dagny taggart12
profili

  • kemal kılıçdaroğlu'na bir mesaj bırak

    aday oldugunda "ya aklimi cildiricam niye bu adam allahim yarabbim!!!" diye cok delirdim.

    sonra sen kalkip deprem sonrasi "ben iktidarin dedigiyle hizalanamam" cikisini yaptin.

    sonra vitesin hic dusmedi. harika bir adaylik yuruttun, sana en "meeeeeh" diyenleri bile ikna ettin.

    bakma, mansur yavas'tan cb olmazdi, bunu hep soyledim yine soyluyorum. ve bu performansin 15 ekrem baskan ederdi.

    sen beni kendin kazandin piro. sana verdigim oy emanet degildi. ben senden raziyim.

  • 14 mayıs 2023 yazarların alkol tercihleri

    şampanya patlatılacak o kesin de, assolist elbette rakı. hayır yani bunun nesini konuşuyoruz, tabii ki rakı. kadehi kafamızın üstünde döndüre döndüre rakı. arada çay içerek, sonra devam ederek, sohbet ede ede, güle oynaya, kadehi vura vura rakı.

    bizim rakının yanında hep şalgam+ezine+humus olur, bunlar sabit. o gece biraz da beyaz leblebi koyucam. bulunsun.

  • kek yapabilen erkekler

    şu aletle oynama zekasına erişmiş bulunan erkeklerdir, ailelerini tebrik ederim:

    https://www.oyuncakdenizi.com/…cak-bultak-kova.html

  • sosyalizmde herkese ücretsiz olacak şeyler

    kişisel bir talebim olacak; mümkünse imla kuralları dersi.

    "belirli bir ideolojiyi övecek kadar okumuşluğum var ama sosyalizmi halen özel isim sanıyorum" demiş gibi olmayalım diye.

  • en iyi arkadaşlarımın hepsi erkek diyen kız

    yaşını bilemem de, hayat tecrübesi olarak ergendir.

    konfor bölgesinden çıkma isteği ve cesareti, erkeklerde pek görülen bir şey değil. liseden çıkıp düzgün bir üniversiteye adımını attığın (veya aile evinden çıktığın) an yeni bir hayat başlıyor. o hayat içerisinde zamanla görüyorsun ki, en iyi arkadaşlarının erkek olması lise hayatına göre bir şeymiş. bütün vizyonun aynıyken kanka olmak kolay da işte o vizyon orada kalıyorsa sıkıntı büyük.

    yaşınız olmuş 30, sen "kadın başına" dünyalarla uğraş, bunlar annesinden gördüğü dünyadan çıkmamayı "adamlık" saymaya devam etsin.

    bak bakalım o zaman da en iyi arkadaşın oluyorlar mı, yoksa ne deseler "yaw he he" diye mi dinliyorsun?

  • ekşi itiraf

    hayatım öyle ters falan değil, kadersiz bahtsız hiç değil, "toplantı set edilen" bir iş gündemim çok şükür yok, bu manada bir şikayetim yok yani onun için gelmedim.

    ama bir şekilde, ev aile eş işleri, iş için istanbul'a gitme gerekleri, çalışırken yapılan hataları toparlama çabaları, bir yandan da gelir getirecek işlerin halen açılmaması sebebiyle yaşanan stres falan filan, kendimi gerçekten sıkışmış hissediyorum.

    al mesela saat oldu 14, dışarıdaki bir şeyleri halledip ofise gelip bilgisayarın başına yeni oturabildim. 16:30'da çıkmam lazım ki eve sorunsuz bir trafikte gidebileyim, akşamın yemeğini ve yanına pilavını yapabileyim, bulaşık makinesi boşalsın, sonra eşim gelsin, yemek yiyelim, bulaşık makinesi tekrar dolsun falan filan.

    benim buradaki hatam, sabahları güne erken başlayamamak. uyansam da hiçbir şey yapamıyorum, bu artisliğimin farkındayım. sabah uyandıktan sonra hemen kalkıp yemeği halledip evden öyle çıkabilirdim mesela, buna vaktim vardı. ben ne yaptım? kahve içip tv izledim. bravo mühtiş 1 fikir gerçekten. eh tabi anca öğlene doğru çıkıp her şeyi birkaç saate sıkıştırmaya çalışınca hiçbir şeye vakit kalmıyor.

    buna artık cidden çok sinirleniyorum. ama sabahları o kahveyi içip o tv'yi açmak bana müthiş geliyor, kendimi acayip sakin hissediyorum. sanki bütün gün tamamen öyle bir sakinlikle geçecekmiş gibi geliyor o an. (geçmedi.)

