"bir inancın gücü, dağları yerinden oynatmasından değil, o dağları görmemesinden belli olur." demiş bergson.
inancınız çok güçlü, buna ikna olduk. hem de öyle kıçı kırık entrylerinizden de değil, bir asırdır kürtler başta olmak üzere tüm azınlıklara kusturduğunuz kandan anladık bunu. tarihin en büyük inkar toplumlarından birine dönüştü bu toplum. tarihte bu kadar yüzleşme özürlüsü bir toplum daha var mı bilmiyorum. dolayısıyla şimdi bu konuda da sağlıklı ve insani bir tutum alınmasını beklemiyorum.
sonra kürtlere duyduğunuz dizginsiz öfke ve nefretin nedeninin, tükenmeyişlerinden ve teslim olmayişlarından sezaryen edildiğini de biliyorum. ben şahsen o nefretin boyutunu, sabah akşam laiklik sloganı atıp yine de "yaşasın işid" diye slogan atmanızdan anlamıştım. işid ile işbirliğinin islamcı bir hükümetin tekelinde kalmamasından, ulusalcıların da elini cihat taşının altına koymasından anlamıştım. bu kitlesel patolojiyi öyle derin siyasal analizlerle açıklama gayretinin beyhudeliğini geç de olsa anlamış olmak, ne yalan söyleyeyim, rahatlatıyor da. bir grup hayvanın yıkıcı sürü güdümü ile bir araya gelip dehşet saçmasına maruz kalmak bile bu rahatlığı sabote etmiyor artık.
"türkçe yasaklandı o yüzden" diye açıklama yapmak zorunda kalan acemi faşistler görüyorum. evladım, hayvanlık yapacaksanız bari hayvan gibi hayvanlık yapın. insanca bir hayvanlık, ucube bir duruştur. mesela bir devlet yetkilisi çıkıp "bu kafede türkçe yasaklanmadı" dese ne yapacaksınız? çıkıp burada söylediklerinizden dolayı özür dileyip, "bu zulümdür" deyip devlete hesap mı * soracaksınız, siz hayırdır.
aranızda bir hayvan var mesela, orada çalışan emekçilerin de kafasının kesilmesini uygun görmüş. aranızdaki en düzgün faşist o. hayvan olacaksanız onun gibi hayvan olun, en ufak bir insanlık belirtisi göstermeyin ki buradan o absürt ucube görüntünüze maruz kalmayalım.
başka bir hayvan da "buna da faşistlik derler şimdi" diye kendince sitem etmiş. ne münasebet evladım! son derece enternasyonal, halkçı ve de demokratik bir gözaltı bu. normalde öz bakım becerileri için seferber etmeniz gereken sınırlı iqunuzu böyle konulara harcayarak rüsva etmeyin kendinizi. hayvanlık bedava ve sınırsız. açık büfe hayvanlık var ortada. alabildiğine, olabildiğince hayvanlık yapın. ne yasal ne de ahlaki hiçbir engel yok önünüzde. siz muafsınız bunlardan.
hattabi18 profili
-
kürtçe konuşulan kafenin sahibinin içeri alınması
-
diyarbakır'da kafenin sadece kürtçe hizmet vermesi
sosyal medya çağında yaşıyoruz. hani evladının henüz ruhunu teslim etmiş cesedi başında bile foto çekip "canım oğlum, seni nasıl unuturum :(" diye not düşerek paylaşanların olduğu zamanlar bunlar. düşünün sırf iki insanın acıma duygusuna, iki insanın teselli girişimine mazhar olacak diye girilen haller bunlar. bir de işin ticarete döküldüğünü hayal edin.
mesela başlıkta tartışılan mekan kafe. yahu, konsepte neler neler deneniyor. köylerde bok atmak için kullanılan kürekle müşterinin önüne et boca edenler, çalışanlarını soyup eliyle müşteriye yemek yedirtenler, ateş ve drone gösterileri, bok, pipi ve kuku şeklinde tatlılar, tacize varan ikram şekilleri vs vs. tüm bunlara ve daha fazlasına bu başlıktaki tüm yazarlar denk gelmiştir. ama işte onlara bakıp "serbest piyasa ağbi, isterse götüne kompresörle hava basıp şişen bağırsaklarındaki havayı geri çıkarıp onunla balon şişirip müşterinin ağzına tıkar, ister çıkar masaya, sofranin orta yerine sıcar, bokundan çıkardığı çeyrek altını müşteriye takar, ister ölmüş veya yapay bir dilde hizmet verir. işinize gelmiyorsa gitmezsiniz olur biter. bir ürün satıyorlar ve bu ürünü satma şekillerinde tamamen özgürler" diyecek tipler hemen hepsi.
fakat... ah işte o fakat! söz konusu kürtler oldu mu, aynı yazarlar "sikkke sikkke kabul edeceksiniz türk'ün bilmem neyini lağn, dağa gidin lağn, devlet devletliğini yapacak lağn" diye zehirlerini saçarak tıslıyor. gençler, hakikaten artık mide bile bulandırmıyorsunuz. olm bir kafe lan, iki çay içip arkanı döndüğun ve hatirlamadigin bir mekan sadece. tarihten, siyasetten, bilmem nelerden örnekler verilmiş, raconlar kesilmiş skfjjsfjjsjfh. "ırkçılık bu" diye kitlesel halde sapıtmışsıniz bir de. ırkçılık kendi dili ile ilgili tutum ve irade sahibi olmak değildir, başka dillere sizinki gibi sapıkça saldırmaktir daha çok. kürtçe'ye hakaret edeyim diye yazdığınız entrylerde dahi türkçe'nin ırzına geçmişsiniz. keşke siz de türkçe'ye sahip çıksanız, azıcık dilinize değer verseniz de gözümüz kanamadan bir şeyler okuyabilsek burada. fakat yok, kin ve nefret kusma fırsatı bulmuş ya, sonuna kadar emcükleyip bitirecek bu fırsadi.
oysa sevgili sürüngenler, şunu çok iyi biliyorum ki; sizin derdiniz kafede konuşulan dil ile de değil. sizin asıl sorununuz, o insanların bunu "küstahça" ifade etmeleri ile. sizin o boş kafataslarınızın içinde azınlıklar sadece sefil, acınası, komik, efendi, misafirperver, mülayim, kadirşinas, had bilen, ağzı var dili yok, minnettar, sadık, vefalı cisimler olarak yer edinebiliyor. onların çıkıp siz varken, üstelik sizi siklemeden, kendi köşesinde, size bir zararı dokunmadan bir hayat kurması, konsept planlaması, bunu dile getirmesi, yayması, bu cüreti göstermesi, itiraz etmesi, "ben de varım" demesi, haddini aşmasıdır sizi böyle insanlıktan çıkaran, çatal dilli ağzınızla tıslayarak kudurgan ırkçı ve alçakça ifadeler kullanmanıza sebep olan. yoksa siz de biliyorsunuz ülkenin her tarafında türkçe dışındaki dillerde hizmet veren sayısız yerin bulunduğunu. "yan baktın" kavgasının siyasaldaki karşılığı da bu toplu histeri işte.
fakat kibirden doğan öfke ve çıldırma halini nerede görsem tanırım. en zevk aldığım şeylerden biridir. sizin zehir saçmalarınızı umursamadan karşı koyan, itiraz eden, beyan eden, tutum belirleyen sayısız insan var, halklar var, emekçiler var, kadınlar var, yani tüm ötekiler var. onların yüzü suyu hürmetine yarınlara biraz insanca ve umutla bakabiliyoruz. herkes sizin gibi biat edip el etek öpse, "döfletimisss" diye hırlasa halimiz nice olurdu. sizin ırkçı, insanlık düşmanı tüm nefretinizi kursağınızda bırakacak her türlü halktan ve pratikten razıyım, allah da onlardan razı olsun. -
selahattin demirtaş'ın 28 yıl 6 ay ceza alması
--- spoiler ---
55 kişi öldürmenin cezası 28 yıl mi cidden?
