)

    (bkz: #55513736)

    sadece ışid dememek için her durumda yanında pkkyı da koymak, bu ülkeyi pkk üzerinden ışida alıştırmaya, ışidlaştırmaya çalışmanın önemli bir hamlesi. ve ölenlerin, sağ kalanların, akpliler dışındaki halkın aklıyla dalga geçmek. akpliler içinse propaganda alanı tabi ki.

    açın bakın, havuz medyasından ana akım medyasına kadar bombacının kimliğinden, ışidcılığından çok bu iki tvit konuşulacak sabahtan akşama kadar. sadece "ışid ve pkk" dedirtmek için, en üstten emir böyle geldi çünkü.

    hiçbiriniz, suruçta kendini patlatan katilin annesinin "patlamadan önce oğlum ışida gitti diye bildirdim" dediğini duymayacaksınız. ta suruçta söylendi bu, duymadınız çünkü bu algı operasyonu sebebiyle. onu duymadınız, bu kadının diğer bir çocuğu ankarada patladı. bunu da duymayabilirsiniz. ışid dememek üzerine ilerleyen bir devlet aklı var çünkü.

    bu da pkklı diye alınan kürdonot arkadaşın istihabaratçı dostlarıyla münasabeti açısından bonus:

    (bkz: #55515519)

  • bu hükümet ak parti hükümeti değildir

    tarihe not düşmek açısından yazıyorum.

    10 ekim 2015 ankara barış mitinginde patlamayla ilgili yaptığı açıklamada, davutoğlu tarafından söylenmiştir.

    patlamanın sorumluluğunu almamak için söylenmiştir.

    tek parti hükümeti olsaymış, sorumluluğu alacağını da eklemiştir.

  • recep tayyip erdoğan

    "yalnızlaşmıyo aslında bak mevlüt arkadaş bilmemne zirvesinde eş başkanlık yaptı" diye 2014 haberiyle savunulan arkadaşımız.

    kendisi adına referans gösterilen "avrupanın erdoğana ihtiyacı var" başlıklı güncel iki yazı da, "türkiyenin suriyede savaştan kaçan mültecilerle ilgili kritik bir rolü var, ancak pek oralı değiller" minvalinde. aynı yazılarda ülkenin bu "dram"la baş edebilmek için avrupadan daha çok para istediği vurgulanıyor. bence de bu yazıların arka arkaya çıkması tesadüf değil. erdoğanın, doğrudan rol oynadığı bir savaşın sonuçlarıyla ilgilenmek için bile "ama bize güvenli bölgeyi vermediler" tavrının pazarlıkçılığını gözler önüne seriyor.

    yalnızlaşma dediğimiz, misal bm'ye konuşmaya çıkan kaddafi konuşmaya ve höykürmeye başladığında diğer ülke temsilcilerinin sallamayıp kıkır kıkır gülmesi değil bak tam olarak. kaddafi, o zaman bile yalnız değildi. en az bizimki kadar arap sermayesi vardı arkasında. yalnızlaşma, obamanın putinin bizzat katıldığı, senin de dahil olduğun bir savaşın kaderini değiştiren bm toplantısına katılamayıp, oraya, kimsenin dinlemediği bir konuşmayla davutoğlu'nu göndermektir.

    iç siyasette "düşmanla savaşıyor" "parallelle savaşıyor" teranelerini bir yere kadar anlıyorum. fakat bu adam ekseninde inşa edilen dış politikanın defalarca çöktüğünü ve çöktüğü yerden her seferinde bir pazarlığın bu arkadaşı tekrar masaya dahil ettiğini, en son aşamada incirliği açmasına rağmen "abdye anlaştık güvenli bölge olacak" açıklamasını dışişleri bakanına yaptırıp aynı gün yalanlanacak kadar pazarlık payı kaldığını, son tahlilde "ışidla mücadele ediyoruz eheh" deyip kandili bombalamakla başlayan, başkan olma sevdasıyla kendi kendini kilitlediği bu süreçte, masaya tekrar oturabilmek için bir mucizeye ihtiyacı olduğunu görmemek siyaseten körleşmiş olmaktan fazlası değil.

    o mucizeyi 1 kasımda gerçekleştirmek için elinden geleni yapıyor, o konuda hakkını yemeyeceğim. ülkede %13 almış bir siyasi partiye savaş ilan etmek, terörist diyerek yöneticilerini tutuklamak, oy veren halkı öldürmek ve yine terörist demek öyle böyle bir göze almak değil.

    kolay gelsin kendisine.

