hayatta kalmak gibi bir amacı varsa akllı insandır, candır, iyidir, mantıklıdır.
hayatımda 2 kere sağlam dayaktan kaçtım, zaten kaçmamış olsaydım muhtemelen burada olamayacaktım. o dayaklardan kaçma sonrasında muhallebicide çalışmaya başladım, kendimi dine adadım.* sizlere de anlatayım da öyle çok artislik yapıp gezmeyin.
deli kalabalık volume ı:
izmir’de bilenler bilir üçyol'da uğur mumcu parkı vardır şehrin göbeği, ortaokul çocuğu ne yaparsa biz de onları yapıyoruz. gittik o parkın yanındaki marketten çikolata, kola almışız, banka oturduk yiyoruz, çikolata ve kolayı aynı anda yiyen iğrenç yaratıklarız o zamanlar, bisküvi de var ama olmaz olsaymış, üç idiot otururken, kırmanço bir eleman geldi bisküvimden almaya çalıştı zorla, bir daha saldırdı, ben de yemeğini korumaya çalışan national geographic ayısı gibi tuttum ittim elemanı. vay itmez olaydım arkadaş ! arkasını dönmesiyle;
-ahmet,hasssaan, veliii, tıraaşşaaaaa !!!1bir!!* diye bağırdı ezan okur gibi.
bak allahıma yemin olsun 1000 (bin) kişi toplandı.* yedi sülalemi bir hafta boyunca arasam, evleniyorum desem, onu da geçtim ölüyorum cenazeme gelin desem o kadar insanı bir araya toplayamam. topraktan çıktılar zombi gibi, brandanın üstünden atlayanlar mı, havuzda donuyla yüzerken fırlayıp gelenler mi dersin hepsi toplandı. kimisinin de donu havuzda kalmış dal taşak geldi, sandık ki sikicekler bizi. sağdan soldan gelenler etrafımızı sardılar. dövseler bıraksalar tamam diyorum da parçalarlar ve parçamızı bulamazlar aga o kadar kalabalık.
derken kalabalık yarıldı yarı çıplak bir eleman geliyor...senin haşmetine gurbaaannn, diye ayaklarına sarılacakken baktım bizim mahalleden deli bir arkadaşmış, gelir bizle top teperdi, merhabamız vardı.
- bunlar mı lan sizlere artislik yapanlar??
- evettt aağğbbiiii, hhöööyttrrr!!
- bunlar benim arkadaşlarım lan dağılın !!!! dedi. sonra topraktan gelen toprağa, havuzdan gelen havuza, sağdan gelen sola, soldan gelen sağa gitti ya da benim nevrim döndü ama adamlar gidiyordu, sonra dağıldılar. orda o dayağı yemedikten sonra biraz öğrendim hayatta kalmak ne kadar zormuş.
yaşayan ölüler:
yazlıktayız. güzel bir çeşme akşamı yanımızda kız arkadaşlarımız var ama sevgili değiliz yani harbi arkadaşlar anlayacağınız. üç kız, üç erkek yürüyoruz, akşam yürümesi. hiç başımıza şimdiye kadar bir şey gelmemiş rahatız her zamanki gibi...derken yanımızdan motorla iki kişi geçti. "veleeee fakk yuuu!!!" falan diye bağırdı ya da bağırmadı, ya da ben duymadım. ama bizim çok karizmatik arkadaşımız öyle duymuş, kulağını siktiğim.
- kimi fak yu !! leeaannn röööaaahhhhh orroospu çojukklarıı !! diye abardı.
biz 3 kişiyiz onlar 2 kişi nasılsa. gerçi kendisi de bir kişi değil, yarım porsiyon. fazla masraflı olmasın diye ailesi küçük ve portatif yapmış onu. ama en azından 2,5 diye güvendi herhâlde bize...
