var böyle bir şey.
gece birden aklınıza bir düşünce geliyor mesela, inanılmaz olumsuz ve karamsar oluyorsunuz. içiniz içinizi yiyor ama uykuya dalıp sabah uyanınca "yok ya, o kadar da önemli değilmiş, gece niye o kadar bunaldım ki acaba?" gibi bir ruh haline bürünüyorsunuz.
başıma bir kaç kere geldi. gecemin nasıl zindana dönüştüğünü iyi bilirim. kesin bilimsel bir açıklaması vardır...
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. gece bunaltan bir düşüncenin sabah önemsizleşmesi
-
2. türk siyasi tarihinin en çirkin açıklaması
-
3. evlenmeden veren kız ya alevidir ya orosbu
-
4. turkcell'in 600 bin abone kaybetmesi
bugün açıklanan 2016 yılı 1. çeyrek sonuçlarına göre gerçekleşmiş olan durum.
finansal ve operasyonel veriler (excel dosyası) tablosuna baktığınızda "operasyonel (yeni)" sayfasında turkcell'in son iki çeyrektir değişmeyen ve 35.8 milyon olan abone sayısının 35.2 milyon'a düştüğünü görebilirsiniz.
detaylara baktığımızda bu kayba en çok etki edenin ön ödemeli hat abone sayısı olduğu görülüyor. yani bu 600 bin abonelik kayıp turkcell'in fiber vs. tüm işlerinde toplam kaybettiği abone sayısı. ön ödemeli hat abone sayısında ise 800 bin azalmış. diğer işlerinde abone sayısı arttığından totalde 600 bin kayıp olmuş.
yine detaylara baktığımızda turkcell'in ön ödemeli hat başına ayda 12,4 tl kazandığını görüyoruz. basit bir hesapla;
800 bin x 12,4 tl = 9.920.000 tl
ön ödemeli hatlardan dolayı turkcell'in her ay kaybettiği para. -
5. davutoğlu'nun yetkilerinin elinden alınması
ulan şaka gibi bir olay. muhalif olduğum parti içinde bile kaybediyorum.
chp'liyim seçim kazanamaz. chp içinde seçim olur muharrem ince'yi desteklerim, kazanamaz. mhp'de kongre sesleri yükselir, meral akşener'i desteklerim önü kesilir. ak parti'de, illa biri başbakan olacaksa ahmet davutoğlu olsun derim, en azından okumuş bir insan, onun da ayağını kaydırmaya çalışırlar.
yemin ediyorum tam bir loser olduk çıktık.
edit: biraz daha düşündüm de oy verdiğim belediye başkan adayından tut, okul başkanı adayına kadar kimse seçilmemiş ya lan. vay arkadaş. hatta öyle ki; lise sonuncu sınıfta bizzat okul başkanlığına aday olduğumda ben de ikinci olmuştum. ne kısmetsiz adam çıktım lan. -
6. çaya şeker yerine tereyağı koyun
-
7. bir bayan şahıs kendini düzenekle patlattı
-
8. ilk icraati şapka devrimi olan devrimci lider
(bkz: ikinci mahmut)
sarığı yasaklayıp, fes giymeyenlerin kellelerini uçurmuştur. -
9. avrupalıların ortadan ikiye yarılan ay'ı görmemesi
avrupalıların gavur kalmasına neden olay üzücü bir durum. hayır tam tepende kocaman ay ortadan ikiye yarılıyor ama sen nasıl görmüyorsun anlamıyorum ben. hadi amerikalılar görmese anlarım, adamlar daha keşfedilmemiş ama bir londralı bir amsterdamlı ya da ne bileyim bir parisli nasıl görmüyor inanılır gibi değil. altı üstü kafanı kaldırıp gökyüzüne bakacaksın amk, onu da yapmadıysan eğer diyecek sözüm yok sana; lanet olsun. evet.
-
10. sabah gazetesi'nin en güvenilir gazete seçilmesi
(bkz: başlık entry nick uyumu)
-
11. penisin ucundan kurt çıkması
(bkz: merak edenin amk)
-
12. reklamı olmadan hayvan gibi tüketilen ürünler
-
13. 14 mayıs 2016 sümeyye erdoğan'ın düğünü
bu tarihte düğünü yaptıktan sonra bakalım 19 mayıs kutlamalarını engelleyebilmek için terörü bahane edebilecekler mi?
-
14. tarihimizi 1919'dan başlatan anlayışı reddediyorum
tarihimizi 1299'dan başlatmaya çalışan adam beyanatı.
-
15. nerden çıktı bu selfie ya
yine satranç çantası dağıtmış kasparov reyiz.
-
16. 15 mayıs 2016 mhp kongresinin durdurulması
bahçeli'nin tarih sayfalarına onuruyla değil de rte'nin yancısı olması ile yazılacağını tescilleyen karardır. yazıklar olsun.
-
17. güzel giyinmeyi başaramamak
var böyle bir şey evet.
cüzdanla alakalı olabilir elbette ama dün gece aklıma ne geldi bak:
şimdi çocukluğunda başkalarının eskilerini giyenleriniz olmuştur. heh ben de öyleydim işte.
güzel olayım, güzel görüneyim diye giyinmeyi çok sonradan öğrendim ben. kıyafet vücudu örterdi bana göre. olsun yeterdi.
benim için güzel olması diye bir şey yoktu, olması vardı, o önemliydi.
hal böyle olunca insan neyin güzel olacağını bilemiyor, güzel olanın içinde kendini rahatsız hissediyor, eğreti duruyor. belki o yüzden hala güzel görünmüyorumdur. o yüzden beceremiyorumdur.
belki de çok fazla görünmez olayım duası ediyorum ondandır. -
18. kadınların cinsel organını açan sapığı linç etmesi
(bkz: cinsel organını açan sapığı kadınların linç etmesi)
daha şık olurdu bence. entry'ler arasında hızla "kadınların cinsel organını açan sapık" arattın bana. -
19. yeni bir iş bulmadan istifa etmek
risk nedir sorusuna verilebilecek alternatif cevaplardan bir tanesidir ve istifa etmek ile tamamen ayrı kulvarlardadır.
