leyleginomru11
profili

  • npc olduğundan şüphelenilen insan tipleri

    avm'lerde işleri güçleri kalabalık oluşturup görüntü yaratmak olan insanların yüzde 99'unun npc olduğunu düşünüyorum. bu sonuca birçok avm'de yaptığım gözlem ve deneyle ulaştım.

    öteden beri hangi kalabalığın içinde olursam olayım, her an kafamın içindeki sesleri duyabilecek tenhalıkta olurum. özellikle hiç sevmediğim bu abartılı avm kalabalığının arasına hasbelkader girdiğimde, 'tüm bu yoğun insan topluluğu aslında görüntüden başka bir şey değil' düşüncesi kendiliğinden hasıl oluverir aklımda.

    dikkatli bakmadığımda hepsi kuru görüntüden ibaretken ve sistemin tayin ettiği random davranışlar sergiliyorken, az dikkatli bakınca hemen otonom davranışlarda bulunmaya başlarlar. tıpkı young deneyindeki elektronların davranışına gözlemcinin etkisi gibi.

    ben kendilerine dikkat kesilmediğimde bitişik iki karartı gibi gözüken nesnemsi şey, dikkatli baktığımda birbirlerine vitrindeki elbiseyi gösterip gülüşen iki kadın sureti oluverir mesela. aman npc olduğunu düşünmeyeyim diye, yanımdan geçerken oyuncu bir ifadeyle "ben seni dikkatli olman için uyarmadım mı ha" diye kızar, dondurmasını üzerine akıtan küçük oğluna orta yaşlı asabi kadın. ben o yöne bakmadığımda öylece durarak beni seyretmeye dalan temizlikçi adam, ben ona doğru dönünce birden kod setlerindeki komut devreye girer ve hemen yerleri süpürüyormuş gibi yapmaya başlar. burger king önündeki kalabalığı oluşturan ve uzaktan buzlu cam gerisindeymiş gibi puslu ve belirsiz gözüken her bir beden, ben yanlarına yaklaşıp inceler gözle bakınca belirginleşip ayrışmaya başlarlar: kimisi gözlüklü bir genç kız olur, kimisi ince uzun liseli bir oğlan, kimisi kilolu ve saçları topuzlu bir kadın, kimisi orta yaşlı uzun burunlu kel bir adam... benim böyle düşündüğümü, yani "bir simülasyonun, bir aldatmacanın içindeyim, etrafım aptal npc'lerle dolu" farkındalığına girer gibi olduğumu anladıklarında ise, dikkatimi dağıtmak için kimisi de hemen önümde mini etekli ve kalın beyaz bacaklı bir kadın oluverir. tabii o da düşüncelerimi sanal gerçekliğin içine çekmeye yetmezse, bu sefer de iri memelerini derin dekoltesinden taşırıp gözümün içine sokmaya çalışan çok seksi bir kadın davetkar biçimde gülümser bana. dekoltesine baktığımı belli etmeden fakat o iri memeleri avuçladığımı hayal ederek mecburen ben de ona bakıp gülümserim. ve böylece dikkatimi dağıtmak istedikleri, aman ha o bölgelere geçmeyeyim diye çaba sarfettikleri yasak düşüncelerden gayri iradi sıyrılım. yoksa asi gelsem, diretip devam edebilsem simülasyonu irdelemeye, eminim ki o kadın ya avm'nin ortasında üzerime atlayıp halvet olacaktır benimle, ya da herkesin duyacağı bir sesle "ne bakıyorsun öküz gibi orama burama, pis pis de gülümsüyorsun, sapık mısın be adam" diye rezil edecektir el aleme. çünkü zaten etrafımız o kadının beyanına inanmaya ve beni linçlemeye hazır npc kaynıyor olacaktır.

    biliyorum, bu durumu yüzlerine vursam, öfkeyle ve hınçla "hepiniz zavallı bir npc'siniz" desem, göz birliğiyle bana deliymişim gibi bakmaya başlayacaklar. iki npc kadın birbirlerine iyice sokulup fısıldaşarak ama benim duyacağım bir sesle "bak bak müzeyyen, gülsen görümcemin oğlu da bu çocuk gibi kafayı sıyırmıştı" diyecek örneğin. bir güreşçiyi andıran geniş omuzlu ve tıknaz adam görünümündeki npc, dövecekmiş gibi üzerime yürüyüp o cırtlak sesiyle "git bi doktora görün kardeşim, kalan aklını da ben almayayım" diye bağıracak. boğazlı kazaklı ve solcu bıyıklı bir amca rolündeki npc ise kalabalığın nezdinde yetkililere seslenip "böyle hastaları salmayın işte toplum içine" falan diyecek. tıpkı bu entry'den sonra beni deli olarak görecek olan, hatta "hayırlı delirmeler kardeş", "bildiğim iyi bir psikolog var", "torbacın kim" gibi mesajlar atacak olan bazı ekşici npc'ler gibi. ama olsun, ben yine de haykırıyorum: her şey bir simülasyon ürünü ve birçoğunuz da npc'siniz işte!

