Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. anneliği reddeden kadın eksiktir yarımdır

    öyle fevkalade delirdi ki kadınlığı bile kadınlardan iyi biliyor adam. hatta o kadar iyi biliyor ki kendisi adeta bir uzun madam.

    (bkz: seni kadın yaptırmayacağız)

  • 2. düzce'de ramazan davulunun yasaklanması

  • 3. antarktika'da 2015 orucu'nun iptal olması

    (bkz: antarktika'da 2016 orucunun da iptal olması)
    (bkz: kutuplarda oruç tutmanın imkansız olması)

    aynı durum bu sene de yaşanacaktır.

    muhammed din oluştururken dünyayı düz sandığı için bu gibi problemler günümüzde ortaya çıkmaktadır.

    olay şu:

    ramazan ayında antarktika'da oruç tutmak isteyen müslüman bir bilimadamı, ramazan ayı boyunca en fazla yarım saatlik bir gündüz süresi ile karşılaşacak, 23 saat 30 dakika boyunca gece yaşayacaktır.

    dolayısı ile bu adamın yarım saatliğine(maksimum) ağzına bir şey sürmemesi, geri kalan zamanlarınıda ne isterse yiyip içmesi serbesttir. yani normal hayatına devam eder gibi oruç tutacak bu müslüman bilimadamı.

    hatta 21 haziran günü hiç güneş doğmayacak. oruç komple iptal o gün ahshahagahha.

    tam tersi, kuzey kutbundaki müslüman bir maden işçisinin durumu:

    burada ise maksimum yarım saatlik bir gece yaşanacağı için iftar ve sahur yarım saate sığdırılmaya çalışılacak. 23 saat 30 dakika(en az) oruç tutulacak. ölmemek başarı olur.

    hatta 21 haziran günü tüm kuzey kutup dairesinde güneş hiç batmayacak. 0 dakika gece. 24 saat oruç. güneş batmadığı için iftar yapılmayacak ve devreden +23 saat 58 dakika daha.(günler kısalacağı için 2şer dakika)

    müslüman olmak zor be.

  • 4. sedat kapanoğlu

    madem muhendis, bir tane üniversite arkadaşı çıkıp da benimle aynı sınıftaydı dememiştir.

  • 5. öğretmen düşük not verirse taciz etti derim

    çocukları doğurup saçma sapan gudik isimler veren , 6 ayda bir doğum günü kutlayan ,. benim çocuğum benim çocuğum diye çocuğun, hayatı kendi etrafında dönüyor sanmasına sebep olan aptal cahil ebeveynlerin yetistirdiklerinin yediği haltlardır

  • 6. 1891'de iki gezginin çektiği türkiye fotoğrafları

    zorunlu edit: sevgili @nuri alconun aile hekimi mesajla bilgilendirdi, bu entry '' öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler'' başlığında, sevgili @lawyermih tarafından paylaşılmış. ''aramaya inanmak'' esasına dayanarak, anahtar kelimelerle yaptığım taramada rastlayamayınca açtığım bir başlık olduğunu özellikle vurgulamak isterim. hiç aklıma gelmedi öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler'e bakmak...

    bisikletleri ile çıktıkları dünya turu sırasında uğradıkları türkiye'de iki turistin vizöründen yansıyan fotoğraflar. büyüleyici.

    ''1890 yılında washington üniversitesi’nden mezun olan william sachtleben ve thomas allen jr. adında iki amerikalı genç 3 yıl boyunca bisikletleriyle dünyayı dolaştı. ikili trenle önce new york’a, oradan gemiyle londra’ya, daha sonra “bicycling asia minor, 1891” adını verdikleri yunanistan, türkiye, iran ve özbekistan’ı kapsayan bir asya turu yaptı. daha sonra kazakistan ve çin’e, oradan da kanada’ya giden gezginler, en sonunda abd’nin batı yakasından doğu yakasına doğru hareket edip ney york’a ulaşarak turlarını tamamladı.

    ikili yolcukları boyunca bin 200 fotoğraf çekti fakat bu fotoğraflardan sadece 3’te 1’i günümüzde kadar ulaşabildi. bu fotoğraflar ise yakın zamanda washington üniversitesi’nin olin kütüphanesi’nde sergilendi.''*

    1.ayasofya önü
    2.beypazarı
    3. erzurum
    4. cuma selamlığı
    5. çemberlitaş
    6. istanbul sevgili @partsch'a çok teşekkürler, divanyolu'ndaki 2. mahmut türbesiymiş fotoğraftaki yer.
    7. emir nizam
    8. kızılırmak
    9. sandal sefası, boğaz
    10. yunanistan'daki türk camii
    11. sivas
    12. sultanahmet meydanı
    13. kapalıçarşı
    14. istanbul'da yaşayan doktor garagossian ve ailesi
    15. galata köprüsü

    teşekkür edit'i 1: sevgili @karabetgulludere'ye teşekkür ederim, sivas ve kızılırmak fotolarını düzelttim.
    teşekkür edit'i 2: sevgili @ fortuneteller 657'ye verdiği bilgi için teşekkürler. iki numaralı fotonun nallıhan olduğunu söyledi.

    kaynak: fatih muallim

  • 7. aziz yıldırım

    kombineyle, formayla, sosyal medyayla olmuyor diyorsun daha ne yapsın taraftar göt mü versin amk.

  • 8. dna'nıza göre hangi ırktansınız testi

    anlamadığım nokta hangi ırktan olduklarını öğrendiklerinde neden duygusallaşıp gözyaşı döktükleri. şimdi ben %60 alman olduğumu falan öğrensem, sadece vay babayn kemiğine der şaşırırım.

  • 9. hiçbir antibiyotiğin öldüremediği bakteri

    korkmayın ilacını yapmadan yaymazlar.

  • 10. pendik kadıköy minibüsü terörü

    yıl 2005-2006 falan, üniversitede sınava yetişmeye çalışırken bu hatta yolcu kaptırmama yarışı yüzünden yaşadığımız stresle şemsiyeyle şoföre dalmak suretiyle sonuçlanan bir teröre maruz kaldım. sonra ben bunu süründürürüm diye bir hezeyanla , sınav çıkışı ibb nin sitesinden bulduğum ulaştırma müdürüne ait maile plakayı, her gün yaşadığım bu terörü ve hangi noktalarda bekleme yapıp trafiğin *mına koyduklarını tek tek döktürdüm. yaklaşık 1 ay kadar sonra dilekçemin emniyete , trafik şubeye ve bir yere daha iletildiği; belirttiğim plakaya ait aracın şoförünün ceza alarak minibüsün trafikten çektirildiği ve söylediğim bölgelerde duraklama yapılamaması için önlemler alınacağına dair bir mail düştü. ekinde de dilekçemin ulaştığı birimlerin imzalı yanıtları bulunmaktaydı. bu mailin gelmesinden 1 ay sonra da maltepe minibüs caddesinde şikayet ettiğim noktalara bariyerler çekilerek "duraklama yasaktır" tabelaları asıldı.

    sonra anneannem adamın ekmeğiyle oynadın diye vicdan yaptırmaya çalıştıysa da hiç üzülmedim. çünkü önce benim sonra araçtakilerin, sonra sokaktaki adamın canıyla oynarken 1 dakika bile tereddüt etmeyen bu tarz insan müsveddelerine üzülebilecek kadar hümanist değildim.

    not: o bariyer çekilen noktaları artık kimse sallamıyor.

  • 11. tanrının 1400 yıldır insanlarla iletişim kurmaması

    200-250 bin yıl iletişim kurmayıp son birkaç bin yılda coşmaları kadar garip değildir.

  • 12. isviçrelilerin herkese maaş önerisini reddetmesi

    adamlar o kadar rahatlar ki garip garip fikirler ortaya koyup onu referandumla reddediyorlar. fanteziye bak

  • 13. game of thrones'un internetten kaldırılması

    (bkz: the pirate bay)

    burası temel olm. el kaide. dizimag dizibox falan alternatif olanlar bunlar. temel sağlam olduğu sürece sorun yok.

  • 14. 5 haziran 2016 izmir depremi

    4,35

    edit: 4,4 çıktı
    hassas bir götüm var evet

    edit2: kandilli 4,3 olarak revize etti ahahahahaa

  • 15. şeytanın ekşi sözlük'te gireceği ilk entry

  • 16. 5 haziran 2016 denizli lgbt onur yürüyüşü

    ülke değerlerine aykırı olduğunuz için dışlanmaya mahkumsunuz demiş biri de.

    çok net, senin ben değerini sikeyim.