  • 30 eylül 2015 selahattin demirtaş facebook yayını

    eğitimle ilgili; "anaokulundan başlayarak sadece müfredata bağlı kalmadan bireyin, ailenin, sivil toplumun katılımının olduğu bir eğitim sürecinden bahsetmeliyiz. nerden başlanmalı diye sorarsanız, öğretmenlerin maaşını iki katına çıkartarak başlamalı derim. eğitimcinin kendisi kirayla boğuşurken öğrencisine hangi moralle bir şey verebilir? öğretmenlik mesleğinin ciddi bir meslek haline getirilmesi lazım, eğitim fakültelerinde yeniden yapılandırmalar yapmak gerek"

  • selahattin demirtaş

    12 yaşında, 15 yaşında, 10 yaşında çocuklar teker teker öldürülürken, "biz, barış gelene kadar yolumuza devam edeceğiz" diyebilen insandır.

    "hala bu adamın dediklerine inananlar var" diyen; sen,"oradaki insanların tamamı öldürülsün" diyebilensin. ağzından akli tek bir cümle çıkmıyor. "öleceksiniz"den başka tek bir önerin yok, o da öneri değil, intikam. senin pkkya kızıp doğuya giden otobüsleri taşlayandan tek bir farkın yok. işlevsel, çözüme yönelik ve insani olarak, insan gibi düşünen bir beynin yok. kan bürümüş, kan damlıyor. senin söylediklerine mi inanacağım?

    demirtaşa terörist diyorsun. ben teröristi öldürmek isteyen diye bilirim. ben teröristi masum insanları katletmek isteyen diye bilirim. "ne olursa olsun birbirinize sarılın" diyen adamın cümlesinin yanında senin "dümdüz etsinler o insanları" cümlen var. burada yazdığın her satırda katliam var. ben demirtaşın senden daha terörist olduğuna, senin savınla mı inanacağım?

    35 yaşındayım. bu yaşıma kadar bu ülkede "üç bin terörist öldürüldü, yüz asker şehit"ten başka, "barış" diyen tek bir siyasteçi görmedim, bu insana kadar. (buna cihangir solcusu dediğiniz solcular da dahildir, onlardan da bolca teori filan dinledik sadece, sağolsunlar) sen 35 senedir gördüklerim gibi, sadece ölümden, kandan bahsederken, barışı konuşana, sen ölümü isterken, barışı isteyene ve bunun için halkla birlikte durana, bunun için çalıştığını gözümle gördüğüme, bugün demirtaş olur yarın başka birisi, ömrümün sonuna kadar inanacağım. ama asla seninle aynı dili konuşmayacağım.

    edit: kürt değilim.

  • selahattin demirtaş

    "ne yaparlarsa yapsınlar kürt-türk birbirinize sarılın" demiştir. http://www.imctv.com.tr/…-turk-birbirinize-sarilin/

    bunu, partisi bir gecede tek elden yonetilen 126 saldiriya ugradigi, kürt işçilerin dövüldüğü, evlerinin yakıldığı, diyarbakıra giden yolcu otobuslerinin saldiriya uğradiği dun gece soylemiştir.

    herkesin agzindan kan damliyorken, savaş demeyen, sarıl diyen tek insandır ulke siysetinde. kiymetlidir.

    yazik ettiniz.

  • recep tayyip erdoğan

    "bu ülke şehit kanıyla yoğurulmuştur. şehit kanıyla yoğurulmaya da devam edecektir" dedi.

    "niye anamuhalefet başkanına verecekmişim görevi, ben anayasal yetkimi biliyorum, zaman kaybetmeye ne gerek var, pazartesi 45 günü doluyor işte, seçime gideceğiz" dedi.

    "seçim için emniyet birimlerimiz önlem almaya başlamıştır" dedi.

    ağzından zehir çıkıyor. ağzından çıkan zehire, o seçime kadar, yüzlerce kişi daha ölecek. bu adam, doğudan oy verilmemesi için, bugün yaşananların bin katını yaşatacak. göreceksiniz.