pbkc23
profili

  • bir köften olsa öğrenciye mi köpeğe mi verirsin

    aç hayvanı doyurmak için başka seçenek olmaması hali dışında, bir insanın yiyebileceği kalitede bir yemeğin hayvana verilmesi bir çeşit israftır ve öncelikli olarak tercih edilmez.

    zira insanın yiyebileceği gıdalar kümesi, hayvanın yiyebileceği gıdalar kümesinin alt kümesidir.

    sararmış yeşilliği insan yiyemez, yememelidir ama bir çok hayvan yer.
    kurumuş ekmeği biz yemekte zorlanırız ama kuşlar, börtü böcek bayılır.
    insan, içeriğinden şüphe ettiği bir eti yiyemez ama bir çok hayvan yer.
    çiğ eti insan yiyemez ama hayvanların çoğu yer.
    kemikleri biz yiyemeyiz ama köpekler bayılır.
    karpuzun kabuğunu insan yemez ama inek yer, üstelik en sevdiği yiyeceklerdendir.
    tabakta bırakılan yarım yemeği sağlık endişesi ile yemekten çekiniriz ama büyükbaşlar için bu bir ziyafettir.
    allah'ın hayvanları yaratmasındaki hikmetlerden biri de budur, hayvanlar sayesinde yaratılmış hiçbir nimet zayi olmaz.

    farzedelim, beş tane çocuğunuz olsun.
    her sabah kalkıp beş çocuğunuza beş tane tost hazırlıyorsunuz.
    çocuklarınızdan biri çölyak hastası ve onun tostunu glutensiz tost ekmeği ile yaptınız.
    çölyaklı çocuğunuzun tostunu, diğer çocuklarınıza verir misiniz canları çekti diye?
    veya şöyle sorayım, sırf çocuklarınızdan birinin canı ondan çekti diye, glutensiz tosttan koparıp diğer çocuğunuza vermek merhamet midir? hayır, içinde adalet olmadığından buna merhamet diyemeyiz. bunun adına toplumda kayırmacılık deriz, merhametle de adaletle de esasen ilgisi yoktur.

    adalet ve merhamet, bir örgü gibi içiçe geçmiş, birbirine göbekten bağlı kavramlardır. merhametsiz adaletten zulüm, adaletsiz merhametten maraz doğar. ikisi de olursa ancak hakkaniyet gerçekleşir. hayvanlar üzerinden oluşturulan suni gündemde ortak ve en önemlisi hakkaniyetli bir çözüme varılamamasındaki temel sorun da budur.

    başlıktaki soruya gelecek olursak,
    bir aç köpek ve bir aç insan varsa;
    insana köfte, köpeğe kemik ikram ederiz.
    en makul ve hakkaniyetli yaklaşım budur.
    şayet elimizde bir aç köpek ve bir aç insan varken köfteden başka yemeğimiz yoksa, köfteyi iki porsiyona böler ikisini de mümkün olduğunca doyururuz. zira ikisi de candır.

    köpeğe verip insanı aç bırakmak veya insanı doyurup köpeği umursamamak, o kişinin ya adaletten ya merhametten noksan olduğunu gösterir.

    kendisi açken, hayvan ya da insan ayırmaksızın, sevdiği ya da sevmediği diye gözetmeksizin, yemeğini başka bir canlıya veren insan var ya, o da işte eşref-i mahlukattır. o insanın olduğu yerde açlığın da köftenin de yemenin de yememenin de zerre kıymeti kalmaz zira kendisi dahil herkes oradan tok kalkar.

  • merve boluğur'un pepsi gecesindeki hali

    tam aşık olunacak kadın portresi.

    kıpkırmızı bir ruj ve bembeyaz bir ten,
    rüzgarın masalsı bir hareket kattığı gür, dalgalı, simsiyah saçlar,
    o saçların hafifçe döküldüğü çıplak omuzlar,
    başını koymakla bağrına basmak arasında kararsız bırakan tam dozunda açılmış göğüsler,
    buğulu, içindekileri gizlemek istercesine canlı, ok gibi bakışlar,
    her an o okları bırakıverecekmiş gibi, yay gibi kaşlar,
    titrek, üşür gibi, sarıp sarmalanmaya muhtaç bir hal,
    o hali göstermemek ister gibi acemice bir mağruriyet,
    abartılı olan jest ve mimiklerinde bile kaybolmayan bir zarafet,
    hem şefkat hem şehveti aynı anda duyurabilecek bir aura,
    bir yol göstericiye ihtiyaç duyuyormuşçasına bariz kafa karışıklığı,
    zeki ama saf, sade ama iddiali, mutsuz ama neşeli, güzel ama yalnız gibi çok sayıda kışkırtıcı kontrast..

