şeyi daha acıklı buluyorum aslında... bizim çocukluğumuzda ve ergenlikte nadiren gördüğümüz bazı akrabalarımız, pederin enteresan arkadaşları, yaşı bizden büyük şekilli şemalli ağabeylerimiz, ablalarımız olurdu. meşrebince gözüpek, hayata enlemesine girmiş tipler falan. bunların böyle enteresan söylemleri falan olurdu işte kah örf, adetler, ilişkiler vesair... müesses nizamın dışında gözüken marjinal söylemler falan... neyse tabi o yaşlarda etkilenirdik, "ulan sadık abinin ne biçim şekli var aq, bu adam amerikalarda mankenlerle çıkıyor", ırmak abla kontrbas çalıyor, tiyatrocu falan sanıyorduk ki final enformasyonu oradan alıyoruz.
tabi yaş ilerliyor, biz de giriyoruz bir serüvenlere, bir yerden boynuzlar, kulaklar, ebatlar yer değiştiriyor... yıllar sonra o sadık abiyi tekrar görüyorsun, ırmak ablaya denk geliyorsun bir şekilde. muhabbet falan derken bir bakıyorsun bu sadık abiler, ırmak ablalar 30-35 sene evvel habitatın ilerisinde formatlar, şekiller yakalamış olsalar da bildiğin "denyo level" tipler. inceden bir hayal kırıklığı olur gibi oluyor.
teoman'ın olayına gelince kendi adıma şaşırtıcı bir durum, bir sürpriz yok. müslüm gündüz'ün olduğu memlekette ben teoman'ı, mustafa altıoklar'ı sırtımda taşırım. takılmam yani karanlığın, denyoluğun nispetine o kertede. türkiye hem yeterince klas, hem yeterince akıllı hem de tekamülü oturmuş bir figür öne çıkaramadı henüz. yani burada öyle bir meme terennüm etmedi, daha zamanı var. ileride gülüp geçeriz bunlara. şebnem ferah'ı ilahe bilenler var hala bu gariban memlekette. umut sarıkaya'nın taşşak muhabbeti seviyesinde mevcut gerçeklik. ötesine de daha var. teoman da bu ülkede şeklini yapmış kafasına göre takılıyor işte, hani memleket yamyam, yobaz dolu olmasa taşşağın kralını geçerim, maymun ederim de yok abi o noktada değiliz, ne işim olur benim teomanlarla, berkutlarla aq yoksa niye yazayım bunu...
uruguayli golcu21 profili
-
teoman'ın integralin kaldırılmasına yaptığı yorum
-
kenan yıldız
soldan içeri girmenin kafasını yakalayamamış henüz. nwakaeme'nin soldan, robben'in meşhur sağdan girişlerinde adamlar hangi senaryoda rakibin durumuna göre dribling rotası şut zamanlaması, kavis ve hedefi iyi belirliyorlardı. tabi nwakaeme'nin anormal yıkılmazlığı, robben'in yavru ceylan gibi hızlı sekişleri çok başka ekstralar. kenan'da bunlar olmasa da pozisyonunun ehliyetini yakaladığında kalburüstü silah olur., çok canlar yakar. onu da soldan gire gire yapacak. zaten eleman deneyen bir tip, çuvallasa da deneyip duruyor, bu eleman öğrenir bu işi. dravdan pas yapsa, mehteran duruşları yapsa bir zikim olmaz derdim.
-
çakmak kaybetmeyenlerin başarısının sırrı
çakmak ibnemsi pembe renkte olursa kimse alıp cebine atmıyor. kesin bilgi yayalım.
-
flörtü olmayanlar yatarken ne düşünüyor sorunsalı
kendi adıma cevaplayayım. cenabı hakkı, peygamberleri, ehli beyti, erenleri, havarileri, ilim üstatlarını düşünüyorum. 42 yaşındayım, hiç flörtüm olmadı, fiyortları da hiç görmedim, fırlamalık da yapmadım. rabbimle uyanır, rabbimle uyurum şükürler olsun.
