stavrogin11
profili

  • haluk levent'in kadınlara tavsiyesi

    haluk abimize bir erkek kardeşi olarak elimden geldiğince, anlayabildiğim kadarıyla attığı twitlerdeki sorunları anlatmaya çalışayım. zaten ilk attığı twit baştan aşağı ofsayt. ama sonu ayrı bir seviye. bir kadının kadın cinayetine kurban gittiği gün kadınlara hitap ederek "yoksa ölürsünüz" şeklinde bir twit atmak aymazca. çünkü kadınlar için çok gerçek bir ihtimal olarak her zaman yanlarında taşıdıkları öldürülme kaygısı/korkusunun hunharca bir cinayetle tetiklendiği bir günde sırf söylediği şeyin vurgusunu arttırmak için bu korkuyu daha da körükleyecek bir ifade kullanıp tepki görmemeyi bekliyordu sanırım. biz erkeklerin çok idrak edemediği bir şey var. başka coğrafyaları bilmiyorum ama buralarda kadınlar için öldürülme ihtimali çok gerçek bir tehdit. sürekli bununla yaşıyorlar. toplumun her katmanından, her yakınlık derecesinde erkekten bunu görebildikleri gibi, hiç yakınlığı olmayan erkeklerden de buna maruz kalabiliyorlar. hemen hepimizin aklına her çeşit örnek geliyor. biz erkekler olarak işte tam olarak bunu anlayamıyoruz. bunu tam olarak deneyimleme şansımız yok. kendimden örnek vereyim, gece sokakta bir kadınla mesafe açık da olsa önlü arkalı yürümenin kadınlarda neye tekabül ettiğini bir kaç sene öncesinde idrak edebildim. öncesinde dikkat etmezdim bile. benim orada yaşayacağım tedirginlik en fazla sapık damgası yemek olur ama kadının yaşadığı tedirginlikse var oluşuyla ilgili tamamen. ve bu birçok örnekten bildiğimiz üzere son derece gerçek bir tehdit. biz erkekler işte tam olarak bunu anlayamıyoruz. anlamlandırsak dahi sürekli bu tehditle yaşamanın ne demek olduğunu idrak etmek cok farklı bir seviye. o yüzden bugun kadınlar çok öfkeli çünkü bu gerçek bir kez daha yüzlerine vuruldu.

    ikincil olarak kadınların her zaman haklı olarak gösterdikleri bir tepki var. faile değil maktule yönelik bir şeyler söylemek. haluk levent'in twiti de kadınlara "tavsiye" verdiği için tepki çekiyor. kadınlar haklı olarak istiyorlar ki böyle olaylardan sonra ne giydikleri, kimle ne yaptıkları, ne zaman nerede oldukları, "hataları", "günahları", "iffetleri" değil işlenen suç, suçu işleyen fail, suçu yaratan şiddet kültürü, kadın üzerinde hak iddia etmeye sebep olan eril zihniyet konuşulsun. kaldı ki bir de bunu maktulün fotoğrafıyla yapmaya kalkmak en iyimser tavrımızı takınıp baktığımızda dahi aymazlık oluyor. ve hem de burada bir romantik ilişki olduğuna dair fikrimiz de sadece failin ifadesinden kaynaklanıyor yanılmıyorsam. (romantik bir ilişki olabilir de mesele o değil ama haluk levent buradan bir şiddet geçmişi çıkarıp muhtemel maktullerimizin kulağını çekiyor mesele o)

    üçüncül olarak da tepede konumlanarak, abileri olarak, bir iktidar alanı içinden sesleniyor. bu tam olarak mansplaining'e giriyor mu emin olamadım kavramı çok iyi bilmediğim için. her halükarda deneyimlemediği bir halle ilgili bir sorunda, o sorunun birinci dereceden muhataplarına kendi sözünü çok önemseyerek, hatta onlardan daha iyi bildiğini düşünerek üretilen söylemler zaten sıkıntılıdır. hiç deneyimlemediğimiz haller üzerine konuşurken konunun birincil muhataplarından daha iyi bildiğimizi düşünmek, onlara doğrusunu öğretmek de aymazlık son kertede. evet, ben de şiddet ortaya çıktığı anda bunun görmezden gelinmemesi gerektiğini düşünüyorum. ama bu böyle bir zamanda bu şekilde mi ifade edilir? ya da bunun konu özelinde bir önemi var mı? bir kadın cinayetinden sonra kadınlara siz de dikkat edin yahu minvalinde bir şey söylemek ikincil olarak bahsettiğim konuyla alakalı zaten.

    yani üslup sorunlu, içerik sorunlu. ama en büyük sorun kendi iyi niyetine olan inancı. iyi niyetlidir belki niyetini okuyamam, ama iyi erkek/kötü erkek ayrımı yapıp kendini aklayan erkek kategorisine de sokulabilir bir çok açıdan. yani şu sol tarafı işgal eden kadınların yanlış erkek seçimi başlığındaki fikirlerden, su testisi su yolunda kırılır zihniyetinden en iyimser düşündüğümüzde bile çok ince bir çizgiyle ayrılıyor. fakat daha da vahimi iyi niyetine o kadar inanıyor ki kendisine itiraz eden kadınlara inatla direniyor, bir türlü anlayamıyor sorunu. kadınlarla ilgili bir alanda kadınlara destek olduğunu iddia ederek kadınların itirazlarını yok sayıyor, anlamıyor. kadınlara "destek olurken" kadın sesini bastırıyor. ısrarla haklı olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. görüşleri de cinsiyetçilik açısından eleştirdiği erkeklerden en fazla bir adım ileride.

