siyasiler ne kadar şanslı diye düşünüyorum. bu halk böyle keriz olduğu sürece işleri çok kolay.
adam benzinli arabası olduğu için benzine gelen indirime seviniyor ve dizel arabası olanlara laf sokmaya çalışıyor. ulan ikimiz de boka batmışız, sen biraz daha yukarda kalmışsın diye bu keyfin ne?
aldığın bütün ürünler lojistik hizmetleri dizel motorlu araçlarla görülüyor. bunların hepsi de hem sana hem bana zam olarak yansıyor, yansıyacak.
başkasıyla çıplak diye dalga geçmeden önce göitündeki yırtık dona bak sayın suser!
nalayna4 profili
-
dizel arabası olanlar şimdi ne düşünüyor
-
pierre webo olayındaki saçmalık
öncelikle ırkçılığın her türlüsüne karşı olduğumu belirtmek istiyorum. yalnız bu olayda hakem heyetinin haksız bir şekilde itham edildiğini düşünüyorum. diyebilirsiniz ki kardeşim sana mı kaldı elin rumen'ini* savunmak? orası da doğru; ama doğru bildiğimi de söylemeden edemiyorum. böyle de pis bir huyum var.
herkesin tepkisini çekmeyi ve ırkçı olarak yaftalanmayı da göze alarak yaşananları neden saçma bulduğumu söyleyeyim.
olayda başakşehir yardımcı antrenörü pierre webo saha kenarında kural ihlali yapıyor. dördüncü hakem de, orta hakeme pierre webo'nun hareketlerinin tahammül edilemez olduğu ve gidip ona kırmızı kart vermesi gerektiği konusunda uyarıda bulunuyor. bunu ifade ederken rumence konuşuyor ve pierre webo'yu tarif etmek, saha kenarında bulunan diğer görevlilerden ayırt edilmesini sağlamak için "siyah" olana kırmızı kart ver, diyor.
burada bütün sıkıntı ve yanlış anlama rumencede siyah anlamına gelen "negru" sözcüğünün ingilizcede tarihte yaşanmış olan acı olaylardan ötürü zamanla ırkçılık manası kazanan "negro" sözcüğüne ses bakımından benziyor olması. (etimolojik açıdan aslında iki kelime de aynı kökenden gelmektedir; ancak bugün kazandıkları anlamlar bakımından çok farklı yerdedirler.)
pierre webo hakemin yaptığı konuşmanın hiçbir kelimesini anlamamakla birlikte bir kelime kendisine tanıdık geliyor. işte ırkçılık konusunda herkesin hassas olduğu o kelime "negro". bu kelimeyi duyan, daha doğrusu bu kelimeyi duyduğunu sanan webo tepkili bir şekilde, yüksek sesle hakeme defalarca aynı soruyu soruyor: "why you say negro?"
aslında hakem "negro" falan demedi. ırkçılık yapmaya da çalışmadı. adamcağız sadece siyah olan birini tarif etmek için, ona kendi dilinde siyah dedi. işte bütün olan biten bu ve bu nedenle maç iptal oldu, hakemler görevlerinden alındı ve bütün dünyadan tepkiler yağdı.
ben burada tepki gösterilecek bir şey göremiyorum. bir kere "negro" kelimesinin ırkçılık manasına gelmesi tamamen amerika'da yaşanan ırkçı uygulamalar sebebiyledir. başlangıçta negro kelimesinin de böyle bir anlamı yoktu. kelime böyle bir anlam kazandıktan sonra amerikalı zencilerde bu kelimeye karşı bir tepki oluştu ve bize negro demeyin, demeye başladılar ve kendilerini black, yani siyah olarak ifade etmeye başladılar ve kendilerine de böyle denmesini talep ettiler. yakın zamanda amerika'da george floyd'un öldürülmesi olayında milyonlar sokaklara dökülüp "black lives matter" diye slogan attılar. kimse de o zaman neden black diyorsunuz diye tepki göstermedi. demek ki siyah insanlara "siyah" deniyormuş. bundan daha doğal ne olabilir ki?
o halde maçın hakeminin siyahi birini tarif etmek için siyah kelimesini kullanmasında ne gibi bir anormallik var?
diyeceğim o ki bazı konularda mevcut olan aşırı hassasiyetlerden ötürü bazen toplumsal bir refleksle haksız, gereksiz ve saçma tepkiler gösterebiliyoruz. bence bu olayda yaşananlar da bu duruma güzel bir örnek teşkil ediyor.
