smokinli ayi10
profili

  • babanın senin yapacağın işe sıçayım bakışı

    sürekli karşılaştığım bakıştır;

    mesela;

    pederbey traş köpüğü olarak yıllardır hep aynı markanın aynı modelini kullanır. kafasına şampuan diye sürdüğü benim hindistan cevizli vücut losyonumu saymazsak eğer ortak kullandığımız tek şeydir bu traş köpüğü. neyse efendim traş köpüğümüz bittiğinde kullandığımız modeli bulamadığım için aynı markanın mentollü modelini aldım. banyoya koydum.

    pederbey aynı gün uzun bir duşun ardından geldi;

    babam: lan aldığın traş köpüğü mentollü mü?
    ben: yoo.
    babam: takım taklavat naneli şekere döndü.

    ''babanın şarap çanağına sıçayım'' diyerek senin yapacağın işin bakışını 1 hafta sabitledi suratına.

    farklı bir olay;

    halı saha maçında sahadayım, pederbey arkadaşlarıyla tellerin arkasından bira içip maçımızı izliyor. hasbelkader bir gol atıyorum. akabinde mutlulukla tellerin kenarına koşup gol sevinci olarak meşhur secde hareketini yapıyorum.

    pederbey senin yapacağın işi bakışıyla şöyle buyuruyor;

    babam: kalk lan götünün çatalı görünüyor.

    buruk bir şekilde yerden kalkmaya çalışıyorum, ekliyor;

    babam: hayatında camiiye gitmişliği yoktur, hareketlere bak hele atayist dürzü.

    gel gelelim yıllar sonra başka bir babanın babama senin yapacağın işi bakışı attığına şahit olduk ailecek;

    şöyle ki;

    neredeyse bütün ankara bilir babam kombiyi 65 derecede yakar, bununla övünür ve her ortamda dile getirir.

    kız istemeye gittik mesela kardeşime, bu arada peder hala 70'li yıllarda moda olan aşırı kalın kravatları kullanıyor. kravat o kadar kalın ki, mama önlüğü giymiş bıyıklı bir adama dönüşüyor. yeminle biraderin kaynanası sütün içine eti cicibebe ezip getirse pederin ağzına verse kimse şaşırmazdı. neyse efendim bizim peder çekti kahveden bir fırt herkes heyecanla bekliyor konuya girmesini, ohum ohum yaparak boğazını temizledi ve;

    - kombi kaçta yanıyor?

    diye sordu. ulan tüm kız tarafının gözleri dolmuş; burukluk, sevinç, mutluluk, hüzün hepsini bir arada yaşıyorlar. maşallah babamın sorusu nedeniyle bir de göt gibi kalmak duygusu ekleniyor kız tarafına.

    işte o an biraderin kaynatası babama aynı bu şekil baktıydı.

    o bakışla birlikte kulaklarımda bu adam benim babam şarkısı çınlamaya başladı.

    çocuklarına meyve soyup getirirken kirazları kulaklarına küpe yapan bıyıklı bir adam düşünün. işte bu adam benim babam.

  • survivor şişmanlar zayıflar

    la memlekette o kadar sezona yetecek kadar dövmeli ve kaslı adam yok işte. eski programlardan falan adam koyuyorsun paso. - 5 yıl önce kutumda büyük hissediyorum acun bey! diyen 45 kiloluk bi adam vardı, adam kutunun ipini kopartamıyordu şimdi bakıyorum herkül'e dönüşmüş adam soğan kırıyor gibi hindistan cevizi kırıyor. la yonanlı format bile yaptın, yap artık bi şişmanlı format.

    bak ne haldeyiz;

    dün gece kaynanamda misafirdik. yemekte brokoli çorbası ve haşlanmış sebze buketi vardı. 100 kilo adamım ben haşlanmış sebze buketi nedir? sanırım bilerek yapıyor.

