Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 19 kasım 2020 merkez bankası faiz kararı

    ekonomi, adalet eğitim sağlık insan hakları düşünce özgürlüğü gibi kalemlerde gerçek anlamda reform olmadan düzelmez. rte'nin ağzının kenarıyla yaptığı demokrasi güzellemeleri, ancak ahmakları avutur.

    faiz artsa ne olur artmasa ne olur. mafya liderinin, 15 milyon oy almış bir partinin başkanını açık seçik tehdit edebildiği bir ülke türkiye. bunu dışarıya isteseniz de anlatamazsınız. şahlanış olacakmış, geçiniz.

  • 2. 18 kasım 2020 macaristan türkiye maçı

    a ligine yükselmemiz bence çok iyi olmaz almanya'ya filan 6 çekiyorlar. c ligi iyidir futbolcularımız üzülmesin. diriliş ertuğrul jeneriği eşliğinde lüksemburg'u filan yeneriz işte.

  • 3. gerçek vaka sayısı sizin için önemli mi

  • 4. kreşler kapatılmasın

    kreşler kapatılacaksa eğer devlet anne ya da babaya ücretli izin vermek zorundadır.
    burada herkes atıp tutuyor " yok doğurduysan bakacaksın", yok bilmem ne.

    bok gibi, iki yüzlü bir topluluksunuz.

    anne çalışmasa çocuk baksa onu eleştirirsiniz,
    anne-baba birlikte çalışsa çocuğa bakacak bir yer arasa onu da eleştirirsiniz.

    size göre kimse çocuk yapmasın. sonra insanlık bir noktadan sonra yok olsun.

    gerçekten katıksız malsınız. size göre şartları iyileştirmenin tek yolu "vazgeçmek ya da yapmamak" ama hayvan gibi vergi ödediğiniz devletinizin sizin için şartları kolaylaştırması bir seçenek değil.

    sorsan hepsi sistem karşıtı, devlet politikalarını eleştiren, avrupa, amerika medeniyetine sahip olmak isteyen insanlar.

    avrupa, amerika, japonya gibi gelişmiş ülkelerde, böyle bir kriz anında tek seçeneğin "bakamayacaksanız o çocuğu yapmayacaksınız" fikri olsa, 10 sene içinde nijeryadan beter olurlar.

    bir araba alırken üç araba parası ödüyorsan,
    dünyanın en pahalı benzinini kullanıyorsan,
    aldığın en uyduruk bir şey için kdv, ötv, öiv, gibi saçma sapan vergiler ödüyorsan
    ve bunu da en uzun ve acımasız mesai saatleriyle, en boktan maaşı alarak karşılıyorsan, devlet afet, salgın gibi durumlarda sana "bakacak" arkadaş.

    b a k a c a k. bakmıyorsa devletten bunu isteyeceksin. kreşleri kapatıyorsan anneye ya da babaya maaşını verip izine yollayacaksın.

  • 5. 19 kasım 2020 imamoğlu'nun efsane kapağı

    bir de hayrına mı yaptınız diye soruyor. kendilerine yabancı tabi hayrına bir şeyler yapmak.

  • 6. mafya bozuntusunun twitter hesabı

    bu ülkede kendisini muhalif gören herkesin ilgili tweet'i ve hesabı

    > tweet'i bildir> taciz ediyor ve zarar veriyor> şiddet uygulama ve fiziksel zarar verme tehditinde bulunuyor> hayır> başka birisi

    şeklinde twitter'a bildirerek , sesini kesivermesi gereken hesaptır.

    hesap :
    https://twitter.com/alattincakici
    ilgili tweetler:
    https://twitter.com/…ici/status/1328693456059977735
    https://twitter.com/…ici/status/1329032717955108865

  • 7. türkiye'de ekmek kızartma makinesinin tutmaması

    niye tutmadı çünkü soba kültürünü bilen ve kullanan türk halkı olarak ekmek kızartma makinesinin sobanın üstünde gevremiş ekmeğin tadını ve ısısını bir türlü sağlayamamasıdır. ayrıca sobada gevreyen ekmek daha geç soğurken kızartma makinesinden çıkana tereyağı sürerken soğuyor. bu yüzden tutmadı. halkın nabzını tutuyorum ben ordan biliyorum.

  • 8. şenol güneş

    yılda 3.2 milyon euro alıp grubun en iyi kadrosuna sahip olmasına rağmen macaristan, sırbistan, rusya'nın olduğu kolay bir grupta sonuncu olup küme düşmeyi başarmış teknik direktör.

  • 9. pandemi bitince yapılacak ufak şımarıklıklar

    kapı kollarını yalamak

  • 10. bir başkadır

    spoiler olabilir de olmayabilir de.

    özet olarak, sekülerlerin devamlı sırça köşkte, herkese üstten bakan, agresif, zengin, eğitimli, her gece seks yapan, gay insanlardan oluştuğu algısı.
    mahallede örtünüp dışarıda barlarda gezen, lezbiyen ilişkisi olan üniversiteli kızın, sonunda evi terk edip temelli açılması ile yine “sakat” düşüncenin “açık” olmakla eğitimle özdeşleştirilmesi.
    robert mezunu bir psikiyatr önyargılarını aşamazken; eğitimsiz, dindar bir köylü olan yasin’in bakire olmadığını söyleyen nişanlısına “bekaret kalpte olsun” demesi.
    tecavüz eden zorbanın hırpani vaziyetle fiziksel olarak acındırılması -güya- ilahi adaletin tecelli ettiğinin vurgulanıp, vicdanlarda da affedilmesinin beklenmesi.
    tecavüz edenin ağzından mağduriyet edebiyatı yapılması, güya pişmanlık gösterilmesi. ulan o kadar pişmansan evdeki kadına niye tecavüze devam ediyorsun! kundakta bebeği var kadının.
    bu ve bunun gibi türlü olmamışlıklar... hatta bilinçli algı oyunları, yazar/yönetmenin konuyu olduğu gibi anlatıp, mesaj çıkarmayı duyguyu seyirciye bırakmaktan öte, seyirciyi yönlendirme çabası.
    halk tv izlerken kapalılara laf sokan yalı sakini nedir birader! siz kaç senedir türkiye siyasi sosyal hayatından kopuksunuz! kim oturuyor yalılarda saraylarda! kim kimi ötekileştiriyor! kim götürüyor ihaleleri! genel müdürlükleri, danışmanlıkları, akademiyi falan geçtim, varoşlardaki bir kamu dairesinde sözleşmeli çaycı olmak için bile araya kimi koymak, kimci, neci olmak, önce nereye kayıtlı olmak gerekiyor? bütün bunlarda, ultra sanatsal dizinizde bayrak gibi salladığınız o baş örtüsü neredeyse çeyrek yüzyıldır bütün heybetiyle dalgalanıyor zaten. mevcut siyasetin sırtını dayadığı tek duvar o.