edit: bir yazar arkadaşımız demiş ki: "bir insanı ten rengiyle tarif etmek ırkçılıktır." maalesef buna hiç katılmıyorum. ben de beyaz tenli ve sarışın biriyim ve bu durumda hayatım boyunca hep ırkçılığa maruz kalmışım. adımı bilmeyenler bir grup içerisinde beni ifade etmek için hep sarışın olan demişlerdir. hatta adımı bilmeyen büyüklerim, öğretmenlerim falan beni "sarı" diye çağırırlardı. bunda ne var? bunun neresi ırkçılık? kaldı ki kendilerine "siyah" denmesini isteyen zaten siyahiler. asıl saçmalık da buna tepki gösterilmesi. yahu obama başkan olduğunda amerika'nın ilk siyahi başkanı denmedi mi? denzel washington oscar ödülünü aldığında siyahi aktör olarak sunulmadı mı? yani siyah demek ayıpsa ayıbın bu derecesine ne demeli?
edit 2: tam da tahmin ettiğim üzere hemen ırkçı olduğuma dair mesajlar almaya başladım. oysa ben insanları sadece ikiye ayırırım: iyi insanlar ve kötü insanlar hepsi bu. 2008-2012 yılları arasında isveçli bir kız arkadaşım olmuştu. aslen kenyalı idi, hani şu belgesellerde gördüğümüz masai mara kabilesinden. yanaklarında kabile işaretleri vardı. ben o kız için bütün toplumun garip tepkilerini göğüslemiş; hatta ailemi karşıma almıştım. o yüzden bu söylediklerinize yalnızca gülüyorum.
edit 3: amerikan kültürü dünyaya o kadar egemen olmuş, o denli iliklerimize işlemiş ki adamların yaptığı ırkçılığı bile üstlenmeye çalışır hale gelmişiz. ingilizce dünyadaki tek dil, amerikan kültürü tek kültür herhalde ki adamların ırkçılığını bile ithal etmeye ve kendi kültürümüz içine oturtmaya çalışıyoruz. yok kardeşim bizde böyle bir ırkçılık yok. ben siyaha da siyah derim, zenciye de zenci derim. benim kültürümde bu kelimelerin böyle bir çağrışımı yok. belli ki rumenin dilinde de yok. ne yani ingilizcede böyle bir hassasiyet var diye bütün dünya milletleri dillerini buna göre mi düzenlesin? bir insan siyahsa siyahtır, sarışınsa sarışındır, çekik gözlüyse çekik gözlüdür. yani ne yapalım, bunu görmemiş gibi mi yapalım? olur olmaz her şeye duyar kasma olayı gerçekten komik olacak derecede absürt bir duruma dönüştü.
edit 4: biliyorum çok fazla oldu; ama hep aynı görüşü dile getiren mesajlar alınca açıklama yapma gereği duyuyor insan. neymiş efendim uluslar arası arenada maç yönetiyorsan ingilizce konuşmak zorundaymışsın. maçın hakemleri neden aynı dili konuşan kişilerden seçilmiş acaba? cüneyt çakır'ın yönettiği maçlara bir bakın isterseniz; daha doğrusu cüneyt çakır "ve ekibi"nin yönettiği maçlara... hakemler maçın gidişatına göre ani karar almak zorunda oldukları için kendi ana dillerinde konuşup anlaşırlar. o esnada kimse yabancı dil kullanmaktan kaynaklanacak iletişim problemleri ile uğraşmak istemez. ingilizce ortak anlaşma dilidir ve hakemler futbolcular ve teknik ekiple konuştuklarında ingilizce kullanırlar, kendi aralarındaki konuşmalarda değil. nitekim kırmızı kart gibi son derece kritik bir karar söz konusu olduğunda hemen o an müdahale etmek gerektiği için hakemlerin kendi aralarında bu durumu kendi ana dilllerinde konuşmaları kadar doğal bir şey yok. mesela havacılıkta da durum böyledir. normal hallerde ingilizce konuşulur; ancak ani karar almaları gereken durumlarda pilotlar hemen kendi ana dillerinde iletişime geçerler. çünkü o esnada sürecin yönetilmesi her şeyden daha önemlidir.