    sevgili "haluk abi", elbette sen daha iyi bilirsin de şöyle bir günde şöyle şöyle yapmazsanız ölürsünüz gibi bir ifade kullanmanın savunulacak bir yanı yok. hoş günden bağımsız olarak da yok. hadi bir aymazlık anına geldi yazdın, doğru tavır ilk yaptığın gibi silip/ bir düzeltme yayınlayıp özür dilemek olurdu. ama sen niye incindin anlamadım, sanırım mansplaining tam da burada devreye giriyor. hele hele maktulün fotoğrafını paylaşıp ölürsünüz demek saçmalığın, hadsizliğin dik alası, bunu anlamak zor değil. hiç zor değil.

    edit: imla

  • ekşi itiraf

    bir süredir çeşitli platformlara görsel içeriklerin çevirisini yapıyorum. hayır, ne netflixle ne de jordan belgeseliyle alakam yok. neyse, yaklaşık 6000-7000 dakikayı bulmuştur topram çevirdiğim görsel süresi ve son halini hiç izlememiştim. aslında bazı platformları izleyebiliyorum, arada aklıma gelince şöyle bir geziniyorum televizyonda benim çevirdiğim bir seyler oynuyor mu diye. dün yine çeviri yaparken televizyonda bir şey bulamayınca o kanalları da gezdim ve bingo, çevirdigim bir programa rastladım. çok ilginç bir şeymiş insanın kendi çevirdiği bir şeyi izlemesi. işi gücü bırakıp oturup izledim. insan türkçesinin iyi olduğunu sanıyor oldukça fazla da hata yapmışım, tabii bir kısmını düzeltmişler, aynı zamanda metinden takip ettiğim için fark ettim. yalnız insan baya evladı gibi görüyormuş yaptığı işi, ara ara kendimi dublajcılara kızarken buldum. baya bariz bir yazım hatası yapmışım bir yerde, adamlar herhalde teknik bir kelime sanıp hatalı okuyup geçmişler, teknik kelimelerde benim dogru yazıp adamların yanlış okuduğu yerlerde olmuş. yalnız bir kaç yerde güldüm. bildiğin olmayan cümle uydurmuş adamlar. dublajda uzunluk çok önemli. adamlar onu tutturmak için birkaç kez cümle üfürmüşler. hayır arkadaş ben zaten kafama gore ekleyip çıkarıyorum, üfürüyorum. bir de siz sallarsanız olmaz ki bu iş.*

  • efes pilsen'in cinsiyetçi biraları

    sanırım son zamanlardaki en sinir bozucu tabir duyar kasmak. tabirin çok da üzerine düşünülmeden uydurulması, kulak tırmalaması, ergence olmasıyla da ilgili değil mesele. bu tabiri kullananlarla ve kullanım amaçlarıyla ilgili benim için bu sinir bozuculuk. ortada hoşuna gitmeyen bir eleştiri mi var "duyar kasmak" kelime grubunu yapıştır geç. karşındakinin düşüncesini kendince değersiz kıldın demektir. bu tabiri sık kullananlardan bilumum ayrımcı tipler. hah işte bu ikisi bir araya geldi mi benim için ölümcül ikili ortaya çıkmış oluyor. eh yılların kaşarlanmış duyarcısı olarak da bu duyardan eksik kalmamalıyım sanırım.

    1- dil çok önemli bir konu, özellikle kültürün yahut verili düzenin aktarılmasında, yeniden üretilmesinde en önemli araçlardan birisi. bu sadece cinsiyetçilik konusuna özgü bir durum değil. her türlü verili eşitsizlik, asimetri, ya da baskı unsuru dil yoluyla taşınıyor veya yeniden üretiliyor. bu yüzden işte kullanılan her kelime son derece önemli. bir kelime tercih ettiğimizde yaptığımız tercih tek bir kelimeden ibaret kalmıyor, onun tarihsel bağlam içerisinde yüklendiği bir sürü anlamı, tavrı, düşünceyi de tercih etmiş oluyoruz. o yüzden dille ilgili her itirazda duyar kasmak tabirini kullanmanız sizin bu konuda hiç düşünmemiş olmanızdan kaynaklanıyor olmasın?

    2- hadi kadın ve erkek için ayrı ürünler üretmeye karar verdiniz, bunlara da kendinizce esprili böyle isimler koymayı da düşündünüz de, delikanlı kelimesinin kadınlar için muadili zilli mi acaba? hayır muadili olmayı geçtim, delikanlı kelimesi olumlu anlamlar içerirken, zilli kelimesi tam tersine olumsuz bir kullanıma denk düşüyor. bu kelimelerin tercihinde gerçekten bir sıkıntı görmüyor musunuz? neden ikisi de olumsuz çağrışımları olan kelimeler yahut olumlu çağrışımları olan kelimeler değil? bu bana kalırsa ilginç bir şey. aslında bu tip kelimeler verili kullanımların altını boşaltmak için de kullanılabilir, ama bu oldukça riskli, zor bir şeydir. zekice yapılmazsa, altı yeterince doldurulmazsa, bu yeterince iyi ifade edilmezse bu işlevi üstlenemediği gibi tam tersine verili durumu yeniden üretmeye yarar. ama bu kampanyada böyle bir çaba var mı emin değilim, sözlükten okuduğum kadarıyla pek yok gibi görünüyor, ki savunanlar da bu yüzden duyar kasma kelimesine sarılıyorlar. zencilerin birbirlerine negro demesi gibi, eşcinsellerin birbirlerine ibne demesi gibi kullanımlar yanılmıyorsam en temelde bahsettiğim altını boşaltma negatif anlamlardan arındırma işlevi görüyor fakat dediğim gibi bunu yapmak çok zordur, risklidir.