-
bir örümceğe verilebilecek en güzel isim
(bkz: anke butt) aynı zamanda hamburg'un yedek kalecisi için de kullanılabilir. arz ederim.
-
kadınların istediği her erkeği elde edebilmesi
bilakis talep ettiklerine erişemedikleri ve razı olduklarının talebi karşısında rahatlıkla kabul gördükleri için oluşan bir ilüzyon.
dahası bu sadece kadınlar için değil eşyanın ve istatistiğin formunda bulunan hiyerarşik her etkileşim için geçerli. şampiyonlar liginde 3. sıradan uefa kupasına giden kulübün reddedip uefa'da maça çıkmadığını gördünüz mü hiç? bu kadar basit bir durum bu. köpürtecek bir şey yok ortada. -
11 eylül saldırılarının olduğu gün yapılanlar
ünüverstedeydim (naci ünüvar). motorcu, badici ve rocker(rakır) full paket ev arkadaşımla bench press kasıp, bira içiyorduk. hem bench press, hem bira, hem battiz kızartması. okula mokula gitmiyordum zaten. sonra mevzu patladı işte. işin bombasını söyleyeyim. yayınları seyrederken şu dumanların içinde beliren kelle şeklini henüz yayın esnasında fark etmiştim. arkadaşa "abi bak şöyle bir geyik dönecek görürsün." demiştim. anthrax, state of euphoria dinliyorduk. bir de çizim masasının üstünde yüzde yetmişlerine gelinmiş kocaman bir puzzle vardı, arada ona tebelleş oluyorduk. o evin en sevdiğim kısmı da şu, kız arkadaşlarımız pencereden girerdi, müstakil ve sotede bir yerdeydi ev. o pencereden girme hadisesi de bir ara anahtarı kaybetmemiz vesilesiyle ortaya çıkan bir alışkanlıktı, sonra eğlenceye dönmüştü, tipik öğrencilik absürtlükleri. geceleri doors dinlerdik umumiyetle. ouija board yapmıştı arkadaş bayağı bir özenip, yalandan ritüel falan yapardık eğlencelik. dart oynardık. memento mori suzan yat kollarıma uzan diye de bağlıyorum.
-
kız arkadaşına laf atanlara saldıran adam
türkiyede başka insanlara rahatsızlık veren tipler fiziksel olarak kolay alt edilebilir tayfa, bu hep böyleydi üstelik. emrah ablak'ın dayak yemeli çizgi hikayelerindeki gibi aciz tipler. bireysel silahlanma denilen hadise daha ziyade bu itlere yarıyor. çoğu kişinin bildiğinin aksine eğer muazzam bir silah / bıçak vesair kontrolü ve cezası olsa sokakta serseri kalmazdı. japonyadaki eski usul silahsızlık işe yarıyor. münferit deli bıçaklamaları dışında.
varoşlarda, kırsalda muazzam bir silahlanma var, av tüfeği anahtarlık gibi bir şey oldu. abd'deki gibi. silah herkes için serbest olsa bundan en fayda görecek olanlar kaybedecek bir şeyi olmayan tayfa. emin olun bu kadar silah, bıçak olmasa ortalıkta bu itleri anında derdest edecek babayiğitler hala var. insanlar çoluğu, çocuğu olduğu için bulaşmak istemiyor, kanunlar da zaten iti köpeği azdırmaya yönelik olunca, nerede vitaminsiz ezik varsa at koşturur oldu cinnet vatanımızda. -
tekelci suratsızlığı
bazı muhitlerde, mesleklerde yüzü yumuşak olanın tillahını sikerler. tekelcilik de bu risk grubundaki işlerden biri. yavşağı, yamuğu, kolpacısı, kalpazanı, tırnakçısı, tırtıkçısı, yancısı, arsızı, hırsızı tavrınıza göre sizi ayıklamaya bakar. bu sebepten tekelci zamanla böyle "yüz vermez" duruma gelir. tezgah altı demlenen ve "samet abim benim be" tadında yancılara deftere yalandan çarpı atmalı veresiye açanlar meslekten elenir onu da yazmış olalım plase. dadandırdın mı iti kopuğu bir daha iflah olmazsın.