    fikriniz var mı? liyakat yerlerde sürünüyor. torpil, rüşvet almış yürümüş. bütün bunlar yıllardır kimlerin tekelinde! çarkı kim çeviriyor! eğitimin, sağlığın, ekonominin, sanatın, basının hali ortada! hak hukuk meydanda! şu filmi izleyip ‘’afferim be çoh eyi gözlem yapmış’’ dediğiniz bu yazar/yönetmen acaba hangi dünyada, hangi ülkede, kaç yılında yapmış bu gözlemleri çok merak ediyorum. gözlem yapmak dekordan ibaretse, yeşilçam filmlerini tara aynı dekorun kralını çıkarırsın.
    dizide anlatıldığı gibi insanlar yok demiyoruz. ama –özellikle son 20 yılda- ‘’yaşam tarzı üzerinden ayrımcılık’’ sorunun altına yerleştirdiğiniz iki zıt düşüncenin taraflarını bu şekilde koyar, sanki bütün kavga bu iki tipoloji üzerinden oluyormuş gibi baştan sığ ve yanlı bir temel üstüne hikayeyi kurarsanız, insanların da sizin niyetinizi sorgulaması kaçınılmaz olur. kendi fikrinizi/tarafınızı yaptığınız işe yedirirken, özellikle de böyle sosyopolitik konularda çok daha sağlam bir alt yapınız olması gerekir. aksi halde taraflı –değilse cahil duruma düşersiniz.

    hızımı alamayıp gözüme çarpan diğer çarpıklıklardan bir kuple;

    - dünyayla bağını koparmış, intihara kalkışmış, saçını başını yolan yenge yerine arada bir bayılan meryem’in psikiyatra gönderilmesi
    - dine ve geleneklere aşırı bağlı görülen, hocaya sormadan adım atmayan abinin, bekar kız kardeşini genç bekar bir adamın evine gündeliğe yollaması
    - sinan’ın gülbin evden çıkmadan melisa’yı çağırması. kadın belki kalmaya karar verir veya biraz oyalanır diye hesap etmemesi. istanbul trafiğinde 3-4 dakikada melisa’nın sinan’a gelmesi (otoparkta gülbin inerken o çıkıyor) gülbin’in diş macunu için dönüp tuvalete dalması... zorlama.
    - gülbin’le sinan’ın tesadüfen aynı anda spor salonunda olması. sinan’ın tesadüfen gülbin’in arkasına oturması. tesadüfen gülbin’in tam da onu çekiştirdiği ana denk gelmesi... öfff öffff kardeş kapıda rastlaşsalar tamam da bu kadar da tesadüf...
    - anası babası boğaz’da yalı sahibi peri’nin, robert’i bitirip yurtdışında eğitim gördükten sonra devlet hastanesinde memur olarak sürünmesi. üstelik idealist falan da değil, bildiğin nefret ediyor hastalarından. 2. sezon da yozgat’a şark görevine yollayın bari.
    - gülbin’le ablasının durmadan saç baş birbirine girmesi. ana-babanın tepkisizliği. spor yapan ve abladan daha iri olan gülbin’in dayağı yiyip oturması. doğuştan engelli 35 yaşındaki kardeş yüzünden birbirini neden boğazlamaları!
    - gece klübünde güvenlik diye çalışan koskoca adamın bacak kadar burcu tarafından bıçaklanıp ağzının yüzünün dağıtılması (hastanedeki devam sahnesinde suratı düzelmişti nedense) ayrıca bu olayın neden yaşanılması. sadece yasin’in onları görmüş olmasının neden yetmemesi!
    - ruhiye’nin kendi köyünde olan bitenden yıllarca haberdar olmaması (adamın ölmeyip hatta tecavüz ettiği arkadaşıyla evlendirilmesi nasıl sır olarak kalır) köyde herkes birbirine akrabadır. olan biten illa ki duyulur. biri yetiştirir.
    - insanların gitti doktora kadar soran hocanın, kendi kızı mevzu bahis olunca bu kadar geniş olması.
    - malan barkır eşliğinde spastisitede çığır açan alternatif tedavi...

    kalkıp bu işe nbc tarzı falan diyen olmuş. daş olursunuz vallaha. nbc ne zamandan beri kendi siyasi yanını bu kadar bariz dayatıyor, kör göze parmak algı kasıyor! nbc işi nötr olarak yapıp ortaya koyar. karakterleri eşit argümanlarla çarpıştırır. gerisi izleyiciye kalır. ne alır ne kadar alır ona nbc karışmaz. saygınlığı da buradan gelir.

    öte yandan dizideki oyunculukları da daha net görmek için ingilizce dublajlı tekrar izlemenizi öneririm. yöresel ağız ve aksan gidince ortaya düz ve aslında çoğunlukla anlaşılamayan bir meryem ve komando dışındakiler için donuk bakışlar kalıyor. bir oyunculuk güzellenecekse spastisite olan gencoya hakkını verebiliriz. lakin diğerleri, en kötüsü 15 yıldır sektörde olan insanlar için normal seviyede. abartacak bir şey yok.

    edit: gelen masajlara göre herkes tecavüzcüye takılmış. çocuğu olduğu ne belli, evli olduğu, tecavüze devam ettiği nerden çıktı falan feşmekan! ulan evladım siz filmi nerenizle izliyorsunuz! adam ruhiyenin arkadaşıyla evli. kızın namusunu tecavüzcüyle “nikahlayarak” kurtarmışlar belli ki. kucağında bebek, bir de büyük çocuk vardı hatırlarsanız. ruhiyeyle yüzleşmede de çocuklarından bahsediyor adam. neyini anlamadınız.

  • 11. samsun'da bacakları baltayla kesilen köpek

    anlamadığım tek şey şu:

    ortada bir yasa varsa ve bu amına koduğumun yasası çıktığında caydırılığı olabilecekse, hala neden çıkarılmıyor? gerçekten nedenini merak ediyorum. tepemizdeki "güya" islamcı yavşaklara mikrofon uzatsanız "yaradılanı severiz yaradandan ötürü" derler ama yaradılanları koruyacak bir adımı neden atmıyorlar?

    tanımı olmayan bir vahşete uğramış can.

  • 12. şenol güneş'in 3.2 milyon euro maaş alması

    güncel kurla yaklaşık yıllık 30 milyon tl alması olayıdır ayrıca. yılda 10 maç yapsak, adam maç başı 3 milyon alıyor. şaka gibi.

    maç başı 3 milyon tl alıp, milli takımın altın jenerasyonunu andorra malta seviyesine düşürmek ne demek amk ya.