edit 5: bu son edit de gerek entry'leri gerekse mesajları yoluyla bana hakaret ve küfürlerini ileten sevgili yazarlara gelsin. türkiye'de neden düşünce üretilmiyor, neden bu topraklarda felsefe yok, neden bizden de bir filozof çıkmıyor sorularının cevabı sizlersiniz. çünkü bu koşullarda bir tartışmayı, fikir alışverişini sağlıklı bir şekilde yürütmenin imkanı yok. sizlerin bir fikri yok; çünkü o fikre temel oluşturacak bir bilgi birikiminiz yok. bu nedenle günün modası ne ise o akıntıya kapılıp yalnızca bağırıyorsunuz. sizler kulaklarınızla öğreniyor, ağzınızla düşünüyorsunuz. bu nedenle kulağınıza neyi üflerlerse ağzınızdan onu bağırıyorsunuz. oysa ben bu kulaklara göre ağız değilim
ayrıca bana sığır diyen arkadaşım. sen bir hayvanın adını hakaret amaçlı bir küfür gibi kullanma cüretini nasıl kendinde bulabiliyorsun? bu yaptığın hayvan istismarıdır. sen bir hayvan istismarcısısın! -
2016 öğrenim kredisi affı
(bkz: cengiz inşaat'ın vergi borcunun silinmesi)
buradan buyurun.
(bkz: doğuş grubu'nun vergi cezasının silinmesi)
buradan buyurun.
900 + 767 = 1667 milyon tl bir kalemde siliniyor, kimsenin sesi çıkmıyor.
vatandaşın borcuna gelince yine ilk tepki vatandaştan geliyor.
biz enayi miyiz diye soruyorsun ya kardeşim; yukarıdaki tabloya bir bak ve cevap ver lütfen.
sence biz neyiz?
kendi fikrimi de söyleyeyim.
bence malın önde gideniyiz. -
kpss 2010 gk-gy sınavlarının iptali
biliyorum çok uzun oldu; ama olayları ayrıntısıyla anlatmaya çalıştım. lütfen bir şans verin ve okuyun.
öncelikle;
(bkz: normal vatandaşlarımız müsterih olsunlar)
böyle bir ortamda kurunun yanında yaş da yanarken, bu örgütün bu kadar güç kazanmasına sebep olan ve örgütün zamanında yaptığı haksızlıklara göz yuman; hatta üstünü örtmeye çalışan asıl sorumlular yerine masum vatandaşlar zarar görürken nasıl müsterih olabiliriz?
2010 kpss'nin mağdurlarından biriyim; ama görüyorum ki mağduriyetim devam ediyormuş. bu seferde katmerli mağduriyet yaşamam gerekiyormuş. ne için? bazı kesimler zamanında haksızlıklara göz yumdukları için. cemaatin devlet içinde kadrolaşması için her türlü adaletsizliği reva gördükleri için.
o dönemde yaşadıklarımı biraz anlatmak istiyorum. özet geçemeyeceğim, biraz uzun olacak. şimdiden özür dilerim.
sene 2010 dershanede çok zor şartlarda öğretmenlik yapıyorum. işimi bırakıp dershaneye gidip sınava hazırlanmak gibi bir şansım yok. çünkü ailemin maddi durumu iyi değil. çalışıp kendi başımın çaresine bakmak zorundayım. ancak dershane o kadar yoğun ki pestilim çıkıyor; akşam eve gelip sınava çalışsam olmayacak. kendimce şöyle bir plan yapıyorum. nisan'da askere gideyim. askerde boş vaktim olur, orada çalışır, sınava girerim, olmazsa dönünce dershanedeki işime devam ederim.
bu plana uygun olarak nisan celbinde askere gittim. acemilik dönemi çok ağır geçti. zaten dışarı çıkma şansımız da olmadı. bu dönemde sınava hiç çalışamadım. daha sonra ilk çarşı izninde gittim kpss cep kitapları aldım. bir de çıkmış sorulardan oluşan bir soru bankası. daha sonra yaklaşık iki ay boyunca işlerden ve nöbetlerden kalan zamanlarda, bulabildiğim her fırsatta sınava çalıştım. diğer askerler orada burada takılırken, voleybol oynarken, gazinoda maç izlerken, ben yatakhanede, avluda, derslikte, kısacası her ortam ve her şartta sınava hazırlanmaya çalıştım.