  • 17. serenay sarıkaya'nın güneşlenirken giydiği tanga

    bir tangaya ulkenin gelecegini baglayanlari gormemizi saglamistir

  • 18. gökhan gönül

    diego ribas 3.5m euro ( primler hariç )
    kadlec 2.1m euro ( primler hariç )
    bruno alves 2.5m euro ( primler hariç )

    yukarıdaki kazmalara bol kepçeden paraları dağıtıp, uefa cezaları sonrası, gökhan'a gelince musluklar kapandı diyen aziz yıldırım tarafından alenen taraftarın önüne atılan topçu.

  • 19. fethullah gülen cemaatinin artık bittiği gerçeği

    bittiklerine inanmıyorum, fırsat bekliyorlar eminim.. bittilerse şayet buna diyebileceğim tek şey (bkz: akp iktidarının ülkeye tek faydası) dır.

  • 20. emre mor

    bunu oğuzhan özyakup ile göt göte bağlayacaksın.

    biri birinden pas vereceği yeri, öbürü de şut çekeceği yeri öğrensin.

  • 21. 2016 turizm krizi

    turistik bir yerde yaşayan biri olarak anlatıyorum arkadaşlar.

    yaşadığım yerde turiste yönelik satış yapan bir çok insanla konuşma fırsatı buldum. genel olarak herkes bu dış politikanın mimarlarının 7 sülalesi ile pek bir haşır neşir olmuş durumda. en akplisi bile artık seçimleri bekliyor diyebilirim çünkü gerçekten buraların kış mevsiminden bir farkı kalmadı. geçen sene bile turizm bok gibiyken adım atacak yer bulamazdık şimdi o yerlerden bırakın yabancı turisti türk turist bile geçmiyor. sokaklar o kadar boş ki saat 5-6 gibi esnaf kepenk indiriyor. sahiller bom boş. denize giren, güneşlenen kimse yok.

    geçenlerde bir beachde gördüm. şezlong + 2 bira 10 tl! geçen sene bu zamanlar sadece şezlonga 20 tl fiyat çekiyorlardı millete. şezlong parası vermek istemeyen sadece havlusunu koymak isteyen yerli turiste siktir çeken bu insanlar şimdi denizden çıktıktan sonra sizi duşta kendi elleriyle yıkayacak konuma geldi.

    biliyorsunuz çakmacı pazarları meşhur olur turistik yerlerin. armani tshirt, gucci kemer gibi milyonlarca ürünün çakması olur buralarda. ruslara, iskandinavlar'a da neredeyse orjinal fiyatına yakın bi ayar verirlerdi. adamlar şimdi o ürünleri 3 al 1 öde şeklinde satıyorlar. dikkat ederseniz 2 demiyorum 1 diyorum çünkü bu insanlar arasında koca hafta boyunca hic satış yapmamış insanlarla da tanıştım.

    oteli olan insanlara da gelelim. oteller daha da bi tutmuş durumda. abartmaksızın 10 otelden 7sinin kapalı olduğunu söyleyebilirim. tamam o oteller kapalı olsun eyvallah ama açık olan 3 otelinde yarısının çoğu boş. otelin yarısı bile dolmuyor. bu durumda da otelde çalışan sezonluk işçiler memleketlerinde kaliyor. garsonlar, kat görevlileri falan aç sefil durumda. zaten bu tekmeyi yiyenler arasında en üzüldüğüm grup bu. diğerleri bunu hak edeli yıllar oldu.

    tabii bu durum meyve sebze halinde dükkanı olanı da vuruyor. adamın çilekler elmalar kasa kasa çöpe gidiyor. alacak otel yok ne yapsın adam. buna rağmen halk pazarında da tek bi ucuzlama yok orası ayrı.

    bu otel sahipleri, esnaflar bundan 3-4 yıl önce çok iyi akpliydi arkadaşlar. tayip babalarını çok iyi yalarlardı. oteldekiler işçilerine zorla ampule oy verdirtir, kanıtlamayanı siktir ederdi.

    her şey dahil sistemde hepsi kalan yemekleri çöpe atardı. ne evsizlere ne de hayvanlara verirlerdi çünkü uğraşmaya layık gormezlerdi. ısrafın anasını sikerlerdi.

    anlayacağınız durum bu arkadaşlar. hak eden hak ettiğini buldu. dediğim gibi, otel çalışanları dışında bir kimseye üzüldüysem adam değilim. türk müşteriye otelde oda vermezken, taksiler türk müşterilerine eksta bi kitlerken, çakmacılar değerinin 10 katı şey satarken bugünleri hesap edeceklerdi. zamanında uyardık dinlemediler. şimdi o zamanında yaladıkları babaları var ya hepsinin ekmeğiyle o oynadı. aralarında adam varsa onu korumaya devam eder ancak bunların hepsi böyle. anında satışı koydular.

  • 22. survivor 2016

    "isimdeki bir harf değiştirip de söylenmeyecekmiş. serkaya serkaç denmemeli, kendisine de bir bitki adı takılmamalı."
    acun sanırım burda kendine acur diyenlere laf atıyor adssasdaf

  • 23. sözlükçülerin takip ettikleri podcast'ler

    orjinali: kefil olduğum 49 podcast (her birinin linkini ve resimleri taşıyamadım, buraya sadece texti kopyalıyorum)

    ***

    günün 3-4 saatini podcast dinlemekle geçiriyorum. çalışırken, spor yaparken, banyoda, yatakta, hamakta, asansörde, parkta uluorta, mutfak tezgahının üstünd....dur ya, neyin listesiydi bu?

    sürekli dinlediğim bu podcastlerin çoğu epey popüler, yani "kimsenin bilmediği şahane podcastler" listesi değil bu. zaten bir kısmını yukarda mercurius listelemiş sağolsun. "tüm şahane podcastlerin listesi" de değil. sadece bildiğim ve kalitesine kalıbımı basacağım, mahkemeye çıksalar ölümüne savunacağım yapımları paylaşıyorum.

    (not 1: hepsi ingilizce because that's the way a-ha a-ha, i like it, a-ha a-ha... öğrenin arkadaşım artık, yapacak bir şey yok. yani tek dille de zeki, çevik ve ahlaklı yaşamak mümkün, almancayla da herşey wunderbar olabilir ama ingilizce'nin zihninize açacağı kapıların haddi hesabı yok.

    not 2: bu podcastlerin bazıları sitelerine ek içerik koyuyorlar, o nedenle doğrudan siteleri linkledim ama normalde dinlemek için beyondpod kullanıyorum. beyondpod, feedly'deki subscriptionlarımı da anlayabildiğinden gayet kullanışlı. bu arada her türlü okuma ve arşivleme için feedly - pocket - evernote forvet hattını tavsiye ederim).

    ***

    1) genel kültür - teknoloji - sanat kırması

    freakonomics: meşhur ilk kitap koca bir franchise yarattı. bu yapımların içindeki en ilginci freakonomics radio. bazı olayların altında yatan kök nedenleri bularak, ufkunuzu iki katına çıkarıyorlar.

    stuff you should know: "cenk-erdem'in milleti bilgilendiren versiyonu" diyesim geliyor ama hayatımda cenk-erdem dinlemişliğim yok. sempatik ama cıvıklık dereceleri az olan iki kafadar, rastgele bir konu hakkında hepimizin yapacağı şekilde bir araştırma yapıp, özet olarak sunuyorlar. ve bunu uzuuun zamandır yapıyorlar. yüzlerce konu birikmiş halde. çok konsantrasyon gerektirmeden öğrenmek için.

    surprisingly awesome: stuff you should know ile freakonomics arası bir şey. iki kişi var. bir tanesi, ilk bakışta kulağa sıkıcı gelen bir konuyu alıyor ve bu konunun aslında ne kadar ilginç olduğuna diğerini ikna etmeye çalışıyor.

    codebreaker: teknoloji konularına ahlaki yönden yaklaşıyorlar. ilk sezonun teması "ıs it evil?". tonu hafif, ufak bir oyun olarak bölüm içine şifreler koyuyorlar.

    what's the point: "big data, small interviews". ilginç verilerin arkasındaki ilişkilere odaklanıyorlar. freakonomics'in daha az öyküsel olanı.

    ted radio hour: ted talks'u bilmeyen kaldı mı? onun videolarını podcast olarak indirmiyorum, arada sırada sitesine gidip bakıyorum. radio hour ise podcast için daha ideal: belli bir konu etrafındaki ilginç ted konuşmalarını toplarlayıp, konuşmacılarla röportaj yaparak, derli toplu anlatıyorlar.

    reply all: ınternet hakkındaymış gibi görünüp, onun insanları nasıl etkilediğini işleyen güzel bir yapım.

    free thinking: bbc'nin arts and ideas yapımlarından. ingiliz tarzı, hafif sarkastik bir ciddilikle, bir konu etrafında uzmanlar muhabbet ediyorlar. sanat, tarih, güncel siyaset, sosyoloji, edebiyat, yok yok. uzun olduklarından o günkü konu beni ilgilendirmiyorsa atlıyorum.