    3- efes gibi kurumsal bir firma, bir ürün çıkartırken, bu ürünün pazarlama çalışmasını yaparken bu fikirlerin bir kaç departmandan hatta başka şirketlerden (reklam şirketi gibi) geçmesi gerektiğini sanıyorum. işte işin fecaat kısmı zaten burada, hepimizin aklına bazen bir fikir gelebilir, berbat bir fikirdir ama çok iyi olduğuna inanıveririz. bu olabilir bunda sıkıntı yok. ama işte birden fazla kişinin onayından geçiyorsa böyle bir fikir orada sıkıntı var. yani koca firmanın, kelimelerin anlamlarını, alt metinlerini düşünmeden böyle garip bir işe girişip sonra da hiciv yaptık diyerek işin içinden çıkmaya çalışması enteresan. anladığım kadarıyla, türkiye reklam sektöründe çok ciddi bir çok boyutlu düşünebilen, strateji geliştirebilen insan eksikliği var. markanın yanına olumlu etiketler eklemek varken bu şekilde markayı zedelemek ilginç tercihler. (hoş bu şekliyle de tutar. gördüğüm en saçma kampanyalardan biri olan kola ambalajlarının üstüne şehir isimleri yazma fikri bile tuttu. insanlar gidip belirli şehirleri falan arıyorlardı bir ara marketlerde, bakkallarda. bu işlerden pek de anlamıyor olabilirim ama bana en amaçsız, en saçma kampanya gibi gelmişti. ) reklam işine girsem, köşeyi dönmem an meselesi, bana ulaşın reklamcılar, hep beraber zengin olalım. *

    4- gelelim zurnanın zırt dediği yere. sanırım mesele bazı yorumlarda kadın cinayetlerine bağlanmış, bizim ota boka duyar diyen tayfa da aslında buna karşı çıkıyor sanırım. duyar diyerek değersizleştirmeye çalıştıkları itiraz bu olmalı. defalarca dillendirilen bir şey ama yeniden, defalarca dillendirmekte hiçbir sakınca yok. sizler anlayana kadar hatta dillendirmek zorundayız sanırım. kadına karşı şiddet, yahut daha kadın cinayetleri tam da kadın cinselliğiyle alakalı bir konu. inanın, bir çok defasında kadın cinayeti haberlerine bakmıyorum. çünkü içeriğini gayet iyi biliyorum. bu benim çok zeki olmamdan falan da kaynaklanmıyor, çünkü içerik üç aşağı beş yukarı belli. eğer cinsel saldırı sırasında gerçekleşmemişse bir adet eski koca, eski sevgili, koca, sevgili, kardeş yahut baba; terk edildiği için, boşandığı için, başka birisi olduğu için veya namusa halel geldiği için işliyor bu cinayetleri. bunların bu kadar tek düze, tahmin edilebilir olması hiç de şaşırtıcı değil. işte mesele tam da burada bağlanıyor. tam da bu yüzden tahmin etmek hiç de zor değil. çünkü cinsel olarak aktif olan kadına yönelik bu tip kelimelerin aşağılayıcı bir tonda, olumsuz manada kullanımı alttan alta besliyor bu olayları. ve böylesine bir kelimeyi bu bağlamdan bağımsız düşünemezsin, ya bu kelimenin altını oyacaksın, ki dediğim gibi bunun için ince düşünmek lazım, ya da böyle bir kelime tercihi yapmayacaksın. bu tip kelimelerin yaygın kullanımıyla bir sorunumuz olmalı bana kalırsa çünkü ortada çok ciddi bir toplumsal sorun var. bunu görmezden gelmek, yok saymak, ya da bu konudaki itirazları duyar kasmak olarak görmek bunun yeniden üretimine dolaylı yoldan da olsa katkıda bulunmaktır başka bir şey değil. buradaki bu bağlantıyı görmeyen, bunu duyar kasmak olarak niteleyen insanlarla ilgili bir kaç tezim var. birincisi ideolojik yüklenmeleri buna uygun olmayabilir veya ideolojik olarak konuya art niyetli yaklaşıyor olabilirler. ikincil olarak, bu tip kelimelerin kullanımındaki sıkıntıyı anlamamaları muvazenelerinde, muhakemelerinde, muhayyilelerinde, dimağlarında ve benzeri bilumum uzuvlarındaki yetersizliklerden kaynaklanıyor olabilir. ya da üçüncü bir ihtimal olarak düşünmeyi sevmiyorlardır yahut yüzeyseldirler. olabilir. ama gerçekten şu duyar kasma kullanımı kadar insanı entelektüel yetilerden uzak gösteren başka bir kullanım yok her halde.

    neyse bugün de duyarımızı kastık allaha şükür. iyi geceler.

  • dertleşmek istenen roman kahramanları

    tabii ki alexis zorba . ondan başka kim insanin halinden böylesine anlar. hem de tek kelime dahi etmeden.