  • 13. 140journos'un coğrafya kader videosu

    izlemedim, ama birkaç şey ekleyeceğim buraya.

    son 25 senenin tüm olaylarını 25 sene ileri sarsaydık ama tarihi sabit bıraksaydık, yani 28 şubat yeni olsaydı, erdoğan yeni hapse atılsaydı falan, bugün 140journos erdoğan ve ailesi hakkında dramatik video hazırlayacak ve bizleri duygulandıracaktı. onun ve ailesi için üzülecektik. partisine, seçmenlerine yapılan haksızlıklar için üzülecektik. hapisten çıkması için onu destekleyecektik. sonra o hapisten çıkacak ve özgürlükleri savunarak, toplumun ezilenlerinin desteğini alacaktı. kürdü, sağcısı, liberal solcusu, muhafazakarı, avrupalısı, demokratı onu destekleyecekti. sonra o seçimi kazanacak ve bu destekle bir şeyler yapacaktı. bu hikayenin sonunu şu an biliyoruz.

    prensip olarak bildiğim şey şu; demirtaş bir zulümle içeride. kesinlikle hapiste olması politik bir karardır. bunda zerre kadar şüphem yok. şüphemin olmadığı bir başka şey ise ezilenlerin iktidarı ele geçirdiğinde nasıl ezene dönüşebilecekleri. dün şiir okudu diye haksız yere hapse atılan mazlum erdoğan, bugün ülke hapishanelerini muhalifleriyle doldurmakla meşgul. bu konuda o kadar hırslı ki, corona affında siyasi mahkumları af kapsamı dışında tutarak hırsızları, tefecileri, mafyayı, adi suçluları salarken bu insanları salmadı. tam bu noktada emil michel cioran'ın şu sözünü hatırlamamak ne mümkün: "tüm zalimler, başı ezilmemiş masumlar arasından çıkar". dur kızma, bir yere geleceğim.

    ayak takımının iktidarı hemen her zaman. proleterya diktatörlüğüne gebedir ve gericidir. yüzyıllarca ayak olmış kitleler iktidarı ele geçirince yüzyılların hıncıyla saldırırlar kurumlara, değerlere ranta, ihaleye, hazineye. bir çekirge istilası gibidir vasatın iktidarı. kifayetsiz muhteristir. cahildir. tutucudur. açtır. baskıcıdır. kürt hareketi, tıpkı türkler gibi, belki birkaç tık daha fazla, cahil bırakılmış bir halk tabanına yaslanır. ayrıca devrimci şiddeti meşru gören, mülkiyet konusunda el koymacı* totaliter sol ideolojiler bu hareketi domine etmektedir. eğer bir gün pkk çizgisinde bir kürt devleti kurulursa, oranın bir diktatörlük olacağından neredeyse eminim. böylesi bir devlet, kuvvetle muhtemelen kürtlerin türk devletinden gördükleri her tür baskıyı kendi halkına, farklı meşruiyet zeminleri inşa ederek yöneltecektir. türkî devletlerde türk diktatörlerin halklarına nasıl davrandıklarını araştırın. kürt halkı, türk halkından çok da farklı değildir, cahil bırakılmıştır, duygusal manipülasyona açıktır, din ve milliyetçilik söylemlerine kolay kanar. hangi halk bunlara kanmaz ki zaten. son abd seçimlerine bakın. doğu toplumlarında devlet tanrısaldır, devlet başkanı peygamber gibi algılanmaya eğilimlidir. lafı uzatacak olsam bunun doğululukla değil, çocuksulaştırılmış halk olmakla ilişkisi üzerinde uzun uzun yazardım. geçelim.

    diyeceğim şu ki, prensip olarak hiç bir politikacıya inanmayın. güvenmeyin. onlara sadece politik kredi verin ve bu sınırsız bir kredi olmasın. onlara büyük kurtarıcı, mesih, yüzyıllardır beklenen muamelesi yapmayın. onlara aşık olmayın. onların narsizmini okşamayın, uyandırmayın, erekte etmeyin. politikacılarla mesafenizi duygu zemininde değil, akıl zemininde tutun. ben bugün amasız, fakatsız demirtaş'a ve ailesine zulmedildiğini düşünüyorum. bununla birlikte olası iktidarlarında, güçleri ölçüsünde ölçüsüzleşeceklerini, yozlaşacaklarını neredeyse biliyorum. bu nedenle demirtaş'ı aklen ve hukuken destekliyorum, umarım bir an önce rehin tutulduğu zindandan kurtulur. ama talihi onu da muktedir yaparsa, o yozlaştığında karşısında bugün ona yapılan zulme karşı duran aynı beni bulacak. ama bugün benim desteğime ihtiyaç duyan aynı kişi, o zaman beni tanımayacak. bunu da biliyorum.

  • 14. burdur'da yaşlı adamı eve kapatıp döven gençler

    hadi aşkım diyen ağzınızın yayını sikeyim orospu çocukları.

  • 15. ali babacan işte budur bundan ibarettir

    ahmet hakan benim için diğerlerinden ayrı yerde. bu devran içinde herkes döndü, ak partisinin bir mensubu olmak içind bir çokları taklalar attı ama hiçbiri ahmet hakan kadar kendinden, ilkesinden, kişiliğinden bu kadar vazgeçmedi. yarın devran dönüp de bu günlere baktığımızda, dönemin en omurgasız karakterlerinin başında sayılacak.

    ahmet hakan işte budur. bundan ibarettir.

  • 16. sigarayı en güzel içen karakter

    constantine - keanu reeves

  • 17. 2021 yılbaşı ikramiyesinin 100 milyon tl olması

    kimin kazanacağı belli olan ikramiye.
    (bkz: milli piyango çekilişlerine müdahale edilmesi)

    edit:şu milletin bir umudu vardı,yılbaşında bir bilet alırdı belki oradan kader yüzümüze güler diye.
    onu bile kendinize benzettiniz,boşuna demiyoruz bitirdiniz umutlarımızı diye.

  • 18. 1 dakikanın 1 saat gibi geldiği anlar

    kesinlikle deprem anındaki zaman kavramıdır, geçmek bilmez

  • 19. türkiye'ye 1 milyon koronavirüs aşısı gelecek

    menenjit aşısının fiyatı; 350 tl.
    pnömoni 23 bulabilirsen 400 tl.
    bugün pfizer'in aşısı bu ülkede vergilerle tek doz 600 liradan aşağıya satılsın köpek gibi havlarım sokakta. at fava bekle. bu aşı iki doz yapılacak. dört kişilik akp'ye oy veren asgari ücretli reisciler 4800 lirayı bir aşıya vereceğine ölür, ruhları böyle bunların. onlara çin aşısı falan yapacaklar, inşallah sırtlarında 5 tane göz falan çıkmaz. çıkarsa da umurumda değil açıkçası.

    benim kendim için kalbimden geçen aşı pfizer biontech aşısı. sizler gibi "ben bunu olmam" deme şansım yok. dalağım yok ve en önemlisi aktif hematojik kanserim var. covid 19 beni 10 günde bitirebilir, ılık pembe götlü yorumlar yapamayacağım o sebeple.
    dalağım alındığı için grip, menenjit ve pnömoni aşısı oldum. ikinci dozlar-grip hariç- aralık'ta. ve ben zatürre aşısı bile bulamıyorum. covid aşısı gelirse muhtemelen ömrüm rapor al, kaşelet, asm dolaş, olmadı eczane eczane gez şeklinde olacak. çünkü şimdi de böyle, değişen pek bir şey olmayacak. ama o lanet aşıyı olacağım, sağlık bakanlığının önünde kendimi yakmam gerekse bile olacağım!

    kaybedeceğiniz bir şey olmadığında hayat daha kolay oluyormuş, siz benim gazıma gelmeyin ama. siz edebinizle sıra bekleyin, ben hakkımı almadan bırakmayacağım bu işin peşini..

  • 20. ercüment ovalı

    covid-19 ile mücadelede yaptığı aşı denemeleri sonuç vermiş, an itibari ile 3. faz başlamıştır. uluslararası dergilerde aşı çalışmalarının yöntem ve tekniği 2 gün önce yayınlanmıştır. önümüzdeki ay sağlık bakanlığı onayı ile aşılar üretilecektir. bursa’da üretilecek olan türk aşısı için ilk iki ay yurtdışı siparişi kabul edilmeyecektir.
    kaynak: aha dayıya sor.

