gozunu acan maymun5
profili

  • mezuniyet + iş bulma + evlilik + çocuk

    ilk iki level iyi kötü bir şekilde geçiliyor da üçüncü level çok büyük bir stres kaynağı. en azından benim için öyle. modern görücü usullerini falan görünce ciddi ciddi bulantılar geliyor bana. mecazi değil gerçek, psikosomatik bulantılar. bu şekilde mutlu olan çok fazla kişi olabilir. onlara herhangi bir laf etmiyorum. bu tamamen şahsi bir konu. bir şekilde bu stil, kötü bir hayatın ön koşulu olarak kodlanmış kafamda. hangi konuda öleyim daha iyi dersiniz diye bir soru soran olsa cevap olarak bunu verirdim.

    kuzenim daha yeni modern görücü usulü yoluyla nişanlandı. yani söz hakkın var ama hızlı olacaksın. normalde hız da sıkıntı olmaz benim için, ben zaten birinden ya en başta hoşlanırım ya da hiç hoşlanmam. ama işin içinde başkasının hadi hadi itelemesi olunca sinir oluyorum. "bir ay konuştular işte, hadi ne uzatıyorsunuz. laf çıkar." demeler, boş düğün salonuna göre düğün tarihi belirlemeler falan derken iki aydır yeminle içim bayıldı. yalnız bunların bana şöyle bir faydası oldu: bu sırayla giden proje bir hayatı yaşayabilecek bir insan olmadığıma karar verdim. çünkü bu hayat planının kendisi beni hiçbir şekilde heyecanlandırmıyor. özenmiyorum yani, özensem özendiğim şeyi ne yapar eder yaparım. isteklerime ket vuracak kadar iradeli biri değilim. bu işlerin bu kadar da proje olduğunu daha yeni yeni anlayabiliyorum. mesela beni eş olarak hedefleyen kitle belli: özel sektör okumuşları. atanmış birkaç arkadaşım var onları hedefleyenler de ya denk ya üst düzey devlet memurları. ben bunu bizzat yaşıyorum ya. bizzat böyle bir şeyin içindeyim. anlaşmak yok, beğenmek yok, konuşmak-iletişim kurmak yok. ne var? işler falan var sadece işte. memur memurla tayin yapar, iyi olur. memur kadın özelde çalışanları istemez, o yüzden kalan özeldekiler özeldekilere kalıyor falan. hemşire bir arkadaşım var, doktorların ve meslektaşlarının çoğunun antidepresan kullandığından, hayatlarında rutinleri dışında bir sıkıntı olmamasına rağmen eve gitmek istemediklerinden falan bahsediyor sürekli. sorun da tamamen bu zaten. bence hayatlarında, belli zorunlu rollerden başka hiçbir şey yok. herhangi gerçek bir paylaşım veya sevgi yok. yaptıkları her şeyi bir görev gibi yapmış bu insanlar. zamanı gelmiş diye evlenmiş, zamanı gelmiş diye çocuğunu yapmış falan filan. şansa bala bazıları aynı kafada çıkıyor da anlaşıyorlar. peki ya ortak paydada buluşamayanlar ne olacak? ben anlamıyorum, bu insanların duyguları yok mu veya varsa da nereye saklıyorlar? ya da ne hissettiklerini anlayacak kadar kafaları basmıyor mu? hiç mi aşık olmadılar mesela? rahat etmek rahat yaşamak için götlerini kaldırıp çalışmak yerine neden sürekli bir hesap içerisindeler? birkaç aydır oturdum ciddi ciddi bunu düşünüyorum.

    annesi babası "okudun da ne oldu? hadi artık evlen." diye baskı yapan "öylesine evlenmek istemiyorum. birini sevmeden, onunla iyi anlaşmadan evlenmek istemiyorum. ya hemen evlenir de anlaşamazsam ve paylaşacak hiçbir şey bulamazsam?" diye dert yanan çok fazla arkadaşım var benim. hani şu sözlükteki otuzluk teyze klanından. kimseyi beğenmemekten, herkesi reddetmekten falan değil. sadece normal insani paylaşım aradıkları için bu durumdalar. karşı cinsten hayat garantisi değil de daha farklı incelikler bekledikleri ve sırf bu yüzden sürekli hayal kırıklığı yaşadıkları için. ve onlar da bu şekilde düşünüyorlar. proje hayattaki rolleri oynayacak kadar düşük farkındalıklı değiliz demek istiyorlar aslında. ama toplum, böyle düşünen insanları dışlıyor. her kanaldan ''sen eksiksin.'' mesajı veriyor sürekli. halbuki eksik olan bunların tamamını seçerek değil de bir görev gibi yapanlar. bu kadar insanın bu şekilde proje yaşadığını düşündükçe aklımı kaybedecek gibi oluyorum. benim kafam hiçbir şekilde bunu almıyor gerçekten.

    bazıları da diyor ki ''40'tan sonra yalnızlık çok zor, evlen diyen teyzelerin lafına gelirsiniz.'' en kötü yalnızlık bile istemediğin tiyatroyu oynamaktan ve kendini bunu istediğine inandırmaktan daha onurludur. velhasıl üçüncü level'de kendini iyi dinlemek, baskı veya anlık hezeyanlar sebebiyle ''evleniyorum'' kezbanlığı yapmamak ve şöyle bir durup düşünmek lazım: tamam evleniyorum ama görev bilinciyle mi yoksa cidden biriyle bir hayatı paylaşmak için mi? zira bazı hataların dönüşü çok zor ve de sancılı olabilir.