--- spoiler ---
yav bunları yazan oluşumları evlat diye seven var, yar diye koynuna alan var ya en çok buna şaşırıyorum ben de. koca insanlık tarihinde, hükümet karşıtı protestolarda protestocuların ölmesinden, yine protestocuları sorumlu tutup cezalandıran bir güruha denk geldik lan resmen. işid ile nazizmi birleştirip üzerine de bolca bilallik eklemişler, sonuç bu.
yine de çok merak ediyorsaniz söyleyelim, 55 kişiyi öldürmenin cezası yok, çünkü bu cinayetler soruşturulmadi bile! çünkü hakikatlerin/katillerin, sorumluların ortaya çıkarılması için verilen önergelerin tamamı yine cinayetlerden sorumlu tuttuğunuz selahattin demirtaş'ın partisinden geldi. ve bilin bakalım kimler reddetti! gerçi bilmeyin lan siz. bilmenin bu kadar yakışmadığı başka bir güruh daha yok. cehalet size çok yakışıyor, tam üstünüze oturuyor. dünyada etkin soruşturma ihlalinden en çok mahkum edilen ülkelerden birinde yaşayıp "cinayetler için sadece bu kadar mı ceza verildi :(" diye ağlıyorsunuz utanmadan. sizin hayatınız boyunca, ta kreşten beri herhangi bir sorunu doğru teşhis etmişliğiniz vaki midir ki, bunda bizi şaşırtasınız allah için.
bak daha o gün ölenlerin bugün yaşıyor olsalardı sanık kürsüsünde oturup bu cezalardan nasibini alacağına, sizin de yine oturup o cezalara alkış tutacağınıza falan da girmedim. o hayvanlıklarınıza sıra gelmeden daha bir ton hayvan-altı pratiğiniz var çünkü. -
idam cezası olsa suç oranı azalacak sanan tip
mantığa ütü çektik, aldık klavyeyi elimize, abe gaynana ne yaptın bize!?
-kim suç işler?
+suçlu
-idam kimi ortadan kaldırır?
+suçluyu.
-o halde idam, suç oranını azaltır.
bir de mantığı biraz buruşturup giyelim;
+suçu kim işler?
-suçlu.
+ suç nedir?
-kanuna aykırı fiil.
+kanun nedir?
-yasama organlarınca * düzenlenen kurallar bütünü.
+neden çıkarılır kanun?
-düzen, nizam, adalet için! hayvanlaşmamak için, yönetimi mümkün kılabilmek için.
+peki kanunu çıkaranlar, yani yasama organları çürümüşse?! bir grubun, zümrenin çıkarları için çalışır hale gelmişse?
-e yargı var! denetlenir o.
+peki yargı da çürümüşse, mesela yasamanın emrine amade ise?
-yaygıyı denetleyen kuyumyay?
+peki onlardaki çürüme? zırt pırt ilan edilen olağanüstü haller, khklar, atamada usulsüzlükler, hizipleşmeler, güçler ayrılığı ilkesinin içinden geçilmesi, görevden almalar, çekişmeler falan?
-b... beyki de yoktuy öyye bişey!??!?
+suçlular daha idamı geçtim tutuklanamıyor bile, eşini doğrayan herif denetimli serbestlik ile salınıyor, onlarca suç dosyası olan herifler işlek caddelerde insan doğruyor, az biraz zengin olan herkes istediği suçu isleyip örtbas edebiliyor, kamuda arkası olan herkes allah olmuş, adliye binalarında rüşvet borsası oluşmuş fakat muhalif liderler, öğrenciler, gazeteciler, kadınlar, aktivistler, azınlıklar, siyasi parti temsilcileri yıllardır içerde. bu atmosferde o yağlı urgan kimin boynuna geçecek sanıyorsun ulaaan! *
-keyebekyey ucay, kusyay da gideeyy, cuf cuf cuf meeey!
+yandı bu, alın bunu burdan. uğursuz köpek seni. -
van'da hedef gösterilen öğretmen
selahattin demirtaş'ı seven insanları terörist olarak görme ve velileri de "karşısında zafer kazandığı" kişiler olarak görme fikri sakatlığına girmiyorum şimdilik. biz öğretmenin ifadeleri üzerinden konuşalım. elimizdeki tek veri bu çünkü.
sayın öğretmen de biliyor ki, köyün tamamı anlattığı radikallikte olsa çocuklarına atatürk baskılı tişört giydirip okula da göndermezlerdi. o derece politikleşmiş yerlerde politik kişiler bu tür bayramlarda çocukları okula göndermezler zaten. aile gitmiş sembol içeren tişörtleri almış göndermiş okula, çocuğunu öğretmene emanet etmiş. ama bu arkadaş, muhtemelen atandığı köy okulundan bir an önce torpille tayin çıkarıp gitmek için böyle provokatif bir paylaşım yapmış. 3 yıl orada kalacağına devletlulara göz kırpmış, o da tutmazsa atılan tvitlerden dolayı "can güvenliğim yok" deyip en kısa zamanda memleketine gidecek. kamuda can güvenliği gerekçesi ile tayin hakkı mevcut çünkü. bölgede görev yapmamak için atılan taklalardan biri bu. daha önce de çocukların alnına siyasi sembol çizen, ırkçı ifade kullanan birçok kişi gelen tepkiler sonrası sahil kasabalarina tayin cikardilar "can güvenliğimiz yok" diye. hem vatansever mührü vuruyorsun alnına, hem doğuda görev yapmaktan kurtuluyorsun, hem de istediğin şehre gidiyorsun. ticaret yapsa milyoner olurmuş hoca hanım. o potansiyel var. ben beğendim o girişkenliğini. -
öğretmen dayağı
(bkz: yibo)
bu sivil hapishanelerde yaşananlar, hiç kimsenin ileride "hahaha negzel günlerdi, muzırliklar yapardık, öğretmen de bizi döverdi. şimdi miyendis oldum ayda 70k usd alıyorum. canım öyretmenim, keşke bana beton mikser hortumu da soksaymış" diye anacağı türden şeyler değildi. devletin tunç elini "medenileşmeye direnen" ötekilere ve yoksullara götürmekle görevli insanlık düşmanı memurların buralarda el kadar sübyanlara ettiklerine hiçbir zaman gerekli ehemmiyet verilmedi.
oralarda yaşananlar, sabrı tükenen öğretmenlerin anlık, fevri ve ileride pişmanlığa yol açan insani öfkesinin çok çok ötesinde olan şeylerdi. her şeyden önce sistematik bir politikaydı şiddet. çocukların başına buyruk karakterlerini, sorgulama ihtimallerini, asabi tutumlarını, özgüven ve cesaretlerini kırmanın yani pek bilindik devlet ağzıyla "yılanın başını küçükken ezmenin " en kurumsal ve örgütlü ifadesiydi bu işkencehaneler.