  • popmundo

    bir zamanlar afrika müziği grubumla yer aldığım oyundu. yalnız şarkılarımın adları "zululardan bir kız sevdim", "serengeti, serengeti" "klimanjaro bir yüce dağdır" gibi über yaratıcı isimlerdi. allahım beni neden yaratıcılıktan bu kadar uzak, böyle armut gibi bir insan olarak yarattın acaba?

    edit: merak edip şarkı isimlerine bakayım diye tekrar girdim. yazdıklarım dışında "dul ahmet'in kabanı" "klimanjaro'nun etekleri" adlı iki sarkim daha varmış.

  • kadının çalışmasının evlilikleri bitirmesi

    en sevdiğim yazar bu başlığa yazdığına göre ben de damlayabilirim sanırım. bundan sonra böyle. o nereye ben oraya. *

    kendisine ve kendisi gibi düşünen yazarlara söyleyeceğim ilk şey korelasyon ile nedensellik arasındaki farkı öğrenmeleri olacaktır. iki durumun birbirleriyle korelasyon içinde olmaları, tek başına bu iki durum arasında bir nedensellik bağı olduğuna işaret etmez. bu iki durum, tek taraflı bir nedensellikten ziyade karşılıklı nedensellik bağıyla bağlı olabilir, başka bir üçüncü durumun ortak sonucu olabilirler ya da bu korelasyon ilişkisi tamamen anlamsız da olabilir. onlarca, yüzlerce, binlerce örnek bulunabilir sanırım. ama özellikle en sevdiğim yazar adına konuşursak, onun için nedensellik vs hak getire, bir şeyi söylerken tek derdi söylemine yarayıp yaramadığı. (korelasyon başlığında şöyle basit ama görece güzel bir örneğe rastladım. (bkz: #287605))

    istatistiklere bakmadım ama ekonomik özgürlüğü olan kadınların daha çok boşanması benim de beklediğim sonuçtur. fakat bu, ekonomik özgürlüğünü eline almış kadınların ev hanımlarına göre daha mutsuz olmalarından ziyade, kendi başlarına bir hayat kurma noktasında daha atik, daha cesur karar alabilmelerinden kaynaklanıyor olmasın muhterem sözlük yazarları? ne dersiniz?

    ilgili yazarların fikriyatına göre, çalışmayan kadınlar boşanmıyorlar çünkü mutlular. boşanmayla bitmeyen her evlilik oldukça mutluyken, boşanmayla sonlananlarsa tamamen birer facia oluyor. bu zaten ilgili yazarların zihin dünyaları hakkında bize yeterince fikir veriyor. çalışmayan kadınlarda boşanma oranlarının düşük olmasının sebebi, bu insanların mutlu mesut yaşıyor olmaları değil, bundan daha çok tek başlarına bir hayata başlamak noktasında karşılaşacakları güçlükler, ekonomik özgürlüklerinin olmayışı, toplumun daha alt katmanlarında ailesinden ve etraftan göreceği baskılardan çekinmesi, ya da daha yaşlı olanlarında böyle bir ihtimalin akıllarına dahi gelmemesi olabilir. ben etrafımda bu tip gerekçelerle boşanmayı gerçekçi bir yol olarak görmeyen kadınlar gördüm. toplumun üst katmanlarındaki kadınlara bakarak nafakadan falan bahsedebilirsiniz, hoş ona da karşı olduğunuzu gayet iyi biliyoruz ya, fakat toplumun alt katmanlarına inildikçe, hem o nafakalar tek başına bir hayat kurmaya yetecek meblağlar olmayacaktır, hem de kadınların gerek ailesinden gerekse boşanmak istediği eşinden baskı ya da psikolojik veya fiziki şiddet görme sıklıkları artacaktır. ne zaman haberleri açsam bu şekilde bir kadına yönelik şiddet haberine rastlıyorum, rastlıyoruz. mesele biraz buradan kaynaklanıyor, elbette toplumun daha üst katmanlarındaki kadınlar bu tip sorunlardan muaf değil ama hem görülme sıklığı azalıyor, hem de bu kadınlar daha etkin mücadele edebiliyorlar bu tip sorunlarla. demem o ki sevgili dostlarım, kadınların çalışması evliliklerinde mutsuz olmalarının nedeni olmaktan ziyade, mutsuz olduklarında boşanma kararı almalarını kolaylaştıran bir etken. yoksa ne devam eden her evlilik mutlu bir evlilik, ne de boşanmayla sonuçlanan her evlilik bir facia. eğer insanlar birlikte mutsuzlarsa, evliliklerini sürdüremiyorlarsa, boşanmaları ikisinin de faydasına olacakken, bu çok zeki ve çok bilgili dostlarımıza göre kadınların boşanmak istemesinin önünü kesmek için çalışmalarına ya da daha doğru bir tabirle ekonomik özgürlüklerini ellerine almalarına karşı olmak gerekiyor. sonra bu fikirlerin geri kafalı, arkaik fikirler olduğunu söylediğimizde kızıyorsunuz. ekonomik ya da toplumsal olarak size muhtaç olduğu için evliliklerini sizinle sürdürmeye mecbur olan kadınlarla yaşamak istiyorsanız bilemiyorum ama birinin sırf mecburiyetten yanımda kalması kadar can sıkıcı bir şey olamaz sanırım kendi adıma.