yaklaşık 1 ay önce artık son raddeye gelmemden ötürü, güneşli bir havada ayrıldım işimden. bir sabah geldim ve şu sözü düşündüm;
"bulunduğun yer seni memnun etmiyorsa yerini değiştir. sonuçta bir ağaç değilsin."
hazırda olan ne yeni bir iş vardı, ne de sağlam bir birikim. her sabah mutsuz uyanmanın esiri olan bedenimi hak ettiği özgürlüğüne kavuşturdum. işten çıktıktan sonra gittim 1 porsiyon baklava yedim ve kocaman bir oh çektim. "dünya varmış " dedikleri bu olsa gerek üstadım, artık rahatlamıştım. ertesi günden itibaren başladığım iş arayışlarım sonucu işler sürekli ters gitti, gittiğim görüşmeler iyi geçmesine rağmen sonuçları iyi olmadı ama umutsuzluğa düşmedim, "güçlü ol ulan" dedim.
bu süre zarfında almam gereken eğitim ve sertifikaları aldım, home office tarzı bir çalışma programı yaparak araştırmam ve öğrenmem gereken konuları öğrendim ve daha kalifiye bir personel olarak hazırlık sürecini iyi geçirdim.
yeni iş bulmadan istifa edildiği takdirde içine düşülen korku alınan risk ile aynı derecede oluyor. bir işe sahip olmadan istifa ettiğim vakit, ödemem gereken ev kredim, faturalarım, taksitlerim ve hayat pahalılığının getirdiği ev ihtiyaçları da beni bekliyordu.
ama korkmadım be üstadım, yazdım dilekçemi ve bir anda kendimi genel müdürün odasında buldum. uzattım yavaşça kağıdı, okudu ve hayırlısı olsun dedi. yeni iş bulup bulmadığımı sordu, hayır dedim, şaşırdı. iki basamaklı maaşı olan bir genel müdür açısından bakıldığında normal olarak saçma bir andı.
velhasıl kelam sizden değerli bir varlık yoktur sevgili dostlar, kendinizi ezdirmeyin ve kazandığınız para olurken kaybettiğiniz karakteriniz olmasın.
unutmayın !
"başarısız insanlar gerilimi, başarılı insanlar geleceği yönetir." firmanızı bu anlayışa göre değerlendirin.
bu arada yaklaşık 1 ay sonra işimi buldum ve şu an bu mısraları size yeni işimden yazıyorum. yeni iş bulmadan istifa etmek özgüveninizi de yükselten bir eylemdir, artık kendime çok daha fazla güveniyorum.
abi işinde mutsuzsan, yaz bir dilekçe bence.
edit: iki basamaklı maaş alan ben değilim, doğru okuyun şu yazıyı ulan. öyle bir maaşım olsa ne istifa ederim ne de buraya yazmaya tenezzül. ki o tip bir maaşım olsa zaten bu tip yazılar yazacak düşüncede bir insan da olamazdım, karakterim değişirdi.
edit 2 : iş görüşmesine gidecekler adına diğer yazdıklarım için; (bkz: #59802497) -
20. beşiktaş
yaratılan tüm algı operasyonlarına karşı 2015/2016 sezonu şampiyonu olacak takımdır.
algı 1- "beşiktaş kalan maçlarında puan kaybedecek ve şampiyonluğu verecektir. "
cevap: fenerbahçe'nin tüm maçlarını kazandığını varsayalım. beşiktaş'ın kalan dört maçında 3 galibiyet bir beraberlik aldığı durumda dahi şampiyon beşiktaş oluyor.
algı 2- "beşiktaş finalde kaybediyor yine kaybedecek"
cevap: şampiyonluğun son maçlarda verildiği sadece iki sezon hatırlıyoruz son yıllar da. birincisi fenerbahçe'nin denizli deplasmanında kazanamayarak verdiği şampiyonluk diğeri de yine fenerbahçe'nin kendi sahasında trabzonspor'u yenemeyerek bursa'ya verdiği şampiyonluk. yani beşiktaş böyle bir potada olmadı hiçbir zaman. 100. yılda galatasaray'ın önünde, 2009 yılında da sivas'ın önünde bitirdi ligi. iki rakibini de ekarte etmiş oldu.
algı 3- "fenerbahçe'nin yükselen formu şampiyonluğu getirir."
fenerbahçe'nin yükselen formu dedikleri ise ligden düşmüş mersin idman yurdu ile ligin açık ara en kötü futbolunu oynayan trabzonspor'u yenmesi. bununla birlikte takım içi huzursuzluklar, futbolcuların pereira'yı istememesi, caner'in hocaya küfür etmesine rağmen kanatlardaki istenen oyun ortaya konmaması nedeniyle caner'in yarın bugün affedilecek olması gibi etkenler fenerbahçe'nin ne yeşil sahada ne klübe de huzurunun olmadığının göstergesi.
beşiktaş'ta ise durum bu kadar kötü değil. genç ve yürekli futbolcuların olması puan kaybında etkilerini biraz fazla gösteriyor o kadar. bu hafta kayseri galibiyeti ile takım yine kupayı sıkı sıkı tutacaktır. yine unutmamak lazım ki ilk yarı kayseri, galatasaray, osmanlı ve konyaspor'u yenmiştik. şimdi sadece rakibin tüm maçları kazanması durumunda dahi bu dört maçtan üç galibiyet bir beraberlik aldığımız takdirde şampiyonuz.
şampiyonluk yakın meşaleleri yakın -
21. sünger bob'daki inanılmaz mantık hatası
karakterin kaşar peyniri olduğunu düşünen bir kız tanımıştım. bu çok daha basit kalıyor onun yanında bence.