-
asiye'nin ailesini suçlayan köpektapar
sosyal medyanın en ilgi çekici taraflarından biri, tarih boyu insan topluluklarıyla taşınan delilikleri tıpkı takım sporları gibi takımlara, liglere ayırması oldu. eskiden münferit manyaklar aşağı yukarı bilinirken ahalinin kendine has eksantriklikleri bir şaka unsuruydu. şimdi insanlar azap içinde geçen bir hayatın sevgisizliğini, yalnızlığını, açlığını, travmasını, nefretini ihale edecek unsurlar bulup onların ardında konu deliliğin emrettiği çılgınlıklara göre ayrı bir urbayı giyiyor. ırkçılar, dünyayı çözdüğünü sanan yarı cahiller, kudurmuş dinciler, cinsel kimlik sıkıntısı çekenler, pedofiller, mizantropi tayfası, kumar müptelaları, türlü türlü faşizm tipleri ve alt kümeleri şeklinde, insanlık tarihi her zaman olduğu gibi ancak bu sefer tekamül etmemiş, edemeyecek olanların çığlıkları ve sayıklamalarıyla beraber ziplenmiş bir şekilde karşımıza çıkar oldu. ara ara kah faşistlerin, kah marksistlerin, kah feministlerin, kah geylerin, kah hayvanseverlerin kendilerince vurguladığı makul ve kayda değer detaylar olsa da çoğunlukla ciddi duygusal, zihinsel, fiziksel eksiklikleri bulunan ve artık toplumdan ümidini sezgisel -haklı olarak- kesmiş farklı üniformalarda zombi toplulukları, çocukça, sağduyu yoksunu ve bütünü kavramaktan uzak(niyeti de yok) argüman dahi denilemeyecek manyaklıklarla karşımıza çıkar oldu. bu da milyonlarcasından biri.
-
türk dizilerinden nefret etme nedenleri
eğlence(!) sektörü unsurları ağırlıklı tüketici profilinden ayrı düşünülemez. cazip bir ticaret olmaz aksi takdirde.
türkiye özellikle son 15 senede tam bir getto karnavalına döndüğünden, diziler gittikçe kendi içinde katmanlı simülasyonlara döndüler. demek istediğim istanbul'da rastgele bir varoşa gidip oradaki ağırlıklı kitlenin iletişim biçimini, dünya algısını gözlemlerseniz yerli dizilerde rahatsızlık veren şeyin ne olduğunu rahatlıkla gözlemlersiniz.
belki bir piyango vurur gibisinden dönemsel ucuz imajlara dört elle sarılan, attığı ya da attığını düşündüğü kazıkları bir nişan gibi üzerinde taşıyan, o cehennemvari ortamda içine yerleşen korkuyu, hudutsuz ezikliği bastırmak için bağıran, çağıran, saldıran köylüler. sözde samimi ve iyi huylu insanların yaşadığı gecekondular ve gerçeklikle uzaktan yakından alakası olmayan sözde modern dizaynlı özde köylü holdingler, ofisler, iyi kalpli tahsin amca, ceo(yarrağımın ceo'su) burak bey, barbar konan, berber kenan falan, hassiktirin lan oradan. hayır işin komiği fiziksel kondisyonu da sonuna kadar kasmış karısı erkeği ama genetik bağırıyor amk "hocaaa kırşehir legs - bastım benchpress'i ama orantısız, öbürü zaten abe kaynana tadında leş karı burnu yaptırmış kendince cazibe yapmış ortam boş nasılsa değil mi?)
hayatında eğitimli insan görmedikleri, yol, yordam bilmedikleri o kadar belli ki. efendim orkun bey nivyorkta okumuş, sultangaziye range rover'le bırakıyor hafizeyi, esnaf da şakacı falan. ya ben sizin beyninizi sikeyim amına kodumun ezik köylüleri. bir de yalandan sempatik semt ağızı yapan yancılar, yemenili teyzeler falan sıkıştırıyorlar gerilim arası yumuşatsın hesabı. hay gönlünüze sıçayım sizin, yolunu siktiğimin varoşları sizi.