yıllar önce ilk reglini olup kanaması dışardan bariz görünen bir ilkokul öğrencisini herkesin önünde "hayvan" diye darp eden, bu küçük kız dayanamayıp firar edince yakalayıp tekrar döven, zavallı kızın okulun 2. katından canına kıymak icin atlamasina ve günlerce hastanede yatmasına sebep olan aşağılık bir mahlukatın yarattığı teröre tanıklık etmiştim. ne var ki bu haysiyetsiz halk düşmanlarının ismi öğretmen, bunlarin yüzüne tükürenlerin ismi de "eğitim istemeyen barbarlar" oluverdi.
birazcık insanlik onuru olan hiç kimse dayak ile terbiyeyi övecek, talep edecek kadar alçalmayı kendine yedirmez. bugün bu bahane ile övdüğünüz şiddet, yarın flört ettiğiniz kişiden ayrılınca geçirilen cinnete, farklı bir fikir dile getirince deliren siyasal bir yönetime, ilk provokasyonda komşusunu doğramaya koşan mahalleliye ortam hazırlıyor. dayak ile terbiyeye sirklerde hayvanlar bile boyun eğmiyorken şu başlıkta savunduğunuz şeylerin ne denli onursuzca şeyler olduğunu idrak etmeniz zor olmasa gerek. -
birini unutmanın en iyi yolu
küçükken, 6-7 yaşında, oruç tutmuştum büyüklere özenip. ölüm gibi bir uykudan bir zıpkın gibi uyanmıştım sahura. yiyip içip uyumuştum. öğleye doğru oyun, koşturmaca derken nasıl susadıysam artık bir alaska bizonu gibi su içtim ama oruçlu olduğumu unutarak. ağlayarak anneme koştum orucum bozuldu diye. imama kadar götürdü beni, oruçlu olduğumu unutursam yediğim içtiğim şeylerin oruç bozmayacağına beni ikna etmek için. ikna oldum da. fakat asıl olay ondan sonra başladı. tekrar oruç tuttum, tekrar kurt gibi acıkıp davar gibi susadım. içimde hep bir "unutur yer içerim nasılsa hehe" diye de allah'a tuzak kurdum. ben o an lanetlendim sanırım. bir daha asla oruçlu olduğumu unutamadım. oruçlu olduğumu unutmaya çalıştıkça daha da parlak, diri, canlı ve belirgin bir hal alıyordu zihnimde oruç. ne yaptıysam, ne ettiysem oruçlu olduğumu unutamıyordum. en son pes edip oruç tutmayı bıraktım çünkü unutamıyordum oruçlu olduğumu. o kadar ki, orucu bıraktıktan sonra bu sefer oruçsuz olduğumu unutuyordum hep. su içecek veya yemek yiyecek oluyordum, oruçluyum deyip vazgeçiyordum. sonra mal gibi "anaa" deyip dönüp tıkınıyordum.
yani demem o ki; birini unutmanın en kötü yolu, onu unutmaya çalışmak olurdu herhalde. oruçtan biliyorum ben. neyi unutmaya çalıştığının sürekli farkında olarak, onu unutma arzusunu sürekli içinde duyarak, onu unutma gerekliliğini sürekli kendine anlatarak yaşamak bir şeye sebep olacaksa bu, unutamamak oluyor en fazla. oruçlu olduğumu, orucun unutulmasi gereken bir şey olduğunu düşünmediğim zamanlarda unutabilmiştim bir tek. bu sıra bozulunca da unutmamak ile lanetlendim.
şarkılarda "seni artık unuttttuuuuuuğm" diyorlar ya, yalan o hep. unutmuş hali sevdiceğine şarkı yapmış köpoğlunun, unutmasa ne yapacak kim bilir! bak biri "unutmanın en iyi yolu, hatırlamaya değer görmemektir" demiş, o da yalan! unutmanın en iyi yolu, unutmaya değer görmemektir. -
kadının çalışması eşinin iznine tabidir
başlıkta tartışılan konu ne? diyanetin kadınlar ile igili gerici bir fetvası. savunanlar kimler? "ab ortadoğulu çomarları alacağına, bana direkt vatandaşlık vermeli, kendimi geliştirdim ben, saksı değilim" diye ortalıkta gezinen seküler, laik, modern sözlük yazarları.* tabi laiklikliği bir asır boyunca türban, alkol ve devlet dairelerinde mescit gibi sikko seviyelere sıkıştırıp tartışınca, ülkenin laiki(!) de böyle cübbeli şeyhler ile aynı fetvayı canhıraş savunabiliyor. laiklik esasen, tam olarak diyanetin bu ve benzeri fetvaları verememesi için anayasaya madde olarak alınmıştı. hilafet ve saltanat kaldırılmadan, tevhidi tedrisat yürürlüğe girmeden önce, şeri hükümlerle ülke idare ediliyorken de bu tür fetvalar verilirdi zaten. o zaman senin laikliğine ne gerek var allah'ın çağdaş uygarlık seviyelisi! şort giyme, bira içme, türban takma dışında bir şey düzenlemiyor mu sanıyorsunuz bu laiklik?
öncelikle; eğer kamusal yaşamın herhangi bir alanında, herhangi bir konuda dini bir yapının veya şahsiyetin görüş bildirmesi ile olan alakanız "haklı mı haksız mı" seviyesinde seyrediyorsa, müjde! sizin laiklik gibi bir derdiniz yok, hepiniz birer abdestsiz şeriatçısınız. bugün güç dengeleri tartışmaya mahal vermeyecek şekilde işid'den yana kayarsa ilk işiniz toyota pikap alıp doçkalı konvoya katılmak olur, net. dini bir yapının beşeri alanı düzenlemeye çalışan herhangi bir açıklama yapması, açıklamanın haklı veya haksız olmasından bağımsız olarak, modern devlet anlayışına da laikliğe de aykırıdir. diyanet "kadınlar üretime katılmalıdır" dese bile "çüş! o senin işin değil" denmelidir. neden? çünkü bunun önü bir kere açıldı mı, o kuruma egemen olan her anlayışın kafasına göre kamusal alana müdahalesini mümkün kılmış olursun. laiklik, önce bu tutumla başlar.
diğer bir nokta, gördüğüm kadarıyla başlıktaki en popüler görüşlerden biri şu;
--- spoiler ---
eşler birbirinin rızasını tabi ki almalıdır. evlilik böyle bir şeydir zaten.
--- spoiler ---
ifade nerden tutsan elinde kalıyor.
1) fetvada * "eşler" demiyor, "kadınlar rıza almalı" diyor. sözlük moderni nasıl aktarıyor? "eşler!" uyanıklık mi yoksa pissa'ya selam mı anlamadım.