    geçen pazartesi salı yine istanbul'daydım. kesin sürelerimi yetiştiremediğim için bilgisayarımı ve çalışmam gereken dosyaları da götürmüştüm. bütün her şeyi her yere taşımaktan çok yoruldum, müthiş yoruldum, şimdiye kadarki en yorulduğum istanbul'umdu.

    pazartesi akşamı ofisten 22.30'da çıktım tamam mı, en son ne zaman o saate kadar kendi ofisimde kalıp sessiz sakin çalışıp doğru düzgün iş çıkardığımı hatırlamıyorum. (çalıştığım ofis istanbul'dayken ortağımla beraber olduğumuz ofis. artık benim odamda başkası var tabii ki. ben ortağımın odasını kullandım ama orası benim için halen "bizim orasıdır.")

    ve ne oldu biliyor musunuz, çok hoş bir duygusu oldu bunun, acayip hoşuma gitti bunu yapmak. kendisini işiyle tanımlayan, kendi alanını ancak çalışarak bulan biri olmayı katiyen istemem ve aslında bunu kendime yakıştırmam bile ama bir de hakikatler var. gerçekten çok iyi geldi. kendi alanım, kendi işim, işimle ilgili kendi kararım, kararımla ilgili kendi beyanım, o an o odada sadece ben vardım. çok güzel bir duygu bu.

    diyeceksiniz ki tatlım sen evli değil misin havan kime, eşin bu hayatın neresinde? ben de diyeceğim ki tam ortasında ve her yerinde.

    ya arkadaşlar bu anlatılacak bir şey değil, zaten o yüzden hep diyorum ki öyle sırf heyecan duygusuyla efendim yok tutkuların peşine düşerek falan evlenilmez. yok öyle bir dünya. birbirinizin kafasını anlayıp hayatınızı bu anlayışla ortaklaştıramıyorsanız bu işe girmeyin. evlilik öyle "gerektiği için" veya ne bileyim heveslenip de yapılacak iş değil.

    salı akşamı uçakta gelirken ölüyordum yorgunluktan tamam mı. yanımda tartsalar kabine almayacakları ağırlıkta bir çanta var, bir de gece konaklamaya hazırlanmış omuz çantam var, iki günde iki kere kartal adliyesini tavaf etmiş bir de vatan'da ifadeye girmişim, on milyon dakika telefonda laf anlatmış iki yüz bin sayfa dosya okumuş saatlerce dilekçe kasmışım. ölüyorum.

    eşim beni havaalanınna her defasında bırakır ve her geldiğimde de alır. binadan çıktığımda gelmiş olur. bu sefer de geleceğini biliyordum ama allah biliyor ya, "allahım keşke sevgili kulun olsaydım da eşim bina çıkışında değil karşılama yerinde olsaydı" dedim. ama bunu eşime söylemedim çünkü arabayı park edecek binaya girecek falan iş yani, ne gereği var. o kadar yorulmuşum iki adım daha mı yürüyemeyeceğim.

    çıktım kapıdan, yolcusunu bekleyenlerin yüzüne bile bakmıyorum zira bana ne. binadan çıkıp eşimi aricam ben. neyse amcanın birinin elinde bir isim pankartı vardı, tuhaf da bir isimdi, ona bakayım derken aa, ayol bizim bey gelmiş duruyor, elinde de kahve!

    yemin ediyorum bak allah çarpsın dünyada hiçbir şey beni daha mutlu edemezdi o an.

    işte evlilik böyle bir şey, daha doğrusu evlilik böyle bir şeyse güzel.

    yok öyle değilse, (bkz: ne gidicem lan eve yatarım ben ofiste)

  • ekşi itiraf

    dün çok güzel bir gün geçirdim, keyfim çok yerindeydi. güzel dediğim de angara'da "hadi kahve içelim" deyip şak diye kalkıp gidebilmek yani aklınıza çılgınlıklar gelmesin.

    araba kullanmaya yeni alışıyorum, halen biraz çekingen kullanırım. akşam dönerken, keyifliyim ya, epey de rahattım valla çok hoşuma gitti yolculuk. trafiksiz bir saatte sorunsuz bir şekilde evin oraya doğru geliyorum gayet güzel. derken radyoda sick and tired başladı, anastacia'nın olan.

