limon kimyon zorro78
profili

  • bitcoin

    60 binden 10x short giren arkadaşlar var. yapmayın etmeyin gözünüzü seveyim. bu şekilde coin borsasının ruletten farkı yok. canınız sağolsun para kaybedilir kazanılır o ayrı da ibret olsun bu herkese kesinlikle kaldıraçlı işlem yapmayın.

    spotta bile günlük %50 oynamaların sıklıkla olduğu ortamda kaldıraçla işlem yapmak akıl işi değil.

    öte yandan tekrar ediyorum para için sakın sağlığınızdan olmayın. hayatta ne paralar kazanılıyor/kaybediliyor hepsi sonunda komik hatıralara dönüşüyor. kayıpları çıkarmak için borç harç devam etmeyin yeter. bu dünyada para kazanmanın en kesin yolu dürüstçe çalışmak. her borç ödenir, her para kazanılır.

  • 2 kasım 2023 israil kara harekatı

    türkiye'den konuyu takip eden kesim inanılmaz bir bilgisizlik içinde. devlet görünümlü terör örgütü israil, gazze şeridini ortadan yarmış durumda. batı şeria zaten çok uzun süredir israil kontrolünde ama bizdeki dezenformasyon mağdurları zafer naraları atıyor filistin adına. biraz twittera bakayım dedim, gazze şeridini genişletme planları yapıyorlar. fırsat bu fırsat tel aviv'e yürüsün hamas diyenler var.

    rus askerleri berlin'e dayanmışken "almanya savaşı kazanıyor" manşeti atan alman gazeteleri gibi bir durum var ortada. ben mi yanlış görüyorum acaba diye tonla canlı savaş haritasını inceledim ama verilerde gazze adına bir hezimet var sadece. zaten aksini düşünmek için ya aşırı romantik ya aşırı bilgisiz olmak gerekiyor. bu devirde ufacık bir kıyı şeridini çok az teknik imkanla koruyabilmek mümkün değil. vietnam örneği verenler coğrafya dersinde uyuyorlardı belli ki.

    filistinli çocukları koruyabilmeyi çok isterdim ancak din öyle bir katildir ki kimse onu suçlamaz. o yüzden de kimse dinin öldürdüklerini kurtaramaz. din ile çocukların arasına girmedikçe bu akan kan durmaz. israil de, hamas da, işid da, el kaide de bir inanç uğruna hem çocukları öldürmeye hem de hayatta kalanların beyinlerini yıkayarak geleceğin çocuklarına silah çektirmeye doymayacak.

    asla kabullenmeyeceksiniz biliyorum ama çocukları yaşatmanın tek yolu onlara sadece bilimsel gerçeği öğretmekten geçiyor. inanarak değil bilerek hareket eden nesiller dünyada barışın ve huzurun tek formülü.

    şu an birbirini inançları uğruna öldüren bu insanlar bir zamanlar masum çocuklardı.
    yanlış eğitildiler.
    şimdi insanların ölümlerinden haz alan ve ölümün güzellemesini yapan vahşi hayvanlara dönüştüler.
    öldürmenin makul sebepleri olabileceğine ikna oldular.

    buna neden olan her öğreti sorunun kaynağıdır.
    bunun tartışmasını yapan herkes barıştan muaftır.

  • 21 eylül 2023 tcmb faiz kararı

    piyasa ne istiyor diyor hala kerkenez. piyasa her makul dünya vatandaşının istediğini istiyor; birikimini enflasyona ezdirmemek. hatta harcamadığı için en az %2 nemalanmak istiyor birikiminden. bu durumda dünyanın her yerinde olduğu gibi faizi enflasyonun bir iki puan yukarısında belirleyeceksin. üstelik politika faizini de değil, bankaların tl mevduata verdiği faizi.

    enflasyon %60 ise faiz %62 olacak.

    kimse it gibi çalışarak kazandığı parayı kötü yönetilen ekonomik sisteme bağışlamaz. insanlar salak değil.

  • 23 ağustos 2023 hindistan'ın ay'a yumuşak inişi

    sözlüğün yarım akıllı yazarları tarafından her türlü densizliğin, ırkçılığın yapıldığı büyük bir bilimsel gelişim. aya sert iniş veya çarpma olarak değerlendirilen navigasyonel görevler bile çok ciddi bir beceri gerektirir. burada gerçekleştirilen yumuşak iniş ise bu zorluğun üzerine yörüngede manevra yapılmasını, landerın pozisyonunun, yüksekliğinin, hızının da kontrol altında tutmasını gerektirir.

    bir toplumun bu bahsettiğim becerileri gösterebilmesi için bu alana uzun yıllar yatırım yapması gereklidir. bilime yapılan her yatırım topluma misliyle geri döner. önce eğitimli vatandaşlar olarak döner, sonra mühendislik, yüksek teknolojili üretim ve refah olarak döner. bu görevi takip eden çocuklar matematiğe, fiziğe, mühendisliğe samimi içten bir motivasyonla ilgi duyarlar. aralarından dehalar çıkar, kalan yüz binlercesi ise topluma yararlı verimli insanlar olarak dünyaya katkı sağlarlar. çocuklara doğru amaçla ilham olmak bile tek başına bu tarz görevlere kaynak aktarmak için yeterli sebeptir. bilimsel merak insanlığı 5000 yılda sefaletten kuantum dalgalanmalarını konuşacak düzeye getirmiştir. insanın merakına yaptığı her yatırım israf değil ödenen bir borçtur. ne yapılsa azdır.

    gelişmekte olan ülkeler olarak sınıflandırılan ülkelerin vatandaşları ingilizceleri ile, yaşam tarzları ile dalga geçtiklerini sanırken, hindistan kendi imkanları ile ayın yörüngesine araç yerleştiren 4. ülke oldu.

    edit: iniş tamamlandığı anda da aya yumuşak iniş yapan 4. ülke olacak. diğer üç ülke abd, sovyetler biriği, çin.

    edit 2: başardılar. tebrikler.

  • 30 haziran 2023 fransa olayları

    şöyle bir baktım da protestonun ne olduğunu hatırlayan kimse kalmamış türkiye'de. rönesansı yaşamış ve içselleştirmiş bir toplumu uzaktan bakıp anlamak kolay değil elbette.

    yunanistan'da da almanya'da da fransa'da da devlet hata yaparsa cezasını gençler sokakta keser. bankaları, büyük markaları, kamu araçlarını tahrip eder huzursuzluk yaratırlar.

    hükümetler seçim kazanınca istedikleri her şeyi yapamayacaklarını bilirler böylece. halkın denetiminde olduklarını, onlar için var olduklarını bilirler.

    kıçı kırık amerika'da bile o eğitimsiz toplumuna rağmen halkın bir haysiyeti gururu vardır. ayağa kalktıklarında hükümet bir kendine çekidüzen verir. uslu uslu protesto etmek diye bir şey sadece baskıya boyun eğmiş toplumlarda görülür ve hükümetler bu tarz uslu protestoları bile zamanla baskılarlar.

    bugün vandal dediğiniz, fransa'yı yıkıyorlar dedğiniz o insanlar ülkenin kişiliğinin, kimliğinin sigortası ve bu insanlar ülkelerini gelişmiş kılmaya devam edecek. gelişim hızlarını ve aydınlıklarını koruyacak.

    zira bir toplumun zenginliği parkları, bahçeleri, sarayları değildir.

    zenginlik adalettir, hesap sorma becerisidir, protesto yapabilme iradesidir, erdemlerinin önüne kurdukları barikatlardır. oh iyi oluyor yakıp yıksınlar diye zil takıp oynayanlar görüyorum. oysa onlar sahip oldukları erdemleri korurken kabalar sadece. günün sonunda daha saf ve güçlü ayağa kalkacaklar bu sayede.

    sen ise burada sesini çıkarmadığın haksızlıkların ağırlığı ile daha da dibe batacaksın.

    uslu uslu hem de.

  • karşı cinste çekici gelen özellikler

    aşırı düşük zeka ve iri meme.

  • onlyfans kapatılsın

    hangi hakla.
    sizin ben insandan, devletten anladığınız şeyi itina ile mıncıklayayım.

    yetişkin bir birey kendisinin veya rızası olan bir başka yetişkinin vücudunu kayıt altına alacak,
    bunu üyelik ve yaş sınırı olan bir sitede para karşılığı paylaşacak
    siz de bunun yasaklanmasını destekleyeceksiniz öyle mi?

    hangi hakla.
    sizin bu densizliğinizin, insan hakları tecavüzünüzün dayanağı ne?

    başka insanların özgürlükleri size niye batıyor lan! densiz çapsız bağnaz it sürüleri. özgürlük düşmanı tuvalet terlikleri sizi. yetişkin bir insan ister götünün fotosunu çerçeveletir galeride satar, ister bu iş için açılmış sitelerde pazarlar, ister bağırsaklarından kokoreç yapar yer.

    size ne leblebi kafalı moron sürüsü. herkes her özgürlüğünün hesabını siz vermek zorunda mı lan. sen istediğin gibi, inandığın gibi yaşa hayatını. çoluğunu çocuğunu çok korumak istiyorsan tonla ücretsiz yazılım var internette kullanabileceğin. kendi etik değerlerine göre ver eğitimini, kontrol et olsun bitsin. senin evladın senden farklı olacak korkusu ile ben neden yaşam tarzımı değiştiriyorum düdük.

    onlyfans denilen siteye bir kez olsun girmedim. içeride neler yaşanıyor haberim yok ama bahsettiğim çerçevede dilediği gibi var olabilir elbette. bireye saygı duymayı bilmeyen, özgürlüğü kendi ideolojisi ile sınırlı sanan sizler geçmişin sırtımıza yüklediği bir kambursunuz. yarattığınız ağırlığı taşıdığımız yetmiyor bir de o sünger beyninizle akıl verişinizi dinlemek zorunda kalıyoruz.

    seks için başka ülkelerden kadınları ülkeye sokup fuhuşa mecbur bırakan düzene gıkı çıkmayan toplum, kadın kendi bedeni üzerinde özgürce karar alırken bir anda yasak savunucusu oluyor. hatta onu da geçtim gencecik kızlar zorla baskı ile ile evlendirilirken gelenek, burada böyle, evlensin yuvasını kursun diyenler, kendi kararıyla kendi bedeni üzerinden para kazanan kadın görünce felç geçiriyor. sizin derdiniz onlyfans değil, kadının kendisi. özgür kadın görünce sanal iktidarınız sarsılıyor. kadının bedeninden fayda sağlanacaksa onu da siz sağlamak istiyorsunuz.

    pezevenklerin eline düşse bir kadın sıraya girersiniz, parayı huzur içindeki evinden dilediği kadar kazanan kadının güvenli sığınağını yıkmaya yelteniyorsunuz.

    bağnazlığınızın bile temelinde ufak egonuzun çıkarları var amk.
    size bakınca göt deliğinizi görüyorum, o kadar şeffafsınız benim için.
    ikiyüzlü, tutarsız, ezik, aciz, korkak bir çöp yığınısınız.
    insan haklarından hem habersiz, hem ona saygısız cahillersiniz.
    kendi elinizle kendi hayatınızı cehenneme çevirecek kadar malsınız.

    hassiktirin gidin şimdi.