    çok uysal bir yanı var bence bu kadının, göstermye çalıştığının aksine.
    çok güzel sevecek-sevilecek bir yanı var.
    karşısına bir mehmet aslantuğ çıksa arzum onan olacak potansiyeli var ve bence buna ihtiyacı da var.

    neyse, belki de sadece çakırkeyftir.
    dört dakikalık röportajdan destan yazdım, allah'tan erkek değilim.*

  • boşanmış bir kadınla evlenmek

    boşanmış kadının sürekli evlenmeye çalışan, muhakkak tekrar evlenme hayalleri kuran, damsel in distress modunda kurtarıcısını bekleyen bir kadın olduğunu varsayarak açılmış bir başlık bu. bunu bu ülkedeki dört yıllık boşanmış kadın kariyerim ve çevremdeki boşanmış arkadaşlarımın deneyimlerinin neticesinde fark etmiş bulunuyorum.

    boşanmış kadın olan sevgilisine "keşke karım olsaydın" diyerek "lütfeden" mi ararsın, "biliyor musun başka şartlar olsaydı evlenirdim ben senle" deyip kadını "onore" edenler mi ararsın, işi iyice ileri götürüp "keşke çocukların olmasaydı en azından" deme çirkinliğine kalkışanlar mı. evet tabii sen öyle bulunmaz bir hint kumaşısın ki, koca kadın çocuklarının varlığına yeğleyecek seninle evlenme ihtimalini.

    "mutlu olmak senin de hakkın.."
    valla gayet mutluyum?
    "aslında boşanmış kadınlarla da evlenilmesi gerekiyor ya"
    allah razı olsun <3
    "çocukları babasına verseniz aslında pbkc hanım? hayatınızı yaşayamıyorsunuz.."
    hayatımı yaşamak bir erkeğin varlığıyla mümkün çünkü..

    ben kendi adıma boşanmış ve çocuklu kadının tekrar evlenmek riski almasını, kendi hayat düzeni ve çocuklarının huzuru bakımından, burj dubai'nin tepesinden paraşütle atlamak gibi görüyorum. yürek yemiş olmak lazım. gerçekten yürek yemişseniz ve bir şeylerden eminseniz, düzeniniz temelinden sarsılmayacaksa, yapın sevgili boşanmış arkadaşlarım ama lütfen karşınızda bunu size lütuf gibi gören bir hödük olmadığından emin olun. kendi başına olsan sorun değil, elli kere evlenip boşanırsın sonuçlarını da kendin yaşarsın ama beyaz atlı prensi de gelse çoluk çocuğun huzurunu bozmaya, binbir emekle toparlanmış düzeni dağıtmaya değmez.

  • yazarların cüzdanlarında taşıdığı garip nesneler

    bir ingiliz turistin hediyesi istanbulkart.

    atatürk'te dış hatlardan çıkmış, metro girişine gelmişim yanımda ufacık bebek, bavul, bebek arabası, sırt çantası.. canhıraş bir şekilde istanbulkart'ımı arıyorum, bulamıyorum.

    o sırada epey uzun boylu birinin yanımda dikildiğini fark ettim. başımı kaldırdım baktım, bana bakıp gülümsüyor. ben de gülümseyince elindeki kartı fark ettim. baktım istanbulkart. turistmiş dönüyormuş, artık bana lazım değil siz kullanın dedi. dedim tamam teşekkür ederim ama bekle az, bakayım içinde ne kadar var. beklettim adamı kartı taktım baktım miktara, fazla değiildi ama cebimden on dolar çıkardım uzattım. maksat karşılığı olsun işte.
    kabul etmedi, çocuğunuz için hediye olarak kabul edin dedi. ben de öyle teşekkür edip otuz iki diş sırıttım kendisine, gitti sonra.

    bunu çok uzun zaman cüzdanımda taşıdım, kıyamadım kullanmaya o seferden sonra. bir iki yıl sonra yine istanbul'a geldiğim bir sırada kaybettim. tüm paramı kaybetmeyi tercih ederdim, o kadar diyeyim.

    bazen yaptığınız bir jestin karşı taraf için ne anlama geldiğini ne siz bilebilirsiniz, ne o anlatabilir. teşekkürler english man in istanbul, her nerde yaşıyor ve öyle güzel gülümsüyorsan.