-
22. survivor 2016
semih bir kere sıfır çekti bu serkay bir hafta konuştu. bu serkay'ın kaçıncı sıfır çekişi artık ben sayamıyorum. bir allahın kulu lafını yapmıyor. yarın semih sıfır çeksin ama serkay bir hafta konuşur yine. işte bu yüzden serkay'ın zekası hakkında herkes ortak paydada buluşabildi ve nefret ediyorlar.
-
23. ateizme göre kötülüğün kaynağı
bakalım bütün ateistlerin altına imzasını attığı ateizmin kutsal kitabı neler yazmış bu konuda?
1-bir gelenekçi müslümanla tartışırken genelde öncelikle o müslümanın kendini ait hissettiği islam türünü ona öğretmek zorunda kalıyorsunuz: sünni-sufi islama göre kötülüğün kaynağı şeytan değil nefistir. araplar ve araplaşmış köleler "nefs" derler buna, biz türkler "nefis" deriz zira fonetiğimiz bunu gerektirir. öncelikle bir islamınızı doğru öğrenin: şeytan tüm kötülüklerin kaynağı değil sizin inancınıza göre allahın yarattığı alelade bir yaratıktır.
2-bir gelenekçi müslümanla tartışırken daha sonra ona kendini ait hissettiği islamın aslında pek makul bir islam olmadığını, islam eğer gerçekse mutlaka ama mutlaka bambaşka bir şey olmak zorunda olduğunu göstermek durumunda kalıyorsunuz: sufi-sünni islama göre nefis de dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi allah yaratmıştır. iyiliği ve kötülüğü de yaratmıştır, nefisi de yaratmıştır, insanı da yaratmıştır. yarattığı nefislerin iyilik ve kötülükten birini seçtiği senaryoları da o yaratmıştır. dolayısı ile kötülüğün kaynağı da, yaratıcısı da, uygulatıcısı da allahtır. allah bütün kötülüklerin anasıdır desek çok yanlış olmaz. sufi sünni islam bunu söylüyor ve ulaştığımız nihai yer de allahın epeyce kötü bir şey olduğu noktası. demek ki bir yerde hata yaptık. acaba nerede? kendine aynı zamanda mutlak iyilik addeden biri aynı zamanda mutlak kötülük de olabilir mi? burada bir çelişki yok mu? oysa gerçek islam ne olmalıydı:
"dünyada kötülüğün gerekçelerine dair ahkam kesecek değiliz. insanlar düşünüp bulsunlar kötülüğün kaynağının ne olduğunu, şeytanmış nefismiş, ıvır zıvırmış gibi sabit fikirlere saplanıp kalmasınlar."
3-bir gelenekçi müslümanla tartışırken genelde işte ortamı bu şartlara getirdikten sonra alsında gerçek ve anlamlı bir şeyler konuşmaya başlayabilirsiniz.
kötülüğün kaynağının ne olduğu bugün ilk kez insanların aklına gelen bir şey değil. tarih boyunca sorgulandı bu. platon tanrıyı "o sadece iyi şeylerden sorumludur, mutlak iyidir, kötü olma şansı yoktur, kötülüğün sebebi insandır ya da başka şeylerdir. her ne ise kesinkes tanrı değildir bu. tanrının kötü olma şansı yoktur." şeklinde savunmuş ve teodise'nin ilk tartışmalarını başlatmıştır. m.ö. 341 yılında çok uzağımızda da değil kuşadasının hemen karşısındaki sisam adasında doğan epikür merak etti daha sonra. kötülük neden var? "madem süper tanrılarımız var bizim, kötülüğü neden engelleyemiyorlar?" eğer tanrılar kötülükleri engelleyemiyorlarsa güçsüz değiller midir? eğer tanrılar kötülükleri engelleyebilecek kadar güçlü oldukları halde kıllarını kıpırdatmıyorlarsa vicdansız ve kıskanç değiller midir?
(bkz: problem of evil) (bkz: kötülük problemi) (bkz: teodise)
bu sorunun klasik hristiyan teoojisindeki cevabı insanın tanrı tarafından günahsız yaratıldığı ama insanın kendi acziyeti ile kötülüğe saplandığı gibi ifadeler. özellikle yaygın sünni islamda ise muazzam bir hiççilik mevcut bu konuda: iyilik ve kötülük tanrının tasarrufundadır. bizim iyi dediklerimiz ya da kötü dediklerimiz belki de tanrının nazarında bambaşkadır. en iyisini tanrı bilir. (sadakallahül azim) hele tasavvuf daha da öteye geçmiştir: bizim varlığımız zaten tanrının varlığının yanında yok hükmündedir. bizler yokuz dolayısıyla bizim eylemlerimiz de yok. tanrının emirlerini uygulamakla mükellefiz, bunları uygularken dünyevi anlamda iyilik mi yoksa kötülük mü yaptığımıza dair bir sorgulama içine girme hakkımız yok. tanrı ve mezhep imamları bir şeye iyi demişlerse o iyidir, kötü demişlerse o kötüdür. iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu tanrıdan, peygamberlerden, sahabeden ve müçtehitlerden başka kimse bilemez. bir de sadece siyasi iktidarın müsaade ettiği fıkıh alimleri bilir.
david hume bu soruna şu şekilde değinmiştir:
tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor?
öyleyse o güçsüzdür.
yoksa gücü yetiyor da kötülüğü önlemek mi istemiyor?
öyleyse o iyi niyetli değildir.
hem güçlü, hem de iyi ise, bu kadar kötülük nasıl oldu da var oldu?
leibniz şu şekilde konuşur:
doğru yolu seçmeyen bir varlığın ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği eksik demektir.
içinde kötülüğün bulunduğu bu âlemi yaratan tanrı, en iyi yolu seçmemiştir.