    ***

    2) bilim, psikoloji, eleştirel düşünce

    science friday: podcast dünyasının en ünlü iki ira'sından biri olan ira flatow'un sesini rüyamda duyuyorum artık. 25 senedir devam eden bir bilim haberleri programı. röportaj ağırlıklı, kolay anlaşılabilir, seyirciler de arayabiliyorlar. her hafta 2 saat.

    startalk: birleşmiş milletler bilim propagandası bakanı neil degrasse tyson sunuyor. arada geçerken bill nye uğruyor. daha ne olsun? astrofizik, pop kültür, geyik.

    hidden brain: npr ailesinden bir podcast. psikoloji, davranış bilimleri, "cognitive bilimler" merakı olanlar için...yok yahu, herkes için diyeyim, gayet anlaşılır çünkü. sunucuya pek ısınamadım ama olsun.

    brain matters: neuroscience'ı bizim gibi düz halka anlatmayı hedef almışlar. arada bilim insanlarının profillerini de çiziyorlar.

    60 second mind: scientific americanın birden çok podcasti var ama scifri bana yettiğinden onları dinlemiyorum. fakat bunu dinlememek için bahanem yok, çünkü beyin ve davranış hakkında alt tarafı 1-2 dakikalık haberler veriyorlar.

    rationally speaking: eleştirel düşünce üstüne odaklı başlayıp, biraz daha açılıp saçılan bir podcast. yapımcısı bu aralar aşağıdaki you are not so smart'a konuk oluyor.

    you are not so smart: slogan ve "mission statement" açısından favori podcastim: hepimiz gerizekalıyız ama bazılarımız biraz daha gerizekalıyız. zihnin, farkında olmadığımız saçmalıkları hakkında, röportaj ağırlıklı ve kolay anlaşılabilir. bu konularda giriş seviyesi olarak kullanılabilir. bu aralar mantık hatalarını işliyorlar.

    ***

    3) haber-hikaye-fikir kırması

    this american life: podcast dünyasının the wireı. bunu sevmeyeni direkt "zamanı gelince kesinlikle klonlanmayacak şahışlar" listesine alabilirsiniz. bir tema etrafında birkaç ayrı hikayeyi birleştiriyor ve insan hayatından kesitler sunuyor. ıra glass'ın kıl sesinin bir noktada bağımlısı oldum. dünya kadar ödülü, yüzlerce bölümü var.

    radiolab: tal'ın tek rakibi bence. onunla freakonomics arası gibi. biraz daha eğlenceli ama kesinlikle cıvık değil, konular aynı ilginçlikte, prodüksiyon yine süper.

    invisibilia: bu aralar en favorim bu. konu psikoloji ve algı ağırlıklı olduğundan "bilim genel kültür" kategorisine alabilirdim, ama öyle güzel bir öykücülükle birleştirmişler ki, insan bitmesin istiyor. zaten yapımcıları tal ve radiolab'den gelme. batman bölümünden başlayın.

    flash forward: bunu hangi kategoriye koyacağımı şaşırdım. bir tutam bilimkurgu var: her bölüm, değişik bir gelecekte olduğumuzu farzeen bir hikayeyle açılıyor. sonra bugüne dönüp, hikayede işlenen teknolojik veya sosyal olgu irdeleniyor röportajlarla. ve bazen de konunun geçmişi anlatılıyor. sırf hayalgücünüzü gıdıklamak için bile değer.

    embedded: haberlerdeki bir konuyu alıp derinlemesine işliyorlar. her bölüme aylarca emek veriliyor anladığım kadarıyla. longform haberciliğin podcast versiyonu.

    serial: ilk sezonu deprem etkisi yarattı, çünkü uzun bir araştırmacı gazetecilik örneğini, heyecanlı bir hbo dizisi gibi tüm sezona yayarak sundular. true detective gibi, ikinci sezonu, müthiş yükselen beklentilerin altında ama yine de kaliteli.

    ***

    4) haber-belgesel

    npr story of the day: salt haber dinlemiyorum sinirim bozulmasın diye, bu yetiyor. tek konu hakkında 4-5 dakikalık haber ve kısa röportajlar.

    planet money: ekonomi hakkında haber + eğitim tarzı. kolay anlaşılır.

    the documentary: bbc'nin en iyi programlarından. değişik konularda belgesel. belgesel konusunda ingilizden şaşmayacaksın (david attenboroughnun askerleriyiz).

    vice: "hardcore belgesel" olarak tanımlanabilir. ilk izlediğim vice bölümünde sanırım adamlar karachi'deki bir açıkhava silah pazarında roketatar deniyorlardı.

    diane rehm show ve fresh air: ikisi de güncel bir konu hakkında uzun soluklu muhabbetler içerir. ikisi de işinin ehli olmuş iki usta röportajcı tarafından sunulur. tek fark, diane rehm 3000 yaşındadır ve dakikada 5 kelime hızla soru sorar, ingilizce pratiği için ideal.

    longform: gazetecilikle ve yaratıcı mesleklerin iç yüzüyle ilgilenenler için. ben 2-3 bölümden birini dinliyorum çoğu zaman tanımadığım tipler konu olduklarından.

    intelligence squared: "işte bu bizde olmadığı için uzaya fezaya çıkamıyoruz" (ya da tam tersi) tepkisi verdirtecek bir program. bir konu hakkında 2-6 arası uzman otururlar, yüzlerce seyirci önünde, oxford stili bir münazara yaparlar. uzmanlar arasında genelde dünyaca meşhur tipler olur. bir noktada dinleyicilerden sorular da gelir. münzara öncesi ve sonrası, konu hakkında oylama yapılır, en çok fikir değiştirten taraf kazanmış sayılır ("think twice"). hem münazara işini hem de konuları öğrenmek için ideal.

    ***

    5) saf hikaye

    the message: serial formatını kopyalayan ama orson wellesin war of the worldsü tadında bir yapım. 8 tane görece kısa ve hafif bölümde, hayali bir podcast programının gözünden, bir bilimkurgu hikayesi anlatılıyor. şıp diye bitirilebilir.

    the moth: hikaye programlarının demirbaşı. ted talks'un öykücülük versiyonunu düşünün. insanlar sahneye çıkıp, yaşadıkları gerçek bir öyküyü anlatıyorlar. podcast ise en iyilerini derliyor. bazıları sıkıcı olsa da, özellikle hüzünlü olanları her seferinde "yahu ne hayatlar var" dedirtiyor.

    story collider: moth'un aynısı, ama bilim insanlarının hikayeleri. ön planda olan, çalıştıkları alanlardan ziyade, hikayenin insani yönleri.

    the truth: uydurma bir kısa hikaye canlandırılıyor. 15-20 dakikalık, sıkmıyor. bir aktivite esnasında değil de, sakinken dinlemek lazım.

    imaginary worlds: bilimkurgu hikayeleri hakkında. düşük bütçeli, ben seviyorum.

    a prairie home companion: kadife sesli ihtiyar sunucu ve ekibinin, canlı skeçleri ve şarkıları. uydurma hikayeleri gerçekmiş gibi anlatması çok güzel. amerikan nostaljisi.

    the big broadcast: nostalji demişken, 40'lardan 50'lerden radyo şovlarını sunan bu program bir numara (ben o kadar ihtiyar değilim, benimkisi iyice garip bir nostalji çeşidi). o zamanların dev yıldızları humphrey bogart'ın ve lauren bacall'ın dedektiflik serileri var mesela. bazen orjinal radyo reklamlarıyla beraber yayınlıyorlar.