  • tek gecelik ilişki yaşayan kadın

    şu siyasi atmosferde türk kadınının özgürlüklerine laf etme cüreti gösteren herkes hadsizdir. benim açımdan artık kadınların huzuru ve özgür yaşamları için varlığımı siper etmek dışında bir seçenek de yoktur.

    bu anlamsız laf sokmalar, sataşmalar belki geleceğimizin tehdit altında olmadığı dönemlerde sineye çekilebilecek aptalca görüşlerken, artık burnumuzun dibine kadar giren insanlık düşmanı, gözü dönmüş bağnazlara içine sızabilecekleri daha fazla çatlak sunmaktan başka işe yaramayacaktır.

    bir blok halinde karşısında durmazsak bu sel kadınları, erkekleri, çocukları önüne katarak savurabildiği yere kadar savuracak. aklı ile bağını çoktan koparmış olanlara laf anlatmaya devam edeceğim ama önce siz yerinizde sağlam duracaksınız.

    sparta'nın askerleri gibi dimdik ve ip gibi göreceğim sizi ki ileri koşabilelim.

    memleketimin kadını özgür iradesi ile ister çarşafa girer kapanır, ister her gün başkası ile yatar takılır.
    bununla derdi olan da ağlayarak günlüğüne yazsın.
    siktirtmeyin geyiğinizi.

  • ömer çelik hakkında yeşildağ iddiaları

    yahu adam aynı videoda çocuk kaçırdıklarını,
    oradan gelen 3 milyon dolarla şirket kurup haksız ihaleler aldıklarını,
    o şirketlere bazı önemli isimlerin gizli ortak olduğunu,
    adam kaçırma planlarını,
    bombalama planlarını anlatıyor;

    siz gayet sıradan olan bu olayı tartışıyorsunuz.

    ondan sonra da neden bu ülke bu beladan kurtulamıyor diye şaşırıyorsunuz. size ne yahu insanların cinsel yönelimlerinden. anlıyorum lgbt bireylere yapılan saldırılardan dolayı ikiyüzlülüklerini suratlarına çarpmak istiyorsunuz da asıl konu bu değil.

    akp seçmeninin bunları görmezden gelmesi veya kulaklarını tıkaması da mesele değil. siz bu ülkenin aydın olduğunu iddia eden kesimi olarak doğru şeye odaklanmak, olanları anlamak, nasıl soyulduğumuzu idrak etmek zorundasınız. üşeniyorsanız da böylesi siktiriboktan muhabbetlerle oyalanırken bir yandan bir halt ediyormuşsunuz gibi kasılmayacaksınız.

    kendinize gelin.

  • terhis belgesiyle nizamiyeden çıkılan an

    adam askerden entry giriyor bir de içi kararmış. biz telefon kartı gelecek de sevdiklerimizi arayacağız diye 5 gün kantincinin götünde gezdik. kart geldiği gün millet birbirini ezdi nizamiyenin bahcesinde.

    ankesörlü telefon sırası yat saatinden önce gelmediği için 3 gün telefon edemeyen oldu. boynumuza ışıldak bağlayıp gecenin üçünde 5 km techizatlı koşuya yollandık her gün uykunun en tatlı yerinde.

    yine de gık demedik zira askerlik çok daha zor çoğu asker için. haddimizi bildik ne gerekiyorsa yaptık. sayılı gündür gelir geçer. askerin gölgesi bile memleketimizin sigortasıdır.

    tüm mehmet'lere selam.
    internetin kıymetini bilin.

  • 4 ekim 2022 dezenformasyonla mücadele yasa teklifi

    bu hayatta en çok, daha az özgür olmak için çabalayanları, baskıyı yüceltenleri, zulmü alkışlayanları içime sindiremedim canım okurlar. hayatı yaşamanın bin çeşit yolu var, bin çeşit açı var aynı olguya bakılabilecek, hepsini anlamaya gayret ediyor empati kuruyorum ancak bunu anlayamıyorum.

    aydınlanmamış zihnin özgürlüğü algılayamaması yapısal bir sorun. daha fazla özgür olmayı, özgürlük alanlarının tamamını yaşama zorunluluğu olarak anlıyor. zira seçim yapabilme yetisi gelişmediği için yapılabileceklerin hepsi ona seçenek olarak değil dayatma olarak geliyor.

    birey olmak, kendinin farkında olmak ne yazık ki bir kesim için duvarın arkasında kalan bir alan. doğumdan itibaren dayatmalarla baskıyla korkutularak veya pışpışlanarak yaşamaya alışmış insanlara iradelerini özgürce kullanabilecekleri bir hayat sunulduğunda afallıyor ne yapacaklarını bilemiyorlar. bakın bu tespit türkiye'de yaşanan çoğu sorunun temelini oluşturuyor o nedenle dikkatle dinlemenizi istiyorum bu kısmı. bahsettiğim insan tipi seçim yapabilme yetisinde olmadığı için, seçeneklerin yarattığı irade kullanma gerekliliğini, daha önce hiç deneyimlemediği bir yaşama biçimi olduğundan korkutucu buluyor. o yüzden bu reaksiyon. o yüzden bu toptan reddediş.

    çocuklarımız etkileniyor cümlesi tamamen bu bahsettiğim sebeplerle kendi korkularını gizlemek için uydurulmuş bir bahane. ona söylenenler, dayatılanlar dışında bir şey yapmak, kendi kararlarıyla yaşamak ne kadar kulağa garip gelse de bir kesim için çok zor. birey değil tebaa olan insanların kanaat önderi aramasının, biat edecek tarikat lideri aramasının, elini masaya vuracak politikacı aramasının altında yatan dürtü işte bu kendisi olmaktan yaşadığı korku.

    seçmek değil söyleneni yapmak istiyor.

    bunu bile bireyselleştiremediği için de, sadece kendisi değil herkes onun gibi sürüye katılsın, onun anladığı gibi yaşasın istiyor. daha çok seçenek korkutucu geldiğinden herkes için tek tip bir hayat ona rahatlatıcı geliyor. okumuş insan düşmanlığının da, aydınlanmadan rahatsız olmanın da, fikir ve ifade özgürlüğünü öcü gibi görmenin de altında yatan ve çoğunlukla eziklik olarak algılanan şey aslında daha önce hiç kullanmadığı iradesinin paslanmış çarklarının sinir bozucu, köhne görüntüsü.

    duvarın arkasını görenler yüzyıllardır defalarca her şekilde şunu söylediler; dilediğiniz gibi yaşamak sizin hakkınız bunu kimseden almanıza gerek yok. doğumla sahip olduğunuz bu hakkı başkalarının özgürlüklerine tecavüz etmeden yaşamak için kimseden hak dilenmeyin. sınırlarla çevrili bu alan sadece toprağı değil o toprak üstündeki herkesin özgürlüklerini de belirliyor. sen birey olarak insan hakları evrensel beyannamesinde bahsedilen her hakkın doğal ve asil sahibisin. sınırda bekleyen asker de, meclisteki politikacı da, polis de bu hakların teminatı için görevlerinin başındalar. özgürlük alanlarının genişlemesi her seçeneği yapmak zorundasın demek değil, her seçeneği hayatına katıp katmamak konusunda kesin hak sahibisin demek.

    bunun nesi nasıl kötü olabilir canını yediğim.

    seni vahşi, barbar, uzlaşılmaz olarak görmüyorum. hatta bu yüzden en yakınımdaki insanların tatlı su solcusu geyiklerine bile maruz kalıyorum ancak onların görmediği, görmek için çabalamaya tahammül edemediği kadar uzun süredir seni izliyor, seninle aynı gözlükleri takabilmek için uğraşıyorum. sensiz çözüm olamayacağını bilecek kadar kendimi eğittim. korkun daha gelişim aşamasında sakatlanan iradenden, kimliğini bulamamana neden olan baskıdan kaynaklanıyor bunu hissedebiliyorum.

    seninki cesur bir ters-devrim arzusundan kaynaklı barbarlık değil, stockholm sendromu. en tepeden en aşağı kadar içinizde heyecan yaratan "bizim gibi yaşamalılar" mottosu emin olun sonunda sizin de hoşunuza gitmeyecek bir tek renkliliğe götürecek dünyayı. o noktada bile karar vermediğiniz için kendinizi sorumlu hissetmeyeceksiniz biliyorum.

    iradenin korkutucu, biat etmenin ise rahatlatıcı olduğunu sanmanızın sebebi, kitlelerin seçkinlerin çarklarını döndüren motor olması. bizi sömürüyorlar, bizi kullanıyorlar, bizim fabrikalarda al kanınızı içiyorlar ayakları altında ezerek. yine de düşman olarak özgürlüğe inanan, zincirinden bunalmış yanıbaşındaki arkadaşını seçiyorsun.

    yeni bir zincir daha takalım boyunlarına dediklerinde,
    çocukça bir heyecan ve kocaman gözlerle,
    evet evet evet diye haykırıyorsun.