öyleyse o’nun ya kudreti, ya bilgisi yahut iyiliği eksiktir.
schopenhauer'in bakış açısı:
eğer bir tanrı varsa ona sorma hakkımız var: benim yokluktaki dinginliğimi ve huzurumu bozup da beni kötülükle dolu bu dünyaya, bu kaosun ortasına neden getirdin?
var olan kötülüğün bir tanrı tarafından yapılıp yapılmadığını belirlemek kötülüğün kendisini yok etmemektedir. bu problem çözümsüzdür.
aynı çözümsüzlüğü yüzyıllar önce ebu’l-ala el ma’arri isimli dinsiz arap şairi şu şekilde ifade etmiştir:
biri allah’ın iyilikten başka bir şey murad edip etmediğini sorabilir. kötülüğe gelince iki şeyden biri olabilir: allah onu ya biliyor, ya da bilmiyor. eğer onu biliyorsa, iki şeyden biri olabilir: ya onu murad ediyor veya etmiyor. bu teologların, çözmek için akıl yürütme güçlerini harcadıkları bir güçlüktür, ama boşuna.
albert camus'nun bu konudaki görüşü: bu dünyada kötülük var mıdır? eğer varsa, kötülük tanrı fikriyle bağdaşmaz. tanrısal bir düzende, tanrı’nın yarattığı ve yönettiği bir kötülüğün olması akıl alacak gibi değildir. söz gelimi ölüm, bir kötülüktür ve kötülük bize azap verir. oysa “haklı olan asla öldürmeyendir”
burada saydıklarım ve sayamadığım belki binlerce farklı insan, düşünür kötülüğün kaynağına ve kötülüğün tanrı ile olan bağına dair düşüncelerini dile getirmiş, bu meseleye kafa yormuş ve düşünmüştür. bütün kötülüklerin mesuliyetini şeytana atıp kurtulmak yok öyle. hakikat kolay elde edilebilir bir şey değil, elde etmek için epeyce çaba göstermen yeri geldiğinde acı çekmen gerekir. bunun sonuçlarına da katlanmak zorundasın elbette. kötülük problemi de tıpkı doğal seçilim kuralı gibi, evrim gibi insanı dinden imandan edecek bir kavramdır.
kötülük eğer bir iradenin sonucu ise kötülük ile ilgili olan irade kavramının fiziksel mi yoksa metafizik mi olduğunu da anlamak zorundayız. yani kader ve kaza bahsine d değinmek gerek. aslında şurada yazdım bunu daha yeni ama olsun bir kez daha biraz daha eklemelerle yazayım, bu konu önemli iyice anlaşılsın: (bkz: her müslüman mezhep imamı olarak doğar/@skocax)
elindeki sigarandan bir fırt çektin ve yukarı doğru dumanını üfledin. zamanı bir anda durdurduk ve ağzından çıkan dumanın üç boyutlu şeklini autocad 3d aracılığı ile bilgisayarımıza kaydettik. öyle bir kaydettik ki hatasız kaydettik. her bir zerresinin x-y-z koordinatlarında nerede olduğunu tam olarak biliyoruz. peki sen henüz dumanı üflemeden önce o çizimin aynısını hesaplayarak yapabilir miydik? mesela senin solunum sistemini en başından en sonuna kadar biliyoruz, ciğerlerindeki ödemin o anda dumanın şekline nasıl etki edeceğini tümüyle biliyoruz, sigarayı tam olarak hangi basınçla çekip hangi yöne doğru üflediğini, odanın içindeki hava akımlarının yönünü ve şiddetini biliyoruz. senin dudaklarının iç kısmındaki ufak yaraların ya da çıkıntı gibi şeylerin şeklini, yoğunluğunu, dişlerinin, kalınlığını ve uzunluğunu, eğrilik açılarını yani herşeyi ama herşeyi hesaba katıyoruz. dumanı üflediğinde yine o zamanı durduğumuz anda oluşan şekli sen daha sigara bile içmeye başlamadan oluşturabilir miyiz? bilebilir miyiz? eğer batıya doğru fırlattığımız bir taşın batıya gittiğini bilebiliyorsak içinde sadece "batıya atılmış olma değişkeni" olan taş atma eyleminin sonucunu bildiğimiz gibi trilyon tane değişkeni olan sigara dumanının şeklinin nasıl oluşacağı sorusunun cevabını da biliriz değil mi? peki bu durumda bir seri katil neden yargılanır? seri katil neden kötüdür? kelle kesen ışid neden kötüdür? seri katili seri katil yapan ya da ışid'i ışid yapan trilyon tane değişken, bir süreç bir nedenler ve sonuçlar zinciri var. bu zincirin her halkası kendi içinde bir neden sonuç sürecinin sonucu. o her halkanın kendi içindeki her halka da belli nedenlerin ve sonuçların çıktısı. bu değişkenlerin bazıları farklı olsaydı seri katil ya da ışid günahlarını işleyemeyecekti. bu durumda kötü aslında nedir sorusu ortaya çıkıyor. kötü olan şey bir iradenin fizik dışı, neden/sonuç zincirlerinden bağımsız anlık ve rastgele bir çıktısı mıdır? yoksa kötü olan şey bir nedenler ve sonuçlar bütünü sonucunda mı oluşmaktadır? batıya doğru attığımız bir taş batı yerine doğuya doğru gitmiyorsa nedensellik vardır. taşın batıya doğru gitmesinin nedeni batıya doğru atılmış olmasıdır. peki nedensellik varsa bir insanı ya da iradeyi kötülüğe giden yoldaki her anın, her hareketin ya da her zerrenin de o nedenselliğe uygun şekilde var olması gerekmez mi? eğer gerekirse bir seri katili seri katil yapan süreçteki determinizmin o seri katili yargılayan ve idam eden hukuk sisteminin oluşması sürecindeki determinizmden bir farkı yok. dolayısıyla seri katili "kötü" diye tanımlayan iradenin kendisi de aynı şekilde deterministik süreçlerin sonucudur. seri katilin aslında "kötü" olmaması gerektiği düşüncesinin naifliği ile o hukuk ve toplum düzeninin seri katili idam etmesi gerektiği düşüncesindeki naiflik aynıdır. burada bir çelişki yoktur. bu determinizmdir. kaderin, iradenin ve benliğin, canlılığın ve evrenin bütünüyle mekanik bir düzlemde saat gibi çalıştığını iddia eder. bana göre materyalizmin ön koşuludur. determinizm metafizik/fizik ötesi/fizik dışı hiç bir olguyu kabul etmez.
