lutfu tellioglu11
profili

  • kızlık soyadını kullanmaya devam eden evli kadın

    bunu hak ve yükümlülükler özelinde değerlendirdiğimizde evet, kadının evlendiğinde erkeğin soyadını alma zorunluluğunun olması saçmalık. bunun önüne geçebilmek için dava açmak zorunda olmak da bir o kadar saçma.

    son derece gereksiz.

    kendi adıma, kesinlikle evlilik düşünmediğim için beni ilgilendiren bir konu da değil. ancak evlilik düşünüyor olsaydım da, eşimin benim soyadımı taşıyıp taşımaması umrumda olmazdı.

    ne var ki; şu halde evlilik kurumunun gereksizliğinin de bu oranda savunulması gerekiyor.

    ikili insan ilişkilerinin devamına ilişkin kuralların kanun koyucu tarafından belirleniyor olmasına karşı olmanız gerekiyor.

    yani evlilik kurumunun varlığına. evlilik için hangi şartların gerekli olması gerektiğine, kanun koyucu tarafından belirlenmiş numerus clausus boşanma sebeplerine. buna komple karşı olmanız gerekiyor.

    “kurallar yine benim dışımda bir teşkilatlı zorlama gücü tarafından belirlensin ama bu teşkilatlı zorlama gücü benim hoşuma gitmeyen kurallar koymasın”*

    anlamıyorsunuz.

    evlilik tarihiyle ve ortaya çıkış amacıyla geleneksel mülkiyet kavramının regüle edilebilmesi için ortaya çıkarılmış bir kurum. insan ilişkilerinin belli bir sistem içinde işlemesini öngörmüş ve ilişkilerin bu şekilde işleyebilmesi için karşı cinslere -evet, evliliğin ortaya çıkış sebepleri, eşcinsel evliliğin öngörülebildiği zamana denk gelmiyor- bir takım cinsiyet rolleri belirlemiş bir kurum.

    bu bakış açısına göre, kadının ev işleri dışında çalışmasına gerek yok. ancak tüm ev işleri ve çocuğun/çocukların bakımı kadının üzerinde. erkeğin ise dışarıda çalışıp artı değer üreterek eve yiyecek sağlaması öngörülüyor. özel mülkiyet anlayışının bir sonucu olan miras da bu şekilde ortaya çıkabilmiş oluyor. bu senaryoda kadına da erkeğe de sadakat yükümlülüğü öngörüldüğü gibi, kadına bekâret yükümlülüğü de öngörülüyor. fiziksel çatışma halinde ise erkekten, çiftleştiği dişi ve kendisinden olan yavrusu/yavruları için ölmeyi göze alabilmesi bekleniyor.

    türkiye için konuşacak olursak, toplum geneline yayılmış haliyle, belki geçtiğimiz 30 seneye kadar uygulanmakta olan da buydu.

    şüphesiz çalışan kadınlar vardı. bekâret beklentisi olmayan erkekler vardı. sadakatsiz erkekler ve kadınlar vardı. maddiyat beklentisi düşük kadınlar vardı. görsellik beklentisi düşük erkekler vardı. kötü anneler ve kötü babalar vardı.

    ancak bunlar toplum geneline yayılmış değildi.

    günümüzde, geçmişe kıyasla yaşam disiplinimizde önemli değişiklikler var. artık cinselliği geçmişe kıyasla daha özgürce, geçmişe kıyasla daha az toplumsal baskı ve dışlanma ile yaşayabiliyoruz. kadınlar da geçmişe kıyasla daha yüksek bir oranla çalışıyorlar.

    ancak bir üst jenerasyonun onayına duyulan ihtiyaçta aynı oranda bir değişiklik yok. kültür, yaşam disiplinimizin değişim hızıyla aynı oranda değişebilmiş değil.

    kadının erkeğin soyadını alma zorunluluğu, mülkiyet ve miras kavramının bir uzantısı olarak, kadının meta olarak değerlendirilmesi suretiyle ortaya çıkmış olan geleneksel evlilik kurumunun bir sonucu. bu sonucu makûl bulmuyoruz.

    peki, çok güzel…

    tamam da evlilik kurumunu neden makûl bulmayı sürdürüyorsunuz öyleyse?

