zephyrantes5
profili

  • y kuşağının evlenememesi

    yanlış önerme.
    ben etrafımdaki herkesi everdim. üstüne çocuk bile yaptılar, okula yolluyorlar.

    bugün iki tanesi ile görüştüm. birini kocası iş için ankara'ya gidiyormuş. "ohhh bee" diye bayram ediyordu. 5 sene önce evlendiler, aşk evliliğiydi. şu an adını koyamasa da psikolojik şiddet görüyor, geçen sene boşanacaklardı, gün vs alınmıştı. 15 gün kala vazgeçip çocuk yaptılar.

    bir diğeri ise karı-koca memur. babasıyla sıkıntılı bir ilişkisi vardı, taa gençliğimizden beri. kendisini sevdiğini belirten ve niyeti "ciddi" olan ilk adamla evlendi. sonrasında adam, arkadaşımı ailesiyle yaşamaya ve hatta kapanmaya zorladı. şimdi 2 çocukları var ve arkadaşım 2 çocuk, ev ve geçim sıkıntısı ile mücadele ediyor.

    bir diğeri daha var. o, liseden beri birlikte olduğu çocukla evlendi. ama zaman içinde yonttuğu ve ikisi de olgun ve geçinmeye gönüllü oldukları için büyük krizler yaşamadılar neyse ki*. sağ olsun beyi evde ütü vs yapan minnoş biri. ama sorsan ilişki sönmüş durumda. bir de oğlanın aile tarafından kardeşleri biraz sıkıntılı, kızın babası alkolik ama işte yine birbirlerini iyi idare ediyorlar.

    benim etraftan gördüğüm, genel anlamda kadınlar kocalarından şikayet etmeyi seviyorlar. adamların ne olup bittiğine dair en ufak fikirleri yok. bence ortalama bir adam, ortalama bir kadının bir gün içerisinde kafasından geçenleri 24 saat boyunca tecrübe etse, kafası patlardı.

    2 çocuklu olandaki o ince pişmanlığı seziyorum.
    ha, ben bekarım diye her gün alemlerde değilim. hatta tek başınalık epey zor. hayat arkadaşı ya da yol arkadaşı müessesesine inanırım. yolda yürürken sohbet edecek, yorulunca yaslanacak birilerinin olma fikri bence güzel.

    ama evlilikler bu çerçevede kurulmuyor. ilişkiler de öyle. genel bir fiziksel ve/veya ruhsal birbirini s*kme anlayışı hakim.
    evlenince de birbirimizin hayatını s*kmiş oluyoruz genelde.

    yöneticim "evlilik bir altın kafes; bekarlar girmeye, evliler çıkmaya uğraşıyor" demişti geçenlerde.
    şahsen ben etrafımda pek iyi örnek görmediğim için, bu işi ciddi boyutta düşününce korkuyorum çünkü 5 sene önce düğününde göbek attığımız insanlar ya boşandı ya da şu an çok da mutlu değiller.

    doğrusu, güzeli nerede bulunur bilmiyorum. ama evlilik olgun ve doymuş insanların işi, bunu anladım.
    onun da bir yaşı yok. gerçekten kısfmet.

  • biz bize yeteriz türkiyem'in ingilizcesi

    "fresh and young republic fucked by islamic gangsters"*

  • ekşi itiraf

    20 senedir delinin tekiyle aynı evi paylaşıyorum. hatta tescilli 20 sene. tescilli olmayan kısmı ile birlikte 8+20.
    gına geldi amk. gına.
    baktım olmayacak ben de delirdim; o da kar etmedi. insanlar o halimi de kabul etmiyorlar.

    çocukluğumdan beri fahri psikologluk yapıyorum. bazısını iş yıpratır; yüzü, elleri çabuk eskimiştir falan. benim ruhum eskidi amk. akşamları kapının önüne kadar gelip, girmemek için elimdeki her şeyi verebileceğimi hissettiğim ama s.ke s.ke yine o kapıdan girdiğim günler oldu.

    çok yoruluyorum lan. hadi ben kendimi bir noktaya kadar kurtardım da; gözümün önünde aynı şeylerin defalarca, her gün loop'a girmiş gibi yaşanmasından bıktım artık. gerçekçilik de kar etmiyor. o zaman da ruhsuz/nankör/düşüncesiz oluyorsun. "bu da senin gerçeğin işte gerizekalı" desen kendine, bir yere kadar idare edebiliyorsun. evde sürekli kendisine ilgi, özen gösterilmesini isteyen, 30 yıllık eskimiş köhne bakış açılarının benimsenmesini ve sözüne göre hareket edilmesini bekleyen biri var. sürekli kurban psikolojisi yaşayan ve bunun üzerinden evdeki diğer 4 kişiyi birden suçlu hissettirmeyi başarabilen bir manyak. sırf bir gün kendisine bakılsın diye 3 çocuk yetiştirmiş, dış dünyadan zerre haberi olmayan, tek başına bıraksan otobüse binip a noktasından b noktasına gidemeyen, fakat ahkam kesmeye gelince evdeki herkesi itin götüne sokabilen biri. öyle şımarık ki, kendisini doktora götürmek için işini bırakıp gelen babama rahatlıkla "ben vazgeçtim" diyebiliyor. gerçi bu hale gelmesindeki en büyük etkenlerden biri de babamın yaptığı her hatayı daha büyük tavizler vererek kapatmasıdır.