freud'un psikanaliz kuramları da deterministiktir. her insanda id, ego ve süperego isminde bilinç katmanları bulunur. insanları psikolojik durumlarını da bu katmanlardaki işlemler belirler. insan davranışı nedensiz değildir, gelişigüzel değildir, rastgele değildir. insan doğuştan getirdikleri ve sonradan kazandıkları ile hayatını yaşar. sonradan kazandıkları zaten deterministiktir, babasından şöyle muamele görmüştür o bunu böyle etkilemiştir gibi çıkarımlar yapılabilir. peki doğuştan getirdikleri? onlar da mı mekanik? deterministik? hiç mi rastgele, kendiliğinden bir şey yok? onların da evrimin milyonlarca yıl sonunda genetik olarak depoladığı bilgi parçaları olduğu, evrimin bizzat kendisinin deterministik olmasının o genetik kodları yani insanın doğuştan bu dünyaya getirdiklerini de- sözüm gelimi doğuştan gelen bir haşinlik vs. gibi örneğin- bir neden sonuç zincirinin sonucu olduğu iddia edilir.
yani kötülük ve kötülüğü ortaya koyan irade eğer sizin dediğiniz gibi fizik ötesi/metafizik bir durumsa ve bu metafiziği siz "iradeler tanrıdan gelir, tanrı kimi iradeye kötülük yaptırırı kimine de iyilik yaptırır" şeklinde açıklamak istiyorsanız bu durumda diğer insanlara başka metafizik bir şeyler göstererek metafiziğin var olduğunu ispatlamanız lazım. yani hangi yaprak acaba nedensiz yere dalından düşmüş bugüne kadar? hangi kaya dağdan f=ma ve g=9,81m/s2 formüllerine uymadan yuvarlanmış?
bu noktada kuantuma dalıyoruz ve heisenberg'in katı determinist olan einstein'a söylediğine bakıyoruz:
"atom içinde elektronların ne zaman nerede olduğunun bilinmesi mümkün değildir. dolayısıyla deterministik düşünce atom altı parçacıklarda işlemez. evren mekanik değildir."
einstein buna:
"tanrı evreni yönetmek için zarlarla oynayacak bir adam değil, illaki bir nizam vardır" şeklinde cevap verir.
mesele şu ki tanrı varsa da yoksa da eğer bıraktığında yere düşen elma her seferinde aynı hızla yere düşüyorsa, yer çekimi aynı noktada her seferinde sabitse, ışığın hızı her yerde aynıysa, bu evren bir düzene göre çalışıyor. eğer bu düzen varsa elektronların hareketlerinin de bir düzeni olmak zorunda. evrenin bir tarafında düzen diğer bir tarafında kaos olamsı tutarlı değil. einstein'ın yukarıdaki sözü ile demek istediği bunun gibi bir şey.
velhasıl dün buradan bir arkadaş da hatırlattı sağolsun. hollandalı nobel ödüllü fizikçi olan gerardus't hooft heisenberg'in bir atomun ve parçacıklarının evrende hangi anda nerede olduğunu bilemeyiz tezini çürüttüğü dolayısıyla determinizmin atom altında da mevcut olabileceği iddia ediliyor artık.
sorun şuradaki nihilist olan çoğunluk müslümanlar bunlarla hiç ilgilenmediler. kötülüğün, günahın, suçun cezasını şeytana ve nefse yani allaha atarak hurma ağacının altında uyumaya devam ettiler. bir de üzerine sanki kötülük denen şey ateistlerin siyonistlerin benim gibi illüminati üyesi mason locası üstadı müslüman sebatayistlerin hiç umrunda değilmiş gibi davrandırlar. esas anlatmak istediğim şey de buydu aslında. -
24. 29 nisan 2016 bursaspor galatasaray maçı
galatasaray'ın tek maçlık galibiyet serisinin sona erdiği karşılaşma.
-
25. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
wikipedia, wikileaks gibi portalların adında yer alan wiki'nin açılımının what i know is yani bildiğim kadarıyla olması.
-
26. yurt dışına gidene anında sipariş çakan adam
babamdır. öncelikle şaka yapar gibi "babana da gelirken bir parfüm alırsın artık." der. ciddi zannedersin şaka der. o zaman tamam almam dersin ciddileşir. e alim dersin "yok şaka yapıyorum yahu" der. kısaca insanı "mind fuck" yapar.
hala dediği gerçek mi bilmiyorum. -
27. ikea
buna bu derece anlam yükleyip üzerinden sosyal çıkarımlar yapmaya çalışanlara gülüyorum. neticede bir mobilya firmasıdır. bazı şeyler pahalı, bazı şeyler gerçekten ucuzdur. gider, ihtiyacın olan şeyi alır çıkarsın. bu kadar.
bunu bu kadar dert edinip, paragraflarca tespit kasmaya gerek yok yani. işte bunlar hep fight club :) -
28. doların 2.80 altına inmesi
10 krş inince ülkeye istikrar geldi sandı canım ya.
dalga geçmeyin oğlum özürlüdür belki..