    üstündeki bunca ağırlık yetmiyor hala daha fazlası için alkış tutuyorsan,
    kabahat senin,
    — demeğe de dilim varmıyor ama —
    kabahatın çoğu senin, canım kardeşim*.

  • büyük patlamanın öncesi

    modern bilimsel metot sadece 400 yılda insanlığı neredeyse sıfırdan kuantum fiziğine, yerçekimi dalgalarına, genel göreliliğe ve 14 milyar yıl öncesi hakkında tutarlı teoriler oluşturabilecek yöntemlere ulaştırdı. insanlığın organize olarak emek verdiği bu sistemin çalıştığının kanıtı şu an içine yaşadığımız çağdır. elektrik var, modern tarım var, modern tıp var, astronomi var, silikon çip teknolojisi ve internet var. son 50 yılda tüm insanlık tarihi boyunca biriktirilen bilgiden daha fazlasını ürettik arşivledik, değerlendirdik.

    içine doğunca pek anlaşılmıyor sanırım ancak düşünüldüğünde görüleceği üzere 400 yıl gibi kısa bir sürede dünya düzdür ve güneş ay ve tüm evren onun çevresinde döner görüşünden, yaşı bilinen, şekli ve boyutu bilinen, fiziksel özellikleri henüz tamamlanmamış olsa da çok yüksek doğrulukla hesaplanabilen bir evrene vardık.

    önce şu konuda anlaşalım; bilimsel yöntem dışında herhangi bir çaba bize en ufak cevap sağlamamıştır. bu söylediğim şey ideolojik subjektif bir tespit değil. kapı gibi, cam gibi gerçek. eğer elimizde modern bilim olmasaydı şu an hiçbir halt bilmiyorduk. 40 yaşında diş ağrıları içinde sıtmadan ölüp gidiyorduk ve ölürken de birkaç aydın insan dışında güneş sistemi hakkında bile en ufak bir fikrimiz olmuyordu.

    bilme yönteminin bulunması insanlığın en büyük keşfidir. nasıl bilebiliriz dendiğinde dogmalara kaçmadan objektif ve tekrarlanabilir bir yol bulmuş olmamız büyük bir şanstır. sanırım insanlar modern bilimsel metodun mutlaka ulaşılacak bir basamak olduğunu düşünüyor ama değil. çok ufak oynamalarla içinde yaşadığımız galaksiden bihaber bir 2022 yılı gayet mümkündü.

    daha önce de yazdığım üzere insan bilmediği, korktuğu her şeyi yücelterek onu tanrılaştırmak gibi bir zaafa sahip. ateşe taptı, yanardağa taptı, güneşe taptı, diğer yıldızlara ayrı ayrı taptı. bilim anladıkça tanrıyı ileri ve daha uzağa itti. somut bir varlıktan soyut bir varlığa tanrının evrimi anlamakla oldu. şu an geldiğimiz noktada büyük patlama veya evrenin başlangıcına ilişkin teoriler asıl derdiniz değil görüyorum ki. öyle olsa yazılan harika makaleleri okur, konuyu kapardınız. yazdıklarınızdan görüyorum ki dert, tanrının henüz bilimin açıklamaya zaman bulamadığı bir alana sıkıştırılması.

    hakkıyla anlamak çokça çaba gerektirdiğinden, anlamaya gerek yok her şeyin açıklamasını zaten biliyoruz demek. zor olanı küçümseyerek değersizleştirmek, kendi ideolojinizin ve bu yolla da kendinizin kıymetli olmaya devam etmesini sağlamak. dünya düz diye kıçını yırtanlar da bunun peşinde, güneş atmosferin içinde diyenler de. kendi anlayabilecekleri yeni oyuncak bir bilim üretmeye çalışıyorlar. bu cehalet kültürünü yüceltmek için de çelik bir kolon gibi göğe yükselen modern bilimsel metodolojiyi henüz cevabını bulamadığı alanlardan sorguya çekerek sarsmaya çalışıyorlar.

    ancak bu bir yöntem değil çünkü hastalanınca hastaneye giden, internete giren, navigasyonu kullanan, uçaklara binen, modern tarım sayesinde karnı doyan insanların ikiyüzlülüğü kabak gibi ortada duruyor. gerçek bir cevaba ihtiyaç duyulan her anda öngörü üretemeyen tüm metotlar gerçeğin karşısında eriyip gidiyor. kast ettiğim şey sadece din değil, sahte bilim (pseudoscience) işe yaramıyor, çalışmıyor, sonuç üretmiyor.

    yakın geçmişe kadar evrenin genişlemesi bir noktada duracak ve evren kendi içine çökecek sanıyorduk mesela ancak şimdi yapılan yeni çalışmalara göre biliyoruz ki evren kendi içine çökmeyecek genişleyerek soğuyacak ve bir noktada mutlak sıfır sıcaklıkta enerjisiz bir boşlukla sonlanacak. ışık yok, sıcaklık yok, hareket yok, zaman yok (fizik kanunlarına göre 0 kelvin mümkün değil o nedenle şerh koyayım. sıfıra çok yakın bir değerde durulacak demek daha doğru).

    geçmişe dönersek de birkaç farklı görüş var evrenin başlangıcına ilişkin. ben anahtar kelimeleri vereyim derinlemesine girmek isteyenler oradan devam ederler. cyclic theory, inflation theory. bu iki temel teori de zamanın başlangıcı konusunda sahip oldukları nüanslar dışında aslında big bang teorisini içeriyor. big bang teorisi de her teori gibi kanıtlara dayanıyor. nerden biliyoruz big bang diye bir şey olduğunu? çünkü galaksilerin bize göre konumlarını ve hızlarını biliyoruz (var ol doppler effect). ikincisi de cosmic microwave background radiationı biliyoruz.

    ondan önce ne olduğunu ise henüz bilmiyoruz. 1960 yılına kadar cosmic microwave background radiation bile bilinmiyordu. bilmemek bilimsel metodun mucizesidir. bilmediğini kabullenmek bizi bu güne getirdi. neyi bilmediğini bilen insan o konuda gerçek bir çaba göstermeye başladı. sonra da bilmediği olgunun ne olduğunu öğrendi. burada çokça insanın bilemeyiz orası gizemli bir duvardır dediğini görüyorum oysa durum asla bu değil. eğer insanlık böylesi büyük soruların cevaplarını bulamayacağını düşünseydi asla ilerleyemezdi. yeterince süre ve kaynak sağlanırsa bu evrendeki her şeyi açıklamak mümkün olacaktır. konuyu sürekli dini bir yere çekiştirdiğiniz için şunu da eklemek istiyorum ki eğer bir tanrı varsa bu evreni neden ve sonuç ilişkisi içinde yarattığına göre o da bilinmesi için çabalanmasından memnundur. böylesi detaylı ve zarif bir evreni yarattığına göre herhalde en saygı duyulası çabalardan biri onu anlamaya gayret eden insan bilincinin gösterdiği emektir.

    ateşe tapanlar onun anlaşılmasından önce eminim çok memnunlardı tanrılarından. sonra ateş kontrol edilince "bunu anladınız da, şu nedir peki" diye güneşi işaret eden adamdan bir farkınız olsun. boşlukların tanrısına (god of gaps) tapmanın bir anlamı da faydası da yok. ötelene ötelene bilinen evrenin sonuna koyulan tanrı fikri eğer varsa bir tanrının yüceliğine de yakışmıyor.

    asıl olan bu evrenin her zerresinde fark edilen o estetik ve zerafettir. içi tamamen veri ile dolu olan bu evrene bakıp soru sormayan, öğrenmeye, anlamaya çalışmayan insan benim hayal edebileceğim tanrının ciddiye alabileceği bir varlık değildir. her şeyi bildiğini sanan insana öteki tarafta newton fiziği sorulması en büyük fantezilerimden biri hatta. kurallarla tutarlı bir evren yaratan tanrı, bilinç verdiği canlıya içinde yaşadığı evrenin temel fizik kurallarını sorsa ne diyeceksiniz.

    özene bezene yaratılmış, detay üzerine detay hassas kurallarla donatılmış bu evrende, "söyle bakalım kütle çekimi nedir ve neden olur?" dendiğinde elinizdeki tek cevap "sizin hikmetiniz tanrım." olduğunda hiç mi içiniz burulmayacak.

    sanırım burulmayacak.
    çünkü anlamaya çalışmak zahmetli.
    her şeyin cevabını bildiğini sanmak kolay.

  • mrna aşılarının seneler sonraki yan etkileri

    mrna aşılarının karşıtları inanılmaz cahilsiniz ama yapacağım açıklamalar sizi iyi etmeye yetmez. o nedenle size değil burayı okuyup aklı karışabilecek olan eğitilebilir cahillere seslenmek istiyorum.

    mrna sitoplazmaya girer, çekirdeğe girmez.
    mrna dizisinin okunma sayısı bellidir, üreteceği protein sayısı bellidir.
    üretilen proteinin ömrü bellidir.

    bu parametreler sabitken bu aşının uzun dönem bir etkisinin olması imkansızdır.
    bakın düşük bir ihtimal de olsa olasıdır, mümkündür bile demiyorum
    imkansızdır.

    rica ediyorum sizden daha cahil insanların görüşleriyle aşı karşıtlığına kapılmayın.

    bu alanda makale yazıyor olsam ben de uzun dönem etkileri araştırmalar henüz yapılmadığı için bilinemez yazardım ama halkın bu tip bir kesinliğe ihtiyacı yok. halk mümkün olan/makul olan kesinlikle yetinmek durumunda. her gün 3 kilo domates yemenin 10 yıllık etkileri üzerine de bir çalışma yok ve bu tarz bir beslenmenin uzun vadede insana ne yapacağı bilinemez. ancak domatesi biliyorsanız yiyecek adama yeme demezsiniz. hakkında makale yazıyorsanız bilemeyiz dersiniz.

    mrna aşılarının uzun vadeli etkilerini bilmiyoruz demek bu tarz bir veridir.

    biliminsanları kafalarına göre asla zarar veremez, kesin zararsızdır diyemezler makalelerinde. bir şeyi bilmiyorlarsa bilmiyoruz yazarlar. zaten öyle de yazmak zorundalar. ben de bilimsel bir metin yazarken %99.9 emin de olsam %100 değilse bilemiyoruz yeterli çalışma yok yazıyorum. ancak mrna'yı biliyoruz, hücreyi biliyoruz, mrna'nın sitoplazma içinde ne yaptığını biliyoruz, aşının nasıl işe yaradığını çok net biliyoruz. tüm bileşenlerin ömürlerini biliyoruz. aşının insanlar üzerinde yapılan faz çalışmalarını ve sonuçlarını biliyoruz.

    noktaları birleştirince makul kesinlikle aşının insanlığa faydalı olduğu sonucuna ulaşıyoruz.

    bunları bilerek isteyen aşısını olur, istemeyen olmaz.

    konu bu.

    edit: mesaj kutum çöktü. ilginize de eleştirilerinize de teşekkürler ama cevap yazmaya yetişmem mümkün değil. sözlüğün bu dinamik yapısı beni hep cezbetti. iyi ki varsınız.

    kamu spotu: şeker orta vadede kesin olarak ömrünüzü kısaltıyor. aşıyı istiyorsanız tartışın ama şekerden uzak durun.