    ***

    6) tarih-felsefe

    the history of rome: tek başına bir amatörün devasa bir işe girişip, 179 bölüm sonunda alnının akıyla çıkması herkesi sevindirir. roma imparatorluğu anlatılıyor (bizans yok). adam meşhur oldu, roma'ya ve istanbul'a turlar düzenledi. ilk bölümlerde amatörlük var ama giderek coşuyor. uykuya dalmadan önce birebir, amcamın sesi ninni gibi.

    revolutions: thor'un yapımcısının ikinci projesi. dünya tarihindeki belli başlı devrimleri anlatıyor. her devrime 8-10 bölüm ayırmış, hepsi birer mini-podcast serisi gibiler.

    dan carlin's hardcore history: en meşhur tarih podcasti olabilir, arada bakıyorum. işin açıkçası bazen çok uzun geliyor, çünkü eleman biraz serbest stil takılıyor ve aynı şeyi defalarca tekrarlayabiliyor. ama sıkıcı olma günahını işlemiyor.

    a history of the world in 100 objects: çok kaliteli bir program. british museum'un zaten, ne olacaktı. default tarih dersi öğretme metodunun bu olması lazım. yani tarih ve isim ezberlemek yerine, insanların aklında kalacak objeler üstünden o dönemi ve ilişkileri anlatmak.

    stuff you missed in history class: stuff you should know'un tarih versiyonu. aynı formattalar ama geyik oranı biraz daha az ve iki erkek yerine, iki kadın sunuyor. ne yazık ki o elemanlar kadar sıcak gelmiyor bu sunucular bana, ama konu ilginçse dinliyorum.

    in our time: bbc'nin tarih programı. amcam birkaç uzman konuğu çağırıp güzel güzel muhabbet ediyor. her bölümünü dinlemeye gerek yok diyeceğim ama ingilizce pratiği için ideal podcastlerden.

    the memory palace: gayet orjinal, tatlı, kısa. para verip desteklediğim programlardan. rastgele bir zamandan kesitler.

    philosophy bites: felsefeye giriş yapmak isteyenler için güzel. çok uzatıp sıkmadan, her konu hakkında bir iki uzmanla soru-cevap şeklinde.

    myths and legends: dünyanın dört bir yanından mitolojik karakterleri, efsaneleri tanıtan mütevazi bir program. sunucunun deadpan mizah anlayışı da güzel gidiyor.

    ***

    7) geyik

    wait wait... dont tell me: ortamların en komik yarışma şovu. tv'deki whose line ıs ıt anywayden beri bu kadar gülmemiştim, zaten tarzı da benzer. improv konusunda iyi 3-4 komedyen yarışıyorlar. bir de ünlüye bağlanıp muhabbet ediyorlar bir süreliğine ki bazen o ünlüler bunlardan daha esprili oluyorlar. karakterlere alışınca tadından yenmiyor. arada yayınladıkları best of'lara denk gelin.

    smartest man in the world: wait wait ekibinden bir komedyenin programı. adam resmen komik ve zeki, yapacak bir şey yok.

    wtf with marc maron: nörotik bir komedyen. yarısı tek başına geyik artı philosophizing (favori standupçım bill burr'ün monday morning podcasti gibi), yarısı da röportaj. uzun olduğundan, ancak röportaj ilgilendiğim biriyleyse dinliyorum. fakat adam o kısmı da iyi yapıyor, muhabbeti gayet doğal ilerletiyor.

    ***

    daha bilmediğim ama tanısam kesin çok seveceklerim:

    codeswitch: zenci bir grup gazetecinin gözünden hayat.

    more perfect: radiolab spinoff'u. anayasa mahkemesinin tartışmaları ve etkiledikleri hayatlar hakkında.

    mystery show: apple buna 2015'in en iyi yeni podcasti ödülünü vermişti. ufak tefek gizemleri çözüyorlar.

    ***

    bonus: 2015'in en iyi 50 podcast bölümü

    the atlantic listelemiş. bu arada atlantic, rss feedimin güzide bir köşesini kaplıyor, gayet kaliteli ve derinlemesine yazılar var.

  • 24. ideal evlenme yaşı

    20lerinde evlenirsen 35inde kimle yaşadığına inanamazsın.
    (bkz: gregory house)

  • 25. fenerbahçe'nin 73 milyon lira vergi cezası alması

    aziz yıldırım'ın 5 haziran 2016 tarihinde gerçekleştirilen fenerbahçe mali genel kurulunda açıkladığı gerçek.

    oysa bu aziz değil miydi her yerde biz vergilerimizi ödüyoruz diye ağlayan..

    madem vergilerini tıkır tıkır ödüyor, bu devlet ne diye ceza kesti ki? yoksa ödemiyorlar mıydı? çoh enteresan..

  • 26. bruno alves

  • 27. insanın en hastalıklı duygusu

    (bkz: kuşku)

    yiyip bitirir, hem insanın kendisini hem karşısındakini.

  • 28. trafik sigortası

    neredeyse 20 yıldır aktif araç k ullaniyorum. allaha çok şükür hiç kazam yok. 600 tl ye yakın bu sigortayı yaptırdım.

    aracın normal sigortası da geldi onu da yaptırdım. muayenesi geldi 250 tl de ona verdim. bu ay bu arabanın masrafı bana 2000 tl oldu neredeyse.

    benzin fiyatını karsilayamadigim için zaten arabayı park edip metroya biniyorum ama aracı satamiyorum çünkü küçük çocuğum var. bir yere gidecek oluyorum. bunun hastalığı var.

    iktidari beslemek için veriyoruz bu paraları. son 15 yılda birileri çok zengin oldu. bütün bir ülke islami sosyete zengin olsun diye çalışıp çabalıyoruz. birileri osmanlı mastürbasyonu yapacak diye veriyoruz. soyuyorlar bizi. haraca kesiyorlar. diyor ki bu parayı verirsin ya da aracını bağlarım. alikoyarim. buna haraç denir. 600 tl vermeyene pasaport vermeyip ülkeden çıkmasına musaade etmemesi gibi. ulkeye milyonlarca it uğursuz suriyeli keyif çatabilsin diye kesiyorlar bu haraclari.

    yahu ayıptır günahtır. burası bizim ülkemiz. çanakkalede 3 şehidi var benim ailemin. gözünüzü toprak doyursun islamcı şeytanlar. çoluk çocuğunuzdan çıksın. benim çocuğumun nafakasindan çaldıklarınızi hastanelerde yiyin. haram olsun. iki elim yakanizda dünya ahiret allahsiz kitapsizlar.

  • 29. mehmet topal

    burayı okudukça alayınızın kör ve azıcık beyin yoksunu olduğunu düşünüyorum.
    milli takımın ve fenerbahçe'nin yıllardır hamallığını yapan adamı iki top süremez ile eleştirmek cidden mallık.
    volkan demirel'de 10 senedir tek gol atmadı siktirsin gitsin mi sayın futbol uleması?
    herkes işini yapacak. rvp çizgiden top çıkarmayacak mesela. gol atacak.
    topal top kesecek. yanındaki orta saha josef olmayacak mesela. oyun kurabilecek biri olacak. nani ve volkan şen'i eleştireceği argümanla topal'a siktirsin diyenler lütfen alternatif bir oyuncu koysun yerine?
    josef'i 8 milyona aldık yahu! 8 milyon euro. 30 milyona yakın para.
    sen bu adamı bedava bırakıyorsan kusura bakma malsın.
    kontrat bitimine 2 sene kala gel bakalım dersin. atarsa imzayı kalır atmazsa satarsın alıcısı çokken. sen son 6 aya bırakırsan adam tabii ki gelen teklifler doğrultusunda zam ister. şirket gibi değil çay ocağı gibi bile yönetilemiyoruz. ne takım ne ülke!
    ama evet mehmet topal siktirsin gitsin değil mi? ondaki karakterin çeyreği olmayan siz siktirin gidin bence.
    kötüleyen elleriniz şimdiden dert görmesin.

  • 30. tesla motors

    bu sabah fremont'daki fabrikalarini (halihazirda model s ve model x'in uretildigi fabrika) gezdim.

    urettikleri urunu, gelistirdikleri teknolojiyi filan bir kenara koyun sadece fabrikanin buyuklugu (1 mil kare) ve o buyuklukteki operasyonun duzenini gormek muazzam bir tecrube idi.

    aklimda kalan onemli noktalar.

    - tesla otomobillerde kullanilan plastik parcalarin hicbirini baska bir sirket uretmiyor tamami fremont'taki fabrikada sifirdan uretiliyor.
    - otomobillerin metal aksami da ayni sekilde gelen metal tabakalari isleyen devasa kaliplarda uretiliyor. bu kaliplar calismaya basladiginda 32 mil otedeki uc berkeley'in sismografik cihazlari sarsintilari hissetigi icin deprem oldugu sanilmis, periyodik oldugu anlasildiginda nereden geldigini arastirmislar ve bolgeyi tespit ettiklerinde baglanti kurduklari tesla motors aciklama yapmis "deprem filan yok araba uretiyoruz" diye.
    - fabrika daha once gm'e aitmis. kuruldugu donemde fremont tamami meyve bahceleri ile dolu ufacik bir kasaba imis, eski fotograflardan gorebiliyorsunuz.
    - boyle buyuklukteki bir fabrikaya gore oldukca az sayida insan calisiyor cunku uretimin cogu yerinde robotlari kullaniyorlar. bu robotlarin bazilari tamamen otonom, herhangi bir monitoring ve kumanda gerektirmiyorlar.
    - fabrikada cesitli yerlerde "robots hate litter, please don't give them any more reasons to overthrow mankind." uyarisi var (:
    - fabrikada model s'in beta tasarimlarini gorebiliyorsunuz. bu tasarimlardan iki tanesi tamamen kullanilabilir durumda ve sergileniyor. isin ilginci bu iki otomobil dunyadaki en pahali tesla otomobiller olma unvanina sahip zira her biri $1.5 milyon
    - ayrica fabrikada iron man'de kullanilan tesla da sergileniyor. "unlu bu" diye.