    şimdi ben bu şarkıyı çok severim tamam mı. bir de işte yeni başlayınca yeni öğreniyorsun, arabada müzik dinlemek güzel bir şeymiş. araba kullanmaktan keyif almak konusunda radyo odtü'ye çok şey borçluyum.

    neyse kaç aydır ikinci defa müziğin sesini zangırdattım sghdhhhfsh ilki de şey içindi, tuyo için. narcos'un müziği.

    sick and tired'de coşmamın sebebi şuydu, sürekli depresif olmaktan gerçekten çok yorulmuştum. kadıköy'den sonra buraya alışamadım, pek bir yerini sevemedim, bak aylar oldu ama çıkıp kahve içmemin haber değeri var. ankara'yla aramız iyi değil. aylardır yalnız geçirip de kendimi gerçekten iyi hissettiğim tek yarım saat, geçen hafta farabi mesnevi falan işte o tarafları yürüyerek öğrenirken oldu. ve bu halden çok sıkıldım. gerçekten de tam olarak şarkıdaki gibi, sürekli hasta ve yorgun olmaktan hasta ve yorgun düştüm. bunu aşmam gerekiyordu.

    hazır o kafadayken ve günüm de çok tatlı geçmişken, şarkıya bangır bangır eşlik ederek yolda gidiyorum tamam mı. o arada şey oldu, dedim ben bu şarkıyı herhalde istanbul'a söylüyorum.

    "your love isn't fair, you live in a world where you didn't listen and you didn't care."

    haydaaaa, ağlamaya başlamayayım mı... (yine.)

    bir yandan ağlıyor bir yandan istanbul'daki zorlukları aklımdan geçiriyor bir yandan da "iklimine tükürdüğüm" diye bozkıra küfrediyorum. (bozkırlı arkadaşlar lütfen kişisel almasın, kimseyi kırmak istemem ama ikliminizle geçinemiyorum.) epey sanat filmi sahnesi gibi oldu sfhhgshfhs düşünsene kırmızı ışıktasın, yandaki arabayı kendi kendine ağlayan 30 yaş üstü kadının biri kullanıyor hah üstelik alyansı da var. hem de çayyolu istikametinde. kesin umutsuz evkadını bu kesin sdfhhshfh

    neyse şarkıya devam ederken bu kez "i lost my peace of mind somewhere along the way" deyip güldüm.

    çünkü doğru söylüyordu.

  • annesinin kocası tarafından tacize uğrayan çocuk

    annesinin kocasının oğlu tarafından yıllarca tecavüze uğramış bir çocuğun duruşmasını izlemiştim. sonuç ne oldu bilmiyorum.

    ortamı şöyle düşünün, duruşma esnasında 14 yaş civarı olan bir erkek çocuğu, yanında annesi teyzesi ve avukatları, 35 belki 40'ından aşağı olmayan sanık ve sanığın avukatı. artık cmk'dan mı atanmıştır kendi avukatı mıdır bilmiyorum ama söylemek zorunda olduğu şeyler dışında bir savunma yapmadı.

    ortam diyorduk. ağır ceza duruşmasında 3 hakim bir de savcı olur kürsüde. mahkeme başkanı olan en kıdemli hakim, böyle hikaye anlattırır gibi, sen ne yaptın, o ne yaptı, yani nasıl oldu tam, girdi mi tam olarak, kim başlattı... soruyor da soruyor.

    sanık da "ben bir şey yapmadım asıl çocuk bana yaptı" diye anlatıyor. "çocuk bana yaptı" dediği olay zamanında o çocuk 11 yaşında, adam işte 35 falan. ama adam anlatırken başı dimdik, çocuğunsa yüzü yerden kalkmıyor.

    hakim de sordu zaten, "koskoca adamsın bu çocuk nasıl öyle yapmış olabilir." adam cevap veriyor, vallahi o yaptı, ben sadece (burayı yazmayacağım.)

    adres tespitinde duydum, sanıkla adreslerimiz o zamanlar çok yakınmıştı. benim o evimle işim çok yakın olduğundan, adam her ikisinin de dibindeydi. ben zaten vekil değildim bir şey demeyecektim ama tutukluluğun devamına karar verilsin diyecek olsaydım bu adam beni bulur muydu diye vallahi endişelendim, allah cezacıların yar ve yardımcısı olsun ciddiyim.

    neyse o dava bitti mi bilmiyorum. fakat dikkatimi çeken şu oldu,

    çocuğun annesi de teyzesi de gayet şık, bakımlı, modern (görünümlü) kadınlardı. hatta teyzesi gayet bilinçli ve aklı başında görünüyordu. anne ise, son derece sessiz ve meraksız, oğlunun taciz duruşmasına değil de ne bileyim hakkında pek de bilgisi olmayan ama bir şekilde gelmek durumunda kaldığı bir "etkinliğe" katılmış gibiydi. zaten tacizi ortaya çıkaran da (ifadelerden anladığım) anne değil, annenin yeni eşi ve bu teyzeydi.