nihayetinde sınav günü geldi, çattı. sınava girdim. sınavdan sonra da gayet güzel geçtiğini diüşündüm. ertesi gün sorular açıklandığında gk-gy'den 90 ve eğitim bilimlerinden 91 net yaptığımı gördüm. bu netlerle istediğim yere rahatlıkla atanırdım. bu netlere göre 83-85 puan civarı almam gerekiyordu. askeriyedeki ankesörlü telefondan annemi aradım. müjde verdim. kesin atanıyorum, dedim. sevinçten ağladı kadıncağız.
sonra puanlar açıklandı. 77 kusur puan almışım. tabi gözlerime inanamadım. bir daha, bir daha baktım. nasıl olabilir böyle bir şey?
yine annemle telefonda yaptığımız konuşmayı daha dün gibi hatırlıyorum. anne dedim, bir tuhaflık var. standart sapma çok düşmüş; demek ki insanlar çok yüksek netler yapmışlar; ama sınav da oldukça zordu. bir tuhaflık var, dedim. anlam veremiyorum.
kısa bir süre sonra tuhaflığın sebebi ortaya çıktı. sınavda kopya çekilmişti.
o dönemde sınavın namusunu ve vatandaşların emeğini korumakla mükellef olan sorumlular ösym başkanı ünal yarımağan, eski milli eğitim bakanı hüseyin çelik (4.11'den itibaren izleyin) ve hatta başbakan recep tayyip erdoğan ayrıca (bkz. tatmin oldum)bu kopya skandalını ört bas etmekle meşguldüler.
ayrıca şunları da hatırlayalım: bu olaylar ortaya çıktıktan bir süre sonra ösym sonuç açıklama sistemi değiştirilmişti. ayrıca 2011 ygs şifre skandalı ve 2012 kpss soru sızdırma skandallarından sonra da soruların yayınlanmaması uygulamasına gidilmişti. bu ört bas etmek değilse nedir?
o dönemde konuyu gündemde tutmaya çalışan çok az kişi vardı. bunların başında türk eğitim sen genel başkanı ismail koncuk geliyordu. cemaat bu süreçte türk eğitim sen'i de çeşitli kumpaslarla ve kendi polisi ve yargısıyla yıldırmaya ve kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmaya çalıştı.
bkz.
bu süreçte ben memleketime dönmüş, yeniden dershanedeki işime başlamıştım. artık bu yaşananlar yüzünden atanmaktan ümidi kesmiş, devletime olan güvenimi kaybetmiştim.
çünkü her şey ayan beyan ortadaydı ve hiçbir şey yapılmıyordu:
1
2
3
4
5
(biraz araştırılacak olursa daha da fazla bilgiye rahatlıkla ulaşılabilir; ama şu an hiç kimse o dönemdeki sınav belgelerine; yani soru kitapçıkları ve optiklere ulaşamaz; çünkü savcılık ve polis tarafından söz konusu deliller imha edildi.)
1
2
derken kopya çekildiği iddiaları o kadar ayyuka çıktı ki yetkililer hırsızları yakalamak ve puanları yeniden hesaplamak gerekirken, göstermelik bir şekilde eğitim bilimleri sınavını iptal ettiler. bu tabi hiçbir şey ifade etmiyordu. hırsızlara, kopyacılara hiçbir zararı dokunmadığı gibi sınava yeniden hazırlanmak durumunda kalan vatandaşı mağdur ediyordu.
ayrıca atamalara bir gün kala sınav geçersiz sayıldığı için atamalara da başvuramıyorduk. bu nedenle 2009 yılında sınava girenlere haksız bir avantaj doğmuş ve arkadaşlar daha düşük puanlarla rahatlıkla atanmış oluyorlardı. ben 90 netle atanamazken, 80 net yapmış bir başka arkadaşımız oluşan bu durumdan ötürü kolaylıkla istediği yere atanmış oldu. ardından bir de bu tarihlerde doğu hizmeti affedildi. anlayacağınız iki üç kere art arda mağdur edildik.