  • 31. 5 haziran 2016 slovenya türkiye maçı

    sahaya ağırlığını koyan futbolcularımızın olduğu karşılaşma. örnek olarak;

    (bkz: ozan tufan)

  • 32. recep tayyip erdoğan

    kendisinin ülkemizin geleceği açısından bin nasihatten iyi olacağını düşünüyorum.

  • 33. yaran fıkralar

    amerika'da iki genç adam ot içerken yakalanır ve mahkemeye çıkarlar.
    yargıç, "sizler iyi insanlara benziyorsunuz, size hapse girmeden önce ikinci bir şans vermek istiyorum. bu hafta sonu dışarı çıkıp, insanları uyuşturucu kullanmamaları için ikna etmeye çalışacaksınız" der ve mahkeme pazartesi gününe ertelenir.

    pazartesi günü gelir ve yargıç ilk adama ne yaptığını sorar.

    -sayın yargıç, 17 insanı sonsuza dek uyuşturucuyu bırakmaya ikna ettim.
    + 17 mi? harika. bunu nasıl yaptın?
    -diyagram kullandım sayın yargıç. şunun gibi iki daire çizdim: 0 o ve dedim ki, büyük olan uyuşturucu kullanmadan önceki beyniniz, küçük olan uyuşturucu kullandıktan sonraki.

    bunun üzerine yargıç "bu takdire şayan bir yöntem" der ve ikinci adama döner "ya sen ne yaptın?"

    -sayın yargıç, 156 insanı sonsuza dek uyuşturucuyu bırakmaya ikna ettim.
    + 156 mı?!! bunu nasıl yaptın?
    -benzer bir diyagram kullandım sayın yargıç. şunun gibi iki daire çizdim: o 0 ve dedim ki, bu hapse girmeden önceki g*t deliğiniz...

  • 34. 2016 yılı orucu bozmayan haller tam listesi

    1- oruçlu olduğunu unutarak yiyip içmek,

    2- ağzına gelen kusuntunun geri gitmesi,

    3- oksijen tüpüyle ilaçsız suni hava vermek,

    4- orucu bozmaya niyet edip de bozmamak,

    5- istemeyerek ağız dolusu kusmak,

    6- isteyerek, zorlayarak biraz kusmak,

    7- sahurda tokluk veren ilaçlar kullanmak,

    8- göze katı veya sıvı ilaç koymak, ıslak lens takmak,

    9- gıybet etmek,

    10- rüyada ihtilâm olmak,

    11- diş çukuruna ilaç koymak,

    12- çiçek, kolonya veya parfüm koklamak,

    13- morfinsiz, iğnesiz diş çektirmek,

    14- yutmadan yemeğin tadına bakmak,

    15- sakındığı hâlde toz ve dumanın boğazdan veya burundan içeri girmesi,

    16- diş çektirince gelen tükürükten az kanı yutmak,

    17- ağzını yıkadıktan sonra, kalan yaşlığı tükürükle yutmak,

    18- dişleri arasında kalan, nohuttan küçük olan şeyi yutmak,

    19- hacamat olmak, kan aldırmak, akupunktur kullanmak,

    20- kulağa su kaçması,

    21- misvak kullanmak, macunsuz diş fırçalamak, [macunlu fırçalamakla da oruç bozulmaz fakat mekruh olur. macun yutulursa oruç bozulur, kaza gerekir.]

    22- gusletmek, banyo yapmak,

    23- idrar yoluna pamuk koymak, [şâfiî’de bozar.]

    24- sağlam deriye ilaç, krem sürmek, her çeşit yakı, sigara bandı, tokluk bandı koymak,

    25- yaraya imsak vaktinden önce konan sıvı ilacın, imsak vaktinden sonra emilmesi,

    26- yaradan çıkan kan, irin ve benzerlerinin tekrar içeri girmesi,

    27- arı sokması,

    28- dudaktaki yaşlığı yutmak,

    29- banyoda oluşan su buharını teneffüs etmek,

    30- ele iğne batıp, kırığının içinde kalması,

    31- kulağa pamuklu çubuk sokmak, [şâfiî’de bozar.]

    32- kanayan yere, kanın durması için kan taşı sürmek,

    33- ağza gelen yemeği, balgamı, kusmuğu veya baştan buruna gelen akıntıyı yutmak,

    34- bel soğukluğu hastalığından dolayı akıntı gelmesi.

    35- evi haşere için ilaçlayan, ister istemez ilacı teneffüs etse, orucu bozulmuş olmaz; çünkü sakınmak zordur,

    36- kulağa sabunlu su kaçırması,

    37- ağza su alıp çalkalamak veya ağzı yıkadıktan sonra ağızda kalan yaşlığı tükürükle yutmak,

    38- hanımını öpenin orucu, mezi gelse de bozulmaz. öperken şehvetlenip cünüp olursa bozulur. [cünüp olma ihtimali varsa, hanımını öpmesi mekruh olur. orucu bozacak derece çok öperse haram işlemiş olur. çünkü orucu mazeretsiz bozmak haramdır. ama öperek cünüp olunca kaza gerekir, kefaret gerekmez.]

    39- akupunktur kullanmak orucu bozmaz. akupunkturun sadece iğnesi giriyor, vücudun içine bir şey zerk edilmiyor.

    40- çatlak dudağa veya eldeki yarığa, krem, tentürdiyot, kolonya veya oksijenli su sürmek. [açık yaraya sürülen merhemin, içeri sızdığı iyi bilinmedikçe orucu bozmadığı, s. ebediyye'de bildirilmektedir. iyi bilmek, zanla olmaz. kesin bilmek gerekir. kesin bilinmeyince bozar denilemez.]

    41- iğneli epilasyon yaptırmak orucu bozmaz. içeriye ilaç gibi bir şey girmedikçe, vücuda iğne batırmak orucu bozmaz. iğneli epilasyonda içeriye ilaç girmiyor. sadece iğne, kıl folikülüne sokularak akım veriliyor.

    42- kaş, bıyık aldırmak, etek tıraşı olmak ve epilasyon orucu bozmaz.

    43- oruçlunun ağzına gözyaşı veya ter girerse, bir iki damla gibi azsa, orucunu bozmaz, çünkü bundan korunmak zordur. çok olur da tuzluluğunu ağzının her yerinde duyar ve yutarsa orucu bozulur. yutmayıp tükürürse bozmaz.

    44- kuru parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [şafii’de bozar.]

  • 35. life is drunk

    bunu savunan adamlar ya hiç soyulmadı ya da hırsızlık sıradan bir şey sanıyor. başına gelen iyi bilir, insanın canını çalınan şey sıkmaz ama o şeyi elde etmek için verdiği emek çok zoruna gider. hatta sık sık duyarsınız "çalmayıp istese verirdim." diyenleri. bi olay sadece tek bir şahısın başına mı gelmiş yani diye soranları anlamıyorum. yahu adam açık seçik bir kez de değil bir çok kere yapmış bu işi. hala da esinlenmiş olabilir mi? gerçi profları bile intihalin dibine vuran bi ülkenin çalıyorsa benim emeğimi çalıyor vatandaşı olmak doğal. hırsızlık kötüdür işte, esinlendim diyerek kurtulacak bir şey de değildir. çifte standartın da lüzumu yok. hırsıza hırsız diyebilmek de göt istiyor sanırım.

    edit: savunuclarında en pisi de çalıyor ama iyi yazıyor en azından bir şeyler katıyor diye düşünen hatta utanmayıp bunu yazabilenler. sonra çomar deyince sinirleniyonuz.

    not: bi sürü gereksiz varken bu adamla neden uğraşıyorsunuzculara da cevap vermek gerek aslında. hırsızlıktan hoşlanmıyor olamaz mıyız? belki de hırsızın övülmesinden veya yaptığı işin meşrulaştırılmasından rahatsız oluyoruzdur? hırsızlığı sindirmek istemiyoruz belki de?