  • çamaşır kurutma makinesi

    sözlükte de amma övülmüş. iyi hoş tabii de kesinlikle bir bulaşık makinesi değil.

    bulaşıkları kendi kendine toplayan bir şey icat edilene kadar en iyi icat bulaşık makinesidir. aksini iddia eden de fetöcüdür. evlenecek olsam eve kocadan bile önce bir tane bulaşık makinesi alırım. ev deyince bile aklıma direkt bulaşık makinesi geliyor. çamaşır çitiler, tokaçlar,* kurusun diye elli kere asar ve toplarım ama bulaşık deyince sinir oluyorum çünkü. depresyondayken bulaşık çıkmasın diye aylarca plastik tabak, çatal vb. kullanmış bir insanım. hadi bakalım eyyorlamam bu gadar.*

  • erkeklerin sevgili olmak istediği kızda aradıkları

    nezih ve akıllı beyleri tenzih ederek söylüyorum: kezbanlık, her yaşta ergenlik, en fazla ortalama zeka. hatta mümkünse salaklık. affedersin kendi kapasiteniz o kadarına yetiyor çünkü. hiç boşuna bana kendini bir şey sanan kız modeli falan demeyin. az biraz akıllı kızla muhatap olmak hoşunuza gitmiyor. hemen karşı cinsinizle güç yarışına giriyorsunuz ya ezik gibi. daha saf olanları idare etmek hem kolayınıza geliyor hem de size kendinizi güçlü hissettiriyor.

    bu kanıya şuradan vardım: allahın cezası, turuncu kafası kopasıca zuckerberg yüzünden her şeyden haberim oluyor. 23'lük, akıllı, nezih ve tatlı arkadaşıma yapmadığını bırakmayan 30'luk kart zampara gitmiş 19 yaşında, arkadaşımın tip olarak tıpatıp aynısı bir kız bulmuş. o kadar benziyor ki şaşkınlıktan ekrana bakakaldım. kızın profilinde ''kün feyekün'' yazıyor. etraflıca bir stalkladım. ağzından küfür düşmeyen, özenti ve saf bir tip. yaşına göre olgun değil, daha çocuk desem yeridir yani.

    bu kapasitesiz lavuğun kesin burada hesabı vardır. inşallah okursun bunu. kızlar aşk acılarını yakın gördükleri kişilerle paylaşırlar. ne kadar kapasitesiz bir lavuk olduğunu zaten yaptıklarını duyunca anlamıştım ama bir kere daha kanıtladığın için sağ ol. kız biraz üzülmüştü lakin resmen senden kurtulmuş. boşuna acılanıyormuş, gitsin bir kurşun döktürsün bence.

    edit: mesajlar atılmış "yok efendim ne münasebet? biz öyle kızı istemezük." diye. size demedim ki salak olanlara dedim. az biraz aklı başında olan dengini bulana kadar epey bir sap geziyor zaten. şu devirde sapsan karşı cinste aradığın belli kriterler var ve taviz vermiyorsun demektir.

    muhatap olduğunuz karşı cins sizi yansıtır. çoğunuz, bu gerçeği sevgililikte göz ardı edip evlenirken de ideal kadın arayarak iki yüzlülük yapıyorsunuz. evlenirken utanmasanız köylerinizden helal süt emmiş kız getirtirsiniz yani. ayrıca rahmetli babaannem ve dedem arasında bile 8 yaş vardı. sene 2017 oldu. 30 yaşındaysanız liseyi yeni bitirmiş çocuklara da sulanmayıverin ya mümkünse. kardeşim var o yaşta, sizin rezil hareketleriniz gözümü korkuttu resmen. yeni kuşak diye her 18-19 yaşındaki kızın daha önceden 47859394 sevgilisi olmadı. "bunlar nasılsa alışık, öyle kekler takılırız." diyen dilinizi kopartır, gözlerinizi dolmalık biber oyar gibi oyarım vallahi.