    şaka lan şaka.

    ercü bari gripin falan üret be. lan sokaktan adam çevirsek pekmezli hap üretirdi hıammına. en azından enerji verirdi millete.

    aşı üretecekmiş. türk aşısıymış.
    aşı olan gençliğe hitabeyi de anında ezberliyor falan. öyle türk aşısı yani. kırmızı beyaz aşı. güneşe tutunca atatürk görünüyor.

  • 21. ilk bira içilen yer ve zaman

    malatya. boşandığım günün akşamı

  • 22. kocama aşık değilim seviyorum

    sanırım buradaki herkes evli çiftlerin birbirine sırılsıklam aşık olduğunu düşünüyor. değil herkesin çeyreği gibi bir oran bile olsaydı bu kadar mutsuz, gergin, başkasının mutluluğunu istemeyen bir toplum olmazdık. ayrıca sevgi de aşktan daha değersiz bir duygu değildir.

  • 23. ankara'yı sevme nedenleri

    babamın kendi yazısıyla...

    “bu olay, bundan yarım asır önceydi.
    aşağıdaki fotoğrafı çektirdiğimde de harbiye ikinci sınıf öğrencisiydim.
    evimiz ankara çankaya'da olduğundan hafta sonları evci iznine çıkıyordum.

    oturduğumuz binadaki bir dairede de pakistan'lı bir aile kiracı olarak bulunuyordu.
    adam pakistan elçiliğinde memur imiş, karısı cihan hanım ev kadınıydı ve jasmin adında, benimle yaşıt çok güzel bir kızları vardı.
    ben ona yasemin diyordum.

    yasemin, esmer uzun boylu, her zaman güleç, şen şakrak bir kızdı.
    rengârenk ipekli kumaşlardan ve tüllerden oluşan ve "sari" denen milli kıyafetini türlü takılar incik boncuklarla daha da gözalıcı hale getirir, burnunun yanındaki tektaş hızmasının parıltısı, bakanların içini hop ettirirdi.
    ama en dikkat çeken özelliği, sımsıcak, geniş gülüşü ve bu gülüşle ortaya çıkan inci tanesi gibi dişleriydi.

    kendi ana dili urdu dili yanında ingilizceyi de ana dili gibi konuşuyordu ki benim asıl ilgimi çeken yönü buydu.
    ingilizcemi ilerletebilmek için yasemin ile bol bol pratik yapmam gerektiğini düşünüyordum.
    kesinlikle başka bir niyetim yoktu yemin ederim.

    haftalar haftaları kovalıyor, ben evimize geldikçe yasemin ile arkadaşlığımız pekişiyordu.
    cumartesi öğlenleri gelişimi balkonda bekler, beni görünce yüzünde hoşgeldin tebessümü belirirdi.
    bilirdim ki daha bir saat bile geçmeden annesi ile bize damlayacaklar.
    bu gelişlerinde cihan hanım eli boş gelmez, muhakkak kendi yaptığı pakistan'a özgü sütlü tatlılardan getirirdi.
    yasemin ile ingilizce sohbetlerimizde, karaçi'yi, evlerini arkadaşlarını anlatır, ama yine de oraları çok özlemediğini, türkiye'yi ve türkleri daha çok sevdiğini söylerdi.
    bu sohbetlerde aklıma arasıra muzırlıklar da gelmiyor değildi ama kendimi o konulara kaptırmamalıydım nemelâzım.
    zira o zamanlar subayların yabancı eş edinmeleri yasaktı ve bu yola tevessül edenlerin askerlik mesleğiyle ilişiği kesiliyordu.

    bir hafta sonu yasemin'e sinemaya gideceğimi söyledim.
    annesinden izin alabilirse kendisinin de benimle gelmek istediğini söyledi, babası gelmeden önce evde olmak koşuluyla izin kopardı ve birlikte tunalı'daki bir sinemaya gittik.
    o zamanlar harbiye öğrencilerinin hafta sonu izinlerinde sivil kıyafet giymeleri yasaktı.
    her yere resmi elbise ile gitme zorunluluğu vardı, sivil giyenler görüldüğü takdirde 28 gün oda hapsi cezası veriliyordu.
    verilen 28 gün oda hapsi cezası da bir seferde infaz edilmiyor, hafta sonları ikişer gün olarak yatılıyor, cezanın bitmesi 14 haftayı buluyordu.
    bunu bilmeme rağmen arasıra kaçamak sivil giyiniyordum ve yasemin ile sinemaya giderken de sivil giyindim.
    zira yanında rengârenk milli kıyafetiyle yabancı bir kız bulunan üniformalı bir harbiye talebesi çok dikkat çekecekti.
    uzatmayım, sinemadan sonra eve dönerken komutanlarımızdan üsteğmen galip beni gördü, yasemin'i de şaşkınlıkla süzdü ama bişey demedi, sadece "yaktım şimdi çıranı" anlamında başını salladı geçti gitti.
    bütün keyfim kaçmıştı, zira galip üsteğmen zaten bana biraz gıcık gidiyordu, şimdi eline geçen bu fırsatla muhakkak 28 günü dayar, evci çıkma hakkım da kaldırılırdı.
    nitekim korktuğum kısmen başıma geldi.
    şöyle ki, galip üsteğmen, bölük komutanımız alper soykan yüzbaşıya durumu bildirmiş, yüzbaşı beni çağırdı, önce bir güzel azarladı, "sivil giyindiğin yetmiyor, üstelik yanında ecnebi bir kız varmış, ben şimdi sana ne yapayım, 28 gün hapis versem evciliğin de kalkacak..."dedi.

    belli ki bana bu cezayı vermek istemiyordu, zira iyi bir öğrenciydim, ayrıca yüzbaşının amcası idris soykan'ın bizim köyde yaşadığı, daha önceki bir konuşmamızda ortaya çıkmıştı.
    neticede bana torpil geçti ve iki hafta sonu izinsizlik cezası ile konu kapatıldı.

    iki hafta sonu eve gidemedim, evdekilere de yoğun sınavlar nedeniyle okulda kalıp ders çalışacağım diye bir bahane uydurdum ama yasemin'i de özlemiştim galiba.

    iki hafta sonra eve geldiğimde yasemin balkonda değildi, ilk defa oluyordu bu, eve girdim, annem de bir tuhaftı.
    "al oku..."diye günaydın gazetesini önüme koydu.
    "pakistanlı jasmin kayıp" diye bir haber vardı gazetede.
    yasemin'in bir fotoğrafı ile annesi ile babasının perişan haldeki durumlarını gösteren fotoğraflarını da koymuşlardı.

    meğer babasının sürpriz bir tayini çıkmış, karaçi'ye dönmeleri gerekiyormuş, evi boşaltmışlar, uçak biletlerini almışlar ama tam gidecekleri gün yasemin sırra kadem basmış.
    dondum kaldım, bişey diyemedim.
    nereye gitmiş olabilirdi bu kız, kaçırılmış mıydı yoksa?
    zira gelip geçen taksi ve dolmuş şoförlerinin de balkonda gördüklerinde ona korna çalıp askıntı olduklarını biliyordum.