çocuklar bu abarmayı duydular ve kenara çektiler. ben zaten anlamam etmem kavgadan kardeşim ama onlar yürüyünce ben de sürü psikolojisine girdim çocukların üstüne yürüyoruz, bizim geldiğimizden mi ne korktular kaçtılar. eheheh nasıl korkuttuk lan gururluyuz mutluyuz. dişileri de koruduk öyle de insan ırkı için çalışan insanlarız.
marketten aldığımız cipslerle şen şakrak oturduk bir sokak lambasının altına, gençlik hayat ne kadar güzel, yarasalar merhaba sizlere de ! bu güzel hava allahımm..derken o güzel hava birden bozuldu ve 4 tane motor yanaştı üstünden 11 kişi rahat indi...üçer üçer binilir mi lan motora, binmişler aga...ayaklandık ama nasıl, yeni doğmuş kuzu gibi, ayakların bağı çözülmüş, çarpıla çarpıla ayakta durmaya çalışıyorum, meleyecem o derece. ne oluyo? siz niye geldiniz? niye bu kadar kişisiniz? demeye kalmadan bir de doblo yanaştı o kalabalığa ki tansiyonum gitti, nabzım durdu. gece gece ezan sesi duymaya başladım uzayda duyanlar gibi, o zamana kadar inanmazdım halbuki ama oluyormuş imansızlar.*
o arabanın 5 kapısı da açıldı insanlar inmeye başladılar, ben 8 den sonrasını sayamadım ama galiba 10 kişi falan da oradan indi. hele ki sonuncusu tam bir efsaneydi benim için...elinde zincir, sürüye sürüye indi, kendisini filmlerde gördüğüm için daha önce heyecanlandım, altıma sıçtım heyecandan. o saatten sonra bende film koptu zaten.
kızlardan biri baya esmerdi, baktım ona nur inmiş sanki yavrum bembeyaz olmuş, geri kalan ikisi yarı baygındı. kavgayı önlemek için ilk önce geri adım atmama taktiğine başvurduk;
- ulan bu kadar insan* 3 (üç) kişiyi dövmeye mi geldiniz be?
- o zaman aramızdan 3 kişi çıkaralım inin lan sahile !
tabi ki olmadı aq. adamlardan biri zincirli, kratos gibi, yemedi götümüz. sonra tartışıyoruz arada kızlar var diye artislik yapıyor kırmançiler. derken içlerinden biri efendi çıktı da adam gibi anlamaya çalıştı, dinledi bizi. sonra o kalabalığı toplayan çocuklara vurdu "bunun için mi topladınız lan bizi?" dedi. haklı da amk, savaşa gider gibi gelmiş 20 kişi, 3(üç) kişiyi dövmeye, yaktıkları benzine yazık lan.
neyse elemanlar dağıldı biz de ölmekten kurtulduk. ama hayatım boyunca hep orada yiyeceğim dayağı düşündüm, 6 ay hastanede yatardım, 6 ay da fizik tedavi, sezonu kapatmış olurduk sanırım ya da zombi olarak yaşamıma devam ederdim. bunlardan sonra kavgadan hep kaçtım, kavga edeni görünce de kaçtım "bana ne lan sikerim sokakta mı buldum bu canı" hayat felsefem oldu.*
ihbamace5 profili
-
kavga etmekten korkan erkek
-
ekşi sözlük yazarlarının içtiği bira markası
çok da önemi olmayan.
ama benim budweiser lan. neden? çünkü amerika'da içtim. amerika'ya gittim lan ben. 2.75 dolar amerika'da.
bira içtim yani hem de amerika'da...
barlara gittiğimde içtim budweiser. amerika'da...
aylarca içtim. amerika'da kalırken. aylarca kaldım ben amerika'da.
evet bildiğiniz amerika birleşik devletleri. erazmuzu gibi değil yani...
amerika'ya gittiğimi söylemiş miydim?* -
6 ay bekleyelim 2 saat ileri alalim
mantikli bir aciklama. hazir saat krizi yasaniyorken krizi firsata cevirmek gerek.