    sonuçta ben esnaf lokantasında bile mercimek çorbasıyla tam ekmek yiyen adamım, hatta öğrencilik yıllarında çorbanın yarısını bir ekmekle içip kalan yarısını limon suyuyla tekrar fulleyip ikinci ekmeği yemişliğim vardır. sonra sebze buketini yarım ekmeğin arasına koyup yediğimde hanımdan laf işiten ben oldum.

    tam anlamadım ama sanırım - vay ayı! tarzında bişi söyledi. sevgiliyken yarım kuzu yediğimde yarasın aslanıma falan derdi halbuki.

    neyse sonra televizyon izlemeye başladık. survivor'a denk gelince durduk. ulan adamların hepsi yunan heykeli gibi. kaynanamın - çocuklar ne kadar fit değil mi? diye sormasıyla birlikte hangisi daha kaslı muhabbeti başladı. o sırada elimde çay bardağıyla, gömleğimin düğmelerinin arasından fırlayan göbeğimle birlikte; adı ibrahim olan sarı saçlı zencinin elleriyle yediği pilavı görünce canım pilav çekti ve;

    -offff!

    dedim. ulan açlık yüzünden kaynanamın suratında - yoksa bizim damat şişman bir gay mi? bakışını gördum yeminle.

    peruk takan botokslu abi var yarışsmada ama gay bakışını biz yiyoruz. koysanıza lan iki tane şişman adam hem gerçekci olur. spor salonundan çıkıp dövmeciye uğrayan gelmiş amk tropikal adaya.

    ödül oyununda verdikleri sıvı yağı içesim geldi lan izlerken.

  • renk körü olmanın zorlukları

    ehehe bu ne renk?

    hayatınız boyunca en çok duyacağınız şey bu olacaktır.

    30 yaşındayım kime renk körü olduğumu söylesem, kırmızı olan bir nesne göstererek;

    - ehehe bu ne renk?

    ulan renk körüyüz gerizekalı değiliz. domatesin kırmızı olduğunu biliyoruz.

    ciddi ciddi bizi gerizekalı sanan insanlar var, bir kere renk körü olduğumu söyledim bir ortamda, adam cebinden yirmi tl çıkardı;

    - ehehe peki bu kaç para? dedi.

    senin sıfatına sıçayım dedim yüzüne yüzüne.

    bu hastalığı çocukken fark ederseniz şanslısınızdır, ama hüzünlü hikayeleri vardır bu çocukların. benim hikayem mesela;

    annem tarafından domates almak üzere markete gönderilmiştim, 2 kilo domates aldım eve geldim. aldığım domatesleri gördüğünde annem beni tekrar markete gönderdi ve en kırmızılarını seç oğlum diye tembihledi. en kırmızı domateslerle eve döndüm. annem suratıma sanki gerizekalıymışım gibi bakarak babamı çağırdı. durumu anlattı.

    babam: oğlum canın turşu mu istiyor?
    ben: yoo
    babam: peki neden o zaman turşuluk domates alıyorsun?
    ben: turşuluk domates ne?
    babam: oğlum neden yeşil domates alıyorsun?
    ben: en kırmızılarını aldım baba.

    işte bundan sonra trajikomik hikayem başlıyor. peder yeşil domatesi alıp bu ne renk lan diye sorduğunda;

    babam: bu ne renk lan?
    ben: kırmızı.
    babam: lan ne kırmızısı?

    annemle birbirlerine bakıyorlar, peder buzdolabından bir kivi çıkartıyor. ortadan ikiye kesip tekrar soruyor;

    babam: bu kivi ne renk?
    ben: kırmızı.
    babam: uydurma lan!

    elindeki egzotik meyve ile yaratana bakıyor ve bismillah çekerek tekrar soruyor;

    babam: ne renk lan bu?
    ben: kırmızı.

    kivinin rengi yüzünden babanız ağladı mı hiç?

    işte bu vesile ile öğreniyoruz renk körü olduğumu.

    zordur renk körü olmak. babam bile yıllarca kendisiyle taşşak geçtiğimi düşünmüştü.