    bu arada, kadınların kapitalizme köle olmasını falan savunmuyoruz. eğer kira gelirleri ya da benzer gelirleri varsa çalışmasınlar elbet. ama kitlesel olarak ekonomik özgürlüğü eline almanın en yaygın yolu olduğu için kadınların iş hayatına katılımı savunuluyor. yoksa asıl savunulan şey ekonomik özgürlüğünün olması. hem anlamadığınız şey şu, kadınların ekonomik özgürlüğü arttıkça, iş hayatındaki cinsiyete dayalı bariyerler azaldıkça, kadınların nafaka alma oranları düşecektir, ki uslu birer çocuk olup cinsiyet eşitliğini sağlarsak, belki kim bilir nafaka gibi görece anakronik bir kurum da tedavülden kalkacaktır. siz hem nafakaya karşısınız, hem kadının çalışmasına, bir imza bir ömür düsturunuz sanırım. bu arada size bir sır vereyim, umarım deneyimleyerek öğrenmek zorunda kalmazsınız ama mutsuz bir evliliği sürdürmektense boşanmak çok daha uygun olacaktır.

  • the red pill

    öncellikle tenezzül edip buraya yazdıklarımı okuyan herkesten özür diliyorum. burada yazılanları okumanın artık can sıkıcı olduğunu biliyorum. yazmak da öyle. ama yazılanları okuyunca kendimi tutamayıp yazma ihtiyacı hissediyorum.

    sonsuzluk ve bir gün kadın cinayetlerini diline dolamış. önce kadın cinayetinin ne olduğu konusunda anlaşalım. kadın cinayeti dendiğinde benim anladığım şey, maktulün kadın oluşunun önemli bir etmen olması. yani banka soymaya çalışan bir soyguncunun, alarma basan kadın memureyi öldürmesi değil. ya da bir miras için aileden birisinin bir kadın akrabasını öldürmesi değil. eczacıbaşı- vakıfbank güneş sigorta maçında birbirine giren iki holigan kadının birbirini bıçaklaması değil. ( eved, çünkü kadınlar yalnızca beleybol izler.) neyse sulandırılacak mesele değil. kadın cinayeti dendiğinde benim aklıma iki tip vaka geliyor. birincisi, bir cinsel şiddet esnasında işlenen bir cinayet olabilir. tecavüz ya da tecavüze yeltenme gibi, hatta evlilik içi tecavüz gibi... ikincisi de, namus, kıskançlık gibi gerekçelerle, eş, baba, kardeşler, sevgili, platonik aşık tarafından işlenen cinayetler. böyle bir kelime duyduğumda benim aklıma bunlar geliyor. yanlış ya da eksik biliyorsam lütfen düzeltin. bu iki tip vakanın da ortak noktaları var. mağdurların ekseriyetle kadın olmasının yanın da, ki daha az oranda olmak kaydıyla mağdurlar erkek de olabiliyor, kişinin bedeni üzerindeki tasarruf hakkının yok sayılması. bir başka deyişle kadın bedeni üzerinde tahakküm kurma çabası. yani kadın cinayetlerinin böyle anılmasının sebebi maktullerinin kadın oluşundan ziyade, kadın olmalarının bu cinayetlerde önemli bir belirleyen oluşu. burada bir anlaşalım en temelde. anlaştık mı?

    bu minvalde bir erkek cinayeti kategorisinden bahsedebilir miyiz? yani katledilen kişinin erkek oluşunun önemli bir belirleyen olduğu bir toplumsal şiddet hali var mı? erkeklerin bedeni üzerinde bir tahakküm çabası var mı toplumsal anlamda? eşcinsel erkeklere yönelik sistematik olarak görebileceğimiz namus cinayetleri var ama bunu dert edindiğinizi pek sanmıyorum. eşcinselliğe de karşısınız sonuçta. yine de kıskançlık temelli öldürülen erkekler var elbette. bu ne kadar sistematik ve yaygın bilmiyorum. ama elbette üzerine düşünülmesi gereken bir mesele. fakat kabul edelim ki, maktullerin katlinde erkek oluşlarının önemli bir belirleyen olduğu bir erkek cinayeti meselesi sistematik olsun, bu kadın cinayetlerini yok kılar mı? önemsizleştirir mi? gerçekten bu minvalde sistematik bir erkek cinayeti meselesini dert ettiğinizi var sayalım, (bunu gerçekten dert ettiğinizi hiç sanmıyorum.) neden bunun hakkında farkındalık yaratmak yerine, bunu engellemeye azaltmaya çalışmak yerine, kadın cinayetlerinin önemsiz olduğunu ya da böyle bir kategorinin olmadığını iddia ediyorsunuz? bunun erkek cinayetleriyle ilgisi ne? erkeğe yönelik şiddete mi karşısınız yoksa tek derdiniz demagoji mi? yani bir dertten bahseden birisine, hayır yanılıyorsun öyle bir dert yok asıl dert bu demek gerçekten anlaşılması zor bir davranış. yani hayvan haklarından bahseden birine, sen yanlışsın asıl küresel ısınmayla mücadele etmeliyiz asıl mesele o demek biraz saçma değil mi? erkek haklarından bahsetmek bu konuda mücadele etmek için, kadınlarla ilgili sorunları görmezden mi gelmek gerekiyor?