2) en önemli konu bu: sevgili modernler, çok değerli çağdaşlar, kerameti arşa varan laikler! eşler arasında rıza ilişkisi, bakın burası çok ilginç, "haklar" söz konusu olunca geçersizdir. eğitim, sağlık, kişinin kendi bedeni üzerindeki her türlü tasarufu, oy kullanma, yaşama, beslenme, barınma, ifade özgürlüğü gibi haklar ne ise çalışma hakkı da odur. nasıl ki eşler birbirinden yaşamak için, beslenmek için, oy kullanmak için, sağlık hizmetlerinden faydalanmak için izin istemek zorunda değilse dahası bu haklar yasalarla güvence altına alınmışsa, aynı şekilde çalışmak için de birbirinden izin almak zorunda değildir. çalışma hakkı denen yaşamsal önemdeki hak ulusal ve uluslararası yasalarla güvence altına alınmış bir haktır. çıkıp dinozor çağındaki emsal yasalarla aksini savunmaya çalışan ilkellere itibar etmeyiniz.
"evlenmeseydi o zaman" gibi atar giderlere hiç gerek yok zira evlenmek geri dönüşü olmayan bir yol değil. bu ilkelliği de ayrıca terk edin çok rica ediyorum. boşanma denen bir kavramın varlığından habersiz de değilsiniz. sadece zihniniz hala varlığına alışmış değil. hala eski primatların "evden kefenle çıkma" fantezisi diri duruyor bilinçaltınızda tabi. ilkel ve kısmi çözüm "eşinin iznini almadan çalışmak istiyorsa evlenmesin"dir fakat rasyonel ve tam çözüm "bunu sorun eden kişi ile evlenmez, evliyse de boşanır"dır. evlilik, partnerinizin temel haklarını "ama ortak yaşam" diye gasp edebileceğiniz bir kuruma dönüşmemeli. -
esat oktay yıldıran
bu mahlukata sevgi, saygı, hürmet, minnet duymayı falan geçtim; işkencelerine dair kanıt isteyen, "ama bilemeyiz ki" diyen, "ama öbürsüler de" ile başlayan cümleler kuran, hatta bunları da geçtim bu ve benzeri oluşumlara nötr kalan, tarafsız kalan, ilgisiz kalan, bakmaz ve görmez kalan kişinin ne aklına, ne karakterine, ne fikrine, ne vicdanına, ne insanlığına, ne ahlakına güvenilir, net. bu tür insanlara mesela asla çocuk, hayvan, yaşlı, engelli, doğa, farklı kimliklerde birileri falan emanet edilmemeli, bu insanlar trafiğe direksiyon başında çıkarılmamalılar, kesici ve delici aletlerin kullanıldığı işlerden uzak tutulmalılar. sağduyu, akıl, muhakeme ve vicdan gerektiren kamusal meslek ve alanlardan izole edilmeliler. bu tür insanlara sağlıklı bir birey ve hatta insan muamelesi yapmama imkan yok şahsen. "işkenceyi kanıtla" ha, vay canına! bak bir tek esat oktay'ın kendisi bu dip seviyeyi görmüş olabilir ha hahahaha. kanıt sizsiniz işte evladım.
-
cemaatler çocukların dağa çıkmasını engelliyor
çocukların dağa çıkmasını engelleyen başka şeyler de biliyorum ben. örnek vatandaşlar olarak bakanımıza yardımcı olalım. mesela; özgürlükler, eşitlik, adalet, çok renklilik, farklı inanç, cinsiyet ve etnisitelere anayasal güvence, şeffaflık, insan haklarına saygı, gösteri toplantı ve yürüyüş hakkına saygı, fikir ifade özgürlüğü, işkence ve kötü muamele ile tam ve etkili mücadele, basın özgürlüğü, parasız, bilimsel, karma ve anadilde eğitim, maddi ve manevi refah, ekolojik bir anlayışa göre dizayn edilmiş ve ranta kurban edilmemiş kentler, keyfiyet yerine liyakat, hukuk ve yargı bağımsızlığı, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir yönetim anlayışı, kendini güvende hisseden ve kurumlara inanan vatandaş, güvenlik ve polisiye politikalarının yerini almış doğa, halk ve emek dostu politikalar, kin ve nefret dolu, onur kırıcı, aşağılayıcı, hamasi söylemlerin yerini almış daha sakin, olgun, kapsayıcı, eşitlikçi bir dil... say say bitmez. insanları dağdan alıkoyan(!?) tarikatlara duyduğunuz bu ilgi ve merakı, bu başlıklara da duymanızı bekleriz. dediğiniz doğruysa bile tarikat 1 engelliyorsa bunlar 1 milyon engeller. hadi bakalım, göreyim sizi. daha sonra teşekkür edersiniz.
-
cehalet ile bilmemek arasındaki fark
cehaletin omurgasını inkar, diğerininkini kabulleniş oluşturur. cehalet genelde kitlesel, organize ve örgütlüdür; diğeri genelde bireysel, dağınık ve birbirinden bağımsızdır. cehalet genelde dışarıdan kudretli bir özne eliyle yaratılır, üretilir, derinleştirilir ve yayılır; diğeri bireyin kendisi, başkaları ve doğa ile olan etkileşiminde "işlevsel olan/olmayan" diye kodlanan bir bilgi ayıklama sisteminin ya da imkan-imkansızlık denkleminin ürünü doğal bir süreçtir. cehalet eğitimle öğrenilebilir, öğretilebilir, kazandırılabilir; bilmemek eğitimle kazandırılamaz, öğretilemez. cehalet şüphesizlik halidir, kesinliktir, emin olmaktır; bilmemek, şüphe etmek ve emin olmama halidir. cehalet, çoğu zaman toplum ve birey için bilinmesi gerekeni bilmemektir, bilmek istememektir, bilmeyi reddetmektir; bilmemek ise genelde birey için bilmeye imkan olmamasıdır veya "bilinmese de olur"u bilmemektir. misal bir kadının erkekle eşit olduğunu, azınlıkların da anayasal güvenceye sahip olması gerektiğini, doğaya saygının elzem olduğunu veya seküler yaşamın toplum için en önemli birleştirici unsur olduğunu bilmemek ya da bilmek istememek cehalettir fakat nükleer füzyonu, premier ligi, nba'yı, son ağır siklet şampiyonunu, matematiği, kimyayı falan bilmemek, dümdüz bilmemektir. bunları bilmek istememek de cehaletin değil kişisel tercihlerin veya hobinin konusudur en fazla. cehalet kurgulanmış, programlanmış ve planlıdır; bilmemek ise rastlantısal ve spontanedir. bilmemenin amacı öğrenmektir, bilmektir fakat cehaletin amacı bilinmesine müsade etmemek ve yönetmektir.