  • ekşi itiraf

    umudum her zaman bakidir ama
    zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.**

  • yazarların 2019 yılından beklentileri

    2019'a ufak da olsa büyük de olsa kalbinde umutlarla giren tüm sözlük yazarları ve okurlarının, takibimdekilerin ve takibinde olduklarımın, bu entry'yi okuyanların ve okumayanların da, ne dilekleri varsa tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla yerine gelsin. sadece kendileri düzlüğe çıkmasınlar, hayat yolunda beraber yürüdükleri yakınlarının, sevdiklerinin de yüzü gülsün ki bir şeyler yoluna girdiğinde bir tarafları buruk olmasın.

    2019 hepimiz için güzel, sağlıklı, huzurlu ve başarı dolu bir yıl olsun. tüm ekşi camiasına iyi seneler. çok dağıtmayın.*

  • babanın söylediği unutulmayan sözler

    kuzenimin evleneceği kişi ile, kimse ondan böyle bir şey rica etmediği halde, kendi isteği ile bizzat görüşüp, "bak delikanlı, kızımız x çok naif kırılgan yapıda, ince ruhlu bir kızdır, kırılır dile getiremez içine atar, dikkatli ol, incitme.." şeklinde tam bir "baba" konuşması yapmıştı. en anlayışlısından.

    ben kendisine evleneceğim insanı getirdiğimde, görüşmeyi dahi reddetti. ve evleneceğim kişinin yakın bir dostu ve büyüğü olan bir hanımefendiyle görüşmeye gidip, "bakın bizim kız şöyle kötüdür, böyle kötü özellikleri vardır, böyle yapar şöyle yapar.." diye beni kötüledi.

    kuzenimi överken söylediği kelimelerden biri kanaatkar oluşu, beni kötülerken söylediği cümlelerden biri lüks düşkünü oluşumdu. kuzenim, 300 gr altın aldırarak evlendi. ben kuzenimin kuyumcu babasına gidip en ucuz alyansın hangisi olduğunu sorup alarak evlendim. o kırılgan naif kuzenim boşanma sürecinde bana en kırıcı sözlerden birini söyleyen insan oldu. ayrıldığım eşim daha yakınlarda bana "ben senden tek bir kötülük görmedim" dedi.

    ---

    unutulmayan söz kısmı burası değil. bu sadece beni hiç tanımamış oluşunun belgesi yığınla anıdan biri. unutmadığım söz ise, beni hiç tanımadığının farkına vardığı ve bu yüzden belki tanımaya en yaklaşmış olduğu an söyledikleri. bir gün durduk yere, bedenimi gösterip baştan aşağı süzerek "senin bu yukarıda olduğu kadar, bir de yerin altında var" demesi.

    teşekkür ederim baba. ve tebrik ederim de, aynen öyle. yerin altında üç beş katı var hatta. sen baskıladıkça yerin altına doğru büyüdüm ben. o yerin altında neler olduğunu bilsen geceleri uyuyamaz beni de bir kliniğe kapatmak isterdin. senin olduğunun birazı kadar kötü olabilseydim ben, sırf seni üzebilmek için o bilmediklerini bilmeni sağlardım..

    demedim. sadece güldüm.
    bir de olumsuz bir şey söyler gibi, hakaret eder gibi söylüyor. bilmiyor ki ben en çok yerin altındaki beni seviyorum. ağaç kökleri sayesinde ayakta kalır, insan gizledikleri sayesinde.

  • şu an hissedilen duygu

    mevlana'nın, şeriat, tarikat, hakikat ve marifet nedir anlattığı meşhur temsili hikayedeki, ensesine tokat atıldığında dönüp bakmaya bile lüzum görmeyen talebe gibi hissediyorum. lakin ne önümde rahle var, ne yol, ne istikamet, ne ilim, ne irfan, ne can, ne canan. bundan sebep, değil marifet sahibi olmak, şeriat kapısına varmak için az gitsem uz gitsem dere tepe düz gitsem, şu sefil halimle bir arpa boyu yol alamam.