    babası gidip cumhurbaşkanı cevdet sunay'dan kızının bir an önce bulunması için yardım talep etmiş, sunay duruma el koymuş, bu meyanda herhalde benimle arkadaşlığı da konu edilmiş olmalı ki okulda ben de bu konuda sorguya çekildim amirlerim tarafından.

    hatta ertesi hafta sonu izinli çıktığımda, arkadaşlarla buluşup gezmek için babamın arabasını alıp evden şöyle birkaçyüz metre uzaklaşmıştım ki polis çevirdi ve hakkımda ihbar olduğunu söyleyip arabayı bagaj dahil aradı.

    kayboluşundan iki hafta sonra yasemin ortaya çıktı.
    yine günaydın gazetesinden okuduğuma göre kaçırılmamış, kaçmış.
    ailesi ile pakistan'a dönmek istemiyormuş, türkiye'yi ve türkleri çok seviyormuş, amacı burada kalıp bir türk ile evlenmekmiş, bu nedenle önceden tanıdığı yaşlı bir kadının evine gizlenmiş ama ailesinin perişan durumunu ve kendisini bulmadan dönmeyeceklerini görünce ortaya çıkmış. ailesinin kızlarını aldıkları gibi karaçi'ye uçtukları da yazıyordu gazetede.

    bu olaydan birkaç ay sonra "karaçi" damgalı bir mektup aldım.
    ingilizce olarak çok düzgün bir elyazısı ile kaleme alınmıştı.
    yasemin'den geliyordu...

    karaçi'deki mutsuzluğundan ve umutsuzluğundan bahsediyor, eğer olumlu cevap verecek olursam bir yolunu bulup ankara'ya geleceğini söylüyordu.
    bu mektuptan, ailesiyle dönmek istemeyip neden ve kimin için saklandığı da anlaşılıyordu.
    bir de dört yapraklı yonca koymuştu zarfın içine.
    halâ durur bende o dört yapraklı yonca...
    mektubu katlayıp tekrar zarfa koydum, balkona çıktım, eğilip bir zamanlar yolumu beklediği, bana sıcacık gülümsediği, şimdi bomboş olan balkona baktım ve sanki oradaymış gibi dudaklarımdan şu kelimeler döküldü:
    "ah be yasemin...şimdi mi söylenir bu?.."

    şimdilerde bana deseler ki yurtdışında en çok nereyi görmek istersin?
    karaçi derim...
    nerede yaşamak istersin deseler ankara derim, kuru soğuk bir ankarada...
    sebep?
    sebebi yok...işte öylesine...

    babacığımın üniformalı fotoğrafı...
    görsel

  • 24. bir başkadır sinan

    kadınların arzuladığı erkek. tatava yapmaz basar geçer. kadın naz yaparsa diğerini arayıp ona basar. basıp geçtiği kadınlar sosyal medyada "yhaa erkeklerin onda dokuzu böyle, siz neden böylesinjz ama yhaa " diye dert yanar.

    mesela bir tarafa jung mung diyen,kendince okuyan, araştıran, efendi ve sadık olacağı belli olan elemanı koy, diğer yana sinanı koy, kadınların yüzde doksanı sinanı seçer.

    kadın yaşlanır, hayatından bir sürü sinan geçmiş, sinanlar yeni kadınlara çoktan yelken açmıştır.kadın jung falan diyen efendi elemanı aramaya başlar ama o da evlenmiştir. mütevazı hayatına devam etmektedir.

    kadın evlenilecek erkeklerin kapılmış olmasına isyan eder. sinan ve sinan gibilere nefret kusmaya, onları eleştirmeye başlar. sinan artık onunla ilgilenmemektedir çünkü. pislik,hain, seks dışında bişey düşünmeyen cahil bir eleman olmuştur kadının gözünde.

    oysa sinan başından beri aksini iddia etmemiştir.

    yürüyedur sinan.

    edit: kadınların yüzde doksanı dememe takılanlar olmuş. tam anlaşılmamış sanırım konuya açıklık getireyim; bunu "erkeklerin onda dokuzu sinan gibi" diyenlere ithafen yazmıştım.

    "erkeklerin onda dokuzu sinan gibi" diyen kadınların yüzde doksanı bu ikilemde sinanı seçerdi diye düzeltirsek daha anlaşılır olacak sanırım. zira seçmeselerdi "erkeklerin onda dokuzu böyledir" demezlerdi diye düşünüyorum.

  • 25. 18 kasım 2020 devlet bahçeli'nin açıklamaları

    hep derim (bkz: mhp bir halk sağlığı sorunudur)
    mafyanın savunuculuğunu yapan yavru muhalefet partisi başkanı çıkmış %25 oy almıs parti başkanına karşı mafya liderini savunuyor. yazık bu ülkeye.

    ne kadar mafyatik kafa varsa içeriden boşuna çıkarmadılar. şimdi kullanılma zamanı gelmiş demekki. her yönüyle 90 lari yaşıyoruz tekrardan. umarım halk 90 lardan gerekli dersi almıştır.

  • 26. çocuğuna kendi mesleğinden isim vermek

    oğlum olursa adına " bulut " koymayı düşünüyorum.

  • 27. dükkanının önüne park ettirmeyen çirkef esnaf

    mitolojide yeri vardır, heykeli yapılmıştır.görsel

  • 28. alaattin çakıcı hakkında soruşturma başlatılması

    ülkede tiyatroya yeterince önem verilmediğini söyleyenlerin gözüne sokulması gereken gelişmedir.

  • 29. mars'ta kurulacak şehirlere isim önerileri

    yeni yozgat
    nevnevşehir

  • 30. bankanın evimizin üzerine çökmesi

    borca karşı ipotek konulur. borç bittiyse ipotek kalkar.

    ne öyle amk, "ayşe teyze üstünü çıkarsın öyle ipoteği kaldırıcaz" mı denir? bence ihtarname çekin biran önce sonra icraya gidip bir konuşun.

  • 31. bülent arınç

    kendisini ne zaman tv.de görsem, adını duysam aklıma kozmik odaya girip bütün devlet sırlarını çalıp cia’e deşifre eden fetöcü orospu çocukları geliyor. malum, kozmik odanın açılması olayına etken olan arınç’a suikast yapılacak iddialarıydı.

  • 32. sma hastası ada'nın elinden tut

    yalova'daki işletmeciler olarak elimizi uzatacağımız çağrıdır. birkaç işletme bir araya gelerek bir challenge oluşturduk. her işletme belirli bir ürününün gelirini sma hastası çocuklar için bağışlamayı kabul etti ve bir başka işletmeye meydan okudu. bu hafta iyilik kahvesinden elde ettiğimiz gelir ada'ya gidecek.

  • 33. en iyi rakı

    beylerbeyi göbek. vallahi süper az önce içtim. pırıl pırıl ya.