    çok şaşırttı beni bu hal. böyle şeyler de olabiliyormuş dedim.

    allahım sen bizi boşver biz hallederiz, sen en çok çocukları koru. hepimizi toplasan tek bir çocuğun kırılan kalbi etmeyiz.

  • tek eşliliğin erkek doğasına aykırı olması

    ya siz neden böylesiniz dghshfhsfh allahın gerizekalıları, eğer doğadan gideceksek, tek eşlilik erkeğin doğasına aykırı da kadına çok mu uygun? dişi hayvanın belirli bir erkeğe tabi olması aşkından mı sebep? hayvan bacılarımız kara kaşına kara gözüne mi vuruluyor erkeklerin? yaw he he.

    git indir bakalım o erkeği noluyor. dişi hayvan o kavgaya tırnak kadar müdahale edip "#kocamadokunma!!!!" derse gel beni bul.

    doğa tek eşli bir şey değil, doğa bir kazanma algoritması. ben 2017 yılında elinden geldiğince medenileşebilmiş bir kadın birey olarak kazancımı tek eşlilikte görüyorum, eşimin kazanımı da yine tek eşliliğine bağlı. ayrıca hayvan bireylerde bulunmayan ve zaten bulunması da gerekmeyen birtakım hasletler sizde bulunmuyorsa, rica ederim doğa moğa karıştırmayın.

    doğa delikanlıdır. söz verdiği gibidir ve tek eşliliğin sözünü asla vermez. "medeniyetin her türlü ekmeğini yiyeyim ama iş pipime gelince ooouuuvvv" demekle olmuyor tatlımlar.

    ha çokeşli halinize bakıp "ne kadar da doğal bir erkek" dememizi bekliyorsanız yallah balta girmemiş ormanlara.

  • orgazm taklidi

    ya pardon, bu başlığa "merağım yoktu" ama, badimin fav'ladığı entry'ye bir bakayım dedim. ve olaylar gelişti.

    entry'de "berrak bir zihinle kendini sana bırakan bir kadının o yataktan mutsuz kalkması neredeyse imkansızdır." şeklinde bir alıntı var. yani tırnak içinde yazılmıştı, alıntı olduğunu o yüzden düşündüm. aslını bilmiyorum.

    ve katılmıyorum.

    32 yaşında bir kadın olarak, gerçekten katılmıyorum.

    çünkü

    1. zihin berraklığı sanal bir şeydir. biz kadınız, zihnimizi berrak sanmayı severiz. adamların defolarını alır "kendileriyle sevilecek kusurlar" olarak görür, sevimli birer "challenge" olarak algılar ve bu challenge'ların her birini ayrı ayrı kabul ederiz. bir ilişkinin bize "gelişi" budur.

    sonra o sevimliliklerin her biri ayrı ayrı gelip patlar.

    2. biz "zihnimi berraklaştıran adam" payesini verecek adam arayan bir cinsiz. elimizde böyle bir kıyafet var, kendimiz diktik, onun içine koyacak adam arıyoruz. kül kedisinin ayakkabısı gibi, fakat "küçük" farklarla: bu kez o ayakkabıyı da biz kendimiz imal ettik ve bu kez, o ayakkabı kimsenin ayağından düşmedi. çünkü henüz kimse onu giyemedi. adamın sağını solunu ittirip "hah oldu" diyen hep bizdik.

    yani o zihin berraklaşmıyor arkadaşım, öyle bir dünya yok. sen tepeden bir kararnameyle "zihnimin bundan sonra berrak olmasına karar verdim." diyor ya da demiyorsun.

    3. eskiden ben de öyle düşünürdüm. "aklımın kestiği" bir adamın yanından neden mutsuz kalkasın ki?

    o öyle olmuyormuş.

    aklının kestiği adama ertesi sabah "ama sen sevişmeyi bilmiyorsun ki..." diyebiliyorsun.

    veya "dghahdhad yuh daha neler" dediğin adamla muazzam bir gece geçirip "oha o neydi ya" diye şaşırabiliyorsun.

    konu "sevişmekten aynı şeyi anlamakla" alakalı.

    mesela en büyük sorun, sen ne kadar seversen sev, adamla ne kadar iyi vakit geçirirsen geçir, o adam sana ne kadar hayran olursa olsun, aslında "kendi kendine sevişiyor" olması. oluyor bunlar, allah yaşatmasın.

    başka bir sorun, sen adamla gayet yolunda giden bir ilişkin olduğunu düşünüyorken, adamın yatağa "operasyonel süreç yönetimi toplantısına katılır gibi" gelmesi. adamın üzerinde bir şey olmadığına bakma, kafasında takım elbiseyle yatıyor.

    başka bir sorun, sen yine zihnini "berrak" sanadururken, adamın sana bir görev gibi yaklaşıyor olması ama bunun farkında bile olmaman.