-
fakirlerin ak parti'ye oy vermesinin asıl nedeni
zamanında bir arkadaşım şöyle demişti;
"eğer bir inekseniz, elinizdeki bifteği bir demet yonca ile değiştirmek sizin için çok kârlı bir iştir."
fakirlerin akp'ye oy verme nedeni salt fakir olmaları değildir, geçmişte de hep fakir olmalarıdır. kitle hareketlerinde homurdanmalar ve karşı koyuşlar genellikle ayrıcalıklarını ve sahip oldukları imkanları kaybeden üst ve orta sınıftan gelir. misal bugün ekşi sözlükteki akp karşıtlığının üzerine bina edildiği söylemleri inceleyin. neredeyse tamamı bir zamanlar sahip olunan fakat şimdilerde "kaybedilmiş" bir şeylerin anlatısı etrafında dönüyor. ekonomik ve siyasal kayıplar, "bir zamanlar" bunlara sahip olunduğu zaman ya da bunların değerinin bilindiği zaman acı vericidir. akp karşıtlığının devamlı ve artan bir biçimde eski türkiye güzellemesi üzerinden bina edilmesi bu yüzden tesadüf değil. bundan dolayı akp karşıtlığı geliştiren herkesin [yüzü geçmişe değil de ileriye dönük olan, daha eskiyi değil sürekli daha yeniyi arayan gerçek muhalefet bunun dışındadır] eski türkiye'de sahip olduğu iktisadi ve politik imkan ve ayrıcalıklar akp döneminde el değiştirince, ortaya bu tablo çıkıyor.
akp tabanı, geriye kalan herkesin kaybedildiğine inandığı birçok şeye ya hiç sahip değildi, ya da sahipse bile önemsemedi. onlar akp eliyle çok uzun zaman önce kaybettiklerine inandıkları şeyleri geri aldılar. bu yüzden mutlular, bu yüzden memnunlar. bu yüzden muhalif biri "bara, cafeye, restorana, tatile gidemiyoruz ulan" diye isyan ederken akp'liler çok samimi ve rahat bir şekilde "sen de gitmeyiver lan" diyebiliyor. çünkü bunlara dini veya ekonomik nedenlerle ya hiç sahip olamadığı ya da bunları değerli bulmadığı için bu tür kayıplar onun için bir anlam ifade etmiyor.
bir de "dünyanın her yerinde fakirler solcu olur" diyenler görüyorum, çok ayıp. nazi orduları hep ceolardan oluşuyordu herhalde. -
israil
hamas'ın sivil zayiata sebep olması ile israil'in sebep olması arasında bir fark var. o fark etik anlamda bir fark değil, sivil katliamların 3. taraf muhataplarını bağlayıcılığı noktasında oluşan bir fark. yoksa sivil ölümlerini ahlaki olarak kategorilendirmek, sivil kayıpları meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
fark ise basitçe şu;
hamas, radikal cihatçı bir örgüt. bu örgütün sivil kavramına yaklaşımı, onun cihadist anlayışından türer, oradan beslenir. bu anlayışa göre cihat edilirken islam'ın yayıldığı alandaki her canlı kâfirdir ve küffara hizmet eder. vergisi ile, kamusal hizmeti ile, üretimi ile, sisteme eklemlenmesi ile, çocuk yetiştirmesi ile, askerliği ile her bir birey, karşısında cihat edilen küffar ordusunun bir mensubudur. misal ebu musab ez zerkavi, bir sohbetinde batı'nın sivil tanımını reddettiğini, onlar için birinin sivil sayılması için o kişinin "allah'ın şeriatının hüküm sürdüğü yerlerde" yaşaması, silahsız olması ve ibrahimi/hak dinlere mensup olması gerektiğini ifade etmişti.
radikal cihatçı gruplar, batıya daha doğrusu islam dışı dünyaya sadece askeri, kültürel ve siyasi olarak karşı koymaz, kavram ve söylemlerine de karşı koyar. islam'ın kendine ait devasa bir kavram dünyası var. sizin sivil derken anladığınız şeyden, radikal cihatçı çok farklı bir şey anlıyor.
bu fark, hamas'ın kendi safındaki sivil zayiatlara yaklaşımını da belirliyor. nasıl ki küffara hizmet eden herkes, küffar ordusunun bir üyesidir; aynı şekilde allah'ın şeriatının hüküm sürdüğü yerdeki her bir müslüman, küffar ordusuna karşı cihad eden birer askerdir, ölürse şehittir. savaşa tarafsızlığı bile ölümle cezalandıran bir düşünce dünyasından söz ediyoruz. "hamas evlerden ateş ediyor" diye biz feveran ediyoruz ama hamas için o ev, cihat durumunda bir karargahtır. bu yüzden sivilleri kalkan olarak kullanıyor da değiller kendi nazarlarında. ortada savaşan iki ordu var, küffar ve cihad ordusu.
peki israil'in farkı ne? şu; israil, bizim sivil dediğimize sivil diyen, uluslararası anlaşmalara taraf olan, imza atan, insan hakları ve savaş hukukunu gözeteceğine dair teminat veren, bunun için azami hassasiyeti göstereceğini beyan eden, şeffaflık ilkesine uyacağını söyleyen, ihlal durumunda yaptırımlara bağlı kalacağını deklare eden, bunların tespiti için ise tarafsız gözlemcilerin
hakikati araştırması yönündeki girişimlerine engel olmayacağını belirten, bağımsızlığını da bu teminatları bol keseden saçarak korumaya çalışan, tanınan bir devlet. tam bu noktada insanlık olarak aklı selim herkes israil'e; "verdiğin sözleri yerine getir. mazeret uyduramazsin, sen uydurursan gücü eline geçiren her devlet yapar bunu. teröristler sivillerin arasına karışmışsa ayıracaksın, ayıramıyorsan vurmayacaksın. çünkü yarın başkası da sivillerin arasında terörist var diyerek katliamlar yapabilir, önünü alamayız. sen bir söz verdin, sözün anlamını koruması için yerine getirilmesi gerekir. sen uluslararası anlaşmalara taraf olan bir devlet olarak intikam, hınç duygusu ile hareket edemezsin, hukuk ile hareket etmek zorundasın. barış durumunda herkes hukuka uyar, aslolan savaş durumunda hukuka uygun hareket etmektir." diyor, demek zorunda. insanlığın ortak deneyimleri, acıları ve korkunç mücadeleleri ile savunduğu ve kabul ettirdiği insan haklarını korumanın yolu, bu hakları tanıdığını beyan eden her kişi ve kurumun bu haklara mazeretsiz bir şekilde sahip çıkmasıni talep etmekten geçiyor.
bu yüzden ikide bir hamas'in yediği boklardan söz edip israil'in terör eylemlerini gerekçelendirmeye çalışmayın ki yarın başka devletler, yanınızdakine duyduğu husumetten dolayı sırf siz onunla aynı alandasınız diye sizin canınızı yakmasın.
ve şu basit gerçeği unutmayın;
her şeyden önce, insan haklarına ve savaş hukukuna uymanın ilk ve ön şartı, karşısında savaştığınız gücün de insan hakları ve savaş hukukuna uyan bir güç olması değildir. karşınızda kim, hangi saik ve yöntemle savaşıyorsa savaşsın, eğer savaş hukukuna uyacağınızı beyan etmişseniz bu hukuka uymalısınız. beyan etmemişseniz de bu yönde beyanda bulunmaya yani sözleşmeye taraf olmaya davet edilirsiniz. olması gereken budur. -
brooklyn'de bıçaklanarak öldürülen avukat
insan hakları savunusunun ön koşulunun, hakkı savunulanların "ahlaklı, temiz huylu, erdemli, bilge ve uyumlu" insanlar olması gerekiyormuş gibi yazmış herkes. kurban black lives matter aktivistiymiş fakat bakın onu bir zenci öldürmüş, amerikan woke ve sjwlerinin sonu bu olacakmış, tek çözüm göğüs hizasına 3 mermiymiş, maymun genlerine tek çare katliammış, bunları savunanlara oh olsunmuş! ciddi söylüyorum, hala sizin nasıl oldu da olduğunuz yaşa sağ salim geldiğinizi anlamıyorum. bu zeka seviyesi ile öz bakım becerilerinde falan sınıfta kalıyor olmanız, rehabilite edilmeniz icin yerleştirme kararınızın çıkıyor olması ve arabaya ötvsiz biniyor olmanız gerekirdi. ama kısmet, okuma yazma bile öğrenmiş ve gelmiş böyle kritik konular hakkında iddialı yorumlar yapıyorsunuz. bir de üstüne solculuk öldürür demiş bir davar. kadın cinayetlerinde de feminizm öldürür zaten de mi, aferin oğluma, al ıslak mama ye, ödülü hak ettin.
