raskolnikovun cebinde kalan son ruble17
profili

  • eski sen ile bugünkü sen arasındaki fark

    eski ben: olsa güzel olur.

    yeni ben: olmasa da olur.

  • erkeklerin çoğunun lavaboya işemesi

  • hayatı stressiz ve huzurlu yaşamak için gerekenler

    - az insan
    - az eşya
    - evde geçirilen kaliteli zamanlar
    - siyaset ve ekonomi haberlerinden uzak kalmak
    - erkekler için: kendinize zaman ayırmanızın önüne geçecek kadar boğan kadınlardan uzak durmak
    - kadınlar için: halden anlamayan, bencil ve pislik erkeklerden uzak durmak
    - bonus olarak, hayatlarınızı başka hayatlarla kıyaslamayın. keyfinize bakın...

  • yıllardır yalnız olmak

    yalnız olmaktan kasıt, sevgilisi olmamak galiba... arkadaşlar ben ne zamandan beri yalnızım biliyor musunuz, sms ile iletişim kurulan zamanlardan beri yalnızım. hele yalnızlığa gel hele... sevgilime bir whatsapp mesajı atmadım hiç. o zamandan beri işte düşünün. biz bir günde aseksüel olmadık yeyenim...

  • önde yürüyen kadını tedirgin etmemek için sollamak

    ben direkt karşı kaldırıma geçiyorum. az ilerledikten sonra duvardan atlayıp yan sokağa geçiyorum. gördüğüm ilk evin pencere demirinden tırmanıp çatıya çıkıyordum, baca deliğinden içeri girip, kendimi apartman boşluğuna bırakıyorum.

  • hiç kimseye yürümeyen erkek

    eskiden beri bu kadınlara yürüme işini beceremedim. "kızı beğendin o hâlde mesaj at" kısmını yapamıyorum. her şeyden önce bu şekilde davranmayı tuhaf buluyorum. huyunu suyunu bilmeden, sesini duymadan, sohbet etmeden önce birine pat diye yürümek... öte yandan benim beğenme eşiğim biraz yüksek sanırım. o yüzden, beğendiğim kızların bana yüz vereceğini hiç zannetmiyorum. * özetle, çirkin kadınlarla çirkin oldukları için konuşmam, güzel kadınlarla, bana bakmayacakları için konuşmam. kadınlarla konuşmam.

  • filtre kahve içenlerin asıl amacı

    görünürdeki amacım kahve içmek tabii ki ama asıl amacı sormuşlar. hmmm... bir düşünelim. acaba asıl amacım ne olabilir? dibimi dövdürmek sanırım. evet, asıl amacım dibimi dövdürmek. çünkü normalde heteroseksüel biriyim. dibimi dövdürecek kıvama gelmem için rahatlamam lazım. filtre kahve içince rahatlıyorum, gevşiyorum. ondan sonrası kütür kütür...

  • türkiye'deki gürültü sorunu

    böyle bir başlık açmayı düşünüyordum. neyse ki biri daha önce düşünüp açmış. evet, böyle bir sorun var gerçekten. hep mi böyleydi, yoksa son zamanlarda mı daha çok dikkat çeker hâle geldi bilmiyorum; ama acayip bir gürültü var her tarafta.

    sokakta yürürken binbir çeşit ses geliyor. ergen bir grup görürsünüz, hayvan gibi bağıra bağıra yürürler, esnaf görürsünüz gel vatandaş gel modundadır, düğün ya da asker uğurlamasına denk gelirsiniz çıkan sesi zaten biliyorsunuz, beş dakika parkta oturayım dersiniz cep telefonundan son ses müzik dinleyen amaçsız ve avare gençlere denk gelirsiniz. hiç kimse de demez ki bu gidişat nereye?

    ya da ben mi yaşlandım acaba? çok fazla gürültü var ama ya. öyle böyle değil. bizim mahalledeki veletler bile, bisikletin arkasına pet şişe bağlayıp geziyor. yeterince gürültü yokmuş gibi. evin içinde bile kurtulamıyorum bu gürültüden. lan yeter ya, kafamı siktiniz yeter!

  • rolüne en çok yakışan dizi karakteri

    (bkz: ismail abi)
    (bkz: burhan altıntop)

    herhangi bir dizi karakterinin yerine alternatif başka bir oyuncuyu düşünebilirim ama ismail abi rolüne serkan keskin'den başkasını; burhan altıntop rolüne ise engin günaydın'dan başkasını düşünemiyorum.