  • 34. fıstık ezmesi vs fındık ezmesi

    fıstık ezmesi diye yer fıstığı ezmesinden söz ediyorsunuzdur umarım. çünkü antep fıstığı ezmesi yarışmaya katılmaya bile tenezzül etmez böyle

  • 35. migros'un sürü bağışıklık sistemine geçme iddiası

    ne yapsın migros? hastalık çıktı diye toptan mağazayı mı kapatsın? hastalık çıktıktan sonra illaki mağaza dezenfekte edilmiştir. sürü bağışıklığıyla alakası yok bu durumun. migros, bim, a101 vs. bu market zincirleri öyle kafasına göre mağaza kapatamaz. oranın bir şekilde işlemesi gerekir. son kullanma tarihi geçebilecek birçok ürün var.

    edit: başlık bana kalmış. özelden "son kullanma tarihi geçmesin ama insan sağlığı önemli değil yani" yazanlar var. bu entryden bunu çıkardıysanız
    gerçekten gidin tedavi olun. biri de ali koç'un köpeği yazmış. vallahi siz eğitilmezsiniz.

  • 36. 8.50'den dolar ve 540'dan altın alan yazarlar

  • 37. istanbul akp döneminde tokyo'nun önüne geçmiştir

    tokyo'nun yerini haritada bile gösteremeyecek olan kişi beyanı.

    bizim köyün kahvesinde bir deli vardı. buna benzer saçmalıklarla yaşar giderdi ama derdi ki: ''atacaksan büyük yalan atacaksın. o zaman herkes inanır.''

  • 38. covid-19

    ciddi ciddi günde covid kaynaklı 30 kişinin vefat ettiğini düşünen salaklar var.

  • 39. 19 kasım 2020 dolar kuru

    “size bıçağı dokuz santim saplayanın altı santim geri çekmesi bir lütuf değildir.”

    malcolm x

  • 40. ayrılık acısı geçer mi

    yazacağım entri olayın psikolojik süreçlerine odaklanarak yazılacaktır ve ayrılık sürecinin psikolojik etkileri ve aşamaları hakkında bilgi verecektir. umarım yeni ayrılan kişilere bir yol gösterme aracı olur. entri oldukça uzun bir şekilde olacaktır ve uzun süreli gözlemler ve okumalar üzerine oluşturulmuştur. ilk olarak ayrılık aşamasının kişi üzerindeki süreçlerine bakalım:

    ilk aşama: alışkanlıkların değişmesi ve şok evresi olacaktır. ayrılık meydana geldikten sonra ilk aklınıza gelen ve korkutan şey artık onunla alıştığınız şeyin hayatınızda olmaması olacaktır. yani örneğin günaydın ya da iyi geceler mesajı olmayacak, telefon konuşmaları artık yok. yani her sabah uyandığınızda rutin olarak yaptığınız şeyler artık hayatınızda olmayacak. bu ilk başta bir şok etkisi yaratacak. çünkü insan alıştığı şeyden kolay kopamaz ve büyük bir şok etkisi yaratır. aynen çok sevdiğiniz birinin ölümü gibi. insan önce olayın şoku ile kabul etmek istemez ama zamanla sindirmeye başlar. ayrılığın ilk aşaması da şok evresi olacaktır.

    ikinci aşama: artık yavaş yavaş şok atlatılır. bundan sonra umut evresi başlar. hala sabahları telefona bakılır, ondan mesaj beklenir. bu aşamada "dönecek inancı" çok fazladır. eğer geride kalan sizseniz bu inancı mutlaka yaşarsınız. yaşadığınız her şey aklınıza gelir. ilişkinin en başları düşünülür "bana şöyle demişti, bana seni bırakmam demişti, bana seni seviyorum" demişti gibi cümleler sürekli kafanızdan geçer ve siz "tüm bunlar yalan olamazdı, beni seviyor, bana dönecek mutlaka" diye düşünür durursunuz. (ilişkide giden kişilerin dönme oranı istatistiksel olarak entrinin sonlarında paylaşılacaktır). fakat dönüş olmadığı için bir süre sonra diğer aşamaya geçersiniz.

    üçüncü aşama:dönmeye dair umutlar bittikten sonra ciddi anlamda bir stalk süreci başlar. ilişkinin bitişinde de vardır ama bu esnada zirve yapar. çünkü haber almadığınız için ne yaptığını merak edersiniz ve bazen dakikalar içinde onu kontrol etmeler başlar. engel yoksa whatsapp üzerinden çevrimiçi mi diye kontrol edilir, instagram üzerinden gizlice bakılır ve bu esnada stalk uzmanı olursunuz. yani belli etmeden bakmaya çalışırsınız ve bu esnada fake hesaplar oluşturulur ya da devreye girer.

    dördüncü aşama: stalk sonucunda eğer bir başkası olduğu ortaya çıkarsa ya da çıkmasa bile artık öfke nöbetleri başlar. tam bu noktada "allah onun belasını versin, evine ateşler salınsın, gün yüzü görmesin" durumuna geçilir. artık ortada büyük bir nefret ve intikam duygusu vardır. bu esnada genelde kişilerin hayalinde şunlar olur "yıllar sonra ya da aylar sonra karşılaşırsak ben çok mutlu olacağım, o bin pişman olacak ve ben yanından bütün havamla geçerken o ben bu insanı nasıl kaybettim diye ağlayacak." adı üstünde bu hayaldir ama kişi o insanın pişman olduğunu görmek için her şeyi yapmaya hazırdır.

    beşinci aşama: kişinin artık kıskandırma duygusunun esiri olduğu zamanlardır. bu zamanlarda en büyük hatalar yapılır. bir bakarsınız normalde asosyal bir insan olan kişi bir anda nerede sabah orada gece olarak takılır. olmadık kişilerle dışarı çıkar. olmadık ortamlara girer, örneğin kadınsa erkek arkadaşı hoşlanmıyorsa mini etek giyer, erkekse her önüne gelen kadını takip etmeye, eklemeye başlar ve bunu da mutlaka ayrıldığı kişinin göreceği şekilde yapar. maksat o beni kıskansın ve geri dönsün düşüncesidir ama çoğu zaman için ters tepki yapar ve kişi aylar sonra "ben neden bu kadar saçmaladım" diye düşünür.

    bu süreçler sağlıklı bir insanda 1 ay ile 6 ay arasında yaşanır ve sonrasında kabullenme süreci başlar. artık o kişinin olmadığını kabul eder ve bir şekilde hayatına devam eder. telefonlara bakmak bırakılır. kin ve nefret duygusu azalmaya başlar. hala dönem dönem aklınıza gelir ama artık gün boyu aklınızda değildir. bir an aklınıza gelir bir an sonra ise unutulur. artık güzel anılar kalır ve yavaş yavaş ben onu hem de kendinizi affetmeye başlarsınız. zaten bu kadar zaman sonunda ne olursa olsun artık kendi hayatına devam etmen gerekiyor. ayrılık zordur ki bir zamanlar bir erkek arkadaşımdan ayrıldığım zaman 1 hafta içinde 7 kilo verdiğimi biliyorum. yine de karşı tarafa hiçbir şey hissettirmeden, güçlü bir şekilde hayatıma devam etmeye çalıştım ve sonucunda bunun mükafatını kendi hayatımda aldım.