  • mesajınız var yeşili ile başlayan büyük aşk

    susayım diyorum ama dayanamayacağım %99,9'unuz vasıfsız tiplersiniz. çoğunuzun profili iddia bayisi gibi ter kokuyor. karizmatik görünmek için araya sıkıştırdığnız iki üç film ve kitap başlığı ne yazık ki kaliteli değil hıyar gibi gözükmenize neden oluyor.

    söyleyecek sözü olmayanın sözlükte aşk araması ve daha beteri bu başlığa ağlayarak o mesajı alacağına dair duyduğu inanç acıklı değil mi canına yandıklarım. bir de utanmadan ters psikoloji yaparak o mesajı devşirmeye çalışanlar var.

    sözlük bir iletişim aracı, eğer günlük hayatta etkileyici isen burada da etkileyicisin, değilsen geçmiş olsun. insanlar sırf sözlük yazarı diye size gelişigüzel mesaj atıp aşkını ilan edecek değil ya düdük makarnaları. kaldı ki yüzbinlerce yazarı var bu sözlüğün kum gibisiniz kum. fark yaratmıyorsan kim nasıl görsün seni, hatta görmeyi de geçsin etkilensin iletişim kurmak istesin.

    acımasız bir yazı oldu ama birinin sizi bazen biraz tokatlaması lazım.
    yoksa yetersizliğinizi pas geçip, sizin haricinizde gelişen durumları yalnızlığınıza bahane ediyorsunuz.

  • 31 mart 2019 yerel seçimleri

    ben hayatımda bu kadar insanı yoran ülke görmedim.

    milyon yaşında adamım, işim gücüm var, yorgunum. kendi derdimle dertlenmek, kendime kadar bir hayat yaşamak istiyorum ama olmuyor. altı üstü vergilerimizle işler vaziyette tuttuğumuz, ortak ihtiyaçlarımızı karşılama mekanizmasına memur seçiyoruz ama o bile bir gauss teoremine dönüyor.

    insanın parasıyla daha fazla rezil olabileceğini de sanmıyorum. yahu devlet nedir devlet. ben özgür, huzurlu yaşamak istiyorum ama dünyanın binbir türlü hali var, olası tüm sorunlarla tek başıma boğuşmayayım bir organizasyon olsun bu tip sorunları o çözsün, harcamalarını da biz karşılayalım demek değil mi devlet.

    kültürel olarak birlikteliğim olan, dilini hissettiğim, ortak hafızaya sahip olduğum insanlarla huzur içinde yaşayabileyim diye kurduğumuz bu düzen neden kısacık ömrümde uykularımı çalıyor lan benim. ben yangın çıkarsa birileri gelip söndürsün diye, insanlar istedikleri inancın gereklerini yerine getirsin diye, hastalandığımda bir doktor bana teşhis koysun diye vergi vermiyor muyum birader.

    düzenli olarak bana fikrim sorulsun diye bu seçim kurullarını, denetim mekanizmalarını vergimle ayakta tutmuyor muyum.

    neden pazartesi gecesi verdiğim oy çalınır diye ilçe seçim kurumunun kapısında nöbet tutmak zorunda hissediyorum kendimi. neden uyku uyuyamıyorum lan ben huzurla.

    bunu da iktidar muhalefet falan diye ayırmadan tüm partilere söylüyorum. halkın hizmetinde olmak demek otobüsten el sallamak demek değil canını yediklerim. metro tünel köprü hiç değil. o maaşlardan kesilen her kuruşun karşılığını alın teriyle ödemek zorundasın demek. huzur içinde hayal kurabilecekleri ortamı sağlamalısın insanlara demek.

    vasıfsız elemanlar yüzünden pizzayı kendi dağıtan fastfood patronu gibi hissediyorum kendimi artık bu ülkede. oyu veriyoruz, peşinden koşuyoruz, yetmiyor geceler boyu tutanak giriyoruz, o da yetmiyor manipülasyon savuşturuyoruz. şimdi bir de ilçe seçim kurulunda nöbet tutacağız.

    tamam amk lazımsa onu da yaparız ama bu nedir?
    çadır devleti mi burası.

    insanlar devletin içine sızdırılan patates püresi beyinli kuklaların darbesini durdurmak için sokaklarda 50 kalibre helikopter mermileri ile parçalanarak öldüler bu ülkede. üstelik bu olayın gelişini sadece düşünerek 10 yıl önceden gören gençler varken. halk devleti sokaktan toplamak zorunda kaldı.

    ergenekon kumpası olduğunda silivride tarlalardan yürüyerek mahkeme salonuna seslerini duyurmaya çalıştı başka bir zaman halk. adaleti de sokaktan topladılar.

    gezide, rant, talan, rüşvet kıskacında tüketilen şehirlerinin vaziyetini ve günden güne güdükleşen özgürlüklerini biber gazı dumanının arasında ölerek, dövülerek, tacize uğrayarak haykırdı halk. onurunu da sokaktan topladı.

    batıyoruz döviz bozdur saç tıraşı hediye, milli seferberlik %10 indirim, doğalgazı az tüketin, 2 liraya çürümüş soğan...

    lan ben bu ülkeye çile çekmeye mi geldim müdür. avrupalı ne çalışıyorsa ben en az 10 saat fazla çalışıyorum haftada. fazla mesai yok, özlük hakları yok, sigorta lüks. bir de bu kaya gibi yükün üstüne beceriksizliğinizin vebalini de çekiyorum.

    bir insan bir ülkeyi seviyor diye bu kadar eziyet edilmez. bak bırakırım, giderim, kaçarım falan demiyorum. parayı veren benim işi beceremeyen sizsiniz. siz kendinize çekidüzen vereceksiniz. hepiniz toptan "yahu biz bu insanların vergisi ile ceylan derisi koltukta uyukluyoruz, biraz o koltuğun hakkını verelim" diyeceksiniz.

    şimdi son kez sandık nöbeti için ilçe seçim kurulu adresi bakacağım.
    ama bu son.

    kendinize gelin biraz.

  • ben evrime inanmıyorum

    edit: bu entrynin yazılmasına sebep olan guvenlikduvari nickli yazarın soruları bu yazının altına eklenmiştir. yazması tam 3 saat süren bu entry için kendisinden herhangi bir cevap da gelmemiştir. bilimsel cevap istiyorum diye ağlayarak ve bu tuğla gibi entryi görmezden gelerek kaçma yolunu seçmektedir.
    ----

    bir gerçeğe inanmamak haktır.
    ancak ben geldiğimde ağlamayacaksınız. çünkü biliyorsunuz gelirim.

    başlıyoruz;

    1) ilk soruda evrimin zamanlaması sorgulanmış. şu zamanda bu oluyorsa bu zamanda neden bu olmuyor gibi bir yaklaşım var. oysa evrim gibi çok fazla parametreye bağlı bir sürecin zamanlaması çevresel şartlara göre hızlanabilir yavaşlayabilir hatta durabilir de. daha önce de pek çok sefer yazdığım üzere evrim mekanizmasını kontrol eden mutation, genetic drift, genetic flow, bottleneck effect, sexual selection, natural selection gibi parametrelerin ne olduğunu berrak biçimde anlamdan zamanlama üzerine çıkarım yapmak mümkün değildir. sizin de bahsettiğiniz gibi 45 milyon yıl önce sadece insan evriminin son ve ufak bir aşaması dallanma göstermiştir. insan evriminin önemli kırılmalarına bakacaksak bundan çok daha öncelere triassic dönemin sonlarına gitmemiz gereklidir.

    200 milyon yıl önce dinazorlarla beraber yaşayan memeli benzeri sürüngenler olarak adlandırılan therapsidler yukatan yarımadasına çarpan göktaşı nedeniyle yok olan dinozorların dünyasında bir anda avantajlı konuma geçmiş ve hayatta kalabilen nadir görece büyük boyutlu omurgalı canlılar olmuşlardır. o göktaşı olmasaydı belki bugün biz yoktuk. hatta göktaşı daha büyük yahut daha küçük olsaydı bile insanın kaderi değişebilirdi. onlar yaşadılar 65 milyon yıl içinde ilk gerçek anlamda memeli olan canlılara evrildiler.

    yani demek istiyorum ki. zamanlama çevresel şartlara aşırı bağlıdır konu evrim olduğunda. neden hızlı neden yavaş demeden önce çevresel şartların ne kadar hızlı değiştiğine bakmak lazım. hep söylüyorum yine söyleyeyim şartlar sabitken evrimin hızı düşer. o kadar düşer ki neden bu tür eskiden de şimdi de aynı o zaman evrim yok diyebileceğiniz örnekler olur elinizde. oysa evrim teorisi zaten bunu öngörmektedir. aynı tür hep beraber evrim geçirmez. değişik şartlara geçen canlılar değişim adaları oluştururlar. popülasyon dinamiği üzerine yapılan araştırmaları incelerseniz özellikle de genetic drift hakkında makale okursanız eminim olaya ne kadar tersten baktığınızı anlayacaksınız. ancak sizler cahilsiniz ve üzülerek söylemeliyim ki bu ufkunuzu inanılmaz kısıtlıyor. bunu saldırı olarak algılamamanızı özellikle tavsiye ediyorum. samimi tespitim bu yönde.