    şunları kabullenmek gerektiğini düşünüyorum:

    1. evet kadın orgazmı "kafayla" gerçekten alakalıdır buna tamamen katılıyorum.
    2. fakat peşinde olduğumuz kafa, derin anlamlar yüklenecek bir zihin berraklığı falan değil. sevişmekten "o an" anladığın şeyle alakalı.

    eğer birbirinize dokunmaktan en azından o an için aynı şeyi anlamıyorsanız, o ilişki bir noktada patlıyor.

    hayatın bok gibi, bir gün sonran belli değil, kendini dünyanın en manasız insanı gibi hissediyorsun, bir sevgiliyle "uğraşacak" halin gerçekten yok ama sorunsuz bir fuck buddy'n mi var. o seks mükemmel olabilir.

    kendini seksi hissetmek istiyorsun ve bunun için birini "düşürebildiğini" görmen mi lazım? barda tanıştığın adamı eve mi attın? "sabah ben uyanmadan kalksa gitse bari" diye mi düşünüyorsun ve adamı ayık kafayla görsen tanımayacak mısın bile? o seks de mükemmel olabilir.

    adamdan hoşlanıyorsun, kimsenin bir şey açık ettiği yok ama o da senden hoşlanıyor, birbirinize aşırı da uygunsunuz üstelik, on saat sohbet etsen edilir yani, hayatlarınız ortaklaştırılmaya da aşırı müsait... ama o seks mükemmel olmayabilir. çünkü adam "hep bana" diyor olabilir, ilişki sonrası suratsız davranıyor olabilir, çok terliyor olabilir, sizin göreviniz (!) onu mutlu etmekken onun hiç de böyle bir "görevi" olmayabilir, bunlar olur.

    "the point is," sevişmekten aynı şeyi mi anlıyorsunuz?

    karşılıklı amaçlar zevk almaktan ibaretse olmaz o iş.

    karşılıklı amaçların zevk vermek olması gerekir.

    sevişmek bu yüzden işteş bir fiildir. o zevki sana birinin vermesi gerekir.

    tek kişilik düşünen bir kafayla olmaz o iş. seviştiğin kişinin egosunu önemseyeceksin.

    yani arkadaşlar, "ten uyumu" çok farklı, çok başka ve aslında tamamen böyle bir şey. başka hiçbir şey değil.

  • bir avukatın günlüğü

    ehe ehe ehe bugün ilk anayasa mahkemesi iptal kararımı aldım ehe ehe ehe

    danıştay'da açtığımız bir davada anayasaya aykırılık iddiasında bulunmuştuk. mahkeme de iddiamızı aym'ye götürmüştü.

    aym demiş ki yazılanları okudum ve evet, bu yönetmeliğin şurası anayasa'ya gerçekten de aykırıdır, iptaline, oybirliğiyle

    ^________^ ehe ehe ehe ^________^

  • selahattin demirtaş

    artık dayanamayıp delirse vallahi haklı.

    seçimden önce, kanal kanal gezip her yerde aynı şeyi anlattı. her defasında aynı sakinlik ve güleryüzle. aynı anlayış, aynı saldırmayışla.

    ki tepelerine düşen bombalara rağmen.

    seçim bitti, enfes bir oy aldılar, ama ne ithamlar bitti ne bombalar.

    ama demirtaş, aynı sakinlik, güleryüz, anlayış ve saldırmayış içinde devam etti. kimseye kin kusmadı, kimseden nefret etmedi, kimseyi hedef göstermedi.

    başımız ağrısa hepimiz bir ton trip yapıyoruz. fakat bu insan, onlarca kişinin katili olmakla her gün onlarca kez suçlanıyor.

    ve bunun tek dayanağı, kürt hareketini inkar etmiyor olması.

    yahu niye etsin ki? hdp uzaydan mı geldi.

    diren selo başkan. inan bana, kardeşin de duyuyor, el oğlu da.