ulan hayatında ne doğru düzgün getto görmüş, ne üst seviye yönetici görmüş, ne yalı görmüş, ne mafya görmüş, ne çatışma görmüş, ne köy görmüş öyle bir sikik evren yaratmışlar içine öyle sikik beyinsizleri doldurmuşlar ve öyle yarro ve ezik bir gerilimi, hülyayı besliyorlar ki direkt napalm sallayasım geliyor. bir de halk bunu istiyor der sorsan yazan ibneye "ya hocam ben pink floyd dinliyorum normalde, dante okuyorum, ama işte ekmek parası". ortamınızı sikeyim sizin avamı azdırdınız iyice, ezik ruh hastası sayısı katlandı sayenizde. sıkacağınız merminin, basacağınız tokadın amına koyayım, mensubu olduğunuz cemiyeti sikeyim. -
sanılandan daha tehlikeli şey
"senin işi halledicez ya, rahat ol" diyen insan.
-
iyi parti'nin tuhaf billboard afişi
bana 90'lardaki winamp playlistimi hatırlatan bilboard. umay umay'ın üstüne slayer patlardı, yetmedi mista bombastic, finalde bibab bab babab bop bapbap bababbop işte allah ne verdiyse. *
-
ekşi itiraf
otoparkta başıboş duran market arabaları gibiyim. sabah bir yerlerin önünden geçerken gelen poğaça kokusu sarin gazı etkisi yapıyor. kafamın içinde uyduruk ve toplu alım yapılan kalitesiz yağların ambalajları canlanıyor.
bir yaştan sonra her gün groundhog day. rutini çalımlamaya çalışıyorsun.insanların büyük çoğunluğuna ben bakmadığım zamanlarda brifing veriliyor. ensede boza pişirme sanatı, istiflemeye giriş, bok yüceltme ve sığ sularda transatlantikle seyretme.
konserleri sıkıcı buluyorum. sadece sahne korkusu olanlar sahne alabiliyor. o katılamadığım toplantılardan birinde bir komutan ortaya çıkıp "sen, sen, sen arkadaki, sen uzun saçlı, sen al yanaklı şuraya ayrılın bakayım." diyor belki de. christian dior.
her cetvel belli bir oranda kendini ölçüyor. yüzde yüz olmasa da, an be an. insanları birbirinden ayıran çizgiler en az belirgin olanları. ellerim dışında her yerim titriyor. çok methini duydum prometheus ama adam değilmişsin.
rasyonel sayıları okulda öğretiyorlar, hayat da sana rasyonel ayıları... otostop çeksem sadece sirk durur.
dükkanın önüne toz kalkmasın diye su fışkırtan adamların hepsini vurdular, gömdüler, üzerine kireç döktüler. her şakada bir altmetin aranıyor şimdi, her altmetinde de şaka.
sabit telefonun ahizesini hep aldığım gibi koyuyorum ama o kablo her seferinde dolanmış oluyor. bir de insan üzgünse oturduğu koltuk daha çabuk eskiyor.
ihtiyarların kendi kendilerine söylenmeleri dikkatimi çekiyor. radiohead'in rabbit in your headlights klibi vardı ya, dennis lavand. sonra aynısını doğuş da yapmıştı. *
askere gitmeden önce apartmanımızdaki bir teyze gitmeden uğra dedi diye gitmiştim. evdeki televizyonun sesi sonuna kadar açıktı ve bana don atlet hediye etmişti. bana "kimse namusumdan şüphe etmesin ama cinsellik bir ihtiyaç tabi." demişti, nasıl kaçtığımı bir ben bilirim. *
hani şu cadıların ve vudu büyücülerinin olduğu filmlerde kapının eşiğine bir şeyler dökerler ve çeşitli tılsımlar asarlar ya. bu saatten sonra insanlara müdahale ölçütüm bu.
yanlış anlaşılmamanın tek yolu her şeyi yanlış söylemek.