  • alef (dizi)

    “siz benim kusuruma bakmayacaksınız, ben de sizin gözünüzün yaşına… nasreddin hoca adaleti…” – komiser settar

    başrollerde iki önemli isim: ahmet mümtaz taylan ve kenan imirzalıoğlu…
    hikâye mistik tatlar barındıran “doğulu” bir hikâye…
    teknik açıdan, sanat filmi tadı veren bir dizi alef

    her bölümde farklı bir cinayetin çözümlendiği polisiye dizilerden değil. parçaların birleştirilerek yol alınacağı, zamana yayılmış bir hikâye bu. izleyiciyi içine çekmek için acele etmiyor. bu yüzden ilk iki bölümü arka arkaya yayınlanması çok yerinde oldu. hikâye ağır ilerliyor ama asla sıkıcı değil. şimdiden üçüncü bölümü iple çekiyorum.

    aralarında çok bir benzerlik yok ama, komiser settar’ın “üstleri ile sıkıntı yaşayan”, biraz aksi, ağzından küfür ve alkol eksik olmayan, özel hayatı çalkantılı bir karakter olması, akıllara behzat ç.’yi getirmiyor değil hani. behzat ç.’de neşet ertaş türküleri eşlik ediyordu sofraya. alef’te ise alaturka şarkılar çalıyor settar’ın ford taunus’unun radyosunda. bu detay çok hoşuma gitti. kulaklarımızın pası siliniyor, iyi de oluyor. ha bir de, daha çok ankara’ya yakışan gri, yağmurlu ve kasvetli bir havada ilerliyor hikâye.

    dizinin konusu, ilk iki bölümden anladığımız kadarıyla doğulu motiflerle bezeli. bu da çok hoşuma gitti açıkçası. iyisiyle, kötüsüyle bu topraklara ait bir anlatı söz konusu. polisiye bir dizinin olmazsa olmazı merak duygusu her daim zinde tutuluyor. ben beğendim açıkçası. bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak…

    not: diziyi izlemek için blu tv üyeliğine gerek yok. hattınız vodafone ise telefonunuza vodafone tv uygulamasını indirin. herhangi bir ücret ödemeden fx kanalından izleyebilirsiniz. tv yayınlarını 24 saate kadar geri sararak izleyebiliyorsunuz.

  • ismi xena olan kıza akrostiş şiir yazmak

    xiaomi kullansana güzel kız
    en harika telefonlar onda
    nah mı çektin sen bana
    ağzını yırtarım yelloz

  • hamile kediyi pitbulla parçalatmak

    neden? neden yahu, neden? nasıl bir zevk alıyorsunuz şu dili dişi olmayan hayvanlara eziyet etmekten? neden hâlâ bu ülkede, "bundan daha kötüsü olamaz" dedikçe, daha beterini görüyoruz? hayalinde canlandır deseler, vallahi ben bu sahneyi hayal bile edemezdim. söz konusu vahşete twitter'da denk geldim. yavrucağızın kaçmaya çalışması, çırpınması içime oturdu be. anne üstelik o kedi. allah'ım, akıl alır gibi değil. biz bu kadar vahşi insanla nasıl aynı havayı soluyoruz? nasıl delirmeden yaşıyoruz? nasıl biz böyle zıvanadan çıkmış yaratıkların kafasını gözünü patlatmak için bir araya gelip organize olamıyoruz? off, sorular sorular...

  • tırt tiplerin bayıldığı sözler

    "yılandan korkmam, yalandan korktuğum kadar."

    “benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında; çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen.”**

  • ölmenin en kötü yanı

    herkesin güle oynaya yaşamaya devam etmesi. lan ben ölmüşüm ben, hepiniz yas tutsanıza, yemeden içmeden kesilsenize ibneler! bakıyorum da herkesin keyfi yerinde.

  • insan ruhuna en iyi gelen şey

    kaygısızlık diyebilirim. gelecek kaygısı, sorumlulukların verdiği kaygılar, sağlık kaygısı ve diğer tüm stres sebebi kaygılar, kişiyi mahvediyor. çok şükür ben kendim için kaygısız yaşamanın formülünü buldum ve bu, ruhuma fevkalade iyi geliyor. *

  • fatura yüzünden enerji bakanına küfreden vatandaş

    çarşı pazar alışverişindeki fiyat artışını "fırsatçılık yapanlar var" diyerek savuşturdular ama elektrik faturası, kritik eşiğe temas etti sanırım.

    hiçbir ekonomik sıkıntım olmamasına rağmen ve ekonomik sıkıntılar bu kadar yoğun değilken, tüm ülke insanı için daha demokratik hayaller kuran bir insan olarak kendimi ziyadesiyle vicdanlı, ziyadesiyle namuslu bir birey olarak görüyorum.

    kötü gidişatı eleştirmek için şahsen zarar görmeyi bekleseydim, bu benim için bir kalitesizlik göstergesi olacaktı. şükür ki böyle bir erdemsizliği göstermedim.

    bu dayı gibi dayılar, bizim demokratik bir çerçevede yaptığımız eleştirileri hainlik olarak görüp, bizim gibilere küfür ederlerdi. şimdi bizim kullanmayacağımız kelimelerle, galiz küfürlerle, bir zamanlar toz kondurmadıklarına saydırmaya başlıyorlar. sen kim köpek, sayın enerji bakanıma enerjik laflar ediyorsun? keline sıçtığımın fetöcü provokatörü!

    bundan sonra böyle, sizin gibileri hoplatan benim dostumdur. algı kanallarınız açılıyor, ferahlarsınız.

  • mesleğini bir cümleyle anlatmak

    - erkekten de .... oluyor muymuş yahu?

    edit: hemşire değil. hostes değil. dansöz hiç değil amk :) konsomatris tahmininden sonra buraya yazmaya karar verdim. okul öncesi öğretmeniyim arkadaşlar. biraz daha beklesem orospu musun diye soran çıkacaktı. :)