    evlilik kurumunun gerekliliği de yeni yaşam disiplinimize uyumsuz değil mi?

    siz birer meta değilsiniz. bireysiniz. doğru.

    evlenmeden birlikte yaşamayı ailenize kabullendiremiyorsanız ailenizi karşınıza alıversenize. ailenize karşı da birey olduğunuzu göstersenize madem?!

    annenizin babanızın karşısına çıktığınızda neden birey olamıyorsunuz çoğunuz?

    tutarlı olmakta fayda var.

    muhafazakâr yaklaşım gösterip evlilik düşüncesini benimsiyorsanız, yaşam disiplininizi de muhafazakâr olarak uygulamalısınız.

    yok, muhafazakâr bir bakış açısına sahip değilseniz, örneğin batılı bir yaşam disiplinini ve yaklaşımı benimsiyorsanız, öyleyse evlilik düşüncesine uzak da olabilmelisiniz. birey olabilmeli, ailenizi karşınıza alabilmelisiniz.

    “aman inançsız olduğumu gizleyeyim de annem üzülmesin, aman erkek arkadaşımla birlikte olduğumu/yaşadığımı babam öğrenmesin de sinirlenmesin, aman şununla bununla birlikte olduğum bilinmesin de muhafazakâr bakış açısına sahip olan bir üst jenerasyondaki ailemin çevresi ve akrabalarımın bana bakışı ve hakkımda konuştukları/düşündükleri olumsuz yönde değişmesin” gibi kaygılardan kopabilmelisiniz.

    oysa siz tutarlı değilsiniz.

    biraz ondan biraz bundan istiyorsunuz.

    olmaz öyle.

  • 15 haziran 2021 izmir'de avukata saldırı

    görevi gereği hacze giden bir avukatın borçlu tarafından kafasına silah doğrultulması, yere yatırılması, kafasına basılarak silahla tehdit edilmesi olayı.

    hukuk yok, adalet yok, can güvenliği yok.
    malum partiden üst düzey 1-2 tanıdığınız olduktan sonra, yasaların önemi yok.

    sonuç ortada.

    https://streamable.com/6amlet

    izmir barosunun konuyla ilgili açıklaması:
    https://twitter.com/…osu/status/1404789232141574147

  • koyu akp'li yakın akrabaya tahammül eşiği

    akrabalarım içinde akp sempatizanı yok bildiğim kadarıyla.

    ancak iş yerimde ofis boy *koyu bir akp sempatizanı.
    zaman zaman kendisi ile konuşuyoruz.
    gerçekten cehaletin sınırlarının benim hayal gücümün sınırlarının ötesinde olduğunu fark edebilmeme yardımcı oluyor.

    covid-19 vaka sayıları açıklanmazken, her zamanki gibi hükümeti savunuyordu.
    vaka sayılarını açıklamaya karar verdiler. kendisine "gördün mü bak, hatalarının farkına vardılar" dediğimde "peki ama ne değişti?" deme ihtiyacı hissetti. yani sayılar açıklanınca hastalığın da yok olması gerekiyordu ona göre. hastalık yok olmayacaksa, sayıları açıklayıp açıklamamanın ne önemi olabilirdi ki?

    işsizlikten, ekonominin gidişatından, ülkenin kötü yönetiliyor olmasından söz ediyoruz. sürekli olarak "chp de gelse, iyi parti de gelse böyle olur" minvalinde konuşuyor. sosyal demokrat partilere karşı çok kuvvetli bir antipatisi var. ne olursa olsun asla bir sosyal demokrat partiye oy vermez. kendisine ve sözüm ona ideallerine yapacağı bir saygısızlık olarak görüyor bunu.

    hamza yerlikaya'nın vakıfbank yönetim kurulunda yer almasının doğru olup olmadığından konuştuk. "adam ülkesini başarıyla temsil etmiş. elbette adamın hakkı" şeklinde cevap verdi.

    cumhurbaşkanı'nın, kendi damadını bakan yapmasından konuştuk. "hangimiz kendi akrabamıza sahip çıkmayız ki? ben de cumhurbaşkanı olsam, kendi akrabamı, dayımı, amcamı, yeğenlerimi korur kollarım" dedi.

    gelişmiş medeniyetlerdeki uygulamaları konuşuyorduk.
    isveç ile ilgili bir örnek verdim.
    "isveç ülke sayılmaz. benim gözümde isveç bir şirkettir" dedi. gerekçesini sordum. bir şeyler geveledi ama anlatamadı.