  • 36. game of thrones

  • 37. öpüşmenin anlamı

    yıllar önce izlemiş olduğum ve az önce tekrarına rast geldiğim friends dizisinde geçen tartışma. evet öpüşmek kadınlar için, ilişkinin her kısmı kadar önemli. sanki bilinmesi gereken her şey o ilk öpücükte saklıymış gibi.

    erkekler açısından ise, öpüşmek açılış gösterisi olarak sayılıyor. dizide, bu konuda verilen örnek de çok şahane: "öpüşmek, pink floyd sahneye çıkmadan önce, beklerken komedyeni izlemek gibidir. komedyeni beğenmiyor değiliz ama bileti onun için almıyoruz."

    kızlar açısından, konser bittikten sonra ne kadar harika bir program yapılmış olsa da gözleri hep komedyeni arıyor. ve son olarak, kızlardan bir tavsiye, "komedyeni geri getirin yoksa bir dahaki sefere kendinizi evde tek başınıza o albümü dinlerken bulursunuz."

    öpüşmenin kadın ve erkek arasındaki görüş farklılığını anlatmak açısından mükemmel bir sohbet olmuş. teşekkürler david crane. (bkz: friends)

  • 38. ozan tufan

    elinde fatih terim'in müfit erkasap'la pornosu olan futbolcu.

    vazgeçilmez olmasının başka mantığı olamaz.

  • 39. internette tanışılan kişiyle ilk buluşma

    baya enteresandir benim ki burdan tanisitigim biriyle bulusmamin hikayesidir;

    simdi yine bir gun burda basliklarda dolaniyorum, hatta baba kiz diyaloglari basligina bakiyorum da belki kiz dusururum diye. orda onun entrysini gordum almanyaya gelmekle ilgili referansi olan bir entry girmis. sonra girdim baktim profile konusma acmaya yol acacak entry varmi diye bakiyorum, yine almanyaya gelmekle ilgili bir entry girmis.

    iste bu entrye mesaj attim, yok ole gelinmez bole gelinir sunu yap bunu yap diye . hemen cevap geldi, sonra ben bir mesaj daha ondan baska bir cevap daha. simdi bu tamamen laf olsun diye yazmis bu almanyaya gelme isini, aslinda gayet kariyeri belli ve bu kariyer icin uzun donemdir yaptigi bir calisma da var o calismayi birakip almanyaya gelmeye yonelse geri donusu yok o calisma bosa gider.
    neyse yine onla 3 gun bu sekilde konustuk, ciddi ciddi bu almanya yoluna girdi, o yaptigi calismayi birakti, falan.
    hala konusuyoruz ama hala birbirimizi gormemisiz, en sounda face ten eklestik.
    bir baktim ki aman allahim, yillardir aradigim tipte ki kiz ama onu aradigimi bilmiyormusum. sonra ben iyice niyeti bozdum, ama cok caktirmiyorum, bellli belirsiz flortoz laflar ediyorum ama cok abartmiyorum, sonra toefl falan bahanesiyle(bu arada ben almanyadayim kendisi tr de bir sehirde ailem de ayni sehirde) onu anneme yonlendirdim dedim git konus yardimci olur ogretmen diye.
    neyse gitti bu annemlere tam 3 saat onlarla oturmus kanka olmus falan. ki zaten meyilliyim, iyice tutuldum kiza bizimkiler de hafif gaz verdi.
    neyse iste o gunun aksami artik dedim ak koyun kara koyun ciksin ortaya face de konusurken zarf attim cok hossun die*.
    bundan gelen cevap :eyvallah.
    neyse biraz sasirdim cunku onunda bana biraz meyilli oldugunu hissediyordum.
    ilk basta birsey demesemde dayanamadim tabi ne ayaksin sen minvalinde bir konusma yaptim.
    sonra olay dusunmem lazima baglandi, ben de madem dusuneceksin hakkimda ki kotu ozellikleri de ogren diye o gune kadar yaptigim butun zamparaliliklari vicdanimi sizlatan ufakda olsa her olayi teker teker anlattim.
    yazdim gonderdim face ten.
    2 dk gecti cevap yok
    5 dk 15 dk
    30 dk sonra cevap geldi bende nasil bekliyorum kesin iyy diye silecek diye.
    neyse ay bunlarin ne onemi var sen cok iyi bir inansin bence gibi bir cevap geldi.
    sonra ben dedim senden hoslanmiyorum sana asigim evlenelim dedim. butun bunlar birkac gunluk tanisiklikta oluyor.
    neyse oyle diyince skyptan aradi ay ciddimisin sen ya diye, istmen lazim ozaman falan diye hafif geyik konusuyoruz, ama o anda gel evlenek dese direk evlenirim. neyse iste bu skilde bir anda sevgili olduk, gunde 6-7 saat konusuyoruz ki, ben master ya[an 10 dksini bile hesaplayan bir adamim o da oyle son sinif asiri zor bir bolumde okuyor.
    bu bu sekilde bir ay gitti, sonra ben dayanamadim artik bulusalim dedim.
    simdi ben almanyadan istanbula gelicem o da ankaradan gelicek istanbulda 2 gun geciricez beraber.
    neyse gittim pegasustan biletimi aldim gidis donus te lufthansadan aldim, plana gore ben bir de binicem burdan 5 te orda olucam.
    gittim havalimanina, ilk basta ucak ertelendi uce dedim hay allah cunku sabihada buluscaz bekleticem diye uzuluyorum.
    sonra 4 e ertelendi sonra 6 en sonunda 8 e ertelendi dedim bu ucagin ucacagi yok.
    thyden aldim hemen ama nasil bir panikle adama soruyorum bilet varmi ilk istanbul ucagina diye filmlerde ki gibi aynen. 160 euro da para bayildim. son anda aldigim icin. tabi bu sirada kizla da konusuyoruz ilk once sabiha gokcene gitti sonra benim gecikecegimi ogrenince otele dondu, sonra thy ile geldigim icin ataturke gitti ki zaten 2 gunlugune bulusuyoruz onunda 8 saati rotarla gitti.
    neyse normalde 5 te buluscakken gece 1 de bulustuk.
    ben ciktim tam o bekleyen insanlarin arasinda belki yuz adam var ama bir tek onu goruyorum boyle parliyor sanki. hemen ustune aladim sarildim falan, hatta opiyim dedim ilk basta biraz tereddut etti sonra kirk yillik sevgili gibi olduk.
    neyse iste elele tutustuk hemen havasa gidicez, saatlerdir yemek yememis acliktan agzi kokuyor ama bana parfum gibi geliyor o koku. neyse havasin onunde bekliyoruz, cebimden direk yuzugu cikardim verdim. 300 euroya aldigim pirlanta 9 tas bir yuzuk.
    ay inanmiyorum, falan cok sasirdi. kinayeli kinayeli gordugum en romantik teklif dedi.
    devaminda ise yuzuk buyuk geldi, ve bunu alamam dedi. neyse yine de cok olay olmadi bizim icin. 2 gun boyunca elele kolkola gezdik, almanyada yoktur diye, ne kadar kebap varsa yedirdi bana. hic birsey de ismarlattirtmadi ne kadar olay yaratsam da . neyse iste sonra donduk ulkelerimize. simdi burdan bir yerden staj icin kabul almis onun derdine dustuk. yuzuk ise hala duruyor bende ilerde ananiz bunu ilk verdigimde almadi salak diye cocuklarima gosteririm.

  • 40. lisans derecesi olmayan oy kullanmasın kampanyası

    ssg'nin de oy kullanamamasıyla sonuçlanır.

    https://tr.wikipedia.org/wiki/sedat_kapanoğlu

    yani sana göre ssg cahil ve oy kullanmaması gereken bir insan mı oluyor şimdi :)

    debe editi: şu kutup/kuzey bölgesi oruç muhabbetlerine ilişkin kafalarda soru işareti varmış. soru işaretlerini gidermesi adına buyrun;

    https://www.youtube.com/watch?v=gt5v0dw-uie

    sadece cübbeli değil, çoğu kaynak bu konuya bu şekilde yaklaşıyor. genel olarak ayılar dışında kimsenin yaşamadığı, -40 -50 derece soğuk olan bölgedeki vaziyete göre oruç muhabbetini anlamsız kılmaya çalışanlar var. onların yolundan gitmeyin, sözlükte bulamadığınız bir sorunun cevabını google vasıtasıyla araştırabilirsiniz. ayet açıklaması olur, gerçek mi sahte mi belli olmayan hadis olur, ya da başka bir şey olur. sadece din mevzuları da değil, konu ne olursa olsun araştırın güzel kardeşlerim. elinizin altında google var. bir çok kaynaktan araştırın. araştırmak zihni açar, doğru bilgiye ulaşmanızı sağlar.