(bkz: 25 ekim 2015 saatlerin 1 saat geri alınamaması) -
ilk kez starbucks'a gideceklere ipuçları
insanı rezaletten kurtacak olanlar. ilk gittiğinde biraz çile çekebilirsiniz ama yine yılmayın.*
bundan birkaç yıl önce göt görmemiş zengin bir arkadaşımın ısrarı hatta zorlamsı üzerine gitmiştim. herkes sipariş verdiğinde benim için işkence dakikaları başlıyordu; okuyup anlamlandıramadığım bir sürü kahve çeşidi vardı hatta isimlerini bile okuyamıyordum sonunda okuyabildiklerimden bir tane seçmek zorunda kaldım, gerisini nasıl söyleyim caramel macchiato falan yazıyor salla dedim latte diye sipariş vermek istedim. vay amk vermez olaydım, içmez olaydım, güzel yüzünü görmez olaydım...bu arada da ingilizcem de iyidir az da ispanyolcam vardır ama okuyamadım arkadaş, yani hiç anlamlandıramadım ya da korkudan dilim tutuldu.
neyse adam elinde bardak "ne yazayım?" diye sordu, "ne yazacaksın?" dedim, "ne yazayım?" dedi tekrar, o an patlayan adrenalini yatakta sevgilinle basılsan yaşayamazsın, anlamsız bakışlarım suratımdan fışkırmasıyla kasadaki asgari ücret alan ve "starbucks'da çalışıyoz orospu çocuğu ayağını denk al!" tavrını gördüm elemanda, "yaz birşeyler" dedim üstüne çarpı koydu sanki ben engelliymişim gibi yolladı sağa...afra tafra 1 milyon sonra arkamdan oranın müdaimi biri geldi eleman hemen "mert bey hoşgeldiniz" falan don indirmeler domalmalar, mert'in bahşişi sağlam heralde, tabi biz verginin 2 katını anca bırakıyoz. baktım çaktırmadan aq meğer isim yazılıyomuş bardağa, be orospu evladı isim ne yazayım desene aq ben mi gerizekalıyım, ağzını kırdığımın!!
bundan sonra ben akıllanmadım, frambuazlı pastaya dayanamam yalnız kalmış bir tane var onu kesirdim gözüme; " afedersiniz, bir de şu yalnız kalmış pastayı istiyorum.*"
s: bella vista mı???
b: ( af buyur??? wtf...system mulfunction!!) ya şurada yalnız bi pasta kalmış frambuazlı onu istiyorum ya.*
s: beyefendi adını söyleyin !!
b: bladii fakir forttt !! cizısss krayzzzz !!
s: bella vistaaaa mıııı !!!!!!???!!1111birrrr!
b: evetttttttt !! belle fistaannnn !!!
bak allahıma yemin olsun o an onun söylediği şeyin benim istediğim pasta olup olmadığını anlamadan evet diye anırdım, eleman sıçsa tabağa koysa alcam artık öyle bir moda soktu piç beni...neyse allahtan istediğim pasta geldi, daha sonra yerime oturdum bi baktım şeker yok masalarda aq kalkıp almadım da o kadar rezillik çıkardığım yeter diye. sonra da sıtarbaksın aq dedim bir kere gitmedim..ha amerikaya gittim, orda da gitmedim çünkü bizim göt görmemişlerimiz gibi orda bir prestiji yok istediğiniz yerden caramel macchiato falan alabiliyorsun, latte falan zaten sonra hepsini yapmayı kendim öğrendim iki espressoyu farklı farklı içip adını değiştirmekle fazla süt eklemek ya da fazla köpük eklemek bir de aroma eklemek var geri kalan isim ne olduğunu öğrenseniz de deli gibi tat farkı olmayacaktır...bir de şu da doğru amerikada hep fakirler gidiyo lan starbucks'a.* -
/-o-/