oculomotorius8
profili

  • entelektüelliği bir anda yok eden şeyler

    bununla ilgili aslında geyik yapmak değil ciddi ciddi oturup düşünmek gerekir. entelijansiya'yı ne bitiyor ve bitirdi diye. ortamlarda geyiğini yapmak güzeldir de "entel dantel" vs diye aşağılamak tatlı gelir ama işin aslı enteliyansiya'nın olmadığı toplum uzun sürede varlığını koruyamaz.

    kim bu adamlar? aslında rusça'da aydınlar demek. ama bu adamların bi özelliği bir niteliği var. bunlar senin benim gibi insanlar değiller. bunlar amerikayı, avrupayı bir vatandaşı kadar iyi bilen insanlar. en az 2 3 dili akıcı olarak konuşabilen insanlar demek. o da en az. bunları bi "sosyal tabaka" olarak görmüyorum ben kendi adıma. bunlar kaymağı toplumun. en tepedeki en ileriyi görebilen insanları. öyle tabaka haline getirecek kadar bir sayı elde etmen zaten olayın mantığına ters. çünkü tabaka halinde yetiştirmeye çalışırsan bu defa kalitesini düşürürsün elinde kendini entelektüel birikime sahip olduğunu düşünen orta sınıf-burjuvazi arası olmamış bir sınıf yaratırsın.

    bizde bir eksiği de var tabi. entelijansiya'nın aslında makbul olanı doğuyu batıyı, uzak doğuyu ve uzak batıyı bilmesi iyidir. bizdekiler genelde bunlardan sadece birisini bilirler.

    ne işe yarıyor peki bu adamlar. kimler bunlar. bunlar yıllar önce malum çevrenin "monşerler" deyip ötelediği, küstürdüğü insanlar. dış ilerinde bolca vardı bu insanlardan. yıllarda avrupanın çeşitli yerlerinde yaşamış, osmanlıdan beri gelen belli bir diplomatik kültürün sürdürücüleri bu insanlar. şimdi ki diplomatik başarısızlıkların da temel sebebi bu insanların tamamen el çektirilmiş olması.

    üstelik toplumların ciddi şekilde onları yönlendirmesi gereken insanlar olması görüşündeyim. bunların "kanaat önderleri" haline gelen yeni nesil ağalık sistemi şeklinde değil böyle kültürlü insanların oluşturduğu toplulukların önderliğinde olması gerekir. yazarlar, besteciler, düşünürler, devlet adamları, bilim insanları vs vs. bu insanların topluma daha fazla düşüncelerini duyurması gerekir. yani prag'da kafka tek başına değildi. bir entelijansiya'nın içindeki bir parçaydı sadece. ondan beslendi, onu ve halkını besledi. veya sigmund freud bir viyana kültürünün eseriydi. etrafında kendisini besleyecek yada kışkırtacak bir çok dengi vardı. beslendi ve besledi. yine mesela fransız ihtilalini de yönlendiren yazarlar. bunların hepsi ve çok daha fazlası birer topluluğun doğurduğu ve gebe bıraktığı sonuçlardı.

    yani her ne ise bu bi anda yok eden şey: belli ki bizdekini çok temelden yok etmiş. hiçbir zaman öyle ciddi ciddi oluşmadı belki.

    ama olması lazım. belki de bu toplumun en temel sorunu hep bu oldu. bir entelijansiya ve onu anlayacak kapasiteye sahip bireyler. evlendirme programı izlemek yerine açıp iki sayfa kitap okuyacak kadınlar mesela. biliyor muydunuz türlerin kökeni'nin ilk basımlarının kadınların çay partilerinde okuyup tartıştığını? yada fransız kadınlarının oturup coğrafya kitapları tartıştığını.

    evet ortada çok bariz bir durum var ki özellikle avrupa için hitler'in verdiği en büyük zarar belki de buydu. paris, viyana, berlin, frankfurt, münih, prag, varşova gibi pek çok übüyk avrupa kentinin entelektüel çevresini darmadağın etti. pek çoğunu amerika'ya kaçırttı. ki amerikanın bu kadar devasa hale gelmesindeki en önemli etkenlerden birisi bence budur.