    "haritada isveç'i gösterebilir misin" dedim. açtım haritayı.
    gösteremedi.

    "isveç'in başkenti neresidir?" dedim. cevap veremedi. bilemedi.

    "isveç'in yönetim şekli nedir?" dedim. yanlış cevap verdi, bilemedi.

    "isveç'in para birimi nedir" dedim. yanlış cevap verdi, bilemedi.

    "isveç devletinin başı kimdir?" dedim. cevap veremedi, bilemedi.

    "isveç'in nüfusunu yaklaşık olarak da olsa bilebilir misin?" dedim. salladı, tutturamadı.

    "5 tane ünlü isveçli gerçek veya tüzel kişi, sporcu, sanatçı, grup bir şeyler söyle" dedim.

    düşündü düşündü, 1 tane bile sayamadı.

    "zlatan ibrahimoviç de bari" dedim.
    "heh, doğru ibrahimoviç, 1!" dedi. kısa bir süre daha düşünüp "erkan zengin 2" dedi. tıkandı.*

    bakın bu cehalet değil.
    bu kör cehalet.

    cehalet, o konuda bilginizin olmaması ve fakat bilginizin olmadığını bilmeniz demek.
    kör cehalet ise bilginizin olmadığının farkında dahi olmamanız, üstüne de sanki bilginiz varmışçasına fikir sahibi olduğunuz izlenimini yaratmaya çalışmanız demek.

    üstelik üzülerek belirtmem gerekiyor ki bizim ofis boy, bu ülke ortalamasının üzerinde eğitimi olan (liseyi dışardan bitirmeye çalışan) biri.

    ben tahammül etmeyi öğrendim.
    başka çare yok ki. hiç ama hiçbir şeyi, hiçbir koşulda anlayamıyor.
    insana çocuklukta kazandırılması gereken sorgulayıcı yaklaşım, ona kazandırılmamış. şüpheci yaklaşım evlerine hiç uğramamış. onun yerine dini ritüeller ve geleneksel kurallar bütün hayatını sarmış, sosyal çevresi, akrabaları, ailesi tarafından benimsenmiş.

    bu ülkeye dair umutlarınızı çok yüksek tutmanızı tavsiye etmem.

  • zülfü livaneli'yi linç eden ruh hastaları

    (bkz: türkiye'de feminizm)

    merak etmeyin. "gerçek feminizm bu değil" diyenlerin motivasyonunu anlıyorum ve aklı başında olanları, aklı başında olmayan ezici çoğunluktan ayırmayı biliyorum.

    her ne kadar siz "gerçek trp bu değil" denildiğinde aynısını yapabilecek olgunlukta olmasanız da...

    türkiye'de yerleşik feministlerin çok önemli bir kısmı, toplumun diğer bütün kesimlerine sirayet etmiş cehaletten kendilerine düşen payı almış durumdalar. bu ülkenin sağcısı da, solcusu da, atatürkçüsü de, muhafazakârı da, dincisi de, dinsizi de, yobazı da, seküleri de, galatasaraylısı da, fenerbahçelisi de, genci de, yaşlısı da, liberali de, sosyal demokratı da, siyasal islamcısı da, feministi de önemli oranda cahil.

    örnekleme yapmak hoşuma gidiyor.

    bu ülkenin sosyal demokratını alıp, mevcut fikriyle, örneğin, hollanda'ya götürseniz orada radikal sağcı olarak kategorize edilir.

    bu topraklarda yerleşik kültür yaklaşık 1000 yıldır türk-islam kültürü ile şekillenmiş durumda. belki 30-40 nesildir bu şekilde. dolayısıyla üzerine sinmiş olan bu dominant kültürün kokusu ama derinlerden ama yüzeyden, bir şekilde mutlaka geliyor.

    kültürel altyapı bu. adana kebap.

    yanında bir kavanoz var. üzerinde sosyal demokrasi yazıyor. kavanozun içinde eritilmiş sıcak çikolata var. adana kebabı alıyoruz, bu çikolatanın içine batırıp çıkarıyoruz her tarafı iyice çikolata olana dek.