  • tuba büyüküstün

    iki çocuğuyla boşanmış bir kadın olduğu halde, hala cool olup, giyiminden yaşam tarzına en ufak bir kasılmaya değişikliğe gitmediği, yaşıtı bekar ve çocuksuz bir kadından daha farklı bir moda girmediği, anneliğinin 6283 farklı şekilde altını çizerek kendini ve boşanma sonrası sürecini kutsamadığı, kendinden en az 15 yaş büyük boşanmış çocuklu "kendine göre" "olgun" bir adamla "çok ciddi birlikteliği" olması "gerekirken", son derece çekici, genç ve çocuksuz bir adamla gayet relax ve tutkulu bir ilişki yaşadığı, özetle toplumun boşanmış çocuklu kadından beklediği hiçbir şeyi yapmayıp beklemediği her şeyi hiç umursamadan yaptığı için itici bulunan kadın.

    oysa kadın programlarına filan başlayıp, anne çocuk dergilerine "annelik dünyanın en güzel şeyi:)" demesi, çocukların onu ne kadar olgunlaştırdığını anlatması, sırf boşandı ve çocukları var diye kendini kahraman ilan etmesi, eski kocasıyla ne kadar iyi anlaştıklarını 28494 defa anlatması, stiletto ve kalem etekten başka bir şey giymeyip ben anneyim ciddiye alın beni diye bağırması, haşa bir ilişkisi olursa da restorandan çıkarken gazetecilere "mehmet beyle düzeyli bir ilişkimiz var, kızlarım da onu çok seviyor, izninizle arkadaşlar :):)" diyerek düzgün ve "ahlaklı" yaşamı hakkında ipuçları vermesi gerekiyordu.

    sen boşanmış çocuklu kadın, ne haddine senin rock grubu solisti gibi "ciddiyetsiz" adamla plajlarda öpüşmek? çabuk toparlan toplumca beklentilerimizi karşıla, boşanma sonrası kutsal annelik kurumumuz zarar görüyor.

  • ağrı'da kaybolan 3 yaşındaki kız çocuğu

    köyden çıktı bedeni.
    kaybolduğunda köydeki evlerden birindeydi bu çocuk.
    ona bunu yapan canavar belki yeni öldürdü.
    kaybolduğu gün köydeki bütün evler aransaydı bu çocuk yaşıyor olacaktı.
    neymiş? tüm evleri aramak için karar kanun gerekiyormuş.
    olmaz olsun öyle kanun.
    çocuk yaşayacaktı, evler aransaydı çocuk hayatta olacaktı.
    başka sözüm yok.

  • range rover'ım var emniyet kemeri takmam gereksiz

    tebrikler sözlük! nurtopu gibi bir sabire meltem banko'muz oldu :)

  • annenin erkek olduğunu öğrenmek

    olayda hangi senaryo geçerli olursa olsun anlaşılamayan yığınla kör nokta var.

    -nail ç. askere gidiyorum diyerek nasıl ortadan kaybolabilir? ölürken kullanmakta olduğu kimliği o zamanlar yoktu. haliyle kayıp ilanı verilmemiş mi, nail ç onca sene aranmamış, hastane polis vb kayıtları takip edilememiş mi? neden bulunmaya çalışılmamış?

    -nail ç. şükran aktaş'ın kimliğini on sene önce bulmuş. o zamana dek yani kızının 12 yaşına dek hala nail ç. kimliğini veya başka bir kimlik kullanıyormuş. peki sahte bir kimlikle veya bir erkek kimliği ile nasıl olur da bir çocuk evlat edinip nüfusta annesi olarak görünebilirsiniz? bir kere gerçek doğum belgesi olmayan bir çocuğu nüfusa kaydedemezsiniz. kızın kendi annesinden olan doğum belgesi varsa, siz nasıl annesi görüneceksiniz? fakir aileden almış olsa, çocuğun kimliği ortada iken nasıl kendini annesi gibi gösterebilir bu adam? bu çocuk hastaneye gitti okula gitti yıllarca, resmiyette nasıl velisi olarak göründü? bu kız 22 yaşında, hiç mi nüfus dairesine işi düşmedi, kütükte bir gariplik sezilmedi?