    panik atağı var, uykusuzluk problemi var psikologa gitmeye ikna edemiyorum. yüksek tansiyonu var, ilaçları iki haftadan uzun süre kullanmıyor; ne zaman bir altın gününde çok yese hamur işini tekrar fırlıyor tansiyonu. menopoza girdi, kadın doğuma gitsin diye ikna etmem 2 senemi aldı. sorunlarını dua ve hocalarla alt etmeye çalışıyor. delireceğim amına koyayım.

    keşke asla ama asla evlenmeselerdi. bu cümleyi 10 yaşından beri her gün kuruyorum ben.

    bu kişi benim annem. hasta oldum diye kendisi hastayken çorba yaptı. biliyorum, ben iyileştikten sonra daha kötü hasta olacak ve ben kendimi yine bok gibi hissedeceğim.

    onu hasta görmeye tahammülüm yok. annemi hasta değilken seviyorum. bunu söylemekten de gocunmuyorum. çünkü çocukken psikolojimin ağzına sıçıldı benim. kimse için hayatımdan taviz vermeye niyetim yok.

    en büyük korkum, onunla bu kadar uzun vakit geçirmiş olmam dolayısıyla onun gibi olmak.
    hayattan neredeyse tek isteğim, annem gibi bir kadın olmamak. annem neyse/ benim için neyi temsil ediyorsa taban tabana onun zıttı olmak istiyorum. elimden geleni ardıma koymuyorum.

    yeni yıldan tek dileğim ise yenilik. yeni ev. yeni iş. hatta yeni bir coğrafya. her gün ölümü düşünmekten de sıkıldım. siktir olup gittiğim herhangi bir yeni düzen.

  • ekşi itiraf

    gerçekten mi, o kadın mı?
    erkeklerin bakımlı kadın merakını anlıyorum, paspal sevmek meeh, zor tabii. ama peki ya o tırnaklar, üstüne beşinci sınıf öğrencisi dağ resmi çizmiş gibi? nasıl tutuyorsun mesela elini, sanki her an toprağı çapalama ihtiyacına karşılık vermesi için uzatılmış tırnaklar ile birlikte. sevişirken batmıyor mu, haddinden fazla?
    peki ya o tamı tamına bir saat kabası süren makyaja ne demeli? sevgilinin tenini mi öpüyorsun, yoksa fondöten ve bilumum kapatıcı mı yalıyorsun? hakikaten merak ediyorum, kitaplığı "şeyleri kafaya takmama sanatı" falan filan ile dolduran bir minnoş ile ne konuştuğunu? amerikan güreşi mi?

    ya bu arada kimyagerler el atsın, fondöten yalamak bağımlılık yapıyor mu, şu an çok merak ettim.
    yaşadığınız minnoş aşka ayrıca hayranım, yaptığı suluboya'da onun fıstığı, seninse elmayı temsil ediyor oluşun (ki kabuklu fıstıkta klitoris göndermesi var sanırım, ama elma ile seni ne yapacağız, onu anlamış değilim) +30 romantizmini biraz fazla zorlamıyor mu?

    hmm. sanırım hayır. swh

    zeka ile incelik/zarafet her zaman aynı pakette bulunmuyor. 30'uma yaklaşırken, geç de olsa bunu keşfediyorum.

    zeki biri değilim, ama inceliklere de gözü tamamen kapalı, kör biri olmak isterdim.

    bu yazıda seslendiğim "ulus"un hayatımda zerre kadar yeri yok bu arada. sadece birkaç noktada fikir aşıladı, kopyaladım onu.

    ne istemediğim konusunda hep net oldum, ne istediğimi hiç bilemesem de.
    artık ne istemediğimi de bilmiyorum. içimde katılaşan her ne ise bana yer bırakmamaya başladı, kendi bedenime, hayatıma sığamıyorum. kaçmam lazım. kaçamıyorum.

  • hayat şarkısı

    "nihayet sevişen bir başka dizi çifti" ile türkiye bir kez daha rahatladı...

    şömine başında sezen'ı çaksan herkes sevişir zaten.

    yalnız bu dizi ile bir gerçeği fark ettim. ben artık bu sevişme sahnelerinde sadece rte'yi düşüyorum, allah belamı versin. her an dizi çat diye kesilebilirmiş gibi geliyor. ne de olsa sevişmek kültürümüzde yok

    son not: hikayesi zorlama olsa da mahir'in oyunculuğu üstüne tanımıyorum. son zamanlarda izlediğim en bomba performansı sergiliyor adam. çok daha iyi ve sağlam senaryoları hak ediyor, benden söylemesi.