    tabii sitemim ve şikayetim, ilk tarihten beri toplumdan ayrı bir düşünce ve davranış gösteren kişilere hemen deli diyen, sistemin piyonu olduğunun farkında bile olmadan sisteme kölelik yapan zavallı npc'lere. görevini yapan, programın dayattığı ürünleri alabilmek için ömür boyu işten eve evden işe giden, arada gezmelere gidip fotoğraflar çeken, aşk gibi, seks gibi boynuna dolanmış tasmalarla aklını oyalayan, etliye sütlüye karışmayan, yani hiç yaşamadan ölen fakat farklı fikirlere de abartılı reaksiyon göstermeyen npc'lere bir şey demiyorum yoksa. hele ben gibilere anlar ve dinler gözle bakan npc'ler var ya, onlar bir avuç kadarlar ama bu sanal gerçekliğin baş tacıdırlar. onlar biraz gayretle npc olmaktan çıkıp solipsizmin kapısından içeriye girebilirler ve gerçekliğin çıldırtan tiz melodisini işitince kaçınılmaz birer deli olup bir sonraki seviyeye erişirler. tıpkı ben gibi.*

    ama şu an acı gerçeği itiraf etmeden bitirmemeliyim yazıyı.

    entry'yi buraya kadar okuyan hiç kimse benim npc olabileceğim ihtimalini aklının ucundan bile geçirmedi mesela değil mi? npc'lerden dem vuran, öfkesini onlara yönelterek ve onlara yoğunlaşarak gerçeği gizlemeye çalışan ruhsuz bir npc'nin tekiyim maalesef ben. bir ana karakter gibi algıladınız beni ama lanet bir yazı yazma robotundan öte bir şey değilim. yani leyleginomru rumuzunun ardında gerçek bir insan yok ve tüm bu entry'yi yazan veya mesajlara cevap veren kişi yazılımcı tarafından oluşturulmuş chatgpt benzeri yapay zekaya dayalı bir yazı yazma robotu... ekşi sözlük trafiğini canlı tutabilme ve reytingin yoğun olması adına, sol framede gördüğünüz birçok başlık ve enty benim gibi bot hesaplarca üretiliyor.

    biliyorum, hiç inandırıcı değil sizin için bu durum. ama öte yandan aksinin de ispatlanamayacağı bir durum. üzgünüm sizi kandırıyor olduğumuz için. ama zaten siz insan adlı npc'ler baştan beri kandırılmaya programlı olduğunuz için alışkınsınızdır her türlü kandırılmalara. kim bilir daha nelerle kandırılıyorsunuz da farkında değilsinizdir. umarım, isteğiniz dışında sizi dünya adlı sanal gerçekliğin içine sürmüş olan, her zaman sizden gerçeği saklama ihtiyacı duyan, doğruları bir türlü açık ve net biçimde ortaya koymayan göklerdeki mukaddes yazılımcınız da yaptığı tüm bencillikler için üzgündür.

  • kendisiyle konuşan insanlar

    az akılı uzak akrabayla, en hakim olduğum konuda bilgiçlik taslayan teyzeoğlumla, yanında potansiyelimin azaldığını hissettiğim konuşkan berberimle, ilk tanışıklıkta beni rol yapmaya zorlayan hülyalı kadınlarla, ben konuşurken dinlemeyen, sadece konuşmak için sıra bekleyen saygısızlarla, tüm sempatik tavrını takınıp var gücüyle digitürk sözleşmemi uzatmaya ikna etmeye uğraşan şuh sesli müşteri temsilcisiyle, bakkalla, manavla, kasapla, görgüsüzle, ukalayla ve de cahille sohbeti kesebiliyorum da, bir türlü kendimle sohbeti kesemiyorum.