    yine aynı entride sonsuzluk, "evine ekmek götürürken ölen erkeklerden" bahsetmiş. bahsettiği şey sanırım iş cinayetleri. gerçekten sonderece önemli bir o kadar da yakıcı bir konu bu. fakat bunun kadına yönelik şiddetle alakası ne? bu herşeyden önce emek meselesiyle, iş güvenliğiyle, neoliberalizmle ya da kapitalizmle ilgili bir mesele. evet bu işlerde ekseriyetle erkekler çalışıyor evet ama emeklerinin ve hayatlarının değersiz görülmesi yukarıda bahsettiğim meselelerle ilintili. gelin dürüst olalım. iş cinayetlerini gerçekten önemsiyor musunuz? yoksa bu acılar üzerinden kendinize argüman mı devşirmeye kalkıyorsunuz? emek meselesiyle ilgili fikriniz ne? kapitalizmle, neoliberalizmle, iş güvenliğiyle ilgili fikirleriniz? bu meselelerin gerçekten önemli olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa sizler için sadece bir demagoji aracı mı? sonuçta savunduğunuz öğreti, kurtlukta düşeni yemek kanundur kıvamında. sistemle sorunlu olmaktan ziyade onun açıklarını manipüle etmek temel gayesi. gerçekten emek sorununu önemsiyor musunuz? yoksa önemsediğiniz tartışmadan galip çıkmak mı? kaldı ki bir kısmınız kadının çalışmasına da karşı sanırım. geçenlerde biriniz kadınların çalışmaması gerektiğini söylediğinde, kanaat önderiniz skeptico özel ekleme yaptırmıştı hobi olarak çalışabilirmiş kadınlar. lütfetmiş paşam! şimdi bu kadınlar çalışmayıp sizin elinize mi baksınlar yoksa çalışıp iş cinayetlerine mi kurban gitsinler? tam olarak istediğiniz ne? bir fikir birliğine varın bence.

    bir de şöyle bir entri paylaşılmış honorius tarafından: (bkz: #69490127) üşenmedim okudum. kendi adıma bir kısmını nadiren, bir kısımını da sıklıkla kullandım. bir kısmındansa özellikle kaçındım listelenen davranışların. mesela sosyla bilimler noktasında cahil olduğunuzu sık sık dillendiriyorum. hatta arttırıyorum su katılmamış cahillersiniz bu konularda. belki çok iyi mühendisler olabilirsiniz, ya da astro fizikçisinizdir, müzisyen, heykeltraş neyse artık. ama sosyal bilimlerden hiç anlamıyorsunuz. bir de sık sık genelleme yaptığınızdan da bahsettim. her neyse konu benim yaptıklarım değil sadece tarafsız okumaya çalıştığımı belirtmeye çalışıyorum. ilgili entriyi neredeyse bütün ekip favlamış. peki siz bunları yapmadığınızı mı düşünüyorsunuz? mesela ad hominem yapmıyor musunuz? sizi eleştirenlere, meriç, amsalak, feminazi demiyor musnuz? konuyla alakasız entrilerini gündeme getirmiyor musunuz?

    listede asabiyet suçlaması var, sizde meriçlerin ve feminazilerin sizlere öfkeyle saldırdığını dillendirmiyor musunuz sıklıkla? mesela, istenilmemek suçlaması var; sizin deyiminizle feminazilerin çirkin olduklarını ima etmiyor musunuz? onlara teyze demiyor musunuz? ya da biz meriçlerin sadece bu yolla kadınları etkileyebileceğimizi ima etmiyor musunuz? hatta yanılmıyorsam bu durumda bile etkileyemiyorduk. * itici olma suçlaması da bununla alakalıymış. neyse uzatmayayım. isteyen listeye bakar. 18 madde var. hepsini okudum ve üç aşağı beş yukarı entriyi favlayanların hemen hemen bütün davranışları uyguladığını görünce şaşırdım mı peki? hiç sanmıyorum.

  • ekşi itiraf

    az önce midem kazınınca bir süredir bizde kalan yeğenlerimin eti pufunu çaldım. zaten görünce gözüme kestirmiştim. yalnız bir tane kalırsa kavga ederler, paylaşamazlar diye ikinci eti pufu da bulup onu da çaldım. ama gerçekten sırf kavga etmesinler diye çaldım. vallahi bak! hem çocuklara abur cubur alma hem de olanı da çal! olmaz olsun böyle dayılık! yalnız eti puf da hala çok güzel allahsız. *

  • cinsiyetçi olmayan erkeği meriç ilan etmek

    sözlüğün kadrolu meriçi olarak hemen damlayayım başlığa, başlığımıza. bunu ben söylemiyorum bir liste yapmış red pill güruhu ve listeye son sıradan da olsa girebilmişim. ama hızla yükseleceğim listede en üst sıralara doğru. durmak yok yola devam. * (bkz: meriç entryleri ifşa platformu)