    hemen yanında duran, üzerinde atatürkçülük yazan kavanoza uzanıyoruz. içi granül pasta süsleri ile dolu bu kavanozun. çikolataya bulanmış olan çubuğumuzun üzerine bu süslerden serpiştiriyoruz.

    işte size türk sosyal demokratı.

    feministi de böyle, sağcısı da böyle, atatürkçüsü de, dincisi de, seküleri de.

    feminist olduğunu ileri sürmekle, şu veya bu hakların kazanımı konusunda nasıl adımlar atması gerektiği, nasıl bir strateji izlemesi gerektiği, bu stratejiyi izlerken süreci hızlandırmak adına nasıl taktikler uygulaması gerektiğine dair hiçbir fikri yok.

    satranç oynarken her iki taraf eşit güçlerle başlar partiye.
    belli bir planınız, stratejiniz ve bunlara uygun taktikleriniz yok ise, tüm bunların yanı sıra hesap yeteneğiniz sınırlı ise başarılı olma şansınız yok denecek kadar düşük olur.

    burada ise feministler eşit güçlerle başlamıyorlar oyuna. zaten geride başlıyorlar. iki kale ve bir at eksik bir şekilde başlıyorlar oyuna. mevcut taşlarının tamamına ihtiyaçları var. zaten normal şartlarda dahi işleri çok ama çok zor iken zülfü livaneli gibi bir insanı kaybetmeyi göze alarak yapmaya çalıştıkları şey, bir kalelerini daha oyundan çıkarıp kenara fırlatmak oluyor sadece. piyonu süre süre, ittire ittire kazanabileceklerini düşünüyorlar.

    akıl var mantık var. siz bugün zülfü livaneli'yi, ideal bir ortamda belki eleştirebileceğiniz bir söylemi nedeniyle kaybederseniz, yarın kemal kılıçdaroğlu'nu çok daha kolay kaybedersiniz. o, sizin bu nefret ettiğiniz ataerkil sistemin daha fazla içindedir yetişmiş olduğu kültür gereği. ertesi gün de imamoğlu'nu kaybedersiniz. tamam da kazanmayı umut ettiğiniz hakları tam olarak nasıl kazanacaksınız pardon? ak parti mi size sahip çıkacak mhp mi? aklınız başınızda mı? "kimseye ihtiyacımız yok" diyerek, sizinle birlikte yürüyüşlere katılan erkekleri bile dışladığınızda ulaşacağınız sonuç çok net: kayıp!

    hak ve haklar kazanımı umrunuzda olmayıp, tek umrunuzda olan ilgi odağı olabilmek ise bir şey diyemem. ki önemli bir kesiminiz için aslında gerçek olan bu.

    başaramayacaksınız çünkü cahilsiniz. çünkü aptalsınız. vizyonsuzsunuz.

    başarmak isteyip başaramadıklarınızın, olmak isteyip olamadıklarınızın, yaşamak isteyip yaşayamadıklarınızın ezikliği yüzünden anlamlı hareket edemiyorsunuz. bütün hedefiniz poz.

    bak bakalımcılardan farkınız yok.

    var ya hani her kadın cinayeti sonrası ortaya çıkan, çözüm önerisi olarak bir ceza ortaya atıp "bak bakalım bir daha yapıyorlar mı?" diyen cahiller sürüsü. onlar gibisiniz işte.

    sizden bir şey olmaz.

  • karısının aldattığını ispat etmenin suç olması

    zina suç değildir.
    sadece ve sadece bir boşanma sebebidir.

    zinanın ispatı, iddia edene ait olup, buna ilişkin delillerin dikkate alınabilmesi ve delil olarak kabul edilebilmesi için hukuka uygun şekilde elde edilmiş olmaları gerekir.

    örneğin birlikte olduğunuz insanın, karşı cinsten bir başka insanla aynı otel odasında bir gece geçirmiş olduğunu otel kayıtlarından alarak.

    örneğin birlikte olduğunuz insanın, karşı cinsten bir başka insanla, kamusal alanda veya kendi evinizde çekilmiş fotoğraf ve/veya videolarıyla.

    buradan eşinizin sizi bir hemcinsi ile aldatması durumunun zina kapsamına sokulamayacağını anlamanız da gerekiyor. bunu maalesef kanun ancak haysiyetsiz hayat sürme başlığı ile bir boşanma sebebi olarak görebiliyor.