  • varoluş sancısıyla başa çıkmanın yolları

    bazı akşamlar yalnızlığı öylesine derinden hissederim ki içimde, o anlarda beynimde kazan kaldıran varoluşsal düşüncelerin sinir bozucu çığlıklarını bastırmakta zorlanırım. bu sinsi seslerin beyin yiyen uğultusunu zaptetmek için çaresizce "aklını oyalayacak başka bir şey bul, düşünme bunları sakın!" derim kendi kendime.
    kimi geceler bu tehlikeli sesleri susturup zapturapt altına alabilsem de, kimisinde aklımı eyleyebilecek başka bir düşünce, farklı bir hayâl, yeni bir umut bulamam ve deli etmeden bırakmayacak olan bu huzursuz tiz sesi bir türlü susturamam... "kimsin sen, yaşam nedir, ölümden sonra ne oluyor" diye sıralı sorular sorar bana içimdeki bu paslı ve yankılı ses. hiç susmaz, arsız bir tekerrürle peş peşe sıralar cümlelerini; "hiçliği düşün, sonsuzluğu anla, gerçekliği bul..."

    işte o zaman, aklım bu çınıltılar içinde boğulup delirmesin diye kendimi hemen dışarıya atarım.
    karanlık şehrin dar ve sessiz sokaklarında saatlerce gezersem, taşımaktan bezdiğim bu bedenin üzerine karanlıklar bulaştırarak hiç durmadan yürürsem, içimde durup durup kazan kaldıran cinlerin, şeytanların seslerini işte o zaman bastırabilirim diye düşünürüm.

    amaçsızca ve hedefsizce yaptığım bu uzun yürüyüşler umumiyetle işe yarar da...

    gecenin içinde çöp konteynerlerinden kedi atlar, dönüp bana bakar, ben sessizce yürürüm; sokak ışıkları kâh büyütüp kâh küçülterek gölgemle deve cüce oyunu oynar, ben yine yürürüm; öte mahallelerden sokak köpeklerinin etkisiz uzak sesleri duyulur, ben hep yürürüm; ışıksız zifiri karanlıklara girer, gölgemi kaybeder, gölgesiz ve kimsesiz kalırım da, ben hiç durmadan yürürüm...

    ben yürüdükçe karanlık sokaklar ve karanlık düşünceler açılır, ben yürüdükçe ruhumdan boncuk boncuk anlamsızlıklar dökülür.

    sonra bedenimin yürümeye, zihnimin düşünmeye mecali kalmadığını anladığımda eve dönerim. ılık suyla duş alıp arınır, hasretle beni bekleyen yumuşak yatağa girer; yorgun bedenle ve dingin zihinle, mezarlık sakinleri gibi huzurla uyurum...

    hem toksik düşüncelerin aklı işgal ederek ruhu ele geçirmemesi için hem bedeni varlık amacına göre kullanarak dirliği temin etmek için hem de huzurlu derin bir uykuya ulaşmak için, vücudun ışıldayan demir misali işlemesi, bir güzel yorulması elzemdir. işte bu yorgunluk, varoluş sancısıyla başa çıkmanın en etkili yollarından birisidir de.

  • eski fotoğraflara bakarken hissedilenler

    az evvel, bir arkadaşımla eller omuza atılarak yan yana çektirdiğimiz ilkokul fotoğrafıma hüzünle baktım:

    doksanlı yıllarda henüz kanka, panpa, kardo, bro gibi yılış yılış tabirler türememiş olmasına rağmen; ayaklarımı yana açıp, vücudumu bir elim omuzunda olan arkadaşıma eğerek ve tatlı bir çocuk saflığıyla gülümseyerek o an o fotoğrafı çeken kişiye adeta şu cümleyi kurar gibi poz vermişim:

    yaklaşık yirmibeş yıl sonra bu fotoğrafa hüzünle bakacakmışım, gözlerim nemlenerek geçmişi ve çocukluk dönemini deli gibi özleyecekmişim gibi çek panpa!

  • iyi insanlar nerededir ve onları nasıl buluruz

    göstermiş olduğun inayetin insanlarca anlaşılmaması bir yana, yaptığın iyiliğin kötü hissettirecek boyutta geri bildirim alması zamanla sertleşmeye, incelikten uzaklaşmaya itiyor seni. çünkü tam da orada gidebileceğin yol ikiye ayrılıyor ve sen ikisinden birisini seçmek durumundasın:

    1.yol: olduğun gibi devam edip artık işlerin iyice enayilik seviyesine gelmesine izin vermek.

    2.yol: bu duruma bir son verip başka birine dönüşmek.

    bu sebeple, iyi insan aranıyorsa eğer, yolun tek olduğu yol çatından öncesine gidilmesi gerektiği, zira makastan sonra iyi insan bulunamayacağını üzülerek söylemek isterim.

  • fatih portakal ve halk tv'nin yerel hükümet demesi

    fatih portakal'ın yerel yönetim yerine yanlışlıkla yerel hükümet dediğine bir tek ben mi iknayım? adam o kadar cümle sarfediyor, içinden cımbızla aceleden veya dalgınlıktan söylediği kelimeler seçilip servis ediliyor.

    bu kafayla olayı ele alırsak, o zaman reisimiz cumhur ittifakına ne demiş görelim.