    ha bu demek değil ki sadece bu. troçki geldi geçti bu topraklardan arkadaşlar. alman hocalar geldi bu ülkeye. biz bunlardan ne kadar faydalandık peki? onlardan ne aldık ve onları ne kadar içimize katıp özümsedik. su aktı türk baktı ne yazık ki. elimizde, bağrımızda büyütüp kaçırdıklarımızı, öldürdüklerimizi falan saymıyorum daha.

    velhasıl çoktur yok eden sebepler. ama maharet yaşatmak, yükseltmek ve yüceltmektir

  • yaş ilerledikçe aşık olmanın zorlaşması

    çünkü "aşk yok olmaktır" şeklinde özet geçebiliriz.

    kalanı aslında eyyorlama. o yüzden özetini baştan yazayım dedim. istersen okumayı bırak o yüzden şimdiden.

    devam mı? gel açalım biraz konuyu. gençken daha kolay bazı şeyler. sorgulamamak, aldırmamak daha kolay. korkularınla yüzleşmek; arzularının peşinde koşmak daha kolay. sükunetini korumak daha zor. yok olmak daha kolay; halihazırda zaten yoksan...

    ha ama eğer "var"san, bir yerlere vardıysan, varlığının farkına vardıysan ve de en kötüsü varlığınla yüzleştiğinde ondan hoşlandıysan. işte o zaman aşktan yana kaybetmeye başlamışsındır demektir. bakma böyle beylik sözler kurduğuma benim de bi bok bildiğimden değil. sadece benim bakış açımdan anlatıyorum olanları.

    o anlattığım benlik mevzusu var ya: ondan sonra bazı şeyleri kabullenmemeye başlıyorsun önce. bu çok temel bir özellik de olabilir, bir kavunu kesmeyi becerememek de. tamamen "o an" ne gerektiriyorsa onunla ilgili. bu da başka bir şeyi tetikliyor: korku.

    korkuyorsun. yarın bi gün çocuk sahibi olacağın, hayatını paylaşacağın insanın seninle denk olmamasından korkuyorsun. aşk biraz da denklik ve üzeri meselesi. hiç kendinden aşağıda gördüğü birisine aşık olan görmedim ben. ya daha güçlüdür, ya da güzeldir, ya daha akıllıdır... örnekler uzar gider de "daha"sı baki kalır. maşuk için daima bir "daha" vardır.

    daha'lar azaldıkça aşk da azalır. çoğunlukla geriye fiziksel güzellikler kalır. yani bilmiyorum biraz erkek bakış açısıyla düşünüyorum haliyle ama birkaç defa birlikte olduktan sonra kimse eskisi kadar güzel olmaya devam etmez. dediğim gibi bilmiyorum. belki "bu beni bir ömür boyu bir güzel siker" diyen kızlar vardır yada kadın bakış açısı eninde sonunda buna geliyor olabilir ama çok da sanmıyorum ne yalan söyleyeyim. birkaç defa seviştikten sonra fiziksel güzellikler de anlamını kaybediyor bence herkes için.

    yaş aldıkta aşkın içine "onur" diye bir kavram da gidiyor. onur'suz olmasın aşk. "kuruyup çöle dönsem de pare pare olsam da yenilmem" diyebiliyor insan birkaç defa aşık olduktan sonra. çünkü ağzındaki kendi kanının tadını hatırlıyor. yaptığı anlamsız fedakarlıkları hatırlayıp yapmamaya yeminler ediyor.

    insan birey oldukça aşkı kaybediyor velhasıl kelam. bazı şeyleri kazanmak için bazı şeyleri feda etmiyor muyuz sürekli. içinde duygular kararıyor kabarmasına da biliyorsun ki aşk değil o. içindeki duygularını biliyorsun, dışına vurduklarını biliyorsun. bildikçe de daha rasyonel yaklaşıyorsun. iki kere iki beş etmiyor. gençken öyle değil. sekiz bile çıkarıyorsun yuvarlak hesap.

