musemay7
profili

  • yüzüklerin efendisi (dizi)

    kendime acımaya başladığım dizi. ulan yazmayayım diyorum yazıyorum, izlemeyeyim diyorum yine dayanamayıp aval aval izlerken buluyorum kendimi. müslüm babanın alkolü bırakma rehabilitasyonu gibi biri beni dizi başlamadan evel hacı murat’ın kaportaya falan bağlasa da kendime mukayyet olsam.hieağğğğ beni tampona bağla ülen

    boktan bir banka reklam filmi çekecek vasfı olmayan dümbüklerin eline vermişler koca külliyatı, ha babam tepiniyorlar üstünde. biz de burda sinirden tırnaklarımızı kemirerek maruz kalıyoruz bu garabete.

    böyle orta dünya olmaz ümmeti muhammet! böyle elf böyle org böyle isildur olmaz. goduumun holivut klişeleriyle, swj zırvalıklarıyla sktiniz efsaneyi eylediniz viran.

    siyah hobitler, alaçatı falafelcisi teyze, bir türlü birliğine haber salmayıp aptal aptal manitanın eteğine yapışıp vasıfsız köylülerle askercilik oynayan elf asker, tepesi delik bir dakika önce akım derken bir dakka sonra bokum diyen galadriel, koca meteor düşerken ağacın yapraklarına dertli dertli bakan gil galad, şöyle birliğiz böyle biriz diye maval okuyup köylülerden biri çolak kaldı diye adamı çoluk çocuk koloniden sktireden hobitler, varoluş amacı kafa koparmak olan orgların eline geçeni anında indirmek yerine esir alma işine girmesi, koskoca isildurun isil isil diye diye mahallenin şamar oğlanı muamelesi görmesi, koskoca elrond’un kolejli bebe gibi saf saf ortalarda dolanması...

    neresinden tutsan ahmakça zırvalıklar silsilesi.

    gene de spoiler

    koca baraj açılıyor yanardağ patlıyor, göya sezgileri dillere destan elf galadriel ve sünepe asker hiçbir şeyi önceden hissetmiyor. ta ki kafalarından aşağı alev topları inene kadar.

    adar anahtar için götünü yırtmış. sonunda ele geçiriyorlar. bir kereste de ulan bir açın bakalım ne bokmuş bu, demiyor. anahtarı elf hırbosu kimsenin bilmediği bir yere saklayacam deyip tavernadaki daşın altına koyuyor. onu da ne hikmetse göre göre bacaksız görmüş. yıllarca kulede eşşek başı gibi dikilip, anahtarın yerleşeceği kapıyı farketmiyor bir tabur elf. sorarlarsa elf sezgileri, bilgeliği falan feşmekan. adamlar yüzlerce yıl samıt gibi yaşıyor demek ki. salla başı al mayışı. zaten o anahtar orda ne arıyor bilader! ne yapmış yani melkor. durun şuraya da bir dağ patlatma planı yapıp enakdarı da şu köye saklayayım. ilerde bi gün lazım olur mu demiş! bu bizim babannelerin kefenlik ayırdığı yastık altı çıkın gibi bir şey mi! yere batsın ulan sizin hüküm dağı yaratma beceriniz. alagavatlar sizi.

    götü boklu 3 gemiyle, yüzlerce köyün olduğu topraklarda tam da ihtiyacı olan 5 haneli köye damlıyorsun. hem de ne dalış. güneşi batıdan doğurarak ve 30 gemiye sığacak kadar atlı icad ederek yara yara olay mahaline ışınlanıyorsun.
    andaval elfin elf gözlerini aşk nasıl kör etmişse korunaklı bir kaleyi kendi eliyle yerle bir edip, her yanı dal daşak ortada kıytırık köyde ceng etmeye kalkıyor. kaledeki kuleyi de bir ip tutuyormuş gerçi, ordan da bir hayır gelmezmiş.

    hele o galdrielin soytarı gibi at üstünde takla atmaları falan. izlerken utandım. eline birde alevli çember falan vereydiniz bari.

    velhasıl yaz yaz nereye kadar.