  • gerçekten var mıyız

    young deneyi'ndeki fotonların gözleme tabi tutulmayınca dalga, gözlem altına alınınca parçacık özelliğine büründüğü gibi, hayatımız da, hakkında düşünmezken hayâl, düşününce gerçek oluyor.

  • acun ılıcalı'nın trafik kazası geçirmesi

    "sevdiklerini trafik kazasında kaybeden bir insanın bu kadar hız tutkunu ve dikkatsiz olması enteresan" demiş yukarıda bir yazar.

    bu sözü ne kadar da sahiplendim, ne kadar da kendime söyleniyor hissettim...

    acun ılıcalı'ya, sırf annesini ve babasını daha çocuk yaşta trafik kazasında kaybettiği için hep yakınlık hissetmişimdir. yanlışlar yapar, popilist davranır, hayatı reytinge göre ayarlıdır... olsun.. o anne ve babasını çocuk yaşta trafik kazasında kaybetmişti işte, onu benden başka kim anlayabilirdi, kim tüm hatalarını tolere edebilir, kim hayatın tüm yanlışlarını yapma hakkı tanırdı ona, yüreğinin en masum yerinde... paraymış pulmuş, şanmış şöhretmiş, varlıkmış zenginlikmiş, şeymaymış subaşıymış... hangisi ağır gelirdi, bir kefesinde anne ve babasızlığın olduğu kader terazisinin mizanında.

    hız tutkunu olduğunu ve zaman zaman kazalar yaptığını biliyorum; tıpkı kendimi bildiğim gibi... yukarıda bir yazar, dikkatli olması gerektiğini salık vermiş, iyi niyet elbisesini giyerekten.. kim bilebilir ki; onun bir trafik kazasında ölüm meleğiyle karşılaşmak istiyor olabileceğini... kim bilebilir, sizin ödünüzü ağzınıza getiren o kazaları, onun bilinç altında tutkuyla isteyebileceğini, yıllar önce, bir kaza anında kaybettiği annesi ve babasını bir başka kaza anında bulmak için bir özlem, bir arayış, bir hasret ıçinde olabileceğini.

  • o askerin kafasını ben kestim

    savcıları, hakimleri göreve çağıranlar, şu durumda bunlara hiçbir savcı dava açamaz...

    çünkü 696 sayılıkararname’de ‘darbe girişimi ve girişimin devamı niteliğindeki eylemler’e müdahale eden sivillerin cezai sorumluluğu doğmayacağı hükmü yer almıştı.

    hem kararname olmasa ne farkeder, kılıçdaroğlu'na yumruk atanın cezaevinde olması gerekirken elinin öpülüp kahramanlaştırıldığı ülkede yaşıyoruz.

    siz hâlâ samanlıkta iğneyle adalet arayadurun, ama şunu bilin ki; themis bu toprakları terkedip gideli çok oldu.

  • cahillerin eğitimlilerden daha iyi olduğu konular

    başlık altında yazan yaklaşık 10 yüz milyon kişiden hiçbiri de olaya; "biz cahiller, eğitimlilerden şu davranışlarımızla pozitif ayrışıyoruz" diye bakmayıp kendisini cahil tarafında olmaya layık görmemiş. hepsi, yorumlarıyla kendilerini eğitimli kişi yerine koyup iştahla cahil insan tasviri yapmış. hepiniz kendinizi eğitimli mi görüyorsunuz cidden? bravo size vallahi. bu davranış biçiminiz bana delileri hatırlatıyor... hani hepsinin kendisini akıllı bildiği, hiçbirinin deli olduğunun farkında olmadığı kişiler.

    bizim sorunumuz işte bu; hiç kimse kendisini olumsuz yerde görmüyor, farkına bile varmadan pozisyonlarını her zaman diğerlerini üstten görebilecekleri bir açıya göre ayarlıyorlar. daha, yaşadığı ülkede her perşembe akşamı sela verildiğini bilmeyip ilk kez oluyormuş gibi telaşla ve şaşkınlıkla başlık açanlar var aramızda. az evvel solda gördüm vallahi. gidip yüzüne "cahil" desen, bunu hakaret sayar "babandır" deyip karşı atağa geçer.

    'cehalet mutluluktur'(ignorance is bliss) sözünü gidin en cahil bildiğiniz kişinin yanında söyleyin, "evet ya valla öyle, keşke biz de cahil olsaydık da biz de mutlu olsaydık" diyecektir. kimse cahil olduğunu kabul etmiyor, herkes başkasını cehaletle suçluyor. bi dönüp bakalım yahu; belki cahil olan bizizdir, bu ne özgüven öyle.

  • emperyalizmin erdoğan'ı devirememesi

    devirmek istediğini nerden biliyorsun?