    şu hani hayırlısını bekleme şeysi de o biraz. bekliyorsun ve şartlarla ihtimaller karşına uygun birisini çıkarınca "nasip" yada başka isimler bulup seviyorsun. yani kimse bana büyük aşklar yaşadıktan sonra evlendiği insan için "aslında hayatımın aşkıymış" demesin. ben inanmıyorum en azından. ha yiyen muhakkak çıkar. çünkü bazen inanmak, sorgulamaktan daha kolay ve tatmin edici

    "alışmak sevmekten daha zor geliyor" ya hani. o hesap. ama bazen de tam tersi işte. alışmak aşkı aramaktan daha kolay geliyor. sevilmek, sevmekten daha konforlu geliyor. aslında galiba herkes onu istiyor. en azından birisi için "önemli olmayı".

    yok olmak, yanıp kül olmak belli bir yaştan sonra hala kolay gelene eyvallah. hayat öyle güzelse ne ala. ama ben galiba kafasını duvarlara çarpa çarpa öğrenenlerdenim. yok olamıyorum. yok olmak istemiyorum. hayallerimi yaşamak istiyorum. uçmak istiyorum. yok lan haplı olanla değil. fiziksel olarak. mono-engine bi uçakla mesela. artık dokunacak kadar yakın olduğum hayallerimi avuçlarımda hissetmek istiyorum. daha da ilerisini görmek istiyorum... ama yalnız ölmekten de bi o kadar korkuyorum galiba. kim bilir. belki hayatımın bir noktasında benim gibi bi manyakla buluşurum.

    hayatıma dokunan, hayatına dokunduğum herkese selam olsun. ama hala yok olmadım. varım.

  • 2016 grip salgını

    ciddi şekilde ülkeyi saran salgın. sağlık bakanlığı her zamanki gibi ölü taklidi yaparak olayı savuşturmaya çalışıyor.

    kesin bir şey var ki lanet bi grip yayılmış durumda ve insanlar ölmeye başladı. acil, kbb, göğüs bölümleri ağzına kadar dolu hastalarla. ben kaç senedir böylesini görmedim. üstelik başka şehirlerde oturan eş dost da aynı durumda. herkes hasta. üstelik acile gelen hastanın da 2 3 serumda ateşi düşüyor.

    peki sebep ne? domuz gribi falan değil öncelikle. o geçti gitti. herkes geçirdi, ölen öldü kalan bağışıklık kazandı. üstelik bu gribi geçirmekte olan birisi olarak söyleyeyim ki bu daha farklı. çok daha ağır, çok daha fazla süründürüyor.

    bana kalırsa sebebi hiçbir sağlık taraması görmeden sınırdan alınan mülteciler. zaten adamlarda sefalet diz boyu hastalık için mükemmel ortamı yaratmış olmaları pekala mümkün.

    edit: dedim ya salgın işte ortalık karışmış haliyle. gerçi sabah bu entry'i girdiğimde bu kadar dikkat çekeceği aklıma gelmezdi açıkçası. o yüzden öyle çalakalem yazdım. bazısı bu yüzden, bazısı harbiden salak olduğu için yazdığımı anlamayıp bana çemkirenler olmuş.

    başta şunu bi belirteyim ben işin içindeyim zaten. grip nedir nezle nedir bunları ekşiden öğrenecek değilim okulunu okuyorum kaç senedir.

    ama ufacık bilgilendirme olsun diye şunu söyleyeyim sadece. tvde bağırıp durdukları domuz gribi falan hikaye. bi tane grip var influenza a. bu lanet şey genetik shift ve drift diye iki kavram ile genetik yapısını ve dolayısıyla protein iskeletinin komponentlerini değiştiriyor. hemaglütinin ve nöraminidaz. h ve n. h1n1, h2n2, h314n314 bunun varyasyonları sadece. çözüm mü ne? insanoğlunun ilk defa çin'de 2600 sene önce çiçek hastalığı için bulduğu şey. yani aşı.