    üzgünüm eşcinsel arkadaşlar, kanuna göre haysiyetsiz hayat sürüyorsunuz.

    bu elbette şu anlama da geliyor: eğer eşiniz, sizi aldatıyor iken bunu dikkatli bir biçimde yaparsa, kamusal alanda birlikte görünmez ise, aptal gibi aynı otelde kalmazsa, örneğin gidip partnerinin evinde kalırsa, sosyal medyada da bunu açık eden paylaşımlarda bulunmazsa, bunu ispat edebilmeniz mümkün değil.

    dolayısıyla boşanma davanızda dayanak olarak kullandığınız zinayı ispat edemediğiniz için davanız dayanaksız kalır. eşiniz boşanmak istemezse boşanamamış olursunuz. hatta bu dava ile evlilik birliğini temelinden sarsan davranışa sebep olmuş olmakla kusurlu sayılmanız, yine buna bağlı olarak tazminat ödemeniz son derece olasıdır. dava süresince tedbir nafakası, dava sonrası yoksulluk nafakası, müşterek çocuk varsa iştirak nafakası konularına girmeye gerek dahi yok.

    yüzlerce kez söyledik.
    (bkz: evlenmeyin)

    edit: zinanın suç olduğunu ileri süren, daha sonra silinmiş bir entry'e ithafen yazılmıştır.

  • ssk'yı batıran adama ülkeyi yönet diye oy vermek

    kime oy vereceğiniz beni hiç mi hiç ilgilendirmez.
    kastedilen çok büyük olasılıkla chp genel başkanı kemal kılıçdaroğlu. oy verilmesi eleştirilen parti de chp. ben de chp'ye oy vermeyi düşünmüyorum.

    ne var ki, ssk'yı batırmak ile kastedilen şeyi biraz anlamak gerekiyor.

    bak güzel kardeşim,
    ssk, kâr amacı gütmeyen bir kurumdur.
    nitekim kâr edebilmesi için emeklilikte ödeyeceği maaşlar için topladığı primlere rağmen, insanların emekli olur olmaz ölmesi gerekir. şu halde eğer insanlar emekliliklerini doğru dürüst yaşayamadan ölürlerse, ssk (yeni adıyla sgk) kâr etmeye başlar.

    yani teorik olarak insanlar belli bir yaştan sonra emekli olup çalışmadan maaş alabilmek adına prim yatırırlarken, çalışmayı bıraktıkları anda ölürlerse, o zamana kadar birikmiş olan primler bir tür kâr sayılabilir.

    haydi gel ssk'yı hep birlikte kâr ettirelim.
    işe babandan, dedenden başlamaya ne dersin?

  • rusya'da erkeğin aşırı değerli olması

    kadın nüfusunun erkek nüfusundan yaklaşık 10 milyon fazla olduğu bir ülkeden söz ediyoruz.

    bunlara (erkeklere) çeçenler, tatarlar, dağıstanlılar, azeriler, ermeniler, gürcüler de dahil. bunlar da rus toplumunda pek çok diğer toplumda azınlıkların olduğu gibi ikinci-üçüncü sınıf insan olarak görülüyorlar. ekonomik sınıf olarak da ruslara kıyasla daha alt seviyede olmalarının bunda etkisi büyük olsa gerek.

    savaşlarda ciddi sayıda insan (çok önemli oranda erkek) kaybetmiş bir ülke rusya.

    şu halde 10 rus kadını için, 6-7 rus erkeği gibi bir oran ortaya çıkabilir.
    bu 6-7 rus erkeğinin ise belki 1 veya 2 tanesi eğitimi ortalamanın üzerinde, sorumluluk bilinci az da olsa gelişmiş adamlar. orta gelir tuzağının cinsel tatmin başlığındaki halini yaşıyor bu insanlar şu anda. dünyanın 1 numaralı doğalgaz, 2 numaralı petrol ihracatçısı ülkesi. bütçesi fazla veren güçlü bir devlet var. ve durumları bizden birazcık daha iyi olan ancak yine de yoksul bir halk (evet biz de yoksul bir halkız, günaydın).

    dolayısıyla erkek aşırı değerli, doğru.