    renk körü olduğunuz için zamanla paranoya başlar, insanlara kolay kolay güvenemezsiniz.

    mesela;

    ortaokul ikinci sınıfta tam bir ergenim, din kültürü hocasının;

    ''yüzündeki sivilceler bile yüce allah'ın takdiri ve ispatıdır''

    lafından sonra allah'a isyan edip, game of thrones'daki jon snow gibi siyahlara bürünüyorum. hani yaz günü bile postal giyip, siyahtan başka renk kullanmadan sürekli heavy metal dinlediğiniz satanist dönemler.

    hiç unutmam odamda kreator - phobia dinleyip kendi kendime kafa sallayarak takıldığım bir anda babannemin aniden odama girip beni o halde görmesiyle içime cin girdiğini düşünerek eüzü besmeleyi çakıp ayetel kürsi okumaya başladığında;

    - yea babanne çok banalsın! yeaa!

    dediğim olmuştu.

    neyse konuya dönelim, son sınıfta en satanist takıldığım dönemlerde henüz keçiören'de slayer dinleyen biriyle karşılaşmadığım için hiç yoktan iyidir diyerek haluk levent dinleyen bir kızla yakınlaşmıştım okuldan.

    mezuniyet balosu yaklaştığında;

    - balo'da simsiyah giyinmeyeceksin değil mi? hadi alışverişe gidelim! demişti.

    mavi kanvas pantolon ve gri gömlek almıştık.

    devlet su işleri misafirhanesi yemekhanesinde balo başladığında;

    peder kulağıma eğildi;

    babam: pembe gömlek, mor pantolon aynı rober hatemo gibisin evlat.

    dedi.

    rober hatemo yüzünden babanız kahkaha attı mı hiç?

    babanızın kahkahasıyla güven duygunuzu kaybettiniz mi?

    zordur renk körü olmak.

    göğüs ucunu gösterip;

    eheheh bu ne renk?

    diyen manyak kadınlar girdi mi hayatınıza?

    okey oynarken; yere okey atıp, çayınızı yudumladıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gülümsediniz mi ortağınıza?

  • kebapçıda görülen hürmet

    starbucks'a gidip kasadaki çocuğa;

    - çayın taze mi?

    diye sorabilecek bir vizyona sahip olduğum için bana hitap eden harekettir.

    vali kebabı yerken kendimi viyana valisi gibi hissediyorum. aynı hürmeti hayatta bir fast food zincirinde göremezsiniz. mesela fast food zinciri bir dükkana giriyorum;

    - selamın aleyküm.

    dememle birlikte adam;

    - 1 tl farkla es selamın aleyküm almak ister misiniz?

    diyor resmen.

    mesela kebapçıda;

    az çorba, yarım şiş, 1,5 pide gibi farklı porsiyonlar sunulması bile müşteriye saygıdır.

    fast food zincirine girip;

    - bana az cheeseburger!

    veya

    - yarım donut alabilir miyim?

    diyebilir misiniz?

    ha derseniz kasadaki adam güntekin onay'ın suratındaki kakam var ifadesi ile mal mal yüzünüze bakar.

  • messi'nin arda turan'ın kulağına söylediği söz

    bana getirdiğin cevizli sucuktan 2 kilo daha istiyorum.

  • sabahları erken saatlerde köpek gezdirmek

    insanı güne mutlu başlatan olaydır.

    21 sene boyunca sabahları köpeğim tarafından yalanarak uyandırıldım.

    ''kalk lan beni dışarı çıkar prostat olacam senin yüzünden'' dercesine bakardı suratıma.