    şimdi ben bunu söyleyince bazı süper salaklar dönüp diyecek ki sen aşı reklamı yapıyorsun. ki demiş de zaten birisi. öncelikle şunu söyleyeyim o parasetamoller, ibuprofenler, ağrı kesiciler ve daha 10larca sayılabilecek ilaç bedava mı? öpücük karşılığı mı veriliyor? muayene ücreti var hani bildin mi sgk eczanelere kestiriyor. onlar sana bana devlete maliyet değil mi?

    zamanın birinde dönemin başbakanı çıktı dedi ki "ben aşı vurdurmam". gitti artık o adamı destekleyen %40 50 neyse hayatta aşı falan olmaz. yani bu işler siyasi işgüzarlıklar için fazla hassas. aşı olmak kötü bir şey değildir. özellikle risk grubu çocukların ve yaşlıların vurulması hayat kurtarır. buna sağlık personeli ve toplu ortamlarda yaşayan öğrenciler gibi insanlar da eklenmelidir.

    ortada bir salgın var. kabul edin yada etmeyin. ben hastanemin bu kadar grip hastasıyla dolduğunu ne gördüm ne duydum bu kadar zamandır. buraya girilen entryler de aynı aslında. yani şu küçük grupta bile 100 120 kişi hasta. tvde bağırıp duruyorlar domuz gribi diye. sağlık bakanlığı çıkıp herkesi doyuracak bir açıklama niye yapmıyor onu merak ediyorum ben. atom mu parçalıyorlar napıyorlar yani nedir? çık açıkla, şu anda şu seviyede, ileride böyle olmasını bekliyoruz, şu önlemleri aldık, şunları da yapacağız vs. ama yok.

    suriyeliler meselesine gelince: bunlar sınırdan ilk alındığı zamandan beri bilinen bir şey. yahu kimliği belirsiz adama sen zaten neyin sağlık taramasını yapacaksın? adamın adı ne onu bile tam bilmiyorsun. velhasıl elini kolunu sallaya sallaya girdi bu adamlar. aynı şekilde de edirne'ye kadar geldiler.

    bakın arkadaşlar daha önce de bir entry'de bahsettim. biz suriye'ye göre sağlık açısından çok önde bir ülkeydik. idik. artık değiliz. artık kızamık gibi, tuberküloz gibi, çiçek gibi hastalıklar hortladı. ülkede hiç olmayan hayvan hastalıkları, parazitler geldi. grip mi gelmeyecek?

  • chp'nin %30 aldığı bir 2 kasım türkiyesi

  • cehape gelirse herkesin hapse atılacak olması

    "tüm belediyelerde kurumlarda yolsuzluk"

    nasıl da biliyor yedikleri bokları.

  • 10 ekim 2015 ankara terör saldırısının sorumlusu

    suruç saldırısı soruşturulsun önergesini reddedenlerden birisidir. diğeri de onun stepnesidir.

  • melekler istiyor deyip 16 bin lira çalmak

    oğlan demiş "para ver", kız demiş "neden" oğlan demiş "melekler istiyor"

    kız dememiş "ne kadar dolandırıcı bir erkek."

    vermiş parayı.

    duyanlar da demiş ne kadar türkiye bir ülke...

  • evrim teorisi

    zerre biyoloji, tıp veya paleontoloji bilgisi olmayan zerzavatın kanıtlanabilirliğini sorguladığı teori.

    lan andaval, aç önce iki satır bir şey öğren. okuduğun şeylerin ne anlamlara geldiğini bi kavra önce. burada senin yarım aklınla beğenmediğin insanların hepsi dibine kadar biliyor bunları. sen kalkmış boklu götünle "nesnel" kanıt bekliyorsun. ha madem o kadar zekisin yap bir zaman makinası oturup izleyelim türlerin nasıl evrimleştirtiğini. ha madem yapamıyorsun o zaman paleontoloji'nin, genetiğin, moleküler biyolojinin sana sunduğu kanıtlara göre yolunu alacaksın.

    ayrıca reddedilemeyecek kanıt ney lan mal? sen ay'ın ikiye bölündüğüne inanan adamsın benden neyin kanıtı bekliyorsun?