bu sabah bayramlaşmak için babamı aradım. konuştuk ettik. kapatmaya yakın bana “şu yaşlılık zamanlarımızda bizden çok uzağa gittin” dedi (iki sene önce amerika’ya doktoraya gelmiş olmamdan bahsediyor) ve saatlerdir bu sözü düşünüp kendimi yiyorum. öyle şakayla karışık söylemedi, kızarak da söylemedi ama sakin bir ses tonuyla edilmiş, ağır ve yoğun bir sitemdi.
bu beni aşırı yaraladı çünkü hem dediğinde haklıydı hem de ben zaten yıllardır “hayırlı bir evlat olamadım” pişmanlığı yaşıyordum; bu söz, pişmanlığımı daha da arttırdı. annemle babam 20 küsür sene evlilikten sonra 9 sene önce boşandılar ve o zamandan beri de tek yaşıyorlar. ikisi de 60 küsür yaşında. yıllarını benim eğitimime verdiler ve rahat bir şekilde yaşamam için tüm imkanları seferber ettiler. ben de sanki bok varmış gibi doktoraya 8000 kilometre uzağa geldim. türkiye’de doktora programı yok muydu, ya da en azından avrupa’da? en azından onlar üç seneydi, amerika’dakiler ise en az beş sene. veya doktora yapmak elzem miydi? sanki dünyayı kurtaracağım. zaten buraya geldiğimden beri hayat benim için iyice anlamsızlaştı ve özellikle de bilim, kişisel hırslarım ve içinde bulunduğum çağ konusunda max weber’in o tabiriyle bir “disenchantment” yaşıyorum. yüksek lisanstan sonra, onların olduğu veya yakın bir şehirde iş hayatına atılabilirdim. kendi kişisel hırslarımın kurbanı oldum. şimdi de o hırslandığım şeylerin bir anlamı olmadığının farkına vardım. ne onları mutlu edebildim, ne kendimi. babaannemin tabiriyle sıfıra sıfır, elde var sıfır.
geçen yaz akademik yoğunluktan dolayı (belki de kendimi kandırmamı sağlayan geçersiz bir bahane sadece), bu yaz da korona’dan dolayı gidemedim yanlarına. bir de ben lisede ailemin yanından uzaklaşmak isteyen, lisansta da hep başka şehirlerde okumuş ve bundan dolayı kendini rahat ve mutlu hisseden biriydim. son üç dört senedir ise “belki de gelecek bayram artık annem babam olmayacak ve ben bok gibi bir evlat oldum” diye düşünüp duruyorum haftada bir. gerçi onlar haklarını helal ettiler çünkü onlara kötü davranmadım, bağırıp çağırmadım, kötü alışkanlıklara düşmedim ama çok arayıp sormadım veya yanlarına bol bol gitmedim de. onlar haklarını helal etseler de ben kendimi affedemiyorum. büyük ihtimalle onlar vefat ettikten sonra da kendimi ölene kadar affetmeyeceğim. bu duyguyu biliyorum çünkü aynısını on sene önce ölmüş olan babaannem için de yaşıyorum. onu haftada bir arar sorardım, yanına da giderdim, neredeyse annemden çok severdim, beni bu dünyada kırmamış tek insan olabilir. ama vefat etmeden önce son iki üç ayını felçli geçirmişti ve o zamanlar benim de çok bunalımlı bir dönemimdi, o yüzden kendi içime kapanıp o felçli haliyle onu pek arayıp sormamıştım, ama ölümü de hiç beklenmedik bir şekilde oldu, hala kendimi affetmiyorum. ama affetmesem de o zamandan bu zamana kendimi düzeltmemişim anlaşılan çünkü annem babama da aynı şeyleri yapıyorum.
millet her gün anne babasını arıyor, ben haftada veya on günde bir. bazen rüyamda öldüklerini ve benim allah’a “lütfen onları geri getir, söz arayacağım” diye yalvardığımı görüyorum ve uykudan uyanıp rüya olduğunu anlayınca dehşet mutlu oluyorum. rüyanın etkisiyle bir süre daha sık arıyorum ama sonra yine aynı hayırsız moda geri dönüyorum. çünkü kur’an’da da dendiği gibi insanoğlu çok unutkan ve nankördür. allah beni ıslah etsin, daha ne diyebilirim?
yaptığı yanlışın farkında olan ve bu farkındalıktan dolayı acı çeken ama hala kendini düzeltmeyip (oysa düzeltmek o kadar basitken) acı çekmeye ve pişmanlık yaşamaya devam eden bir insandan daha aptal kim olabilir?