  • gonca vuslateri

    ''hiçbir türk erkeğinden çocuk yapmayı düşünmüyorum.'' deyip dün gizlice bir türk ile evlenen abla.

    gündemi pek takip edemediğim için böyle bir şey söylediğini atlamışım. kezban faşizmi de bu kadar oluyormuş demek ki.* (bkz: bir rahatsızlık olarak faşizm)

  • mansur yavaş

    mhp'ye yamanmaya falan çalıştığı yoktur. en baştan beri mhp'lidir zaten. devlet bey, potansiyel tehlike gördüğü için kendisini çeşitli olaylarla partiden uzaklaştırmıştır. siyasetin arka planından pek haberiniz yok tabi; olmasın da zaten. chp'den aday oldu diye zırlamadan önce niye chp'den aday oldu diye düşünmesi lazım bazılarının.

    bugüne kadar sustum ama biraz anlatayım: kendisi, bir hiç olan anadolu ilçesini yoktan var etmiştir. kadının adı olmayan yerde kadınların çalışmasını normalleştirmiştir. fark ettiyseniz siz barzolar hala burda kadının x'i kadının y'si diye tartışıyorsunuz. hala, karşınızdaki kadının ezik olmasını istemek, öyle değilse de bir şekilde canını yakmak gibi içsel ilkel dürtülere sahipsiniz. şimdi bunu okuyan olursa beni feminist diye etiketler. niye? çünkü doğruyu söylüyorum. halbuki gayet ataerkil kültür çocuğu, cinsiyetlerin farklılıkları olduğunu düşünen, eşitliği değil eşit haklara sahip olmayı savunan bir insanım.

    ilçedeki değişimi de sadece gören, bilen ve yaşayan anlayabilir. ilçe tamamen esnaf kafası ile hareket ettiği için ''ilçesi mansur yavaş'a oy vermedi.'' gibi durumlar ortaya çıktı. zihniyet kolay kolay değişebilen bir şey değil. zihniyet anadolu çomarı yea'cılarla değişecek bir şey de değil. ülkede birileri eğitimsizse sorumlusu devlettir ve bunun lamı cimi yoktur. büyük adamlar, sürekli eleştirerek değil; bütün imkanlarını kullanıp durumu düzeltmeye çalışarak kendini belli eder. bakınız; mustafa kemal atatürk. ülkeyi yoktan var etmiştir. bu millet köylü yea demiş midir? ne dediğini ben mi hatırlatayım? ilçeyi yöneten biri düzeltmeye ilçeden başlar, doktorsa işini daha özenli yapar, ögretmense bu çocuklar buranın geleceği diyerek çalışır vs vs. buraya herkesin kendi işini düzgün ve de kimseyi mağdur etmeden yapmasını koyabilirsiniz. bunlardan sonra durumu düzeltir düzeltemez; bu gene halkın takdiridir. gerçek demokrasi budur, sizin kendi istediğiniz olmayınca birilerini yerden yere vurmanız eski rejimin farkli bir tezahüründen ibarettir. düşünün ki bu adam, büyükşehir belediyesi seçimlerinde her kesimden insanın takdirini kazanacak kadar aklıselim bir insan olmasına rağmen melih gökçek'i tahtından indiremedi. bazı tarikatler ''para ve menfaat nerdeyse tarikat de ordadır'' felsefesini benimsedikleri için... sonuçta herkes yönetilmek istediği kişice yönetilir. söz konusu kişi büyük harflerle tweet atan twitter gülü melih gökçek de olsa bu böyledir.

    çünkü ülkede kafası çalışan, artniyetsiz insanlara hiçbir şekilde tahammül yok. siyasetten tut, da normal insan ilişkilerine kadar. doğru söylüyorum diye kovulduğum köylerden biliyorum. burda çeşitli ithamlarda bulunanlar da çok iyi biliyor ki ne derlerse desinler ''gerçek'' değişmez. hayatımda sığındığım yegane liman budur: gerçek gerçektir; inkar etmek, kabul etmemek sadece ahmak insan işidir. o yüzden; hatalıysan kabul et ve de telafi et, kim ne derse desin doğru bildiğini yap, birine haksızlık yapan herkese yapmış demektir; asla haksızlığın yanında durma, hatta gerekirse bu uğurda en sevdiklerini bile kaybet. keşke bunların hepsini elimden geldiğince değil de yüzde yüz gerçekleştirebilsem.

    doğanın kanunu bu, bu tip insanlar bir yerlerde hep var olacaklar. bu mansur yavaş olur, başka biri olur. isim çok da önemli değil. böyle insanları manipüle ederek sadece siz kaybedersiniz: gerçek algınızı, -şayet varsa- değerlerinizi, doğrularınızı... bunların olmadığı bir hayat sizi ne derece tatmin eder onu da kendi takdirinize bırakıyorum. eder diyorsanız sorun yok. ama etmez diyorsanız ben ne diyebilirim ki. ömür boyu yalanlarla, kaypaklıklarla, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarak, birilerini ayağını kaydırarak yaşayın. hayattan tatmin beklemek yerine bunları özümsemeye bakın. başka şansınız yok. çünkü; en büyük eşeklik bile bile yapılandır. ayrıca "boşa geçmiş ömre yaşam denmez" sarı çizmeli mehmet ağalar; bunu da unutmayın, yazın bir yere.