    fakat bunlar olmazsa ve hala öfke duygusu devam ederse ki bu duygu da o kişiye karşı hisleriniz olduğunu gösterir. kafanızdan hala planlar geçmeye devam eder "o bir gelsin ben onu pişman edeceğim, o gelsin yeter ki gelsin ama ben onu terk edeceğim, bana yalvarsın " düşünceleri hala devam eder. bunun nedeni ise genelde kendi değerini başkalarının ona verdiği değerle ölçen insanlarda görülür. çünkü o kişi kendini yaralayan insanla aynı yarayı kapatmaya çalışır.

    burada diğer bir sorun ise kişi dönerse ne yapılması gerektiği olacaktır? fakat gerçekten biten bir ilişkide karşı tarafın size dönme oranı yapılan bilimsel araştırmalarda yüzde 3 olarak çok düşük bir oranda çıkmış. işte asıl sorun şu ki bir insan neden bu düşük ihtimali hayalinde canlandırır ve olmasını umut eder.

    burada şunu bilmek gerekiyor kişi size sevdiği için mi yani hatalarının farkında olduğu için mi döndü yoksa yoksunluk yaşadığı için mi döndü? bunun en önemli kanıtı şudur yoksunluk nedeniyle dönen kişi; cinsellik için döner, başına bir şey geldiği için döner, sizden yardım istediği için döner ve istediğini aldığı zaman da geri gider. bir söz vardır "eski sevgiliniz aniden size geri dönüyorsa ya canı çekmiştir ya da canı acımıştır."

    insanlar hayatınıza girdiği gibi çıkma hakkına da sahiptir. yani buna engel olamazsınız. bir insan ayrılmak istiyorsa buna saygı duymak zorundasınız ve hayatınıza bakmak zorundasınız. bir insanın hayatınızda zorla kalması sizi zaten asla tatmin etmeyecektir. bu nedenle ayrılık acısını hakkını vererek yaşayın, bütün süreçlerini geçirin ve bu durum 1 yıldan fazla sürüyorsa da bir destek almaya çalışın. çünkü ortada ciddi anlamda bir bağımlılık problemi olabilir. dünyada milyarlarca insan var ve insanın sürekli eskiyi düşünmesi kadar kötü bir şey yoktur. yeni deneyimlere açık olun ve giden o şeyin yerine her zaman için daha iyisini koymaya çalışın.

  • 41. almanya'nın ülkücü hareketi yasaklaması

    (bkz: ülkücü hareket engellendi)

  • 42. yazılımcıların türkiye'yi terk etmesi

    guncel bilgiler de benden gelsin.

    suan tanidigim tanimadigim bir suru insan (abartmiyorum bakin, son 3 ayda en az 10-15 kisi) bana ulasarak "bu isi nasil cozeriz, biz yazilimci olmak istiyoruz" dediler. ben de kendimce bir rota cizip hepsine yardimci olmaya calistim. elbette hic biri olamayacaklar. bu oyle "hadi olayim" diyebilecekleri bir meslek degil, hepimiz bunu biliyoruz. yillar suren ve asla bitmeyen siki bir egitim sureci gerekiyor. dolayisiyla ikinci bir is olarak yazilim ogrenmeye calisan insanlarin da mutlaka bu durumu sekteye ugratacak, hayatin akisi icinde ortaya cikan bir takim sorunlari oluyor ve bir bakiyorlar, her aksam dinledikleri youtube derslerini birakmislar, dokumanlari okumuyorlar...

    neyse, konumuz bu degil. hemen hepsiyle konustum. "neden" dedim. oncelikle elbette "cok az kazaniyoruz, daha fazla istiyoruz" cevabini duydum. azicik altini kaziyinca "hem yurt disina gitmek icin de iyi bir yol diye duyduk!"

    ya koca koca adamlar bunlar ha! oyle 20 yasinda gencecik insanlardan bahsetmiyorum. pek cogunun cocugu colugu var. yaslari 30+.

    yani birakin yazilimcilarin turkiye'yi terk etmesini, azicik kafasi calisan insanlar yazilimci olup ardindan ulkeyi terk etmeyi planliyor! bu inanilmaz bir durum! bu inanlmaz bir caresizlik!

    size bunlari yazarken bile o kadar uzuluyorum ki. dusunun ya, adam okumus elektronik muhendisi olmus. diyor ki "yazilimi da ekleyeyim, yurt disina cikmam kolay olur" wow! yani yazilimcilar, tabanlarini gotlerine vura vura kacarken, onlara eslik etmek isteyen diger meslek erbabi da "yazilimci olup, biz de kacalim" diyor.

    20 sene sonraya not: umarim geri donmuslerdir. donmedilerse suan kendinizi bok gibi hissediyor olmalisiniz, eminim. 100 yazilimcinin gitmesi bir bok demek degildir biliyorum, ama binlerce gitti! ve bu ulke, o gecelerde "baskanlik sistemi sahlandiracak" temali programlar ile calkalaniyordu. ben ne mi yaptim ? tabii ki yurt disindan is buldum! bu ulkenin egitimli insanlarinin ulkeyi tum engellere, eziyetlere, haksizliklara ragmen terk etmeme gibi bir misyonlari yok. ama bu ulkenin bu insanlari ulke icinde tutup katma deger yaratmak gibi bir misyonu var.(olmaliydi)

    bizden neler neler caldilar be... su halimize bak!

    edit : mesaj kutuma 20 mesaj daha geldi bu entryden sonra. yine ayni sorular, nasil olurum? kizabilir misiniz bu insanlara ? ben kizamam ve de yardımci olmak isterim. tek tek cevap verecegim.

    edit : mesaj kutuma gelen sorulardan derlediklerim asagida.

    --- spoiler ---

    - x yasindayim, yazilim ogrenmek icin cok gec mi ?
    + degil. elbette genc olmaniz (yani 15-25 araligi belki) size ciddi bir avantaj saglayabilir. ancak bu 30'dan sonra olunmaz demek degildir. sadece bir miktar dezavantajli olursunuz.

    - x dilini ogrenmeye basladim, sonrasinda ne yapmaliyim ?
    + bu kisiden kisiye gore degisse de bana gore olay sudur; java ogrenerek bu ise basladiysaniz gercekten bu isi yarim birakma ihtimaliniz cok daha yuksek olabilir. bunun yerine c# veya web scripting dillerinden birini (ornegin php+larevel veya python) ile baslamaniz, bana gore daha evladir. suan her sey ama her sey webde donuyor. ben sizin yerinizde olsa (ki oldum) web based application developer olurum. bugun 1-2 tane back-end skill'i (ornegin laravel+nodejs) ve front-end skill'i (ornegin vue.js veya react.js) ogrenerek, hem web'e, hem ios'a, hem de android e ayni anda kod gelistirebilirsiniz (bkz: ionic) dolayisiyla bu sizi cok daha yetkin kilar.

    - yazilim (veya x) muhendisiligi kazandim, is bulabilir miyim ?
    + cok acik yaziyorum. yurt disinda kimsenin sikinde bile degil sizin nereden mezun oldugunuz. adam tamamen uretime bakar. istedigi kalitede kod cikarabiliyorsaniz onun icin olay tamamdir. o yuzden okul konusunu kafaniza takmayin. okursaniz avantajli, okumazsaniz bir tik daha dezavantajli olabilirsiniz. ama bu sizin isi almanizi veya almamanizi etkilemez.