... dedi annem içerden konuyla ilgili. -
29. e-kitap
çok samimi bir arkadaşım var. ne zaman e-kitap mevzusu açılsa "o ne öyle abi, kitabın kokusunu hissedeceksin, sayfalara dokunacaksın, e-kitap da neymiş" der.
geçen ay öğle vakti bunun evinin önünden geçiyorum. baktım yangın çıkmış, bunun camlardan dumanlar yükseliyor. hemen en yakın ptt şubesine koştum, mektup gönderdim bunun işyerine. mektup 3 gün sonra eline ulaşmış. köpürdü bu beni aradı. "ulan şerefsiz neden whatsapp'tan yazmadın?" diye sordu. "abi olur mu öyle şey, mektubun ucunu da yaktım ki kağıda dokunurken inceden yangının kokusunu da al." dedim, küfür etti kapattı.
görüşmüyoruz o gün bu gündür. neye kızdı bu kadar anlamadım. -
30. psikoloğa gidip gerçekleri anlatmamak
bir psikolog olarak defalarca karşılaştığım ve benim için çok büyük sorun teşkil etmeyen eylem.öncelikle terapistin benimsediği terapi yaklaşımı burada büyük önem arz etmekte örneğin psikanaliz için bu yıkıcı bir şey olabilir ancak bilişsel davranışçı terapi de anamnez en azından benim için yardımcı bir basamak,olursa çok daha hızlı yol alırım ama olmazsa da danışanı kaybederim drop olur gibi bir olay 'bdt' için söz konusu değil.
öncelikle psikolojik danışmaya gelen bireylerde sıkça gördüğümüz şey 'onay alma,onaylatma' ihtiyacıdır.psikanalizin fazla tanınması ve freudun marjinal söylemleri insanların psikolojiyi bu kuramdan ibaret sanmalarına sebep oluyor.hayır beyler ve bayanlar ! çocukluğunuzun gelişiminizde ki önemini reddetmiyoruz ama 3. sınıfta mervenin sizi aldatmasının,evlendiğinizde karınızı bir başkasıyla aldatmanızın açıklaması olarak da görmüyoruz.
şimdi konuya dönelim hasta sana yanlış hikaye anlatıyorken sen nasıl doğru tanı/tedavi süreci yürütebilirsin ? öncelikle iyi bir terapist iyi soru sorabilen kişidir.iyi bir soru sormanın temel yolu iyi bir dinleyici ve gözlemci olmaktan geçer.histriyonik kişilik bozukluğu olan bir bireyi davranış ve hareketlerinden ayırt edebilirsiniz ya da antisosyal kişilik bozukluğu olan bir birey bekleme odasında bile kendini size ifade edecektir.burada ki dikkat çekilmek istenen nokta psikolog/terapist olmanın konuşmadan ibaret olmadığıdır.(bu söylediğim şeyler ön tanı ya da şüphe için geçerlidir kimseye kıyafetlerinden ya da bir günlük davranışlarından tanı koyulamaz.)
burada önemli olan hastanın yanlış anlatımı değil anlatımıdır.mutlaka hasta yanlış bir şey bile anlatıyor olsa öyküde kaçınma davranışlarına yer verecektir.bu bilinçli yada bilinçdışı verilen veriyi yakalamak psikolog ya da terapist olmanın kahvede ki mehmet amcadan farklı olduğu alandır.ne kadar çok keyword yakalarsanız o kadar sağlıklı bir tedavi rasyoneli verirsiniz.
son olarak çok uzatmadan yalan yanlışta olsa bir şey anlatan danışan,susan danışandan daha iyidir bir saat boyunca terapide 3 kelime eden danışanla da çalıştım emin olun en korktuğumuz ve çaresiz kaldığımız durum bu danışanlar yoksa yanlış hikaye bir çok zaman daha çabuk sonuca götürüyor emin olabilirsiniz. -
31. kadınların sert erkekleri sevmesinin nedeni
(bkz: hanfendilere hulk gönderin)
-
32. nuray mert
islamcıların özlediği toplum ve siyaset biçiminin amına koyayım.
tartıştım. bitti.
tanım: islamcılara artık sempati ve empati beslememesi gereken yazar.
gerçekten hiç gerek yok yani. -
33. bedelli askerlik
gelsin koyum akp'ye :))
-
34. kızlara dair bilinmesi gereken gerçekler
beyin yapısındaki onlarca farka ek olarak diğer biyolojik farklardan bazıları şöyle:
- kadınların karaciğerlerinde binden fazla gen erkeklerinkinden farklıdır. alkol, uyuşturucu, ilaçlar ve bazı yemekler kadın vücudunda daha farklı şekilde ve hızda işlenir, farklı etkiler gösterebilir. örneğin alkol tüketimi kadınlarda testosteron oranını arttırırken erkeklerde düşürür.
- hormon döngülerinden etkilenmedikleri için deneylerin çoğu yalnız erkek fareler üzerinde yapılır. dolayısıyla ilaçların beklenmedik etkileri kadınlarda daha fazla görülür.
- kadınlar daha az kekeler. erkeklerde ortalama kekeleme üç, aşırı kekeleme on kat daha fazla görülür.
- kadınların dişleri erkeklerinkinden daha uzundur.
- penisteki naviküler fossa sidiği döndürerek düz çizgi şeklinde çıkmasını sağlar (bkz: yiv set). kadınlarda bu olmadığı için hedefleyerek işeyemezler.
- kadınların kan dolaşımı daha dengesizdir. kanın çoğu rahim çevresinde ve iç organlarda dolaştığı için elleri ayakları daha çok üşür.
- kalça kemikleri daha geniştir.
- alınları daha düzdür.
- boyunları genelde daha uzundur.
- göz çukurlarının üst tarafı daha keskin hatlıdır.
- kalp krizi belirtileri daha farklıdır. erkeklerde göğüs, sol kol ve çene ağrısı, kadınlarda sırt ve üst karın ağrısı şeklinde ortaya çıkar.
- kaşları ve kirpikleri erkeklerinkinden daha kısadır.
- kadınlar renkleri, erkekler sesleri daha iyi ayırt ederler.
- ince motor becerileri daha erken gelişir. kızların el yazıları daha güzeldir.
- periferik görüşleri erkeklerinkinden daha geniş, tünel/derinlik görüşleri daha azdır.
- vücutları daha az kıllıdır.
- adrenalin patlamasında reaksiyon süreleri daha yüksektir.
- daha iyi koku alır, daha az terlerler.