    hızını alamayan yazar editi
    güzel kardeşim kurgu da olsa kendi içinde bir mantığı olmalı. kitabı var ulan bunun, referans var ortada kabak gibi! bilinmeyen bir hikaye anlatmıyorsun ki keyfe keder yabdıh oldu nokdaaaaa, diyeceksin! hadi telif meselesinden dolayı bir çok noktayı işleyemiyorsun ki hangi birimizin sadakası geçti de alamadılar o izinleri rabbimize şükür olsun, ve fakat bari karakterleri doğru vereydiniz. yok!
    bir galadriel var, devamlı öfke krizi hali, tımarhaneden firar etmiş gibi deli bakan gözler! zannedersin az evel tik tokta kendisine laf sokan görümcesinin kalayci tükanına terlikleri fıydırıp hücum etmiş gaci! çalı gibi saçları gördükçe insanın tepesinden tutup, sıçarım filmine önce şu saçını başını düzelt diye leğende yıkayası geliyor. ulan galadriel'in saçına da mı telif yediniz, panten reklamındaki bütçe yok mu ulan sizde ki bizi bu göz ızdırabına maruz bırakıyorsunuz!
    elrond dediğin adam aval aval oradan oraya çekiştirilecek sünepe mi sayın deyyusu ekber yazarlar! koskoca erendil'in oğlunu maymun ettiniz maymun!
    gil galad desen mecnun gibi ağacın dibine tünemiş, kötülüğün geldiğini bile bile çare olarak galedriel'i şutluyor öte diyara. tam bir tadımız kaçmasın ali rıza hadisesi. göya galadriel gidecek, sauron mevzusu fiziken ortadan kalkınca düşman da uyumaya devam edecek. ha siktiriniz diyorum efendim. netekim işe yaramayınca bu sefer cücelerden medet. daşı verin de, kötülük, ağacımızı dolayısıyla bizi eşekler cennetine yollamasın.

    yani konuyu geçtim bu karakterlerin karakterinde sorun var bilader onu diyorum. en basit fiziksel imajlarında bile sorun var.
    bu arada zenci elf konusuna ben de karşıydım ancak bakıyorum filmin de en karizmatik ve oyunculuk olarak başarılı adamı o ve adar.

  • danla bilic

  • masterchef türkiye

    salkım saçak saçlar, sakallar, kolda saat parmakta yüzük, elinde kolunda yara olan, devamlı eli ağzında burnunda bir takım insanların, devamlı karides levrek veya bonfileyi her malzemeyle çeviren güya yaratıcı aşçıların, muhallebi yapamayıp sırıtarak ''yeaa beni niyeaa yazdınğğ' diye zırlayan bebenin, yarıştığı;
    bütün bunları kurgulayan, organize eden, vasat olduğu buradan belli olan tipleri seçip oraya diken, türkiye'de borusu ötüp kapı kule'nin ötesinde gordon'un getir götürünü yapamayacak kalibrede jüri sıfatındaki üç adamın da bütün bunlardan zerre gocunmadığı şov programı. birde hijyenden, ciddiyetten filan bahsediyorlar. şaka gibi.
    asıl mesele şu ki bu ve benzeri yarışmalarda yarışmacılar kimsenin skinde değil. kasa daima kazanır mantığıyla; yetenekliyi değil reyting malzemesi çıkaracakları seçen acun ve jüri, sadece kesesini doldurma peşinde.
    zaten kendine saygısı olan, işine ve yeteneğine güvenen kimse gelip de buralarda kendini maskara etmez. gider efendi gibi, gerçek ustalardan eğitimini alır. buraya gelenlerin de işte kalbur altı olarak, şuradan kazancı olsa olsa biraz takipçi kasıp, becerebilirlerse youtuber filan olmak olur.
    bunları şurada izleyip de bırak elit bir restoranı, seyyar büfem olsa tekini işe almam, gerek karakter gerek kabiliyet bakımından. hele şu sivilceli ergene pastaneyi fırını bırak, kümesimi emanet etmem. öyle bir vasıfsız amele. hem ortada ben somer şefim, mehmet şefim diye gezineceksin, hem de böyle bir kabiliyetsizi getirip ilk 16'ya sokacaksın! gerçi bu jüriyi bu gün sınava soksan o 16'ya da giremez bu vizyonla. adamlar düşünün ki birine 40 defa yemek yaptırıyorlar hala daha yemek yapamadığını anlayamıyorlar. böyle bir şey mümkün mü! ben olsam gurur yaparım. alıverin reyting olur deseler bile, ulan o kadar adımız sanımız var kendimizi rezil etmeyelim, derim. ama işte para. her şeyin önünde.

    ps: geçen yıl yaşanan uğur linci rezaletinden sonra arada bir youtube'dan bakıyorum. ne yalan söyleyeyim, çıtayı giderek düşürüp kendilerini rezil etmelerini reklam terörü olmadan keyifle izliyorum.