    2) ikinci sorunuza geldiğimizde kanıtları kısıtladığınızı görüyoruz oysa evrimin güncel kanıtı kesinlikle bahsettiğiniz e. coli bakteri deneyi ile kısıtlı değildir. elimizde çok farklı disiplinlerden gelen tamamen objektif ve kontrollü deneylere dayanan bir şeyi kanıtlamak için değil anlamak için yazılmış harika makalaler mevcut. mrna temelli taksonomi çalışmaları olduğu gibi embriyoloji ve karşılaştırmalı anatomi alanlarından da evrimin mekanizmasına ilişkin net kanıtlar elde edebiliyoruz. bunları keyword olarak kullanarak kendiniz de denetimli makalalere denetmenine kadar ulaşabilirsiniz. antik bakteriler ile günümüz bakterileri arasındaki benzerlik ise demin de bahsettiğim üzere evrime karşı değil onu destekleyen bir örnektir. evrim çevresel şartlar sabiten bir mecburiyet değildir. üstelik evrim sürekli daha uyumluya bir yolculuk bile değildir. evrimin bir amacı başarmaya çalıştığı bir amacı yoktur.

    tür içi çeşitlilik hep vardır ve bu çeşitlilik şartlar değiştiğinde bazen belirli bir varyasyona avantaj sağlar. bazen ise sağlamaz. siz okyanusun 300 metre altında yaşayan prokaryot bir bakteri iseniz. karbon salınımı günümüzdeki seviyelere gelene kadar huzurla bakteri olarak yaşamaya devam edebilirsiniz. neden değişmedin demek evrim konusunu harun yahya kitaplarından öğrenmeye çalıştığınıza delalet eder.

    3) günümüzde hiçbir kompleks canlının evrim geçirdiği gözlenememiştir gibi hatalı bir argümanı savunan bu üçüncü kısımda ise hemen yanımızda duran güncel karmaşık hayvan evrimi örneklerine bakacağız. basitçe başlamak gerekirse tavuk (gallus gallus domesticus) ormanda hala yaşamakta olan vahşi orman tavuğundan (gallus gallus murghi) tamamen farklı bir türdür ve insanlar tarafından seçilerek günümüzdeki haline getirlmiştir. şartlar değişmiştir evrim gerçekleşmiştir. ikisini yanyana koyarak anatomilerini embriyolarını genlerini karşılaştırabilir evrim gerçekleşiyor mu yoksa tüm bilim insanları hain sahtekar düzenbazlar mı kendiniz karar verebilirsiniz.

    aynı yöntemle galapagos adalarındaki ispinozları (geospiza fortis) ve kurt ile başlayıp labradora uzanan köpek evrimi yolculuğunu da incelemek mümkün. sadece gözle değil genetikle embriyolojiyle karşılaştırmalı anatominin metrik ölçümleri ile mümkün. hayvanlar can sıkıcı gelirse mutlaka brokoli buğday karpuz gibi bitkileri de incelemeni öneririm. verilebilecek örnekler çok rahatlıkla yüzbinleri bulabilir. herhangi biri taksonomik olarak evrimin öngördüğü yerden sekmeyeceklerdir.

    bunu ayaklarım yere basarak söylememi sağlayan bilimsel çaba insanlığın gösterdiği en saygın emeği gerektirmiştir. rica ediyorum makale okumaktan çekinmeyin.

    4) bu dördüncü kısımda giderek argümanların içi boşalıyor fark ettiğiniz üzere. ancak madem sorulmuş esgeçmek doğru olmayacaktır. öncelikle abiyogenez nedir sanırım ilk kez benden duyacaksınız. bilim bir fikir değildir. şöyle olduğunu sanıyoruz böyle olduğunu düşünüyoruz diye bilim yapılmaz. bilimsel bir görüşten bahsediyorsak altında kanıt olmak zorundadır. bilim insanları yaşam okyanuslarda başlamış derken abiyogeneze atıf yapmaktadırlar. canlılığın başlangıcı miller urey deneyinin moodern tekrarlarının gösterdiği üzere aminoasit diziliminin karmaşıklaşabileceği en uygun ortam olan okyanuslarda başlamıştır. nedeni/nasılı basit bir miller urey keyword araması ile bilimsel denetimli makale indexlerinde bulunabilinir. ancak siz sadece üşengeç değil aynı zamanda iddiada bulunduğunuz konunun terminolojisinden bile bihaber enteresan bir cahil çeşidisiniz. vandal bir saldırganlığınız var anlamaya karşı çıkan.

    sorunun devamında ise konu bir anda yeniden evrimin mekanizmasına geliyor kopuk bir şekilde. üstelik bu sefer akciğerli balıkları yoksayan bakışınız ile beni yeniden şaşırtmayı başardınız. atmosferik oksijen soluyan bu balıkların evrimi sandığınız gibi denizlerde değil tatlısularda başlayıp günümüze kadar devam etmiştir. daha önceki bir soruna da atıf yapacak bir örnek vermek gerekirse yaşayan fosil olarak değerlendirilen afrika akciğerli balığı (protopterus annectens) 400 milyon yıldır değişmeden atmosferik oksijen solumaktadır. neden değişmemiş çünkü şartlar aynı.

    peki nasıl evrilmiş. bu sefer sizi yormayıp direkt balıklarda akciğer evrimini açılayan üç makaleyi buraya koyacağım;

    farmer, cg. 1999. the evolution of the vertebrate cardio-pulmonary system. annual review of physiology 61:573-592

    farmer, cg. and d.c. jackson. 1998. air-breathing during activity in the fishes amia calva and lepisosteus oculatus. journal of experimental biology 201:943-948.

    farmer, c. 1997. did lungs and the intracardiac shunt evolve to oxygenate the heart in vertebrates? paleobiology 23(3):358-72

    şu ana kadar benim anladığım kadarıyla bu soruları sorma sebenniz gerçekten evrimin işleyişinden bihaber olmanız. yoksa spesifik bu örneği anlamayıp geri kalanını anlamış olmanız mümkün değil.

    5) bu kısımda da temel bir anlayamama hali sürüyor gördüğüm kadarıyla öncelikle zaman meselesine gelelim. dünyada bulunan tek hücreli canlılar 2.7 milyar yıl önce üç temel gruba ayrıldı archaea, bacteria, ve eukaryota. bildiğini düşündüğüm üzere ökaryotlar da sonradan tüm bitki ve hayvanlara evrildiler. ilk
    ökaryotların prokaryotlardan nasıl evrildiğini evrim ağacında çok güzel ve detaylıca yazılmış şu yazıdan anlayabileceğini umuyorum.

    "ökaryotlar nasıl evrimleşti? cevap: endosimbiyotik teori
    ökaryotların evrimi uzun bir süre soru işareti olarak kalmıştı. konuyu açıklamak üzere birçok hipotez ileri sürüldü. ancak bunların hiçbiri doyurucu cevaplar veremiyordu ve bazı yönlerden çürüktü. ta ki hücrelerimizin en önemli organellerinden biri olan mitokondri ile bitkiler için hayati önem taşıyan organel kloroplastların yapısı incelenene kadar...

    rus botanikçi konstantin mereschkowski, kendisinden önceki bilim insanlarının kloroplastlar üzerindeki incelemelerinden yola çıkarak, kendi bulgularını da bu bilgilerin üzerine ekleyerek, 1905 yılında endosimbiyotik teori'nin temellerini atmıştır. kendisinden önce, andreas schimper isimli bir diğer botanist, zaten kloroplastları incelemiş ve yapıları ile işlevlerinin serbest olarak yaşayan bir bakteri olan siyanobakterilere oldukça benzediğini fark etmişti. hatta schimper, makalesinde bir not olarak bitkilerin, iki farklı canlının ortak yaşama geçmesiyle evrimleşmiş olabileceğini bile ileri sürmüştü.

    daha sonra 1960'larda yapılan ve elektron mikroskobu ve genetik metotlarını kullanan bazı araştırmalar, kloroplastlar ile siyanobakteriler arasındaki bağlantıyı, mitokondriler ile de rickettsiales isimli proteobakterilerin (ön bakteri, ilkel bakteri) arasındaki benzerliği ve genetik bütünlüğü ortaya çıkarmıştır.

    endosimbiyotik teori'ye göre, milyonlarca yıl boyunca hüküm süren bakteriler, bir noktada kendilerinden küçük bazı diğer bakterileri veya proteobakterileri endositoz ile yemek üzere hücre içlerine almış; ancak sindirememişlerdir. bu sindirimin gerçekleşmemesinden sonra, iki bakteri de eskisinden olduğundan daha avantajlı bir konuma geçmiştir: çünkü büyük ve avcı olan bakteri, "yediği" ama sindiremediği bu bakterinin hücre içi bazı görevleri yerine getirmesini sağlayabilmiştir. bunun karşılığında av olan küçük bakteri ise, bu yeni hücre içi konumunda, eskiden olduğundan çok daha güvendedir ve ihtiyacı olan materyallere çok daha kolay ulaşabilmektedir. bu sebeple doğal seçilim bu ilişkiyi desteklemiştir ve bunun sonucunda ilk ökaryotik hücreler meydana gelmiştir.

    üstelik endosimbiyotik teori sadece bu organelleri açıklamakla da kalmaz. daha sonraları, 1981 yılında lynn margulis isimli bir bilim insanı, spiroket tipi bakterilerin, diğer bakteriler üzerinde yaşamaya başlayarak onları sillerini ve flagellumlarını (kamçılarını) meydana getirebileceğini göstermiştir. richard dawkins de ataların hikayesi isimli kitabında bu konuya geniş yer vermektedir.

    benzer şekilde, peroksizom denen organellerin de endosimbiyotik ilişkiler sonucu evrimleşmiş olabileceği farklı bilim insanlarınca ileri sürülmüştür. bu konudaki problem, kamçıların ve peroksizomun kendi genetik materyali olmamasıdır. ancak transpozonal sıçramalar ve mutasyonlar işin içine katıldığında, bu yapıların zamanla genetik materyallerini kaybetmiş olabileceği fikri de doğmakta ve güçlü bir açıklama yapabilmektedir. az sonra buna tekrar değineceğiz.