kimseye bir şeyler kanıtlayamazsınız ve memnun edemezsiniz. bir yerlerde huzurunuzu kaçırmak için pusuda bekliyor olacaklar. kapının arkasında, buzdolabında sebzelerin koyulduğu bölümde, giyinme kabinlerinde, turnikelerde, sağlık ocaklarında, süitlerde ya da çöp kamyonunun içinde. kavallı köyün farecisi. kına gecesi kınama cezası. sallayın piramitleri eğlendirsinleri bizi. -
ekşi itiraf
sabah yugoslav eşofman üstlü bir kız gördüm. şimdi diyeceksiniz ki "la kerranator yugoslav eşofman üstü ne amiraquai?" hocam yugoslav eşofman üstü hani şu seksenlerde halkın giydiği kayakçı montu gibi üçgen dağ desenli ve turkuaz, mor, pembesi falan olan, kişiye bol gelen ve her daim sarkan oldschool eşofman üstü. neden yugoslav eşofman üstü dedin dersen zamanında büyüdüğüm şehirde yugoslav arkadaşlarımız ve yine o dönemden futbolcular giyerdi bunları umumiyetle. bizler daha 90'lara geçmiştik, onlar çok severlerdi bu ince ama hayvan gibi terleten giysiyi. hah gördüğüm kıza gelince doğu avrupalıydı belli ki, romen olabilir. altına da yine dönemin meşhur kotlarından giymişti. hani ta belin üstüne kadar çekilen yukarıda iyice sıkan, aşağı doğru elmas keskinliğinde basenlere doğru genişleyip aşağıya doğru yine incelen ama basen ve bel aksine bol kalan kot çeşidi. bir de mübarek şu meşhur buz mavisi renkte idi, arasan bulamazsın. saç kesimi de şu kahküllü ön taraf belirgin kaşları kapatan, arkada toplu meşhur bavul ticaretçisi abla saçı idi. şimdi celil abi senin ciyerini zikeyim bunu niye anlatıyorsun, celilyum kafası mı yaşıyorsun dediğinizi duyar gibiyim. bilakis böyle fragmanları çok seviyorum gardaşlarım. yani birilerinin belki imkanlar ve çevreden ötürü zamanın bir yerinde takılı kalmış ya da en azından bu intibayı uyandırıyor olması şenlendiriyor garip gönlümü. celil abiniz böyle dünyayı seyre dala dala ömrünü tüketti o ayrı konu. oğlum celilcan ve kızım celilsu'yu bu konuda uyarıciim.
-
tek oturuşta 12 bira içtim yalanı
spesifik bir yalan üzerine açılmış başlık. yalnız değil 12, 22 bira içen de var. hastanelik olup midesi yıkanan da var. o ayrı bir konu.
beni bu olay özelinde kıllandıran şu. dünyanın her yerinde çok içmekle övünen var, orası beni bağlamaz. yalnız bizde şöyle bir kültür var. adam mesela diyor ki şuradan şuraya kadar yüzdüm. "hadi lan oradan" diye bir tepki gelir aniden. adam şuradan basket attım der. hemen atamazsın diyenler damlar.
benim ilgimi çeken bu tipler. hocam özellikle yapılı insanlar ya da genetik yatkınlığı, alışkanlığı olan insanlar ortalama bir insandan çok daha fazla yiyebiliyor, içebiliyor. nefesini balina gibi tutan insan da var, 4 kişi kaldıramayacağınız ağırlığı kaldıranlar da...
bu nasıl bir köylülüktür onu anlamıyorum. o kadar su içilmez, şu kadar bu yapılmaz falan... lan oğlum siktirin gidin ya. çok içen adamın finali hoş olmuyor, kan kusanları, kan sıçanları, intihara oynayanları gördüm. yalnız bu, olmaz, hayır, yapamaz, edemezci, kesinci tayfadan tiksiniyorum. soğuğa, sıcağa, alkole, bakterilere dirençli insanlar var. hiç mi dergi okumazsınız, hiç mi belgesel seyretmezsiniz, hiç mi çevreniz yok. ya da vasat bir tip olduğunuz için herkesin bir ortalamaya tabi olduğunu düşünmek güvende mi hissettiriyor anlamadım ki. sanırsın her alanda hakikati kovaladı da şahısların kapasiteleri üzerinden kesin yargılarla ilim dağıtıyor. -
levent börekçilik'teki tacizcilerini ifşa eden kız
ekşi sözlükteki sapık, ezik, kadın düşmanı ve aptal orospu çocuklarını engellemek için kullandığım başlıklardan biri.