  • 41. facebook

    amme hizmeti:

    artık size gönderdiği bildirim e-postalarını şifrelemesi için openpgp public key'inizi (bu kısım teknik) yüklemenize izin veriyor.

    ayrıca public key'inizi yükledikten sonra profilinizden paylaşabiliyorsunuz.

    güvenlik ayarları altında.

    bu değişikliği birkaç yıl önce guru önermiş ama artık nasıl bir cümle kurduysa adamlar ancak anlayabilip hayata geçirmişler.

  • 42. sabri sarıoğlu'nun sarbi olma hikayesi

    sabri sarıoğlu'nu yakinen tanımıyorum. yalnız hakkında bildiğim yegane şey; 1999 yılında kuzenimin okuldan nefret etmesini sağlayan 1 milyon etmenden sadece biri olduğu gerçeği. ufak tefek olmasına rağmen inanılmaz agresif tavırlar sergilemesi. ki bu agresif tavırlar öyle elini 90 derece açıyla kaldırıp dayılanmak suretiyle değil, kafa göz dalmak şeklinde gerçekleşiyor. bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var kabilinden bir tip işte.

    aralarında geçen husumeti ise anlatmayacağım. zira şu saatten sonra hiçbir önemi yok. en nihayetinde çocuk denecek yaştaydılar. bu sebepten tatsız kısımları sessizlikte bırakıyorum. bilmemiz gereken şey; kuzenimin yeni nakil olduğu okulda yeni arkadaşlarıyla birlikte benimkine benzer sorunlar yaşadığı ve bazı arızalı tipler yüzünden bu eşiği atlatamadığı.

    bu kısa girizgahın ardından dilerseniz 5 yıl sonrasına, hikayenin en civcivli kısmına ışınlanalım.

    2004 yılında formaya isim yazdırma işini uluorta gerçekleştiremezdiniz. hem maliyetli, hem de yaygın olmayan bir işlemdi. şimdi baskı var, baskı var. profesyonel bir iş istiyorsan makineyi ona göre temin edeceksin. yine o dönemde bu işlerin piri diyebileceğimiz kulüp tartışmasız fenerbahçe idi. fenerium çatısı altında layıkıyla bu hizmetler görülürdü.

    galatasaray özelinde böylesi nitelikli bir yapılanma zaten hiç varolmadı. en azından ben denk gelmedim. sağolsunlar her sene yeni bir malzeme sponsoru bela ettikleri için! taraftar bakıyor; kadro çöp, futbol sıfır, formalar leş! bırak isim yazdırmayı kimsenin lisanslı ürünlere dokunası dahi gelmiyor.

    28 şubat 2004, büyükbabam elime kamil koç biletini tutuşturup sordu; "istanbul'a amcanlara gitmek ister misin?" bileti kendisi için almış. ancak şimdi hatırlayamadığım bir sebepten ötürü gitmekten vazgeçmişti. sanırım son anda amcamla takışmışlar. bileti iade etmek de istememiş. anlayacağınız elime açık çek tutuşturdu. ben de anında bozdurdum.

    29 şubat 2004, istanbul'dayım. okuyarak bir baltaya sap olamayacağımı bildiğim için kafayı spor mağazası açmakla bozmuşum. amcam'ın da hali vakti yerinde. büyükbabam, babannem üzerinden boyuna fiştekliyorum; "amcama söyleyin bana dükkan açalım, sportif şirket kuralım." hayatın gerçeklerinden uzak, toz pembe hayaller peşindeyim.

    ertesi gün avrupa yakasında ismini cismini ilk kez duyduğum bir avm'ye gittik. çok büyük bir spor mağazası. her markadan istediğiniz ürünü bulabileceğiniz muazzam bir işletme. sahibi de amcamın lise arkadaşı, kosovalı lakaplı bir adam. aldı bu kosovalı beni karşısına, başladı anlatmaya;

    "işletmecilik öyle dışarıdan göründüğü gibi değildir. her gün kapıyı şu kadar borçla açıyoruz. şu kadar vergi veriyoruz, bu kadar kira ödüyoruz" konuştu konuştu konuştu. ben dinliyormuş gibi yapıyor arada bir kafa sallıyorum. baktı ikna olacak değilim; "zafercim yeğeni bana bırak" dedi ve bendeniz bir günlüğüne mağaza müdür yardımcısı oldum! lakin herifçioğulları insan ilişkilerimin sıfır olduğunu sezdiği için müşterilerden uzağa, hatta bankonun da gerisine, işin mutfağına postaladı.

    mal vuruyorum, stok giriyorum, yerleri süpürüyorum, damacana taşıyorum, kahve kupası yıkıyorum derken kapı bir açıldı abi. sarı-kırmızı kravatlı, zengin yüzlü, kelli felli abiler içeri daldı. gayet cool, hali vakti yerinde elit kişiler bunlar. çok da tanıdık simalar. yalnız herkese insan canlısı değiller! bir kez suratıma dahi bakmadılar. ben de hiç adam görmemiş gibi gözlerinin içine içine bakıyorum. neyse efendim hemen ardından 3 koli malzeme geldi. tahmin edeceğiniz gibi... hepsi galatasaray!

    3 gün sonra villarreal maçında giyilecek orjinal maç formaları. en geç gece yarısına yetişmesi gerekiyor. isim ve numara baskıları yapılacak ve birkaç detay eklenip teslim edilecek. yapılacak işlem bu. abi aldı mı beni bir heyecan? nabzım balık ayhan gibi başladı ritim vurmaya. gayet iyi niyetli ve istekliyim.

    devasa büyüklükte yazıcıya benzeyen bir makinenin başına geçtik. elimizde futbolcuların isim ve numaralarının yer aldığı bir liste. önce yazıcıdan çıktı alıyoruz, sonra kesme biçme işlemi yapan başka bir alet, en nihayetinde fotokopi makinesini andıran (ütü de diyebiliriz) press uygulayan başka bir cihazla baskıyı uyguluyor, katlamadan paketliyoruz. olayımız bu. aslında bir şey yaptığım yok. sadece yardım ediyorum.

    mondragon, prates, ümit karan, hakan şükür derken sıra sabri efendi'ye geldi. tabi o ilk heyecanlarım yatıştı. bayağı bir uzmanlaşmaya başladım. "böyle yapılır bu işler" triplerindeyim. neyse uzatmayalım sona geliyoruz. ne olduysa oldu yazıcı da bir sorun çıktı. eleman girdi makinenin içine kurcalıyor ediyor. ben de bilgisayarın önünde bekliyorum. diyalog aynen şöyle;

    - yeğenim olayı kaptın değil mi?
    - sistemi tanıyorum abi. ozalitçi'de bile kendim alırım çıktıları.
    - okey, ben yazdır deyince ateşle.
    - tamam abi.
    - yazdır.
    - (tık tık)
    - yazdır.
    - (tık tık)
    - yazdır.
    - (tık tık tık tık)

    elemanın sonuncu yazdır komutuyla çıkardığım yazı "sabri" değildi arkadaşlar. ve itiraf ediyorum ben yaptım. bilerek ve isteyerek yaptım. kuzenim için yaptım. kendim için yaptım. türk futbolu için yaptım. ama inanın o anlık bir hareketti ve kesinlikle planlı bir şey değildi. sonrasında olacakları asla tahmin edemezdim. sadece yapıverdim işte.

    ne kesim, ne de baskı safhasında kimse bir şey fark etmedi. evet baktılar, evet her aşamayı bizzat yönettiler. evet hepimiz oradaydık. lakin kimse yazıyı fark etmedi. garip ama gerçek. ben de ağzımı açıp tek kelime etmedim. işi eksiksiz bir şekilde bitirip formaları teslim ettik.

    3 mart 2004 gecesi sabri sarıoğlu sahaya çıkana dek ne malzemeciler, ne fatih terim, hiçbir allah'ın kulu bu garipliği hissetmedi. hatta maç esnasında dahi fark etmediler. ikinci yarı oyuna dahil olan sabri sarıoğlu 45 dakika sahada kaldı ve galatasaray maçı 3-0 kaybetti.

    son söz;

    sabri sarıoğlu ben sarbi yazdığım için sarbi olmadı. o zaten sarbi idi. ben sadece malumun ilamına vesile olmuş oldum. zira hepiniz oradaydınız. ama hiçbiriniz fark etmediniz. fark etseydiniz banane! ben ne yapayım? o yüzden asla kendimi suçlu hissetmiyorum. vicdanen rahatım.

    tüm bu anlattığım saçmalıkların dışında kendisini insan olarak severim. lakin eleştiririm de. hem sarbi yazsa ne olur? semra yazsa ne olur? eminim reyiz'in de umrunda değildir. sonuçta ferrari'ye o biniyor. 1500 lira maaşla ben çalışıyorum.