    şaka bir yana, sevgili cinsiyetçilikten hoslanmayan erkekler, fazla takılmayın meriç diye adlandırılamanıza. ben öyle yapıyorum, bazı entrilerime tıpkı bu entride olduğu gibi "ben meriç" diyerek başlıyorum. zira hastalıklı bir zihniyetin agresif refleksleri bunlar. kendileri sürekli güçlüymüş gibi yaptıkları için, (güçlü olmaya calismaktan ziyade miş gibi yapıyorlar, poz kesiyorlar.) denklik ekseninde kurulmak istenen ilişkileri anlamakta zorlanıyorlar. onlar için, erkek olmak hep güçlü ve sert olmakla eşdeğer ki bu da kadına erişimin yegane yolu. hatta kadın erkek "zıtlığı" üzerinden söyledikleri ve yaptıkları her şey, kadına ve cinselliğe erişimlerini kolaylaştırıcı adımlar kendi zihinlerinde. kendi yazdıklarından anladığım kadarıyla kadın ve erkek, cinsellik dışında herhangi bir anlamda bir ilişki tarzı geliştiremez, aralarında sürekli ve kesintisiz ve hatta mutkak bir cinsel gerilim vardır. işte bu sebeple, onlara göre eşitlikten ya da denklikten yana her erkek sadece ve sadece kadınlara yaranmaya çalışıyordur. aksi söz konusu dahi olamaz. mesela, dişi sineğin bile giremeyeceği ortamlarda da cinsiyetçilik noktasında itirazlarda bulunduğumu, cinsiyetçi bir söylemde bulunan sevgilimle sırf bu yüzden tartıştığımı, ilk buluşmada yapılan cinsiyetçi bir davranışa itiraz ettiğimi söylesem, boyle bir şeyin olabileceğini idrak etmeyi geçtim hayal dahi edemezler. ( bu arada kendimi de asla cinsiyetçilikten muaf görmüyorum. (bkz: #65541414) )

    fakat farkına varamadıkları şey şu: savundukları zihniyet oldukça eskimiş, köhnemiş, yırtık pırtık olmuş bir zihniyet. ne kadar yamarlarsa yamasınlar, kıçları hava almaya devam edecek. zihniyetleri artık toplumun ihtiyaçlarına cevap vermekten oldukça uzak ve bunu kabullenmek istemiyorlar. çünkü hem oldukça asimetrik ve hakkaniyetsiz bir şeyi savunuyorlar. hem de artık toplum o eski toplum değil. kadınlar hayatın her alanında tıpkı olması gerektiği gibi kendilerine alan açıyorlar ve bu oranda da kazanımlar ediniyorlar. ve bu arkaik zihniyetin ürünü olan davranışlar anbean aşınıyor, yıpranıyor, yok oluyor hatta ters yüz oluyor. bu eski kafa cinsiyetçilerin tavırları biraz kan kaybeden vahşi bir hayvanın can havliyle savurduğu pençeler gibi. o yüzden bu kadar hırçın ve saldırganlar. eminim ıslak rüyalarında kendilerini kadınlarını saçlarından sürüyen birer mağara adamı olarak görüyorlardır. bu sebeple de feminist kadınlara ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerden rahatsız olan erkeklere karşı boyle saldırgan bir tutuma sarılmalarını ben anlayabiliyorum.

    bakın sevgili cinsiyetçiler, bana ve benim gibi erkeklere meriç diyebilirsiniz. kendi adıma gocunmam. ben sosyolojiyle ilgileniyorum ve bu konuda ortalama üstü bir üniversitede eğitim aldım. bu konularda bir çok makale ya da makale özeti okudum, bir çok makale tefsiri dinledim. oyle sizin okuduklarınız gibi blog yazıları değil, gerçek makalelerden bahsediyorum. kaynakçası olan, referansları olan, yöntem ve etik tartışmaları yapılmış akademik makaleler. (elbette sosyal bilimlerde herhangi bir makale mutlak doğruya götürmez bizi ve hepsi de eleştirilebilir, tartışılabilir.) bazı konularda hak verebileceğim çıkarımlar yapsanız da o çıkarımın sizi ulaştırması gereken yönün tam tersi istikamette kürek çekmenizi hayretle izliyorum. yaşadığımız dünyanın cinsiyetçi bir duzlem olduğunu idrak edebilmek için çok zeki, çok eğitimli vs olmaya da gerek yok. insanlık tarihi, toplumlarımızın yapılanması ve bu yapılanmanın yarattığı cinsiyetçi örüntüler ayan beyan ortada. bu durumu görmezden gelmek, yok saymak için gösterdiğiniz insanüstü çabayı takdir ediyorum açıkçası. fakat bu çabanız sizi, derinlikten uzak ve çarptırılmış kavramlara, sığ ve vasat söylemlere, ve sağa sola saldırmak için kullandığınız nobran hakaretlere mahkum kılıyor. üzgünüm ama okuduğum, dinlediğim hiç bir ciddi sosyal bilimciden sizin düşüncelerinize dayanak olabilecek bir kırıntıya dahi rastlayamıyorum. artık ya varsatlığınızla yüzleşin ya da vasatlık prangalarınızı kırın.

    edit: yazım yanlışı

  • feminist kişilik bozukluğu

    pierre bourdieu "zavallı erkekler de eril tahakküm'ün altında eziliyorlar" der. sizin aksinize son derece haklıdır. çünkü sizin gibi asıl ezilen erkeklerdir demek yerine erkekler de ezilmektedir der. çünkü toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet rolleri kadınlara olduğu kadar erkeklere de kalıp davranış şekilleri dayatır. sizlerden farklı olarak bu tahakkümün asimetrik olarak kadınların üzerinde daha büyük bir baskı kurduğunun farkındadır. onu haklı sizi haksız kılan "küçük" detay bu sanırım.