h r8 profili
-
ekşi itiraf
-
sars cov-2 salgını biyolojik bir saldırıdır
komplo teorileri ile ilgili asıl sorun şudur: doğru da olabilirler, yanlış da olabilirler ama haklarında mantık yürütme ve neticesinde nedensellik tespit etme dışında sağlam bir kanıt yoktur. o yüzden komplo teorilerine inanmam. inanmamak da daha sağlıklıdır çünkü bu komplo teorileri bağımlılık yapar. birine inanırsın, sonra o 'sadece mantık yürüterek, sağlam kanıt olmadan bir sonuca varma' virüsü sana bulaşır, başka komplo teorilerine de inanmaya başlarsın. en alakasız şeyler arasında nedensellik bulursun. en sonunda da işte soner yalçın gibi irrasyonel bir adama dönüşürsün.
ha bir komplo teorisi doğru da olabilir mi? evet, az ihtimal de olsa, olabilir. ama benim o teoriye inanmam ve neticesinde onun doğru çıkması bana ne kazandıracak? hiçbir şey. komplo teorileri genellikle büyük resim ile alakalıdır ve senin o resmi doğru tahmin etmiş olman sana en fazla "vaov, haklıymışım" dedirtir ama elinden de hiçbir şey gelmez. hatta elinden hiçbir şey gelmediği için iyice ümitsizliğe düşer ve "zaten hep birileri tarafından yönlendiriliyoruz, yapabileceğim hiçbir şey yok" psikolojisi oluşturur. paranoyaklaştırır. komplo teorilerine inanmanın insana bu yüzden faydasından çok zararı vardır, inandığın teori doğru çıksa dahi ki genelde de çıkmaz.
bu korona virüsün biyolojik silah olduğu teorisinde de durum bu. işte bu konudaki yorumlara bakıyoruz: hep bir varsayım, hep bir mantık yürütme ve nedensellik tespit etme. örneğin biri demiş ki: "bunun aşısı zaten bulundu çoktan ve çin’in hubei eyaleti (wuhan kenti) dışındaki bölgelerinde yaşayan insanlara uygulandı belki 1, belki 2 sene önce. bu yüzdendir ki; virüs sadece wuhan merkezli görüldü çin’de. çin’in diğer bölgelerinde virüsün çok ama çok düşük oranda görülmesini karantinayla, tedbirle, sosyal bilinçle açıklamak gerçekten çok anlamsız, o kadar sıkı karantina önlemleri alacaklar ama virüs tüm dünyaya yayılacak, çin’e yayılmayacak. mümkün mü böyle bir şey?" gördüğünüz üzere tamamen mantık yürütme. bunun aşısının çoktan bulunduğunu nereden biliyorsun? bu aşı bulunduysa neden wuhan'da kullanılmadı da diğer yerlerde kullanıldı? o kadar sıkı karantina önlemleri almalarına rağmen çin'e yayılmayıp diğer ülkelere yayılması neden mümkün olmasın? çin totaliter bir ülke ve halkı evlerine rahatlıkla tıkabiliyor. ayrıca yine totaliter olmasından mütevellit gerçek verileri saklıyor da olabilir. bunların dışında bu, çin'in gerçekten bir başarısı da olabilir. yani komplo teorileri bir şeyi açıklarsa yüz tane de soru oluşturur peşinden.
bu komplo teorilerine inanmanın bana göre önemli bir sebebi insanda "bakın ben biliyorum, bu dünya düzeniyle ilgili önemli neden-sonuç ilişkilerini görebiliyorum ama siz bunu bir türlü göremiyorsunuz" şeklinde bir üstünlük hissi oluşturmasıdır. bilgi ve bir şeyi bilmek insana çoğu zaman bu hissi katar. komplo teorileri ise kısa yoldan sana bu hissi sağlar çünkü üstünde çok fazla ve zahmetli bir araştırma gerektirmez. ayrıca komplo teorileri sayesinde insanlar karmaşık sorunları basit sebeplerle açıklayarak rahatlarlar. komplo teorilerinin o karmaşık görünen yapısı sizi kandırmasın. aslında çok basittirler çünkü tek yapman gereken mantık yürütmek ve bunun neticesinde sebep-sonuç ilişkisine varmaktır. sağlam bir kanıt ve araştırma gerektirmez. oysaki en basit bilgilere dahi sağlam kanıtlar sunmak, bilimde de görüldüğü üzere, birçok kez ayları ve hatta yılları bulan araştırmalar gerektirir. -
camide insanın içine doğan huzur
yine ateist üyelerimizin ateist olduklarını ve ateist olunca nasıl da büyüdüklerini, olgunlaştıklarını, daha iyi bir birey olduklarını anlatma yarışına girdikleri başlıklardan biridir. başlıkla ne alakası varsa artık bu üyelerimizin kişisel ateist olma deneyimlerinin. adamlar din ve özellikle de islam ilgili bir zerre miktarınca güzel sözü veya tespiti kaldıramıyor. trajikomik bir durum cidden.