sonrasında eğitim bilimleri sınavı tekrar edilecek ve herkes önceki yerlerinde sınava girecek denildi. tabi ben memleketimdeyim, askerliği yaklaşık 1000 km ötede, başka bir ilde yapmışım. sınav yerim orası. bir yandan çalıştığım için oraya gitme şansım yok. benim için her şey bitti, demiştim o an. sonra yeni sınav için başvurunun son gününde karar değiştirmişler, farklı bir yer isteyebilecekmişiz. bunu bana saat 3 -4 civarı annem arayıp haber verdi; yoksa ben başvuru yapmayacaktım zaten gidemeyeceğim için. sonra o 1-2 saat içinde başvurumu yaptım. kalan sürede de sınava tekrar hazırlanmaya başladım. (gerçekten şans eseri yaşıyoruz bu ülkede. bütün hayatımız, geleceğimiz böyle tesadüflere bağlı.)
bu 1-2 aylık süreç benim için çok zorlu geçti. haftanın 6 günü her gün 8 ila 12 saat ders anlatıp akşam da bana kalan 4-5 saatlik sürede ders çalışıyordum. askerdeki kadar da verimli olmuyordu. çünkü askerde sadece bedenen yordun oluyordum; ama zihnen hiç yorulmadığım için çalışmak daha verimli oluyordu. bu süreçte hem bedenen hem de zihnen çok yorulduğum için ders çalışmak tam bir ıstıraba dönüşmüştü benim için.
bin bir güçlükle sınava yeniden hazırlandım ve girdim. sınav sonuçları açıklandı. aynı neti yapmıştım. zaten bu koşullarda yükselmesi pek mümkün değildi de düşmediğine sevindim.
ancak puanımda az da olsa bir artış oldu. kopyacılardan sınava girmeyenler, hazırlanamayanlar, tekrardan giremeyenler falan standart sapmayı yükseltti sanırım. 79 kusur oldu puanım. tabi yine de olması gerekenin çok altında. bu puanla ilk atamada atanamadım doğal olarak. sonra haziranda tekrar yapılan atamada her şeyden ümidi kesmiş olarak başka bir ülkeye taşınma planları yaparken adeta son dakika golüyle atandım.
sonra devlet okulunda öğretmen olarak göreve başladım. asaletim tasdik oldu, memur oldum. 5 yıldır da bu görevimi en iyi şekilde yerine getirmek, maaşımı son kuruşuna kadar hak etmek için canla başla çalışıyorum. bu 5 yıllık süreçte önüme başka fırsatlar çıktı; ancak kazanılmış hakkıma güvenerek ve kendi özel durumumdan ötürü bunları değerlendirmedim. (2 yıl önce öyp'yi kazanmıştım; ancak özel durumlarımdan ötürü son anda vazgeçmek zorunda kaldım.)
şimdi bana diyorlar ki kendi alnımın teriyle, onca olumsuzluğa rağmen yılmayıp gece gündüz çalışarak kazandığım, anamın ak sütü gibi helal olan işim elimden alınacakmış.
bütün kurulu düzenim, bugüne kadarki çabam, kısacası bütün hayatım elimden alınacakmış. (iki gündür böyle bir şey olursa karımın yüzüne bakıp da bu durumu nasıl açıklayacağım diye düşünüyorum. evliliğim bitecek, hayatım bitecek muhtemelen. bunun vebalini kim, nasıl ödeyecek?)
neden? benim bunda suçum, günahım ne?
cemaat elemanı olmamak mı, soruları çalmak için uğraşmak yerine oturup ders çalışmak mı, devletime güvenmek mi, devletin masum vatandaşlarını asla mağdur etmeyeceğine güvenmek mi, adalete inanmak mı?
söyleyin nedir benim suçum? neden ben ve benim gibiler mağdur ediliyoruz?
not:
2010 kpss kopya skandalı diğer skandallardan daha öne çıktığı için şu an konuşuluyor belki; ama sadece bu skandalın soruşturulması ile adalet temin edilebilecek mi?
polislik sınavlarında cemaatin soruları çaldığı yıllardır bilinen bir gerçek. ayrıca askerlik sınavlarında da sorunların çalındığı artık ortaya çıkmış durumda.
14 yıl boyunca soruları çalmışlar
bunları da geçelim.
2012 yılında yapılan kpss sınavında da sorunların çalındığı ortaya çıkmıştı. o dönemde ve sonrasında da bu konuyla ilgili hemen hemen hiçbir çalışma yapılmadı.
1
2
ayrıca yine 2011 yılında da ygs sorularının şifreli olduğu ortaya çıkmıştı.
1
2
bütün bunlar ortadayken yine göstermelik bir şekilde sadece 2010 kpss'nin iptali adaletin temini için yeterli olacak mı acaba?