  • o ses türkiye yılbaşı özel

    sadece bana mı sirkteymişim gibi geliyor bunları seyredince! televizyonu sessize alıp 2 saattir 10 dakikada bir sırayla kanalları geziyorum. ibo şovda adeta bir amele pazarı kurulmuş. kim milyoner’de 90’lar bayması.
    tv8 ucuz exxen virali!
    bıkmadınız mı olum hadise, murat boz vasatlarından! ebru, para aklayıcı rüşvetçi kocasından sonra itibar olarak sıfırın altında ama, utanma olmadığın için sanki buralara kenar fıkaralıktan gelmemiş de, aileden ingiliz soylusu gibi kasıntı york düşesi havalarında. beyaz desen sıkıcılığın kitabını yazar. acun yine apartmanı satın aldığı halde kapıcılık işini kimseye vermeyen apartman görevlisi gibi sunuculuk yapıyor. kabus gibi yeminle! vallaha gına geldi. açtım youtube’u ahmet kaya falan dinliyorum.

    vizyonsuz acunun rezalet ötesi içerikten oluşan vasat yayını.

    edit: hede

  • bir başkadır

    spoiler olabilir de olmayabilir de.

    özet olarak, sekülerlerin devamlı sırça köşkte, herkese üstten bakan, agresif, zengin, eğitimli, her gece seks yapan, gay insanlardan oluştuğu algısı.
    mahallede örtünüp dışarıda barlarda gezen, lezbiyen ilişkisi olan üniversiteli kızın, sonunda evi terk edip temelli açılması ile yine “sakat” düşüncenin “açık” olmakla eğitimle özdeşleştirilmesi.
    robert mezunu bir psikiyatr önyargılarını aşamazken; eğitimsiz, dindar bir köylü olan yasin’in bakire olmadığını söyleyen nişanlısına “bekaret kalpte olsun” demesi.
    tecavüz eden zorbanın hırpani vaziyetle fiziksel olarak acındırılması -güya- ilahi adaletin tecelli ettiğinin vurgulanıp, vicdanlarda da affedilmesinin beklenmesi.
    tecavüz edenin ağzından mağduriyet edebiyatı yapılması, güya pişmanlık gösterilmesi. ulan o kadar pişmansan evdeki kadına niye tecavüze devam ediyorsun! kundakta bebeği var kadının.
    bu ve bunun gibi türlü olmamışlıklar... hatta bilinçli algı oyunları, yazar/yönetmenin konuyu olduğu gibi anlatıp, mesaj çıkarmayı duyguyu seyirciye bırakmaktan öte, seyirciyi yönlendirme çabası.
    halk tv izlerken kapalılara laf sokan yalı sakini nedir birader! siz kaç senedir türkiye siyasi sosyal hayatından kopuksunuz! kim oturuyor yalılarda saraylarda! kim kimi ötekileştiriyor! kim götürüyor ihaleleri! genel müdürlükleri, danışmanlıkları, akademiyi falan geçtim, varoşlardaki bir kamu dairesinde sözleşmeli çaycı olmak için bile araya kimi koymak, kimci, neci olmak, önce nereye kayıtlı olmak gerekiyor? bütün bunlarda, ultra sanatsal dizinizde bayrak gibi salladığınız o baş örtüsü neredeyse çeyrek yüzyıldır bütün heybetiyle dalgalanıyor zaten. mevcut siyasetin sırtını dayadığı tek duvar o.