    şimdilik sadece mitokondri ve kloroplastları, yani endosimbiyotik ilişkinin varlığından neredeyse kesin olarak emin olduğumuz organelleri ele alacağız.

    endosimbiyotik teori'yi destekleyen bilimsel gerçekler
    a) mitokondri ve kloroplastlar günümüzde amitoz bölünme ile üretilmektedir. bakteriler de bu yolla üremektedir.

    b) ökaryotik hücrelerde organeller iki ya da daha fazla zar ile sarılıdır. bu zar, peptidodoglikan içerikli zarı yapısına sahiptir. dolayısıyla bu zarın, endosimbiyotik birleşmeden önce serbest halde bulunan bir bakteriye ait olabileceği düşünülmektedir; çünkü bakterilerin hücre duvarı da bu yapıdadır.

    c) mitokondri ve kloroplastların kendilerine ait dna'ları bulunmaktadır. bu dna, hücre çekirdeğindeki dna'dan farklıdır. bu dna, tıpkı bakterilerdeki gibi plazmid şeklindedir; yani yuvarlak ve ve küçüktür.

    d) dna üzerinde yapılan araştırmalar, hücre çekirdeğindeki ana dna'da, mitokondri ve kloroplastlardan taşınarak gelmiş olabilecek genler bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. endosimbiyotik ilişki başladıktan sonra, organelleri oluşturacak olan bakteriler bazı genlerini çekirdekteki ana dna'ya aktarmışlardır; çünkü hücreler birbirine bağımlı hale gelmiştir.

    e) organellerde bulunan 70s tipi ribozomlar ile bakterilerde bulunan ribozomlar birbirinin aynıdır.
    organeller tarafından üretilen proteinler ile bakterilerin ürettiği proteinler başlangıç aminoasidi olarak aynı aminoasidir (n-formilmetiyonin) kullanır.

    f) kloroplastlar içerisinde bulunan klorofillerin tilakoid yapısı ile siyanobakterilerin yapısı son derece benzerdir.

    g) mitokondride üretilen bazı enzimler, bakterilerdekiyle çok benzerdir.

    h) mitokondri ve kloroplastların boyutları, bir bakterininkine oldukça benzerdir.

    liste bu şekilde uzayıp gitmektedir. ancak konuyu daha fazla uzatmamak adına, burada kesmek istedik. çünkü endosimbiyotik teori, artık pek çok açıdan desteklenen, güçlü bir teoridir. yıllar içerisinde bu teoriye de karşı birkaç tez sunulmuştur; ancak bunlar başarıyla izah edilebilmiştir. örneğin bir grup bilim insanı, mitokondri ile kloroplastların hücre dışında tek başına hayatta kalamayacaklarını, bu sebeple de endosimbiyotik teori'nin doğruluğunun kuşkulu olduğunu söylemiştir. ne var ki bunun açıklaması, organelleri ilişkiden sonra ana hücreye bağımlı hale gelmeleri ve genlerinin bir kısmını kaybetmeleridir. elbette ki bu sebeple, organeller bağımsız yaşayamayacaktır. bu gibi birkaç güçsüz karşı-tez de başarıyla izah edilebilmiştir.

    bunun haricinde ikincil, üçüncül ve hatta dördüncül endosimbiyoz'dan bahsetmek mümkündür. bunlar da arka arkaya hücrelerin endosimbiyotik ilişkiye girmesinden ötürü doğar. temeli, bazı organellerin 3 kat zarlarının olmasına dayanmaktadır. bu, konumuzu aşacağı için burada fazla girmiyoruz.

    ökaryotların nasıl evrimleştiğini anladıysak, özellikleriyle devam edebiliriz:

    prokaryotların hücre yüzeyi genellikle esnek değildir ve eğilip bükülmeleri çoğu zaman zor olabilmektedir. en antik bakteri fosilleri bile çubuk şeklindedir ve büyük ihtimalle bugünküler gibi kısıtlı esnekliğe sahiptir. ancak ökaryotlar, hücre duvarlarının bulundukları ortama uygun bir şekilde evrimleşmesi sonucu çok daha esnek bir yapıya kavuşmuşlardır. bu sayede, prokaryotlar belli bir büyüklüğe kadar büyüyebilmekteyken (yüzey-alanı-hacim-oranı kısıtlamasından ötürü), ökaryotlar kendi üstlerine katlanarak yüzey alanını arttırabilir ve prokaryotlardan çok daha büyük hale gelebilirler, onlarca kattan binlerce kata kadar büyüyebilirler. günümüzdeki en büyük ökaryotik hücreler, kuş yumurtalarıdır. hepimiz tavuk yumurtasını biliriz. bu, tek bir hücredir ve ökaryotiktir.

    ayrıca ökaryotlar, bazı prokaryotik hücrelerin özelliklerini de taşımaktadırlar. yatay gen aktarımı'ından daha önce bahsetmiştik (bkz: bakteriler yazısı ve ilgili evrim mekanizmaları yazımız). bu olay sonucunda ilkel ökaryotlar da, prokaryotlardan genler alabilmişlerdir. bu da, çok eskilerdeki ve özellikle de tek hücrelilerdeki evrimsel ilişkileri ortaya çıkarmamızı zorlaştırmaktadır.

    ökaryotlar, günümüzde çok büyük bir başarıya ulaşmışlardır. her ne kadar dünya'nın dört bir yanına dağımış ve sonsuz miktarda çeşitlenmiş olsalar da, her şeyin başlangıcının prokaryotlar olduğunu unutmamak gerekmektedir.

    biyologlar arasında şöyle bir söz dolaşır:

    bütün insanlar (ökaryotik hücrelere sahiptir)bir anda ortadan kalksa, dünya'daki türlerin %99'u bunun farkına bile varmaz. ancak bakterilerin tümü bir anda ortadan kaybolsa, bir hafta içerisinde dünya üzerinde hiçbir canlı kalmaz.

    sonuç olarak prokaryotlardan başlayarak yaklaşık 2.7 milyar yıl önce endosimbiyotik kuram dahilinde karmaşıklaşmaya başlayan tek hücre yapıları kısa sürede gezegene egemen olabilmiştir. bu ökaryotik canlıların evrimi çok uzun yıllar sürecek ve günümüze kadar gelecektir. unutmamak gerekir ki 2.7 milyar yıl önce prokaryotlardan ayrılan ökaryotlar, geniş bir çeşitliliğe doğru dallanarak evrim geçireceklerdir. bu evrim sonucunda öncelikle hücreler daha da karmaşıklaşacak, sonrasında gelecek yazımızda değineceğimiz noktada, günümüzden 900 milyon yıl kadar önce kolonileşme sonucu ilkin çok hücreliler oluşacaktır. çok hücrelilerin evrimi ise günümüzdeki çeşitlilikte bir dönüm noktası olacaktır. işte yazımızı tam bu noktada bırakıyoruz.

    kaynak
    "

    6) gelelim altıncı kısıma burada yine çok kısıtlı bir bakış açsı var bu soruyu soran kişi sanırım hayatta kalmanın çok olası bir durum olduğunu düşünüyor türler için oysa gerçekte durum tam tersi wwf raporlarına göre dünyada şu ana kadar var olmuş türlerin %99'u yok olmuştur. günümüzde yok yok olan tür sayısı günde 200 adettir. şu an dünyada yaşayan 100 milyon türün * her yıl 10.000 adeti tamamen yok olmaktadır.

    bir türün dünyada hayatta kalması çok düşük bir ihtimaldir. bu durumda neden bazı türler günümüze ulaşamamıştır diyerek evrime saldırmak ancak genel çerçeveyi görmediğiniz anlamına gelir. doğru soru hayatta kalanlar nasıl kalabilmiştir olacaktır. türlerin yok olması dünyanın normal düzenidir. evrim de bunu öngörmektedir. popülasyondaki varyasyonların çok büyük çoğunluğu yayıldığı yeni coğrafyada tutunamayacaklardır. tutunanlar türleşecektir. zaten bu yüzden galapagos gibi popülasyon sınırlamasına neden olan yerlerde evrim daha kolay gözlenmektedir.

    homo neanderthalensis ile homo sapiens arasındaki konuya gelirsek ise kısmen haklısın ancak bolca eksiklik var varsayımında. modern insan ile neanderthal arasındaki savaş nature'de yayınlanan 2014 tarihli makaleye göre günümüzden 40.000 yıl önce neanderthallerin yok olmasına neden olmuştur. (verdiğiniz tarihler modern makale bulgularıyla uyuşmuyor gördüğün gibi. makaleyi alta koyacağım. *) afrikada başlayan çatışma önceleri moden insanın afrikayı terk etmesine neden olduysa da 45.000 yıl önce avrupada yeniden karşılaştıklarında modern insan savaştan galip ayrılmıştır.

    ancak neanderthallerin yok olmasının tek sebebi de bu değil. daha erken dünyaya yayılan modern insan dünyada karşılaştığı yeni parazit ve patojenlere daha erken bağışıklık kazanmış ve yeniden karşılaşmalarında neanderthallere bunları taşımışlardır.

    başka bir neden ise rekabet avantajının modern insanda olması. fosil bulgularının gösterdiği üzere neanderthaller daha kısıtlı bir el becerisine ve daha konsantre bir yaşam alanına sahipler. karşılaştıklarında alet kullanımında daha becerikli olan modern insanın su ve avlanma alanlarında hakimiyet kurmakta çok zorlanmadığını varsaymak zor değil.

    bir başka durum ise anatomik farklılıklar. buna göre neanderthal uyluk kemiği ve diz yapısı modern insanla aynı hızda koşmak için %30 daha fazla enerji harcaması gerektiğini gösteriyor. bu da modern insan için büyük avantaj.