    2 haftalık yavruyken bize geldiğinde babam 3 dakika köpeği inceleyip;

    - bunun adı karabaş olsun.

    demişti. ulan köpek bembeyaz, babamın vizyona bak. gerçi o dönemlerde öyle richard, paris, daisy gibi havalı isimler yok. karabaş, garip, arap ve genellikle sanayici tayfanın kullandığı; paşa, kral, kont. bu nedenle ''çapkın'' koymuştuk adını. nasıl tüylü coli cinsi anadolu'da lessie olarak hüküm sürmekteyse bizim elemanda bütün küçük ve beyaz köpekler gibi kaniş olarak adlandırılan cinstendi.

    sabahları lan belki koşuya çıkmış bir kıza denk geliriz; - ay ne tatlı köpişşş! falan derse muhabbeti kurarız diye umutlanırdık, ama nerdeeeee? şansıma sıçayım sürekli sabah namazından dönen dayılara; -aleyküm selam diyerek geçti yıllarımız. iki defa denk geldik koşucu kızlara, birincisinde; kız tam hayallerimizdeki gibi; ayy bu ne tatlı kopişşş diyecekti ama çapkın efendi sıçmaya başladı. hiç unutmam kızın suratını, sanki köpek değil ben sıçtım direğin dibine. tiksinerek geçmişti yanımızdan.

    ikincisi; yine hayallerimizdeki gibi koşucu kız -ayyy ne tatlı köpişşşşşş diye yaklaşmaya başlamıştı. o an elimde bok toplama eldiveni ve poşet çapkın sıçmasın diye şeytana ruhumu satmak üzereydim. neyse bu sefer sıçmamıştı. kız 3-4 dakika baya sevip adı ne diye sorduğunda heyecandan kendi adımı söylemiştim.

    - ümit!

    kız ne kadar değişik bir isim diyerek hiç suratıma bakmadan sevmeye devam etmişti. teriyer mi bu? diye sormuştu. işte o an hem çapkın hem ben etkilenmiştik, kaniş dememişti kız. salak salak gülümsemeye başladım. kız ayağa kalktı suratıma baktı 3 saniye.

    kız: ayy siz çok tanıdık geldiniz bana.
    ben: insan insana benzermiş.
    kız: ayy yok ben sizi birine benzeticem.

    ulan iyice heyecanlanmıştım. sabah namazından dönen dayılar mahallenin abileri gibi kaldırıma oturmuş tesbih çekerek bizi izliyorlardır.

    kız: ayy buldum. edip akbayram

    hay amk! sanatına çok saygı duyarım ama annem beni hep mehmet günsur'a benzeretek severken ağır oldu be! hayatı sorgulamaya başladım resmen o anda. iyi günler diyerek uzaklaştı kız.

    ulan edip akbayram'la tek alakalı olayım; 'ey edip adana'da pide ye' lafının tersten okunduğunda da 'ey edip adana'da pide ye'' şeklinde hiç değişmemesine şaşırmak olmuştur.

    yıllar sonra;

    kanser teşhisi konduğunda 17 yaşındaydı. birlikte 4 yıl mücadele ettik savaştık. yaşam doluydu. artık öğlen namazından dönen dayılara aleyküm selam diyorduk. bir süre sonra koşucu kızları camda beklemeye başladık.

    bir süre sonra baktı gelen giden kız yok vazgeçti beklemekten. bastı gitti buralardan oğlum

    işte o günden beri sabah erken saatlerde köpek gezdirenleri gördükçe çok duygulanıyorum lan.

    dinleyin.

  • cübbeli ahmet'in sidik kan içmeli vaazı

    vampir hikayesini akla getirmiştir.

    --- spoiler ---

    bir gün 3 vampir cafe'ye gitmiş. garson ne alırsınız efendim demiş.

    1. vampir: ben sıcak kan alayım.
    2. vampir: ben soğuk kan alayım.
    3. vampir: ben sıcak su alayım.

    demiş.

    bunun üzerine diğer iki vampir; sen vampirsin amına koduğum sıcak su ne? demiş

    3. vampir cebinden kanlı molped'i çıkarıp, sıcak suya koymuş.

    ve

    ben sallama içiyorum. orospu çocukları demiş.