    - x meslegi yapiyorum, benden yazilimci olur mu ?
    + herkesten olabilir. bilmeniz gereken en onemli sey su; bunu 2 ayda ogrenemeyeceksiniz. yillar alacak. bu demek degil ki yillar sonra para kazanacaksiniz. ama tam anlamiyla olmaniz, yillar surecek. 1 tane application gelistirmeniz, sizi yazilimci yapmayacak. onlarcasini gelistirmeniz, binlerce farkli hatayla karsilasmaniz ve bunlari en pratik sekilde cozmeniz gerekecek. dolayisiyla bu bir surec. bunu bir surec, bir yol olarak gorup ona gore ic hazirliginizi yaparsaniz, basarili olabilirsiniz. unutmayin, bu isi para icin yapamazsiniz. net. para icin yapmak isteyenlerin hemen hepsi suan 5k maas aliyorlar. ama biz biliyoruz ki ortalama bir yazilimci en az $3000+ aliyor (ki dusuktur, dunya capinda). dolayisiyla para kazanayim diye ogrenmek istiyorsaniz, uzgunum, %99'unuz ogrenemeyecek. bunu bir tatmin, bir zevk, bir hobi haline getirirseniz eger, bence basarili olursunuz. ben boyle yaptim.

    - hangi dille baslasam ?
    + her dil olabilir. ama ben web tabanli dilleri tercih ederdim. hem anlamasi kolay, hem gelecegi cok parlak, hem de pratik olarak bir seyleri gelistirip yayinlamak insani motive eden bir sey. php, asp.net, nodejs. front-end tarafinda vue.js, react.js... hepsi olabilir.

    - front-end diye basladim, udemy'den dersleri de aldim. dersler bitti. simdi ne yapacagim ?
    + hemen bir proje gelistirebilirsiniz. online olarak api endpointleri veren hazir api lar var webde yayin yapan. o api'lardan birini uygulamaniza entegre edin hizlica, oradan gelen verileri ekrana basin, sayfalama yapin, veri girisi yapin, filtreleme yapin. sonra bir tane daha, sonra bir tane daha. sonra kendinize bir proje bulun, amaci olsun. o amac dogrultusunda uygulama gelistirin ve yayinlayin. ardindan tum bunlari github'a yukleyip is basvurularina ek olarak github adresinizi de gonderin. muhakkak katkisi olacaktir.

    - x yasindayim, baslamak istiyorum ne yapayim ?
    + once algoritma ogrenin. bir dil ogrenin ve ardindan onlarca alt koldan birini secin ve o konuda uzmanlasin. ama unutmayin. bu ise girmeden neye yeteneginiz oldugunu anlayamayabilirsiniz. o yuzden girdikten sonra yetenekleriniz daha netlesecek ve hangi dili ogrenmeniz gerektigini bileceksiniz.

    - yurt disinda mulakatlarda ne isteniyor ?
    + genelde her sirketin kendi politikasi var. github hesabiniz olmasi, opensource projelere katkilar yapmis olmaniz cok cok onemli. bir soru/sorun gonderiyorlar genelde ve onu cozmenizi istiyorlar. bazilari offline coz gonder diyor cunku kazik gibi, biliyorlar bilmeyen birinin cozemeyecegini. bazilari online ekranini izliyorlar, hadi coz bakalim diyorlar. ama ekseriyet, bir probleme nasil yaklastigini merak ediyor, ne kadar hizli kod yazdigini degil. not : diplomayi siklemiyorlar yine, evet.

    - codeacademy, udemy ile yazilimci olunur mu ?
    + onlarsiz bile olunur. ben iki kitap okuyarak oldum, evimde bilgisayar bile yokken!

    - odtü, tobb, bilkent, özyeğin, bahçeşehir, istanbul teknik, yıldız teknik, hacettepe üniversiteleri hakkında bir bilginiz var mı, ne düşünüyorsunuz?
    + hic biri hakkinda bilgim yok ancak yazilim icin hic biri gerekli degildir. olursa super olur (ozellikle bu yazdiginiz universitelerden, ornegin odtu ve itu) ama zorunlu degildir. bu isi bunlarda egitim gormeden de 4/4'luk yapan yuz binlerce insan var piyasada.
    --- spoiler ---

  • 43. gelmiş geçmiş en iyi yabancı replik

    "my name is maximus decimus meridius, commander of the armies of the north, general of the felix legions, loyal servant to the true emperor, marcus aurelius. father to a murdered son, husband to a murdered wife. and i will have my vengeance, in this life or the next."

    (bkz: gladiator)

  • 44. alaattin çakıcı

    hasta annesini ziyarete izin verilmeyince "rizeli yezidin anası vefat edince tüm resmi ve özel televizyonları iki gün boyunca milletimize dikta ettirilerek izletilmişti " diye mektup yazip sonradan "batı emperyalizmine asla taviz vermeyen devlet başkanımız sayın tayyip erdoğan'a saygilarımı arz ederim" diye devam eden über süper delikanlı.

  • 45. gram altın

    ne oldu gramyan?

    reks ediyirdin düğün salonlarında ne oldu?

  • 46. yaratılan en kusursuz hayvan

    ekşi aleminde başka hayvan yazılmaz...
    (bkz: bal porsuğu)

  • 47. playstation 5

    şu başlıklarda fiyat yüzünden ağlayanları ya da satın alanlara saldıranları gördükçe tetikleniyorum. paran yoksa siktir git birader. çalış, kazan, biriktir, kredi çek ne bileyim iddia oyna ya da ağlayıp durma burada. alan insanları da bir sal.

    benim de almak istediğim alamadığım şeyler var. ben gidip o başlıklarda alanlara aptal demiyorum. diyeceksin ki konsol herkesin rahatça alması gereken bir şey. ev de öyle. en temel ihtiyaç barınma değil midir? ben de mesela kadıköy'de bir bahçeli ev istiyorum. şöyle koşuyolu'nda mis gibi. bahçeliyi geçtim deprem sonrası temiz bir ev almak istiyorum ama param yetmiyor mecbur alakasız bir yerde kirada oturuyorum. gidip ev alan kerizdir bu fiyata ev alınmaz diye saldırıyor muyuz millete?

    her şeyin bedeli var. bu ekonomik şartların bu hale gelmesinde sony'nin bir payı var mı? yok. adamlar konsolu güncel döviz kurundan bile daha ucuza verdiler zaten. xbox da mecbur kalıp indirim yaptı. birine saldıracaksan gel özele ben kime sallayacağını göstereyim git o başlıklarda ağla. yettiniz aq.

  • 48. 19 kasım 2020 ensonhaber başlığı

    1 dolar 7.50tl yapıyor, nasıl utanmadan bu haberi yapıyorlar anlamak çok zor.

  • 49. cyberpunk 2077

    gamer milleti kadar öfkeli bir tayfa yok. oyun altı üstü. gelecek ay oynasan ne fark edecek. kaç haftadır oyunu ertelediler diye kuduruyorsunuz. hasta mısınız amk.

  • 50. yurt içinde 340 terörist kalması

    teröristleri davul zurna ile ülkeye alan ve teröristseverlerle megri megri diye ağlayarak şarkı söyleyip halay çekenleri içermeyen listedir...