camide benim de içim huzurla dolar ama bu ille manevi bir sebepten olmayabilir zira cami çok kalabalık olunca, örneğin bayram veya cuma namazlarında, hiç huzurla dolamıyorum maalesef. bir kere camiler geniştir, yüksektir, aydınlıktır ve genellikle de boş olduğu için sessizdir. işte tüm bu fiziksel özellikler birleştiğinde kişide huzur hissi oluşturabilir. -
şeriatçıların çocukları ölüyorsa seviniyorum
potansiyel bir akıl hastası beyanıdır. beyan sahibinin de zihinsel durumu bizzat incelenmeli ve sonuca göre ruh ve sinir hastalıkları hastanesine kapatılıp tedavi edilmelidir. hangi gruba ait olursa olsun çocukların ölmesine sevinen kişi fırsatını bulduğunda o çocukları kendi de öldürür, onlara tecavüz de eder, işkence de uygular.
bunu diyen kişinin diğer girdilerine de baktığımızda zaten içinin ne kadar kararmış olduğunu görebiliyoruz. şeriatçıların çocuklarına potansiyel canlı bomba demiş ama kendisi potansiyel olmanın da ötesinde canlı kanlı bir çocuk katli savunucusu. sadece henüz davranışa dökecek fırsatı bulamamış. -
3 yaşındaki çocuğa tecavüz girişimi
tüyleri diken diken eden hadisedir.
pedofilinin de dereceleri vardır ve kişi ne kadar küçük yaşta çocuklara aşık olup onlara cinsel bir çekim hissediyorsa pedofili olma derecesi de o kadar fazladır ve işte buradan yola çıkarak diyebiliriz ki bu adam ileri düzey bir pedofilidir.
bana bir psikoloji hocası şunu demişti daha bir sene önce: "dünyada henüz bir tedavisi bulunamamış iki tane psikolojik hastalık vardır. bunlardan biri pedofili, diğeri de narsisizmdir". ülkemizde 'şükür ki' ikisinden de bol bol var. boşuna demiyoruz açık hava tımarhanesi diye. -
levent özeren'in attığı faşist twit
cv'si çöp falan değildir, gayet de danışmanlık yapabilecek kapasitededir. insanların o kadar senelerini ve emeklerini alan eğitim hayatlarını çöp diye silmek ne kadar da kolay yahu.
boğaziçi üniversitesi işletme bölümünden onur derecesiyle mezun olmuş ve yüksek lisansını da aynı üniversitede tamamlamış. ardından iyi bir üniversite olan syracusa university'de doktorasını tamamlamış ve aynı yerde dersler de vermiş ve center of policy research'de araştırmacı olarak çalışmış. türkiye'ye geldikten sonra da tübitak, tim, müsiad, iso, deik gibi kurumlarda ekonomi danışmanlığı yapmış, şimdi de istanbul medipol üniversitesi'nde ekonomi ve finans bölümünün kurucu başkanıymış.
kaynak: https://twitter.com/…bbet/status/884012853262520321
iktidara karşı hiçbir sevgim yok ama neden insanların emeklerini çöp diye bir kenara atıyorsunuz? sadece ekonomi doktorası bile başlı başına bir çile iken (özellikle bunu ekonomi alanında çok rekabetin olduğu abd'de başarmış) üstüne bir de birçok kurumda danışmanlık yaparak alan tecrübesi de kazanmış. yani akademik hayatta da iş hayatında da tecrübeleri var. ha eğer sizin için sorun (gizliden ya da açıktan, bilinçli ya da bilinçaltında) kapalı olmasıysa o zaman gidip bir terapiste görünün. -
tecavüze uğrayan suriyeli kadının kocası
bu olayı tecavüzcülerin lehine bir zerre dahi olsa, bilinçli ya da bilinçsiz, gizli ya da açık, doğrudan veya dolaylı meşrulaştırmaya çalışan herhangi biri ne sağcı, ne solcu, ne dindar, ne seküler ne şu ne budur, insan değildir insan. içi küflenmiş, çürümüş, yozlaşmış ve tüm canlılardan ve cansızlardan aşağı dereceye inmiş bir yaşam formudur.
tanım: empati kurmaya çalıştıkça cinnet getirmeye yaklaştığım adamdır. ben bu haldeysem, o ne haldedir siz düşünün. -
thy hosteslerinin nezaket sorunu
altında "kapalı giyiniyorlar" ve "hostes dediğin göze hitap etmeli" şeklinde yorumlar olan başlık. striptiz kulübüne mi gidiyor, uçağa mı biniyor belli değil. niye göze hitap etmeli onu anlamadım. uçağa binmişsin, bir yerden bir yere gidiyorsun, bu kadar, o aldığın biletin karşılığında daha ne bekliyorsun? örneğin dolmuş şoförlerinin böyle kaslı, yakışıklı tipler olmasını bekliyor muyuz? tamam etrafta şalvarla gezsinler, böyle yataktan yeni kalkmış gibi olsunlar demiyorum ama "pantolon giyiyorlar, çok kapalı gösteriyor" şeklindeki eleştirilerde de pek iyi niyet göremiyorum açıkçası. uçak bu uçak, senin gözlerini doyurmak için şekilden şekle girmesine gerek yok insanların.