    çok da güzel yapmışım bence.

  • 43. unutulmaz milli takım golleri

  • 44. izmir

    saat 6.45'de kalkıp otobüs ve izban kombinasyonu ile havaalanı yoluna koyuldum. 5 dakika sonra havaalanında inip iç hatlardan araç kiralayıp şirinceye kahvaltıya gidip yedi uyuyanları ziyaret edeceğiz. ardından kalemlik milli parkına gidip deniz sefası yapacağız. 8 gibi yola çıkıp geri geleceğiz.

    diyeceğim şu ki gün içinde yapacağım yol 400 km, evden havaalanına toplu ulaşım 30 dakika, istanbullu ve bir takım yobazların bu şehir için salyalarını akıtmaları ise paha biçilemez. kudurun lan!

  • 45. erdoğan avrupa birliğine de diz çöktürecek

    bir yigit bulut iddiasi. joleyi fazla kacirmis olmali. arkadasa gore c.baskani paralellere, laiklere, sigara firmalarina oldugu gibi ab'ye de diz cokturecekmis. iddia(!)sini da, prof.dr selami dilatan'in "sahlanan turkiye" kitabindaki su anekdota dayandiriyor guya(!):

    "eylül 2015. kopenhag'da çok önemli bir toplantı yapılmakta. devletimiz kopenhag kriterlerinin tamamına uymakla kalmayıp, ecdada yakışır bir biçimde bir kaç kriter de kendisi ekleyerek "bu da bizden olsun" yüce gönüllülüğünü göstermişti. toplantı şakalaşmalar, sohbetlerle başlamıştı. her şey yolunda görünüyordu ancak avrupalı yine şerefsizliğini yapmış, bu kadar önemli bir toplantıya sayın c.başkanını değil de sadece dönemin başbakanı ve dışişleri bakanı çavuşoğlu'nu çağırma acziyetini göstermişti. bunu farkeden çavuşoğlu, yiğit bulut'a whatsapp'tan mesaj attı. bulut da durumu ivedilikle cumhurbaşkanımıza iletti ve yanlarına genç tercüman furkan şimşir'i de alarak hemen helikoptere atlayarak kopenhag'da aldılar soluğu. furkan sadece cumhurbaşkanımızın imam hatipten arkadaşı hayrettin şimşir'in oğlu değil, aynı zamanda 1 aylık hızlandırılmış kursla ingilizceyi öğrenebilecek kadar zeki bir gençti.

    görüşmelerin yapıldığı odaya girdiklerinde avrupa dönem başkanı karl pilkington elindeki kriterler kitabını sıvazlıyordu. başkanımızı kapıda tüm heybetiyle görünce şaşırdı. cumhurbaşkanımız asıl bir biçimde "devam devam, biz sohbetinizi bölmeyelim, şöyle kenardan dinleyeceğiz sadece, siz çağırmayın bizi tabi, kimiz ki biz" diyerek sitem etti. pilkington belli ki ürkmüştü. karşısında davutoğlu gibi bir kolay lokma varken konuşmak kolaydı. şimdi karşısında özgür dünyanın,galaksininin ve de tüm ezilenlerin (ateyistler ve paraleller hariç)liderini görünce titremeye başladı ama bir taraftan şerefsizlik yapmaya devam ediyordu:

    pilkington- sayın davutoğlu sadece kopenhag kriterleriyle olsa buyrun birlik sizin ama geçen ay aldığımız kararlara göre amsterdam şartları ve bükreş mokoloklarını da uygulamanız gerekiyor.
    davutoğlu- bence bu yaptığınız siyasi ahlaka uymuyor. bu şartlardan daha önce haberdar edilmeliydik. bakanlar kurulunun tanga giyme zorunluluğu ve anadolu'daki eseklere siginma evi saglanmasi nereden çıktı hem? sizi ciddiyete davet ediyorum.
    pilkington- maalesef, bunlar olmadan alamıyoruz

    bunları duyan c.başkanımız artık kendini tutamadı ve diplomasi tarihinde van minute'ten sonra verilmiş en büyük ayarlardan birinin ilk cümlesini söyleyiverdi:

    "alışınız kuvvetli değil demek ki!"

    "bana mı dediniz mösyö?" diye sordu pilkington.

    "evet sana ne dedim ne var? hayır ne yapacan yani? önce o eli bi indir. akıllı ol, biz adamın aklını almasını da biliriz. iki dakika delikanlı olun, efendi olun yav, adam olun adam. adamlık cinsiyet değil, şahsiyet meselesidir. biz de bi söz var, afedersin yırtık dondan çıkar gibi kurallar çıkarıyosunuz biz girmeyelim diye size. korkmayın yav, acıtmayız yani.neyse, şimdi ben sana ağır bir laf söylerdim ama ortamda bayan var."

    bunu duyan angela merkel "bayan değil kadınnn!!!" diyerek tepki gösterdiyse de, kimse onu dinleyecek durumda değildi.

    pilkington elleri titreyerek, tercüman furkan'a baktı:

    furkan- "yes i say to you but past tense, what's there? what do you do, so? before put your hands down. be clever, we know take man's clever. two minutes be madblood, be lord yo! man be man. man sex no, şahsiyet problem. we have a word, bad underwear out rules, no fear, we no pain, now ı say a heavy word to you but this is a woman!"

    çeviriyi duyan pilkington utançla diz çöküp, ağlayarak sayın başkanımızın elini öptü, af diledi. bu ab ile ilişkilerimizde bir dönüm noktası olacaktı."

    şahlanan türkiye-sf 34, prof.dr.selami dilatan, bestepe yayınevi, 2014

  • 46. türkleri bir arada tutan şey

    üşengeç olmaları.

  • 47. ramazan davulcularına yumurta atıyoruz kampanyası

  • 48. ramazan davulcusu

    ulan harbiden yine geldi kulağına sıçtığım. 2016. herkesin akıllı telefonu var. hassiktirin artık be! nasıl hoşgörü dini bu arkadaş?

    çalışan var. uykuya ihtiyacı olan var. annem oruç tutacak. 2:30'a alarm kuruyor. davulcu 2:00'de gelip kafa sikiyor. kadın zaten 5 saat uyuyor. yarım saatini çalan siktiğimin boş bir adamı kim oluyor da bu vakti çalabiliyor? şikayet etsen din düşmanı ilan ederler. halbuki tepkim sadece gece gürültü yapılmasına.

    yüzüklerin efendisi'ndeki troller bile daha iyi davul çalıyor.

  • 49. ramazanda bile ateist kalabilmek

    iftarda 2.5 iskender gömerken fakirlerin halinden anlayabilen sevimli mi sevimli inançlı cümlesi. tam tersine ne kadar doğru yolda olduğumu görüyorum. bi kere önümde yemek var ama yememeliyim, manyak mıyım? oruçlu egosu malum zaten "lokantalar kapatılsın" diye bir laf çıktı. gecenin 3ünde beynimi kemiren davulcuyu da unutmayalım. her şeyi bir kenara bırak, umreye gitmiş adamım ben. kabenin 5-10 metre çevresinde ateist kalmış biriyim. tavaf da ettim, merve ve safa tepeleri arasında da gidip geldim. hira mağarasına çıktım, uhud dağını ziyaret ettim. medinede ravzai mutahharayı da ziyaret ettim. kendimi maneviyat açısından bir şeylere bağlamaya çalıştım ancak yine de olmadı, çünkü mantıklı biriymişim ben. bir gün daha geçmiyor ki bir müslümanın boş yapmasına denk gelmeyelim.

  • 50. sabah namazında ezanı duyabilen laik

    atatürk ilke ve inkılaplarına inanan bir insanım.

    uyandım sahurumu yaptım. niyetimi rabbime edip orucuma başladım. ezan sonrası namazımıda kıldım. şimdi tekrar uyuyacakken bu başlığı gördüm ve yazıyorum. ağzım oruçlu o yüzden kötü sözler yazmayacağım. kasıtlı açılan bu başlıkların amacı nedir? tek derdiniz kemalistler, ulusalcılar, cumhuriyetçiler mi oldu? dünya da her yer kan gölü. masum insanlar ölüyor biraz aklınızı o tarafa yorsanıza. hemen hemen her gün bu salak saçma başlıkları açıp insanların size küfretmesinden bu denli mi hoşlanıyorsunuz?

    müslümansınız ya hani.. daha ramazan'ın ilk günü orucun ilk saatleri bu kadar kin kusmanız niye?

    yazık gerçekten çok yazık.