    -nail ç şimdiye dek doktora giderken, şükran aktaş kimliğiyle ve kadın olarak gittiğinde erkek olması nasıl sorun olmadı? hastaneye giderken erkek kimliği kullanıyor diyelim, bu adamın sigortası erkek kimliği üzerine demektir bu; e o halde nasıl hemşirelik yapmış onca sene? erkek hemşireler var evet ama herhangi bir kurumda erkek kimliği ile kadın görünümde hemşirelik yapmanız mümkün değil. zira hasta mahremiyeti diye bir şey var. hastaya bir erkek çalışanı kadın diye sunamazsınız. kaldı ki bu devlet kurumu. nail ç kimliği ile bir hastanede resmi kayıtla kadın olarak mı çalışmış?

    -nail ç hemşirelik eğitimini erkek olarak almışsa, erkek hemşire olarak çalışmışsa, kadın kimliğine bazı şahitlerin dediği gibi bebek zamanı bürünmüşse, yine resmi olarak bebek edinmesi mümkün değil, nasıl olmuş akıl alır gibi değil.

    -on yıl önce kimliğini kaybedip yenileyen şükran aktaş, kendi üzerinden yapılan yasal işlemleri hiç mi fark etmemiş? hadi hiçbir yasal işlem yapmadı diyelim, neden üzerinde bu kimliği taşıyordu? on yıldır hiç yenilemediyse zaten kullanamaz, resim benzemez en azından. kullandı ve yenilediyse, size ait olmayan bir kimliği nasıl yenileyebilirsiniz ki? zira nüfus kaydı ikiye bölünmez. iki ayrı yerde ilerlemez. bunun ikameti var yenilemesi var seçimi var sayımı var hastanesi var, var da var. mümkün değil.

    ---

    işin resmi kayıtlar tarafındayım ben tamamen. tamam kim kimi kandırdıysa kandırmış veya kim yalan kim doğru söylüyor bunlar ayrı bir tartışma konusu. fakat böyle bir ilişkiler yumağının resmi ayağı nasıl ölene kadar sorunsuz yürütülebilir, işte en karmaşık husus burası.

    bir de, kandırmak bir suçtur. eşi çocuğu yasayı komşuyu hastayı fark etmez. nail ç'nin eşini kandırdığını düşünmüyorum(hermafrodit gibi bir durum yoksa şayet), fakat üvey çocuğuna yaptığı büyük bir haksızlıktır. isterse mükemmel bir anne olsun fark etmez, çocuğun şu an girdiği bunalımın sorumlusu nail ç'dir. zamanında çocuk kaçırmış ya da evrak kayıtları ile oynamışsa, ki ben buna hemen hemen eminim. zira yapılacak onca meslek varken hemşire olması tesadüf değil. muhtemelen bebek edinmek en başından beri asıl amacıydı ve bu amaç doğrultusunda hemşirelik eğitimi alıp hemşire olup, doğru zamanı kollayıp bebek edindiğinde de mesleği bıraktı, olayın özeti bu. evet zamanında mesleğini kötüye kullanarak bir ailenin bebeğini ölü gösterip veya bir şekilde kanunu ve aileyi kandırarak bir bebek kaçırma olayının faili olduysa, "hiçbir sebep" yaşadığı hayatı masum gösteremez, yaptığı hiçbir şey bunu mazur kılamaz.

    ayrıca başlık altında bir yazar entrysinde, daha önce kumburgaz'daki bir esnafın ağzından bu kadının erkek olduğunu işittiğini yazmış. bunca kişi tarafından bilinen bir bilgi çocuğu tarafından nasıl bilinmez? çocuk bunu şehir efsanesi olarak mı düşündü yani?

    bir de aklıma şu geliyor: tüm kumburgazın bu adamın cinsel yönelimi ve yaşayışına, bebeği getirip büyütüşüne şahit olması ama durumun yasal ayağından endişe duymamaları, "bu adam bu bebeği nerden buldu, nasıl büyütüyor, iki adam bir bebek büyütüyor nasıl oluyor?" dememeleri çok tuhaf. nail ç ve eşi bu bebek mevzusunda sorun çıkmasın için yerel halkın ağzını nasıl kapattı? normal aileler bile evlat edindiklerinde genelde şehir ya da semt ilçe değiştirirler, sonradan sıkıntı olmaması için. bir komşusu hiç mi demez, adam gitti bir bebekle geldi, kaçırdı mı çocuğu, alıkoyma mı var, taciz mi ediyor bir adam bir bebeğe ne sıfatla bakıyor diye hiç mi düşünmez?