tipsiz, zeka yoksunu ve kadınların tiksindiği tipler damlayıp "ya iftiraysa", "kezban" bilmem ne hemen dökülüyor. ben de yedim bunu piç kurusu.
birader sen rahat ol sende bu vidyodaki 2 adet orospu evladı kadar adamlık dahi yok ki birileri seni adamdan sayıp linç etsin, ifşa etsin.
vidyodaki temsili 2 adet orospu çocuğu için diyecek bir şey yok. bu yaşa gelene kadar yiyecekleri dayağı yemiş ama doyamamışlar, tez zamanda gübre olmaları dileğiyle. -
türkiye iq ortalamasının 87 olması
son yıllarda malum sebeplerle önümüze sürülen benzer istatistiklerden biridir. eyvallah idiocracy muhabbetlerini zamanında yaptık, güldük, eğlendik. başka bir pencere açmak niyetindeyim.
arkadaşlar öncelikle bu iq olayının özünü size söyleyeyim. sanayi devrimiyle başlayan üretim süreçlerine eklemlenecek kurum ve şahısların verimli bir teknik değerlendirme altında işlerliğe dahil edilmesi adına belirlenmiş bir standarttır. daha da basite indirgeyelim. kuvvet erklerinin işlerini görmek için çoğunluk, her daim çoğunluk olan gariban halk arasından teknik dikkat, koordinasyon, disiplin ve problem çözme yatkınlığı olanları ayıklamak için kullanılan bir yöntemler bütünüdür.
neticesini de söyleyeyim. hani eskiden köleler arasından gözü açık olanları derebeyi hususi rütbelendirirmiş ya. hah işte iq testi de ilmiyle, o üstün genetik sıçrama kabiliyetiyle dünya'ya ışık saçacağına güdülendirilmiş mal değneklerini ayıklamak için kullanılan bir dizi problemdir.
zekanın türleri, bu tarz testlerin kapsamı zaten üzerinde ciddi bir şekilde tartışılan ve çalışılan konular. hal böyle olunca dilinden iq düşmeyen bir insan önüne sahte tavşan koşturulmuş tazı ya da at gözlüğü özenle takılmış bir attan ibarettir.
sanırsın iq yüksek olunca çevresine sonsuz pozitif değerler katıyor da eşi, dostu, evladı, yareni, toplumu sonsuz bir ışık ve mutluluğa boğuyor. ulan milleti öyle bir koşuma sürmüşler, öyle bir çarka sokmuşlar ki az buçuk test çözen kendini evrensel bilimin göksel savunucusu, doğruların, hazzın, sonsuz mutluluğun bayraktarı sanıyor ya ona yanarım.
hadi neyse bu konunun sonu gelmez. anlatsam da anlamazsınız iq fazlalığından. tamam hepsini geçelim. türkiye'de iq 87'ymiş, 80 olsun neyse... e o zaman bu habitattaki memnuniyetsizlik yersiz değil midir? insanlar belli şartlar neticesinde sağlıklı genetik sürece dahil olamadıkları için zihinsel olarak zayıflar. e bu noktada bu zihinsel engellileri aşağılamak bir çeşit sapkınlık ve faşizm değil midir?