    --- spoiler ---

  • oğluna eşşoğlueşşek diye küfreden baba

    bizim pederbeydir. ağzı bozuktur ama alem adamdır.

    ilkokul zamanında okul ailelerle birlikte hayvanat bahçesi gezisi düzenlemişti pederbeyle birlikte gitmiştik.

    tek sıra halinde geziyoruz, herkesin babası güzel güzel anlatmaya başladı hayvanları;

    - bak kızım bu afrika mahmuzlu kaplumbağa.
    - bak oğlum bu beyaz kulaklı sülün.

    değişik değişik hayvanları uzun uzun inceleyip birlikte şaşırıyolardı.

    bizim pederse sanki yıllardır tapirlerle kahvede okey oynuyormuş gibi hiçbir hayvanı umursamadan etrafta seyyar satıcı, büfe tarzında bir şeyler yok mu diye gözetliyordu. gezi boyunca simit, pamuk şeker, süt mısır, dondurma yedi.

    bütün çocuklar hayvanlar alemini yakından tanırken, bizim en büyük atraksiyonlarımız pederin; rahmetli amcasına benzettiği kırmızı götlü babunun kafesi önünde durup,

    - al ulan ibnetor ye biraz!

    diyerek hayvana pamuk şeker uzatması ve hayvanın resmen 'bu ne amk ya!' tripleri eşliğinde pamuk şekeri yemeye çalışmasını izlerken, hayvanın kıçını görüp;

    - götüne bak la şunun, hiç kıl yok! hahahah! diye deli gibi gülmesi,

    yediği süt mısırın boş koçanını timsahların kafesine atıp hayvanların arasında kavga çıkartması ve ortamı belgesele bağlaması olmuştu.

    sürüngenlere geldiğimizde cansız manken vahe gibi cam kafesin içinde duran mavi dikenli kertenkele pederin ilgilisini çekmişti. hayvanı seyretti 5 dakika kımıldayacak mı acaba diye. hayvanın dikkatini çekmek için cama vurup garip garip hareketler yapmaya başladı, hayvanın resmen - ne yapıyo la bu? diye baktığını hissettim çocuk halimle. o sırada bütün sınıfında babamı izleyip sırıttığını gördüm. bir iki kez seslendim ama peder hayvana odaklanmıştı.

    çaktırmadan uyarmak için bacağına dokunmamla birlikte sıçrayarak döndü ve eşşoğlueşşekkkkkkkkkkkk! diyerek tokadı bastı.

    dakikalardır kımıldamayan mavi dikenli kertenkele bile irkilerek bana baktıydı. ilk ve son tokattı pederden yediğim. her şeye rağmen deli gibi eğlenmiştim hiç unutamam.

  • kapalı kadına uzatılan elin havada kalması

    maraş dondurmacısıyla takılıyormuşum gibi geliyor o an.

    hani elini uzatırsın tam külahı alacağın sırada alamazsın noluyo amk derken dayı şangırttt diye zile vurur sende göt gibi kalırsın ya. sonra hırs yapıp dondurmayı almaya çalışırsın, yöresel taşşağa bağlarlar seni 2 liralık dondurma için.

    hah aynı duyguyu hissediyorum ben.

    tam elimi uzatıyorum kadın elini çekip memesinin üstüne koyarak tebessüm ediyor. amk zile vur bide tam olsun hayir bi gün refleks olarak eli yakalayıp maraş dondurması gibi yalamaktan korkuyorum.

    tamam sen memeni tutup gülümsedin eyvallah ama benim el ne olacak?

    her seferinde boşta kalan elimle kulak üstünden saçları düzeltme hareketi yapıyorum vallahi şarkıcı kıraç gibi oldu saçlar amk.

    aha böyle

  • kedinin tırnaklarını aldırmak

    sagir bir kedim var. duymadigi icin durduk yere aniden bismillah ceken dedeler gibi surekli tedirgin. dedim ulan tirnaklarini aldiralim mi?

    yumurtaliklari aldirdiniz, kulaklar zaten bozuk, sizin zihniyetinizi sikeyim der gibi bakti suratima 2 dakika.

    en son babama daha genc gorunursun diyerek biyiklarini kestirdiydik da ayni sekilde baktiydi.