    ---

    müthiş karmaşık bir dava bu. müge anlı bunu da çözerse helal olsun. nail ç öldüğü için ancak bulunacak ve doğru söyleyecek şahitlerle çözülebilir bu mesele. ki merhumun gay olduğunu var sayarsak, olayın resmi işleyişi konusunda suça ortak olmuş kişiler de varsa, gizli ilişkiler ortaya çıkar korkusu ile bir çok kişi bildiklerini anlatmayabilir.
    her durumda kızcağıza kolaylıklar dilerim, tabii o da şaşkınlığı konusunda doğru söylüyorsa.

  • ekşi itiraf

    bizi mutlu ettiğini sandığımız şeyler, aslında sadece mutsuzluklarımızı örten kılıflar.
    onları kaybetmekten değil, altından çıkacaklardan korkuyoruz.

  • çocukken öğrenince ufku iki katına çıkaran şeyler

    annemle babamın mutfak robotu diye bir şey çıktığından söz etmelerine kulak misafiri olduğumda ufkum çağ atlamıştı. düşünsenize, mutfakta bir robot ve her şeyi yapıyor!
    daha sonra dayımların mutfak robotu alıp çok memnun kaldıklarını da konuştular, iyice heyecanlandım.

    dayımlara gitmeyi iple çektim ve gittik de. girdiğim gibi mutfağa yöneldim robot arıyorum, yok. başka odalara gitmiştir(!) diye bakınıyorum, yok. sonunda yengeme robot nerede diye sordum. buzdolabının üstünde yavrum dedi. mutfağa gidene kadar, "herhalde şarj oluyorken oraya kaldırdılar" diye düşündüm.

    sonra onu gördüm o tipsiz aleti. duygularımla hayallerimle* oynadınız mühendizler, alt tarafı doğrayan makine icat etmişsin bu kadar iddialı bir isim koymak nedir?

  • yeditepe üniversitesi %50 burslu kız makyajı

    umarım gerçekten ironidir.
    harika bir saç rengi ve son derece doğal çekici bir güzelliği olan hatun travestiye benzedi resmen.

  • ben nasıl katlanmışım buna denilen şeyler

    kapattıktan sonra aspiratör sesi.

  • türk siyasi tarihinin en çirkin açıklaması

  • sevgilim nerede uygulaması

  • upuzun saçlarını kısacık kestiren kız

    900 entrylik ne yapmış olabilir, onu düşünüyorum şu an.

  • evlenince kirada oturmak istemeyen kız

    bahaneleri hep benzerdir:

    -ev sahipleri çok kötü huzur vermiyorlar :(

    aile evinde kiracılık görmedim. öğrencilik+evlilik süresince 10 yıldır kiracıyım. daha bir kere bile kapıya dayanan, şunu şöyle yapma deme hakkı olduğunu sanan ev sahibi ile karşılaşmadım. hepsi de sınırlarını bilen aklı başında insanlardı. bir yeri kırıp dökersen gider yaptırırsın. kirlenirse boyatırsın. dar geliyorsa genişine geçersin. beğenmiyorsan değiştirirsin. aynı kendi evin olduğunda olduğu gibi. e bi zahmet duvar kırmana da karışsın ev sahibi, her istediğimi yapmalıyım şımarıklığına lüzum yok.

    hayır sanki kiracılar 7/24 evlerinde huzursuz yaşıyorlarmış gibi davranıp saçmsapan önyargılar geliştiriyorsunuz.
    bir evin o ayki parasını ödediysem o ev benimdir. asla 'elalemin evinde sürünüyoruz :(' gözüyle bakmadım. ev sahibi olmayı da hayattaki amaçlar içinde ilk ona bile sokmam. olursa olur olmazsa aç değilim açıkta değilim, kaç sene yaşayacağım bile belli değil. benden sonrakilere mal mülk bırakma endişem de yok. daha ne?

    ayrıca ileride büyük paralar kazanmaya başlarsam da gider yatırım yaparım, eğitime, gezip görmeye, sağlığa, yaşam kalitesini artırmaya harcarım. eve yazlığa lüks arabalara gömmem parayı. her şey her şeyiyle benim bana ait olmak zorunda değil. hayattan keyif almaya bakmak lazım.