    öte yandan modern insanın avrupanın sıcak iklimindeki av hayvanlarına erişimi, neanderthall kadınlarla çiftleşmeleri, iklim değişikliğine daha dayanıklı olmaları ve italyada yaşanan büyük yanardağ patlamasının neanderthalleri vurması gibi sebepler de yok olmalarının önemli nedenleri olarak sayılabilinir.

    neden bizden başka akıllı canlı yoktur sorusunun cevabı ise zekanın fazla abartılmış bir özellik olmasında gizli olabilir. evren boyutunda düşündüğünüzde insanın zeki olması ile tavus kuşunun parlak tüylere sahip olması çok farklı konular değildir. evrim sürecinde bizim zekayı kazanmamızın sebebi ünlü yazar geoffrey miller'ın the mating mind kitabında yazdığı gibi basit bir cinsel seçilim amacının ürünü olabilir.

    bizim zekamızla övünmemiz yengeçlerin yan yan yürümekle övünmesi gibi bir şey olabilir. yengeçler neden bizim gibi yan yan yürüyen başka canlılar evrilmedi diye düşünüp türler arası yarışta üstünlük kurma çabası ne kadar saçma ise insanın neden herkes bizim gibi değil demesi benzer konulardır. kendi kriterlerimizle kendimizi ekosistemin en tepesine koyarak bence hata yapmaktayız.

    7) sorulara herhangi bir dinden bağımsız olarak diye başlayıp bu soruya varmış olmamız beni şaşırtmadı aslına bakarsanız. çok uzun yıllardır sözlükte evrime ilişkin yazılar yazan bir insan olarak karşıt görüşe ait argümanların bir noktada mutlaka dine bağlanıyor olmasına alıştım.

    ancal sorunuzun içinden bilimsel bir platforma en azından cımbızlanabilinecek şu kısmı cevaplamak isterim.

    "sürekli nedense en mükemmele yakınsayan evrim bir tanrı mıdır o zaman?"

    evrim mükemmele yakınsamaz. hatta mükemmelle alakası bile yoktur. bunu daha basit anlaşılabilir hale getirmek için şimdi uydurduğum bir metaforu kullanacağız. evrim şöyle bir şey. bir odadasınız iki metre uzağınızda 10cm2 yüzeyi olan bir masa var. elinizde de farklı renklerde yüzlerce misket var. bunları havaya atıyorsunuz ve bazıları o ufacık masanın üzerinde kalıyor.

    odaya sonradan giren birinin masanın üzerindeki az sayıda miskete bakıp. bu yeşil misketler o kadar mükemmel ki masanın üzerinde kalabilmişler demesi ne kadar saçma ise evrimin mükemmellik arayışı o kadar saçmadır.

    evrim varyasyona ve uyumlu olanların hayatta kalmasına dayanır. evrim kuramları temelde bundan ötesi ile ilgilenmez. ilk canlı nasıl oluştu bu evrimin çalışma alanı değildir. biz yaratıldık mı oluştuk mu peluş ayıcıklar tarafından dünyaya mı bırakıldık bunlar evrimsel biyoloji çalışan bir bilim insanının proje yazdığı bir konu da değildir. ister yoğurda tap ister kitabi dinlerden birine inan. bir şey gerçekse gerçektir ya kendini güncellersin yahut güncellemezsin. gerçeğin bunlarla ilişkisi yoktur.

    öte yandan yazıda bir noktada geçen bin yılın yanlış anlaşılması hakkında da iki cümle yazmak isterim. türkiyede olgu, hipotez, teori ve yasa kavramları tamamen yanlış yerleşti. teori kanıtsız varsayım sanılıyor. bilimsel anlamıyla günlük kullanımı tamamen farklı bu kavramların. gözünüzü seveyim şunu bir anlayın.

    olgu: evrenin içinde evrenin fizik kanunlarını yine kendisi ile sınayarak elde edilen verilere olgu denilir. bilgi veya veri de diyebiliriz bunlara. suyun deniz seviyesinde oda sıcaklığında sıvı olması bir olgudur. veri setidir.

    teori: belirli bir olgu setini açıklayan önermelerin bütünüdür. olgular yanlışlanmadan yanlışlanamazlar. aynı olgu setini açıklayan birden fazla teori olabilir ama bir teoriyi içindeki deneylendirilmiş veri setlerini yanlışlamadan yanlışlayamazsınız. yani teori kanıtlı deneyli gerçek bilimsel verilere dayanan çıkarımlardır. olgunlaşmamış varsayım demek değildir.

    hipotez: bir teorinin öngörülerini yeni çalışma alanlarında kullanıp yeni sonuçları öngörerek bir önerme ortaya çıkarıldığında bu hipotezdir. bu teoriyi destekleyebilir veya yanlışlayabilir. yanlışlarsa bu yeni olguyu da açıklayan daha geniş ve doğru bir teori oluşturulur. bilimin güzelliği budur. olgular sınanarak yanlışlanmaya açıktır. bunu yapmak için kendi içinde sistemler geliştirmiştir. hatalı olmak bilimin ilerleyişinin normal bir basamağıdır.

    yasa: aksi deneysel olarak gözlemlenmemiş olguların matematiksel dille olabildiğince kesin ifade edilmiş halidir. teoriler yasalarla çelişemezler. bu nedenle de teori varsaımsal öngörü değildir. yasalara dayanan sistemli önermelerdir. "teoriler ispatlanınca yasa olur" tamamen cahilce bir görüştür.

    sorması 10 dakika süren sorularınızı cevaplamak için 3 saat harcamış olmam umarım en azından okuyup anlamaya çalışmanıza yardımcı olur.

    kaynaklar ve ileri okuma:

    1) higham, tom; et al. (21 august 2014). "the timing and spatiotemporal patterning of neanderthal disappearance". nature. 512 (7514): 306–309. bibcode:2014natur.512..306h. doi:10.1038/nature13621. pmıd 25143113.

    2) finlayson c, pacheco fg, rodríguez-vidal j, et al. (october 2006). "late survival of neanderthals at the southernmost extreme of europe". nature. 443 (7113): 850–853. bibcode:2006natur.443..850f. doi:10.1038/nature05195. hdl:10261/18685. pmıd 16971951.

    3) gravina b, mellars p, ramsey cb (november 2005). "radiocarbon dating of interstratified neanderthal and early modern human occupations at the chatelperronian type-site". nature. 438 (7064): 51–56. bibcode:2005natur.438...51g. doi:10.1038/nature04006. pmıd 16136079.

    4) the evolution of the first mammals https://www.thoughtco.com/…he-first-mammals-1093311

    5) iklim değişikliği: okyanuslarda asitlenme alarmı https://www.bbc.com/…3/140327_okyanus_co2_asitlenme

    6) darwinius http://www.wikizeroo.net/…ub3jnl3dpa2kvrgfyd2luaxvz

    7) how do we know that evolution is really happening http://www.bbc.com/…ow-do-we-know-evolution-is-real

    8) african lungfish https://www.oregonzoo.org/…animals/african-lungfish

    9) akciğerli balıkalrda akciğerin evrimi http://farmer.biology.utah.edu/… of fish lungs.html

    10) from prokaryotes to eukaryotes a) https://evolution.berkeley.edu/…_0/endosymbiosis_03
    b)https://evrimagaci.org/…yar-900-milyon-yil-once-295

    11) how many species that we are loosing http://wwf.panda.org/…rk/biodiversity/biodiversity/

    12) neanderthal extinction http://www.wikizeroo.net/…mrlcnroywxfzxh0aw5jdglvbg

    13)
    (bkz: evrim teorisi/@limon kimyon zorro)
    (bkz: onur yıldız/@limon kimyon zorro)
    (bkz: meb biyoloji deneme testindeki sorular/@limon kimyon zorro)
    (bkz: evrim gerçekse neden laboratuvarda deneyemiyoruz/@limon kimyon zorro)
    (bkz: 43 saniyede ateizmin çöküşü/@limon kimyon zorro)
    (bkz: marmara üniversitesi evrim karşıtı sempozyumu/@limon kimyon zorro)
    (bkz: paris'te büyük evrim-yaratılış tartışması/@limon kimyon zorro)
    (bkz: her taş cevher değildir/@limon kimyon zorro)
    (bkz: evrim yoktur deme hakkı/@limon kimyon zorro)

    edit: yazım hataları için düzeltme yapacağım hızlı yazdım mutlaka typolar olmuştur. kusura bakmayın

    sorular
    -----
    bu yazının yazılmasına sebep olan guvenlikduvari nickli yazarın soruları;

    herhangi bir dinden bağımsız olarak sorulan evrim konusundaki bazı soruların kati surette cevapsız kalması sonucu karar kıldığım düşünce hali.

    1. evrimin gerçekleştiğini iddia edenler sanki milyarlarca yıllık bir süreçten bahseder gibi anlatmakta, her olayın nedenini zamanı bahane ederek açıklamaktadır. ancak bilinmelidir ki iddia edilen maymundan insana olan evrimin son aşaması 47 milyon yıl önce yaşamış olan darwinius masillae ortak ata ile başlamıştır. 47 milyon evrimcilerin iddia ettiği milyarlardan daha az ve yetersiz bir rakam değil midir? evrimi zamana bağlayanlar 47 milyon rakamından neden bahsetmemektedir. 47 milyon yıl önceye kadar milyar yıllarla ifade edecek kadar yavaş ilerleyen evrim son 47 milyon yılda neden böylesine hızlanmıştır? koskoca 1 milyar yılda tek hücreden evrilen bu canlı 47 milyon yılda insana mı evrilmiştir? 47 milyon yıl anlatılan bu devasa değişim için yeterli midir?

    2. evrim teorisi anlatılırken sürekli olarak geçişin nasıl olduğu anlatılmadan kademe kademe insanın belli bir canlıdan evrile evrile geldiği iddia edilmektedir. günümüz biliminde öne sürülen kanıt da bakteriler üzerinde yapılan gözlemlerdir. 20 dakikada bir üreyen bakterilerde uzun nesil zincirleri sonucunda oluşan mikro değişimlerin mikro evrim olduğu sonucu çıkarılmakta, bunun üzerinden makro evrimin gerçekliği ispatlanmaya çalışılmaktadır. ama 3 milyar yıl önce yaşayan bakterilerle şimdiki bakteriler arasındaki devasa benzerliği açıklayacak tek bir evrimci yoktur. toprak altında bulunan iskeletlerin insanların atası veya kuzeni olduğu nasıl iddia edilmektedir, bunun dayanağı nedir?