    ancak hangi erkek?

    avm'de tuvalet temizleyen çekik gözlü 45 yaşındaki özbek said değerli değil.

    metroda çöpleri süpüren 30 yaşındaki şupaşkarlı çuvaş mihail de değerli değil.

    gece parkta 3-5 serseri arkadaşıyla içip içip sarhoş bir biçimde eve gelen, bir oyuncak mağazasında güvenlik görevlisi olarak çalışan moskovalı rus vladimir, yukarıdakilerden daha değerli, evet. cinsiyetler arası nicelik farkı sebebiyle anatoly hiç boş kalmaz. sürekli sevgilileri olur. terk eder, terk edilir. ancak boş kalmaz. kadınlar -ki azımsanmayacak bir kesimi fedakar ve sorumluluk bilinci yüksek- bunun gibi adamlarla biraz da yokluktan birlikte olup onları biraz adam etmeye çalışırlar.

    dolayısıyla zort lojistik firmasının insan kaynakları departmanında çalışan beyaz yakalı ortalama görselliğe sahip emre, bu üçünden de daha değerlidir. onun değeri de moskova'da farklıdır, krasnodar'da farklı, barnaul'da farklı, irkutsk'da farklıdır.

    buna aşırı diyor olmamızın sebebi beyaz yakalı emre'nin orada buradakinden daha değerli olması aslında. bir de kendi değeri karşılığında elde edeceği kadının değeri bizim kadına dair değer kriterimiz güzellik temelli olduğu için çok değerli olması.

    yani biz emre'ye 100 üzerinden 50 puan veriyoruz. karşılığında ortalama güzellikte bir kadın ile, muhtemelen yalnızca evlilik kartını oynayarak birlikte olabiliyor emre. çünkü evlilik kartını oynuyor olması kendi değerini 50'den 60'a çıkarıyor toplum gözünde. dolayısıyla görsel güzellik bakımından -ki temel değer kriterimiz de zaten bu- yine 100 üzerinden 50-60 aralığında bir değer biçtiğimiz bu değeri ile ancak bunu satın alabiliyor. oysa rusya'da emre'ye 100 üzerinden 90 puan veriliyor. hem sayısal bir erkek eksikliği var, hem de mevcut erkeklerin kendini geliştirme gereği/ihtiyacı duymamasından ötürü niteliksel bir farkı da söz konusu. bakın burada emre'nin görsel değerine hiç girmiyorum bile. emre'ye orada 90 puan veriliyor. evlilik kartını oynadığında bu değer belki 95'lere çıkıyor. karşılığında görsel güzellik olarak 85-90'lık birini elde ediyor.

    bizim değerlendirmemize göre (!) 85-90'lık kadını burada elde edebilmesi için kişinin thor olması gerekliliği mi aşırı yoksa rusya'da erkeğe verilen değer mi aşırı? sorulması gereken budur.

    işte bu yüzden gördüğünüz tüm kıro kamyoncuların/tırcıların bile inanılmaz güzellikte rus/ukraynalı/belaruslu/moldovalı sevgilileri olabiliyor. bir adama bak, bir de yanındaki kadına bak diyor olma sebebiniz temel olarak erkeğin bu alışverişi kendisi için diğerinde daha avantajlı bulması.

    aynı ekonomik güce sahip iki ülkeden vergi oranı daha düşük olanda daha fazla sayıda lüks araç olmasından farklı değil bu durum. emre'nin yaptığı, türkiye'de ancak ve ancak 750.000 tl'ye alabileceği lüks aracı -ki bizim lüks araç değerlendirmemiz bu örneğe göre belki de sadece kasasının şıklığı-, rusya'da 100.000 tl'ye alıyor olması.

    araç orada aşırı ucuz değil, burada aşırı pahalı.

  • dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 5 satranç oyuncusu

    en güçlü oyuncular dersek elbette çağın avantajlarını değerlendirebiliyor olmak sebebiyle günümüz oyuncuları yer alır.

    buna göre şu an için konuşacak olursak, bu 5 oyuncunun tamamı, günümüzde de en iyi 5 oyuncu denebilecek oyuncular olur.