- derileri daha ince, kollajen lifleri daha düzensizdir. daha fazla selülit olur, kavanoz açmakta daha çok zorlanırlar.
- süt ve gözyaşı üreten prolaktin hormonunu daha fazla salgıladıkları için erkeklerden daha çabuk ağlamaya başlarlar.
- otistik olma ihtimalleri erkeklere kıyasla dört kat daha azdır.
- kadınlar yaşlandıkça düşük, erkekler yüksek frekanslı sesleri daha az duyar. (mutlu evliliğin sırrı)
- cinsel organları dışarıda olmadığı ve bacak kemikleri daha içe dönük olduğu için daha düz yürürler.
- çeneleri daha fazla, kafatasları daha az çıkıntılıdır.
neyse şuraya varacağım. toplumsal güzellik algıları ve erkek-kadın rollerinin çoğu bu biyolojik farkların gündelik hayata büyüyerek yansımasıyla ortaya çıkar. örneğin kimi kültürlerde kadınların boyunlarına halkalar takıp uzatması zaten uzun olan boyunlarını daha çok belirginleştirmek içindir. göz makyajı zaten kadınlarda daha keskin olan hatları iyice ortaya çıkarır. "erkekler ağlamaz" çünkü ağlama eşikleri daha yüksektir. uzun boylu erkekler daha çekici çünkü erkekler kadınlardan daha uzun boylu. kadınlar vücut kıllarını alır çünkü kadın vücudu daha az kıllı olduğu için kılsız vücut daha kadınsı ve çekici gözükür. bunlar ve benzerleri rastgele ortaya atılmış sosyal değerlerin veya safi eziyet olsun diye oluşturulmuş sinsi komploların sonucu değildir. -
35. uno ekmek firmasının büyük ayıbı
facebook ta tanıdık bir esnaf arkadaşımız paylaşmış. siz de elinizden geldiğince destek olun, tepkinizi gösterin, duyarsız kalmayın lütfen. sizin annenizin ya da tanıdığınız çok sevdiğiniz bir insanın annesinin başına da gelmiş olabilirdi.
---
koskoca ekmek firması uno'nun yaptığına bakın!
kardeşim'den ayırmadığım can dostum(erdi yağci)'un annesi'dir ve benim içinde kazazede annem'den ayırt etmeyeceğim birisidir.
tarih:19.10.2015
saat 11:00 sularında avcılar merkezde uno ekmek firmasının kamyoneti 55 yaşındaki kadına çarpmış. sağ bacağının üstünden geçmiş ve kadıncağızın kafasına aldığı darbeyle 20 gününü beyin kanaması ile yoğun bakımda geçirmiştir. ayağının durumu resimlerde apaçık bellidir. çeşitli hastanelerde tedavileri ailesi tarafından yaptırılmıştır. bu süre zarfında ne uno ekmek firmasından nede şoför ve ailesinden herhangi bir manevî veya maddi destek görülmemiştir.
(26-04-2016) 55 yaşındaki kadını koltuk değneklerine mahkum etmişler ve bunu yanlarına bir pay olarak sessiz sedasız olayı kapatmışlar. ben ve benim çevremdeki dostlarım bu durumu firmanın yanına bırakmayacaktır.
' bir insanın zor gününde yanında olmayanın iyi gününde hissesi yoktur' sözünü daha hangi zorluklarda yaşayabiliriz. empati yaparak kendi annemiz yerine koysak acaba biz kendimiz neleri planlardık ki..
bir çok sosyal medya kuruluşları bu olayı paylaşmakta ve bize yardımcı olmaktadır. bizim istediğimiz daha çok insanlara ulaşıp birlik olmaktır. çünkü yarının bize ne getireceğini hiçbirimiz bilmiyoruz..
kim bilir belki aramızda medya ile ilgilenen abilerimiz kardeşlerimiz vardır ve bu konuyu onların yanına bırakmamak için bizim yanımızda olmayı seçer..
----
resimler için; (dikkat +18 ve ciddi yara izlerini görmeye dayanıklı değilseniz bakmayın!)
http://s32.postimg.org/…4_2568464191647951128_n.jpg
http://s32.postimg.org/…9_8703294519886002919_n.jpg
http://s32.postimg.org/…2_3632950284068180521_n.jpg
http://s32.postimg.org/…4_3257662286845150037_n.jpg
http://s32.postimg.org/…3_3290208735495997040_n.jpg
edit: sorulanlara cevap:
karşıdan karşıya geçerken kaza olmuş. yaşlı kadın zaten hızlı yüreyemediğinden dolayı kamyonet süratli gelmiş ve görmemiş sanırım. kaza dediğin zaten birden olur. arkadaşın kendisiyle görüştüm telefondan detayları anlattı. tabii kamera da yok kazanın olduğu yerde.
uno firması yetkililerinden bir kaç kişi gelmiş ilk başta ilgilenmiş ve yardımcı olacaklarını söylemişler ama sonradan döneklik yapmışlar ve karışmamışlar. 8 bin lira masrafı alabilirmişler sigorta şirketinden sanırım. ama tedavi için neredeyse 15 bin tl masraf yapmış arkadaş. zaten onlar ilgilenmeyince annesini o halde bırakacak değil ya kendisi özel hastane de tedavi ettirmiş. zoruna giden de söz verip ilgilenmemeleri. haber linkini de verdim detaylıca orada her şey yazıyor ayrıca.
edit2: destek olanlara teşekkürler. görüştüğü bir avukat varmış. mahkemeye gitmeden olayı çözmek istiyorlarmış şu anda. buradan sesimizi duyurabildiğimiz için de bi nebze mutlu oldu. böyle büyük bir şirketin bu kadar sorumsuzca davranması akıl almaz gerçekten.
adamın parada pulda gözü yok, sadece harcadığı masraflar karşılansın yeter diyor. eksiği var fazlası yok yani.
destek olanlara teşekkürler. -
36. yalova topçular feribot seferlerinin kaldırılması
tepki almayacaktır. savunulması için çeşitli argümanlar havuz medyası tarafından üretilip troller aracılığıyla halka yedirilecektir. asgari ücretli çalışanlar bunu ölesiye savunacaklardır.