insan hakları savunusunun motivasyonu, hak savunusuna konu olan ötekilerin nitelikleri olmadı hiçbir zaman. nasıl ki feminist aktivizmin kadın hakları mücadelesi için ön şartı savunduklari kadınların feminist olması değilse, nasıl ki azınlık hakları aktivistlerinin ön şartı azınlıkların haksızlığa direnmesi değilse, nasıl ki işçi hakları mücadelesi yürütenler için ön koşul işçilerin sınıf bilincine sahip olması değilse, nasıl ki adil yargılanma hakkını savunan hukukçunun ön şartı yargılananların suçsuz olması değilse, nasıl ki kölecilik karşıtı hareketlerin ön koşulu öncelikle kölelerin özgürlük talep etmesi değilse, siyah hakları mücadelesini yürüten aktivistlerin ön koşulu da siyahilerin hak arayan, mücadele eden, bilinçlenen, direnen, örgütlenen, kültürlü ve uyumlu bireyler olması değildir. kaldı ki bu beklenti hak mücadelesinden değil ırkçılıktan beslenir. ancak ırkçı doktrinler insanların "kendiliğinden iyi" olmasını salık verebilir. haklar mücadelesinin iyiyi inşa etme arayışı ise "kendiliğindenlik" durumunu reddeden ve onu aşan bir niteliktedir. haklar varsa vardır, yoksa uğruna mücadele edilir.
siyahilere yönelik 100 trilyon yıllık fikirleri kendinizce meşrulaştırmak adına siyahilerin kriminal yönünü istatistiklerle ispat etme çabanız yeni ve özgün sanıyorsanız allah bin belanızı versin, bu kadar cahillik olmaz. daha 1500'lü yıllarda yapılan bir şeydi bu. "brooklyn'de her 10 suçun 9'u zenciler tarafından işleniyor." peki çözüm? "black lives don't matter, kill them all!" kafa bu, anlayış bu, seviye bu.
öncelikle siyahilerin eşitlik mücadelesini savunan insanlar, toynaklarınızlan sarıldığınız bu istatistiklere karşı çıkmıyor, yalanlamıyor. siyahilerin devredilemez ve indirgenemez haklarını savunurlarken "onlar her yönü ile mükemmel, iyi, doğru ve güzel insanlardır, onlardan kimseye zarar gelmez" demediler, demiyorlar, demeyecekler de. bu insanların sizin gibi özenti piçlerden ayrıldıkları nokta, o istatistikleri ortaya çıkaran nedenlere dair yorumları. mesela sizin gibi insanlık düşmanı ırkçı primatlar istatistiklere dayanarak siyahilerin "doğaları gereği" uyumsuz, kriminal, agresif ve cahil olduğunu, siyahilerin kamusal uyumda zorluklar yaşamaktan kaçınamayacağinı iddia ederken, aktivistler bunun nedenlerini bambaşka yerlerde arıyorlardı. misal siyahilerin, beyazların sistematik ırkçılıklarından dolayı eğitim kurumları ile tanışmasının beyazlardan asırlar sonraya denk geldiğini, koca insanlık tarihinde siyahilerin beyazlarla aynı kurumlarda görece eşit şartlarda(!) çalışmaya başlamasının, onu geçtim beyazlarla aynı otobüslere binebilmeye başlamasının ancak birkaç on yıl önce mümkün olabildiğini, asırlar boyu süren bu sömürü ve tahakkümün siyahi toplulukları sosyo-kültürel birer enkaza dönüştürdüğünü, bu enkazı kaldırmanın ve sağlıklı bir yeniden inşanın mümkün olabilmesinin tek yolunun ırkçılığın söylem düzeyindeki tüm izleri dahil, tüm politikaları, kalıntıları, kurum ve anlayışları ile mücadele etmekten geçtiğini söylüyorlardı. kamusal alanda beyazlarla eşit bir görünürlük kazanmak, yasalar ve kurumlar karşısında beyazlarla tamamen eşit bir muameleye tabi olmak, fırsat eşitliği ve siyahilerin kamusal katılım mekanizmalarının güçlü bir şekilde desteklenmesi gibi talepler siyahi haklar mücadelesinin temel uğraşıydı. bugün sokaklarda sizin gibi götü boklular çıkıp siyahileri linç edip, yakıp hiçbir yaptırımla karşılaşmadan evine gidip sonraki linç için fırsat kollayamıyorsa, bunu yaparken 2 defa düşünmek zorunda kalıyorsa, bu o aktivistlerin haklı ve görkemli mücadelesi sayesinde oldu. siz "zenciler çok yüz buldu, götleri kalktı" dediğinizde, sesiniz bizlere "istediğimiz gibi ırkçı cinayet işleyemiyoruz zenciler bu yüzden şımardı. hep bu aktivistler yüzünden" diye geliyor.
insanlığa en ufak bir katkınız, bir yararınız yok. kendi ülkenizi yaşanmaz bir bok çukuruna çevirdiğiniz, dikili bir ağacı olabilecek herkesi mülteci konumuna ittiğiniz, kitlesel kronik bir deliliğin sınırlarına milyonları hapsettiğiniz, telafisi olmayan nefret kampanyalarıniz ile toplumsal barışı dibinden dinamitlediğiniz yetmiyor, dünyanın geri kalanı da aynı bok çukuruna çevirmek için nefessiz ve soysuz bir çaba sarf ediyorsunuz. insanlık size rağmen bugün köle pazarlarının kurulmadığı, ten renginden dolayı insanların topluca madenlerde zorla çalıştırılmadığı bir dönemi inşa etti ve size rağmen çok daha iyisini inşa edecek. siz de her zaman "ama zencilerin genetiği" diye sik sik edip ilkelliğinizi canhıraş muhafaza etmekle meşgul olacaksınız ama buna rağmen sizin adil yaşam hakkınızı savunanlar, sizinle aynı kafada olanlar değil, öldürülmesine alkış tuttuğunuz aktivistler olacak yine de. -
iphone 14 kullanan asgari ücretli kasiyer
öncelikle; (bkz: öncelikler sıralaması)
key wordu israf, ayak, yorgan, gösteriş, köle, amk, cehalet, mal, salak, comar olan entrylerden anladığımız kadarıyla, gereksiz ve lüks harcama eğer asgari ücretli bir emekçiyseniz akıl ve ahlak duvarına toslayacak bir şey. mesela 6 ay bir telefon için çalışan emekçi, 60 ay bir araba için çalışan memurdan ya da 180 ay bir ev için çalışan beyaz yakalıdan daha aptal, daha köle. neden? çünkü entryi yazma tenezzülünde bulunan yazarlarımız için araba ve ev, köleliğe ve sayılı zamanın büyük bölümünü feda etmeye değer nesneler.
kapitalizmin, 1950 sonrası yaşanan üretim fazlalığı-tüketim eksikliğinin* neden olduğu yapısal krizi aşmak için iktisadi alana bir müdahalesi olarak doğan bireysel banka kredilerinin sebep olduğu tüketim alışkanlığının (çılgınlık diyenler de var) küresel boyutta geldiği seviye zaten insan aklının sınırlarını zorlayacak bir seviyede. bu tüketim kültürü tüm sınıflara sinmişken, bunun günahı da yine alt gelir grubuna kaldı. gerekçeler de pek ahlaki: başka ihtiyaçlarını karşılayabilirdi! yoksul emekçinin ihtiyaçları ile bu kadar yakından ilgili olma yüce gönüllülüğünü gösteren bir üst sınıfa şükürler olsun!