    toplumsal cinsiyet rolleri bir sürü eşitsizlik yaratıyor. bu eşitsizlikler kadınları ve erkekleri birlikte etkiliyor. fakat aynı oranda ve simetrik değil. bunu farketmek için çok zeki olmaya gerek yok. insanlık tarihinin evrelerine bakarak anlayabilirsiniz. kadınların eğitime erişim oranlarına farklı tarihlerde ve farklı coğrafyalarda göz atabilirsiniz mesela. kadın istihdamının ne zaman kayda değer bir boyuta ulaştığına ya da hangi toplumlarda ne oranda olduğuna bakabilirsiniz. seçme ve seçilme hakkının kadınlara hangi toplumda hangi tarihlerde verildiğine bakın üşenmeyin. cinsel şiddet vakalarındaki kadın ve erkek mağdur oranları arasındaki farklar üzerine düşünün mesela. onu geçtim en basiti etrafınıza bir bakın. ıki cinsiyet de çalışmasına ragmen ev işlerini, çocuğun bakımını kim üstleniyor bunu da mı görmüyorsunuz?

    ben toplumun biçtiği cinsiyet rollerini asimetrik ve hakkaniyetsiz buluyorum. hem erkeğin hem de kadının bundan dolayı baskı gördüğünü düşünüp bundan rahatsız oluyorum. anladığım kadarıyla benden cok farklı bir bakışla da olsa siz de rahatsızsınız. fakat buna karşı öneriniz var olan cinsiyet rollerini aşındırıp ters yüz etmek yerine keskinleştirip belirgenliştirmek. enteresan!

    edit: bakınız düzeltmesi.

  • tek eşliliğin erkek doğasına aykırı olması

    beyler! üzgünüm ama doğada yaşamıyoruz. açık açık niyetinizi söyleseniz ya. ben cok eşli olayım ama her bir eşim tek eşli olsun istiyorum deyin bence. bu asimetrik ve cinsiyetçi isteğinizi meşru kılmak için kırk takla atmak zorunda kalmazsınız en azından.

    insanlar olarak doğada var olan bir çok davranış biçimini uygulamıyoruz hatta uygulamaktan kaçınıyoruz. medeniyet dediğimiz şey aslında bir doğadan kopuş hikayesi. (norbert elias'a bir parantez açmak istiyorum. elias, hayvani ihtiyaçlarımızı kapalı alanlarda karşıladığımızı söyler ve bunun sebebi olarak da hayvani taraflarımızı gizleyerek medeniliğimizi vurguladığımızı belirtir. yemek yemek, sevişmek, dışkılamak gibi.) doğada bazı canlılar idrarlarıyla bölgelerini işaretler. biz de mi böyle yapalım.

    doğa analojileri günümüz toplumunu anlamak ve yorumlamak için fazlaca sıkıntılıdır. antropoloji bazı davranışlarımızın kökenini, evrimini vs irdelemek için doğada yasayan ilk insanları vs inceleyebilir fakat buradan hareketle günümüz toplumunu yorumlamaya çalışmakla bazı kökensel izlekler takip etmek farklı şeyler. doğa üzerinden insan toplumunu açıklamaya çalışmak bugunki sosyal bilim anlayışı açısından fazlaca eski ve geçersiz kaçıyor sanırım. 18. ve 19. yüzyıllarda fazlaca yaygındı ama üzülmeyin! fakat toplumu doğa üzerinden anlamaya, açıklamaya ve hatta şekillendirmeye çalışmak çok büyük garabetlere yol açtı. tarihe bakmak yeterli. insan bazı kırılmalar sebebiyle medenileşti. ve bundan sonra oluşan davranışlar bütünü artık doğal değildir. dolayısıyla doğadakilerden farklı dinamikler ve gerekçelerle şekillenir. her olgu kendi bağlamı içerisinde anlaşılmalıdır. olguları bağlamından kopararak farklı bağlamlara uygulamaya çalışmak da yine en temel hatalı yaklaşımlardan biridir günümüz sosyal bilimleri açısından. tekrarlıyorum doğada var olan doğada geçerlidir ve doğadaki olguları açıklamak için kullanılır.

    bir ikinci sav da kadın erkek anatomileri ve fizyolojileri arasındaki farktan yola çıkarak bu durumu meşrulaştırmaya çalışmak gördüğüm kadarıyla. her ilişkiye girdiğinizde üremek amacıyla mı birlikte oluyorsunuz partnerinizle. ınsan cinsellikten zevk alan istisnai canlılardan biri yanılmıyorsam. bir kaç örnek daha var diye biliyorum. dolayısıyla cinsellik salt üreme ekseninde değerlendirilemez. insan sadece üremek için sevişseydi belki kurduğunuz mantık makul olabilirdi ama bir çoğumuz cinselliği zevk amaçlı ve odaklı algılıyoruz ve uyguluyoruz. yani başlığı canlandıran ilk entrideki bir kadın ve yüz erkek örneği de geçersiz. kadın üremek için en ideal adayı seçebilir belki ama sevişmek için bir seçim yapmayabilir ve yüzüyle de sevişebilir. günümüzde korunma yöntemleri hayli çeşitli inanır mısınız?

    en başta söylediğimi yineleyeyim. isteğinizi lafı dolandırmadan dillendirin bence. kabul edenler olabilir bu asimetrik talebinizi. ama siz cok eşlilikten yana değilsiniz. siz hayatınızı yaşarken uslu uslu sizleri bekleyecek, sizden başkasıyla cinsel hayatı olmadığı için sizi dünyanın en iyi sevişen erkeği ilan edicek kölecikler istiyorsunuz.

    ekleme: çok fazla entri olduğu için yazılanların hepsini okumadım. benden önce aynı şeyleri dillendiren yazarlar olduysa onlardan özür dilerim.