    fikriniz var mı? liyakat yerlerde sürünüyor. torpil, rüşvet almış yürümüş. bütün bunlar yıllardır kimlerin tekelinde! çarkı kim çeviriyor! eğitimin, sağlığın, ekonominin, sanatın, basının hali ortada! hak hukuk meydanda! şu filmi izleyip ‘’afferim be çoh eyi gözlem yapmış’’ dediğiniz bu yazar/yönetmen acaba hangi dünyada, hangi ülkede, kaç yılında yapmış bu gözlemleri çok merak ediyorum. gözlem yapmak dekordan ibaretse, yeşilçam filmlerini tara aynı dekorun kralını çıkarırsın.
    dizide anlatıldığı gibi insanlar yok demiyoruz. ama –özellikle son 20 yılda- ‘’yaşam tarzı üzerinden ayrımcılık’’ sorunun altına yerleştirdiğiniz iki zıt düşüncenin taraflarını bu şekilde koyar, sanki bütün kavga bu iki tipoloji üzerinden oluyormuş gibi baştan sığ ve yanlı bir temel üstüne hikayeyi kurarsanız, insanların da sizin niyetinizi sorgulaması kaçınılmaz olur. kendi fikrinizi/tarafınızı yaptığınız işe yedirirken, özellikle de böyle sosyopolitik konularda çok daha sağlam bir alt yapınız olması gerekir. aksi halde taraflı –değilse cahil duruma düşersiniz.

    hızımı alamayıp gözüme çarpan diğer çarpıklıklardan bir kuple;

    - dünyayla bağını koparmış, intihara kalkışmış, saçını başını yolan yenge yerine arada bir bayılan meryem’in psikiyatra gönderilmesi
    - dine ve geleneklere aşırı bağlı görülen, hocaya sormadan adım atmayan abinin, bekar kız kardeşini genç bekar bir adamın evine gündeliğe yollaması
    - sinan’ın gülbin evden çıkmadan melisa’yı çağırması. kadın belki kalmaya karar verir veya biraz oyalanır diye hesap etmemesi. istanbul trafiğinde 3-4 dakikada melisa’nın sinan’a gelmesi (otoparkta gülbin inerken o çıkıyor) gülbin’in diş macunu için dönüp tuvalete dalması... zorlama.
    - gülbin’le sinan’ın tesadüfen aynı anda spor salonunda olması. sinan’ın tesadüfen gülbin’in arkasına oturması. tesadüfen gülbin’in tam da onu çekiştirdiği ana denk gelmesi... öfff öffff kardeş kapıda rastlaşsalar tamam da bu kadar da tesadüf...
    - anası babası boğaz’da yalı sahibi peri’nin, robert’i bitirip yurtdışında eğitim gördükten sonra devlet hastanesinde memur olarak sürünmesi. üstelik idealist falan da değil, bildiğin nefret ediyor hastalarından. 2. sezon da yozgat’a şark görevine yollayın bari.
    - gülbin’le ablasının durmadan saç baş birbirine girmesi. ana-babanın tepkisizliği. spor yapan ve abladan daha iri olan gülbin’in dayağı yiyip oturması. doğuştan engelli 35 yaşındaki kardeş yüzünden birbirini neden boğazlamaları!
    - gece klübünde güvenlik diye çalışan koskoca adamın bacak kadar burcu tarafından bıçaklanıp ağzının yüzünün dağıtılması (hastanedeki devam sahnesinde suratı düzelmişti nedense) ayrıca bu olayın neden yaşanılması. sadece yasin’in onları görmüş olmasının neden yetmemesi!
    - ruhiye’nin kendi köyünde olan bitenden yıllarca haberdar olmaması (adamın ölmeyip hatta tecavüz ettiği arkadaşıyla evlendirilmesi nasıl sır olarak kalır) köyde herkes birbirine akrabadır. olan biten illa ki duyulur. biri yetiştirir.
    - insanların gitti doktora kadar soran hocanın, kendi kızı mevzu bahis olunca bu kadar geniş olması.
    - malan barkır eşliğinde spastisitede çığır açan alternatif tedavi...

    kalkıp bu işe nbc tarzı falan diyen olmuş. daş olursunuz vallaha. nbc ne zamandan beri kendi siyasi yanını bu kadar bariz dayatıyor, kör göze parmak algı kasıyor! nbc işi nötr olarak yapıp ortaya koyar. karakterleri eşit argümanlarla çarpıştırır. gerisi izleyiciye kalır. ne alır ne kadar alır ona nbc karışmaz. saygınlığı da buradan gelir.