şöyle düşün. benim iq'm 140. 20 satır ve sütundan oluşan matrislerin transpozesini aklımdan alabiliyorum, 8 haneli sayıların çarpımlarını kafadan alabiliyorum, karmaşık statik hesaplamalarını kağıt kalem cihaz kullanmadan yapabiliyorum, 100 kadar nesne, sözcük ve sayı kombinasyonunu sırasını kaybetmeden aklımda tutabiliyorum. sonra senin validenin yanına geliyorum. "teyze sende de sike sürülecek akıl yokmuş" diyorum. bu mudur yani? lan arkadaş 5 yaşında asyalı çocuklar liberace gibi piyano çalıyor. o zaman toplu intihar edelim kurtulalım, iq'muz düşük çünkü.
habitatını beğenmeyen de gitsin güney kore'ye, burada bizler maymun maymuna takılalım, senin de zekana zeval gelmesin. ulan kurnaz güney kore'de eğitimci ücretleri genel düzeyi, isveç'te ar-ge harcamaları falan buralardan girip bir yol açmaya çalışsan meşrebince anlarım da mevzuların tarihsel sürecine, genetiğe, tekniğe yekün hakim gibi çıkıp bunun iq böyle şunun eq böyle girince hard kekoluk, kimseye de faydası yok. ha sen kalkar gidersin sapporo'ya orada havaalanında teknik sorumlu olursun, burada da acizler bulgura yoğurdu basıp eyi eyi memleket eyiye gidiye diye takılır. herkes kurtulmuş olur. yav vallahi bu iq muhabbetinden sıkıldım arkadaş. zihinsel engelliyiz doğuştan, örselemeyin bizi. -
şarj diyemeyen insanların ortak özellikleri
aklıma şunu getirdi. 88 senesinde alay etmek ve dalga geçmek denirdi. sene 93 olduğunda alay geçmek oldu bu ikisi birleşip ve biraz da kaybolup. daha sonraki yıllarda argoda taşak geçmek hasıl oldu bu sefer.
şarjın şarz olmasını çocukken komik bulurdum. yani benim anam, babam elit değil. okuduğum okul kolej değil. ancak her nasılsa taşrada ne babaannem, ne dedem, ne anam, ne babam şarz derdi, dışarıda duyardık ufak ufak. yani okulda ya da bazı anadolu powered akrabalarda.
seneler sonra hayat kaşarı olunca anladım ki bu şarj yerine şarz kullanmak sadece cehalet değil metafizik bir inat. konu aslında çok derin ve başka yerlere bağlanan bir konu da, artık yani irdeleyecek halim de kalmadı açıkçası. uzun lafın kısası ne kadar basit gözükse de arkaplanda ciddi bir evrensel ayrımın temsilidir bu. -
sözlük erkeklerinin yakışıklılık dereceleri
16 yaşında eniştemin yapımcı tanıdığının teklifi üzerine erberk ajansla başladım modelliğe. şans eseri diyelim benetton'un los angeles'taki çekimlerine türkiye'den gönderilen 2 kişiden biriydim. diğeri sonradan ilk kız arkadaşım, eskilerin modeli, şimdi new york'ta cast ajansı sahibi. dünyaca ünlü ermeni bir yapımcıyla evli.
ailemin ve neşe hanım'ın da desteğiyle 1 yıl daha abd'de kaldım, ingilizcem iyi olmasına rağmen dil kursuna gittim, aynı zamanda bir emlak ofisinde ayak işleri yaptım. velhasıl los angeles'ta inanmayacaksınız atom egoyan ile tanıştım. daha doğrusu o dönemki özel bir arkadaşı olan hanımefendi ile. sayesinde atom egoyan'ın şu meşhur the sweethereafter filminde saniyenin yarısı kadar gözüküyorum.
sonra princeton'da özel bir program kazandım, jersey'e yerleştim. bu dönemde katıldığım seçmelerin hemen hepsinden olumsuz dönüş aldım. atom egoyan ismini görenin beklentileri yükseliyordu tabii. bu süreçte 2 yıl tanırsınız muhakkak felicity jones ile birlikteliğim oldu. jean paul gaultier'ın tv reklamında oynayıp iyi para kazandım. dönem dönem el modelliği ya da stand mankenliği yaptım.
şaka lan şaka nasıl da sinirleriniz bozuldu değil mi? beter ol dertli kaslı moduna girdiniz ahahahaha. yok be dostlar rahat olun hepimiz gibi vitaminsiz, bitiğin tekiyim, evlat olsa çekilmez modunda. neyse buraya kadar okutup vaktinizi aldıysam özür dilerim. satmam gereken simitler var...