    3. günümüzde hiçbir komplex canlının evrim geçirdiği gözlemlenememiştir ve bu sebeple evrim bir kanun değil teoridir. unutulmaması gerekmektedir ki evrim bilimsel değildir, çünkü test edilemez ya da yanlışlanamaz. açık bir şekilde evrim teorisi, gözlemlenemeyen ve yeniden oluşturulması mümkün olmayan olaylara dair iddialar ileri sürer.

    4. evrim teorisi anlatılırken canlılığın nasıl oluştuğuna dair bir açıklama getirilememektedir. ilk olarak hayatın "bir şekilde" okyanuslarda başladığı ve burdan "bir şekilde" evrilen bir canlının karada yaşamın başlangıcını oluşturduğu iddia edilmektedir. denizde yaşayan solungaçlı bir canlının evrimle oksijen tüketen bir canlı haline dönüşmesi saçmalık değil de nedir? doğa koşullarına nasıl bir uyumdur ki bu canlı denizde yaşarken kara koşullarına göre evrim gerçekleştirmiştir?

    5. prokaryot hücreden ökaryot hücreye dönüşüm ne zaman ve hangi koşullarda gerçekleşmiştir? basit bir yapıdan karmaşık bir yapı oluşmasını zamana bağlamak doğru mudur? basit yapı zamanla evriliyorsa şu andaki basit yapılar neden evrilmedi? eğer doğaya uyum sağladılarsa neden zamanla evrimleşmediler? eğer sağlamadılarsa neden hala varlar?

    6.evrim teorisiyle alakalı bir başka saçmalık yarım milyar yıl boyunca diğer insansı maymunlarla beraber yaşadığı iddia edilen insansı maymunlardan şu an hiçbir eser olamamasıdır. 50 bin yıl önce evrimleşen insanoğlu hayattayken 94 bin yıl önce evrimleşen daha 15 bin yıl öncesine kadar yaşayan homo floresiensis şu an neden yoktur? aynı şekilde koskoca 320 bin sene yaşayan homo neanderthalensis neden 30 bin yıl önce yok olmuştur? insan oğlu soykırım mı yapmıştır? son 320 bin sene içinde doğada köklü bir değişim yaşanmadığı halde iddia edilen doğaya uyum sağlamak hangi şartlarda meydana gelmiştir de bu türler yok olmuştur? insanlarla bir arada yaşadığı iddia edilen insanların kuzenleri neden yok olmuştur? zeka seviyesi insana yakın olan homo neanderthalensis, denisova insanı gibi türler on binlerce yıl önce yaşarken neden şu anda insan kadar akıllı bir canlı yoktur? bunlar da mı insana evrilmiştir? eğer evrildiyse aynı ortak atadan gelen canlılar birbirine evrilebilmektedir gibi saçma bir sonuç ortaya çıkmaktadır. eğer evrilmediyse kendileri yada evrildikleri canlılar nerededir?

    7. evrimcilerin en mükemmel yaratan tanrıyı redderken en mükemmel yaratan evrime sarılmaları mantıklı mıdır? en mükemmel diye bir yaratıcı yoktur derken sürekli nedense en mükemmele yakınsayan evrim bir tanrı mıdır o zaman?

  • genç girişimcilerin çoğunun batmasının sebebi

    kredi gerçekte olmayan para ile verilir bankalar tarafından. bir birim değere karşılık kimi zaman 20 birim üretilmiş para ile kredi dağıtır bankalar. o krediyi alarak iş kuranların kapalı devre bir sistemde borçlarını ödemesi mümkün değildir.

    dünya çok büyük olduğundan ve nüfus çok fazla olduğundan bu çarkın dönmesinin imkansız olduğu anlaşılmaz. insanlar emek verip çalışırlarsa paranın bir şekilde geleceğine inanırlar. oysa herkese yetecek kadar değer yoktur.

    alınan kredilerin çoğu batacaktır. düzen böyle kurulmuştur.

    bunu ekonomiden iyi anlayan biri güzelce anlatır aslında ama o an gelene kadar zeitgeist belgesel serisinin para nedir kısmı izlenebilir.

  • ilk pasif olma hikayesini anlatan youtuber

    size konuya ilişkin mantık çizelgemi takdim ediyorum sayın okurlar;

    -kişinin cinsel yönelimidir, yaşamı kendisini ilgilendirir. (karışamayız)

    -eşcinsel olmak kişisel bir konu kimseye bir hayatı dayatmıyor, kimseyi zorlamıyor. (karışamayız)

    -hayatını kişisel youtube kanalında dilediği gibi yayınlıyor. kanala girmek videoyu izlemek bizim kararımız. neden bunları paylaşıyorsun demek salakça. (istemezsek izlemeyiz)

    -cinsel hayatını anlatıyor bilmek istemiyorum mu diyorsun. (izleme)

    -bize ne ilk cinsel ilişkisinden mi diyorsun. (izleme, kapıyı çalıp omuzlarından tutarak mı anlatıyor)

    -herkese sunduğu içeriği izledik eleştirmek istiyoruz. (bunu yapabiliriz ancak bunu yaparken kendimizi konumlandırış şeklimiz kalitemizi açığa çıkaracaktır)

    mesela eleştirme sebeplerimiz şunlar olabilir;

    a) eşcinsel olmadığımız için kendimizi üstün görüyoruz bu nedenle akıl veriyoruz.
    b) onaylamadığımız bir yaşam tarzının görünür olmasından rahatsızız
    c) cinsel yönelimin tercih olduğunu sanıyoruz. herkesin bedeni ile aynı cinsiyette olmasını bekliyoruz.
    d) alıştıklarımızın dışında bir figür olduğundan ve tanımlayamadığımız için çekiniyoruz
    e) gizli eşcinseliz, yaşayamadıklarımızın acısını yaşayanlardan çıkarıyoruz.

    bu seçeneklerin herhangi birinden dolayı genci topa tutuyorsanız hikayedeki ezik sizsiniz. garip, mutant ve geçmişte kalacak olanlar da sizsiniz.

    üslubunu sevmemişsindir anlarım, türkiye şartlarında şahsın başına gelebileceklerden korkuyorsundur onu korumaya çalışıyorsundur bunu da bir miktar anlarım ama yukarıdaki saydığım sebeplerden biri nedeniyle bu genci gömüyorsanız hiç boşuna özgürlüklerden huzurdan barıştan yanaymışsınız gibi bir maske ile gezinmeyin ortalıklarda çünkü fikirlerinizin pis kokusu tüm illüzyonu bozuyor haberiniz olsun.

    mini etekle geziyorlar tecavüz ediyoruz savunmasından bir farkı yok çünkü eşcinsel olduğu için hakir görmenin. yaşadığı hayatını internetteki kanalında yayınlıyorsa da kendi tercihidir, yayınlama demek bize düşmez. izleyip izlememe iradesi sende yoksa bu çocuğun kabahati değil. eşcinseller varlar, gayet normaller, alışacaksınız, kabulleneceksiniz. bu konudaki eğitiminizle de tek tek ilgileneceğim.

    bu pozitif ayrımcılık falan da değil bazılarınızın sandığı gibi. çarşaflı biri youtube kanalında ilahi söylerse de çarşaflı diye sesine bok atarsanız tepenize binerim. mini etekli biri resim yaparken mini etekli diye çizdiğine laf ederseniz yine tepenize binerim. siyahi diye, budist diye, japon diye birilerine dolaylı vuruşlar yaparsanız ben kesin onunla birlik olurum.

    bu pozitif ayrımcılık değil özgürlüklerin yanında olmaktır. özgürlük alanlarını genişleteceğiz. size rağmen bunu yapacağız. bu mücadele sizden kurtulma mücadelesidir. başaracağız.

  • en temel bilim

    bu konuda tartışma kabul etmiyorum. en temel bilim fiziktir.
    fizikçi de değim üstelik ama en temel bilim nedir sorusuna fizik dışında bir cevap veren insan bilimden bence muaftır.

    öte yandan;
    matematik bir dildir.
    turşu sirkeyle kurulur.
    en iyi sanatçı da neco'dur.

    bu konuları tekrar gündeme getirmeyin.

  • ekşi sözlük yazarlarının yaşamak istediği ülke

    türkiye istanbul kadıköy.

    daha da spesifik olamak gerekirse moda ülkesinde yaşamak istiyorum ölene kadar. biliyorum ülke iyi durumda değil ve biliyorum bizim gücümüz yetmiyor değiştirmeye ama yine de ben başka yerde yaşayamam. popülist konuştuğumu düşüneceksiniz ama değil çünkü ben gittim yaşadım başka ülkede ama deli gibi özledim kadıköy'ü geri döndüm. mecbur da değildim ama yine de döndüm.

    canlı kameralardan kadıköyün sokaklarını izliyordum zaten türkiyede değilken de. sadece özlemek değil bu çünkü özlem görünce geçer. ben baya baya dünyadaki en güzel yerin kadıköy olduğunu düşünüyorum. bunun en temel sebebi de insanlar bence. kadıköy hep genç hep aydınlık hep mutlu. hüznü bile bir başka güzel canım kadıköy'ün.

    ölüp gittiğimde çaktırmadan beni bir kaldırımın altına gömün lan tek büfenin oralarda. üzerimden liseli aşıklar geçsin. komünistler eylem yapsın. gümüşçü gezmeye gitsin metalciler. ne dua isterim ne hatırlanmak isterim. mis gibi çürür kaybolurum orada.

    öte yandan benden sonra kadıköy'ün hala yerinde duracak olmasını da kıskanıyorum ne yalan söyleyeyim.

    sözün özü seviyorum merkez.
    bir yere de gitmem dururum burada.

    edit: ben bu başlığa yıllar önce yazmışım yahu. hafızam yok ama tutarlıyım gördüğünüz gibi.