    1. magnus carlsen
    2. fabiano caruana
    3. vishwanathan anand
    4. vladimir kramnik
    5. levon aronian

    bu liste tartışmaya açık. çünkü maxime vachier-lagrave, şahriyar mamedyarov, ian nepomniatchi, wesley so, anish giri, hikaru nakamura, sergey karjakin, alexander grischuk, veselin topalov, boris gelfand, alexei shirov, vasiliy ivanchuk, peter svidler gibi pek çok tank gibi güçlü isim de bu listeyi zorlayabilir.

    ancak gelmiş geçmiş en yüksek potansiyelli oyuncular dersek, yani bugünün teknolojik imkanlarına, gençlik yıllarında sahip olmuş olsalardı ulaşabilecekleri maksimum güç bakımından nasıl bir sıralama yapmamız gerekirdi dersek "bence":

    1. robert james (bobby) fischer
    2. garry kasparov
    3. aleksandr alekhine
    4. magnus carlsen
    5. jose raul capablanca
    6. anatoly karpov
    7. victor korchnoi
    8. mikhail botvinnik
    9. mikhail tal
    10. vladimir kramnik
    11. bent larsen
    12. svetozar gligoric

    şeklinde devam etmesi gereken listedir.

    ne var ki bu artık "bence" olmaktan çıkmış bir durum. dolayısıyla benim değersiz subjektif listemin hiçbir önemi yok. bilgisayar analizleri zaten 1 yıllık, 2 yıllık, 5 yıllık ve 10 yıllık peak dönemlerine ilişkin yaptığı analizlerde hamlelerinin doğruluğu üzerine bir sıralama yapıyor.

    buna göre:

    1. robert james (bobby) fischer
    2. vladimir kramnik
    3. garry kasparov
    4. mikhail botvinnik
    5. jose raul capablanca
    6. anatoly karpov
    7. vasily smyslov
    8. mikhail tal
    9. tigran petrosian
    10. max euwe
    11. boris spassky
    12. aleksandr alekhine
    13. vishwanathan anand
    14. emmanuel lasker
    15. paul morphy
    16. wilhelm steinitz

    diğer subjektif yorumlara gelirsek.

    - levon aronian'a göre gelmiş geçmiş en güçlü oyuncu alekhine'dir.

    - magnus carlsen'e göre en iyi zamanındaki fischer gelmiş geçmiş en güçlü oyuncudur ancak garry kasparov gücünü daha uzun süre muhafaza edebildiği için genel anlamda daha güçlüdür.

    - vladimir kramnik'e göre gelmiş geçmiş en iyi oyuncu kasparov olsa da anand'ın da ondan hiçbir eksik yönü yoktur.

    - bobby fischer'e göre paul morphy en iyisidir.

  • nasıl oluyor da ben kutuplaştırıcı oluyorum

    darbeciler hakkında konuşurken:

    - bunu yapsa yapsa kafir yapar diyerek, kendi inancına göre kafir olan, ateistleri ve bunların yanı sıra yine kendi inancına göre inandığı tanrıya göre tek din islam olduğundan, islam dinine mensup olmayan hristiyan ve musevileri de itham ederek olabilir mi mesela?

    birileri darbe yapmaya çalışıyor, cumhurbaşkanı gelip beni de itham ediyor. yani benim insan katletmem normalmiş ona göre. bunu yapsam yapsam ben yaparmışım.

    neden?

    çünkü ateistmişim.

    hmmm, oldu canım, tamam.

  • takılalım ama sevgili olmayalım erkeği

    "bırak seninle evlenip seni "eşim" olarak yanımda görmeye, seninle sevgili olup seni "sevgilim" olarak yanımda görmeye dahi layık bulmuyorum seni. ama seninle yatmaktan yana bir sıkıntım yok. benim için bir nevi escort gibisin. tek fark, escorttan daha hesaplı olman. senin gibi birkaç kişi ile daha aynı anda birlikte olabilirim. ancak senin gibi birine karşı sorumluluk duyacağımı sanıyorsan, yanılıyorsun." cümlesini daha kısa bir biçimde ifade eden erkektir.

    size sürekli böyleleri mi denk geliyor?

    kıyamam...

    (bkz: sad but true)

  • gidilen tatilde tanışılan adamın prens çıkması

    (bkz: 6 milyon euroluk prens)
    (bkz: küçük prens)
    (bkz: çokoprens)