"bill gates hamburger yiyor ama fakirler kuzu çeviriyor" geyiği, bill gates'in yediklerini burger menüsü ile sınırlayan bir zihin dünyasının ürünü. yavrum, onun yediklerini dünyada 1 milyar insan yiyemiyor. 26 bill'in yediklerini ise 4 milyar insan yiyemiyor daha. keşke günde 4 deve yese de 3 milyar insan içecek suya, okula, sağlık hizmetine ulaşabilse ha. sen hala hamburger, metrobüs, ekranı kırık telefon romantizmi ile kendi cehenneminin müteahhitine yanlamak ile meşgulsun.
ulaşım, sağlık, eğitim, barınma, iletişim, güvenlik gibi kadim ve elzem ihtiyaçları karşılamak için bir ömür heba etmeye yine de tam ve zamanında elde edememeye neden olan düzen, devletin vergi sistemi veya apple gibi şirketler değil sorun. sorun kasiyer evet. çünkü yorgan. -
tayyip erdoğan'dan sokak hayvanları açıklaması
eskiden bu tür aciklamalara fragman derdik fakat artık düpedüz spoiler bu. ama yine de her biri potansiyel mücahid olan muhalif kardeşlerimiz (allah'ın inayeti onların üzerine olmasın), spoiler mpoiler dinlemiyor, izlemek istiyor tekrar filmi. alver enişte "aynı şeyi tekrar yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklıktır demişti. biz de he valla ahmaklık budur, dibini sıyırmak budur, çok güzel dedin, al sana abd vatandaşlığı dedik kendisine. ama aynştayn efendi, yerli milli özdilli alaturka muhalefetin sözü bitmedi daha, ölüp kurtulamazsın öyle. sen aynı şeyi tekrarlayıp farklı sonuç beklemek ahmaklık dedin, bak onlar aynı filmi izleyip farklı son bekliyor, buna ne diyeceksin! bilim tek ilerlemedi aynştayn, ahmaklık da ilerledi. öyle 190 ıq falan sökmez burada. 86 iqlüyüz olm biz.
bundan sonrası spoilerın spoileri:
2023: sokak hayvanları yasası geçti.
2024 ekşi sözlük başlığı: falan şehirde barınak ihalesinde usulsüzlük.
en beğenilen entry * siyasal islamcılar bu vurgunu yaparken neredesiniz ey muhalefet partileri. anca konuşun, seçimde görüşürüz sizinle.
2025 ekşi sözlük başlığı: falan şehirde sokak köpeklerinin toplanması için tahsis edilen arazinin nakşibendilere peşkeş çekilmesi.
en beğenilen entry*: zahaha anca nakşibendilere verilir zaten orası. köpek barınağında eğitin birbirinizi shshshsj köpekler hoşt!
2026 ekşi sözlük başlığı: sokaklardan hiç köpek eksilmemesi.
en beğenilen entry *: bu adamlar neyi düzgün yaptı da bunu da yapsın! bir köpek kadar değerimiz yok. baleye giden ebemi dogo argentino ısırdı dün, rezalet puanım 10/10
2027 ekşi sözlük başlığı: hayvanların toplatılması ihalesinde 5 milyor dolar vurgun.
en beğenilen entry *: köpektaparlarin anasını avradını bacısını yengesini teyzesini köpekler yesin. yeter lan yeter. almanya'da 11 köpek var onlar da türk mahallesi'nde aminakoyim yeterrr.
2028 ekşi sözlük başlık: sokak hayvanları toplama hizmeti vergisi (shthv)
en beğenilen entry*: al benden de başka bir kısaltma (bkz: svihs).
2029 ekşi sözlük başlığı: erdoğan'dan sokak hayvanları açıklaması
en beğenilen entry *: sana daha önce hiç oy vermemiş biri olarak diyorum reis, sen bunu yap yemin ederim masayı kırarcasına oy veririm sana. haritalar hep sarı olacak.
2030 ekşi sözlük başlığı: einstein'in abartılmış bir balon olması.
2031 ekşi sözlük başlığı: itlaf edilen köpek başına para alacak olan firmanın, yurt genelinde 12 bin adet öpek yetiştirme çiftliğinin olması. (karakter sınırı kalkar o zamana kadar)
en beğenilen entry*: (bkz: türkiye'den siktir olup gitmek) -
sadece kadınların olduğu bir dünya
zamanında beyaz ırkçılar da siyahi ve beyaz insanlardan oluşan ayrı grupları belli parametreler üzerinden karşılaştırıp siyahların görece daha başarısız olmasını şevkle izler, bu durumu siyahilerin alt ırk olduğuna dair özcü tezlerine kanıt olarak sunarlardı. bu gruplar da öyle 10-12 kişiden oluşan küçük denek grupları değildi. direkt siyahi gettolar ve beyaz yerleşim yerlerinden söz ediyorum. "bakın siyahi mahallelerde gasp, cinayet, taciz, tecavüz, ceteleşme, hırsızlık, okur yazarlık, uyuşturucu kullanım yaşı
rakamlari bunlar, bakın beyaz mahallerlerdeki rakamlar da şunlar. aradaki farkı gördünüz mü? istatistikler yanılmaz! siyahiler gerçekten alt ırk madam! zenci savunucusu arkadaşım siyahi mahallede götüne bıçağı yediğinden beridir artık zenci savunmuyor hahah" türünden bu denyoluk yeni değil yani.