    öte yandan dizideki oyunculukları da daha net görmek için ingilizce dublajlı tekrar izlemenizi öneririm. yöresel ağız ve aksan gidince ortaya düz ve aslında çoğunlukla anlaşılamayan bir meryem ve komando dışındakiler için donuk bakışlar kalıyor. bir oyunculuk güzellenecekse spastisite olan gencoya hakkını verebiliriz. lakin diğerleri, en kötüsü 15 yıldır sektörde olan insanlar için normal seviyede. abartacak bir şey yok.

    edit: gelen masajlara göre herkes tecavüzcüye takılmış. çocuğu olduğu ne belli, evli olduğu, tecavüze devam ettiği nerden çıktı falan feşmekan! ulan evladım siz filmi nerenizle izliyorsunuz! adam ruhiyenin arkadaşıyla evli. kızın namusunu tecavüzcüyle “nikahlayarak” kurtarmışlar belli ki. kucağında bebek, bir de büyük çocuk vardı hatırlarsanız. ruhiyeyle yüzleşmede de çocuklarından bahsediyor adam. neyini anlamadınız.

  • bir anne çocuğunu dövebilir mi sorunsalı

    insan hakları açısından bakarsan, çocuk dövmek suçtur. çocuk eğitimi açısından bakarsan, şiddetin eğitime hiç bir faydası olmadığı istisnasız olarak ispat edilmiştir. ister bir tokat at, istersen saatlerce tekme yumruk giriş. çocuğa uygulanan her şiddet davranışı suç teşkil eder.
    çocuğunu döven ebeveynlerin öne sürdüğü bahaneler; söz dinlemiyor, sorumluluklarını yerine getirmiyor, inatçı, huysuz, uyumsuz, yaramaz...
    peki aynı ebeveyn;
    işyerinde sorumluluğunu yerine getirmeyen personeli dövüyor mu,
    gürültü yapan komşusuna vuruyor mu,
    inatçı huysuz patronunu pataklıyor mu,
    çevresinde kendi doğrularının aksine davranış gösteren yetişkinleri tokatlıyor mu! hiç birini yapamıyor! ancak çocuğuna bunlardan birini yapıyor diye tokatı patlatıyor. çünkü gücü ona, zayıf olana yetiyor.
    çocuğa baktıkça kendi başarısızlığını görüyor. kendisini yargılayan bakışlara tahammül edemiyor. eleştirileri olgunlukla göğüsleyip, sakin ve objektif biçimde sorunu çözmeye odaklanmıyor. profesyonel yardım almaya, gururu veya önyargıları el vermiyor. hülasa tokat geliyor. en kolayı. sorunu o an için çözdüğünü zannediyor ancak uzun vadede çocuğa öğrettiği tek şey “sorunlar şiddetle çözülür” oluyor. o da kendi gücünün yettikleriyle aynı yöntemle hesaplaşıyor. oyuncaklarını kırıyor, kendine/akranlarına zarar veriyor.
    dayak bir çocukta sayısız iz bırakıyor:
    -akıl sağlığını bozabiliyor
    -iletişim ve sosyalleşmede başarısız oluyor
    -özgüven ve öz saygı eksikliğiyle büyüyor
    -suça meyilli oluyor
    -saldırganlığı artıyor
    -yalnızlaşıyor ya da olumsuz karakterlere yakınlık duyuyor
    -öğrenme güçlüğü yaşıyor
    -ağır travmalarla mücadele etmek zorunda kalabiliyor
    -altını ıslatma, tırnak/saç yeme, kekemelik, kaygı bozukluğu gibi sorular doğurabiliyor
    -sevilmediği, istenmediği duygusuna kapılıyor
    -aşağılık duygusuyla karşılaşıyor
    -uyku ve beslenme sorunu yaşıyor

  • organize işler sazan sarmalı

    akil adamlıkla başlayan karakter bükülmesini, sansür yasasını alkışlamak suretiyle burnunu ayak parmaklarına değdirecek seviyeye getiren bir şahsın sazan avlama ürünüdür.
    piyasaya sinema sanatçısı, oyuncu, sunucu, şarkıcı diye saldığı bkm trollerini hiç saymıyorum.
    filmi izlemeye gidenlerin en az yarısı sansüre karşı, muhalif, sanat dostlarıdır haaa! böyle de bir ironi yaşatır bize. sizin gibilerin sanata verdiği zararı, on tane r...... gelse veremezdi.
    bu milletin sorunu partiler falan değil, nevşin reisin dediği gibi örgütlenme meselesidir.

    bonus anlayacağınızı bilsem yüzünüze tükürürdüm de, ondan da anlamazsınız ki siz
    *