-
37. veli kavlak ile cenk tosun'un kavga etmesi
geçen sene bu zamanlar sneijder ile burak yılmaz tesislerde silahla çatışıyorlardı.
passat medyasının "fb'nin rakiplerine belden aşağı vurma şenlikleri"ne hoş geldin beşiktaşlı.
not: melo. -
38. kutü'l-amare savaşı
atatürk düşmanlarının yeni eğlencesi, yok efendim unutturulmaya çalışılıyormuş. bu savaştan haberi olmayan imam hatip cahilleridir ancak. birkaç ansiklopedi bile karıştırsanız hemen karşısınıza çıkar oysa, halil kut'a ve soy isminin kaynaklarına erişirsiniz. madem unutturulmaya çalışılıyor, atatürk o adı ona niye vermiş? atatürk'ün icazeti olmadan o isim alınabilir miydi?
imam hatipliler dua ezberlemek ve kadınları "tahrik" unsuru olarak görmekten dolayı sinemadan falan bihaberdir. hiç kasaba diye bir film duymuşlar mıdır? hani şu memleketin en gurur verici yönetmeninin, nuri bilge ceylan'ın filmi? siz hacı hocanın iğrenç ağız kokusu ile şifa kazanarak "medeniyete" erişecekken, bu "dinsiz" türk her filminde göğsümüzü kabartıyor. kasaba'da (1998) dedemiz ateşin başında bir hikaye anlatır. küt'ül amare'de askerdir, süvari çarpışmasında onları yendiklerini aktarır:
"hem de o aç susuz halimizle. ha sonra ne oldu biliyor musunuz? ingilizlerin komutanı yenilgiyi hazmedemedi ve intihar etti. fakat yardım gelince ikinci çarpışmada yendiler bizi. karnımız tok olsa ingilizleri silip süpüreceğiz ama, açlıktan hiçbir tarafımızda derman yok ki. sonra esir olduk anlayacağınız. bir gemiye bindirdiler bizi. hayda hindistan! bombay'dan trenle s. diye bir yere götürdüler. velhasıl inşaatlarda çalışmaya başladık. " -
39. 1950 hakkari genel seçim sonuçları
faşo ağa wins.
-
40. game of thrones
herkesin unuttuğu kral robert oğlu gendry'nin kings landing'e gidicem diye dragonstone'dan çıktıktan sonra muhtemelen kayıkla krallığı tavaf etmeye başladığı dizi. 7.sezonda hacı olarak döneceğini düşünüyorum
-
41. cristiano ronaldo
arabadan anlamayan futbolcu. o kadar arabanın arasında bir tane golf olmaz mı amk.
-
42. şapka devrimi
işin en ilginç tarafı; şapka devrimine karşı çıkarak fesi "dini" bir kıyafet olarak nitelendirerek sahip çıkanların, fesi osmanlı'da yaygınlaştıran ikinci mahmut'a da fesi sarığın yerine getirdiği için gavur padişah diyen siyasi gelenekten ve felsefi düşünceden geliyor olmalarıdır.
kaldı ki ilgili kanunda şapka tipi tanımlanmamaktadır, tüm devlet memurlarına ve çalışanlarına "şapka" giyme mecburiyeti getirilirken otomatikman şapka dışında bir serpuş'un giyilmesi yasaklanmaktadır. sivil vatandaş için bir zorunluluk yoktur ancak sapka dışında bir serpuş takmak yasaktır. takmak istemeyen başı açık gezer, bugünkü gibi.
kanuna muhalefetin cezası idam değil, sanırım 1 yıla kadar hapis cezasıdır. istiklal mahkemesinde insanlar fes veya sarık giydiği için değil, ya kurtuluş savaşında yunan işgalini destekledikleri için ya da sonrasında tbmm'nin çıkardığı kanunlara ve hükümet uygulamalarına karşı silahlı isyan çıkardıkları için yargılanmışlardır. -
43. sevda kuşun kanadında
68 kuşağının haklı mücadelesinde, mağdur olan imam hatipli gencoları anlatan dizi. oğlum sizlik bir şey yoktu o dönem. hatta hiçbir dönem.
fenerbahçe-beşiktaş şampiyonluk mücadelesinde mağdur olan, hakkı yenen tavşanlı linyitspor gibi bir şey işte. -
44. sevgilinin geçmişi
sevgilinin geçmişi değil geçmemiş'leri sorundur. siz böyle şeyleri kafanıza takmayın, hava güzel çıkın dolaşın, iyi gelir.
-
45. kedilerin gariplikleri
parçalamak için fırsat kolladığı kulaklık kendiliğinden bozulup da oynasın diye önüne atılınca hiç dokunmamasıdır. o kulaklık iki aydır evin içinde yerlerde geziyor ama tek bir tane bile diş izi yok. ilgilenmiyor bile.
çünkü tahmin edileceği gibi şimdiki hedefi yeni kulaklığım. -
46. öss zeka ölçmüyor adamı
(bkz: trigonometri formüllerini ezberleyen zeki insan)
dünyanın en kısa fıkrası da bul olsa gerek. -
47. çince bilen gişe memuru
torpilli iş ilanıdır. önceden ayarlanmıştır kimin alınacağı, ilanda ise absürt bir şart koyup başvuru sayısını minimumda ya da sıfırda tutup torpilli arkadaş işe alınacaktır.
-
48. ahmet davutoğlu
en büyük hatasını koalisyon kurmayarak yapmıştır.
şimdi ise kendisinin kaderi rte'nin iki dudağının arasındadır. -
49. 30 nisan 2016 beşiktaş kayserispor maçı
(bkz: bir arkadaşınızı sikeyim)
-
50. hastası olunan sözler
"merhem değilseniz
insanların yaralarından uzak durun "