sosyoloji, tarih, kültür, hegemonya, rıza üretimi, egemenlik, insan doğasının tahrif edilmesi gibi konularda iki kelam fikir sahibi olmadan ortaya bu fikirler her daim atılırdı. gel zaman git zaman, ırkçılığın kurduğu mantığın çarpık ve kasıtlı olduğu anlaşıldı. siyahileri eğitim, sağlık, adalet, sanat gibi tüm kamusal alanlardan mahrum ve izole et, bunun kaçınılmaz sonucu olarak siyahilerde geri kalmışlık baş göstersin, öznelik durumlarını yitirsin, sen de bu geri kalmışlığı ve edilgenliği onların doğuştan gelen mistik özü ve genetik özelliği olarak sat. bu kurnazlık teşhir edileli asırlar oldu. bak daha 16. yy'da amerikan yerlilerinin özünde kötü mü iyi mi olduğunu, eşit şartlar sağlanırsa zannedildiği gibi görünürdeki eşitsiz durumun değişip değişmeyeceğini tartışmış insanlık. (bkz: valladolid konseyi)
oğlum biraz özgün olun lan! feminizm kadının üstün ve kusursuz varlıklar olduğu iddiasından yola çıkmıyor ki bir feminist de geri ve kötü kadın tipi görünce cins mücadelesinden soğusun. erkekler hemen çadır kurdu, ava çıktı, bank yaptı da kadınlar ancak dırdır diyor. feminizm de onu diyor olabilir mi acaba aynştayn! kamusal hayatın üretim ve yaratıma içkin her alanında özne ve güç olan erkekle, çocuk doğurma ve evde kocanın getirdiği iki lokmaya alıştırılmış ve muhtaç edilmiş kadını bir adaya koyup çadır kurmayı bir ölçüt olarak ortaya koyup ortadaki eşitsiz durumu kendi tezlerine kanıt olarak sunuyorsun. verdiğin örnek olsa olsa feminizmi doğrulayan bir örnek. bugün git apartmanda yaşayan 10 erkek memur çocuğu ile 10 çoban erkek çocuğunu aynı adaya koy, bu fark onlar arasında da oluşacak. bak iki taraf da erkek oysa. peki fark neden? çünkü deneyim, yetenek, maddi koşullar, imkan gibi faktörler devreye girdi. mantık yürütmek bu kadar zor olmamalı. entryde sözü edilen "arkadaşım artık feminist değil"deki arkadaş, "benim kürt arkadaşlarım var"daki arkadaşla aynı arkadaş olmasın sakın!
feminizmin derdi komple eril düzenle. yani, onun yarattığı kadın profili ile de sorunu var feminizmin. bugün aşağıladıgın kadın profili de bizzatihi eril düzenin zorunlu çıktısı bir tip. feminizmin senden farkı şu; sen kurbanı suçlarsın, o kurbanı bu çarkın dişlilerinden kurtarmaya çalışır. feminizm, eril düzende erkeklerin de kurban olduğunu yıllardır vurguluyor. ırkçılığın, beyazlara maliyetinin olması gibi bir maliyetten söz ediyoruz. siyahileri saçma sapan tekil örnekler ve istatistikler üzerinden suçlamak ile, somut durumu tahlil edip siyahilerin eşit imkan ve haklara sahip olduğunda en az beyazlar kadar medeni, kabiliyetli, üretken ve yaratıcı olabileceğini düşünmek arasındaki fark gibi bu.
feminizm diyor ki kadın yaşamın her alanından soyutlanmış, özne olamamış, bunun sonucu olarak da edilgen, zavallı, yeteneksiz bir cinse dönüşmüş, bununla mücadele etmek, kadını da yaratıcı ve üretken bir özne kılmak insanlığın asli görevi. sen diyorsun ki hayır kadınlar çadır kuramaz, kadın satranç şampiyonu yok, kadın filozof yok, kadın heykeltıraş yok, bakın işte kadınlar eksik varlıklar. yetmiyor, bu ilkelliğini medeni dünyaya fikir ve hakikat diye satma peşindesin üstelik. hakikaten mantık felsefesi, kreşten itibaren zorunlu ders olarak okutulmalı bu ülkede. -
adolf hitler
ekşi sözlük, seviyeyi aşağı çekme konusunda her gün bir önceki günden daha iddialı. üstüne koya koya ilerliyor maşallah. lgbt, kadınlar, azınlıklar, göçmenler, aktivistler, netflix nefreti falan derken en son bünye dayanamamış ve hayvani bir coşku ile o beklenen son slogan haykırılmış: heil hitler! yetmemiş debeye sokulmuş.
yani hakikaten şu dünyada, ciddiye alınabilir bir kimlik ile ciddiye alınabilir bir kanaldan ciddiye alınabilir bir kuruma dile getirmenizin abes karşılandığı, iddia ettiğinizde fikrinizin değil direkt varlığınızın saçma bulunduğu
çok az konu vardır. bunlardan biri adolf hitler'in iyi, haklı, meşru olduğunu iddia etmek. diğerleri düz dünya, evrim karşıtlığı, illuminati, tapınak şövalyeleri, the red pill falan.
komple tür olarak utanç duymamız gereken bir ırkçı kampanyanın sorumlusu olan hitler de övüldü burada ve debeye girdi. daha ötesi yok! entrye gel! asyalı melez adam elinde cetvel ile siyahi erkekli porno izlemiş. kapatmış pc'yi koşmuş ekran başına, aryen ırk teorisini savunmayı görev bilmiş kendine. hitlerden girip mao'dan çıkmış, yahudi lobisindej girip komünizm'den çıkmış. hitler ve onun örgütlü hayvanlığını kötü bulmamızın nedeninin de insanlığın binlerce yıllık deneyimi ile, kültürel ve zihinsel evrimi ile ilgisi yokmuş. yine yahudilerin gizli planları yüzünden hitler'i kötü buluyormuşuz. almanya'dan bir neo nazi getirip şu entryi okutsak "oha" diyecekler.
bu hem zırva hem de suç olan entrye yanıt vermek bile utanç kaynağı. sözlük, bilgi kaynağı olmaktan çıkıp kâr için ölçü ve sınır tanımayan bir şirkete dönüşeli baya oldu. hani bir yere kadar etkileşim ve dolayısıyla kâr için ateşleyici başlıkları öne çıkarması anlaşılır da.* ama artık bu denli ölçüsüz ve sınırsız olmasının açıklanabilir bir yanı yok. burayı okur yazar her yaş grubundan sayısız insan takip ediyor. bu yığınların ne denli manipüle edilme ve yanlış yönlendirilme potansiyeli taşıdığı da biliniyor. en azından kamusal bir sorumluluk hissedilip bu duruma çüş denilebilirdi. sözlükte "ya iki kuruş fazla zıkkımlanacağız diye bu denli insanlık dışı girdileri gündem yapmasak mı?" diye düşünecek kapasitede tek bir kişinin olmadığını bilmek daha kötü.
not: hitler'i öven entrye karşılık herhangi argüman sunmadığımız, sadece entryi kötülediğimiz ile ilgili mesajlar geldi. lan oğlum, 1930 almanya'sında mı yaşıyoruz. nazizmin, soykırımın, ırkçılığın kötü olduğunu ispat mı etmemiz gerekiyor? o devir geçti gitti yahu! tecavüzün neden kötü bir fiil olduğunu ispat etmeye çalışmak gibi bir şey bu artık. sağdan soldan kimsenin tenezzül etmediği yerlerden edindiğiniz abuk subuk ilkel fikirlerinize karşın bir de bilgi, belge, argüman falan mı istiyorsunuz? cahil özgüveni dedikleri şey bu sanırım. bu kafayla afganistan'a iltica etseniz, ulusal güvenlik sorunu diye taliban sizi sınır dışı eder lan, argüman sizin neyinize! bir dünya kaynak var şu bok çukuru internet aleminde. görmemiş olmanıza imkan yok. nazizim boku; kötülük, ahlaksızlık, hukuksuzluk, kitlesel histeriler gibi tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. haspam argüman, doküman falan istiyor. ben söz konusu entrynin diğer mecralara nazaran daha özgürlükçü olma iddiası taşıyan ekşi sözlük gibi bir mecrada, en beğenilen entryler başlığında yayınlanmasını tartışıyorum. nazizm'in kötülüğü veya gayrı meşruluğunu tartışmıyorum ki. o sizin dinozorluğunuz.